Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz
TT

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz

Sudan Egemenlik Konseyi Üyesi General Şemseddin el-Kebaşi, son birkaç gündür Port Sudan kentinde yaşanan ve onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan kabileler arasındaki çatışmalardan sonra şehirde tanık olunan güvenlik durumunun kötüleşmesinden dahili ve harici unsurları suçladı. Söz konusu çevrelerin kim olduğunda dair herhangi bir açıklamada bulunmayan Kebaşi, Sudan’ın ana limanı olarak kabul edilen bu şehirdeki güvenlik durumunun kötüleşmesinden faydalanan birtakım çevrelerin olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Askeri Geçiş Konseyi (AGK) eski Sözcüsü Kebaşi, Şarku’l Avsat’a verdiği özel röportajda, usule ilişkin bir hatanın hükümetin ilan edilmesinin gecikmesine yol açtığını söyledi. Ayrıca Egemenlik Konseyi’nin ordu, polis ve güvenlik güçlerinin liderlik organını görevden alarak, düzenli güçleri yeniden yapılandırmaya başladığını vurguladı. Oturma eylemini dağıtma operasyonları sırasında yaşanan suçlara ilişkin Egemenlik Konseyi içerisindeki askeri bileşenlerin de yargı önüne çıkmaya hazır olduğunu ifade eden Kebaşi, “Suçlamaların egemenlik konseyindeki ordu mensuplarını içerecek şekilde genişlemesinin, bizim için bir sakıncası yok. Çünkü hiç kimse kanunun üstünde bir pozisyona sahip değil. Aynı zamanda devrimin sloganlarından biri olan hukuk ve adalet devleti kurmak istiyoruz. Biz asker olmanın öncesinde birer vatandaşız. Diğer vatandaşlar için geçerli olan bütün durumlar bizim için de geçerli” dedi.
Taşkın ve sel felaketleriyle ilgili açıklamalarda bulunan Kebaşi, bu felaketlerden etkilenen insanlara ulaşmak ve neticelerinin üstesinden gelmek için tüm hızlarıyla çalıştıklarını dile getirerek, “Hasar çok büyük. Ancak ülkenin doğal afet bölgesi ilan edilmesi aşamasına gelmemesini umut ediyoruz” ifadelerini kullandı.
İşte Şarku'l Avsat'ın Kebaşi ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;
-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), adayların isimlerini başbakana teslim etti. İsimler konusunda size danışmaları gerektiğini söylediniz. Bununla ne kastettiniz?

