Mart 2003’te Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ın el-Cezire semtindeki bir evde, Fahd es-Saadi adlı bir terörist bomba yaparken, bomba bir anda infilak etti.
Olay yerine gelen güvenlik güçleri havaya uçan evin enkazında bombalar, bomba yapımında kullanılan ekipmanlar ve büyük miktarda para buldu.
Ardından güvenlik birimleri, çok sayıda silah ve patlayıcı madde bulunduran “İşbiliyye” hücresini ortaya çıkarmayı başardı.
Suudi Arabistan emniyet güçleri, Mayıs 2003’te El Kaide üyelerine yönelik ilk arananlar listesini duyurdu.
Söz konusu listede 19 kişi bulunuyordu. Listenin en başında, El Kaide’nin Suudi Arabistan’daki ilk lideri Yusuf el-Ayiri, ikinci sırada Abdulaziz el-Mukrin, üçüncü sırada ise Ali el-Fekasi yer alıyordu.
Fekasi, El Kaide’nin, üzerinden 16 yıl geçse de acısı halen taze olan Riyad’ın doğusunda farklı milletlerden 34 kişinin ölümüne, 194 kişinin ise yaralanmasına neden olan bombalı saldırısının ardından 2003 yılında güvenlik güçlerine teslim olmuştu. Teslim olduğu tarihten bu yana hapishanede cezasını çekiyor.
El Kaide’nin suç faaliyetlerinin zirveye ulaştığı bir dönemde örgütün askeri unsurlarından biri olan Ali el-Fekasi, “Rotana Haliciyye” kanalında katıldığı “el-Livan” programında başından itibaren tüm detayları anlattı. Fekasi, 1992 yılı başlarında Çeçenistan’a ardından da Afganistan’a gitmiş, oradan da El Kaide’nin adamı olarak dönmüştü. Bunun nedeninin ise yalnızca medyada yayınlanan dini vaazlardaki söylemlerden etkilenmesi olduğunu belirtti.
Sovyetler Birliği’nin Afganlara karşı yürüttüğü savaş döneminden, Çeçenistan ve Bosna’daki cihatçılara geçen oradan da Afganistan’da El Kaide örgütünün oluşumuna katkıda bulunan ağır bir dini söylem mirası bulunuyor.
Ali el-Fekasi ve yanındakiler, 1998’de Afganistan’a gittiler. El Kaide üyeleri tarafından karşılanan Fekasi ve diğerleri, götürüldükleri bir merkezde intihar saldırıları ve tekfir meselelerini tartıştılar. Burada El Kaide projesini başlatan Usame bin Ladin ile tanıştılar.
Fekasi, sonrasını şöyle anlatıyor;
“11 Eylül saldırılarından sadece birkaç ay önce Afganistan'dan kaçak olarak ayrıldık. Ancak işsizdik. Bulduğumuz işlerde çalışıyorduk. Sonra Suriye’ye gittim. Ardından Halid Şeyh Muhammed tarafından bir ABD’liyi kaçırma ve öldürme eylemleri amacıyla hücre kurmak üzere görevlendirilmiş olarak Suudi Arabistan’a geri döndüm.”
Bu arada Fekasi, Seyf el-Adl'in İran'dan El Kaide'nin dış operasyonlarını yönettiğini belirtti.
Eski El Kaide üyesi Fekasi, El Kaide liderleriyle birlikte Suudi Arabistan’da yabancıları hedef alan, hükümet binalarına saldırı düzenleyen ve uçak kaçıran bir hücre kurma planları yapan örgütün askeri meclis sorumlusuydu. Fekasi amaçlarının yalnızca ABD’ye karşı savaşmak değil, ABD’nin bugün “DEAŞ” olarak adlandırdığı “İslam Hilafeti’ni” kurmak olduğunu söyledi.
Bu hedeflerin oluşumunda birçok ülkenin rolüne değinen Fekasi, İran’ın Pakistan’a gidişini kolaylaştıran rolünden ve Katar’ın örgütten Usame bin Ladin’e giden “Aylık bir milyon riyallik” fon akışına köprü olmasından bahsetti.
Katar merkezli el-Cezire kanalıyla ilgili olarak ise Fekasi, “Usame bin Ladin’in Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin güvenliğini istikrarsız hale getirme hedefleri el-Cezire ile uyuşuyor” ifadelerini kullandı.
30 yıla yakın hapis cezası alan Fekasi, kendisini neyin rahatsız ettiğini ise şöyle anlattı;
“Dün bizi teşvik edenler, bugün eleştiriyorlar. Sefer el-Hevali, Selman el-Avde, İvad el-Karni ve Said el-Berik’in konuşmaları devlete karşı olumsuz düşünceleri artırıyordu. Bende etkilenmiştim. Bazıları, onlar kadar iyi olmamıza rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nu övüyordu. Veliaht Prens’in gerçekleştirdiği devrimi tebrik ediyorum. Gerçek bir uyanışa tanık oluyoruz. Devletin oğlumu korunduğundan ve ona veremediğimiz vatan sevgisini aşıladığından eminim.”
Bu konuşma, dini söylemin yenilenmesinin yanı sıra Suudi Arabistan'daki dini vaazları çevreleyen ve gençleri eğitim kurumlarının koridorlarında, camilerde ve diğer merkezlerde etkileyen bu dikenli söylemleri ortadan kaldırmanın önemini bir kez daha ortaya koydu.
1980 ve 1990'ların siyasi krizleri döneminde uzun süre boyunca es-Sahve (Uyanış) Hareketi aracılığıyla verilen vaazlarla Suudi gençlerin coşkularından faydalandılar. Gençlere yaklaştılar ve düşüncelerini etkilemeye çalıştılar. Bu insanlar, dini derslerde İslam'ı siyasallaştırdılar. Kendileri dışında kimsenin hakim olmadığı provakatif söylemleri vardı. Konuşmalarında, devrimci bir eğilim yarattılar. Bu yüzden geniş bir tabana yayılamadan yalnızca muhalifleri kendilerine çekebildiler. Kendi özel gündemlerinin aksine siyasi bir yöntem kullandılar. Bu yöntemle başlarda, Suudi Selefi akımlarından yararlanmaya çalıştılar. Fakat bu kişilerin Müslüman Kardeşler’le (İhvan) olan bağlantıları onları Selefilerden farklı kılıyordu.
Suudi Arabistan, dini sözlemleri gözden geçirerek ve toplumun tüm kesimlerine yönelik çalışmalarını yoğunlaştırarak bu radikal eğilimleri söküp atma yolunda kararlı adımlarla ilerliyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bir buçuk yıl önce şöyle demişti;
“Geçmişte takip ettiğimiz, dünyaya ve bütün dinlere açık olan ılımlı İslam’a geri dönüyoruz. Hayatımızın bir 30 yılını daha radikal ideolojilerle mücadele ederek harcamayacağız. Onu şimdi yok edeceğiz.”
Ali el-Fekasi: Katar, Bin Ladin’in fon köprüsüydü

Ali el-Fekasi: Katar, Bin Ladin’in fon köprüsüydü

لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة