Suudi Arabistan Arap-İsrail barışına ilişkin tutumunu koruyor

Analistler: Suudi Arabistan’ın açıklaması, ABD’nin İsrail’e ‘Filistinlilere taviz vermesi’ yönünde baskı yapma konusunda tutumunun değişmesine yardımcı olacak

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad geçtiğimiz Kasım ayında Arap ve Müslüman liderlerin neredeyse tamamının katıldığı Arap Birliği-İslam İşbirliği ortak zirvesine ev sahipliği yaptı (SPA)
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad geçtiğimiz Kasım ayında Arap ve Müslüman liderlerin neredeyse tamamının katıldığı Arap Birliği-İslam İşbirliği ortak zirvesine ev sahipliği yaptı (SPA)
TT

Suudi Arabistan Arap-İsrail barışına ilişkin tutumunu koruyor

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad geçtiğimiz Kasım ayında Arap ve Müslüman liderlerin neredeyse tamamının katıldığı Arap Birliği-İslam İşbirliği ortak zirvesine ev sahipliği yaptı (SPA)
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad geçtiğimiz Kasım ayında Arap ve Müslüman liderlerin neredeyse tamamının katıldığı Arap Birliği-İslam İşbirliği ortak zirvesine ev sahipliği yaptı (SPA)

Suudi Dışişleri Bakanlığı, Riyad ile Washington arasında Arap-İsrail barışına giden yola ilişkin devam eden görüşmeler hakkında açıklama yaptı.

Bakanlık yaptığı açıklamada, Ortadoğu’da barış meselesi ve 7 Ekim’de Gazze Şeridi’nde olayların ilk patlak vermesinden bu yana açıkça görülen Suudi tutumunun altını bir kez daha çizdi.

Söz konusu açıklamada şu ifadelere yer verildi;

Suudi Arabistan, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti tanınmadığı, İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırılarının durdurulmadığı ve İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmediği sürece İsrail’le hiçbir diplomatik ilişkinin kurulmayacağına dair sabit tutumunu ABD yönetimine iletti.

Bakanlığın açıklamasıyla, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby’nin normalleşme sürecine ilişkin sözlerine yanıt verildi.

Kirby yaptığı açıklamada Riyad ve Tel Aviv’in normalleşme görüşmelerine devam etmek istediğine dair ‘olumlu geri bildirimler’ aldıklarını savunmuştu.

RTBHYN6UM
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüşmesi sırasında (SPA)

Açıklama Blinken’in ziyaretinden bir gün sonra yapıldı

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, 120 günden kısa bir süre içinde Suudi Arabistan’ı üçüncü kez ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken (Pazartesi) ile Riyad’da görüşmesinden bir gün sonra yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;

Dışişleri Bakanlığı, Filistin meselesine ve kardeş Filistin halkının meşru haklarını elde etmesi gerekliliğine dair Suudi Arabistan’ın tutumunun daima sabit olduğunu ve bununla ilgili kararlılığını sürdürdüğünü teyit etmektedir.

Neden şimdi?

Şarku’l Avsat’a görüş bildiren siyasi analist Munif el-Harbi, Riyad’ın tarihsel tutumunun son açıklamada da görüldüğüne dikkat çekerek, şunları ekledi;

Suudi Arabistan, barışa ulaşmanın yolunun öncelikle Gazze’ye yönelik saldırıların durdurulmasından geçtiğini vurgulamak istedi.

Bu adım, geçtiğimiz aylarda Riyad’da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği ortak zirvesi ve bu zirvede Bakanlar Komitesi oluşturulmasından bu yana Suudilerin yürüttüğü çabaların bir uzantısı.

Söz konusu zirvede, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını öngören önemli yol haritası geliştirilmişti.

