Suriye Dışişleri Bakanı'ndan güvenli bölge açıklaması

Halep’te yıkılmış binaların molozlarını temizleyen gönüllüleri izleyen Suriyeli bir asker (AP)
Halep’te yıkılmış binaların molozlarını temizleyen gönüllüleri izleyen Suriyeli bir asker (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı'ndan güvenli bölge açıklaması

Halep’te yıkılmış binaların molozlarını temizleyen gönüllüleri izleyen Suriyeli bir asker (AP)
Halep’te yıkılmış binaların molozlarını temizleyen gönüllüleri izleyen Suriyeli bir asker (AP)

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Türkiye hükümetine yönelik açıklamalarda bulundu. Muallim, Türkiye’yi ‘Astana Görüşmeleri’ ve ‘Soçi Anlaşması’ kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemek ve Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib bölgesinde Heyet-i Tahriru'ş Şam’ı (HTŞ)  desteklemeye devam etmekle suçladı.
New York’ta dün, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sırasında konuşan Muallim, İdlib bölgesinin yabancı uyruklu teröristlerinin bir araya geldiği dünyanın en yoğun toplanma yeri haline geldiğini söyleyerek, “Hangi devlet, böyle bir durum karşısında, halkını koruma ve bölgeyi terörden arındırma hakkı ve görevinden vazgeçer?” dedi.
Suriye'nin resmi haber ajansı SANA’nın haberine göre Muallim, rejim güçlerinin Rusya'nın desteğiyle İdlib'in güney ve Hama’nın kuzey kırsalındaki terör unsurlarının kamplarına yönelik gerçekleştirdiği operasyona dikkati çekerek, Suriye’nin İdlib’deki durumu çözmek için olumlu girişimlerde bulunduğunu ve terörün yok edilmesine katkıda bulunacağını umduğu ilgili taraflara gerekenden daha fazla süre verildiğini kaydetti.
Muallim açıklamalarını şöyle sürdürdü;
“Türk hükümeti, Astana Görüşmeleri ve Soçi Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmedi. Bununla birlikte İdlib’in büyük bir kısmını kontrol altında tutan HTŞ terör örgütünü de desteklemeye devam etti. Batı ülkeleri de İdlib’deki terör örgütlerinin korunmasını destekliyor.”
Muallim, ayrıca ABD ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde askeri varlıklarını sürdürmeleri ve Suriye topraklarında ‘güvenli bölge’ olarak adlandırılan bir anlaşma ilan etmelerinin BM Anlaşması’na aykırı olduğunu söyledi. SANA’nın haberine göre Muallim, “Suriye devletinin rızası olmadan Suriye topraklarına yayılan yabancı kuvvetler, işgal gücüdür. Bu güçlerin varlığını ortadan kaldırmak için uluslararası hukuk çerçevesinde harekete geçme hakkına sahibiz” ifadelerini kullandı. Ayrıca Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı da sert eleştirilerde bulunan Muallim, SDG’yi, ABD desteğiyle Haseki, Rakka, Deyr-i Zor ve Halep’te yaşayanlara karşı cezai ve baskıcı uygulamalarda bulunmakla suçladı.
Suriye Anayasa Komisyonu’nun oluşumuna ilişkin ilkelere de değinen Muallim, sürecin, Suriye yönetimi ve halkı tarafından yönetilmesi ve sahiplenilmesi gerektiği ve Suriye'nin kendi geleceğini dışarıdan müdahale olmadan belirleme hakkına sahip olması konusunda BM Suriye Özel Temsilcisi (Geir Pedersen) ile tamamen aynı fikirde olduğunu belirtti. Muallim, ayrıca komisyon çalışmaları ve önerileri için herhangi bir önkoşul getirilmemesi gerektiğinin altını çizdi.
Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönmeleriyle ilgili olarak ise Muallim şöyle devam etti;
“Tüm Suriyeli mültecilerin gönüllü olarak ve güvenli bir şekilde ülkelerine dönmeleri için kapılar açık. Geri dönmek isteyenlere bir devlet olarak, ihtiyaç duyulan tüm tesisleri temin ediyoruz.  Terörden kurtarılan bölgelerin hizmet tesisleri ve altyapısını yeniden inşa ediyoruz. Ancak Batı ülkeleri ve mülteci barındıran bazı ülkeler, Suriyeli mültecilerin geri dönüşlerine engel oluyor.”
Bununla birlikte Muallim, ABD’nin sorumsuz eylemleri karşısında Suriye'nin İran'la tam bir dayanışma içerisinde olduğunu bir kez daha yineledi.
Mısır Dışişleri Bakanı, BM Suriye Özel Temsilcisi ile görüştü
Öte yandan dün, New York'taki 74. BM Genel Kurul toplantıları oturum aralarında BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen ile bir araya gelen ve burada açıklamalarda bulunan Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri, Suriye'deki terörist ve aşırılık yanlısı örgütlerle mücadele etmenin ve başta İdlib olmak üzere yabancı savaşçıların bulunduğu bölgelerden sızıntılar olma riskini ele almanın önemini vurguladı. Şükri, ayrıca Suriye'deki terörist gruplara finans sağlayan ve destekleyen bazı bölge ülkelerinin hesap vermelerinin sağlanmasının önemine dikkati çekti.
Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Hafız görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Şükri görüşmede, Suriye’deki son gelişmeleri gözden geçirerek, Mısır'ın Suriye krizi çözümünün yanı sıra ülkedeki güvenlik ve istikrarı sağlama çabalarına dair her türlü desteği vermek istediğini iletti” dedi.
Şükri, ayrıca Mısır'ın BM Özel Temsilcisi’nin bu konudaki sürekli ve takdire şayan çabalarının bir sonucu olarak Anayasa Komisyonu’nun oluşturulduğuna dair yakın zamanda yapılan duyuruyu memnuniyetle karşıladığını da ifade etti. Komisyon’un kısa sürede çalışmaya başlamasının önemini vurgulayan Şükri, bununla birlikte 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı (BMGK) uyarınca Suriye'de siyasi bir çözüme yönelik çabaların da yoğunlaştırılması gerektiğini kaydetti.
Türkiye ve ABD’den 7’inci ortak hava devriyesi
Diğer yandan Türkiye ile ABD, dün, Fırat'ın doğusundaki ‘güvenli bölge’ uygulamaları kapsamında 7'nci kez ortak hava devriyesi gerçekleştirdi.
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinden kalkan 2’si Türkiye ve 2’si ise ABD’ye ait toplam 4 helikopter, sınır hattında devriye gezdi. Devriye görevinin sona ermesinin ardından helikopterler Müşterek Operasyon Merkezi karargahına geri döndü.
Bununla birlikte Türkiye’den güvenli bölge ve Washington ile anlaşmaya varılan konulara ilişkin farklı açıklamalar geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Güvenli Bölge Anlaşması’nın programa uygun olduğunu açıklarken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ülkesinin, ABD’liler ile yaşananlardan memnun olmadığını açıkladı.  New York'ta BM Genel Kurul toplantıları oturum aralarında açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu, Türkiye'nin güvenli bölgedeki hedefinin terör örgütü olarak nitelendirdiği Kürtlerden oluşan Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) bölgeden çıkarılması olduğunu söyledi. Çavuşoğlu, ayrıca ABD'nin güvenli bölgenin oluşturulmasından sonra Suriye'ye dönmek isteyenlere yardım sağlaması gerektiğini de sözlerine ekledi.
İlgili bağlamda ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından ‘Suriye'de Barışa Açılan Kapı’ başlıklı Uluslararası Suriye Konferansı gerçekleştirildi. Konferansta, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimi ile ilişkilerin yeniden başlatılması çağrısı yapılırken, Suriyeli mülteciler meselesi, Suriye'deki mevcut durum, İdlib'teki gelişmeler, çatışmayı sonlandırmanın siyasi yolları ve Türkiye’nin Suriye dosyasına yönelik politikası ele alındı. Konferansa 22 ülkeden diplomat, akademisyen, gazeteci ve uzman ile 30 Suriyeli ve yabancı sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.
CHP, konferansa Suriye rejimi ve bazı destekçilerinin yetkilileri ve temsilcilerinin yanı sıra Türkiye'deki Suriyeli muhalifleri Konferans’a davet etti. Bu arada Baas Partisi Ulusal Yönetim Üyesi Halef el-Miftah’ın da davetliler arasında olduğuna ilişkin haberlere rağmen Miftah Konferans’a katılmadı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise rejime yakın kişi veya temsilcilere Konferans’a katılmak üzere vize vermeyi reddetti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konferansta yaptığı konuşmada, mevcut rejim yönetimi altında Suriye ile dostluk çağrısında bulundu. Kılıçdaroğlu, “Ben bir siyasi partinin başkanı olarak Suriye ile dostane ilişkilerimiz olsun istiyorum. Suriye ile uzun bir sınırımız var. Türkiye, Suriye’deki yangını söndürme imkanına ve iyi bir üne sahipti. Yanlış Suriye politikası ile komşu ülkelerdeki yangının büyümesine neden oldu. Suriye’de barışa giden en kestirme yol, Ankara ve Şam arasında bir yol kurulmasından geçiyor” şeklinde konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ise Şam’dan gelmesi beklenen katılımcıların bir kısmının vize sorunları nedeniyle konferansa katılamadığını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın lideri olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) Suriye politikalarını eleştiren Ağbaba, “AK Parti, CHP’nin tavsiyelerini dinlemiş olsaydı, Suriye'deki kurumsal yapılar çökmez ve şu anki mevcut duruma gelmezdik” ifadelerini kullandı. Yanlış politikaların yol açtığı yıkımın Suriye ile barış içinde yaşama olasılığını engellemeyeceğine dikkati çeken Ağbaba, “Suriye'nin geleceğini yalnızca Suriye halkının belirleyebileceğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.
İstanbul Büyük Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise konferansın açılışında yaptığı konuşmada, Suriyeli mültecilerin bu savaşa inanmadıklarını belirterek, “Bazı karar vericiler ne yazık ki yangına körükle gitmeyi tercih etmektedir. Yanı başımızdaki bu dost ülkeden göç edenleri ülkemize almakla kalmadık, ne yazık ki birçoğunu kendi haline bıraktık. Suriyeli göçmenlerin çoğunun, ülkelerinde inanmadıkları bir savaşa katılmak yerine kendilerine bir gelecek kurmak için ülkemize sığındıklarının farkındayız. Onları suçlamak doğru olmaz” ifadelerini kullandı. Suriyelilerin dünyanın tüm ülkelerinde, özellikle de Avrupa'da nefretle karşılaştıklarını ve ülkesinin Suriyelileri kabul etmesi ve krizlerini çözmesi gerektiğine dikkati çeken İmamoğlu, Türkiye'deki Suriyelilerin insani durumunun kötü olduğunu ve bu konunun ele alınması gerektiğini vurguladı.



