Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei Al-Majalla’ya konuştu: Kral Abdulaziz'in açılımlarına geri dönüldüğüne tanık oluyoruz

Suudi Arabistan’da kültür öncü bir rol oynadı

Saad el-Bazei
Saad el-Bazei
TT

Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei Al-Majalla’ya konuştu: Kral Abdulaziz'in açılımlarına geri dönüldüğüne tanık oluyoruz

Saad el-Bazei
Saad el-Bazei

Hüda Selim el-Muhaysevi

Suudi eleştirmen ve düşünür Saad el-Bazei, 1953'te Suudi Arabistan'ın kuzeyindeki Kureyyet'ta doğdu. Erken yaşlarda Riyad'a taşındı. Ardından İngiliz edebiyatı alanında uzmanlaştıktan sonra ABD’ye giderek yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı.

Avrupa edebiyatlarında Oryantalizm üzerine araştırmaları, Oryantalizm adlı kitabının yazarı ünlü Filistinli düşünür Edward Said ile tanışmasına neden oldu. Şiir sevgisi nedeniyle edebiyat eleştirisinde uzmanlaştı ve 1984'ten beri Riyad'daki Kral Suud Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı İngiliz Edebiyatı Profesörü olarak görev yapıyor. Riyad'daki Edebiyat Kulübü'nün başkanlığını yaptı ve ‘Riyadh Daily’ gazetesinin editörlüğünü yaptı. Çok sayıda entelektüel, edebi ve kültürel kitabı var. ‘Modern Arap eleştirisinde Öteki'ni- Batı Kabul Etmek ‘, ‘Batı medeniyetindeki Yahudi bileşeni’, ‘Kültürel farklılık, farklılık kültürü ve kavramların göçü; kültürel dönüşümlerin okunması’ bu kitaplardan bazılarını oluşturuyor. Yirmi kitabı aşan daha birçok kitabı bulunuyor.

Gerçeklik meseleleriyle, özellikle de moderniteyle ilgilenen organik entelektüel imajı temsil ediyor. Bu, moderniteyi konu alan birçok eseri çevirmesinde kendini gösterir. Ünlü sosyolog Zygmunt Bauman'ın ‘Akışkan Modernite Çağında Etik’ adlı eseri, 17’inci yüzyıldan 20’inci yüzyıla uzanan ‘Modernitenin Seyirleri - Altmış Metinde Batı Modernitesi’,  Jerald F. Dirks’in Amerikan tarihinde Müslümanlar (Muslims in American History) bu eserlerden bazılarını oluşturuyor. Dikkatini moderniteye odaklamasına rağmen feminizm kavramı, farklılık kültürü, ötekini kabul etme, mekânlarda ve sanatta anlam sorunu gibi pek çok vizyon ve konuyu belgeledi ve sundu.

Bazei, bu röportajda, çalışmaları ile ilgili düşünmesini ve görüşlerini gerektiren bir dizi kritik ve entelektüel konu hakkındaki soruları yanıtlıyor.

“Yaşanan gelişmeler kadın alanında protestoların gerileyeceğini düşündürüyor ama bunun kadın edebiyatına etkisinin ortaya çıkması zaman alacak.”

-Entelektüel meşguliyetlerinizi takip eden herkes, modernite ve onun sorunlarıyla meşgul olduğunuzu görüyor. Bize resmin ne olduğunu, arka planını ve arkasındaki amacı açıklayabilir misiniz?

Modernite, diğer pek çok kültürde olduğu gibi Arap kültüründe de merkezi bir konudur; dolayısıyla benim ve başkalarının ilgi odağı olması doğaldır. Modernite, yenilenmeyle eş anlamlıdır ancak kalıplaşmış düşüncenin reddedilmesi, farklı olanın kabul edilmesi ve her düzeyde başkalarına açık olmak gibi başka çağrışımlar da kazanmıştır. Ama bana göre insan kültürlerinde olduğu gibi Arap-İslam kültüründe de anlam, doğruluk ve sevgi gibi birçok temel değere saygı gösterilmesiyle sınırlıdır. Benim kabul ettiğim açıklık bu değerlere bağlıdır ve burada genişletilmesi zor olan sosyal yaşamdaki diğer birçok veriyle tutarlıdır.

