Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) yazar Fatima Sultan Al Mazrouei’nin (Fatıma Sultan el-Mezru’i) yazılarında öne çıkan özellik çoğulculuktur. 2003 yılında ilk kısa öykü derlemesi olan ‘Leyletu’l-Iyd’ (Bayram Gecesi) yayımladığından bu yana roman, şiir, tiyatro ve çocuk öyküleri gibi çeşitli eserler kaleme aldı. Bu alanların her birinde bir iz bırakarak BAE’de önde gelen kadın yazarlardan biri haline geldi.
Mazrouei, çalışmalarıyla ilgili olarak şunları söyledi:
Tüm edebi türlerde yazdım. Çünkü tabiatım gereği değişimi ve hareketliliği seviyorum. Birçok fikirden ve hayattaki günlük sahnelerden ilham alıyorum. Bu sahneleri hayal gücümde tasvir edip sonra aktarma gibi bir isteğim oluyor. Kitap okumanın, film izlemenin ve tiyatroya gitmenin birleşiminden doğan bir atölye ile tüm edebi dallarda yazmayı öğrendim. Bir yerlere gitmek, fotoğraf ve video çekmek, seyahat etmek, farklı kültürlerle iletişim kurmak, yeni yerleri tanımak ve o anları ajandama kaydetmek tüm bu detaylar tutkuyla yazmama yardımcı oldu. Başlarda yazmaktan hoşlandığım belirli bir edebi tür yoktu. Bunun yerine kendimi fikirlere ve konulara bıraktım. Ancak iş, yüksek lisans ve doktora çalışmalarımın bitmesi ve zaman darlığı ile birlikte yazma alanım azalmaya başladı. Çalışırken ya da sınavlara hazırlanırken ve bazen geceleri fikirlerin hayal gücümle güreştiği zamanlarda onları yakalamaya çalışıyorum.
Fatima Al Mazrouei’nin ‘Vechu’l-İmraeti’l-Fatine’ (Büyüleyici Bir Kadının Yüzü) adlı romanı Almanca ve Urduca'ya, ‘Zaviyetu’l-Had’ (Keskin Köşe) adlı romanı ise İngilizceye çevrildi.
Bu edebi türle olan ilişkisinden bahseden Mazrouei, “Yazılarımdaki karakterlerin yolları olay örgüsü içinde birbiriyle kesişiyor. Bazen tartışıyor, kavga ediyor ve sonunda bir çözüme ulaşıyorlar. Her kitaptan sonra eleştiri, hayranlık ve neşe anları yaşanıyor. Şu sıralar özellikle romanlar ve günlük denemelerle ilgileniyorum. Ancak hayal gücüme göz kırpan bir metin olursa onu tercih etmekte de bir sakınca görmüyorum. Nihayetinde yazmak bir tutku ve arzudur” ifadelerini kullandı.
Henüz 17 yaşındayken yazmaya başlayan ve tutkusunun peşinden giden Mazrouei, “Doğduğum çevre beni yazmaya ve okumaya teşvik etti. Beni büyüten, hikâyeciliği ve şiiri seven bir kadın olan rahmetli babaannemdi. Beni çok cesaretlendirdi. O benim dünyaya ilk baktığım penceremdi. O pencereden hikayeler dinledim. O hikayeleri ezberler, okul defterlerime yazardım. Sonlarını kendime göre değiştirirdim. Zamanla, hayal gücünün de büyük rol oynamasıyla kendi hikayelerimi oluşturdum. Yazdığım, ancak gün ışığı görmemiş birçok eserim var” diye anlattı.
Suçlanma korkusuyla bazı konularda yazmak zor olduğundan bu durum beni Arap toplumlarında kadınları ilgilendiren ve bugüne kadar saklı tutulan birçok genel konuyu ele almaktan alıkoydu.
Öykü ve roman dünyasını, ‘her gün bir karakterden diğerine geçtiği birden çok karakterin olduğu büyük bir geçit’ olarak tanımlayan Mazrouei, “Çeşitli okumalar yapmak bana her alanda yardımcı oldu. Hakkında yazdığım karakterlerin psikolojik yönlerini anlamama ve geliştirmeme büyük katkı sağladı. Beni başka kültürlere çevrilmiş kitaplarla tanıştırdı. Sosyal biri olmam, başkalarıyla iletişim kurmama ve onların karakterlerini anlamada ve farklı insanlarla vakit geçirmeme ve farklı insanlarla arkadaşlıklar kurmama da yardımcı oldu. Yıllar geçtikçe kendime yazmamı sağlayan dünyalar yarattım, özellikle de sürekli geliştirmeye hevesli olduğum kitaplığım, kendimi her zaman çok tutkulu hissettiğim bir dünya oldu” şeklinde konuştu.