H6IK[
Arap Birliği-İslam İşbirliği ortak zirvesinde oluşturulan Bakanlar Komitesi üyeleri Çin Başkan Yardımcısı ile görüşmeleri öncesinde (SPA)

Özerk bir bölge değil, gerçek bir devlet

Şarku’l Avsat’a konuşan gazeteci ve siyasi yazar İbrahim Reyhan, Harbi ile aynı fikirde olduğunu ifade ederek konuya ilişkin şunları söyledi;

Suudi Arabistan’ın tutumunun, özerk bir bölge değil, gerçek bir devletin tüm özelliklerine sahip bağımsız bir devlet inşa etme yönündeki meşru haklarını elde etmek için Filistin halkının yanında durma yönündeki tarihsel kararlılığından kaynaklandığı unutulmamalıdır.

Riyad’ın bu tutumunun, ABD’nin İsrail’e Filistinlilere taviz vermesi yönünde baskı yapma konusunda tutumunun değişmesine yardımcı olacağını söyleyerek, açıklamasını şöyle sürdürdü;

Bunlardan ilki, Gazze’ye yönelik saldırının durdurulması. Ardından Filistinlilerin 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkının tanınmasıdır. İsrail’in pozisyonunu etkileyen ve baskı yapan ana taraf olan ‘Paris Toplantısı’nın’ taraflarından biri olarak ABD’nin varlığı göz önüne alındığında, bu sonuçta Riyad için bir güçtür. Washington, Riyad’la varmak istediği stratejik anlaşmaya son derece önem veriyor. Bu, Suudi Arabistan’a hem ABD, hem de İsrail’in Filistinlilerin haklarını tanıması için önemli bir güç kartı veriyor.

Filistin devletinin tanınması

Suudi Arabistan, uluslararası topluma, özellikle de henüz Filistin devletini tanımayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi üyelerine bir kez daha çağrıda bulunarak, Filistin halkının meşru haklarına ulaşabilmesi ve herkes için kapsamlı ve adil bir barışa ulaşabilmesi için, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin hızla tanınmasının önemini vurguladı.

Siyasi analist Harbi, Suudi Arabistan’ın BMGK daimi üyelerine Filistin devletinin tanınmasını hızlandırma çağrısını destekleyerek şu ifadeleri kullandı;

Çünkü bu artık önemli bir aşama. Zira Suudi Arabistan’ın İngiltere ile yürüttüğü çabalar, İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron’un, Gazze’ye yönelik saldırı durduktan sonra ülkesinin Filistin devletini tanıyacağını açıklamasına yol açtı.

Fransa gibi aktif taraflardan da tepki geldiğini ekleyen Harbi, değerlendirmesine şöyle devam etti;

ABD ayrıca bir Filistin devletini tanımayı ciddi olarak düşünmeye başladı. Ayrıca Çin ve Rusya da Filistin devletini tanımaya tamamen hazır. Dolayısıyla bu, Filistin devletinin sadece gözlemci üye değil, BM’nin tam üye olmasına yardımcı olacaktır.

YHTN4N
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, 29 Kasım’da BMGK’nın Gazze konulu oturumunda konuşuyor (AFP)

Seçim yılı ve normalleşme

Harbi ve Reyhan, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nın yanıtladığı, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby’nin açıklamasının arkasında seçim konusunun olduğu konusunda hemfikir.

Harbi, “ABD’de seçim yılında olduğumuzu unutmuyoruz ve Biden yönetimi bu yolu bir seçim kartı olarak kullanmak istiyor. İsrail tarafı da, bu aşamada sağlanacak bir barışın yaklaştığını söylemek istiyor” dedi.

Suudi Arabistan ile İsrail arasında olası diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin ABD ve İsrail ile diğer ülkeler tarafından son dönemde verilen sinyallerde dikkat çekici bir artış yaşandığı konusunda sorulan bir soruya ise Harbi şu yanıtı verdi;

Suudi Arabistan’ın açıklaması, şu aşamada ABD ve İsrail tarafından sızan bilgilerdeki yanılgılar ve yanlışlıklara son vermek için yapıldı.

