Papa Francis: BAE, geleceği ve dünya barışını inşa ediyor

Papa Francis, Al-İttihad’a konuştu: “BAE liderliği, geleceği ve dünya barışını inşa etmekle ilgileniyor”

Papa Francis: BAE, geleceği ve dünya barışını inşa ediyor
TT

Papa Francis: BAE, geleceği ve dünya barışını inşa ediyor

Papa Francis: BAE, geleceği ve dünya barışını inşa ediyor

Hammad el-Kaabi

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ve onun bölgede ve dünyada barış, hoşgörü ve bir arada yaşama kültürünü yaymadaki rolüne duyduğu derin takdiri dile getirdi. Papa, dünyadaki herhangi bir ülkenin büyüklüğünün sadece zenginlik ile ölçülmediğini, barış, kardeşlik ve bir arada yaşama değerlerinin yayılması ve savunulmasındaki somut rolü ile de ölçüldüğünü belirtti.

Şarku’l Avsat’ın BAE merkezli el-İttihad gazetesinden aktardığı röportaja göre Papa Francis, Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın uluslararası barış ve hoşgörü çabalarını desteklemeye bağlılığına olan büyük takdirini ifade ederken, “Kültüre yatırım yapmak, nefretin azalmasını sağlar ve uygarlığın ve refahın büyümesine katkıda bulunur” dedi.

Papa, “Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın tüm dünyadaki hastalıklarla mücadele etme ve ‘İnsan Kardeşliği Belgesi’ ilkelerini hastaların yaşamlarını iyileştirmeyi amaçlayan somut girişimler yoluyla yayma taahhüdünü oldukça takdir ediyorum. Ekselanslarına ve BAE’nin belgenin öğretilerini somut eylemlere dönüştürme bağlılığına minnettarım. İyilik doğası gereği evrensel olmalıdır, çünkü kardeşlik evrenseldir” dedi. Merhum Şeyh Zayed bin Sultan Al Nahyan’ı da ülkesini hoşgörü, bir arada yaşama, eğitim ve gençlik üzerine inşa eden ileri görüşlü bir liderin harika bir örneği olarak nitelendirirken, çocuklarının da aynı yolu takip ettiğine dikkati çekti. Papa, Papalık vasiyetini devralmasından bu yana Ortadoğu basınına ilk kez konuştu. Röportaj ayrıca, Papa’nın başarılı ameliyatının ardından hastaneden taburcu olduktan sonra verdiği ilk röportaj oldu.

Geçirdiği başarılı ameliyatın ardından Papa Francis, El-İttihad aracılığıyla dünya genelinde milyonlarca insanı sağlığı konusunda rahatlattı. Öyle ki “Zordu, ancak şu an Tanrı’ya şükür daha iyiyim. Tüm hastaları düşünüyorum ve bir an önce iyileşmeleri ve hastalığın karanlığında hayatın anlamını, inancın ışığını ve umudun sevincini keşfetme gücünü bulmaları için dua ediyorum” dedi.

el-İttihad
el-İttihad

Katolik Kilisesi lideri ayrıca yol haritası olarak İnsan Kardeşliği Belgesi’nin önemine değinirken, ‘İbrahimi Aile Evi (Abrahamic Family House)’ projesini ve BAE’nin bu önemli projeyi uygulamadaki cesaretini övdü ve bir arada yaşamanın ve diyalog ve kardeşlik kültürünün önemli olduğunu vurguladı. Papa, Abu Dabi’ye yaptığı tarihi ziyareti hatırlatarak, “2019’da BAE’ye yaptığım geziyi ve karşılaştığım sıcak karşılamayı büyük bir sevinç ve şükranla hatırlıyorum. Sevgili ülkenizin bana bahşettiği cömertlik ve dostluktan derinden etkilendim” dedi. Papa ayrıca, “Abu Dabi’de yaptığım konuşmada söylediğim gibi, ülkenizde yatırımın sadece yer kaynaklarının çıkarılmasına değil, gönül kaynaklarına yani gençliğin eğitimine de yapıldığını görüyorum” dedi.

Aynı şekilde Papa Francis, “BAE ve Ekselansları Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın geleceği inşa etme, kendi içine kapanma ve katılaşma cazibesinin üstesinden gelebilecek açık bir kimlik oluşturma taahhüdünü son derece takdir ediyorum. Barış ve hoşgörü için uluslararası çabalar destekleniyor. Çünkü kültüre yatırım, nefretin azalmasını teşvik eder ve uygarlığın ve refahın büyümesine katkıda bulunur” dedi. Papa, Vatikan’da kabul ettiğim tüm heyetlere belgeyi sunuyorum, çünkü bunun sadece dinler arası diyalog için değil, tüm insanların barış içinde bir arada yaşaması için önemli bir metin olduğuna inanıyorum” ifadelerini kullandı. “Küresel topluluğun belgenin mesajını ve hedeflerini gelecek nesiller için bir rehber olarak kabul etmesi, anlaması ve hepimizin tek bir insan ailesinin üyeleri olduğumuzu kabul etmesinden oldukça memnunum” diyen Papa, “Şunu söylemek istiyorum; Belge, herkese yol gösteren bir ışıktır ve savaş, şiddet, nefret ve terörizmden parçalanmış dünyamızda cesurca barışçıl olmayı seçen herkes için bir yol haritasıdır. Dünyanın bu yaraların zehrinden iyileşmesi gerekiyor” şeklinde konuştu. Ayrıca İsveç’te geçtiğimiz günlerde tanık olduğumuz Kur'an-ı Kerim’in yakılması olayıyla ilgili yaptığı ilk açıklamada “Buna izin verilmemeli ve kınanmalıdır” diyen Papa, ifade özgürlüğünün başkalarını hor görmenin bir aracı olarak kullanılmaması gerektiğini vurgulayarak, bu tür davranışlara duyduğu derin öfkeyi dile getirdi.

Katolik Kilisesi Lideri, “Görevimiz, dini duyguyu iş birliğine, kardeşliğe ve somut hayır işlerine dönüştürmektir. Bugün barışı sağlayanlara ihtiyacımız var, silah yapanlara değil. Barışı inşa edenlere ihtiyacımız var, çatışmaya teşvik edenlere değil. İtfaiyecilere ihtiyacımız var, kundakçılara değil. Yıkımla tehdit edilenlere değil, uzlaşma savunucularına ihtiyacımız var. Ya kardeşlik medeniyeti ya gerici düşmanlık... Ya geleceği birlikte kurarız, ya da gelecek olmaz” dedi.