Mısır’ın Sudan Savaşı’ndaki kırmızı çizgileri ne anlama geliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır’ın Sudan Savaşı’ndaki kırmızı çizgileri ne anlama geliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Sudan Ordu Komutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ın Kahire ziyaretinin ardından, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sudan’daki savaşla ilgili üç maddelik bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “kırmızı çizgiler” olarak tanımlanan ve aşılmasına izin verilmeyecek unsurlar duyuruldu. Mısır, bu maddelerin Sudan’ın güvenliğiyle doğrudan bağlantılı olan ulusal güvenliğini ilgilendirdiğini vurguladı. Metinde yer alan “ortak savunma anlaşmasının” etkinleştirilmesi vurgusu ise, Mısır’ın askeri, siyasi ve diplomatik ağırlığını Sudan ordusu lehine devreye sokabileceği mesajı olarak değerlendirildi.

Ortak savunma anlaşması

Mısır ile Sudan, Mart 2021’de sınır güvenliği, ortak tehditlere karşı mücadele ve eğitim alanlarını kapsayan bir askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Bunun öncesinde, iki ülke 1976’da Cumhurbaşkanları Cafer Numeyri ile Enver Sedat döneminde ortak savunma anlaşmasına imza atmıştı. Anlaşmanın ilk iki maddesi, taraflardan herhangi birine yönelik saldırının diğerine yapılmış kabul edilmesini; saldırının engellenmesi için güç kullanımını ve savunma politikalarının eşgüdümünü öngörüyordu.

gt6y5
Eski Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri 15 yıl Mısır’da görev yaptı (AFP)

Numeyri rejiminin 1985’te halk ayaklanmasıyla devrilmesinden sonra dönemin Sudan Başbakanı Sadık el-Mehdi, Kahire’ye anlaşmayı feshetme isteğini iletti. Ardından 1987’de “kardeşlik paktı” imzalandı. Bu metin, 1976 anlaşmasını açıkça feshetmese de süreç içinde askıya alındı ve uygulanmadı.

