Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı'nın açılışı için son hazırlıklar yapılıyor

Fotoğraf: Metin Aktaş/AA
Fotoğraf: Metin Aktaş/AA
TT

Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı'nın açılışı için son hazırlıklar yapılıyor

Fotoğraf: Metin Aktaş/AA
Fotoğraf: Metin Aktaş/AA

Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı'nın 26 Nisan'da açılması planlanırken, TCDD Genel Müdürlüğü hatta son test ve hazırlıklarını yapıyor.
Türkiye, yüksek hızlı tren teknolojisiyle 2009 yılında Ankara-Eskişehir Hattı'nın işletmeye alınması ile tanıştı. Daha sonra bu hattı, 2011 yılında Ankara-Konya, 2013 yılında Eskişehir-Konya, 2014 yılında Ankara-İstanbul ve Konya- İstanbul hatlarının devreye alınması takip etti. Son olarak 2022 yılı ocak ayında Konya-Karaman Hattı da hizmete sunuldu.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı'nın 26 Nisan'da açılacağını duyurdu. TCDD Genel Müdürü Hasan Pezük, hatta test sürüşüne katılarak AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Pezük, 2003 yılından itibaren bir devlet politikası olarak demir yollarının yeni bir anlayışıyla ele alındığını, son 20 yılda demir yollarına 370 milyar liranın üzerinde yatırım yapıldığını ve ulaştırma yatırımları içerisinde demir yollarına ayrılan payın yüzde 60'ın üzerine çıktığını söyledi.
Yüksek hızlı tren işletmeciliğine geçilmesiyle şehirlerin ekonomik ve sosyal hayatında önemli değişimler meydana geldiğini belirten Pezük, bugün itibarıyla Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı da dahil edildiğinde 13 bin 896 kilometrelik demir yolu ağının bulunduğunu vurguladı.
Pezük, toplam 2 bin 228 kilometre hızlı tren hattında ise hızlı tren işletmeciliğini başarılı bir şekilde yürüttüklerinin altını çizerek, hızlı trenler ile 13 ile ulaşarak bugüne kadar 72,2 milyon vatandaşa ekonomik, hızlı ve konforlu seyahat etme imkanı sağladıklarını, TCDD ailesi olarak bunun gururunu ve mutluluğunu yaşadıklarını ifade etti.

- "Deneme sürüşlerini yapıyoruz"
Demir yolu yatırımlarının hem inşaat hem de elektromekanik ve sinyalizasyon anlamında uzun süreçler gerektirdiğine dikkati çeken Pezük, "Şu anda hep birlikte deneme sürüşlerini yapıyoruz. Hattımızdaki bütün inşaat ve elektromekanik işlerimizin ve sinyalizasyon testlerimizin tamamı bitti. Şu anda hattımızda deneme işletmesi yapıyoruz. En mutlu olduğumuz dönem yılların emeğinin karşılığını aldığımız, hattı baştan başa test ettiğimiz dönemler. 26 Nisan'da inşallah hem bizler hem de Ankara-Sivas arasındaki bölgelerde yaşayan vatandaşlarımız sabırsızlıkla hattımızın açılmasını bekliyoruz." diye konuştu.
Pezük, Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı'nın üç ili doğrudan ilgilendirdiğini vurgulayarak, Kırıkkale, Yozgat ve Sivas'taki 1,4 milyon vatandaşın konforlu ekonomik seyahat imkanına kavuşacağını bildirdi.
Bu hattın, kara yolları hatları ile birlikte Sivas'ın devamında Tokat, Erzincan, Malatya gibi şehirlerle de bağlantısını sağlayacaklarını dile getiren Pezük, dolaylı olarak bağlantılı İstanbul, Ankara, Konya, Eskişehir, Tokat ve Erzincan gibi iller düşünüldüğünde çok daha büyük bir kitleye hizmet edecek önemli bir hat olacağının altını çizdi.