Papa, dinler arası iş birliğinin geleceğinin karşılıklılık ilkesine, başkalarına saygıya ve gerçeğe dayandığını ifade etti.

el-İttihad
el-İttihad

‘İbrahimi Aile Evi’ konusunda ise “Onu, Tanrı’nın dilediği çeşitliliğe saygı yeri ve inancın şiddet, çatışma veya savaş duygularını değil, iyilik, diyalog, saygı ve barış duygularını beslemesi gerektiğine tanıklık eden bir mesaj olarak görüyorum” dedi.

Bu projenin hayata geçmesi için emeği geçen herkese teşekkürlerini ileten Papa, buranın dinsel diyalog ve dinler arası birlikte yaşama için bir model ve merkez haline geleceğine olan inancını dile getirdi.

Katolik Kilisesi Lideri, verdiği röportajda gençlere de geniş bir yer ayırdı. Öyle ki çirkin çatışmalara, olumsuz mesajlara, asılsız ve uydurma haberlere, materyalizm, nefret ve önyargıların içine düşme tehlikesinden korunmaları için kendilerine gerekli araçların sağlanması ve yeni nesillerin bu savaşta yalnız bırakılmaması çağrısında bulundu.

Papa, bu araçlardan en önemlilerinin özgürlük, ayrımcılık ve sorumluluk olduğunu söylerken, gençlere seçim yapamayan ve karar veremeyen çocuklar gibi davranılmaması konusunda da uyardı ve onları ‘şimdi’ olarak nitelendirmenin ve onlara yatırım yapmanın, sürekliliği sağlamak anlamına geldiğini vurguladı. Papa Francis, gençlere hitaben, “Ölüm ya da şiddet yapıcıları değil, barışın yapıcıları olun. Daha iyi olmak ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için kaynağı ve gücü Tanrı’ya imanda bulun. Dinin, asla bir çatışma, nefret ve şiddet faktörü değil barışın, bir arada yaşamanın ve kardeşliğin bir faktörü olmasına izin verin. Papa, 30 Kasım- 12 Aralık tarihleri ​​arasında BAE’de düzenlenmesi planlanan 28. Taraflar Konferansı’nı (COP28) da çevre krizini ele almak için acil bir çağrı olarak nitelendirdi ve devletin çabalarının ‘ortak evimiz’ olan gezegenimiz yararına sonuçlanmasını umduğunu ifade etti. Ayrıca çok geç olmadan iklim krizlerinin gerçek sorunlarına gerçekçi çözümler bulunması çağrısı yaptı.

İşte Papa Francis’in Al-İttihad’a verdiği röportajın tamamı;

-Öncelikle, ameliyatınız sonrasında sağlığınız hakkında içimizin rahatlamasını istiyoruz.

Zordu, ancak şu an Tanrı’ya şükür, doktorların ve hemşirelerin özveri ve profesyonellikleri sayesinde daha iyiyim. Onlar, aileleri ve bu günlerde bana mesaj yazıp benim için dua eden tüm insanlar için dua ediyorum

Tüm hastaları düşünüyorum ve bir an önce iyileşmeleri ve hastalığın karanlığında hayatın anlamını, inancın ışığını ve umudun sevincini keşfetme gücünü bulmaları için dua ediyorum.

-Sayın Papa, BAE’yi farklılıkların beşiği ve hoşgörü ülkesi olarak tanımladınız. Aynı şekilde 2019’da yaptığınız tarihi ziyareti de ‘dinler arası ilişkiler tarihinde yeni bir sayfa’ olarak nitelendirdiniz. Peki BAE’nin ve Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın barış ve hoşgörü çabalarını desteklemede kilit bir ortak olarak rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

2019’da BAE’ye yaptığım geziyi ve karşılaştığım sıcak karşılamayı büyük bir sevinç ve şükranla hatırlıyorum. Sevgili ülkenizin bana bahşettiği cömertlik ve dostluktan derinden etkilendim.

Abu Dabi’de yaptığım konuşmada söylediğim gibi, ülkenizde yatırımın sadece yer kaynaklarının çıkarılmasına değil, gönül kaynaklarına yani gençliğin eğitimine de yapıldığını görüyorum.

BAE ve Ekselansları Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın geleceği inşa etme, kendi içine kapanma ve katılaşma cazibesinin üstesinden gelebilecek açık bir kimlik oluşturma taahhüdünü son derece takdir ediyorum. Aslında dünyadaki herhangi bir ülkenin büyüklüğü, sadece zenginliği ile değil, her şeyden önce barışı, kardeşliği ve bir arada yaşama değerlerinin yayılması, savunulmasındaki ve uluslararası barış ve hoşgörü çabalarını desteklemedeki somut rolüyle ölçülür. Çünkü kültüre yatırım yapmak, nefretin azalmasını sağlar ve uygarlığın ve refahın büyümesine katkıda bulunur.

-Gençler genellikle kendilerini olumsuz mesajlar ve sahte haberlerle çevrili buluyor. Peki maddi kışkırtmalara, nefrete ve önyargılara nasıl direnebilirler? Adaletsizlikle ve acı dolu geçmiş deneyimlerle nasıl yüzleşebilirler? Başkalarının haklarını kendi haklarını savundukları güçle savunmayı nasıl öğrenebilirler?

Yeni medeniyet buluşmaları için onlara sağlam bir temel verirsek gençler, bir gün bizi iyi bir şekilde yargılayacaklardır. Ama onlara seraplardan, yalpalamalardan ve çirkin çatışmalarından başka bir şey bırakmazsak da kötü bir şekilde yargılayacaklardır.

Bana göre gençleri olumsuz mesajlara, asılsız ve uydurma haberlere, materyalizm, nefret ve önyargıların içine düşme tehlikesinden korumanın tek yolu, onları bu savaşta yalnız bırakmak değil, onlara gerekli olan araçları, yani özgürlük, pozitif ayrımcılık uygulamak ve sorumluluk vermektir.

el-İttihad
el-İttihad

Özgürlük, bir insanı farklı kılan şeydir. Tanrı, bizi O’nu reddetmekte bile özgür yaratmıştır. Bugün artık gençlerimizi düşünmemeye, soru sormamaya, şüphe duymaya zorlayamayız, çünkü sorgulamak gerçeğe giden yoldur. Çünkü vicdan özgürlüğü, inanç özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü büyümeleri ve öğrenmeleri için gereklidir.