Araplar ve modernite
Araplar ve modernite

- Arap dünyasının moderniteyle ilişkisini, Batı modernliği kavramlarının dolaşımını veya sizin deyiminizle kavramların göçünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Arap aydınlarının ve yazarlarının moderniteyle ilişkileri değişkenlik gösterdiğinden bunu kısa bir cevapla özetlemek zordur. Muhalifler var, meraklılar var ve iki grup arasında spektrumlar var. Ancak, bu konudaki görüşümü ‘Diğerinin Kabulü’ ve ‘Kavramların Göçü’ gibi çeşitli kitaplarda özetledim. Her iki kitapta da çizilen resim, genel olarak etkileşim düzeyi açısından benim istediğim şey değil. Arap dünyasında modern düşüncenin, özellikle de modern felsefenin, algısı bazen yanlış anlama, bazen basitleştirme ve bazen de yabancılaşma ile karakterize olmuştur. Ancak, bu durum, yüksek düzeyde etkileşimden yoksun değildir.

Arap dünyasındaki miras ve modernite meselesine gelince, bazıları bir kopuş olduğunu söylüyor, bazıları ise mirasın etkisiz hale getirilemeyeceğini, aksine onun üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanıyor. Peki siz bunlar arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

Bu zaman zaman sorulan bir soru. Ben bunun siyah-beyaz gibi net bir cevabı olmadığını düşünüyorum. Kültür, miras olmadan olmayacağı gibi modernlik ve gelişme olmadan da olmaz. Bir yöne kaymak mümkündür, ancak ikisinden birini terk etmek mümkün değildir. Bunu mümkün sanan kimsenin söyleyecek önemli bir şeyi yoktur.

Suudi Arabistan'daki değişikliklere girmeden önce, biraz geriye gidelim ve geçen yüzyıl boyunca, bu değişikliklerin en önemli özellikleri nelerdir ve bunlar günümüzle ilgili olarak kabul edilebilecek bir şey var mı?

Suudi Arabistan'daki değişiklikler, kuruluşuyla birlikte başladı ve Kral Abdulaziz, yalnızca siyasi düzeyde değil, aynı zamanda Suudi Arabistan'ı iletişim ve başkalarına açılma yoluyla dünyayla bütünleştirme düzeyinde de ilk dönüştürücüydü. Ancak, bu yolda devam etme çabaları, bazen gerilemeye yol açan zorluklarla karşılaştı. Bugün gördüğümüz şey, kurucunun belirlediği temel yola geri dönmektir.

Suudi Arabistan Krallığı'nda yaşanan değişimler sadece Arapların değil tüm dünyanın dikkatini çekti. Bu değişimlerin sahadaki yansımaları ve en önemli çıktıları sizce nelerdir?

Bu değişiklikleri birkaç cümlede özetlemek zordur, ancak en önemlileri arasında dini bağnazlığı azaltmak ve dünyanın aktif ve katılımcı bir üyesi olmak için ülkenin yerini korumak yer alır. Kültürel konular, olumlu değişimin ön saflarında yer aldı ve bunun aynı güçle devam etmesini umuyorum.

“Arap dünyasında modernitenin algılanışı belirsizlik, yabancılaşma ve yanlış anlama ile karakterize edilmiştir. Gelenek ve modernite olmayan kültür yoktur.”

Kadın

Suudi Arabistan'daki kadınlarla ilgili yazıların 1970-90'lı yıllar arasında güçlü ve cesur bir şekilde ilerlediğini göz önüne alarak, Suudi kadınların bu sahnedeki varlığından bahsedelim. Bu dönem hakkında da bizi daha fazla aydınlatır mısınız?

