Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei Al-Majalla’ya konuştu: Kral Abdulaziz'in açılımlarına geri dönüldüğüne tanık oluyoruz

Suudi Arabistan’da kültür öncü bir rol oynadı

Saad el-Bazei
Saad el-Bazei
TT

Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei Al-Majalla’ya konuştu: Kral Abdulaziz'in açılımlarına geri dönüldüğüne tanık oluyoruz

Saad el-Bazei
Saad el-Bazei

Hüda Selim el-Muhaysevi

Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei, 1953'te Suudi Arabistan'ın kuzeyindeki Kureyyet'ta doğdu. Erken yaşlarda Riyad'a taşındı. Ardından İngiliz edebiyatı alanında uzmanlaştıktan sonra ABD’ye giderek yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı.

Avrupa edebiyatlarında Oryantalizm üzerine araştırmaları, Oryantalizm adlı kitabının yazarı ünlü Filistinli düşünür Edward Said ile tanışmasına neden oldu. Şiir sevgisi nedeniyle edebiyat eleştirisinde uzmanlaştı ve 1984'ten beri Riyad'daki Kral Suud Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı İngiliz Edebiyatı Profesörü olarak görev yapıyor. Riyad'daki Edebiyat Kulübü'nün başkanlığını yaptı ve ‘Riyadh Daily’ gazetesinin editörlüğünü yaptı. Çok sayıda entelektüel, edebi ve kültürel kitabı var. ‘Modern Arap eleştirisinde Öteki'ni- Batı Kabul Etmek ‘, ‘Batı medeniyetindeki Yahudi bileşeni’, ‘Kültürel farklılık, farklılık kültürü ve kavramların göçü; kültürel dönüşümlerin okunması’ bu kitaplardan bazılarını oluşturuyor. Yirmi kitabı aşan daha birçok kitabı bulunuyor.

Gerçeklik meseleleriyle, özellikle de moderniteyle ilgilenen organik entelektüel imajı temsil ediyor. Bu, moderniteyi konu alan birçok eseri çevirmesinde kendini gösterir. Ünlü sosyolog Zygmunt Bauman'ın ‘Akışkan Modernite Çağında Etik’ adlı eseri, 17’inci yüzyıldan 20’inci yüzyıla uzanan ‘Modernitenin Seyirleri - Altmış Metinde Batı Modernitesi’,  Jerald F. Dirks’in Amerikan tarihinde Müslümanlar (Muslims in American History) bu eserlerden bazılarını oluşturuyor. Dikkatini moderniteye odaklamasına rağmen feminizm kavramı, farklılık kültürü, ötekini kabul etme, mekânlarda ve sanatta anlam sorunu gibi pek çok vizyon ve konuyu belgeledi ve sundu.

Bazei, bu röportajda, çalışmaları ile ilgili düşünmesini ve görüşlerini gerektiren bir dizi kritik ve entelektüel konu hakkındaki soruları yanıtlıyor.

“Yaşanan gelişmeler kadın alanında protestoların gerileyeceğini düşündürüyor ama bunun kadın edebiyatına etkisinin ortaya çıkması zaman alacak.”

-Entelektüel meşguliyetlerinizi takip eden herkes, modernite ve onun sorunlarıyla meşgul olduğunuzu görüyor. Bize resmin ne olduğunu, arka planını ve arkasındaki amacı açıklayabilir misiniz?

Modernite, diğer pek çok kültürde olduğu gibi Arap kültüründe de merkezi bir konudur; dolayısıyla benim ve başkalarının ilgi odağı olması doğaldır. Modernite, yenilenmeyle eş anlamlıdır ancak kalıplaşmış düşüncenin reddedilmesi, farklı olanın kabul edilmesi ve her düzeyde başkalarına açık olmak gibi başka çağrışımlar da kazanmıştır. Ama bana göre insan kültürlerinde olduğu gibi Arap-İslam kültüründe de anlam, doğruluk ve sevgi gibi birçok temel değere saygı gösterilmesiyle sınırlıdır. Benim kabul ettiğim açıklık bu değerlere bağlıdır ve burada genişletilmesi zor olan sosyal yaşamdaki diğer birçok veriyle tutarlıdır.