Ellerinde her türlü bilgiye ulaşmalarını sağlayan cep telefonlarını tutan günümüz gençlerini, artık onları karanlığa, cehalete, nefrete ve tecride zorlayamayız.

Farklılık bir sanattır, öğrenilebilen ve kendine has kuralları olan bir sanattır. İyi bir şekilde farklı olmayı öğrenebilirsek, bu daha güzel ve uyumlu bir şekilde yaşamamızı sağlayacaktır. Farklılık ayrıca, uzman ve kendi kendine yeterli olduğumuzu asla varsaymadan, her zaman talep etmemiz gereken, Tanrı’nın bir armağanıdır. Bu, yanlış ile doğruyu, yalan ile gerçeği, yapmamız, anlamamız ve öğrenmemiz gerekenlerle, kaçınmamız, uzak durmamız ve direnmemiz gerekenleri ayırt edebilme yeteneğidir.

Sorumluluk, geleceği yapanlardan ve inşa edenlerden biri olduğunun bilincinde olmaktır. Gençlere seçim yapmaktan ve karar vermekten aciz çocuklar gibi davranmanın cazibesine asla düşmemeliyiz. Onlar, şimdidir ve onlara yatırım yapmak sürekliliği sağlamak demektir.

Sevgili ülkenizin kurucusu Şeyh Zayid, ülkenizi hoşgörü, bir arada yaşama, eğitim ve gençlik üzerine inşa eden ileri görüşlü bir liderin harika bir örneğidir. Çocukları da onun yolunu takip etmektedir.

Nefrete, önyargıya, yüzleşmeye ve adaletsizliğe karşı ancak sevgi, hoşgörü, adalet, diyalog, açıklık ve beşeri kardeşlik yolunu seçme cesaretini göstererek mücadele edebiliriz. Şu altın kuralı takip edebiliriz; ‘Sana yapılmasını istediğin şeyi başkalarına da yap.’

el-İttihad
el-İttihad

-İnsan Kardeşliği Belgesi’nde belgeyi küresel karar vericilere ve ilgili uluslararası ve bölgesel kuruluşlara teslim etmek için çalışacağınızı taahhüt ettiniz ve gerçekten de bunu ABD Başkanı’na sundunuz. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler (BM) bu belgeyi onayladı ve 4 Şubat gününü, insan kardeşliği günü olarak kabul etti. Peki gelecek nesiller için bir rehber ve hepimizin tek bir insan ailesinin üyeleri olduğumuzu göz önünde bulundurduğumuzda, küresel topluluğun vizyonunu ve belgenin mesajını ve hedeflerini gerçekleştirmesini nasıl tanımlarsınız? Dinler arası iş birliğinin geleceği nedir?

İnsan Kardeşliği Belgesi’ni Vatikan’da kabul ettiğim tüm heyetlere sunuyorum. Çünkü bunun sadece dinler arası diyalog için değil, tüm insanların barış içinde bir arada yaşaması için önemli bir metin olduğuna inanıyorum.

Ya kardeşlik medeniyeti ya gerici düşmanlık... Ya geleceği birlikte kurarız, ya da gelecek olmaz.

Belgenin giderek daha kültürlü hale gelmesi için, küresel topluluğun belgenin mesajını ve hedeflerini gelecek nesiller için bir rehber olarak kabul etmesi, anlaması ve hepimizin tek bir insan ailesinin üyeleri olduğumuzu kabul etmesinden oldukça memnunum.

Şunu söylemek istiyorum; Belge, bütün iyi niyetli erkek ve kadınlara bir arada yaşama ve bir araya gelme yolunda rehberlik eden bir ışıktır. Savaş, şiddet, nefret ve terörizmden parçalanmış dünyamızda cesurca barışçıl olmayı seçen herkes için bir yol haritasıdır. İnsan kardeşliği, dünyanın bu yaraların zehrinden kendini iyileştirmesi için ihtiyaç duyduğu panzehirdir.

Dinler arası iş birliğinin geleceği, karşılıklılık ilkesine, diğerine saygıya ve gerçeğe dayanmaktadır. Tüm dinlerin mesajı, elbette sadece kötülüğü ortaya çıkarmak için bir çağrı değildir; Aksine, barışı teşvik etme çağrısını ve uzlaşmacı uyuma boyun eğmeden görevimizi içerir. Bu mesaj, yardımlaşma ve dostluk ruhu içinde, Tanrı’dan barışın bereketini dilemek, bir araya gelmek, diyalog kurmak ve uyumu pekiştirmek için birbirimize dua etmektir. Bizim görevimiz, dini duyguyu işbirliğine, kardeşliğe, somut hayır işlerine dönüştürmektir.

Bugün barışı sağlayanlara ihtiyacımız var, silah yapanlara değil. Barışı inşa edenlere ihtiyacımız var, çatışmaya teşvik edenlere değil. İtfaiyecilere ihtiyacımız var, kundakçılara değil. Yıkımla tehdit edilenlere değil, uzlaşma savunucularına ihtiyacımız var.

-El-Ezher Şeyhi Dr. Ahmed et-Tayyib ile imzaladığınız belgede, diyalog ve anlayışın, hoşgörü ve birlikte yaşama kültürünün yaygınlaştırılmasının, insanlığın büyük bir bölümünü kuşatan birçok sosyal, siyasi, ekonomik ve çevresel sorunun kontrol altına alınmasına katkıda bulunacağı belirtildi. Peki bu konuda bugüne kadar yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz ve bunun için ne gibi adımlar atılabilir?

Belge, tüm belgenin temelini oluşturan bu temel cümle ile başlıyor: “İman, inananın karşısındakini kardeşi gibi görmesine, ona sahip çıkmasına, onu sevmesine vesile olur. Tüm insanları yaratan, kâinatı ve mahlukatı yaratan ve onları rahmetiyle bir arada tutan Allah’a olan imana dayanarak inanan, yaratılanları ve tüm evreni gözetip, başta zayıflar ve en muhtaçlar olmak üzere her insana yardım edip bu insan kardeşliğini ifade etmeye çağrılmıştır.”

el-İttihad
el-İttihad

Ancak bu şekilde Tanrı’yı onurlandırabiliriz, yani kendimizi sözle değil, amel ve hayır işleriyle, özellikle de muhtaç durumdaki kardeşlerimize ve yoksullara karşı kardeş olarak görerek.

