Sudan: Seçimler ve görüşler

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)
TT

Sudan: Seçimler ve görüşler

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)

*Mustafa el-Fekki
Sudan’da yaşananlardan bahsetmek istiyorum. Çünkü bu Arap Afrika ülkesi, Araplar ve Afrikalılar arasında bir köprüyü temsil eden geniş bir alanı kaplıyor.
Sudan'ı takip edenler, bu ülkenin zengin bir mirasa sahip olduğuna, aynı zamanda Arap komşusu Mısır ile olumlu ve olumsuz bir çatışma halinde yaşadığına ve İngiltere’nin de son 2 yüzyıldır bu ilişkide bir taraf olarak yer aldığına tanık olacak.
Sonuç olarak Mısır’ın Sudan ile olumsuz görüntüsü, tarihsel açıdan İngilizlerin iki ülkede de egemen olduğu dönemle ilişkilendiriliyor. Aynı zamanda iki ülke arasındaki ilişkilerde, Nil Nehri ve kıtanın merkezindeki kaynakların perspektifinden bakarsak, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya, Sudan’daki çocuklarına ve torunlarıyla bağlantı kurulabilir.
Bu iki ülke, aynı zamanda aralarında ortak bir kültürel miras olan Nubi etnisitesini de barındırıyor.
Burada Mısırlılar ve Sudanlıların hissettiği heyecanlı duygular ve kullandığı ünlü ifadeler arasında takılı kalmak istemiyorum. Sudan’ın yakın tarihindeki önemli olaylara odaklanarak objektif bir görüş doğrultusunda ilerleyeceğim.
Bu çerçevede Kral I. Faruk’un, Mısır ve Sudan Kralıyken, Temmuz "1952 Devrimi" sırasında her şeyin değiştiğini hatırlamak yeterli.
Belki şu anda Sudan devletinin gelişiminde bazı dönüm noktaları aracılığıyla dönüşüm unsurlarına tanık oluyoruz;
İlk olarak; Modern Sudan tarihinin en büyük dönüşümü, Mısır abasından kurtulması ve Temmuz 1952’deki Mısır devrimi sonrasında bağımsızlığına kavuşmasıydı. Sudanlılar, vitrindeki devrim lideri Muhammed Necib ile gerçek lider Cemal Abdunnasır arasında çıkan çatışmalardan derin endişe duyuyordu.
Sudan halkının çoğunluğu, (annesi Sudanlı olduğu ve güneyin kanı damarlarında aktığı söylenene kadar) hayatının uzun yıllarını Sudan’da geçirmiş, yaş olarak en büyük ve Sudan’a en yakın bir lidere yöneldi. Kendisini bir örtü olarak kullanan bir grup subay karşısında mağlup olmuş iyi bir lider olan Necib, o dönemde taraf almaya karar verdi. Daha sonra yıllarca hapis ve sürgün hayatına tanık oldu. 1956 yılının ilk günü, Sudan’ın bağımsızlığına tanık oldu. Sudan’ın bu dönüşümüne o dönemde birçok insan şaşırmıştı. Federal parti lideri İsmail el-Ezheri, Mısır ile birliğe duyduğu sadakatten ülkesinin bağımsızlığının sadakatine yöneldi. Abdunnasır ise, Sudan'la değil Suriye ile birleşmeyi istiyor ve Mısır’ın bağımsızlığını kutluyordu.
İki ülke arasındaki ilişkiler ise, Hartum’un bağımsızlığından Nisan 2019’da Ömer el-Beşir’in devrilmesine kadar iniş ve çıkışlara tanık oldu.
İkinci olarak; Sudan, çoklu sistemler ve ardışık hükümetlerden geçti. (Mısır ve Sudan arasındaki tartışmalı sınır üçgeni olan) Halayeb ve Shalateen sorununu gündeme getiren Abdullah Halil hükümeti, 1956 yılında Nil Suyu Anlaşması’nın imzalanmasına rağmen Hartum’un bu anlaşmazlığı Birleşmiş Milletler’e (BM) şikayet edene kadar, Mısır-Sudan ilişkilerinde çok tecrübesizdi. Daha sonra Mısır ile belirsiz ilişkilere sahip İbrahim Abud iktidara geldi. Sudan halkı, 11 Ekim 1964 yılında sivil bir isyanla onu devirene kadar yönetimde kaldı. Ardından Sudan arenasına geleneksel partiler hakim olmaya başladı.
El-Ensar ve el-Hatmiyye ile Beytu-l Mehdi ve Beytu-l el-Mirgani grupları arasındaki çatışma alevlendi. İmam el-Hadi el-Mehdi öldürüldü ve yerine Başbakan olarak Sadık el-Mehdi geçti. Kendisi, Oxford Üniversitesi’nde okumuş büyük bir Afrikalı Arap entelektüeldi.
Sadık el-Mehdi herkes tarafından büyük dedesi İmam Mehdi’nin (Muhammed Ahmed) tarihi konumunun bir uzantısı olarak görülüyordu. Yirmili yaşlarındaki Sadık, Cafer Muhammed el-Numeyri askeri bir darbeyle başa geçene kadar iktidarda kaldı. Bu dönemde ise Kahire ve Hartum arasındaki ilişkilerde farklı bir sayfa da açılmış oldu.
Üçüncü olarak; Sudan ardarda demokratik ve askeri yönetim dönemleri yaşadı. Muhtemelen bu durum, başta Ömer el-Beşir ve rejiminin devrilmesi sonrasında Sudan’ı yöneten egemen konseylerde eşitliğe kapı araladı.
Ulusal bir rol üstlenen Muhammed Ahmed (Mehdi), İngiliz subay George Gordon’un suikastında tarihi bir rol oynamıştı. Serendib adasında sürgünde olan Mısırlı bir liderle bu İngiliz subayı takas etmek istemesi dolayısıyla daha sonra olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Sürgünde olan bu isim ise Mısır ordusundaki Ahmed Arabi Paşa’ydı. Bu dönemde Sudan ile Mısır arasındaki ilişkilerin bir iyileşme sürecine ve hatta refah düzeyine tanık olduğunu itiraf etmeliyim. Bu durum, neredeyse 15 yıl süren Numeyri döneminde de görüldü. Numeyri, 1985 yılında sivil bir darbeyle devrilene kadar müttefiki Kahire ile ılımlı politikalar yürüttü. Ardından Abdurrahman Suvar el-Zeheb, iktidara geçerek, bir yıl sonra seçime gitme taahhüdünde bulundu. Suvar el-Zeheb, ülkede demokrasiyi etkinleştirmeye çalıştı. Numeyri’nin, devrilmesi sonrasında Kahire’de yaşadığını da not olarak ekleyebiliriz.
Mısır’da dönemin Cumhurbaşkanı Mübarek, eski müttefiki Muhammed Numeyri’yi Sudan yargısına teslim etmeyi kabul etmemişti. Cumhurbaşkanlığı yıllarının sonunda da eski Sudan lideriyle şahsen ilgilendi.
Dördüncü olarak; Burada Ömer el-Beşir’in, rejiminin ve yönetiminde olduğu İslami Cephe’nin hatalarından söz ederken, Sudan’ın gerçek bir zorbalığa tanık olduğunu bilimsel ve tarafsız bir şekilde belirtmekteyim. Zira Güney Sudan’ın ayrılması, Beşir rejimi için yeterli bir özet olur. Hala Güney lideri John Garang’ın bana şahsen “ayrılmak istemediğini” söylediğini hatırlıyorum. Ancak o, Hristiyan bir güneylinin de Müslüman bir kuzeyli gibi devlet başkanı olabileceği birleşik ve demokratik Sudan istiyordu. Eğer bu cümlede bir yanlışlık varsa, kuzeyin tamamen Müslüman olduğu bilgisi olabilir, güneyin tamamının da Afrika’da büyük bir yüzölçümüne sahip birleşik Sudan devletinde tamamen Hristiyan olmaması gibi.
Bu birleşik devlet, tüm komşu halklarının gıda ambarı olarak tanımlanıyordu. Ancak yöneticilerin şiddeti, siyasi çatışmanın hataları ve kamuda ardı ardına yaşanan bölünmelerin neden olduğu bir baskıyla karşı karşıya kalındı ve Ömer el-Beşir döneminde Sudan, Mısır’a karşı açık şekilde düşmanca bir tavır aldı. Numeyri, Bağdat zirvesinde Mısır ile ilişkileri kesme kararlarını kabul etmezken, Ömer el-Beşir ise politikalarının çoğunda Kahire ile çatışmak için yarıştı. Hatta iki erkek kardeş arasında karşılıklı anlaşmazlığa neden olmak için Halayeb ve Shalateen sorununa yatırım yaptı. Sınır sorununu yeniden BM’ye taşıdı. Aynı şekilde Mısır’ın Batı Asya’daki, Körfez bölgesindeki düşmanlarıyla ve Fars devletiyle ittifakı kabul etti. Politikalarında Mısır’a ve tarihine olan nefretini dile getirdi.
Kahireli yetkililer, çeşitli dönemlerde Beşir'i yatıştırmaya ve ona yaklaşmaya çalışsalar da Sudan’ın yavaş yavaş Mısır’dan uzaklaşmasına olanak tanıdı. Hatta Hedasi (Nahda) Barajı görüşmeleri sırasında Hartum’un tavrı, Mısırlıların beklediğinin aksine Kahire’ye karşıydı.
Mısır’ın 1989 yılında Sudan’daki devrime yönelik memnuniyeti iyi biliniyor. Ben de o dönemin bir görgü tanığıyım. Ama daha sonra Beşir ve onunla birlikte Hasan el-Turabi’nin davranışları da hayal kırıklığına neden oldu. Şu an Ömer el-Beşir’in hatalarından bahsettiğimde ona karşı olduğum yönünde kişisel bir tavrı açığa vurmuyorum. 2011 yılında bu pozisyona seçilmem halinde ülkesinin Arap Birliği’ne üyeliğini dondurmakla tehdit ettiğinde, Arap Birliği Genel Sekreteri olarak adaylığıma itiraz etmesi öncesinde de hayatına dair çok şey söyledim.
Açık şekilde yazıyorum; Sudan’ın yeni bir rejimde direnç kazanmasını umuyorum. Aynı zamanda askeri veya sivil herkesin tarih bilinci, özgürlük tutkusu, Arap, Afrikalı ve İslami oluşumlarla birlik içinde tüm Arap ve Afrika halklarından birini memnun etmesini arzu ediyorum.
*Independent Arabia'da yayınlanan makale



