İmam Abdullah bin Suud'un hikayesi

Diriye’nin son kuşatmasından İstanbul'da öldürülmesine kadar yaşananlar…

Diriye dışında seyahat eden bir kervan (Şarku’l Avsat)
Diriye dışında seyahat eden bir kervan (Şarku’l Avsat)
TT

İmam Abdullah bin Suud'un hikayesi

Diriye dışında seyahat eden bir kervan (Şarku’l Avsat)
Diriye dışında seyahat eden bir kervan (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan tarihiyle ilgili belgesel çalışmaları konusunda uzman araştırmacı Dr. Prenses Cevahir bint Abdulmuhsin bin Abdullah bin Calavi Al Suud, İmam Abdullah bin Suud'un Diriye'nin son kuşatmasındaki cesareti ve Osmanlı ordusuyla yaptığı görüşmelerin ardından teslim olması, yakalanması ve İstanbul'a götürülmesinin ardından öldürülmesini konu aldı. Prenses Cevahir, beş ay süren kuşatmanın ardından modern silahlara ve askeri danışmanlara rağmen Diriye’nin halen kararlılıkla yiyecek, silah ve savaşçı yokluğuna direndiğini ve Suudilerin sertliği ve cesaretinden de zarar gören İbrahim Paşa'nın saldırılarına direndiğini söyledi.

Son kaleler

İmam Abdullah, İbrahim Paşa'nın güçleriyle savaşmaya devam etti. Bu da onun teslim olma niyetinde olmadığını gösteriyor. İbrahim Paşa babasına yazdığı mektupta, Diriye'de İmam Abdullah'ın saklandığı saray dışında her yer ele geçirildiğini ifade etti. Bombardımanın üç gün üst üste devam ettiğini, bu süre zarfında İmam Abdullah’ın, İngiliz kayıtlarının daha inatçı olarak tanımladığı bir şekilde kuşatmaya direnmeye çalıştı. Ancak arkasını döndüğünde çevresinde kendisine sadık kalan yalnızca birkaç kişi buldu. İbrahim Paşa'ya müzakere talebinde bulundu ve ondan da bir elçi (8 Zilkade H. 1233 / 9 Eylül 1818) İbrahim Paşa'nın yanına çıktı.  Kendisi gelir gelmez Osmanlı topları bombalamayı bıraktı. Birkaç saat sonra İmam Abdullah bin Suud müzakere yapmak üzere İbrahim Paşa'nın kampına gitti.

İngiltere ve Osmanlı kayıtlarının zıtlığı

İngiliz kayıtları, İbrahim Paşa'nın, teslim olma pazarlığı sürecinde olan İmam Abdullah'ı kabul ederken davranışının küçümseme ve kibir ile karakterize olduğunu öne sürüyor ve bunu dört maddeye bağlıyor. Bunlar; kendisine sadık kalan savaşçıların hayatlarını korumak, aile üyelerini korumak, Diriye’yi yıkmamak ve güvenliğini sağlamak. Ancak Osmanlı belgeleri bunların hiçbirine değinmezken, İngiliz belgeleri İbrahim Paşa'nın tüm maddeleri onayladığını gösteriyor. İngiliz kayıtları iki isme dikkat çekiyotr. Bunlar, meselenin çözümü için 24 saatlik süre talep eden Seleme El Diriye ve İmam Abdullah.

İbrahim Paşa için o gece, özellikle babası Muhammed Ali Paşa ile birlikte Osmanlı Padişahı’na sözler verdikten sonra Diriye’nin devrilmesinin yalnızca İmam Abdullah'ın tutuklanması veya teslim edilmesiyle sonuçlanacağını anlayınca tedirginlik içinde uyuduğundan geçmedi. İmam Abdullah'ın kaçmayı düşünmesi veya Kahire'ye gitmeye karar vermeden önce kendini öldürmesi korkusuyla, sürenin dolduğu saatler onun için uzun ve zorlu geçti. Bu nedenle komutanlarına tüm bölgelerde güvenliğin sıkılaştırılması emrini verdi.