Kardeşlikten bahsetmek kolaydır. Ancak kardeşliğin gerçek ölçüsü, kardeşlerimize yardım etmek, onları desteklemek, beslemek ve hoş karşılamak için somut bir şekilde gerçekten ortaya koyduklarımızdır.

Doğası gereği her iyi, ayrım gözetmeksizin herkese yönelik olmalıdır. Sadece benim gibi düşünen veya inananlara iyilik yaparsam, o zaman benim iyiliğim ikiyüzlüdür. Çünkü iyilik ayrım ve dışlamayı bilmez.

Bu noktada belgeden doğan ve ayrım gözetmeksizin herkese hizmet veren hayır kurum ve kuruluşlarını teşvik etmekten memnuniyet duyuyorum.

-İyilik ve kalkınma ile eşanlamlı olacak, nefreti, ırkçılığı ve hoşgörüsüzlüğü reddedecek şekilde bir hoşgörü kültürü, nasıl insanların yaşamlarına ve günlük ilişkilerine yerleştirilebilir? Mevzuat ve kanunlar, hoşgörü değerlerinin güçlendirilmesine ve nefret ve hoşgörüsüzlüğün reddedilmesine nasıl katkıda bulunur?

Eğitim ve sosyal ve dini bağlılık yoluyla günlük hayatımıza bir ‘hoşgörü kültürü’ aşılanabilir.

Farklılıklara saygı duymayı öğrendiğimizde ve onları bir tehdit yerine bir değer olarak gördüğümüzde hoşgörü gerçeğe dönüşecektir. İnsan Kardeşliği Belgesi’nin de belirttiği gibi Tanrı, insanları ölsünler, savaşsınlar, işkence etsinler, hayatları ve geçimleri üzerinde baskı oluştursunlar diye yaratmadı.

-BM, yeni teknolojinin yardımıyla dünyanın farklı bölgelerinde terör tehdidinin arttığı ve yaygınlaştığı konusunda uyarıda bulundu. Tüm inançlardan insanlara, özellikle de dünya genelinde barışı teşvik etmek, terörle mücadele etmek ve nefreti reddetmek için çalışan gençlere mesajınız nedir?

‘Barışın kurucuları’ olmak ve asla ölüm ya da şiddet yaratmamak. Daha iyi olmak ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için Tanrı’ya olan inancı, kaynağı ve gücü bulmak. Dinin barışın, bir arada yaşamanın ve kardeşliğin unsuru olmasına izin vermeleri, asla çatışmanın, nefretin ve şiddetin unsuru olmamaları. Belgenin dediği gibi, “Dinlerin ilk ve en önemli amacı, Tanrı’ya inanmak, O’na ibadet etmek ve tüm insanları bu evrenin, onu yöneten, bizi ilahi hikmetle yaratan Yaratıcısı olan bir Tanrı’ya bağlı olduğuna inanmaya teşvik etmektir. O, bize onu korumamız için yaşam armağanı verdi, Kimsenin onu istediği gibi geri almaya, tehdit etmeye veya elden çıkarmaya hakkı olmayan bir armağan. Aksine, herkes onu başlangıcından doğal sonuna kadar korumalıdır. Bu nedenle soykırım, terör faaliyetleri, zorla yerinden etme, insan organı kaçakçılığı, kürtaj, merhametsiz ölüm ve bunu teşvik eden politikalar gibi yaşamı tehdit eden tüm uygulamalar kınanmalıdır.”

-İnsan Kardeşliği Belgesi’nin rahminden doğan ‘İbrahimi Aile Evi’ projesinin temel taşını, El-Ezher Büyük İmamı ve liderlerimizle birlikte imzaladınız. Bu sadece bir fikirdi ve şimdi gerçek oldu. Bu proje hakkındaki görüşünüz nedir? Aynı şekilde BAE’nin bunu bu kadar kısa sürede hayata geçirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Dinler arasında bir arada yaşama mümkün müdür?

‘İbrahimi Aile Evi’ açılış töreninde gönderdiğim video mesajımda şunları söyledim; “Assisili Fransis’e adanmış bir kilise, bir cami ve bir sinagog’ olmak üzere üç ibadet yerinden oluşan İbrahimi Evi, insan kardeşliği ilkesini yerine getirmek için doğdu.”

Bu yer, her inananın elini göğe kaldırdığı, inananlar arasında çeşitlilik ve karşılıklı saygı içinde bir arada yaşamanın hüküm sürdüğü bir ibadet yeridir. Burası, Tanrı’ya olan inancın sadece iyilik, diyalog, saygı ve barış duygularını beslemesi gerektiğine ve asla şiddet, çatışma veya savaş duygularını beslememesi gerektiğine tanıklık eden bir mesajdır.

İbrahimi Aile Evi, Tanrı’nın dilediği çeşitliliğe saygı gösterilen ve farklılıkları hor görmeme veya çatışma sebebi haline getirmeme yeridir.

Burası, bir arada yaşama, hoşgörü ve inanç yeridir. Her birimiz, diğerinin inancına ve insan özgürlüğüne saygı duyarak inancını yaşayabiliriz. Ancak inançlarından emin olmayanlar, bir başkasıyla bir araya gelme korkusu yaşar ve mücadeleye koşar. Gerçek inanan, inancını başkaları tarafından tehdit edilmeden ve başkalarını tehdit etme ihtiyacı duymadan yaşar.

İbrahimi Evi, çeşitlilik içinde bir arada yaşama modeli olacak şekilde tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Her inananın, inancına, örf ve adetlerine tam saygı duyarak, barış, hoşgörü ve kardeşlik değerlerini bulduğu ve yaşadığı bir yerdir.

Bu projeyi gerçeğe dönüştürmek için özveri ve bağlılıkla çalışan herkese buradan içtenlikle teşekkür ediyorum. Eminim ki burası, dinler arası dini diyalog ve birlikte yaşama için bir model ve bir merkez haline gelecektir.

-Geçtiğimiz günlerde İsveç’te Kur’an-ı Kerim’in yakılması olayı hakkındaki değerlendirmeniz nedir? Bu tür utanç verici davranışlar hakkında ne düşünüyorsun?

Bu tür davranışlar, beni öfkelendiriyor ve tiksindiriyor. Kutsal sayılan her kitaba ve bu kitaba inananlara saygı gösterilmelidir. İfade özgürlüğü, başkalarını hor görmenin bir aracı olarak kullanılmamalı, buna izin verilmemeli ve bu kınanmalıdır.

-Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan ile tropikal hastalıklara karşı mücadeleyi vurgulayan Küresel Sağlık Ortak Bildirgesi’nin imzalanması vesilesiyle dünyadaki hastalıklarla mücadele için işbirliği dile getirdiniz. Bu çabaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca toplumların refahını artırmak ve küresel kalkınma hedeflerine ulaşmak için neyi amaçlıyorlar?

Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan’ın dünyadaki hastalıklarla mücadele etme ve Abu Dabi Belgesi’nin ilkelerini, yoksul ve hasta kardeşlerimizin hayatlarını iyileştirmeyi amaçlayan somut girişimler yoluyla yayma taahhüdünü oldukça takdir ediyorum.

Ekselanslarına ve BAE’nin belgenin öğretilerini somut eylemlere dönüştürme bağlılığına minnettarım. Bu eylemler herkesi içeren ve herkese hizmet eden eylemlerdir. Çünkü az önce söylediğim gibi iyilik doğası gereği evrensel olmalıdır, çünkü kardeşlik evrenseldir.

-İklim değişikliğinin yarattığı büyük zorluklara küresel çözümler bulunması için birden fazla kez çağrıda bulundunuz. Ayrıca ortak evimizi koruma ve yaşam biçimlerinde derin değişiklikler yaratarak yaşadığımız gezegeni iyileştirme çağrısı yaptınız. Bu yıl BAE, 28. Taraflar Konferansı’na (COP28) ev sahipliği yapacak. Sayın Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan, 2023’ü ülkede sürdürülebilirlik yılı ilan etti. BAE’nin bu konudaki çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz ve gezegeni korumak için dünyaya mesajınız nedir?

Ortak evimizin bakımı hakkındaki Papalık mesajım ‘Laudato si’’de, bizden sonra gelenlere, büyüyen çocuklara nasıl bir dünya bırakmak istediğimizi sorgulamaya çalıştım.

Mısır’daki COP27 ve BAE’deki COP28, acil çağrının duyulması ve çevre krizine, yeryüzünün çığlığına ve artık bekleyecek güçleri kalmayan yoksulların çığlığına yanıt verilmesi için temel vesilelerdir.

Yüce Tanrımız’ın armağanı olan yaratılışa sahip çıkalım. BAE’nin çabalarını teşvik ediyor, ‘ortak evimiz’ olan gezegenimizin yararına büyük başarılar diliyorum. Bu krizle yüzleşmenin tek etkili yolu, ekolojik krizin gerçek sorunlarına gerçekçi çözümler bulmaktır. Çok geç olmadan açıklamaları eyleme dönüştürmeliyiz.



Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Riyad’da dün Suudi Arabistan ile Çin arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah’ın daveti üzerine Riyad’a yaptığı ziyaret kapsamında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri ele alındı. Toplantı sırasında, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzalandı.

Taraflar, ekonomi, ticaret, yatırım ve enerji başta olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili ilişkilerin mevcut seviyesini gözden geçirerek, bu ilişkilerde kaydedilen hızlı gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca ziyaretin, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 35. yıl dönümüne denk gelmesine dikkat çekilerek, bu sürecin ortak çıkarlar doğrultusunda artan görüş yakınlaşması ve iş birliğiyle desteklendiği vurgulandı.

efgthy
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan ve Çin dışişleri bakanları, Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite’nin beşinci toplantısını da gerçekleştirdi. Toplantıda, ikili iş birliğinin çeşitli alanlarda güçlendirilmesinin yolları ele alınırken, koordinasyon ve istişarenin sürdürülmesinin önemine vurgu yapıldı.

Taraflar, iki ülkenin hayati çıkarlarıyla bağlantılı konularda karşılıklı desteğin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını teyit ederek, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahı güçlendiren her türlü çabanın desteklendiğini ifade etti. Suudi tarafı ayrıca ‘tek Çin’ politikasına bağlılığını yineleyerek, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin Çin’i temsil eden tek meşru hükümet olduğunu ve Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.

Çin tarafı ise Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine verdiği desteği dile getirirken, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrarın desteklenmesinde üstlendiği rolü takdir etti. Ayrıca Çin tarafı, Vizyon 2030 kapsamında Suudi Arabistan’da kaydedilen ekonomik gelişmeleri övdü ve Aralık 2022’de Krallık tarafından ev sahipliği yapılan Riyad Arap-Çin İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını olumlu buldu.

drgt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi tarafı, Çin’in 2026 yılında İkinci Arap Devletleri-Çin Zirvesi ile İkinci Körfez-Çin Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına destek verdiğini açıkladı. Çin tarafı ise Krallığın ev sahipliğinde düzenlenecek Expo 2030’a katılmaya hazır olduğunu bildirdi.

Taraflar, ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurken, Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara desteklerini yineledi. Bu çerçevede, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barış Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi doğrultusunda, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği vurgulandı. Ziyaretin sonunda taraflar, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasını imzaladı.

dfergt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

 


Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği
TT

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi Dr. Faysal b. Abdurrahman Usra

Ortak iş birliğinde yeni bir dönemin tesis edilmesi, bölgede ekonomik ve lojistik entegrasyona yeni bir yapı taşı eklenmesi ve Suudi Arabistan-Katar Koordinasyon Konseyi çalışmaları kapsamında, Körfez ülkeleri arasında modern altyapı alanındaki en büyük adımlardan biri atıldı. Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin himayesinde, Suudi Arabistan ile Katar arasında yolcu taşımacılığına yönelik hızlı tren projesinin hayata geçirilmesine ilişkin bir anlaşma imzalandı. İki ülke ayrıca, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlayacak söz konusu tren projesinin resmen başlatıldığını duyurdu. Hayati öneme sahip proje, iki kardeş ülke arasındaki köklü ve tarihi ilişkilerin derinliğini yansıtmasının yanı sıra, kalkınma alanında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirmeye yönelik stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın pekiştirilmesi ve bölgede daha geniş bir refah ve gelişim ufkuna yönelik ortak iradeyi de ortaya koyuyor. Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin ilanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı düzeyi teyit eden tarihi bir dönüm noktası olarak öne çıkarken, ulaşım sektöründe ikili iş birliğinin somut bir yansıması ve bölge için ortak gelecek vizyonunun sembolü niteliği taşıyor. Modern ve sürdürülebilir bir ulaşım sisteminin geliştirilmesinde iki ülke arasındaki entegrasyonu temsil eden proje, aynı zamanda turizmin büyümesine önemli katkı sağlamayı hedefliyor. Projenin, Suudi Arabistan ve Katar’daki turistik destinasyonlara erişimi kolaylaştırarak ziyaretçi sayısını artırması ve iki başkent arasında kısa ve sık seyahatleri teşvik etmesi bekleniyor.

Suudi Arabistan Ulaştırma ve Lojistik Hizmetleri Bakanı Mühendis Salih el-Casir ile Katar Ulaştırma Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdullah Al Sani tarafından yakın zamanda imzalanan anlaşma, Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin fiilen başlamasının işaretini veriyor. Proje, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ve Veliaht Prens ile Katar Emiri’nin doğrudan ilgi ve desteği altında yürütülüyor; bu durum, iki kardeş ülke arasındaki entegrasyon projeleri arasında stratejik önemini ortaya koyuyor. Bu devasa proje, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu ve Katar Ulusal 2030 Vizyonu’nun somut bir uygulaması olarak değerlendiriliyor. Proje, iki ülke liderliğinin, daha bağlantılı ve refah dolu bir gelecek yaratma vizyonunu yansıtıyor ve bölgedeki altyapı entegrasyonuna yönelik daha geniş bir çerçevede konumlanıyor; özellikle ulaşım, enerji ve ticaret alanlarında iş birliğini güçlendiriyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın gerçek bir örneği olarak öne çıkıyor; vatandaşlar arasındaki bağları güçlendirirken, iki ülke arasındaki seyahati daha hızlı, konforlu ve güvenli hâle getiriyor. Ayrıca modern ve sürdürülebilir altyapının geliştirilmesi yoluyla ekonomik büyümeyi destekliyor, yaşam kalitesini artırıyor ve ileri düzeyde ulaşım seçenekleri sunuyor. Hızlı tren hattı, ekonomik çeşitliliğin sağlanmasına, turizmin canlandırılmasına ve ulaşım sektörünün etkinliğinin artırılmasına katkıda bulunacak. Projenin, başta havaalanları ve büyük ekonomik şehirlerle entegrasyonu sayesinde, iki ülke arasındaki ticaret, yatırım ve iş hareketliliğinde önemli değişiklikler yaratması bekleniyor. Böylece proje, iki halk için daha bağlantılı ve refah dolu bir geleceğin inşasında merkezi bir rol oynayacak ve Körfez’deki stratejik bağlantı zincirinin en önemli halkalarından biri olarak değerlendirilecek.

Suudi Arabistan ile Katar arasında inşa edilecek hızlı tren projesi, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlamanın ötesinde, iki halk arasındaki tarihi ve kültürel bağların derinliğini de yansıtıyor. Proje, yalnızca bir altyapı yatırımı değil; ortak dini ve kültürel değerleri paylaşan, gelenek ve alışkanlıklarıyla birbirine yakın iki halkın birleşik geleceğini simgeleyen bir sembol niteliği taşıyor. Proje, ülkedeki ulaştırma ve lojistik sektörüne de önemli katkılar sağlayacak. Sektör, Kral Selman bin Abdulaziz’in liderliğinde ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın desteğiyle kapsamlı yapısal reformlar ve 280 milyar Suudi riyalini aşan ulusal ve uluslararası yatırım sözleşmeleriyle güçlendirilmiş durumda. Suudi Arabistan, güçlü ve yatırım çekici ulaşım ile lojistik altyapısına sahip bir ülke olarak öne çıkıyor. Riyad-Doha hızlı tren hattı, toplam 785 kilometrelik uzunluğuyla yolculara hızlı ve sürdürülebilir bir seyahat imkânı sunacak. Proje, Riyad’daki Kral Selman Uluslararası Havalimanı ile Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı’nı birbirine bağlayarak iş ve turizm amaçlı seyahatlerde esneklik sağlayacak. Hattın güzergâhı Riyad, Hufuf ve Dammam olmak üzere üç önemli Suudi şehrine de uzanacak ve toplamda 5 ana yolcu istasyonu yer alacak. Bu istasyonlar, konfor, hız ve akıllı teknolojileri bir araya getirerek modern bir yolculuk deneyimi sunacak. Trenin saatte 300 kilometreyi aşan hızı, iki başkent arasındaki seyahat süresini yaklaşık iki saate indirecek. Bu sayede ticaret ve turizm hareketliliği artacak, ekonomik büyüme desteklenecek ve yaşam kalitesi yükseltilecek. Proje, yıllık 10 milyondan fazla yolcuya hizmet verecek ve Suudi Arabistan ile Katar’daki önemli turistik ve kültürel noktaların keşfini kolaylaştıracak. Ayrıca proje, hafif ve orta ağırlıktaki yük taşımacılığını geliştirerek sınır ötesi lojistik çözümler sunacak, iki ülke arasındaki ticaret hacmini artıracak ve teslim sürelerini kısaltarak operasyonel maliyetleri düşürecek. Yapım ve işletme aşamalarında ise Suudi Arabistan ve Katar’da 30 binden fazla doğrudan ve dolaylı istihdam yaratması öngörülüyor. Tüm bu özellikleriyle proje, bölgesel kalkınmayı destekleyen ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasındaki entegrasyonu güçlendiren stratejik bir altyapı yatırımı olarak öne çıkıyor.

Bu stratejik projenin altyapı inşaatları, yerel müteahhitlik şirketleri tarafından gerçekleştirilecek; modern tren teknolojileri ise alanında uzman uluslararası şirketler tarafından sağlanacak. Projenin tamamlanması, altı yıllık bir zaman çizelgesine göre yürütülecek ve en yüksek uluslararası kalite ve güvenlik standartlarına uygun olarak gerçekleştirilecek. Tren hattında en son demiryolu teknolojileri ve akıllı mühendislik çözümleri kullanılacak, böylece güvenli ve sorunsuz bir işletme sağlanacak. Proje, çevresel sürdürülebilirliği destekleyerek karbon emisyonlarını azaltacak ve bölgedeki akıllı ve sürdürülebilir ulaşım çözümlerine geçişi teşvik edecek. Böylece ekonomik ve lojistik entegrasyonda yeni bir dönemin temelleri atılmış olacak. Hızlı tren, iki ülke arasındaki ticaret ve turizm hareketliliğinin haritasını yeniden çizecek. Geleneksel ulaşım yollarının ötesine geçerek bireylerin hareketini kolaylaştıracak, turizm ile büyük spor ve eğlence etkinliklerini canlandıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek. Projede tamamen temiz enerji kullanılacak; elektrikli trenler sayesinde çevreye olumlu katkı sağlanacak ve bireysel taşımacılıktan toplu taşımaya geçiş, çevresel yükü büyük ölçüde hafifletecek. Altı yıl içinde tamamlanması planlanan proje, güvenli ve sorunsuz işletmeyi garanti eden en son demiryolu ve akıllı mühendislik teknolojilerini bir araya getirecek. Suudi Arabistan-Katar hızlı tren hattı, hız, sürdürülebilirlik ve benzersiz yolculuk deneyimini bir araya getirerek bölgede ulaşım ve seyahat geleceği için yeni bir standart oluşturacak ve yenilik ile ilerlemenin sembolü olacak.