Bölge sakinleri, İsrail’in Nusayrat Mülteci Kampı’nda geride bıraktığı yıkım karşısında "şok" geçirdi

Bölge sakinleri, İsrail’in Nusayrat Mülteci Kampı’nda geride bıraktığı yıkım karşısında "şok" geçirdi
TT

Bölge sakinleri, İsrail’in Nusayrat Mülteci Kampı’nda geride bıraktığı yıkım karşısında "şok" geçirdi

Bölge sakinleri, İsrail’in Nusayrat Mülteci Kampı’nda geride bıraktığı yıkım karşısında "şok" geçirdi

İsrail ordusu, 8 gün süren kuşatma ve yoğun saldırılarının ardından Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah kentine bağlı Nusayrat Mülteci Kampı'ndan 18 Nisan'da geri çekildi.

Bölge sakinleri, İsrail ordusunun geride bıraktığı büyük yıkım ile enkaz altında ve yol kenarlarında öylece bırakılan ceset manzaraları karşısında büyük şok yaşadı.

Kampın cadde ve sokakları tamamen yok edildi, altyapı tahrip edildi, binalar yerle bir oldu. Kamptaki camileri de yıkan İsrail ordusu, bölgeden ayrılırken ardında dev bir enkaz bıraktı.

Bölge sakinleri nereye gidecek?

AA muhabirine konuşan ve adını vermek istemeyen bölge sakini Filistinli, "Bölgede tanık olduğumuz yıkımın bu kadar büyük olmasını beklemiyorduk çünkü şok ediciydi. Bölgeyi tam bir yıkım içinde, kan izleri içinde bulduk." dedi.

"İsrail ordusunun ani saldırısı sırasında insanlar bölgeyi terk etti ve hiçbir mal ve eşyasını alamayınca sadece canlarını kurtarmakla yetindi" diyen Filistinli, Gazze Şeridi'nde yaklaşık 7 aydır devam eden İsrail saldırılarının bir an önce durmasını istediklerini söyledi.

Filistinli, "Okullar yerinden edilmiş insanlarla dolu, sokaklar çadırlarla dolu ve çok zor koşullar altında yaşıyoruz. Bölge sakinleri nereye gidecek?" diye sordu.

"Başımızı sokacak bir çadır arıyoruz"

Adını vermek istemeyen bir başka Filistinli de "Eskiden evlerimizde yaşıyorduk, evlerimizin yıkılması ve eşyalarımızın kaybolmasının ardından bugün başımızı sokacak bir çadır arıyoruz." dedi.

Filistinli, İsrail'in Gazzeli gençlerin geleceğini yok ettiğini söyleyerek, bölgede sağlam hiçbir şey bırakmadıklarını belirtti.

"Saldırılar daha ne kadar sürecek?"

Yıkılan evini inceleyen Filistinli bir kadın da "Evimize bakmaya gittiğimde her şeyin yıkılmış olduğunu gördüm, mahalledeki camimiz de yıkımdan kurtulamadı maalesef." sözleriyle yaşadığı üzüntüyü paylaştı.

"Babam öldürüldü. Sevdiklerimi, akrabalarımı kaybettim" diyen Gazzeli kadın acılar içinde, "Saldırılar daha ne kadar sürecek? Yeter. Her şeyimizi kaybettik. Her şey mahvoldu." sözlerine yer verdi.

İsrail ordusunun Nusayrat Mülteci Kampı'nı kuşatması

İsrail ordusunun 11 Nisan'da saldırı ve kuşatma altına aldığı Nusayrat Mülteci Kampı'ndan geride büyük yıkım bırakarak 18 Nisan'da çekildiği bildirilmişti.

İsrail ordusu, Nusayrat Mülteci Kampı'nı 11 Nisan'da kuşatma altına alarak buraya şiddetli saldırılar başlatmış, birçok bina ve evleri yerle bir ederek sakinlerini göçe zorlamıştı.

Gazze'deki Filistin hükümeti Medya Ofisi, İsrail ordusunun Nusayrat Kampı'nda yürüttüğü 8 günlük saldırılarda 75 kişinin öldürüldüğünü, 348 kişinin de yaralandığını açıklamıştı. Bölgeden 100 kişinin de kayıplar listesine eklendiği bildirilmişti.

Gazze Şeridi'nin merkez bölgesinden ayrılan İsrail ordusuna ait çok sayıda tank, zırhlı personel taşıyıcı ve askeri iş makinesi buradan çıkarken kameralara yansımıştı.