Son yirmi yılda en azından, Suudi Arabistan'daki kadın edebiyat sahnesinde önemli bir değişiklik görmüyorum. Son zamanlarda meydana gelen gelişmeler, kadınları iç ve dış platformlarda destekledi ve bunun edebi ve entelektüel üretim üzerinde bir etkisi olmuş olabilir. Muhtemelen öyle de olmuştur, ancak henüz bana netleşmemiştir. Beklenen değişikliklerden biri de bazı temel hakların kaybına karşı protestoların gerilemesi, ancak bunun üretim düzeyine etkisi şu anda net değil.

Çevirdiğiniz eserler çoğunlukla modernlik, başkalarının kültürü ve bunların kabulü etrafında dönüyor. Özel olarak Suudi kültürüne ve genel olarak Arap kültürüne tanıtılması öncelikli konu ve başlıklar var mı?

Bahsedilen konularla meselelerle ilgilenmek, yabancı edebiyat alanında uzmanlaşmamın doğal bir sonucudur. Bu, bana diğerini yakından tanıma fırsatı verdi. Bu, diğerleriyle birlikte yaşamak veya onlarla yakın olmakla değil, kültürleri aracılığıyla oldu. Edebiyat, her zaman bu kültürün derinliklerinde yer alır. İngiliz edebiyatı uzmanı olarak doğrudan bilgim, bana Batı teorilerini ve kavramlarını anlamamı sağladı. Bu da bazı Arap eleştirel uygulamalarındaki hataları keşfetmeme yardımcı oldu.

Kimlik

1975 yılında Amerika'ya geldiğinizde kimliğinizi kaybetme korkusu yaşadınız, bu deneyimin ardından 1984 yılında Suudi Arabistan’a döndüğünüzde endişeniz neydi?

Ülkeme döndüğümde, kimliğimi teyit etmek için Arap edebiyatı, özellikle de Suudi ve Körfez edebiyatı üzerine yoğunlaştım. Ayrıca kimlik karmaşası yaşıyordum ve aidiyetimi teyit etmeye ihtiyacım vardı. Bu nedenle, öncelikle çöl kültürünü incelemeye başladım. Bu, endişelerimi ve bunları aşma çabalarımı yansıtıyordu. Sanırım bu eğilim devam ediyor. Örneğin, İngilizcenin baskınlığı ve Arapçanın pahasına üzücü bir şekilde yayılması karşısında sürekli olarak Arapçayı savunmam bunu gösteriyor.

"Batı Uygarlığındaki Yahudi Bileşeni" adlı kitabınızla ilgili bir soru sormak istiyorum. Kitabınızda, Yahudi düşünürlerin Batı düşüncesi üzerindeki etkisini araştırıyorsunuz. Bu düşünürlerden bazıları, Karl Marx, Sigmund Freud ve Hannah Arendt gibi, kendi dinlerinden önemli ölçüde etkilenmiş kişilerdir. Bu durum, sizin gibi farklı bir dini referans çerçevesine sahip bir düşünürün, bu düşünürlerin çalışmalarını araştırmasını nasıl etkiliyor?

Kitap, dini açıdan Yahudileri değil, şöhreti İncil'i eleştirmeye dayanan Spinoza hariç, dindar olmayan Yahudi gruplarına mensup laik düşünürleri ele alıyor. Dolayısıyla dini geçmişimin önemli bir rolü yok, daha doğrusu entelektüel geçmişim, yani farklı bir kültüre ait olmam ve belirli bir eleştirel bakış açısıyla hareket noktam. Kitap, bu düşünürlerin, akademisyenlerin ve yaratıcıların dinsel değil etnik bağlılıklarının Avrupa'daki Yahudi gruplarını, yani yüzyıllardır zulüm gören ve kendine ait bir mirası olan bir azınlığa mensup olmalarını nasıl etkilediğini vurgulayan bir çalışma olmayı amaçlıyor. Bu onların Batı'da bilime, felsefeye ve edebiyata katkılarını nasıl etkiledi? Kitabı ilgilendiren de budur.