Reyhan ise, ABD yönetiminin, Suudi Arabistan ile bir an önce anlaşmaya varmak istediğini vurgulayarak şunları söyledi;

Bu, birkaç ay içinde başkanlık seçimlerinin eşiğinde olduğu göz önüne alındığında, Suudi Arabistan’a Filistin halkının haklarını elde etme yönündeki müzakerelerde güç ve ivme kazandırıyor.

Reyhan konuya dair görüşlerini şu ifadelerle sürdürdü;

ABD yönetimi, seçimlerden önce normalleşmeyi sağlamaya çalışıyor, çünkü bu iki düzeyde büyük önem taşıyor. Bunlardan ilki, Başkan Biden yönetimi dış politika düzeyinde önemli başarılar kaydedemedi. İkincisi ise, Başkan Biden’ın Demokrat yönetiminin, Yahudi kökenli ABD’li seçmenleri ve İsrail yanlısı baskı gruplarını kazanmaya çalışması. Söz konusu normalleşme, Riyad’ın Arap ve İslami statüsü göz önüne alındığında, Arap-İsrail ve hatta İslam-İsrail barışına giden yolda stratejik bir başarıdır.

Filistin: Değişmez tarihsel tutumlar

Filistin Devlet Başkanlığı, Filistinlilerin meşru ve devredilemez haklarını destekleyen Suudi Arabistan’ın güçlü ve net tutumuna karşı büyük şükran ve takdirlerini ifade etti.

Devlet Başkanlığı, bölge ve dünyanın içinden geçtiği bu tehlikeli koşullarda, uluslararası meşruiyet ve Arap Barış Girişimi kararlarıyla tutarlı olan, Suudi Arabistan’ın bu sağlam desteğine olan güveni de vurguladı.

Dünya İslam Birliği (Rabıta) da, Suudi Arabistan’ın Arap-İsrail barışı yolunda, Filistin meselesine ve Filistin halkının meşru haklarını elde etmesi gerekliliğine yönelik kararlı tutumunu destekledi.

Rabıta akademileri, organları ve küresel konseyleri adına konuşan Genel Sekreter Şeyh Muhammed el-İsa şunları söyledi;

Rabıta, Suudi Arabistan’ın, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti tanınmadığı, İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırılarının durdurulmadığı ve İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmediği sürece İsrail ile diplomatik ilişkilerin kurulmayacağı konusunda ABD yönetimine ilettiği tutumunu destekliyor.

Şeyh İsa’nın açıklamasına göre Rabıta ayrıca, Suudi Arabistan’ın, uluslararası toplum ve BMGK daimi üyelerine yaptığı, Filistin halkının meşru haklarına kavuşabilmesi ve böylece bölge ve tüm dünyada kapsamlı ve adil bir güvenlik sağlanabilmesi için 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin hızla tanınması yönündeki çağrısına övgüde bulundu.



Moody's, güçlü petrol dışı büyümenin desteğiyle Suudi Arabistan'ın Aa3 notunu teyit etti

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad (SPA)
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad (SPA)
TT

Moody's, güçlü petrol dışı büyümenin desteğiyle Suudi Arabistan'ın Aa3 notunu teyit etti

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad (SPA)
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad (SPA)

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Suudi Arabistan’ın kredi notunu ‘Aa3’ olarak teyit etti ve görünümünü ‘durağan’ olarak belirledi. Kuruluş, Suudi ekonomisinin önümüzdeki yıl güçlü ekonomik büyüme göstermesine olumlu bakıyor; özellikle ekonomik çeşitlendirme çabaları sayesinde petrol dışı sektörlerdeki güçlü büyümeyi destekliyor.

Moody’s, Suudi Arabistan’a yönelik düzenli not gözden geçirmesinde, ülke ekonomisinin gücüne ve mali politikalarının istikrarına dikkat çekerek, Aa3 notunun büyük ekonomik hacim, yüksek gelir düzeyi ve güçlü kamu bütçesi ile desteklendiğini vurguladı. Kuruluş ayrıca, ülkenin ekonomik çeşitlendirme programlarında kaydettiği ilerlemeyi de öne çıkardı.

Moody’s’in Aa3 notunu teyit etmesi ve durağan görünümü, Suudi Arabistan’ın kredi değerliliğinin istikrarlı olduğunu gösteriyor. Bu durum, kuruluşun Kasım 2024’te ülke notunu A1’den Aa3’e yükseltmesinin ardından geldi; yükseltme, ekonomik reformlarda sağlanan ilerlemeye dayanıyordu. Diğer büyük uluslararası derecelendirme kuruluşları da Suudi Arabistan’ın güçlü kredi profilini onaylıyor. Standard & Poor’s ve Fitch, ülkeye A+ notu ve durağan görünüm verirken, bu yüksek dereceler ülkenin mali ve dış pozisyonunun gücünü ve artan ekonomik esnekliğini teyit ediyor.

Ekonomik ivme ve beklenen büyüme

Ekonomik momentum güçlü seyrini sürdürüyor; özellikle petrol dışı sektörler güçlü büyüme oranları yakalamaya devam ediyor. Moody’s, Suudi Arabistan’ın gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) 2025’te yaklaşık yüzde 4 oranında büyümesini bekliyor; bu oran, 2024’teki yüzde 2’lik büyümenin üzerine çıkıyor. 2026 yılında ise büyümenin yüzde 4,5’e ulaşması öngörülüyor. Bu dönemde petrol sektörü, OPEC+ ittifakının üretimi artırmaya başlamasıyla birlikte yeniden büyüme eğilimine girecek.

frg
Riyad'da açık havada futbol maçı izleyen insanlar (Reuters)

Suudi Arabistan hükümeti, gelecek yıl için ekonomik büyüme tahminini önceki yüzde 3,5 seviyesinden yüzde 4,6’ya yükseltmişti. Bu artış, büyük ölçüde petrol dışı sektörlerin beklenen büyümesine dayanıyor. Moody’s de açıklamasında, petrol dışı faaliyetlerin büyük projelerin kesintisiz şekilde yürütülmesini desteklediğine dikkat çekti.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ise Suudi ekonomisinin 2025 ve 2026 büyüme tahminlerini yüzde 4’e yükseltti. IMF, bu büyümenin arkasında petrol dışı sektörlerdeki önemli genişleme ve OPEC+ çerçevesinde kademeli petrol üretim kesintilerinin bulunduğunu belirtti. Kuruluş, Suudi Arabistan ekonomisinin şoklara karşı güçlü bir dayanıklılık gösterdiğini vurguladı ve enflasyonun yaklaşık yüzde 2 seviyesinde istikrarlı kalacağını öngördü.

Kredi derecelendirme gücü

Suudi Arabistan’ın ekonomik gücü, büyük ekonomik hacmi, yüksek kişi başı gelir seviyesi ve düşük üretim maliyetleriyle birlikte bol hidrokarbon kaynaklarına dayandırılıyor. Moody’s’in açıklamasına göre, ülkenin güçlü kurumları ve iyi yönetim yapısı, 2016’dan bu yana uygulanan kapsamlı reform ajandasındaki önemli ilerlemeyi destekliyor. Mali gücü ise nispeten düşük kamu borç yükü, borçlanma maliyetlerini karşılayabilme kapasitesi ve güçlü devlet mali varlıklarına dayanıyor.

frg
Kral Abdullah Finans Bölgesi'ndeki (KAFD) Riyad tren istasyonu dışında yürüyen insanlar (Reuters)

Buna karşın, Suudi Arabistan’ın risklere maruz kalabilirliği, daha çok siyasi risklerden kaynaklanıyor; bu riskler, bölgesel jeopolitik dinamiklerin zorluklarını yansıtıyor.

Moody’s, petrol fiyatlarının yüksek harcamaları destekleme kapasitesinin azaldığını belirtmesine rağmen, hükümetin ekonomik dönüşüm sürecini desteklemek amacıyla ekonomik dalgalanmalara karşı mali politika uyguladığını vurguladı.