Araplar ve modernite
Araplar ve modernite

- Arap dünyasının moderniteyle ilişkisini, Batı modernliği kavramlarının dolaşımını veya sizin deyiminizle kavramların göçünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Arap aydınlarının ve yazarlarının moderniteyle ilişkileri değişkenlik gösterdiğinden bunu kısa bir cevapla özetlemek zordur. Muhalifler var, meraklılar var ve iki grup arasında spektrumlar var. Ancak, bu konudaki görüşümü ‘Diğerinin Kabulü’ ve ‘Kavramların Göçü’ gibi çeşitli kitaplarda özetledim. Her iki kitapta da çizilen resim, genel olarak etkileşim düzeyi açısından benim istediğim şey değil. Arap dünyasında modern düşüncenin, özellikle de modern felsefenin, algısı bazen yanlış anlama, bazen basitleştirme ve bazen de yabancılaşma ile karakterize olmuştur. Ancak, bu durum, yüksek düzeyde etkileşimden yoksun değildir.

Arap dünyasındaki miras ve modernite meselesine gelince, bazıları bir kopuş olduğunu söylüyor, bazıları ise mirasın etkisiz hale getirilemeyeceğini, aksine onun üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanıyor. Peki siz bunlar arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

Bu zaman zaman sorulan bir soru. Ben bunun siyah-beyaz gibi net bir cevabı olmadığını düşünüyorum. Kültür, miras olmadan olmayacağı gibi modernlik ve gelişme olmadan da olmaz. Bir yöne kaymak mümkündür, ancak ikisinden birini terk etmek mümkün değildir. Bunu mümkün sanan kimsenin söyleyecek önemli bir şeyi yoktur.

Suudi Arabistan'daki değişikliklere girmeden önce, biraz geriye gidelim ve geçen yüzyıl boyunca, bu değişikliklerin en önemli özellikleri nelerdir ve bunlar günümüzle ilgili olarak kabul edilebilecek bir şey var mı?

Suudi Arabistan'daki değişiklikler, kuruluşuyla birlikte başladı ve Kral Abdulaziz, yalnızca siyasi düzeyde değil, aynı zamanda Suudi Arabistan'ı iletişim ve başkalarına açılma yoluyla dünyayla bütünleştirme düzeyinde de ilk dönüştürücüydü. Ancak, bu yolda devam etme çabaları, bazen gerilemeye yol açan zorluklarla karşılaştı. Bugün gördüğümüz şey, kurucunun belirlediği temel yola geri dönmektir.

Suudi Arabistan Krallığı'nda yaşanan değişimler sadece Arapların değil tüm dünyanın dikkatini çekti. Bu değişimlerin sahadaki yansımaları ve en önemli çıktıları sizce nelerdir?

Bu değişiklikleri birkaç cümlede özetlemek zordur, ancak en önemlileri arasında dini bağnazlığı azaltmak ve dünyanın aktif ve katılımcı bir üyesi olmak için ülkenin yerini korumak yer alır. Kültürel konular, olumlu değişimin ön saflarında yer aldı ve bunun aynı güçle devam etmesini umuyorum.

“Arap dünyasında modernitenin algılanışı belirsizlik, yabancılaşma ve yanlış anlama ile karakterize edilmiştir. Gelenek ve modernite olmayan kültür yoktur.”

Kadın

Suudi Arabistan'daki kadınlarla ilgili yazıların 1970-90'lı yıllar arasında güçlü ve cesur bir şekilde ilerlediğini göz önüne alarak, Suudi kadınların bu sahnedeki varlığından bahsedelim. Bu dönem hakkında da bizi daha fazla aydınlatır mısınız?

