Suudi Arabistan'ın Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı, "Dünya Mirası Listesi"ne alındı

Suudi Kültür Bakanı, bu adımı "Krallığın mirasının zenginliğini ve çeşitliliğini ve Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı'nı koruma konusundaki kararlılığını" yansıtan tarihi bir olay olarak değerlendirdi

Suudi Arabistan, Suudi Arabistan'daki Boş Mahalle'nin güneybatı ucunda yer alan Uruk Bani Maarid Koruma Alanı'nı tescil ettirmeyi başardı (SPA)
Suudi Arabistan, Suudi Arabistan'daki Boş Mahalle'nin güneybatı ucunda yer alan Uruk Bani Maarid Koruma Alanı'nı tescil ettirmeyi başardı (SPA)
TT

Suudi Arabistan'ın Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı, "Dünya Mirası Listesi"ne alındı

Suudi Arabistan, Suudi Arabistan'daki Boş Mahalle'nin güneybatı ucunda yer alan Uruk Bani Maarid Koruma Alanı'nı tescil ettirmeyi başardı (SPA)
Suudi Arabistan, Suudi Arabistan'daki Boş Mahalle'nin güneybatı ucunda yer alan Uruk Bani Maarid Koruma Alanı'nı tescil ettirmeyi başardı (SPA)

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 20 Eylül Çarşamba günü, Miras Komitesi'nin bu ayın 10'undan 25'ine kadar Riyad'da düzenlenen 45. oturumunun çalışmaları kapsamında, Suudi Arabsitan'ın Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı'nın Dünya Mirası Listesi'ne alındığını duyurdu.

Bu açıklama, Krallığın, geniş ülkedeki deniz ve kara ortamını korumak ve sürdürmek amacıyla, bitki örtüsünü geliştirme ve çölleşmeyle mücadele yönündeki adımlarını hızlandırdığı bir dönemde, koruma alanının UNESCO tarafından listeye alınması ihtimali olan ilk doğal alan olarak tanımlanmasından dolayı Suudilerin büyük bir sevinç duyduğu bir sırada gerçekleşti.

Suudi Arabistan Kültür Bakanı Prens Bedr bin Abdullah bin Ferhan, bu adımın 'Krallığın doğal ekosistemlerini koruma ve muhafaza etme ve kültürel mirasına özen gösterme yönünde devam eden çabalarının bir uzantısı olarak' geldiğini belirtti.

Önemli olarak nitelendirdiği uluslararası adımın, 'Krallık'ta kültür ve mirasın sahip olduğu sınırsız desteği ve çeşitli bölgelerindeki kendine özgü miras zenginliğini ve doğal çeşitliliğini yansıttığını' belirtti.

Doğal mirası koruma ve sürdürülebilir bir şekilde geliştirme taahhüdünün yanı sıra, doğal mirasa ve onun Suudi Vizyonu 2030'daki stratejik yerine duyulan ilgiye dayandığını da vurguladı. 

En büyük kum denizi

Koruma alanı, Rubülhali Çölü'nün batı kenarı boyunca 12 bin 750 kilometrekareden fazla bir alanda yer alıyor ve tropik Asya'daki tek sürekli kum çölünü ve Dünya yüzeyindeki en büyük sürekli kum denizini oluşturuyor.

Yaşamsal doğal yaşam alanları sağlayan ekosistemlerinin çeşitliliği ile öne çıkıyor ve 120'den fazla orijinal yabani bitki türünü içerdiğinden, bitki ve hayvan topluluklarının sürekli çevresel ve biyolojik gelişiminin olağanüstü bir örneği haline geliyor. 

Rezerv aynı zamanda nesli tükenmekte olan hayvanları da içeriyor. Dünyanın serbest dolaşan tek Arap antilobu, dağ ve kum antilopu sürüsü de dahil olmak üzere bu hayvanlar gezegendeki en zorlu ortamlardan birinde yaşıyor ve bu da onu Rubülhali Çölü'ndeki en zengin biyom yapıyor.

Dünyanın en büyük kum denizi, Arap Yarımadası'nın en uzun ikinci sıradağlarıyla buluşuyor ve zorlu iklime rağmen çeşitlilik açısından zengin eşsiz bir doğal tablo oluşturuyor.