Fotoğraf Altı: İmam Abdullah bin Suud'un İngiltere'nin Türk hükümetinin vatandaşlarına koruma sağlamasını protesto eden mektubunu içeren İngiliz belgesi. (Şarku’l Avsat)
 İmam Abdullah bin Suud'un İngiltere'nin Türk hükümetinin vatandaşlarına koruma sağlamasını protesto eden mektubunu içeren İngiliz belgesi. (Şarku’l Avsat)

İbrahim Paşa, sarayı kapatılmadan kaçma fırsatı bulan İmam Abdullah'ı yanlış değerlendirdi. Eğer İmam Abdullah Diriye'yi terk etmeyi başarsaydı ve ailesi dağılsaydı Osmanlılar Arap Yarımadası'nda kalmak zorunda olacaktı.

Kaçış.. İmkansız fikir

Akla gelen ilk soru şu: İmam Abdullah'ın süre dolmadan karanlıkta kaçması kendi fikri miydi? Turki bin Abdullah ve kardeşi Zeyd, müzakereler sırasında Diriye'den ayrılabildi. Ancak İmam Abdullah, Suudilerin imamı olarak sorumluluğunu üstlenmeye karar verdi. Halkını, aile bireylerini ve onlardan geriye kalanları belli bir tehlikeye maruz bırakması mümkün olmadığı gibi İbrahim Paşa'nın üzerine ağır korumalar yerleştirmesiyle kaçma fikri de imkansız hale geldi. İbrahim Paşa ve babası, Sultan 2. Mahmud'la olan konumlarını Muhammed Ali'nin mandasını, nüfuzunu ve yayılmacı planlarını kaybetmesine yol açacak kadar tehlikeye atabilecek uzun vadeli bir savaşı affetmeyeceklerdi. Ancak Sultan 2. Mahmud ona karşı onlardan daha şefkatli olmayacak ve seleflerinin Osmanlı İmparatorluğu'nun dini ve siyasi nüfuzunu elinden alma konusunda başardıklarından dolayı onu affetmeyecekti. Uzun yıllar boyunca Suudi faaliyetlerine karşı koyma konusundaki başarısızlığından sonra, bu durum neredeyse Osmanlı Hanedanı Sultanlığı'ndan Halifelik unvanının kaldırılmasına yol açacaktı.

Burada İmam Abdullah'ın cesaretinin, H. 1226 / MS. 1811 H.233 / MS 1818Arap Yarımadası'na ayak basan Ahmet Tosun Paşa, babası Mehmed Ali Paşa ve ardından İbrahim Paşa'nın 1233'teki Diriye kuşatmasına kadar olan seferlerine karşı koymakla sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Bunun yerine, kendisini bekleyen karanlık ve kesin kaderin farkına vararak sorumluluğunu omuzlayıp İstanbul'a gitmeye karar verdi.

Osmanlı belgelerine aşina olan herkes, İbrahim Paşa'nın birçok yazışmasında ‘İmam Abdullah'ın tutuklanması’ ifadesinin tekrarlandığını görecektir. Bu tarihi gerçeklerle çelişiyor. Çünkü eğer tutuklanırsa herhangi bir müzakere ya da koşul olmayacak. Bu da bu fikri geçersiz kılıyor.

İmam Abdullah ve ailesi, Sultan 2. Mahmud ve devlet adamlarının zaferlerini mühürlemek için Diriye'den ayrılmalarını hızlandırma ve hiçbir askeri harekete şans vermeme yönündeki acil isteklerini fark edemedi. İmam Abdullah, Osmanlı kuvvetlerinden 300 şövalye ve 400 savaşçıdan oluşan bir tabur eşliğinde, yoğun muhafızlar arasında Diriye'yi prangalarla terk etmiş, kaçmaya kalkışması halinde onun kaçmasının engellenmesi gerektiği vurgulanmıştı. Eğer kaçmaya kalkışırsa kaçmasının engellenmesi gerektiği vurgulandı.  Bu da İbrahim Paşa'nın İmam Abdullah'la anlaşma yaptıktan ve Diriye'den ayrılıp esir olarak Necd'in yayla ve ovalarına girdikten sonra bile duyduğu korkuyu yansıtıyor. Esir konvoyundan gizlice kaçmayı başaran kardeşi Mişira bin Suud'a tanınan fırsat hiçbir şekilde eline geçmedi.