Son yirmi yılda en azından, Suudi Arabistan'daki kadın edebiyat sahnesinde önemli bir değişiklik görmüyorum. Son zamanlarda meydana gelen gelişmeler, kadınları iç ve dış platformlarda destekledi ve bunun edebi ve entelektüel üretim üzerinde bir etkisi olmuş olabilir. Muhtemelen öyle de olmuştur, ancak henüz bana netleşmemiştir. Beklenen değişikliklerden biri de bazı temel hakların kaybına karşı protestoların gerilemesi, ancak bunun üretim düzeyine etkisi şu anda net değil.

Çevirdiğiniz eserler çoğunlukla modernlik, başkalarının kültürü ve bunların kabulü etrafında dönüyor. Özel olarak Suudi kültürüne ve genel olarak Arap kültürüne tanıtılması öncelikli konu ve başlıklar var mı?

Bahsedilen konularla meselelerle ilgilenmek, yabancı edebiyat alanında uzmanlaşmamın doğal bir sonucudur. Bu, bana diğerini yakından tanıma fırsatı verdi. Bu, diğerleriyle birlikte yaşamak veya onlarla yakın olmakla değil, kültürleri aracılığıyla oldu. Edebiyat, her zaman bu kültürün derinliklerinde yer alır. İngiliz edebiyatı uzmanı olarak doğrudan bilgim, bana Batı teorilerini ve kavramlarını anlamamı sağladı. Bu da bazı Arap eleştirel uygulamalarındaki hataları keşfetmeme yardımcı oldu.

Kimlik

1975 yılında Amerika'ya geldiğinizde kimliğinizi kaybetme korkusu yaşadınız, bu deneyimin ardından 1984 yılında Suudi Arabistan’a döndüğünüzde endişeniz neydi?

Ülkeme döndüğümde, kimliğimi teyit etmek için Arap edebiyatı, özellikle de Suudi ve Körfez edebiyatı üzerine yoğunlaştım. Ayrıca kimlik karmaşası yaşıyordum ve aidiyetimi teyit etmeye ihtiyacım vardı. Bu nedenle, öncelikle çöl kültürünü incelemeye başladım. Bu, endişelerimi ve bunları aşma çabalarımı yansıtıyordu. Sanırım bu eğilim devam ediyor. Örneğin, İngilizcenin baskınlığı ve Arapçanın pahasına üzücü bir şekilde yayılması karşısında sürekli olarak Arapçayı savunmam bunu gösteriyor.

"Batı Uygarlığındaki Yahudi Bileşeni" adlı kitabınızla ilgili bir soru sormak istiyorum. Kitabınızda, Yahudi düşünürlerin Batı düşüncesi üzerindeki etkisini araştırıyorsunuz. Bu düşünürlerden bazıları, Karl Marx, Sigmund Freud ve Hannah Arendt gibi, kendi dinlerinden önemli ölçüde etkilenmiş kişilerdir. Bu durum, sizin gibi farklı bir dini referans çerçevesine sahip bir düşünürün, bu düşünürlerin çalışmalarını araştırmasını nasıl etkiliyor?

Kitap, dini açıdan Yahudileri değil, şöhreti İncil'i eleştirmeye dayanan Spinoza hariç, dindar olmayan Yahudi gruplarına mensup laik düşünürleri ele alıyor. Dolayısıyla dini geçmişimin önemli bir rolü yok, daha doğrusu entelektüel geçmişim, yani farklı bir kültüre ait olmam ve belirli bir eleştirel bakış açısıyla hareket noktam. Kitap, bu düşünürlerin, akademisyenlerin ve yaratıcıların dinsel değil etnik bağlılıklarının Avrupa'daki Yahudi gruplarını, yani yüzyıllardır zulüm gören ve kendine ait bir mirası olan bir azınlığa mensup olmalarını nasıl etkilediğini vurgulayan bir çalışma olmayı amaçlıyor. Bu onların Batı'da bilime, felsefeye ve edebiyata katkılarını nasıl etkiledi? Kitabı ilgilendiren de budur.