Uluslararası uzmanların değerlendirmesine göre Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı Rubülhali Çölü'nün kumları, olağanüstü bir panoramik manzara oluşturan bir kum çölü olarak Dünya Mirası standartlarını karşılıyor.

Dünyanın en büyük karmaşık doğrusal kumullarından bazılarına sahip olan alan, büyük bir evrensel değeri bünyesinde barındırıyor ayrıca büyük türlerin hayatta kalması için hayati önem taşıyan çok çeşitli doğal yaşam alanlarını içeriyor ve Krallığın ulusal ekosistemlerinin beş alt grubunu içeriyor.

Bu da sahadaki biyolojik çeşitliliğin korunması için hayati önem taşıyor.

Ortak bir Arap başarısı

Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı'nın UNESCO Dünya Mirası Listesine dahil edilmesi, Kültür Bakanlığı, Ulusal Eğitim, Kültür ve Bilim Komitesi, Ulusal Yaban Hayatı Geliştirme Merkezi ve Miras Kurumu'nun ortak ulusal çabalarının sonucunda gerçekleşti.

Karar, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Suudi alanlarının sayısını iki katına çıkarmayı öngören Suudi Vizyonu 2030'un hedefleri kapsamında geldi.

Daha önce listeye giren alanlar arasında el-Ahsa Vahası, Diriye'deki et-Turaif mahallesi, el-Hicr arkeolojik alanı, Hima kültür alanı, tarihi Cidde ve Hail bölgesindeki kaya sanatları gibi diğer 6 kayıtlı Suudi bölgesi bulunuyordu.

Koruma alanı, Suudi Arabistan liderliğindeki mevcut oturumda hak kazanan üçüncü Arap alan oldu.

UNESCO, İsrail'in muhalefetine rağmen Filistinlilerin yaşadığı 'Eriha' bölgesini ve binlerce yıldır mezhepler ve dinlerin bir arada yaşadığı Tunus'taki 'Jerba' kültürel ortamı da listeye ekledi. 

Ayrıca Suudi Miras Otoritesi CEO'su Casir bin Süleyman el-Harbeş Suudilerin bu nadir kültürel başarıdan duyduğu memnuniyeti dile getirerek "Sadece bu büyük olay için değil aynı zamanda Krallığın listeye giren ilk doğal miras alanı oldu. Bununla birlikte Krallık'ta yaptığımız entegre çalışmayı ve kültürel miras yolundaki çalışmalarımızın kalkınmanın tüm bileşenleriyle nasıl bağlantılı olduğunu da doğruladı" dedi. 

Koruma alanının evrenselliği 

Suudi Ulusal Yaban Hayatı Geliştirme Merkezi'ne göre bu karar, alanın evrenselliğini ve sahip olduğu olağanüstü kimliği göstermeye ve bu değerin, özgünlüğünün, benzersizliğinin ve tekrarlanamamasının tanınmasına katkıda bulunuyor.

Aynı zamanda eko-turizm ve sürdürülebilir rekreasyon için bir cazibeyi temsil ettiği ayrıca ulusal ve uluslararası özel sektörden alan ve çevresine yatırım çekmek ve zenginlik yaratmak için daha büyük bir potansiyel sağladığı da belirtildi. 

Uruq Bani Ma'arid Koruma Alanı'nın ismi, Tuwaiq sıradağlarını batıya doğru ilerlerken 'engellediği' kum tepelerine (konuşma dilinde gemilere) atıfta bulunan bir şekilde, bu yerin tarihinden kaynaklanıyor. 

Koruma alanı, dünyanın en büyük kum denizi olan Rubülhali Çölü'nü temsil eden doğal ekosistemleri ve içerdiği küresel değere sahip mantar, hayvan ve bitki türü türlerini korumak amacıyla kuruldu. 

Koruma alanının batı kesiminde yer aldığı Rubülhali, Arap Yarımadası arazisini kaplayan olağanüstü doğa olaylarından birini teşkil ediyor.

Modern uygarlık dönemlerinden sonra bile sakinlerinin hafızasında kalmaya devam eden derin bir etki bırakıyor.  