Anayasa Bildirisi ekli olan zaman çizelgesine göre bakanların atamalarının bugün yapılması ve iki gün içerisinde onaylanması için Egemenlik Konseyi’ne teslim edilmesi gerekiyordu. 31 Ağustos’ta bakanların yemin etmeleri gerekiyor. Bununla birlikte geçiş dönemine ilişkin imzalanan belgelerde, bakanlıklar ve bakanlara ilişkin ÖDBG ile ordu arasında istişare yapılmasını ve sonrasında bu isimlerin başbakana teslim edilmesini içeren bir hüküm var. Maalesef özgürlük ve değişim koalisyonu bu aşamayı atladı ve isimleri başbakana teslim etti. Fakat geçte olsa durumu anladı ve önceki gün akşam saatlerinde bakanlar listesini bize teslim etti. Şimdi bu önerileri inceliyoruz. İstişareyle görevlendirilen heyetleriyle bir araya geleceğiz. İstişareleri en kısa sürede sonlandırıp, listeleri başbakana teslim etmeyi umuyoruz.
-Egemenlik Konseyi adına mı yoksa konseyin bileşeni olan ordu adına mı konuşuyorsunuz?
Konseydeki askeri bileşenin adına konuşuyorum. Öte yandan Anayasa Bildirisi’ndeki istişareye ilişkin hüküm, sivilleri değil askerileri ilgilendiriyor.
-Bu, konseyde ordu ile siviller arasında bir kaynaşma olmadığı anlamına geliyor. Bu durum konseyin iki bileşeni arasında bazı sorunlara yol açmaz mı?
Durum anlattığınız gibi değil. Bakanlıklar herkes içindir, sadece ÖDBG için değil. İstişare ve bağımsızlık güvencesi bu aşamada askeri bileşenin sorumluluğundadır.  Fakat isimlerin kesin bir şekilde onaylanması, reddedilmesi veya başbakanla birlikte listelerde bazı düzenlemelerin yapılması, Egemenlik Konseyi’nin sorumluluğundadır. Bakanlara ilişkin yapılan istişare, yalnızca askeri bileşeni ilgilendiren diğer bir aşamadır. Bu aşamanın ardından iki ayrı bileşenden söz etmeyeceğiz. Bu sürecin tamamlanmasıyla birlikte ortada sadece ‘Egemenlik Konseyi’ olacak.
-Askeri makamların geçici iktidar organlarında görevlendirilecek adaylar hakkındaki güvenlik soruşturmasından tam olarak ne kastediyorsunuz?
Yürütme organı, bakanlıklar veya diğer hassas pozisyonlara ilişkin aday gösterilen kimselerin güvenlik soruşturmasından geçmesi rutin bir işlemdir. Bu adaylardan herhangi birinin söz konusu kamu görevleri için herhangi bir güvenlik sorunu teşkil etmesi halinde, konsey, bu ismi kesinlikle reddedecektir.
-Eski rejimin muhalifler aleyhinde düzenlediği güvenlik dosyalarını mı kastediyorsunuz?
Güvenlik soruşturmasının rejime muhalefetle ya da adayın üsteleneceği işle herhangi bir ilgisi yok. Bu tamamen ilgili ismi güvenlik bakımından ehil olup olmamasıyla ilgili.
-Egemenlik Konseyi içerisinde görev dağılımı yapıldı mı?
Egemenlik Konseyi’nin oluşumu tamamlandı ve bilfiil göreve başladı. Konseyin işleyişini düzenleyen yönetmelik hakkında başladığımız görüşmeler, dün sona erdi. Bu doğrultuda komiteler oluşturulacak, görevleri belirlenecek ve Başbakan ile koordineli bir şekilde çalışmalara başlanacak.
-Savunma ve içişleri bakanlarının kim olacağı belirlendi mi?
Savunma Bakanı olarak General Cemal Ömer’i aday göstermeye karar verdik. İçişleri Bakanı hakkında da yakın zamanda uzlaşacağız.
-İçişleri Bakanlığı için adı geçen kimseler var mı?
Hayır. Fakat yakın zamanda açıklanacak.
-Anayasal Bildiri’nin ve siyasi anlaşmanın yorumunda bazı görüş ayrılıkları yaşandı. Bu meselelerden biri de yargıtay başkanının ve başsavcının atamasına ilişkindi. Ancak konsey üyelerinden biri bu atamaların Egemenlik Konseyi tarafından yapılması hususunda uzlaşıldığını söyledi. Bu konu ne söyleyebilirsiniz?
Yargıtay başkanının ve başsavcının atamasına ilişkin mekanizmalar kurduk. Adaylar Yüksek Yargı Konseyi ve Savcılık komitesi tarafından seçilecekti. Bu konseyler şu anda mevcut değil. Söz konusu atamaların askeri konseyin yetkisi dahilinde yapılması için özgürlük ve değişim koalisyonu ile uzlaşıya varmıştık. Bize birçok aday gösterdikleri doğru, fakat bununla birlikte karşılıklı kabul ve ret durumları 17 Ağustos anlaşmasının imzalanmasının öncesinde bu atamaların yapılmasına engel oldu. İstişareler halen devam ediyor.
-Yargıtay başkanının ve başsavcının Egemenlik Konseyi tarafından atanmasına ilişkin Anayasa Bildirisi metninde yapılacak düzenlemelere ilişkin bir uzlaşıya vardınız mı?