“Kavramlar yabancılaşabilir ve farklı entelektüel roller oynayabilir”

Sağa doğru yükseliş

Modernite bağlamında, bazı Batı toplumlarında veya bazı ülkelerin resmi politikalarında şu anda gözlemlediğimiz, sağcı olarak tanımlanabilecek davranışları nasıl açıklıyorsunuz? Bu bizi, Zygmunt Bauman'ın ortaya attığı ve siz de çevirmen Suriyeli Buthaina el-İbrahim ile birlikte kitabının çevirisini yaptığınız akışkan modernite kavramına götürüyor mu?

Sağın, akışkan moderniteyle pek ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Sağcı eğilim çeşitli nedenlerle büyüdü veya yoğunlaştı; bunlardan en önemlisi Avrupa'nın etnik ve dini kimliğine yönelik bir tehdit olduğu yönündeki hissiyattı.

‘Kavramların Göçü’ kitabını yazdınız. İnsanların göç ettikten sonra mekan ve zamana yabancılaşması gibi kavramlar da yabancılaşıyor mu? Peki Araplar tarihsel bağlamın rahminden doğduğu ve onun bir aynası olduğu halde neden kendi kavramlarını yazamıyorlar?

Evet, kavramlar yabancılaşabilir, yani değişebilir ve orijinal ortamlarında oynadıkları rollerden biraz farklı düşünsel roller üstlenebilirler. Arap dünyasında, diğeriyle etkileşim bağlamında ortaya çıkan kavramlar ve mevcut durumları ele alma bağlamında ortaya çıkan kavramlar vardır. Örneğin, Cezayirli düşünür Malik Bin Nebi'nin "sömürgeciliğe yatkınlık" kavramı, tamamen Arap-İslamî bir kavramdır. Faslı düşünür Taha Abdurrahman'ın da geliştirdiği kavramlar vardır. Ancak, Arap kültürü, tarihi boyunca gelişen ve burada ele alınamayacak kadar çok kavramla doludur.

Fotoğraf Altı:  el-Ula (AFP)
el-Ula (AFP)

Geçtiğimiz yüzyılda, o dönemin gelişmekte olan ülkeleri olan Körfez ülkelerinde, örneğin Lübnan, Suriye, Mısır, Irak gibi ülkelerdeki aydınların deneyimlerinden yararlanıldı. Günümüzde Arap coğrafyasında aydınların etkileşiminin düzeyini ve doğasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence, Arap toplulukları ile Körfez toplumları arasındaki etkileşim, ekonomik ve muhtemelen siyasi koşullar tarafından zorunlu kılınan doğal bir etkileşimdir. Ancak, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, uzun zamandan beri Arap varlığına şüphesiz fayda sağlamıştır. Aynı şekilde, Arap kardeşler de bölge ülkelerinde bulundukları için fayda sağlamışlardır. Onlar doğal olarak yabancı değildirler. Bugün sıkıntı çeken Arap bölgelerinin, tıpkı şu anda bölgedeki halklarının varlığından yararlandıkları gibi, daha sonra koşullar düzeldiğinde de yararlanacaklarına inanıyorum.



Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman: Katar'ın güvenliğini korumak için aldığı önlemleri destekliyoruz

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA) ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad (QNA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA) ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad (QNA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman: Katar'ın güvenliğini korumak için aldığı önlemleri destekliyoruz

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA) ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad (QNA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA) ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad (QNA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ülkesinin Katar'ın güvenliğini korumak ve egemenliğini muhafaza etmek için aldığı önlemleri tüm imkanlarıyla desteklediğini açıkladı.

Bu açıklama, Salı günü Prens Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani arasında yapılan telefon görüşmesi sırasında geldi. Veliaht Prens, görüşmede ülkesinin Katar'a tam destek verdiğini ve Doha'ya yönelik İsrail'in aleni saldırısını kınayarak, bunu suç eylemi ve uluslararası hukuk ve normların açık ihlali olarak nitelendirdi.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan açıklamada, Suudi Arabistan, İsrail'in acımasız saldırısını ve Katar'ın egemenliğine yönelik açık ihlali en şiddetli şekilde kınayarak Doha'ya tam dayanışma ve desteğini yineleyerek alacağı her türlü önlemi desteklemek için tüm imkanlarını kullanacağına söz verdi.

