​El Kaide ve DEAŞ Tunus-Cezayir sınırında aktifleşti

​El Kaide ve DEAŞ Tunus-Cezayir sınırında aktifleşti
TT

​El Kaide ve DEAŞ Tunus-Cezayir sınırında aktifleşti

​El Kaide ve DEAŞ Tunus-Cezayir sınırında aktifleşti

Kuzey Afrika’da el-Kaide ve DEAŞ örgütü hesabına çalışan unsurların Tunus-Cezayir sınırında yeni eylemlere imza atmasının ardından  radikalizm ve terör gündemi, Tunus’taki siyaset sahnesinde yeniden üst sıralara yükseldi.
Öte yandan Tunus İçişleri Bakanlığı, ülkede başka terör faaliyetleri planlayan tehlikeli silahlı gruplar ortaya çıkardığını duyurdu.
Bu bağlamda aynı zamanda Tunus Devlet Başkanı Askeri ve Güvenlik Danışmanı ve Tunus Askeri Güvenlik Eski Müdürü olan Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri General Kemal el-Akerut, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Tunus ve Kuzey Afrika ülkelerinde terörist faaliyetlerin artacağı bir senaryo konusunda uyardı. El-Akerut, bu senaryonun Suriye, Irak, Libya ve Afganistan’daki savaşçıların el-Kaide ve DEAŞ gibi tehlikeli silahlı örgütlerden çatışma ve gerilla savaşı üzerine eğitim aldıktan sonra geri dönmesi gibi pek çok sebepten besleneceğini belirtti.
Amiral el-Akerut’a göre teröristlerin son olarak Tunus-Cezayir dağlarından başlayan münferit operasyonlara katılıp sivil cinayetlerine karışmasından sonra İslami Mağrip’teki el-Kaide örgütündeki ve DEAŞ’a bağlı uyuyan hücrelerin Tunus ve Mağrip ülkelerinde ve hatta Libya ve Cezayir üzerinden sahil ve çöl bölgesindeki ulusal güvenliği tehdit etmeye devam ettiği kesinleşti.
Bu bağlamda üst düzey güvenlik kaynakları Şarku’l Avsat’a gerginlik ve savaş hattından dönen yaklaşık 800 Tunuslunun tutuklandığını belirtirken güvenlik raporları, son senelerde Suriye, Irak ve Libya’da DEAŞ unsuru yaklaşık bin Tunuslu savaşçının öldürüldüğünü ifade etti.
Tunus Devlet Başkanı Güvenlik ve Askeri Danışmanına göre Libya ve Cezayir sınırları üzerinden daha fazla savaşçının dönmesi, Tunus ve komşu ülkelerin güvenliği için bir tehlike oluşturuyor.
El-Akerut, Tunus askeri ve güvenlik istihbaratı yararına yapılan araştırmaların ve hazırlanan raporların, DEAŞ, el-Kaide ve Ukbe bin Nafi örgütlerine bağlı Tunuslu, Mağripli ve Arap teröristlerin ‘yalnız kurtlar’ stratejisine göre hareket ettiklerini ortaya koyduğunu açıkladı. Söz konusu stratejide geleneksel terör örgütlerinde olduğu gibi geleneksel hiyerarşik bir örgüte bağlı olmayan gruplar kapsamında hareket ediliyor. Bu şu özlü soruyu gün yüzüne çıkarıyor: Tunuslu ve Mağripli gençler, on yıllardır çağdaş eğitimin; İslam’ın açık fikirli değerlerinin ve rasyonel anlayışının yaygınlaştığı bir bölgede nasıl oldu da şiddete, teröre ve aşırılığa meyleder oldu?
Tunus Cumhurbaşkanlığı Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada bu soruyu şöyle yanıtlıyor: Tunuslu askeri ve güvenlik uzmanları, derinlikli araştırmaların ardından bu olguyu birkaç etkenle açıklıyor. Medya politikalarının başarısızlığı, dini söylemi çağdaş ve modern kılma çabalarının engellerle karşılaşması, sahte bir dini uyanış pazarlayıp bilimsel, akılcı ve açık fikirlilik ile mücadele eden grupların yaygınlaşması gibi sebepler bu etkenler arasında yer alıyor.
Amiral el-Akerut’a göre teröre ve terörist gruplara karşı zafer yalnızca güvenlik bağlamında kazanılmaz. Medya farkındalığı, koruma ve gözetme ile başlayıp doğrudan güvenlik operasyonlarını içeren kapsamlı bir güvenlik stratejisi de izlenmesi gerekir.
Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri, Tunus’un Ramazan ayından önce terör operasyonlarından yana koruma altına alınması, turizm sezonunun açılması ve seçim kampanyalarının başlatılması ile belirgin bir medya bilinçlendirmesi, terör ve aşırılığın hükümetlerin ekonomik ve siyasi başarısızlığı ve gençlerin kültürel, sportif ve siyasi beklentilerinin karşılanmaması gibi derinlikli sebeplerinin anlaşılması arasında bağlantı kurulması gerektiğini düşünüyor.
Amiral el-Akerut aynı zamanda Tunus ve Kuzey Afrika ülkelerinde teröre ve terörist gruplara karşı zafer kazanmanın işgal edilmiş Filistin ile diğer Arap ülkelerinde ama özellikle de binlerce aşırılık yanlısı savaşçının sığındığı noktalardaki savaş ve çekişmeleri durdurma çabalarının başarısı ile de bağlantılı olduğunu düşünüyor. Bu savaşçılar, Müslüman vatandaşları, turistleri ve yabancı yatırımcıları öldürmeyi Allah yolunda bir cihat ve pek çok ülkedeki Filistinli ve Arap mağdurların intikamı olarak düşünüyor ki bu mağdurlar, yeni sömürge emellerinin ve küresel nüfuz çekişmelerinin kurbanı haline gelmiş durumda.