- "Hızlı tren hatlarında ilk defa yerli rayları bu projede kullandık"
Pezük, hattın işletmeye alınması ile Ankara-Sivas arasında demir yolu ile olan mesafenin, 603 kilometreden 405 kilometreye, demir yolu ile 12 saat olan seyahat süresinin ise 2 saate düşeceğini belirterek, proje kapsamında Elmadağ, Kırıkkale, Yerköy, Yozgat, Sorgun, Akdağmadeni, Yıldızeli, Sivas olmak üzere toplam 8 istasyonun inşa edildiğini bildirdi.
Bu önemli hızlı tren projesinin birçok "en"leri, yeni teknolojik uygulamaları, mühendislik çözümlerini ve ilkleri barındırdığını ifade eden Pezük, şöyle konuştu:
"Proje kapsamında toplam 155 milyon metreküp kazı ve dolgu yapıldı. Toplam uzunluğu 66 kilometre olan 49 adet tünel, toplam uzunluğu 27,2 kilometre olan 49 adet viyadük inşa edildi. Projenin en uzun tüneli 5 bin 125 metre ile Akdağmadeni bölgesinde, en uzun demir yolu viyadüğü ise 2 bin 220 metre ile Çerikli/Kırıkkale’de yapıldı. 88,6 metre yükseklikle Türkiye’nin en yüksek ayağa sahip demir yolu viyadüğünün yapımı bu proje kapsamında Elmadağ’da gerçekleştirildi. Dünyada MSS yöntemiyle (kalıp arabası) 90 metre açıklık geçirilerek en uzun açıklık geçilen demir yolu viyadüğü inşa edildi. Hızlı tren hatlarında ilk defa yerli rayları bu projede kullandık. Tünellerde balastsız yol (beton yol) uygulamasını bir ilk olarak bu projede gerçekleştirdik. Ayrıca, Sivas’ta kış şartlarına uygun yerli ve milli buz önleme ve buz çözme tesisi yaptık."

- "Mevcut hatlarımıza çok yoğun bir talep var"
Pezük, hattın saatte 250 kilometre hıza uygun olarak tasarlandığına dikkati çekerek, "Bu tasarım hızı, tabii trenlerimiz 300 kilometreye kadar çıkabiliyor. Hattın işletmeye alınmasıyla Ankara - Sivas arası demir yollarıyla 12 saat olan seyahat süresi sadece 2 saate düşmüş olacak. Ankara'dan çıkan vatandaşlarımızın 1 saat gibi kısa bir sürede Yozgat'a erişme imkanları olacak. Hattın işletmeye alınmasıyla birlikte enerji ve zaman tasarrufu ve trafik kazası maliyetlerinden yıllık 410 milyon liranın üzerinde bir ekonomik fayda sağlanabileceğini hesapladık. Bunun yanı sıra 29 tonun üzerinde karbon emisyonundan tasarruf edilecek, bu da projenin oldukça çevreci olduğunu gösteren önemli bir gösterge." ifadelerini kullandı.
Artık gittikçe artan ve birbiriyle entegre olan hızlı tren hatlarının bulunduğuna işaret eden Pezük, mevcut hatlara çok yoğun bir talep olduğunu vurguladı.
Pezük, Ankara-İzmir, Bursa-Bilecik, Çerkezköy-Kapıkule, Karaman-Ulukışla-Yenice-Mersin-Adana, Adana-Osmaniye-Gaziantep olmak üzere toplam 3 bin 593 kilometrelik güzergahta hızlı tren yapım çalışmalarının devam ettiğini belirterek, "Gururla ifade edebiliriz ki ülkemiz Çin’den sonra en fazla demir yolu inşaatı devam eden ve planlayan ülke konumuna gelmiştir." dedi.