Bölgesel ve uluslararası mesaj

Sudanlı gazeteci ve El-Tayyar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Mirgani, Mısır’ın açıklamasını “bölgesel ve uluslararası mesaj” olarak yorumladı. Mirgani’ye göre, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Darfur ve Kordofan’da genişlemesi, hem Sudan hem Mısır için ortak ulusal güvenlik tehdidi yaratıyor ve Sudan’ın bölünme riskini artırıyor.

Mısır’ın ilk kez bu kadar “sert ve doğrudan” bir dil kullanarak uluslararası hukuk çerçevesinde müdahale sinyali verdiğini belirten Mirgani, “Bu söylem, Kahire’nin Sudan’daki gelişmelerden duyduğu endişenin boyutunu yansıtıyor” dedi. Mirgani, açıklamada yer alan kırmızı çizgilerin Sudan dosyasındaki tüm aktörlere gönderilmiş bir uyarı olduğunu söyledi.

Kırmızı çizgiler

Mısır’ın açıkladığı ilk kırmızı çizgi, Sudan’ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması oldu. Kahire, Sudan’ın herhangi bir bölgesinin ayrılmasını veya ülkede paralel yapılar oluşturulmasını kesin biçimde reddetti.

y67u
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi ve Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan Perşembe günü Kahire'de bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Açıklamada, Sudan devlet kurumlarının korunması gerektiği vurgulandı. Mısır, uluslararası hukuka uygun tüm tedbirleri alma hakkına sahip olduğunu ve bunun içine iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının aktive edilmesinin de dahil bulunduğunu bildirdi.

Eski Sudan Dışişleri Bakanı Ali Yusuf ise Burhan’ın Kahire ziyaretinin, Suudi Arabistan temaslarının hemen ardından gelmesine dikkat çekti. Yusuf’a göre ziyaret, ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE’nin Sudan savaşını sonlandırmak için yürüttüğü dörtlü mekanizmanın parçası.

Yusuf’a göre, Burhan’ın Kahire temaslarında Sisi’ye Riyad görüşmelerinin detaylı bir değerlendirmesini aktarması, ziyaretin sembolik yönünün ötesinde stratejik bir nitelik taşıyor. Yusuf ayrıca, Mısır ile Sudan güvenlik mimarisinin tarihsel ve coğrafi nedenlerle birbirine sıkı biçimde bağlı olduğuna işaret etti.

Askeri müdahale seçeneği

Sudanlı askeri uzman Muatasım Abdulkadir, ortak savunma anlaşmasının aktive edilmesinin, Mısır’ın doğrudan ya da dolaylı askeri müdahalesini gündeme getirebileceğini söyledi. Bu kapsamda Mısır’ın mühimmat ve silah desteği ya da gerektiğinde sahada müdahalede bulunmasının mümkün olabileceğini kaydetti.

Abdulkadir’e göre Kahire’nin bu açıklaması Sudan için “önemli ve ileri düzeyde bir adım” niteliği taşıyor.

Hızlı Destek Kuvvetlerinden tepki

HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hamideti) cephesine yakın isimlerden Başa Tubeyk, X platformundan yaptığı açıklamada Mısır’ın tutumunu “açık müdahale” ve “sömürgeci zihniyet” olarak niteledi. Tubeyk, savaşın başından bu yana Mısır’ın Sudan ordusuna destek verdiğini, çatışmaların ilk günlerinde Mısır askerlerinin Meravi Üssü’nde yakalandığını hatırlattı.

Kaynaklara göre, Hamideti, geçen yıl ekim ayında Mısır’ı HDK güçlerine yönelik hava saldırıları ve orduya İHA desteği sağlamakla itham etmişti. Bu iddialar, Haziran ayında da yeniden gündeme geldi.