Başarıyı veren Allah’tır…


Suudi Arabistan, ocak ayında yabancıların mülk sahibi olmasına izin vermeye hazırlanıyor

Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)
Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)
TT

Suudi Arabistan, ocak ayında yabancıların mülk sahibi olmasına izin vermeye hazırlanıyor

Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)
Riyad'da bir caddede seyreden arabalar (Reuters)

Suudi Arabistan, gayrimenkul sektöründe yabancı yatırımcılara yönelik yeni bir döneme hazırlanıyor. Ülke, ocak ayında yürürlüğe girecek güncellenmiş yabancı mülkiyet yasası ile yabancı birey ve kuruluşların ülke genelinde gayrimenkul edinimini düzenleyecek. Bu sistem, gayrimenkul sektörünün gayri safi yurt içi hasılaya (GSYİH) katkısını artırmayı ve gelir kaynaklarını petrolden bağımsız olarak çeşitlendirmeyi hedefleyen stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Söz konusu hedefler, Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 programıyla uyumlu bir yaklaşım sergiliyor.

Uygulamadan sorumlu olan Gayrimenkul Genel Otoritesi, yürütme yönetmeliğini hazırlıyor ve yabancıların mülkiyet ve yatırım yapabileceği bölgeleri belirlemeye çalışıyor. Belirlenen detaylar, sistemin yürürlüğe girmesinden önce kamuoyuna açıklanacak.

Yeni yasa ayrıca, uluslararası profesyonellerin ülkede kalmasını desteklemeyi, şehirleşme ve kentsel yaşam kalitesini artırmayı amaçlıyor.

Mülkiyet kapsamı

Suudi Arabistan Belediye, Köy İşleri ve İskân Bakanı Macid el-Hakil, geçtiğimiz hafta yaptığı bir televizyon röportajında, gelecek ay yabancıların konut amaçlı gayrimenkul edinme sisteminin yürürlüğe gireceğini açıkladı. Bakan, uygulamanın Suudi Arabistan’daki tüm şehirlerde geçerli olacağını, ancak Mekke, Medine, Cidde ve Riyad olmak üzere dört şehirde yalnızca belirlenen bölgelerde mülkiyetin mümkün olacağını belirtti. Ülkede ikamet eden yabancılar ise birer konut sahibi olabilecek.

Öte yandan, sistemin ekonomik sektörler açısından daha esnek olacağı ve ticari, sanayi ve tarım alanlarında yabancıların tüm şehirlerde mülkiyet ediniminin sınırlama olmadan mümkün olacağı kaydedildi.

Suudi Arabistan Belediye, Köy İşleri ve İskân Bakanı Macid el-Hakil (SPA)Suudi Arabistan Belediye, Köy İşleri ve İskân Bakanı Macid el-Hakil (SPA)

Suudi Arabistan Gayrimenkul Genel Otoritesi’nde yabancılar için mülkiyetten sorumlu icra direktörü Fahd bin Süleyman, kasım ayında yaptığı açıklamada, Riyad, Cidde ve kutsal şehirler (Mekke ve Medine) için yabancılara ayrılan bölgelerin hâlâ gözden geçirildiğini ve ‘yakın zamanda’ yeni mülkiyet kurallarını belirleyen yönetmeliklerle birlikte ilan edileceğini duyurdu. Bin Süleyman, söz konusu bölgelerin ‘çok geniş’ olacağını ve büyük ölçekli projeleri kapsayacağını belirterek, bu alanlarda yabancı mülkiyet oranının yüzde 70 ile yüzde 90 arasında olması beklendiğini aktardı. Kutsal şehirlerde satın alma yapacak kişilerin Müslüman olması gerektiğini vurgulayan Bin Süleyman, bunun dışında büyük bir kısıtlama bulunmayacağını ifade etti. Bin Süleyman, “Büyük şartlar yok ve sınırlamalar getirmek istemiyoruz; mevcut yasa ile güncellenmiş yasa karşılaştırıldığında belirgin bir fark görülecek” dedi.

Piyasa tahmini

Uzmanlar ve gayrimenkul sektörü profesyonelleri, güncellenmiş yabancı mülkiyet yasasının yürürlüğe girmesine kısa süre kala, söz konusu sistemin hazır konutlara yönelik ek bir talep yaratacağını ve gayrimenkul piyasasındaki likiditeyi artıracağını belirtti. Uzmanlar, uluslararası şirketlerin Suudi Arabistan’da ofis ve projeler kurmasını teşvik edecek bu sistemin ekonomik aktiviteyi canlandıracağını ve gayrimenkul sektöründe daha istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme dönemini başlatacağını öngörüyor. Etkinin özellikle Riyad, Cidde, Mekke, Taif, Medine ve turistik bölgelere yakın şehirlerde hissedileceği, yasanın etkilerinin 2026’nın üçüncü ve dördüncü çeyreği ile 2027 yılı boyunca netleşmeye başlayacağı tahmin ediliyor.

Gayrimenkul uzmanı ve pazarlamacı Sakr ez-Zehrani, konuyla ilgili açıklamasında, yasanın uygulanmaya başlamasının Suudi Arabistan gayrimenkul piyasasında dönüm noktası oluşturacağını belirtti. Zehrani, sistemin, geniş bir kesimin kiralamadan mülkiyete geçmesine yol açarak işlem yapan kullanıcı tabanını genişleteceğini vurguladı.

Zehrani, bu dönüşümün hazır konutlar ve planlı konut projelerine yönelik ek talep yaratacağını, satış ve alım hareketliliğini artıracağını ve piyasadaki likiditeyi güçlendireceğini kaydetti.