Durağan görünüm

Moody’s, durağan görünümün, ülkenin kredi notunu etkileyen risklerin dengede olduğunu gösterdiğini belirtti. Kuruluş, büyük ölçekli çeşitlendirme projelerinin daha fazla ilerlemesinin, özel sektörü çekebileceğini ve petrol dışı ekonominin mevcut tahminlerden daha hızlı şekilde gelişmesini teşvik edebileceğini kaydetti.

Suudi Arabistan Ekonomi ve Planlama Bakanı Faysal el-İbrahim geçen ay yaptığı açıklamada, ülkenin doğrudan ve dolaylı olarak petrol bağımlılığının yüzde 90’dan yüzde 68’e gerilediğini, bugün petrol dışı faaliyetlerin ise GSYİH’nin yüzde 56’sını oluşturduğunu duyurmuştu.


Suudi Arabistan, yapay zekâ modellerinde dünya çapında üçüncü sırada yer alıyor

Suudi Arabistan, yapay zekâ alanında dünya çapında en iyi on ülke arasında yer alarak uluslararası alanda adından söz ettirdi. (SPA)
Suudi Arabistan, yapay zekâ alanında dünya çapında en iyi on ülke arasında yer alarak uluslararası alanda adından söz ettirdi. (SPA)
TT

Suudi Arabistan, yapay zekâ modellerinde dünya çapında üçüncü sırada yer alıyor

Suudi Arabistan, yapay zekâ alanında dünya çapında en iyi on ülke arasında yer alarak uluslararası alanda adından söz ettirdi. (SPA)
Suudi Arabistan, yapay zekâ alanında dünya çapında en iyi on ülke arasında yer alarak uluslararası alanda adından söz ettirdi. (SPA)

Suudi Arabistan, yapay zekâ alanında yeni bir başarıya imza atarak, Stanford Üniversitesi İnsan Merkezli Yapay Zekâ Enstitüsü’nün (HAI) 2025 Yapay Zekâ Endeksi’ne göre, büyük dil modellerinde ABD ve Çin’in ardından üçüncü; yapay zekâ alanındaki istihdam oranında da Hindistan ve Brezilya’nın ardından üçüncü sırada yer aldı.

Stanford Üniversitesi’nin küresel yapay zekâ göstergesinde Suudi Arabistan’ın çeşitli kategorilerde kaydettiği belirgin ilerleme, ülkeyi yapay zekâ alanında dünyanın ilk on ülkesi arasına taşıdı. Bu sonuçlar, Vizyon 2030 doğrultusunda veriye dayalı ekonomi ve yapay zekâ teknolojilerinde ülkeyi lider ülkeler arasına yükseltmeyi hedefleyen Suudi Arabistan Veri ve Yapay Zekâ Kurumu’nun (SDAIA) yürüttüğü çalışmaların etkisini ortaya koyuyor.

Yapay zekâ modellerinde ve yapay zekâ istihdamının büyüme oranında dünya üçüncülüğü, ülkenin yüksek yenilik kapasitesine ve ileri model geliştirme yeteneğine işaret ediyor. Bu modeller arasında, Arapça üretilen içeriklerde dünyanın en güçlü üretken yapay zekâ modellerinden biri olarak gösterilen ‘ALLAM’ modeli de bulunuyor. Ülke ayrıca, yapay zekâ teknolojileriyle ilişkili yeni istihdam fırsatlarını genişletmeye devam ediyor.

Aynı endekste Suudi Arabistan, yapay zekâ yeteneklerini çekmede dünya yedincisi olurken, gelişmiş teknoloji ekosistemi ve küresel uzmanlar için cazip düzenleyici ortamıyla da öne çıktı. Ülke, yapay zekâ konusunda kamuoyu farkındalığı ve bilimsel atıf sayıları kategorilerinde de dünya sekizincisi oldu.