“Kavramlar yabancılaşabilir ve farklı entelektüel roller oynayabilir”

Sağa doğru yükseliş

Modernite bağlamında, bazı Batı toplumlarında veya bazı ülkelerin resmi politikalarında şu anda gözlemlediğimiz, sağcı olarak tanımlanabilecek davranışları nasıl açıklıyorsunuz? Bu bizi, Zygmunt Bauman'ın ortaya attığı ve siz de çevirmen Suriyeli Buthaina el-İbrahim ile birlikte kitabının çevirisini yaptığınız akışkan modernite kavramına götürüyor mu?

Sağın, akışkan moderniteyle pek ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Sağcı eğilim çeşitli nedenlerle büyüdü veya yoğunlaştı; bunlardan en önemlisi Avrupa'nın etnik ve dini kimliğine yönelik bir tehdit olduğu yönündeki hissiyattı.

‘Kavramların Göçü’ kitabını yazdınız. İnsanların göç ettikten sonra mekan ve zamana yabancılaşması gibi kavramlar da yabancılaşıyor mu? Peki Araplar tarihsel bağlamın rahminden doğduğu ve onun bir aynası olduğu halde neden kendi kavramlarını yazamıyorlar?

Evet, kavramlar yabancılaşabilir, yani değişebilir ve orijinal ortamlarında oynadıkları rollerden biraz farklı düşünsel roller üstlenebilirler. Arap dünyasında, diğeriyle etkileşim bağlamında ortaya çıkan kavramlar ve mevcut durumları ele alma bağlamında ortaya çıkan kavramlar vardır. Örneğin, Cezayirli düşünür Malik Bin Nebi'nin "sömürgeciliğe yatkınlık" kavramı, tamamen Arap-İslamî bir kavramdır. Faslı düşünür Taha Abdurrahman'ın da geliştirdiği kavramlar vardır. Ancak, Arap kültürü, tarihi boyunca gelişen ve burada ele alınamayacak kadar çok kavramla doludur.

Fotoğraf Altı:  el-Ula (AFP)
el-Ula (AFP)

Geçtiğimiz yüzyılda, o dönemin gelişmekte olan ülkeleri olan Körfez ülkelerinde, örneğin Lübnan, Suriye, Mısır, Irak gibi ülkelerdeki aydınların deneyimlerinden yararlanıldı. Günümüzde Arap coğrafyasında aydınların etkileşiminin düzeyini ve doğasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence, Arap toplulukları ile Körfez toplumları arasındaki etkileşim, ekonomik ve muhtemelen siyasi koşullar tarafından zorunlu kılınan doğal bir etkileşimdir. Ancak, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, uzun zamandan beri Arap varlığına şüphesiz fayda sağlamıştır. Aynı şekilde, Arap kardeşler de bölge ülkelerinde bulundukları için fayda sağlamışlardır. Onlar doğal olarak yabancı değildirler. Bugün sıkıntı çeken Arap bölgelerinin, tıpkı şu anda bölgedeki halklarının varlığından yararlandıkları gibi, daha sonra koşullar düzeldiğinde de yararlanacaklarına inanıyorum.



NEOM, 2027'de ilk ticari yeşil hidrojen üretimini başlatmaya hazırlanıyor

TT

NEOM, 2027'de ilk ticari yeşil hidrojen üretimini başlatmaya hazırlanıyor

NEOM, 2027'de ilk ticari yeşil hidrojen üretimini başlatmaya hazırlanıyor

Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu'nun (PIF) sahibi olduğu NEOM'daki gelişme hızı, Oxagon ve NEOM Yeşil Hidrojen projelerinin üretim ve işletmeye yaklaşmasıyla birlikte hızlanıyor. Söz konusu projeler, Suudi Arabistan’ın temiz enerji ve ileri endüstrilere geçişinde önemli bir rol oynuyor. Bu adım, karbon emisyonlarının azaltılması ve ulusal ekonominin çeşitlendirilmesini hedefleyen Vizyon 2030 çerçevesindeki çalışmalar kapsamında atılıyor. Yenilenebilir enerji ve teknolojik yenilik temelli entegre sanayi ve teknoloji ekosistemlerinin inşası yoluyla, NEOM’un sürdürülebilir sanayiler ve geleceğin teknolojileri alanında küresel bir merkez olarak konumunu güçlendirmesi amaçlanıyor.