Tunus’ta Yahudilerin hac mevsimi etkinlikleri Sinagog komitesi tarafından iptal edildi

Arşiv-AA
Arşiv-AA
TT

Tunus’ta Yahudilerin hac mevsimi etkinlikleri Sinagog komitesi tarafından iptal edildi

Arşiv-AA
Arşiv-AA

Tunus’ta Yahudilerin Cerbe Adası'nda bulunan Garibe Sinagogu'nda her yıl nisan ayı sonu ile mayıs ayı başında düzenlenen hac mevsimi etkinliklerinin bu yıl yapılmayacağı duyuruldu.

Garibe Sinagogu Hac Komitesi Başkanı Perez Trabelsi, Yahudilerin nisan ayı sonunda başlayan hac mevsimine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamada, bu yıl düzenlenecek hac etkinliklerinin iptal edildiği, sadece dini ritüellerle sınırlı kalacak bir ayinin düzenleneceği belirtildi.

Tunus ve Cerbe Adası'nın dini hoşgörü ve barışın ülkesi olduğu vurgulanan açıklamada, Tunuslu yetkililerin bu yöndeki çabalarının takdir edildiği aktarıldı.

Açıklamada, hac mevsimi etkinliklerinin niçin iptal edildiğine dair bir bilgi paylaşılmadı.

Öte yandan, Tunus yerel medyasına konuşan Trabelsi’nin Gazze’de çatışmaların sürdüğü bir süreçte kutlama yapmayacakları yönünde açıklaması yer almıştı.

Afrika'nın en eski Yahudi ibadet yerlerinden biri kabul edilen ve yaklaşık 2 bin 400 yıl öncesine dayanan Garibe Sinagogu, ülke içinden ve dünyanın farklı yerlerinden gelen binlerce Yahudi'yi ağırlıyor.

Geçen yıl hac mevsimi sırasında 4 Mayıs’ta Garibe Sinagogu önünde yaşanan silahlı saldırıda 4 kişi hayatını kaybetmişti.

- Cerbe Adası'ndaki Yahudiler

Yunan, Roma gibi çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan, yüz ölçümü yaklaşık 500 kilometrekare olan Cerbe Adası'nda, Afrika'nın en eski sinagogunun yanı sıra 366 cami ve mescit bulunuyor.

Müslümanlar ve Yahudiler tarafından çeşitli isimlerle anılan ada, "Camiler Adası", "Havra Adası", "El-Garibe Adası" olarak da biliniyor. Çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan adada, denizden gelecek tehlikelere karşı Müslümanlar tarafından yeraltında inşa edilen mescitler ve tarihi kuleler yer alıyor. 160 bin nüfuslu adanın çoğunluğunu Müslümanlar oluştururken 1200 civarında Tunuslu Yahudi yaşıyor.


ABD'li uzmanlar: İsrail saldırısı ‘sembolik’ ve gerilimin artma ihtimali ‘düşük’

ABD Başkanı Joe Biden, perşembe günü başkanlık helikopteri Marine One’dan iniyor. (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, perşembe günü başkanlık helikopteri Marine One’dan iniyor. (AP)
TT

ABD'li uzmanlar: İsrail saldırısı ‘sembolik’ ve gerilimin artma ihtimali ‘düşük’

ABD Başkanı Joe Biden, perşembe günü başkanlık helikopteri Marine One’dan iniyor. (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, perşembe günü başkanlık helikopteri Marine One’dan iniyor. (AP)

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, İsfahan yakınlarındaki büyük bir askeri hava üssü çevresinde meydana gelen patlamalar konusunda temkinli ve ölçülü bir yaklaşım sergiledi.

Beyaz Saray'dan destek ya da kınama açıklaması gelmezken, İsrail'in saldırıdan kısa bir süre önce ABD yönetimini bilgilendirdiği bilgisi doğrulandı.

ABD'li üst düzey bir yetkili, İsrail'in perşembe günü ABD'yi önümüzdeki günlerde İran'a misilleme yapacağı konusunda bilgilendirdiğini söyledi. Yetkili ayrıca, Beyaz Saray'ın İran'la gerilimin artmasının ABD ya da İsrail'in çıkarlarına hizmet etmeyeceği uyarısında bulunduğunu, İsrail'i misilleme konusunda temkinli olmaya çağırdığını ve nihayetinde kararın İsrail'in tek taraflı bir kararı olduğunu vurguladığını bildirdi.

Gerilimin artmasını önlemeyi amaçlayan bir saldırı

Çok sayıda uzman ve siyasi analist, İsrail'in İsfahan'da nükleer tesisler, bir hava üssü ve bir insansız hava aracı (İHA) fabrikası yakınlarında gerçekleştirdiği ‘küçük çaplı’ saldırıyı, ‘ülkeleri savaşa iten gerilimi artırıcı döngüden kaçınmayı amaçlayan bir saldırı’ olarak değerlendirdi. Bu saldırı aynı zamanda ABD'nin, İran'ın nükleer tesislerinden uzak durulması ve İran'ın bu tür saldırıları nükleer programını ilerletmek için bir bahane olarak kullanacağı korkusuyla büyük çaplı saldırılardan kaçınılması yönündeki kaygı ve tavsiyelerine de yanıt vermiş oldu.