Yorum yok.
-Vatandaşların korunmasından sorumlu olmanız itibariyle Port Sudan şehrinde yaşanan çatışmalara ilişkin size yöneltilen birtakım suçlamalar var? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Port Sudan şehrindeki durum olması gerektiği gibi değil. Bu sadece iki kabile arasındaki bir çatışma değil. Tahminimize göre ortada daha büyük bir mesele var. Allah’tan ölenlerin şehadetlerini kabul etmesini ve yararlılara acil şifalar vermesini diliyoruz. 1980'lerde buna benzer bir çatışma yaşanmıştı. Fakat şu an Port Sudan şehrinde yaşananlar, sadece kabile çatışmasından ibaret değil. Nitekim çatışmada kullanılan mekanizmalar ve meselenin dahili ve harici boyutları bunu gösteriyor. İki kabile olan bitenin kurbanıdır.  Burada yaşananlar doğrudan ülkedeki durumu da etkiler. Dolayısıyla şehirde yaşanan çatışmalar, planlanmış bir operasyon dahilinde gerçekleşti. Durumu kontrol altına almak  için büyük çaba sarf ediliyor. Taraflar arasında sulh bildirgesinin imzalanması sırasında orada hazır bulunduk. İç uzlaşı geleneğinin parçası olan bir oturum düzenledik. Maalesef bu uzlaşı ihlal edildi. Bunun hemen ardından Egemenlik Konseyi tarafından gerekli önemler alındı, çatışmaya son verildi ve çatışmanın asıl sebeplerine odaklanıldı. Kabileler arasındaki çatışmaları aşan bir meselenin bulunduğu kanaatindeyiz. Bu önemli şehirde, neler olup bittiğine yoğunlaşmamız gerekiyor.
Eski Askeri Konsey’in veya Egemenlik Konseyi’nin ve henüz tamamlanmamış olan yürütme organının bu konudaki eksikliklerine gelince, burada herhangi noksaniyet bulunduğunu düşünmüyorum. Egemenlik Konseyi, askeri yetkililer, aşiret liderleri, toplumun kanaat önderleri ve özgürlük ve değişim koalisyonu liderleri, krizin üstesinden gelmek için büyük çabalar sarf ediyorlar. Fakat Devlet Güvenlik Komitesi’nin tahminleri, yeterince iyi olmayabilir ve bu durumun devletin prestijine bir zarar vermesi mümkün. Bu nedenle vali ve emniyet müdürü görevden alındı ve yerlerine başkaları atandı. Konsey, yeni valiye olağanüstü hal durumunu tam olarak uygulaması yönünde talimat verdi. İşlerin daha iyiye gideceğini düşünüyoruz.
-Peki, söz konusu çatışmaları körükleyen iç ve dış unsurların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Gerek ülke içerisinde gerekse de dışarıda, gözünü şehre dikmiş olan pek çok taraf var. Zira Port Sudan, ülkenin ekonomik kapısıdır. Dolayısıyla kentin hedeflemesi bir tesadüf değil. Söz konusu iki kabile ise bu kapsamda kullanıldı. Ülkedeki durumun kötüye gitmesini isteyen ve üzerinde uzlaşılan hususlara muhalefet eden taraflar var. Bundan dolayı vatanı pahasına bile olsa devrimi sonlandırmak amacıyla çalışıyorlar. Zamanı geldiğinde bu tarafların kimler olduğu açıklanacak.
-Çatışmanın yeniden patlak verdiği söyleniyor?
Bundan emin değilim. Birtakım durumlar varsa bile büyük bir olay derecesine ulaşmamıştır. Her iki kabileden olan bireyler düzeyinde vuku bulan birtakım ihlaller var. Bu fitnenin en kısa zamanda son bulmasını umuyoruz.
-Sel ve yoğun yağışlar gibi büyük zorluklarla karşı karşıyasınız ve bu felaketler karşısında yavaş hareket etmekle suçlanıyorsunuz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Pek çok bölge yaşanan sel felaketinden etkilendi. Derhal acil durum komitesi oluşturduk ve peşi sıra toplantılar yaptık. Pek çok önem ve tedbir aldık. Fakat yağışlar beklenenin üzerindeydi. Bundan dolayı çok büyük hasarlar meydana geldi. Başbakan felaketlerden etkilenen bölgeleri ziyaret etti. Egemenlik Konseyi de ilgili kurumlar, bu tür felaketlerin önlenmesine yönelik çalışmalara başlamaları için talimatlar verdi.
-Krizin kötüleşmesi halinde ülkeyi ‘felaket bölgesi’ olarak ilan etmeyi düşünüyor musunuz?
Zarar her ne kadar büyük olsa da durumun bu raddeye varmayacağını umut ediyoruz.
-Selden kaynaklanan hasarlarla ilgili resmi istatistikler var mı?
Şu an bu istatistiklere sahip değilim, fakat ilgili kuruluşların elinde bu tür istatistikler mevcut.
-Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki lüks otomobiller konusu gündeme geldi. Vatandaşlar fakirlikten mustaripken, yetkililerin lüks arabalara bindiğinden bahsediliyor.
Egemenlik Konseyi üyelerine tahsis edilen 11 araç zaten mevcuttu. Şu anda veya askeri konsey döneminde alınmadılar. Bu araçlar konsey üyelerinin şahsi kullanımları için tahsis edilmedi. Bilakis bunlar, üyelerin görevlerini yerine getirmeleri için tahsis edilen resmi araçlardır. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki arabalar konusunda herhangi bir bilgim yok. Ülkede yaşanan mevcut koşullardan dolayı araba ithal etmeyeceğiz. Önceki rejimden geriye kalan araçlar kullanılacak.
-Maliye Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki kamu mallarında yetki sahibi mi? Yoksa söz konusu mallar Egemenlik Konseyi’nin denetiminde mi?
Bakanlar Kurulu, Egemenlik Konseyi’nden ayrı bir organdır. Her iki organında kendi sekretaryası var. Kamu malları, Maliye Bakanlığı'nın yetki alanı içerisinde yer alıyor. Yeni sistemde işleri yeniden aslına döndüreceğiz. Dolayısıyla Maliye Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı veya başka bir yerdeki kamu mallarından sorumlu olacak.
-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi'ni imzalayan ve imzalanmayan silahlı hareketlerle kim müzakerelerde bulunacak?
Çeşitli kurumlarıyla birlikte geçici hükümet en temel önceliğinin barış meselesi olduğunu belirttik. Bu sebeple askeri konsey olarak en temel kaygımız, özgürlük ve değişim koalisyonu ile anlaşma yapmaktı. Silahlı hareketlerin çoğuyla temaslarda bulunduk ve kendileriyle asgari düzeyde uzlaşı sağladık. Çad ve Güney Sudan’da Abdulaziz el-Helu, Akar, Minavi ve Cibril İbrahim ile bir araya geldik.
-Bir uzlaşıya varıldığı takdirde silahlı hareketlere bağlı savaşçıların düzenli güçlere katılması gibi bir durum söz konusu mu? Bu savaşçılara nasıl bir muamelede bulunacaksınız?
Bu mesele, silahlı hareketler ile gerçekleştirilecek müzakerelerde kararlaştırılacak. Silahlı hareketlerde yer alan kardeşlerimizle bir araya geleceğiz ve kendileriyle bir uzlaşıya vararak buna bağlı kalacağız.
-Askeri konseyin oturma eyleminin gerçekleştirildiği bölgede yaşanan katliamdan sorumlu olduğunu düşünen geniş bir kesim var.  Bağımsız bir soruşturma komitesi oluşturulmasını kabul ettiniz. Komite tarafından suçlu bulunursanız ne yapacaksınız?
Şu an oturma eylemi hakkında yorum yapmayacağım. Bakanlar Kurulu’nun oluşturulmasının ardından bir ay içerisinde tertip edilecek soruşturma komitesi, bu meseleyle ilgilenecek. Bu hususta herhangi bir sorun olacağını düşünmüyorum. Nitekim anayasal bildiride kaydedildiği üzere kimse kanunun üzerinde değil. Devrimin sloganlarından biri olan hukuk ve adalet devletini kurmak için çalışıyoruz. Bizler asker olmanın öncesinde herkes gibi birer vatandaşız.
-Oturma eyleminin dağıtılması operasyonu sırasında işlenen suçlara karışan kişilerin durumu ne oldu? Başsavcı tarafından oluşturulan soruşturma komitesi tarafından suçlu bulunan bu kişilerin mahkemesi neden henüz yapılmadı.
Kolombiya Bölgesi’ne yapılan operasyonun oturma eyleminin gerçekleştirildiği alana da sıçradığını tahmin ediyoruz. Bize göre planın uygulanmasında başarılı olunmadı. Nitekim bazı kimseler, belirlenen alanın dışına çıkmakla planda bir sapma yaşanmasına sebep olduklarını itiraf ettiler. İlk bulgular üst düzey bazı yetkililerin de aralarında bulunduğu bazı isimlerin olaylara karıştığını gösteriyor. Bu askeri düzeyde gerçekleştirilen soruşturmalar kapsamında ulaşılan bir sonuç. Başsavcı tarafından oluşturulan soruşturma komitesinin bulguları da bu meyanda.
-Olaylara karışan askerler şu an nerde? Tutuklandılar mı?
Evet, tutuklandılar ve kim oldukları biliniyor.
-Son darbe girişimi sırasında tutuklanan askerlerin mahkemesi ne durumda?
Bildiğim kadarıyla soruşturmalarda uzunca bir yol kat edildi ve kısa sürede tamamlanması bekleniyor. Darbe girişimine katılmadıkları tespit edilen bazı sabıklar serbest bırakıldı. Bütün askerler mahkemeye çıkarılacak, fakat akıbetlerinin ne olacağı henüz belli değil.