Hizbullah'a "çağrı cihazı" operasyonunun detayları ortaya çıktı

Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)
Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)
TT

Hizbullah'a "çağrı cihazı" operasyonunun detayları ortaya çıktı

Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)
Hizbullah destekçileri, çağrı cihazlarının patlatılmasıyla öldürülenler için dün cenaze töreni düzenlemişti (AFP)

Lübnan'da Hizbullah'ın çağrı cihazlarının ardından telsiz, radyo ve güneş enerjisi panellerinin patlatılmasıyla bölge topyekun savaşa doğru sürükleniyor. 

17 Eylül'de Hizbullah'ın kullandığı çağrı cihazlarında eş zamanlı patlamalar yaşanmış, ikisi çocuk 12 kişi hayatını kaybetmiş, 2 bin 800 kişi de yaralanmıştı. 

Dün de ülkedeki telsiz, radyo ve güneş enerji sistemlerinde patlama gerçekleşti. En az 20 kişinin öldüğü, 450'den fazla kişinin de yaralandığı bildiriliyor. Lübnanlı yetkililer, olaydan İsrail'i sorumlu tutarken Tel Aviv'den henüz açıklama gelmedi.

Diğer yandan saldırıyla ilgili bilgiye sahip olan fakat adlarının gizli tutulmasını isteyen kaynaklar, Amerikan gazetesi New York Times'a (NYT) operasyonun ardında İsrail'in olduğunu doğruluyor. 

Mossad'ın BAC Consulting adlı bir paravan şirket kurduğu ve çağrı cihazlarını bubi tuzağına dönüştürerek Lübnan'a soktuğu iddia ediliyor. Macaristan merkezli bu paravan şirket, kağıt üstünde Tayvanlı Gold Apollo firması adına çağrı cihazı üretiyor. Kimliklerinin açıklanmasını istemeyen İsrailli istihbaratçılar, buna ek olarak operasyonda en az iki paravan şirket daha oluşturulduğunu belirtiyor. 

Kaynaklar, AR-924 model numaralı cihazların bataryalarına patlayıcı bir madde olan pentaeritritol tetranitrat (PENT) yerleştirildiğini ve bunların 2022 yazında Lübnan'a gönderildiğini ifade ediyor.

Hizbullah, İsrail istihbaratı tarafından takip edilmemek için cep telefonlarını bırakıp çağrı cihazı kullanmaya başlamıştı. Kaynaklar, bu kararın ardından milyonlarca dolarlık yatırımla üretimin artırıldığını ve Lübnan'a bubi tuzağı haline getirilmiş binlerce cihaz sokulduğunu söylüyor.

Öte yandan ikinci dalga saldırıda telsiz ve güneş enerji panellerinin nasıl patlatıldığı henüz bilinmiyor.

NYT'nin patlayan telsizlerin görüntülerinden yola çıkarak yaptığı analizde, bunların çağrı cihazlarından daha ağır ve büyük olduğuna, bu yüzden daha fazla hasar yarattığına işaret ediliyor. 

Ayrıca telsizlerin patlamasıyla daha büyük yangınlar çıktığına, bunun da çağrı cihazlarına kıyasla telsizlere daha fazla patlayıcı yerleştirilmiş olabileceğini gösterdiğine dikkat çekiliyor.

Lübnan'ın açıkladığı rakamlara göre telsizlerin patlatılmasıyla en az 71 ev ve dükkanla 18 sivil araç ve motosiklet yandı. 

Telsizlerden bazılarında Japon firması Icom'un amblemi görülüyor. Ancak şirket, IC-V82 model numaralı telsizlerin ve bunlarda kullanılan bataryaların üretiminin neredeyse 10 yıl önce durdurulduğunu belirtiyor. Patlayıcıların bu cihazlara nasıl yerleştirildiğiyse henüz netleştirilemedi. Icom, bu telsizlerin sahte olabileceğini öne sürüyor.

Lübnan medyasındaki haberlerde, saldırıda en az iki güneş enerjisi panelinin de alev aldığı bildiriliyor. Saldırılarda çıkan küçük çaplı yangınların söndürüldüğü bildirilirken, patlamada bir kız çocuğunun yaralandığı aktarılıyor. Ancak bu panellerin infilak ettirilen diğer cihazların etkisiyle mi alev aldığı yoksa uzaktan kumandayla mı patlatıldığı belli değil. 

Amerikan düşünce kuruluşu Soufan Center'dan Clara Broekaert, CNN'e açıklamasında saldırı dalgasının Lübnan halkının psikolojisini olumsuz etkilediğini ve Hizbullah üzerinde misilleme baskısı oluşturduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor:

Saldırılarda günlük hayatın böylesine korkunç, beklenmedik ve geniş ölçekte kesintiye uğratılması, misilleme yapılmasına yönelik ekstra bir baskı yaratacaktır diye düşünüyorum. İnsanlar yaşananların hesabının sorulduğunu görmek istiyor.

Üst üste gelen saldırıların ardından dün Hizbullah, İsrail sınırındaki el-Merc bölgesine füze fırlattı. İkisi ağır 8 İsraillinin yaralandığı bildirilirken, bu kişilerin sivil veya asker olduğuna ilişkin bilgi paylaşılmadı.

Independent Türkçe, Times of Israel, New York Time, Japan Times, CNN, France 24