ABD medyasındaki analistler İsrail'in tepkisinin ‘sembolik’ olduğu, Tahran'a sadece bir mesaj gönderdiği ve İran rejiminin İsrail saldırısının zarara yol açmadığını öne sürmesine izin verdiği konusunda hemfikir.

Angajman kurallarının değiştirilmesi

Eski ABD Savunma Bakanı Leon Panetta CNN'e yaptığı açıklamada, “Bir ülkenin topraklarının derinliğinden diğer ülkenin topraklarının derinliğine inen saldırılarla İsrail ile İran arasındaki angajman kuralları değişti” dedi. İsrail'in dünyanın dört bir yanındaki ülkelerden gelen ‘gerilimi artırmaması’ yönündeki pek çok uyarıyı dinlediğini ve İsrail'in İsfahan'da nükleer tesislerin yakınında gerçekleştirdiği saldırının İran'a bir mesaj göndermeyi amaçladığını belirten Panetta, “Umuyoruz ki bir tür kaba denge sağlamış ve belki de caydırıcılığı yeniden tesis etmiş olabiliriz” ifadesini kullandı.

Panetta olayların gidebileceği iki yol olduğunu ifade etti. Birinci yol, iyimser ve ona göre İsrail için en iyisi olan ‘Gazze'deki savaşı sona erdirmek ve korkunç insani sorunları bitirmek için İsrail'in ABD, Avrupa ülkeleri ve bölgesel güçlerle ittifakını güçlendirmek’. Panetta bu yolun ‘umutlu yol’ olduğunu belirtti.

Panetta ikinci yolun ise yanlış hesaplamalar ve çatışmaları kışkırtma girişimleri ile İran'daki liderliğin bir denge dönemi sürdürmek isteyip istemediği ya da kargaşayı kışkırtmaya devam edip etmeyeceği konusunda endişelenmek olacağını belirtti.

Ortadoğu İşlerinden sorumlu eski Savunma Bakan Yardımcısı General Mark Kimmitt ise CNN'e yaptığı açıklamada, “İsrail kimseye haber vermeden İran'ın hava savunma sistemlerine sızmayı başardı ve İran'ın korumak istediği nükleer tesislerine yakın bölgede bir saldırı gerçekleştirdi. Bu, İran'ın gerilimi artırmaya devam etmesi halinde çok şey kaybedeceği mesajını taşıyor ve bence İranlılar bunu anladılar” değerlendirmesinde bulundu.

Kimmitt daha geniş jeopolitik mesajlara da işaret ederek, “İsrail'in İran'ın S-400 hava savunma sistemine sahip bir askeri bölgeyi hedef alması ve bu bölgeye sızması, Ruslar için de bir mesaj olabilir. Bence yaşananlar herkesi bir adım geri atmaya, durmaya ve tüm taraflarca yeniden değerlendirmeye zorluyor” dedi.

Gerilimi artırmanın kolaylığı

ABD yönetiminde birçok Ortadoğu çatışma dosyasından sorumlu eski bir ABD yetkilisi olan Dennis Ross, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “İsrail, karşılık vereceğini göstermek için İran ve Suriye'yi çok sınırlı bir şekilde vurdu. İran şimdi sanki İsrail'in daha büyük bir saldırı yapmasını engelliyormuş gibi davranıyor. Her iki taraf da meramını anlatmış durumda ve şimdilik gölgeye çekilmek istiyorlar. Ancak ikisi de gerilimi artırmanın ne kadar kolay olacağını görüyor” ifadelerini kullandı.

Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ise Biden yönetimine saldırarak, İsrail'e destek kampanyası yürüttü. Bolton, X platformu üzerinden şunları söyledi: “İsrail 7 Ekim'den bu yana İran ve onun terörist vekil güçlerinin sürekli saldırısı altında. Joe Biden, müttefikimize sırtını döndü ve İsraillilere kendilerini savunmamalarını tavsiye etmeye devam ediyor. İsrail'in yanında olup olmadığınızı bilmek istiyorum.”

ABD merkezli Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD) Başkanı Mark Dubowitz, Wall Street Journal'a verdiği demeçte, İsrail'in İran'a ait bir askeri üsse düzenlediği saldırının, İran'ın Cumartesi günü İsrail'e ait bir hava üssüne düzenlediği saldırıya benzer bir yanıt olduğunu doğruladı. Dubowitz, İsrail saldırısının İran'da S-300 sistemiyle korunan bir askeri hedefi ilk kez vurduğunu ve İran'ın önemli nükleer tesislerine ev sahipliği yapan İsfahan'ın seçilmesinin de İsrail için sembolik bir seçim olduğunu sözlerine ekledi.

Tahran'da İran bayrağıyla renklendirilmiş bir İran haritası üzerinden füze fırlatılmasını tasvir eden pankartın önünde yürüyen bir adam (EPA)

Dubowitz, “Bu, bizim (İsrail'in) hava savunmalarını delebileceğimiz ve Mossad'ın İsrail ordusunu ya da uçaklarını açıkça kullanmadan bir nükleer ya da askeri tesisi gizlice vurabileceği mesajını veriyor” dedi. İsrail daha önce de Ocak 2023'te İsfahan kentini hedef almış ve Mossad İHA’larla bir silah üretim tesisini ve İran Savunma Bakanlığı'na ait bir tesisi vurmuştu.