Suriye güvenlik güçleri Lazkiye'de gece sokağa çıkma yasağı ilan etti

Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
TT

Suriye güvenlik güçleri Lazkiye'de gece sokağa çıkma yasağı ilan etti

Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)

Suriye haber ajansı SANA'nın haberine göre, Lazkiye vilayetindeki iç güvenlik güçleri bugün şehirde saat 17:00'den yarın sabah 06:00'ya kadar gece sokağa çıkma yasağı ilan etti.

İç Güvenlik Komutanlığı yaptığı açıklamada, sokağa çıkma yasağının acil durumları, sağlık personelini, ambulans ve itfaiye ekiplerini kapsamadığını belirtti.


İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
TT

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)

İsrail'in Somaliland'ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanıma kararı, Filistinlilerin bu ayrılıkçı bölgeye yerleştirileceğine ve İsrail'in Kızıldeniz kıyılarını gören bölgede askeri üsler kuracağına dair endişeleri artırdı.

Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Somaliland'daki planının Afrika Boynuzu'nda gerilimi artıracağı’ uyarısında bulundu. Barre, bu hamlenin ‘Sudan, Somali ve diğer ülkeler dahil olmak üzere bölge için ciddi sonuçlar doğuracağını’ söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, cuma günü, Somaliland'ı ‘bağımsız egemen bir devlet’ olarak tanıdığını duyurdu. Böylece Somali içindeki ‘ayrılıkçı bölge’ ilk kez tanındı. Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullahi Arawa, bu hamleyi ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı, Arap, İslam ve Afrika ülkeleri tarafından kınandı. Arap ve İslam ülkeleri, Arap Birliği (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Afrika Birliği Komisyonu, İsrail'in bu adımını tamamen reddettiklerini belirten açıklamalar yayınladı. Somali Başbakanı Barre, İsrail’in tanıma kararını Gazze Şeridi'nden Filistinlilerin yerinden edilmesiyle ilişkilendirdi. Barre, pazar günü Al-Qahera News'e verdiği röportajda “Tüm işaretler Netanyahu'nun Gazzelileri Somaliland'a yerleştirmeyi planladığını teyit ediyor” dedi. Somalili yetkili, ‘ülkesinin bunu kabul etmeyeceğini’ vurgularken, Filistin halkının kendi topraklarında yaşama ve kendi bağımsız devletine sahip olma hakkı olduğunu belirtti.

İsrail'in Somaliland’ı tanımasının Netanyahu’nun ‘Büyük İsrail’ adlı planının bir parçası olduğuna inanan Barre, İsrail'in, Somali'nin kuzeyindeki varlığının Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nı kontrol etmesine ve bölgede askeri üsler kurmasına olanak sağlayacağını düşünerek, mevcut siyasi ve bölgesel koşulları istismar etmeye çalıştığını belirtti.