- "Saatte 160 kilometre hız yapacak Milli Elektrikli Hızlı Tren'imizin imalat çalışmaları tamamlandı"
TCDD Genel Müdürü, hem hızlı tren teknolojilerinde hem de demir yollarında yerlilik ve millilik oranlarını artırmaya yönelik sinyalizasyon, elektromekanik sistemler ve altyapı inşaat anlamında yoğun yerlileştirme çalışmaları yürüttüklerini vurguladı.
Pezük, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının TÜRASAŞ Eskişehir fabrikasında yerli ve milli imkanlarla geliştirilen E5000 tip elektrikli lokomotifin hem yük hem de yolcu taşımacılığında uzun yıllar ülkeye çok büyük katma değer sağlayacak önemli bir proje olduğunu ifade etti.
TÜRASAŞ ile beraber yürüttükleri Milli Elektrikli Hızlı Tren çalışmasında da önemli bir aşamaya geldiklerini dile getiren Pezük, "Saatte 160 kilometre hız yapacak Milli Elektrikli Hızlı Tren'imizin imalat çalışmaları tamamen bitirildi, şu an son testleri yapılıyor. Çok kısa bir süre içerisinde de bunlar işletmeye alınacak. Devamında da saatte 225 kilometre hıza ulaşacak yerli ve milli elektrikli hızlı trenimizin de tasarım çalışmalarını bitirdik. Bunun da imalat çalışmalarının başladığı müjdesini verebiliriz. Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Karaismailoğlu'nun çok yönlü destekleriyle bu projeleri takip ediyoruz." değerlendirmelerinde bulundu.​​​



İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?

İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?
TT

İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?

İsrail-İran savaşı: Neden ve nereye?

Hüda Rauf

İran-İsrail arasındaki savaşın nasıl sonuçlanacağına dair bir sonuca varmak için henüz çok erken olabilir, özellikle de savaş hâlâ devam ediyorken ve her dakika yeni gelişmeler yaşanırken. Ama savaşın neden başladığını, İsrail ve İran'ın ne düşündüğünü, her iki tarafın hedeflerinin ne olduğunu anlayabiliriz.

İsrail, İran’ı Irak ile savaşından bu yana tanık olmadığı bir saldırıyla şaşırttı; üst düzey askeri ve güvenlik liderleri ile çok sayıda nükleer bilimcisini hedef aldı. Ayrıca nükleer ve askeri tesislerine saldırılar düzenledi. İsrail'in saldırısı, İran-ABD müzakerelerinin altıncı turu öncesinde beklenmedik bir anda gerçekleşti. Görüşmelerin önceki turlarında her iki taraftan da olumlu tepkiler gelmişti, ta ki ABD'nin sıfır zenginleştirme talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirme konusunda garanti talebi arasındaki anlaşmazlık açığa çıkana kadar.

ABD Başkanı, iki ay boyunca İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırısına açıkça karşı çıktı. Ancak İsrail, Trump'ın Tahran'a verdiği iki aylık süre dolduktan sonra 61'inci günde, geniş çaplı ve yoğun bir operasyon gerçekleştirdi.

Bu saldırı, İran'a ait bir başarısızlıklar listesi ortaya çıkardı ve bunların en büyüğü güvenlik alanındaki istihbarat zaafıydı. Zira Mossad İran'da uyuyan hücreler oluşturmayı başarmıştı ve bunu yapmak mutlaka yıllarını almıştı. İsrail'in ayrıca Spike tanksavar füzesi gibi gelişmiş ekipmanları İran'a sokmak için yeterli sayıda işbirlikçisi de vardı. Son anda ise Tzomet biriminden Mossad ajanları, diğer özel kuvvet mensuplarıyla birlikte, İran'ın radarlarına ve SAM füzelerine yönelik saldırıları koordine etmek üzere İran'a indirildi veya gizlice sokuldu. İsrail'in İran'ın orta ve uzun menzilli hava savunma sistemlerini etkisiz hale getirmesi uzun sürmedi.

Bu bağlamda İran'ın, rejimin üst düzey lider ve komutanlarının hedef alınmasının ardından hâlâ yanıt verecek askeri kapasiteye sahip olduğunu, kararlar alabileceğini ve liderlik yapısını yeniden inşa edebileceğini kanıtlamak için hızla harekete geçmesi gerekiyordu. İran ayrıca İsrail ile kapsamlı bir çatışmadan kaçınmak için Washington ile derhal görüşmelere dönmek istiyordu. Ama İsrail'e askeri bir karşılık vermeden de masaya geri dönemezdi, aksi takdirde masaya yenilmiş bir konumda dönmüş olacaktı.