İşletme ve bakım

NEOM Yeşil Hidrojen Şirketi CEO'su Visam el-Gamidi, şirketin 2026'da test ve devreye alma aşamalarını tamamladıktan sonra 2027'de ticari üretime başlamaya hazırlandığını duyurdu. Bu projenin, Suudi Arabistan’ın temiz enerjiye geçişinin en önemli dayanaklarından biri olduğunu ve karbonsuzlaşma ve net sıfır emisyon hedefleri olan Vizyon 2030 hedefleriyle uyumlu olduğunu açıkladı.

Şirketin ACWA Power, Air Products ve NEOM arasında bir ortak girişim olduğunu ve NEOM projesi kapsamındaki sanayi şehri Oxagon'da bulunduğunu belirtti. Proje üç ana tesisten oluşuyor: Oxagon'daki hidrojen üretim tesisi, yaklaşık 80 kilometre doğuda bulunan güneş enerjisi sahası ve yaklaşık 120 kilometre kuzeydeki rüzgâr türbini sahası.

El-Gamidi, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, projenin toplam üretim kapasitesinin 2026 yılı sonuna kadar hidrojen tesisine güç sağlamak için 4 gigawatt olacağını ve ticari üretimin ertesi yıl 2027'de başlayacağını açıkladı. Tesis, günde 600 ton hidrojen üretebilecek; bu hidrojen, yılda 1,2 milyon ton amonyağa dönüştürülecek ve projenin bir parçası olarak inşa edilen deniz rıhtımı da dahil olmak üzere tesise ait özel bir liman üzerinden sevk edilecek. El-Gamidi, şirketin yaklaşık iki yıl önce inşaat aşamasına girdiğini ve şu anda inşaat aşamasının yüzde 80'inden fazlasını tamamladığını, güneş ve rüzgâr enerjisi santrallerinin ise ileri aşamalarda olduğunu ve 2026 yılında hidrojen tesisine test ve işletme için enerji sağlamaya hazır olduğunu bildirdi.

El-Gamidi, şirketin sadece fabrikayı inşa etmekle kalmayıp, aynı zamanda kurumsal yapısını da kurduğunu, bugüne kadar yaklaşık 350 çalışanı istihdam ettiğini, operasyonlar, bakım ve tüm destek fonksiyonları için gerekli yetenekleri çektiğini açıkladı. Şirket ayrıca, bu gelecek vaat eden sektöre katılmak üzere yeni mezunları eğitmek ve nitelik kazandırmak için özel eğitim programları başlattı.

El-Gamidi, şirketin Oxagon bölgesinde bulunmasının ve limanın hidrojen tesisine yakın olmasının projenin başarısında belirleyici bir rol oynadığını belirtti. El-Gamidi’ye göre, tüm rüzgâr türbinleri Neom Limanı ve Oxagon hizmetleri üzerinden ithal edildi. Ayrıca hidrojen tesisinin ana ekipmanları ve birçok diğer ekipman da Neom Limanı ve Oxagon üzerinden getirildi.

Oxagon'un sanayi bölgesindeki yatırımcılara NEOM'da lisans ve izinler, liman hizmetleri, mühendislik ve lojistik hizmetlerini içeren entegre bir sistem sağladığını ve bunun da projenin uygulama aşamalarında önemli ilerlemeler kaydetmesini sağladığını belirtti.

El-Gamidi, bugün inşa edilenin sadece bir istasyon değil, küresel bir model haline gelecek yeni bir endüstrinin başlangıcı olduğunu vurgulayarak, büyük ölçekli bir hidrojen endüstrisi kurmanın ve onu geleceğe taşımanın mümkün olduğunu dünyaya kanıtladığını ifade etti.