Somali hükümeti tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘Filistin’in işgalinin ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddedildiği’ belirtilerek, ‘Somali’nin Filistin halkının vatansız bırakılmasını asla kabul etmeyeceği’ vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Somali'yi vekalet savaşlarına sürükleyecek veya bölgesel ve uluslararası düşmanlıkları ülkeye taşıyacak herhangi bir yabancı askeri üs veya düzenlemenin kurulmasına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)

Somaliland bölgesinden araştırmacı ve siyasi analist Numan Hasan, ‘Somaliland hükümetinin Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesini kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Somalilandlı yetkililer, bölgenin, bağımsız devlet olarak tanınması için herhangi bir siyasi çözümü engelleyeceğini düşünen Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmeyi reddettiklerini açıkça ifade ettiklerini ve halkın da aynı fikirde olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hasan, Somaliland hükümetinin, komşu ülkelere zarar vermemeleri koşuluyla, bölgede İsrail askeri üslerinin kurulmasına itiraz etmeyeceğini düşündüğünü, özellikle Arap ve İslam dünyasının İsrail'in tanınmasını reddetmesi gibi son gelişmeler çerçevesinde bölgenin herhangi bir dış müdahaleye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Numan Hasan'a göre bağımsızlığın tanınması Somaliland hükümetinin birincil hedefi olmaya devam ediyor. Hasan, bu adımın başka hiçbir ülkenin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Öte yandan Somalili siyasi analist Hasan Muhammed Hac, İsrail'in tanınmasının, kalkınma veya güvenlik bölgeleri ve egemen tesislerin kurulması bahanesiyle yerel halkın veya Filistinlilerin bölgeye yerleştirilmesine kapı açarak, bölgenin demografik yapısı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdığını değerlendiriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hac, bu tanıma kararının Kızıldeniz kıyısında ve Babu’l-Mendeb bölgesinde İsrail’in askeri üsleri veya istihbarat tesislerinin kurulmasına kapı açacağına dair endişelerin arttığını belirtti.

Bunun, bölgeyi uluslararası çatışmaların merkezine yerleştireceğini ve Somali'nin iç meselesinden bölgesel ve uluslararası rekabetin sahnesine dönüştüreceğini söyleyen Hac, bu senaryoların (yerinden edilme ve militarizasyon) risklerinin daha geniş bölgeye ve Afrika'ya yayılacağını, kabile gerilimlerini körükleyeceğini ve kapsamlı siyasi çözümlerin şansını zayıflatacağını kaydetti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi danışmanı Tümgeneral Adil el-Umde, Somali'de yaşananların, ayrılmayı teşvik eden hareketler arasında olumsuz algıları güçlendirerek Afrika devletleri arasındaki parçalanma ve bölünmeyi daha da şiddetlendirdiğini düşünüyor. Somali'nin bölünmesinin bölgesel ve uluslararası istikrarı etkileyeceğini, çünkü bu bölgenin dünyadaki çoğu ülkenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi.

Umde, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “İsrail'in Somaliland'ı tanıyarak bölgedeki çatışmada yeni bir cephe açmak ve uluslararası toplumun dikkatini Gazze Şeridi'nden başka yöne çekmek istediğini” düşündüğünü belirtti. Ayrıca, “Somali'nin birliğini ve egemenliğini korumak, Kızıldeniz bölgesinde Arap ve Mısır'ın ulusal güvenliğini korumak anlamına gelir” ifadesini kullandı.

Somali Başbakanı Barre'ye göre ülkesi, İsrail'in hamlelerine karşı egemenliği için bölgesel ve küresel destek bekliyor. Barre, yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Netanyahu'nun kararına karşı diplomatik kanalları bir seçenek olarak kullandığını, ayrıca ülkesinin birliğini savunmak için yasal önlemler aldığını açıkladı. Barre, "anayasanın (Somaliland'ın) bunu yapmasına izin vermediğini" kaydetti.

Somaliland, 1991 yılından bu yana Somali Federal Cumhuriyeti'nden tek taraflı olarak ayrıldığını ilan etti, ancak şimdiye kadar uluslararası taraflarca tanınmadı.


İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
TT

İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Gazze'de dizel yakıt ve mutfak gazı artık sadece lambaları yakmak ve makineleri çalıştırmak için kullanılan hammaddelerden ibaret değil. Yakıt tankerlerinin Gazze Şeridi'ne girişini engellemek artık sadece bir enerji krizi yaratmakla kalmıyor, bu sorunu, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya olan savaş halindeki bir şehrin siyasi sahnesini yönetmek için stratejik bir silaha dönüştürüyor.

Gazze'de yakıt, hastanelerden su istasyonlarına, moloz kaldırma kamyonlarına ve hatta yerinden edilmiş kişilerin çadırlarına kadar hayatı aniden durdurabilen bir silaha dönüştü. Enerji, ekonomik bir kaynaktan, Gazze Şeridi'ndeki güç dengesini yeniden düzenleyen ve onu tamamen İsrail'in eline bırakan siyasi bir silaha dönüştü.

Sınırlı yakıt tankları

Hamas ve İsrail arasında ABD’nin arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasına göre Tel Aviv’in Gazze Şeridi’nin tüm sınır kapılarını açması ve her gün 600 ticari kamyonun Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermesi gerekiyor. Bu kamyonların dörtte biri dizel yakıt ve mutfak gazı taşıyan yakıt tankları.

Gazzeliler anlaşmayı memnuniyetle karşılarken Gazze Şeridi'nde hayatın yavaş yavaş normale döneceğini umuyordu, ancak gerçekte bunun tam tersi oldu. Tel Aviv, yakıt ithalatını kısıtladı ve bazen günlerce engelledi, bu da dizel ve mutfak gazı kıtlığı nedeniyle ekonomik durumu daha da kötüleştirdi.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofis Müdürü İsmail es-Sevabite, Gazze Şeridi’nin gerçekte ihtiyacı olan yakıtın sadece yüzde 16'sının Gazze'ye girdiğini, İsrail'in ateşkesin başlamasından bu yana toplam 660 mutfak gazı tankının girişine izin vermesi gerekirken, sadece 104 tankın girişine izin verdiğini söyledi.

Her gün çekilen çile

Yakıt ihtiyacı ile İsrail sınır kapılarından getirilen miktar arasındaki önemli fark, çok yönlü bir insani kriz yarattı. Gazze Şeridi'ndeki yakıt kıtlığı artık geçici veya acil bir kriz değil, hayatın her alanını etkileyen günlük bir çileye dönüştü.

drgthy
Gazze halkı, yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor (AFP)

Gazze halkı, artık basit bir operasyonel sorun olmaktan çıkıp şehrin altyapısını tehdit eden bir krize dönüşen yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor. Hastaneler hizmet dışı kalırken enkaz kaldırma ve yol temizleme çalışmaları çok yavaş ilerliyor. Aileler yemek pişirmek ve su temin etmek için ilkel çözümlere başvuruyor ve kamyonlar hareket edemediğinden sokaklarda çöpler birikiyor.

Belediye hizmetleri aksadı

Gazze Belediyesi Sözcüsü Husni Muhanna, dizel yakıt sıkıntısının belediyelerin hizmet sunma kapasitesini azalttığını ve temel tesislerin işleyişini kısıtladığını söyledi.

Muhanna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ateşkesin ardından en zor dönemlerden birini yaşıyoruz. Yakıt krizi, çoğu hizmetin neredeyse tamamen durmasına neden oldu ve artık su kuyuları, pompa istasyonları ve hizmet merkezleri gibi temel tesislerin çalışması için gerekli yedek jeneratörleri çalıştıramıyoruz.”

Belediye, yolları temizlemek ve hasarlı yolları onarmak için makineleri, su nakil araçlarını, kanalizasyon araçlarını ve katı atıkları toplamakla görevli araçları çalıştırmak için acilen yakıta ihtiyaç duyduğunu belirten Muhanna, “Ateşkesin başlamasından bu yana belediyelere ulaşan yakıt, yolları temizlemek ve yerinden edilmiş kişilerin yaşamlarını kolaylaştırmak için sadece beş gün yetebilir” dedi.

Hastaneler kapandı

Daha da vahim olansa, dizel sıkıntısı nedeniyle bir hastane ve tüm tesislerinin kapanmış olması. Gazze'deki el-Avde Hastanesi'nin sunduğu tüm tıbbi hizmetler, dizel tankının boşalması nedeniyle jeneratörün çalışmayı durdurmasının ardından askıya alındı.