Zaman daralıyor

Sudanlı diplomat Sadık el-Makali, Mısır’ın Suudi Arabistan ve uluslararası dörtlüyle birlikte hareket ettiğini, Washington’ın da bu süreci desteklediğini belirtti. Makali, ABD’nin şu aşamada diplomatik baskıyı tercih ettiğini, askeri seçeneğin ise masada tutulduğunu söyledi.

Makali, Sudan’daki insani felaketin ağırlaştığını, Burhan’ın artık “zaman kaybetme lüksü olmadığını” belirtti. Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati’nin dörtlü girişime yoğun biçimde odaklandığını, Kahire’nin mevcut durumu ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğünü ifade etti.

Uzmanlar, Burhan’ın Riyad ve Kahire ziyaretlerinin, Sudan hükümetinin dörtlü girişime yaklaşımında dönüm noktası olabileceğini ve kısa vadede Sudan dosyasında önemli gelişmeler yaşanabileceğini değerlendiriyor.


Mısır–ABD arasında İsrail gaz anlaşmasına yönelik söylem farkı ne anlama geliyor?

2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
TT

Mısır–ABD arasında İsrail gaz anlaşmasına yönelik söylem farkı ne anlama geliyor?

2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare

Mısır’ın, İsrail ile imzalanan büyük ölçekli gaz anlaşmasını “tamamen ticari” olarak nitelendirmesine karşın, ABD anlaşmayı “bölgesel barış sürecine hizmet eden siyasi boyutlar taşıyan” bir gelişme olarak görüyor. Uzmanlar, iki taraf arasındaki bu ton farkının, “her ülkenin anlaşmadan beklediği kazançları ve gelecekte görmek istediği sonuçları ortaya koyduğunu; söylemsel farklılığın gerçekte bir anlaşmazlık değil, nihai hedef olan barışı destekleyen mutabakat anlamına geldiğini” belirtiyor.

Mısır Devlet Enformasyon Kurumu Başkanı Diaa Raşvan, Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, “İsrail ile yapılan gaz anlaşmasının tamamen ekonomik nitelikte olduğunu, zamanlaması ve içeriğinin siyasi dosyalarla bir ilgisinin bulunmadığını” söyledi. Raşvan, İsrail Gazze’den çekilmediği sürece bu anlaşmanın Mısır’ın siyasi duruşunu değiştirmeyeceğini vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise Perşembe günkü açıklamasında, İsrail hükümetinin Chevron şirketi aracılığıyla Mısır ile yapılan gaz anlaşmasına onay vermesini “Amerikan iş dünyası ve bölgesel iş birliği açısından önemli bir başarı” olarak değerlendirdi. Açıklamada, “İsrail–Mısır gaz anlaşmasının enerji güvenliğini güçlendirdiği gibi Gazze’de istikrarın sağlanması ve yeniden inşa çabalarına da destek sunduğu” ifade edildi.

Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden siyaset analisti Amr Şubki, tarafların söz konusu anlaşmayı temelde ticari ve ekonomik bir ortaklık olarak değerlendirdiğini ifade etti. Şubki, “ABD bu anlaşmaya siyasi bir rol yüklüyor. Washington, mutabakatı, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında görüşme zemini oluşturacak bir mekanizma şeklinde konumlandırıyor” diye konuştu. Analiste göre Mısır ise siyasi ilerlemenin ancak Filistin meselesine çözüm bulunması, Gazze’nin yeniden ayağa kaldırılması ve zorunlu göç ihtimalinin tamamen ortadan kalkmasıyla mümkün olacağı görüşünde.

Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanı Imad Gad, mutabakatın büyüklüğü ve zamanlamasının, onu ticari düzeyin ötesine taşıdığını ifade etti. Gad, “Bu hamle, iki ülke arasındaki ilişkilerde olumlu bir döneme girildiğine ve Sisi–Netanyahu görüşmesi için diplomatik hazırlık yapıldığına işaret ediyor. Görüşme gündeminin merkezinde Gazze, Filistin sorunu ve Mısır’ın ulusal güvenliği olacak” dedi.