 İsrail işgalinin suç teşkil eden ihlallerine ve uluslararası hukuk ilkelerine ve tüm uluslararası normlara açıkça aykırı davranışlarına devam etmesinin vahim sonuçları konusunda uyarıda bulunan açıklamada, uluslararası topluma bu saldırıyı kınaması, bölgenin güvenliğini ve istikrarını baltalayan İsrail ihlallerine son vermesi çağrısında bulunuldu.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı adına Şura Meclisi'nde yıllık kraliyet konuşmasını yapacak

İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (Şarku’l Avsat)
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı adına Şura Meclisi'nde yıllık kraliyet konuşmasını yapacak

İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (Şarku’l Avsat)
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz adına, yarın Şura Meclisi'nin dokuzuncu döneminin ikinci yılını açmak üzere yıllık kraliyet konuşmasını yapacak.

Suudi Arabistan Şura Meclisi Başkanı Şeyh Dr. Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Al Şeyh, Şura Meclisi’nin, meclisin yasama ve denetim görevlerini en iyi şekilde yerine getirmesini sağlayan bilge liderliğin sürekli desteği ve ilgisi ile sağlam rehberliğinden duyduğu büyük takdir ve gururu dile getirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın İki Kutsal Caminin Hizmetkârı adına yıllık konuşmayı yapma nezaketini takdir ettiğini belirten Al Şeyh, yıllık kraliyet konuşmasının herkesin büyük ilgiyle beklediği önemli bir ulusal olay olduğunu vurguladı.

Şura Meclisi Başkanı, yıllık kraliyet konuşmasının ‘Suudi Arabistan’ın iç ve dış politikasını özetlediğini ve bilge liderliğin inşa ve kalkınma sürecini sürdürme konusundaki kararlılığını yansıtan vizyon ve talimatlar içerdiğini, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeydeki statüsünü ve önemli rolünü vurguladığını, siyasi ve ekonomik ağırlığını ve insanlık ilkelerini yayma misyonunu yansıttığını’ belirtti.

Al Şeyh, “Şura Meclisi, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu'nun hedefleri doğrultusunda, kraliyet konuşmasının kalkınma ve büyüme temellerinden ilham almayı sabırsızlıkla bekliyor. Meclis, çalışmaları ve kararlarıyla, Krallıkta çeşitli alanlarda gerçekleşen büyük dönüşümlere ciddi ve etkili bir şekilde katkıda bulunmayı amaçlıyor” ifadelerini kullandı.

Al Şeyh, Şura Meclisi'nin dokuzuncu döneminin ilk yılında gerçekleştirilen verimli çalışmalara da değindi. Şura Meclisi, bu dönemde 41 oturumda 462 karar alarak ulusal öneme sahip çeşitli konuları görüştü. Bu, kapsamlı kalkınma sürecini desteklemek için gösterilen çabaların boyutunu yansıtıyor. Al Şeyh, Şura Meclisi'nin uzman komitelerinin geçtiğimiz yılda toplam 315 oturumdan oluşan bir dizi yoğun toplantı düzenlediğini ve bu toplantılarda, 248 yetkilinin katılımıyla, hükümet kurumlarının yıllık raporları da dahil olmak üzere gündemlerindeki bir dizi konuyu tartıştıklarını, böylece şeffaflık ilkesini pekiştirdiklerini kaydetti.

Şura Meclisi Başkanı, meclisin parlamento diplomasisinin geçtiğimiz yıl çeşitli biçimlerde farklı faaliyetlerini sürdürdüğünü, 146 iç ve dış parlamento diplomasi faaliyeti kaydedildiğini ve aktif bir varlık gösterdiğini belirtti. Al Şeyh, bu katılımların ve toplantıların parlamento ilişkilerinin güçlendirilmesine ve deneyimlerin paylaşılmasına katkıda bulunduğunu ifade etti.