Suudi Arabistan: Hacca izinsiz gitmeye çalışanlara 20 bin riyal para cezası

Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı, Hac yönetmelik ve talimatlarına uyulmasının önemini vurguladı. (SPA)
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı, Hac yönetmelik ve talimatlarına uyulmasının önemini vurguladı. (SPA)
TT

Suudi Arabistan: Hacca izinsiz gitmeye çalışanlara 20 bin riyal para cezası

Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı, Hac yönetmelik ve talimatlarına uyulmasının önemini vurguladı. (SPA)
Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı, Hac yönetmelik ve talimatlarına uyulmasının önemini vurguladı. (SPA)

Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı, 29 Nisan - 10 Haziran tarihleri arasında izinsiz olarak hac yapan ya da yapmaya teşebbüs eden kişilere 20 bin riyale (5 bin 300 dolar) kadar para cezası uygulanacağını bildirdi.

Açıklamada cezanın her türlü ziyaret vizesi sahiplerini ve Mekke'nin coğrafi kapsamı, resmi ve gayri resmi girişleri, merkezi alan, kutsal mekanlar, Harameyn tren istasyonu ve güvenlik kontrol ve tarama merkezleri dahilinde kutsal Mekke şehrine ve kutsal mekanlara girmeye veya kalmaya çalışan diğer kişileri de kapsadığı belirtildi.

Bakanlık, kurallara uymayanları ülkelerine sınır dışı ederek ve 10 yıl boyunca Suudi Arabistan'a girişlerini yasaklayarak cezalandıracağını açıkladı.

Hac ve Umre yönetmelik ve talimatlarına uyulmasının önemini vurgulayan Bakanlık, ihlalde bulunanların Mekke, Riyad ve Doğu vilayetlerinde 911’e, diğer bölgelerde ise 999'a bildirilmesi çağrısında bulundu.

İçişleri Bakanlığı Güvenlik Sözcüsü Albay Talal eş-Şalhub, dün Cidde'de düzenlenen Dijital İletişim Konferansı’na katılımı sırasında yaptığı açıklamada, güvenlik makamlarının Hac yapmak için izin alma, Mekke'ye ve kutsal yerlere girme ya da orada kalma talimatlarını ihlal edenlere karşı cezalar uygulamaya başladığını söyledi.

Eş-Şalhub, izinsiz hac yapan ya da yapmaya teşebbüs eden bir kişi için her türlü ziyaret vizesi başvurusunda bulunan, Mekke'ye ve kutsal mekanlara giren ya da orada kalan ve ziyaret vizesi sahiplerini Mekke'ye götürmek amacıyla taşıyan ya da taşımaya teşebbüs eden kişilere 100 bin riyale (27 bin dolar) kadar para cezası verileceğini ifade etti.

Aynı cezanın, söz konusu vizelere sahip kişileri barınma amaçlı herhangi bir yerde (oteller, apartmanlar, özel konutlar, hacı konutları vb.) barındıran veya buna teşebbüs eden, bu kişileri gizleyen veya Mekke’de kalmalarına yol açacak herhangi bir yardımda bulunan kişileri de kapsadığına dikkat çekti.

Eş-Şalhub, sahte ve yanıltıcı Hac kampanyaları reklamları aracılığıyla tanıtılan dolandırıcılık faaliyetlerine kanılmaması konusunda uyarıda bulundu. Bu faaliyetler arasında hacılar için kutsal mekânlarda konaklama ve ulaşım sağlamak, başkaları için hac görevini yerine getirmek ve hacılar için kurbanlık hayvan temin etmek yer alıyor.

İçişleri Bakanlığı cuma günü yaptığı açıklamada, yerli hacıların Nusuk platformu üzerinden izin alabileceklerini açıklarken, yurt dışından gelen misafirlerin Suudi Arabistan'daki ilgili makamlar aracılığıyla Tasrih dijital platformuyla teknik entegrasyonla ‘Hac vizesi’ alabileceklerini kaydetti.

Suudi Arabistan Kıdemli Âlimler Konseyi tarafından pazar günü yapılan açıklamada, Hacca gitmek isteyen herkesin izin alması gerektiği vurgulanarak, “İzin almadan Hac yapan günahkâr olur” denildi.

İznin alınmamasının, ‘hacıların güvenliği ve sağlığı, onlara sağlanan hizmetlerin kalitesi ve hac merkezleri arasındaki ulaşım ve hareket planları üzerindeki etkisi de dâhil olmak üzere, büyük zararlara ve çok sayıda riske neden olduğu’ belirtildi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, “İzinsiz haccın yol açtığı zarar sadece hacının kendisiyle sınırlı kalmayıp, yasalara uyan diğer hacıları da kapsamaktadır” denildi.