Projenin ekonomik ve sosyal etkisi hakkında konuşan el-Gamidi, şirketin NEOM Yeşil Hidrojen Projesi kapsamında 300 ila 350 arasında doğrudan istihdam sağlayacağını ve bunların çoğunun halihazırda doldurulduğunu, ayrıca destekleyici sektörlerde bu sayının 6 ila 7 katı arasında dolaylı istihdam yaratacağını açıkladı.

Projenin NEOM'da yer almasının, tesisin bakımını ve uzun vadeli sürdürülebilirliğini desteklemek için sürekli endüstriyel hizmetlere ihtiyaç duyulacağı anlamına gelen, yukarı ve aşağı akış hizmetlerinin geliştirilmesine kapı açacağını belirtti. Suudi Arabistan'daki hidrojen endüstrisinin yapay zekâ, dijitalleşme ve mühendislik çözümleri gibi alanlarda uzmanlaşmış birçok şirketi çekeceğini ve Suudi ekonomisinin çeşitlendirilmesi için yeni bir dayanak noktası olacağını vurguladı.

Gelecekteki fırsatlar

Oxagon CEO'su Vishal Wanchoo ise projenin NEOM'da ileri ve temiz endüstrilere ev sahipliği yaptığını ve bölgenin ana ekonomik itici güçlerinden biri olduğunu vurguladı. Oxagon'daki çalışmaların 2021'de planın başlatılmasından bu yana önemli ilerleme kaydettiğini açıkladı. Şehrin, Neom limanı çevresindeki Kızıldeniz'de, özellikle Avrupa ve Afrika olmak üzere birçok coğrafi bölgeye mükemmel erişim sağlayan stratejik bir konumda bulunduğunu ve bu nedenle ürün ihracatı ve Suudi Arabistan'a hizmet vermek için ideal bir yer olduğunu belirtti.

Wanchoo, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Neom Limanı’nın halihazırda faaliyete geçtiğini ve endüstriyel şirketleri Oxagon'da iş kurmaya çekmek için çabaların sürdüğünü, Neom Yeşil Hidrojen Projesi’nin ise yeşil hidrojenin büyük ölçekli üretimi için ilk büyük proje olduğunu bildirdi. Ayrıca, Oxagon'un endüstriyel şehir için odaklandığı temel alanlar olan yapay zekâ veri merkezlerini genişletmenin ve genel olarak yapay zekâ sistemini geliştirmenin yanı sıra entegre bir yenilenebilir enerji sistemi kurmak için çalıştığını da doğruladı.

Wanchoo, Neom Limanı’nın şu anda Yeşil Hidrojen Projesi’ne malzeme tedarik ederek ve karmaşık sevkiyatlar gerçekleştirerek hizmet verdiğini açıkladı ve projenin gelecekteki fırsatlarına yönelik büyük heyecanı vurguladı. Ayrıca, Oxagon'un önceliklerinden birinin kapsamlı bir yenilenebilir enerji sistemi kurmak olduğunu belirterek, yeşil hidrojen alanındaki çalışmaların yaklaşık dört yıl önce başladığını ve geleneksel enerjiden temiz enerjiye geçişin devam ettiği göz önüne alındığında, Krallığa hizmet etmek ve ihracat kapasitesini artırmak için yenilenebilir enerji sisteminin tüm unsurlarının geliştirilmesinin önemini vurguladı.

Wanchoo, Oxagon’un odaklandığı ilk üç temel sütunun, rüzgâr enerjisi teknolojisinin geniş ölçekte yerli üretimi, güneş enerjisi teknolojisinin orta ve nihai aşamalarda yerli olarak üretilmesi ve yüksek üretim kapasitesine sahip bu tesislerin hem Suudi Arabistan’ın yenilenebilir enerji ihtiyacını karşılaması hem de ihracat pazarlarına hizmet etmesi olduğunu belirtti. Ayrıca, yenilenebilir enerji ekosisteminin kilit unsurlarından biri olarak batarya teknolojilerinin geliştirilmesi yönünde çalışmaların sürdüğünü ifade eden Wanchoo, bu alanda projenin önemli bir ilerleme kaydettiğini vurguladı.