İran, bu gelişmeler yaşanırken müzakerelere kapıyı kapatmadı ve Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü saldırıların durması halinde müzakerelere geri döneceklerini duyurdular. Ancak Trump, İsrail saldırılarını onayladığını gösterdi. Belki de Trump İsrail'in kendisine, teslim olmuş, yenilmiş ve uranyum zenginleştirmeyi garanti altına almak için değil, rejimin bekası için müzakere eden bir Tahran ile müzakereler yürütme fırsatı sağlayacağını düşünüyor. Trump, İran'ın Dini Lideri’nin nerede olduğunu bildiğini ancak onu hedef almayacağına dair bir tweet paylaşarak, gerçekten böyle düşündüğünü gösterdi.

Amerikan anlaşmasının hatlarından, İran'ın nükleer programının tasfiyesi, mevcut rejimin bekası için elinde bulundurduğu balistik füze ve insansız hava araçları cephaneliğinden kurtulmasına ilişkin ABD taleplerine boyun eğmesinin istendiği sonucu çıkarılabilir.

Bu nedenle İsrail saldırıları, sivil tesislerin yanı sıra nükleer ve füze gücüne ait askeri tesisleri de hedef aldı. Sivil tesislerin hedef alınmasının amacı sivil kayıpları artırmak ve rejime karşı isyan için halk baskısı doğurmak. Bu nedenle İsrail, gösteriler sırasında vatandaşları tutuklamakla görevli olan Besic güçlerini de hedef aldı.

Netanyahu'nun Trump'ı savaşa sokma girişimleri karşısında İran gerilimi tırmandırıyor ve ABD Başkanı'na, İsrail'in yanında savaşa girmesinin askeri bir tırmandırmaya yol açacağı uyarısında bulunuyor. İran, Washington'un İsrail safında savaşa girmesinin, savaşı kendi çıkarlarına aykırı bir şekilde sonlandıracağını, askeri ve nükleer kapasitesini yok edeceğini ve muhtemelen rejimin çökmesine yol açacağını biliyor. Bu nedenle İsrail'e vereceği yanıta ilişkin seçenekleri sınırlı. Füze kapasitesini kademeli olarak kullanıyor, yani Washington'un savaşa dahil olması halinde ihtiyaç duyabileceği stoklarını tüketmeyecek şekilde kullanıyor. Bu konuda ayrıca İsrail'in İran hava sahasındaki egemenliği ve İsrail'in çok sayıda füze fırlatma platformuna yönelik saldırılarından kaynaklanan bazı operasyonel kısıtlamalar da bulunuyor. Yeterli sayıda rampa yoksa füze stokunun da bir anlamı yok.

Öte yandan İran'ın balistik füzeleri İsrail içinde kayıplara yol açsa da bu kayıplar İsrail'in İran'a yönelik saldırıları kadar büyük değil. Ancak İran, bir yandan ABD'nin de savaşa dahil olarak Netanyahu'nun amacına ulaşmasını istemediği, diğer yandan İsrail'in hava savunma sistemi olduğu için ihtiyatlı bir biçimde karşılık vermek zorunda.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İran, kendi imkânlarını ve İsrail'in imkânlarını tüketme aşamasına gelmek için askeri yön de dahil olmak üzere birden fazla yönde hareket ediyor. Diplomasi kanalını ilerletmek için Körfez ülkeleri, Mısır ve Türkiye gibi komşularıyla diplomatik kanal ve iletişimini sürdürüyor. Bu ülkeler, iyi komşuluk, başka ülkelerin egemenlik haklarının ihlal edilmemesi ilkesi, İran'ın nükleer ve balistik füze meselesinin, bölge ülkelerine huzursuzluk ve istikrarsızlık getirecek askeri kanallardan ziyade diplomatik kanallardan ele alınmasının daha doğru olduğu temelinde İsrail saldırısını kınadılar. Bu ülkeler, saldırıyı durdurmak için Fransa ve İngiltere ile görüşmeleri ve diplomatik süreçleri yoğunlaştırabilir, belki de bir bütün olarak bölgedeki nükleer yayılma sorununu ele alma konusunda bölgesel müzakereler başlatabilirler. İran'ın müttefikleri olan Çin ve Rusya'nın da oynayabilecekleri roller var.