Al Şeyh, Suudi Arabistan’ın her düzeydeki hızlı gelişiminin (ekonomik çeşitlilik, teknolojik ilerleme, büyük projelerde rönesans ve insani kalkınma) Krallığın çeşitli düzeylerdeki varlığını güçlendiren ve haklı davaların yanında durma, stratejik ortaklıklar kurma ve bölgede ve dünyada istikrar ve kalkınmaya doğru ilerleme konusundaki tam kararlılığını teyit eden dengeli ve etkili bir dış politika ile birleştiğini bildirdi.

Al Şeyh, bu başarıların, bilge liderliğin sürekli ve devam eden desteğinin doğrudan bir yansıması olduğunu ve Şura Meclisi’nin, devletin genel politikasını özetleyen kraliyet konuşmasında yer alan direktifler rehberliğinde, önümüzdeki dönemde rolünü güçlendirmesi için bir teşvik olduğunu açıkladı.

Şura Meclisi Başkanı Al Şeyh, açıklamasının sonunda, Yüce Allah'tan, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a ülke ve onun ilerlemesi için iyi olan her adımda başarı vermesini diledi.


İsrail, Trump'ın önerisinin görüşüldüğü sırada Katar'daki Hamas liderlerini hedef aldı

İsrail, Trump'ın önerisinin görüşüldüğü sırada Katar'daki Hamas liderlerini hedef aldı
TT

İsrail, Trump'ın önerisinin görüşüldüğü sırada Katar'daki Hamas liderlerini hedef aldı

İsrail, Trump'ın önerisinin görüşüldüğü sırada Katar'daki Hamas liderlerini hedef aldı

İsrail Hava Kuvvetleri, Katar'ın başkenti Doha'da Trump'ın Gazze Şeridi ile ilgili önerisinin görüşüldüğü sırada Hamas'ın üst düzey liderlerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirdi. İsrail ordusu, saldırıda hassas mühimmat kullanıldığını açıkladı.

İsrail ordusu, ilk bilgilere göre Filistinli lider Halil el-Hayye'nin öldürüldüğünü belirtti.

Şarku’l Avsat’ın ulaştığı Reuters muhabiri, bugün Doha'da birkaç patlama sesi duyduğunu ifade etti. Muhabir, Katar'ın başkenti Doha'nın Katara semtinin üzerinde dumanların yükseldiğini gördüğünü bildirdi.

Axios internet sitesinin muhabiri ise üst düzey bir İsrailli yetkiliye atıfta bulunarak, ‘Doha'daki patlamanın Hamas liderlerini hedef alan bir suikast operasyonu olduğunu’ açıkladı. Bir diğer İsrailli yetkili, Hamas’ın önde gelen isimlerini hedef alan bir suikast operasyonunun Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleştirildiğini doğruladı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, ordunun Doha'da Hamas liderlerini hedef alan bir suikast operasyonu gerçekleştirdiğini açıkladı.

Adraee, X platformunda yaptığı paylaşımda, “İsrail ordusu ve Şin-Bet, hava kuvvetleri aracılığıyla terör örgütü Hamas'ın liderlerine karşı hassas bir saldırı gerçekleştirdi. Hedef alınan Hamas liderleri, yıllardır Hamas'ın terörist faaliyetlerini yönetmiş isimler; Bunlar 7 Ekim katliamından ve İsrail'e karşı savaş açmaktan doğrudan sorumlu kişiler” ifadelerini kullandı.

Adraee sözlerine şöyle devam etti: “Saldırı öncesinde, hassas mühimmat kullanımı ve ek istihbarat bilgileri dahil olmak üzere sivil kayıpları önlemek için gerekli önlemler alındı. İsrail ordusu ve Şin-Bet, 7 Ekim katliamından sorumlu olan Hamas'a karşı kararlı adımlar atmaya devam edecek.”