Şifa Tıp Kompleksi Genel Müdürü Muhammed Ebu Silmiye, Şifa Tıp Kompleksi'nin 48 saatten fazla yetecek kadar yakıtı olmadığı için birkaç hayati öneme sahip hastane ve sağlık tesisinin birkaç saat içinde kapanma riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Gazze'de kapasitesinin üzerinde çalışan dört ana hastane bulunuyor. Şifa Tıp Kompleksi günde yaklaşık 2 bin 600 litre yakıta ihtiyaç duyuyor. Aksa Şehitleri Hastanesi'nin ihtiyacı 2 bin 100 litre, Nasır Hastanesi'nin ihtiyacı ise yaklaşık 5 bin litre. Avde Hastanesi'nin asgari tıbbi hizmetlerin devamını sağlamak için günlük temel ihtiyacı yaklaşık 2 bin 600 litre, ancak ihtiyaçları olan bu miktardaki yakıta ulaşamıyorlar.

Ebu Silmiyi'ye göre sağlık personeli sıkı bir yakıt kısıtlama politikası uygulamak zorunda kalırken sadece yoğun bakım üniteleri ve ameliyathaneler için kullanılıyor.

Avde Hastanesi faaliyetlerini durdurduğunda, her gün yaklaşık 3 bin kişi sağlık hizmetlerinden mahrum kaldı ve planlanmış ameliyatlar, doğum hizmetleri (günde yaklaşık 60 vaka) ve çocuklara yönelik klinik bakım hizmetleri tamamen askıya alındı.

Karaborsa

Gazze sakinlerinden Samira, kadınların mutfak gazı kıtlığı nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Çadırının yakınlarında odun kullanmak zorunda kaldıkları için yemek pişirmenin zorluğundan bahseden Samira’ya göre bu durum, çocuklara zarar veren yoğun dumanın çıkmasına neden oluyor. Eskiden normal bir rutin olan yemek pişirmek, bitmeyen bir savaşta küçük bir mücadeleye dönüştü.

Bir diğer Gazzeli olan taksi şoförü Sami, karaborsadan yakıt almak zorunda olduğu için dizel yakıt bulmakta çok zorlandığını söyledi. Sami, dizel kıtlığının, mevcut miktarın azlığı nedeniyle fiyatların sürekli yükselmesine katkıda bulunduğunu belirtti.

Enerji, siyasi karar alma anlamına geliyor

Çağdaş çatışma literatüründe, ekonomi profesörü Mazen el-Acla, yakıtın temel hizmetlerin sunulmasını engelleyen bir silah olarak adlandırıldığını, elektrik, su ve yakıt gibi sivil altyapının askeri olmayan baskı araçları olarak kullanıldığını söyledi.

Acla, şunları söyledi:

“Gazze örneğinde, bu kısıtlamanın gerçek etkisi somut siyasi sonuçlar doğurmaya yetiyor, çünkü enerji, kontrolü elinde tutan tarafların silahlı güce başvurmadan rakiplerinin kararlarını yönlendirmelerini sağlıyor. Yakıt, siyasi kontrolün en önemli araçlarından biri haline geldi ve her dizel tankeri, ölüm-kalım mücadelesinde bir karta dönüştü.”

Gazze'deki enerji modelinin, yakıtın sadece yanıcı bir malzeme değil, aynı zamanda en ölümcül koz olduğunu kanıtladığını vurgulayan Acla, çünkü her damla dizelin kontrolünün sadece hastanelerdeki hizmetlerin askıya alınması tehdidi oluşturmakla kalmayıp, İsrail'e bağımlı kalma sistemini de sürdürdüğünü açıklıyor.

Bu yüzden Gazze'ye giren yakıta uygulanan kısıtlama, temel kaynakları kontrol eden bir pazarlık kozu ve gerçek bir siyasi baskı aracı olarak kullanıyor. Dolayısıyla Gazze Şeridi’nde hayat, ‘ya yakıt ya da ölüm’ şeklinde basit bir denklem haline geldi.