​ABD ve İsrail, İran’ın Ebu Kemal'deki askeri üssünü izliyor

Debka istihbarat sitesi
Debka istihbarat sitesi
TT

​ABD ve İsrail, İran’ın Ebu Kemal'deki askeri üssünü izliyor

Debka istihbarat sitesi
Debka istihbarat sitesi

Suriye'nin doğusunda ve Irak sınırının yakınında bulunan Ebu Kemal (Bukemal) kasabasının İran’ın  "askeri üsse" haline geldiği ifade edilirken, Washington ve Tel Aviv’in bölgedeki İran varlığını yakından takip ettiği belirtildi.
İsrail kaynakları, Bukemal kasabasının İran’ın "askeri üsse" haline geldiğini ve ABD ile İsrail'in bölgeyi sürekli izlediğini belirtti. Kaynaklar ayrıca, İran’ın Suriye’nin kuzeyinde bulunan ABD kuvvetlerine ve İsrail’deki diğer hedeflere saldırı düzenlemek amacıyla üssünü buraya kurduğunu belirtti. Onlara göre İran’ın bu adımı, ABD’nin yaptırımlarına karşı verilmiş bir tür cevap. İran burada özellikle İran yanlısı milisleri eğitmek için karargâh, komuta merkezi, silah depoları oluşturdu. Bazı komutanların eski okulları silah deposu olarak kullandığı ifade edilirken, eskiden hastane olan bir bina da silah saklamak için kullanılıyor. Ayrıca İranlı yetkililerin çeşitli birimler arasında iletişimi sağlamak için bölgeye bir kule kurduğu ifade edildi.
İran’ın Bukemal’de, Lübnan Hizbullahı ile Irak Hizbullahı, Nuceba, Afgan Fatımileri ve Pakistan Zeynebun hareketlerinin militanlarını konuşlandırdığı aktarıldı.
Bukemal, Fırat Nehri'nin batı kıyısında yer alırken, ABD ordusu ve Batılı yerel müttefikleri Fırat'ın doğusunda görev yapıyor. Ayrıca burası Suriye-Irak-Ürdün sınırının köşesindeki El-Tanf Üssü’nü Fırat'ın doğusundan ayırıyor.
Debka sitesinin haberine göre, İran’ın kısa ve orta menzilli füzeleri ve füze savarları bölgenin farklı kesimlerine yerleştirdi.
Sitenin haberine göre İran bu bölgede, Suriye ve Irak’ta bulunan ABD üslerinden ya kışkırtma ya da İsrail’e karşı yapılacak saldırıları önleme amaçlı saldırı olabileceğini düşünüyor.
Salı günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, F-35 savaş uçaklarının yalnızca İran’a değil Ortadoğu’nun her bölgesine ulaşabileceği konusunda uyarıda bulundu.
Trump, Netanyahu ile İran’ı görüştü
Beyaz Saray, Çarşamba günü yaptığı açıklamada ABD Başkanı Donald Trump’ın Netanyahu ile İran’ın bölgedeki zararlı faaliyetleri hakkında telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini belirtti. Beyaz Saray sözcüsü iki tarafın, ulusal güvenliklerini korumak için özellikle İran’ın bölgedeki zararlı faaliyetlerini önleme konusunu ele aldıklarını vurguladı.
Trump, İran’ın uranyum zenginleştirme çabalarının limiti aştığını açıklamasının ardından Çarşamba günü paylaştığı bir tweetinde İran’a daha sıkı yaptırım uygulama tehdidinde bulundu.
Netanyahu ise ikili görüşmede bölgesel gelişmeler ve güvenlik konularının ele alındığını belirterek, İran konusunun görüşmede geniş bir şekilde tartışıldığını ve İran’a yönelik yaptırımlar için ABD’ye teşekkür ettiğini söyledi.



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.