Temiz ve teknik endüstrilerle ilgili olarak, Oxagon'un tüm faaliyetlerinin doğası gereği temiz enerji olan yenilenebilir enerji etrafında döndüğünü açıkladı. Hedefin yenilenebilir enerji bileşenlerinin üretimi ile sınırlı olmadığını, Oxagon'daki tüm endüstrilerin tamamen yenilenebilir enerji kullanarak çalıştırılmasına kadar uzandığını vurguladı. NEOM Yeşil Hidrojen Projesi'nin en büyük yenilenebilir enerji üretim projelerinden biri olduğunu ve tamamen temiz enerjiyle çalıştığını, bu sayede Oxagon'daki diğer endüstrilere de aynı enerjiyi sağladığını belirtti.

Wanchoo, teknik alandaki odak noktalarının yapay zekâ olduğunu belirterek, yapay zekâ ile yenilenebilir enerji arasında yakın bir bağlantı bulunduğunu vurguladı. Günümüzde yapay zekânın karşılaştığı en büyük zorluklardan birinin sürdürülebilirlik olduğunu, zira bu alanın soğutma amaçlı büyük miktarda enerji ve su tükettiğini söyledi. Bu nedenle, Oxagon, sürdürülebilir çözümler benimsemeye özen gösteriyor. Şehirde kurulacak dev yapay zekâ veri merkezi, yenilenebilir enerji ile çalışacak ve soğutma için deniz suyu kullanılacak; böylece operasyonların ve kullanılan teknolojilerin sürdürülebilirliği sağlanmış olacak.

Wanchoo ana hedefin bu görüşmeleri ilerletmek ve şirketlerin faaliyetlerine başlayabilmeleri için anlaşmaları sonuçlandırmak olduğunu vurguladı. Yenilenebilir enerji ve yapay zekâ projelerinin hızlı büyümesi göz önüne alındığında, planın 2026 yılı sonundan önce endüstriyel üretime başlamak ve 2027 yılına kadar tam üretime ulaşmak olduğunu belirtti.


Savaş hazırlığını artırmaya yönelik Suudi Arabistan- Amerika tatbikatları

Tatbikatın amacı operasyonel hazırlığı artırmak, deneyim alışverişinde bulunmak ve ortak operasyonların icrasını entegre etmek (Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı)
Tatbikatın amacı operasyonel hazırlığı artırmak, deneyim alışverişinde bulunmak ve ortak operasyonların icrasını entegre etmek (Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı)
TT

Savaş hazırlığını artırmaya yönelik Suudi Arabistan- Amerika tatbikatları

Tatbikatın amacı operasyonel hazırlığı artırmak, deneyim alışverişinde bulunmak ve ortak operasyonların icrasını entegre etmek (Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı)
Tatbikatın amacı operasyonel hazırlığı artırmak, deneyim alışverişinde bulunmak ve ortak operasyonların icrasını entegre etmek (Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı)

Suudi Arabistan ve ABD kara kuvvetleri arasındaki ortak askeri tatbikat "Quincy-1" dün Fort Irwin askeri üssünde başladı.

Tatbikat, operasyonel hazırlığı artırmayı, uzmanlık alışverişinde bulunmayı ve çeşitli muharebe ortamlarında ortak operasyonların entegrasyonunu amaçlıyor.

Resim   Ortak tatbikat manevraları “Quincy-1” Fort Irwin askeri üssünde başladı, (Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı)

Yaklaşık bin 200 mil karelik bir alanı kaplayan dev Fort Irwin askeri üssü, Kaliforniya ve Nevada eyaletleri arasında, Mojave Çölü'nün kalbinde yer almaktadır.


Suudi Arabistan’a F-35 satışı masada: İsrail’in askeri hakimiyeti zayıflayabilir

Amerikan yapımı F-35'leri aktif olarak bir muharebede kullanan ilk ülke 2018'de İsrail olmuştu (Reuters)
Amerikan yapımı F-35'leri aktif olarak bir muharebede kullanan ilk ülke 2018'de İsrail olmuştu (Reuters)
TT

Suudi Arabistan’a F-35 satışı masada: İsrail’in askeri hakimiyeti zayıflayabilir

Amerikan yapımı F-35'leri aktif olarak bir muharebede kullanan ilk ülke 2018'de İsrail olmuştu (Reuters)
Amerikan yapımı F-35'leri aktif olarak bir muharebede kullanan ilk ülke 2018'de İsrail olmuştu (Reuters)

ABD, Suudi Arabistan'ın 48 adet F-35 savaş jeti satın alma teklifini değerlendiriyor. 

Kimliğinin açıklanmaması şartıyla Reuters'a konuşan ABD'li yetkililer, Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) teklif üzerinde aylardır çalıştığını belirtiyor. 

Pentagon'daki politika departmanından geçen teklifin, bakanlıktaki üst düzey yetkililer tarafından değerlendirmeye alındığı ifade ediliyor. 

Diğer yandan nihai satış kararı için kabine düzeyinde ilave onaylar, Kongre'ye bildirim ve Donald Trump'ın imzası gerekecek.

Haberde, Suudi Arabistan yönetiminin, uçakları satın almak için doğrudan Trump'la iletişime geçtiği aktarılıyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 18 Kasım'da Beyaz Saray'ı ziyaret edecek. Sürecin bu görüşmeden önce hızlandırıldığı ifade ediliyor. 

Analizde, hava kuvvetlerini modernize etmek ve özellikle İran'dan gelebilecek muhtemel tehditlere karşı koymak amacıyla Riyad yönetiminin yıllardır bu savaş uçaklarını istediğine işaret ediliyor. 

Washington'ın Riyad'la savunma işbirliğini geliştirmeye açık olduğunu göstermesi üzerine Suudi Arabistan'ın jetler için tekrar teklifte bulunduğu belirtiliyor. Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri'nde Boeing yapımı F-15'ler ve Avrupa menşeli Tornado ve Typhoon savaş jetleri yer alıyor. 

Trump, mayıstaki Ortadoğu turunda Suudi Arabistan'ı ziyaret etmiş, iki ülke arasında 142 milyar dolarlık silah anlaşması imzalanmıştı. Beyaz Saray'ın "tarihin en büyük savunma satış anlaşması" diye nitelediği anlaşma hava ve füze sistemlerinden iletişim teknolojilerinin 

geliştirilmesine kadar birçok kalemi içeriyordu. 

Öte yandan satışın gerçekleşmesinin, ABD'nin Ortadoğu'daki politikasında önemli bir değişime işaret edeceği belirtiliyor. 

Ortadoğu'da filosunda F-35 bulunan tek ülke İsrail. Washington silah satışlarıyla İsrail'in "niteliksel askeri üstünlüğünü" sağlama politikası yürütüyor ancak bu jetlerin Suudi Arabistan'a da satılmasının, bölgedeki "askeri dengeleri değiştirebileceğine" dikkat çekiliyor. 

Israel Hayom'daki analizde de bu hamlenin "İsrail'in bölgedeki askeri hakimiyetine meydan okuma" anlamına geleceği yazılıyor. 

Riyad yönetimi, F-35'leri satın almak için eski ABD Başkanı Joe Biden'la da görüşmüştü. Suudi Arabistan-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi çerçevesinde bu satışların gerçekleştirilebileceği bildirilmişti. Ancak iki ülke arasında ABD arabuluculuğunda yürütülen normalleşme görüşmeleri, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı operasyonuyla patlak veren Gazze savaşı nedeniyle askıya alınmıştı. 

Independent Türkçe, Reuters, Israel Hayom