Gayrimenkul kalitesinin iyileştirilmesi

Zehrani, yabancıların ticari, sanayi ve tarım sektörlerinde tüm şehirlerde mülkiyet edinmesine izin verilmesinin, uluslararası şirketler için Suudi Arabistan’da ofis ve projeler kurma motivasyonunu artıracağı ve bunun ekonomik faaliyetleri canlandırarak gayrimenkul sektöründe daha istikrarlı bir büyüme dönemini başlatacağı öngörüsünde bulundu.

Zehrani’ye göre piyasadaki ilk değişiklikler, gayrimenkul ürünlerinin kalitesinin yükselmesi, geliştiricilerin daha yüksek standartlı ve iyi planlanmış projeler üretmesiyle daha geniş bir alıcı kitlesinin taleplerini karşılamaya yönelik olacak. Ayrıca, yerli ve yabancı yatırımcıların pazara girmesiyle organize arz hacminde de artış yaşanacak.

Yeni sistemin fiyat istikrarını da destekleyeceğini belirten Zehrani, çünkü hem yerleşiklerin hem de yabancıların mülkiyeti genellikle uzun vadeli olup kısa vadeli spekülasyonları sınırlayacağını ifade etti. Yasa ile birlikte uygulanacak yasal ve denetim mekanizmalarının şeffaflığı artıracağını ve finans sektörüne, hem yerleşikler hem de yabancılar için özel finansal ürünler sunma fırsatı sağlayacağını söyledi. Bu durumun kredi hacmi ve piyasa likiditesi üzerinde olumlu etkisi olacağı kaydedildi.

Zehrani, yasanın yürürlüğe girmesinin ilgiyi ve sorgulamaları doğrudan artıracağını, ancak piyasadaki işlemler üzerindeki gerçek etkinin kademeli olarak hissedileceğini belirtti. İlk sinyallerin 2026’nın ikinci çeyreğinde, yabancılar ve yerleşikler için ilk işlemlerin tamamlanmasıyla ortaya çıkmasının beklendiğini söyledi.

Açık göstergelerin 2026’nın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde netleşeceğini belirten Zehrani, uygulamanın ilk yılının geçiş dönemi olacağını, en somut etkilerin ise 2026’nın ikinci yarısı ve sonrasında gözlemleneceğini vurguladı.

Coğrafi konuma bağlı olarak değişen etki

Gayrimenkul ve değerleme uzmanı Mühendis Ahmed el-Fekih, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, yeni mülkiyet yasasının etkisinin coğrafi konuma göre farklılık göstereceğini belirterek, en olumlu etkilerin Mekke ve çevresindeki şehirler (Cidde ve Taif) ile Medine’de hissedileceği öngörüsünde bulundu. Riyad’daki gayrimenkul piyasasının ise gayrimenkul mülkiyeti ve yatırımı için yabancı sermayeyi çekmede önemli bir rol oynayacağını ifade etti.

El-Fekih, turizm sektörüne yatırım yapmayı hedefleyen sermayenin, Mekke’ye yakınlığı nedeniyle Taif gibi turistik bölgelere, ayrıca Abha ve Cizan ile Neom projesine yakınlığı sebebiyle Tebük’e yönelmesinin muhtemel olduğunu belirtti.

Uzman, yeni sistemin uygulanmasının ilk yılının piyasanın test edilmesi ve fırsatların değerlendirilmesi açısından bir geçiş dönemi olacağını, gerçek etkinin ise 2027’de, yani ikinci yıl itibarıyla hissedilmeye başlanacağını vurguladı. Ayrıca, yasanın Vizyon 2030 hedefleri doğrultusunda ulusal ekonomide gelir kaynaklarını çeşitlendirmeye ve petrol bağımlılığını azaltmaya katkı sağlayacağını, bu yatırımların Suudi vatandaşlar için yüzbinlerce yeni istihdam fırsatı yaratacağını kaydetti.

Sistem teşvikleri

Suudi Arabistan, Ocak 2026’dan itibaren yürürlüğe girecek olan yeni yabancı mülkiyet yasasıyla gayrimenkul sektöründe kapsamlı bir açılım gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Yasayla, Suudi Arabistan’da yabancıların belirlenen coğrafi alanlarda taşınmaz mülkiyeti edinmeleri yasal olarak düzenlenecek. Bu adım, Vizyon 2030 hedefleri doğrultusunda yabancı yatırımları çekmeyi, gayrimenkul sektörünün GSYİH’ye katkısını artırmayı ve ulusal ekonomide petrol dışı gelir kaynaklarını çeşitlendirmeyi amaçlıyor. Yasa ayrıca uluslararası yeteneklerin ülkede istikrarlı şekilde kalmasını ve yaşam kalitesinin yükselmesini hedefliyor.

Yasa kapsamında, yabancılar yalnızca Bakanlar Kurulu’nun belirleyeceği coğrafi alanlarda mülk edinme yetkisine sahip olacak. Bu alanlar, Gayrimenkul Genel Otoritesi’nin önerisi ve Suudi Arabistan Ekonomi ve Kalkınma İşleri Konseyi onayıyla belirlenecek.

Buna göre, Suudi Arabistan’da ikamet eden yabancılar, belirlenen coğrafi alan dışında sadece bir adet konut satın alabilecek. Mekke ve Medine’de mülk edinmek isteyenlerin ise Müslüman olması zorunlu.

Şirketler açısından ise Suudi şirketler yasasına göre kurulan ve hisselerinde yabancı ortak bulunan şirketlere, belirlenen coğrafi alanlarda mülk edinme hakkı tanınıyor; alan dışında ise faaliyet veya çalışan konutları için mülk edinilebilecek.

Yasa, borsaya kayıtlı şirketler, yatırım fonları ve özel amaçlı kuruluşlar için ise Suudi Arabistan genelinde mülk edinme imkânı sağlıyor. Bu haklar, Sermaye Piyasası Kurumu (CMA) tarafından Gayrimenkul Genel Otoritesi ve ilgili kurumlarla koordineli olarak belirlenen düzenlemelerle uygulanacak.

Yasa, özel ikamet programları veya Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle yapılan anlaşmalarla tanınan hakları etkilemiyor ve yabancı mülkiyetine ekstra ayrıcalık sağlamıyor.

Ayrıca, yabancılardan yapılacak taşınmaz işlemleri için değerinin yüzde 5’ini aşmayan bir harç alınacak; detaylar yürütme yönetmeliğinde belirlenecek. Kurallara uymayanlar para cezası veya uyarı ile karşı karşıya kalacak; yanlış beyanda bulunanlara 10 milyon riyale kadar ceza uygulanabilecek ve mahkeme kararıyla gayrimenkulün satışı sağlanabilecek.