Yanlış hesaplamalar

Dış Politika Araştırma Enstitüsü'nde araştırmacı olan ve ‘ABD ve İran Arasındaki Hırs Savaşları ve Ortadoğu'daki Çatışma’ kitabının yazarı Avshon Ostawar, İranlı liderlerin geçmişte topraklarına yönelik en küçük bir saldırıya misilleme yapacaklarına dair açıklamalarına rağmen, özellikle saldırının kapsamı ve hasarın azlığı, her iki tarafın da çatışmadan çıkmaya çalıştığı yönündeki ilk değerlendirmelere yol açtığından, şu anda tepkilerinin sessiz göründüğünü belirtti. Ancak Ostawar, İran'ın İsrail'e vekil güçleri aracılığıyla saldırma stratejisinin, iki ülke arasında açık savaşı daha olası hale getirebilecek, bölgenin alanını genişletebilecek ve ABD ile İran'ın vekil güçlerini geniş savaşa sürükleyebilecek bir dinamikte devam ettiği uyarısında bulundu.

Brookings Enstitüsü'nden siyaset bilimci Susan Meloni, Biden yönetiminin Gazze'deki çatışmaları durdurmak için tüm kaynakları ile kapsamlı diplomatik ve askeri araçlarını kullanmasını tavsiye ederek, bu hedefe ulaşmanın İran'ı İsrail'e saldırmaya devam etmek için nedenlerden yoksun bırakacağını savundu.

Siyasi risk danışmanlığı şirketi Eurasia Group’tan Gregory Brev, İran'daki rejimin, İran'ın bölgesel konumuna zarar verebilecek daha büyük bir savaş başlatmaktan ‘çekindiğini’ ifade etti. Zira bu durum, özellikle Dini Lider Ali Hamaney'in yaşlandığı ve sağlığının bozulduğu bir dönemde, iç karışıklıklarla karşı karşıya olan rejim üzerinde büyük bir baskı yaratıyor.


Refah operasyonuna yönelik Batı muhalefeti kararlılığını koruyor

Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)
Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)
TT

Refah operasyonuna yönelik Batı muhalefeti kararlılığını koruyor

Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)
Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)

Önde gelen Batılı ülkeler dün (Cuma) İsrail'in Refah'a askeri operasyon düzenlemesine karşı olduklarını bildirdiler.

İtalya'nın Capri adasında gerçekleştirilen G7 dışişleri bakanları toplantısının ardından yayınlanan bildiride, G7 ülkelerinin ‘halk için felaket sonuçlar doğurabileceği’ endişesiyle Refah'ta ‘geniş çaplı bir askeri operasyona’ karşı oldukları yinelendi.

Söz konusu bildiride, G7’nin iki devletli çözüme dayalı kalıcı bir barışa ve İsrail ile Filistinliler için güvenlik garantileri içeren bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına olan bağlılığının devam ettiği vurgulandı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Capri toplantılarının sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, “Refah'ta büyük bir askeri operasyonu destekleyemeyiz. İsrail'in hedeflerine Refah saldırısı olmadan da ulaşabileceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Blinken'in bu sözleri dün bir İsrail televizyonunun İsrail ordusunun ABD ordusuna Refah operasyonuna hazırlık olarak Gazze'de bir insani yardım koridorunu harekete geçirme planı sunduğunu duyurması üzerine geldi.

Şarku’l Avsat’ın i24 News'ten aktardığına göre yetkililer, Refah operasyonunun tamamlandığını ve insani yardım koridorunun ay sonuna kadar açılmasının beklendiğini söyledi.


Hamas, Tulkarim Taburu Komutanı’nın İsrail kurşunlarıyla öldürüldüğünü doğruladı

Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)
Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)
TT

Hamas, Tulkarim Taburu Komutanı’nın İsrail kurşunlarıyla öldürüldüğünü doğruladı

Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)
Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)

Hamas dün (Cuma) yaptığı açıklamada, İsrail güçlerinin Batı Şeria'nın Tulkarim kentindeki Nur Şems Mülteci Kampı’na düzenlediği saldırıda Kudüs Seriyyeleri Tulkarim Taburu Komutanı ve ‘bazı yoldaşlarının’ öldürüldüğünü doğruladı.

Hamas’ın Arap Dünyası Haber Ajansı (AWP) tarafından aktarılan açıklamasında, komutanın adının Muhammed Cabir ‘Ebu Şucaa’ olduğu ifade edildi. Açıklamada, “İşgalin acımasızlığına ve vahşetine rağmen halen Aksa Tufanı ile meşgul olan ve direniş çağrısına cevap veren, toprağını ve onurunu savunan Batı Şeria'daki kitleleri selamlıyoruz” denildi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre Tulkarim'in doğusundaki Nur Şems Mülteci Kampı’nda birkaç genç İsrail ordusu tarafından vurularak öldürüldü. Haberde, İsrail özel kuvvetlerinin kamptaki bir eve baskın düzenlediği ve içeride saklanan dört genci öldürdüğü belirtildi.

Tulkarim'deki İsrail ordusu araçları (Reuters)

Bu arada Filistin Sağlık Bakanlığı, Tulkarim Mülteci Kampı’nda bir Filistinlinin İsrail ordusu tarafından vurularak öldürüldüğünü bildirdi.

Bakanlık Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, kampta yaşayan 16 yaşındaki Kays Fethi adlı gencin gerçek mermiyle vurulduktan sonra Tulkarim Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığını belirtti.

Filistin Yönetimi, Nur Şems ve Tulkarim kampları da dahil olmak üzere Tulkarim kentinde İsrail güçleri tarafından işlenen ve çok sayıda Filistinlinin öldürülmesi ve yaralanmasının yanı sıra altyapı ve mülklerin önemli ölçüde tahrip edilmesine yol açan ‘yeni bir suç’ olarak nitelendirdiği olayı kınadı.

Filistin Yönetimi tarafından yapılan açıklamada “İşgal ordusu tarafından işlenen suçlar ve yerleşimci saldırıları halkımızın iradesini kıramaz, ancak daha fazla şiddet ve gerginliğe yol açar” ifadesi yer aldı.

 


"Hamas siyasi liderlik merkezini Katar dışına taşımayı düşünüyor"

Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)
Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)
TT

"Hamas siyasi liderlik merkezini Katar dışına taşımayı düşünüyor"

Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)
Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)

Wall Street Journal gazetesi bugün (Cumartesi), Hamas hareketinin siyasi liderliğinin, ABD Kongre üyelerinin İsrail ile hareket arasında yürüttüğü arabuluculuk konusunda Doha'ya yönelik artan baskıyla birlikte karargâhını Katar dışına taşıma olasılığını düşündüğünü bildirdi.

Gazete, Arap yetkililerin, hareketin son günlerde bölgedeki en az iki ülkeyle ( biri Umman Sultanlığı), siyasi liderlerinin kendi ülkelerine taşınması fikrine açık olup olmadıkları konusunda iletişim kurduğunu söylediğini aktardı.

Wall Street Journal, Hamas'ın Katar'dan ayrılmasının, ateşkese varılması ve Gazze'de tutuklu bulunan düzinelerce İsraillinin serbest bırakılması yönündeki hassas görüşmeleri engelleyebileceğini, aynı zamanda İsrail ve ABD'nin, Washington'un terör örgütü olarak sınıflandırdığı harekete mesaj iletmesini de zorlaştırabileceğini belirtti.

Gelişmelere vakıf bir Arap arabulucu Amerikan gazetesine şunları söyledi: "Görüşmeler zaten yeniden durduruldu; yakın zamanda yeniden başlanacağına dair çok az işaret veya olasılık var. Hamas ile müzakereciler arasındaki güven eksikliği artıyor."

Bir başka Arap arabulucu ise "Ateşkes görüşmelerinin tamamen çökmesi ihtimali çok mümkün hale geldi" değerlendirmesinde bulundu.


Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını ABD'nin veto etmesini üzüntüyle karşıladıklarını açıkladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığının X hesabından yapılan açıklamada, ABD'nin veto kararının "İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerinin devamını sağlayacağı" belirtildi.

Suudi Arabistan'ın 15 üyeli BMGK'de Cezayir tarafından Filistin'in BM'ye tam üyeliğini talep eden karar tasarısının daimi üye ABD'nin "hayır" oyu ile reddedilmesini üzüntüyle karşıladığı kaydedilen açıklamada, "Filistin devletinin BM'ye tam üyeliğinin kabulünün engellenmesi, İsrail işgalinin inatçılığının ve uluslararası hukuk kurallarının caydırıcı olmaksızın sürekli ihlalinin sürdürülmesine katkıda bulunmakta ve bizi arzu edilen barış hedefine yaklaştırmamaktadır." ifadelerine yer verildi.

- Mısır

Mısır Dışişleri Bakanlığı da BMGK'den Filistin devletinin BM'ye tam üye olmasını sağlayacak bir karar çıkmamasından üzüntü duyulduğunu açıkladı.

Bakanlığın açıklamasında, Filistin devletini tanımanın ve BM'ye tam üyeliğini onaylamanın, yaklaşık 75 yıldır İsrail işgalinden acı çeken Filistin halkının en doğal hakkı olduğu vurgulandı.

- Ürdün

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise ABD'nin veto yetkisini kullanması sonucunda BMGK'nin Filistin devletinin BM'ye tam üye olarak kabul edememesinden "derin üzüntü" duyulduğu belirtildi

Bağımsız Filistin devleti vurgusu yapılan açıklamada, BM'ye tam üyeliğin Filistin halkının sabit bir hakkı olduğu kaydedildi.

- İslam İşbirliği Teşkilatı

İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan (İİT) yapılan yazılı açıklamada da ABD'nin vetosunun ve Filistin'in üye olamamasının üzüntüyle karşılandığı ifade edildi.