Kadının rolleri
Fatima Al Mazrouei için süreç, özellikle başlangıçta, toplumun kadınların ürettiklerine getirdiği çeşitli kısıtlamalar nedeniyle hiç kolay olmadı. Mazrouei, “Erkek egemen bir toplumda kadın yazar sayısının azlığı ve takma adların kullanılması nedeniyle başlarda yazmak ve gazete ve dergilerde yer almak çok zordu. Mahremiyetle ilgili çekinceler ve konuşulmalarının zorluğundan dolayı bugüne kadar gizli tutulan ve Arap toplumlarında kadınları ilgilendiren genel konuları ele alamadım. Belki gelecekte bu konularda yazmak, günümüzdeki değişimler ve kadınların birçok hakka erişimi ışığında daha kolay hale gelir” ifadelerini kullandı.
Yazılarında deneyimlerinden ve kadınlardan ilham alan Mazrouei, “Yazılarımda büyükanne, anne, kız kardeş, çocuklarının, kocasının ve ailesinin arkadaşı ve destekçisi olarak karşımıza çıktıkları için kadınların rolleri değişkenlik gösteriyor. Kemain’il-Ateme (Karanlık Pusu) adlı romanımda, erkek egemen bir toplumda ezilen kadının durumunu ve hayatın içinde karşısına çıkan engellerle ilgili olarak bir üniversite öğrencisinin çektiği sıkıntıları anlatıyorum” dedi.
Mazrouei, bir yandan kadınların sorunlarıyla ilgilenirken diğer yandan çocukların yaşlarına uygun kitaplara olan ihtiyacı görmezden gelmedi. Bu ihtiyacın farkında olan ve çocuk kitabı yazmaya başlayan Mazrouei, “Çocukluğumda kütüphane çocuk hikayeleri açısından zengin değildi. Aksine okuduklarımızın çoğu romanlar ve yetişkinler için kitaplardı. Keşke çocuk hikayeleri açısından zengin bir Arapça kütüphanesi olsaydı. Aslında bunu çok uzun süre hayal ettim, ama çocuk kitabı yazmaktan korkuyordum. Bu yüzden tüm edebi türlerde yazdım ve çocuk kitaplarını sona bıraktım. Çünkü çocuk kitabı yazmak çok zor. Bunun için çocukların yapılarını ve psikolojilerini anlamak ve derinlemesine incelemek gerekiyor. Çocuklara hitaben kaleme aldığım kitaplarda onlara sevgi, iş birliği, sürdürülebilirlik, kendi malını ve başkalarının malını koruma, dostluk, gönüllülük, hoşgörü, özgünlük, yenilikçilik, kendilerine bırakılan mirası koruma, diğer kültürlere, bilgiye, okumaya ve ötekine saygı duyma gibi değerleri öğretmeye çalıştım” ifadelerini kullandı.
Ödüller almak için yazılmaz. Çünkü yazmak güzel bir eylemdir ve insanı anlattığımız insani bir misyondur. Başarılı bir metin, dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir insana dokunan ve duygularını harekete geçiren metindir.
Mazrouei, çeşitli edebi alanlarda birçok ödül kazandı. ‘Garyetun Gadimetun Fi Cebeli’ (Dağdaki Eski Bir Köy) adlı kitap serisiyle BAE Kadın Edebiyatçılar ve Yazarlar Ödülleri’nde kısa öykü dalında ikinci oldu. Oyun Yazarları Derneği'nin düzenlediği tiyatro kompozisyonu yarışmasında ‘Tın ve Zucac’ (Çamur ve Cam) oyunuyla birincilik, ‘Leyteni Kuntu Verde’ (Keşke Bir Gül Olsaydım) adlı şiir koleksiyonu için BAE Kadın Edebiyatçılar ve Yazarlar Ödülleri’nde derece ve Abu Dabi Uluslararası Film Festivali'nde ‘El-İhtibai’ (Saklanmak) adlı senaryoyla senaryo yarışmasında üçüncülük kazandı. Edebiyat, Kültür ve Medya branşında yaratıcı kadınlara verilen Şemse Bint Suheyl Ödülü’nü kazandı. Kemain’il-Ateme (Karanlık Pusu) adlı romanı ile el-Uveys En İyi Anlatı Yaratıcılığı Ödülü’nü almaya hak kazanırken daha birçok eseriyle dereceler ve ödüller aldı.
Mazrouei, aldığı ödül ve kazandığı derecelerle ilgili olarak ise şunları söyledi:
Dereceler ve ödüller, yazarları destekleme konusunda toplumun farkındalığını, gelişimini ve ilerlemesini yansıtan sağlıklı bir olgu ve modern bir işarettir. Özellikle kariyerinin başlangıcında yazar için yazmaya teşvik edici olduğundan, genel olarak çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yazarın tanınması, başarılı olması ve okuyucu kitlesi oluşturması için bir kapıdır. Ama bir yazar her zaman edebiyat ödüllerine bel bağlayamaz. Bir noktada uyanırsın ve kendini, kendin ve okurların için özgürce yazarken bulursun. Yazmayı insanı ifade edebileceğimiz insani bir görev olarak görüyorum. Başarılı bir metin, dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir insana dokunan ve duygularını harekete geçiren metindir. Yazmak güzel bir eylemdir, ödül kazanmak için yazılmaz.
*Majalla’da yer alan bu haberin çevirisi Şarku’l Avsat’a aittir.