Bu süreçler gölgesinde İran, artık mücadelesinin birincil hedefinin rejimin korunması olduğunun farkında. Dolayısıyla İsrail ile çatışmalar, her iki tarafın da kapasiteleri tükenene kadar devam edecek, daha sonra Washington müdahale ederek saldırıyı durduracaktır.

Washington'un İran'ı, özellikle de Fordo tesisini vurmak için müdahale etmesi halinde, Tahran elindeki baskı kartlarını kullanacaktır. Bu kartlar arasında Hürmüz Boğazı gibi su yollarında seyrüseferi tehdit etmek veya Husileri Babu’l Mendeb ve Afrika Boynuzu'nda gerginlik yaratmaya itmek de bulunuyor. Burada amaç küresel enerji piyasalarında ve fiyatlarında bozulmalar yaratarak finans piyasalarını etkilemektir.

Buna ilave olarak bölgedeki bazı Amerikan varlıklarını, çıkarlarını ve üslerini hedef alması da mümkün. İsrail'in kendisine karşı savaşından sonra henüz toparlanma aşamasında olmasına, ayrıca Lübnan liderliğinin olup bitenlerden uzak durma isteği onu kısıtlamasına rağmen, Hizbullah gibi vekillerini de müdahale etmeye zorlayabilir. Hizbullah, tüm bunlara rağmen Iraklı milis gruplar için geçerli olduğu gibi, İran rejiminin bekası tehdit altındaysa savaşa dahil olabilir.

Keza İran Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilme tehdidinde de bulundu ancak İsrail'e Tahran'ın nükleer silahlara sahip olduğu bahanesiyle tüm tesislerini vurma gerekçesi sunacak bu adımı atması pek olası görünmüyor. Dahası halen uluslararası meşruiyet çerçevesinde kaldığını, tesislerine yönelik saldırılara karşı hukuki ve siyasi güvencelere sahip olduğunu, uluslararası müfettişlerin bu tesislere erişebileceğini göstermek istiyor. Bu sebeple İran Şura Meclisi bu adımdan geri adım atarak bir dizi koşul ve tedbir önerdi ve bunlar yerine getirilmezse İran'ın anlaşmadan çekileceğini söyledi. Önerilen koşullar arasında İran'daki müfettiş sayısı da bulunuyor, zira müfettiş sayısı izin verilen sayıyı aşıyor ya da UAEK'nun kendilerine yetki verdiği bazı görevler, uluslararası hukukun kendilerine verdiği görevlerin ötesine geçiyor.

Genel olarak bakıldığında, İran ve İsrail arasındaki tırmanan gerilimin sonucu henüz belli olmasa da rejim iktidarda kaldığı sürece İsrail'in Tel Aviv ve Hayfa'ya ulaşan ve bazı kayıplara neden olan füze gücünü ortadan kaldırma yönündeki birincil hedefinden vazgeçmeyeceği kesin. İran da silah kapasitesini yeniden inşa edecek ve savaş uçağı satın almak yerine Rusya ve Çin'den SAM füzeleri satın almaya daha fazla odaklanacaktır. Ayrıca ülke içindeki istihbarat ve güvenlik zaaflarını giderecek, ajan ağının varlığını ortadan kaldıracak şekilde güvenlik teşkilatını yeniden yapılandırmak için çalışacaktır. Bu da daha fazla içe kapanma, vatandaşların daha fazla baskı altına alınması, vatandaşla rejim arasındaki uçurumun daha da açılması anlamına gelmektedir.