ABD'nin veto kararının meşru haklarını alabilmeleri önünde engel olduğu ve Filistin halkına dayatılan tarihi adaletsizliğin yaklaşık 75 yıldır devam etmesine yeni bir katkı sunduğu belirtildi.

- Arap Birliği

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, X hesabından konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Gayt mesajında, "Vetonun, Filistin'in Birleşmiş Milletlere tam üye olarak katılımını kabul etme konusunda açık bir uluslararası iradeyi engellemek için kullanılması son derece talihsiz bir durumdur. Ancak bunun, Araplar tarafından ve uluslararası alanda desteklenen Filistin iradesinin zaferiyle kaçınılmaz olarak sonuçlanacak uzun bir siyasi mücadeleye giden yolda yalnızca bir adım olduğunu biliyoruz." ifadelerini kullandı.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin daha sonra 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 İsrail'in, Suriye'nin güney sınırlarında Beşşar Esed rejimi ordusunun hava savunma sistemlerinin bulunduğu birkaç noktaya roket saldırısı düzenlediği ileri sürüldü.

Suriye'deki haber ajansı SANA'nın askeri kaynağa dayandırdığı haberinde, yerel saatle 02.55'te Suriye'nin güney bölgesinde bazı noktaların, İsrail güçleri tarafından roketlerle hedef alındığı iddia edildi.

Haberde, "Düşman İsrail, Filistin'in kuzeyinden Suriye'nin güney bölgesindeki hava savunma sistemlerini roketlerle vurdu. Saldırıda maddi hasar meydana geldi." ifadeleri kullanıldı.

Diğer yandan, İsrail makamlarından saldırıya ilişkin açıklama yapılmadı.

Suriye'nin güneyinde Şam ve kırsalındaki bölgelerde Suriye ordusu ve İran destekli terörist grupların yanı sıra Lübnan Hizbullahı unsurlarının bulunduğu biliniyor.

İsrail, iç savaşın başladığı 2011'den bu yana Suriye'de zaman zaman İran destekli gruplara ve Suriye ordusuna ait askeri noktalara saldırılar düzenliyor.

İran basını, İran Hava Kuvvetleri Üssü'ne ev sahipliği yapan İsfahan eyaletinin kuzeydoğusunda patlama seslerinin geldiğini duyurmuştu.

İsfahan eyaletindeki patlama seslerinin ardından Tahran, İsfahan ve Şiraz ile İran'ın bazı bölgelerindeki uçuşların askıya alındığı bildirilmişti.

Amerikan medyası, ABD'li yetkililere dayandırdığı haberlerinde, İsrail'in İran topraklarına yönelik bir saldırı düzenlediğini yazmıştı.


Filistin, ABD'nin BM tam üyeliğini engellemeye yönelik "vetosunu" kınadı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin, ABD'nin BM tam üyeliğini engellemeye yönelik "vetosunu" kınadı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistin, ABD'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği talep edilen karar tasarısını veto etmesini şiddetle kınadı.

Filistin Devlet Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, "ABD'nin, Filistin'in BM'ye tam üye olmasını engellemek için BMGK'da veto yetkisini kullanmasını en güçlü ifadelerle kınadı." ifadesine yer verdi.

Devlet Başkanlığı, "ABD'nin vetosu haksız ve ahlak dışıdır. Filistin Devleti'nin BM'ye tam üye olmasını güçlü bir şekilde destekleyen uluslararası toplumun iradesine meydan okumadır" değerlendirmesinde bulunuldu.

ABD, BMGK Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını veto etmişti.

15 üyeli BMGK'de ABD'nin "hayır" oyu kullandığı tasarı, 12 "evet" ve 2 "çekimser" oy almıştı.

Karar tasarısının geçmesi için 5 daimi üyeden hiçbirinin "hayır" oyu kullanmaması ve toplamda 9 "evet" oyu alması gerekiyordu.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götüren 9. gemi El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götüren 9. gemi El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Gazze'ye ulaştırılması için 3 bin 774 ton insani yardım malzemesiyle Türkiye'den uğurlanan "9. İyilik Gemisi" Mısır'ın El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı.

Mersin Limanı'ndan 16 Nisan'da uğurlanan, Türk Kızılay tarafından temin edilen gıda, bebek malzemeleri, uyku tulumu ve un gibi ihtiyaç malzemeleriyle yola çıkan gemi, Akdeniz'deki yolculuğunu tamamlıyor.

Mısır açıklarında yakıt ikmali yaptıktan sonra rotasına devam eden 9. İyilik Gemisi, Gazze'ye en yakın bölge El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı.

Gemi, işlemlerin ardından taşıdığı acil ihtiyaç malzemelerinin indirilmesi için limana yanaşacak.

İndirilecek 3 bin 774 ton insani yardım malzemesi, tırlara yüklenerek Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze'deki Filistin halkına götürülecek.

Türk Kızılay ile AFAD işbirliğinde bugünü kadar 13 uçak ve 8 gemiyle toplamda 39 bin 697 ton çeşitli insani yardım malzemesi Gazze'ye ulaştırıldı.