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin çoğu arasında uzanan bu bölge, nadir bir ortak Arap mirası oluşturan bölge halkının antik ve modern yaşamına ait birçok unsuru hâlâ koruyor.

Suudi Arabistan Özellikle el-Ula ve Neom bölgelerinin antik eserler ve birbirini takip eden insan uygarlıklarının tarihi açısından zengin olduğu kuzeybatı bölgesinde ülkenin birçok diğer kültürel kaynağına yapıldığı gibi, yıllardır bu alanı belgelemeye ve kültürel ve turistik açıdan kullanmaya odaklanıyor.



New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
TT

New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)

Suudi Arabistan'ın himayesinde ve Fransa'nın katılımıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki genel merkezinde düzenlenen konferans, ‘iki devletli çözüm’ yönünde bir siyasi hareket başlattı. Paris'in Filistin’i tanıma kararını açıklamasının ardından, başka ülkeler de art arda Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un izinden giderek yaz tatilinde olan kabinesini Gazze'deki durumu ele almak üzere bu hafta acil toplantıya çağıracağı açıklandı. Starmer, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek ve barışı sağlamak için adımlar atmaması halinde, İngiltere’nin Eylül ayında Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de New York'taki konferansta aynı açıklamayı tekrarladı.

Başbakan Starmer, çç baskıların artmasıyla İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmaması, insani yardımların engelsiz bir şekilde ulaşması için sınır kapılarını açmaması ve Filistin-İsrail çatışmasına son vermek için ciddi barış görüşmelerine başlamaması halinde bu adımı atacağını açıkladı.

ddefrv
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere acil kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki bakanların tutumları göz önüne alındığında İsrail'in bu şartlara uyum sağlaması imkansız görünüyor. Bu da 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana İsrail'in kurulmasında tarihi bir sorumluluk taşıyan Londra'nın bu adımı atacağı anlamına geliyor.

Bu adımın özel bir önemi var, çünkü İngiltere, Fransa'dan sonra G7 üyeleri içinde Filistin devletini tanıyan ikinci ülke ve BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi arasında dördüncü ülke olacak. Ayrıca, Batı'nın bu hamlesini ‘toplu bir hareket’ haline getirmesi açısından da özel bir öneme sahip. Ki Paris de bunu bekliyor.

Aralarında Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Norveç, İspanya, Portekiz, İrlanda, Slovenya, Lüksemburg, Malta, Yeni Zelanda, İzlanda, San Marino ve Andorra’nın bulunduğu 15 batılı ülke tarafından yayınlanan ve Filistin devletinin tanınmasını talep eden ‘New York Konferansı Çağrısı’, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'un ifadesiyle ‘deprem’ etkisi yarattı. Zira Batılı ülkeler ilk kez ‘toplu olarak’ böyle bir adım attılar.

Söz konusu ülkelerden biri olan Malta, Filistin’i tanıyacağını resmi olarak açıklarken Kanada ve Finlandiya, bu yönde hazırlıklarını sürdürüyor. Fransız kaynaklar, Portekiz'in de Filitin’i tanıma kararını açıklamaya hazır olduğunu belirttiler.

‘Çağrı’nın bir paragrafında şöyle deniyor:

“Bizler Filistin Devleti'ni tanımaya hazır olduğumuzu veya olumlu baktığımızı kabul ettik, ifade ettik veya ifade ediyoruz. Bu, iki devletli çözüme doğru atılmış temel bir adımdır. Henüz bunu yapmamış olan tüm ülkeleri bu çağrıya katılmaya davet ediyoruz.”

Ayrıca şu ifadeler de yer alıyor:

“Gazze’de yeniden yapılanma, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin yönetiminden çıkarılmasını sağlayacak bir yapı oluşturmak için çalışmaya kararlıyız.”

Diplomatik bulaşma

Söz konusu paragrafın ifadeleri, harekete geçme ve başkalarını da harekete geçmeye teşvik etme yönündeki toplu bir arzuyu yansıtmaktadır. Bugüne kadar 149 ülke Filistin’i tanıdı.