Bu başarılar; yapay zekâ araştırmalarına yapılan yatırımların, bilgi toplumunun güçlendirilmesine yönelik projelerin ve geniş katılımlı eğitim programlarının etkisini yansıtıyor. Bu programlar arasında, yapay zekâ alanında bir milyon kişiyi yetkinleştirmeyi hedefleyen ‘SAMAI’ girişimi de yer alıyor ve toplumun farklı kesimlerinden yoğun ilgi görüyor.

Bu sıralamalar, Suudi Arabistan’ın veri ve yapay zekâ alanlarında uluslararası alanda örnek gösterilen bir model haline geldiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda ülkenin insan kaynağını geliştirme ve teknolojik farkındalığı artırma çabalarının, Vizyon 2030’un hedefleriyle uyumlu şekilde, kapsamlı bir dijital dönüşüme ve ulusal ekonominin güçlenmesine katkı sunduğunu gösteriyor.


Katar, İsrail'e Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçişi engellememesi çağrısında bulundu

Katar, İsrail'e Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçişi engellememesi çağrısında bulundu
TT

Katar, İsrail'e Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçişi engellememesi çağrısında bulundu

Katar, İsrail'e Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçişi engellememesi çağrısında bulundu

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İsrail’in Gazze’de iki rehinenin cesedinin hâlâ bulunamadığını gerekçe göstererek ateşkes planının ikinci aşamasına geçişi geciktirmemesi gerektiğini söyledi.

Bakanlık Sözcüsü Macid el-Ensari bugün yaptığı basın açıklamasında, “İsrail’in bu iki cesedi gerekçe göstererek anlaşmanın uygulanmasını aksatmasına izin verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi. Sözcü, aynı zamanda Filistin tarafının, İsrail’in bahane üretmesini önlemek adına cesetlerin bulunması için çalıştığını ifade etti.

ABD arabuluculuğunda varılan ve 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına göre Hamas, elinde tuttuğu 48 rehinenin tamamını -aralarında 20 canlı rehinenin de bulunduğu- teslim etmeyi taahhüt etmişti. Hamas şimdiye kadar 46 rehineyi teslim etti; son iki rehinenin cesedi ise hâlâ Gazze’de bulunuyor.

Ensari, Katar ve bölgedeki ortaklarının mevcut çabasının planın ilk aşamasından ikinci aşamasına geçişi sağlamak olduğunu belirterek, bu adımın Gazze’deki savaş halini tamamen sona erdirecek kalıcı bir barışa kapı açacağı değerlendirmesinde bulundu.

Ensari, “Ateşkesin ikinci aşamasına geçişte büyük zorluklar bulunuyor, ancak şu anda öncelik, anlaşmayı yeterince uzun süre koruyarak tüm bölgesel aktörlerin, uluslararası toplum ve ABD ile birlikte siyasi bir çözüm üzerinde çalışmasını sağlamak” dedi.

Ensari, Doha ile Tel Aviv arasında olası bir normalleşmenin yalnızca Filistin meselesinde kapsamlı bir çözüm sağlanması durumunda gündeme gelebileceğini vurguladı.

Diğer yandan İsrail’deki Rehine ve Kayıp Aileleri Forumu, dün Tel Aviv’de son iki rehinenin cesetlerinin Gazze’den geri getirilmesini talep eden bir gösteri düzenledi.

İsrail, iki ceset tamamen teslim edilmeden ikinci aşamaya geçmeye yanaşmıyor. Filistinli kaynaklar ise Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, söz konusu cesetleri bulmanın zorluk taşıdığını belirtti. Bu zorluk, İsrail’in rehine sorumlularını hedef alması ve ilgili bölgelerde geniş çaplı bombardıman ve yıkım operasyonları yürütmesinden kaynaklanıyor.

Ateşkes planının ikinci aşamasında öngörülen maddeler arasında, Gazze yönetiminin geçici bir otoriteye devredilmesi, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılması, İsrail ordusunun sarı hattan tamamen çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılması yer alıyor.