Fransız kaynaklar, Cumhurbaşkanı Macron'un birkaç gün önce Filistin’i tanıma kararını açıklamasının, birincisi tereddüt eden Avrupa ülkelerine baskı yapmak, ikincisi 21 Eylül'e kadar onlara yeterli zaman tanımak olmak üzere iki amacı olduğunu söylediler. 21 Eylül, New York'ta BM Genel Kurulu toplantılarının başlayacağı tarih ve zirvede kararın kesinleşmesi bekleniyor.

dfgthyuı
BM Genel Sekreteri, New York'ta düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansı sırasında Fransa Dışişleri Bakanı ile tokalaşırken (AFP)

Yol haritasının son paragrafı, konferansın en önemli hedefini özetliyor:

“Bu tarihi bir fırsat. Savaşı sona erdirmek, Filistin devletini kurmak ve her iki halk için barış ve onuru sağlamak için kararlı ve toplu bir şekilde harekete geçme zamanı geldi.”

Baskılara ve uyarılara rağmen

Konferansa 125 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği (AL) gibi birçok uluslararası ve bölgesel kuruluş ve en az 40 dışişleri bakanı katıldı. İsrail ve ABD'nin baskılarına rağmen konferansa geniş bir katılım vardı.

Tüm bu baskıların yanında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un BM Genel Kurulu’nda düzenlenen ‘Başkanlar ve Liderler Haftası’nda Eylül ayında Filistin devletini resmen tanımayacağını açıklamasının ardından, Macron'u hedef alan bir iç kampanya başlarken bu girişimin Ortadoğu'daki olayların gidişatına ‘hiçbir etkisi olmayacağı’ empoze ediliyor. Ayrıca, hiçbir Avrupa veya Batı ülkesinin ona katılmayacağı için ‘diplomatik olarak dışlanacağı’ uyarısı yapılıyor.

dert
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (AFP)

‘Şüpheciler’, iki devletli çözümü destekleyen ‘diplomatik-siyasi dinamizmin’ yeniden canlanmasını imkansız gördüler. Onlara göre bu çözüm, sadece siyasi ve sahadaki değişiklikler nedeniyle değil, aynı zamanda İsrail'in Filistin devletinin kurulmasını kökten reddetmesi nedeniyle de ‘geçmişte kalmış’ bir seçenek haline gelmişti.

İsrail parlamentosu Knesset geçtiğimiz yıl Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oyladı. Geçtiğimiz hafta da 71 oyla hükümeti Batı Şeria'yı ilhak etmeye çağıran bir kararı kabul etti. Kısacası, şüpheciler iki devletli çözümü ‘bir hayal’ olarak gördüler.

İsrail, Filistin devletinin tanınmasını kınamaya devam etti. Bunu ‘Hamas ve terörizme ödül’ olarak değerlendiren İsrail, bunun Gazze'deki ‘barışçıl çözüm çabalarını’ ve ‘savaşı sona erdirme çabalarını’ baltalayacağını iddia etti.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmediği gibi bir de tam tersi oldu.

Riyad ve Paris, uzun süredir ortada olmayan ‘iki devletli çözümü’ yeniden canlandırma çabalarında başarılı oldular.

Sadece iki gün içinde, dünya ülkelerinin üçte ikisi, sekiz adet Arap ve uluslararası çift başkanlı çalışma grubunun haftalarca süren çabalarıyla hazırlanan ‘yol haritasına’ odaklandı. Bu gruplar, çatışmaya son verilmesi ve güvenlik, ekonomi ve insani açıdan entegre bir Ortadoğu'ya doğru ilerlenmesi konusunda genel, kapsamlı ve pratik öneriler hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştı.

Bu durum, konferansın sona ermesiyle birlikte salı günü yayınlanan 7 sayfalık sonuç bildirgesinde de öne çıktı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, belgenin siyasi, güvenlik, ekonomik, insani, hukuki ve stratejik anlatı eksenlerini kapsayan kapsamlı öneriler içerdiğini ve iki devletli çözümü uygulamak ve herkes için barış ve güvenliği sağlamak için entegre ve uygulanabilir bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.

Bakan Prens Ferhan, BM 79. Genel Kurulu oturumu sona ermeden önce sonuç bildirgesinin desteklenmesi ve bunun New York'taki Suudi Arabistan ve Fransa misyonlarına bildirilmesi çağrısında bulundu.