Mısır ulusal güvenlik uzmanı Muhammed Abdülvahid ise iki ülke söylemine dair farklılığın bir anlaşmazlık değil, “çıkar temelli bir uyumun göstergesi” olduğunu söyledi. Abdülvahid’e göre, “Kahire’nin anlaşmayı ekonomik çerçevede sunması iç kamuoyuna yönelik bir mesaj niteliğinde; Mısır’ın Filistin dosyasında bağımsız karar aldığı ve anlaşmaların bu tutumu etkilemeyeceği mesajı veriliyor.” Abdülvahid, Amerikan söyleminin ise “ABD’nin Orta Doğu’da tansiyonu düşürme ve İran’a karşı bölgesel ortaklıkları güçlendirme hedefinin” parçası olduğunu ifade etti.

Raşvan’ın açıklamaları ayrıca, bir hafta önce Mısırlı yetkililerin Şarku’l Avsat’a yaptığı, “Gaz anlaşmasının Mısır’ın, ABD aracılığında planlanan Sisi–Netanyahu görüşmesine dair değerlendirmesini etkilemeyeceği” yönündeki açıklamalarla örtüşüyor. Mısır’ın şartlarının, “Şarm eş-Şeyh anlaşmasının tüm maddelerinin uygulanması, Gazze’den tam çekilme ve Filistinlilerin zorunlu göç planlarının tamamen durdurulması” olduğu vurgulanmıştı.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Çarşamba günü Mısır’a büyük ölçekli gaz satışına onay verdiğini duyurdu. İsrailli “NewMed Energy” şirketi, anlaşma değerinin 35 milyar dolar olduğunu açıkladı.

Görsel kaldırıldı.
Mısır Genelkurmay Başkanı’nın geçen yıl sonunda İsrail sınırına yakın bölgedeki ziyaretinden bir kare

Washington merkezli Hudson Enstitüsü araştırmacısı Richard Weitz, “Mısır’ın, Gazze konusunda kendi taleplerinde ısrarcı olduğunu göstermek amacıyla anlaşmanın siyasi etkilerini küçümsediğini; ABD’nin ise anlaşmanın siyasi yansımalarını büyüterek barış sürecine ivme kazandırmaya çalıştığını” söyledi.

New York’ta yaşayan ABD uzmanı Muhammed Sattouhi ise “her tarafın meseleyi kendi bakış açısıyla okuduğunu” belirterek, “Ekonomik, siyasi, psikolojik ve toplumsal faktörlerin iç içe geçtiği güncel tablo nedeniyle, böyle bir anlaşmanın 7 Ekim 2023 öncesi dönemde aynı etkide olmayacağını” ifade etti.

Sattouhi, Trump yönetiminin Ortadoğu anlaşmazlıklarının çözümünü giderek daha zor gördüğünü, bu nedenle “İsrail’in kabul etmeyeceği tavizler gerektiren bir barış sürecine enerji harcamak istemediğini” söyledi. Uzman, Trump yönetiminin, “bölgede ekonomik ve ticari çıkar ağları oluşturarak savaşların önünü kesme yaklaşımını benimsediğini” belirtti; ancak bu teorinin, “tarihi ve siyasi gerçekliklerin ağırlığını hesaba katmadığını” vurguladı.

Axios’un aktardığı bilgilere göre, Washington yönetimi Sisi ile Netanyahu’yu bir araya getirecek bir zirve için ara buluculuk yürütüyor.

İsrail basınında son günlerde yer alan haberlerde, Mısır’ın ABD planına yeşil ışık yakabilmesi için “Gazze’den tam çekilme, Şarm eş-Şeyh anlaşmasının uygulanması ve Filistinlilerin yerinden edilme ihtimalinin kesin biçimde sonlandırılması” şartını öne sürdüğü bildirildi.


Sudan’da 19 Aralık devriminin yıldönümü, çatışmaları durdurun çağrısıyla anıldı

Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
TT

Sudan’da 19 Aralık devriminin yıldönümü, çatışmaları durdurun çağrısıyla anıldı

Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)

Sudanlı siviller, Beşir iktidarını deviren Aralık Devrimi’nin yıldönümünü ülkenin çok sayıda kentinde düzenledikleri protesto eylemleriyle andı. Sosyal medya üzerinden yapılan kampanyalarla desteklenen bu etkinliklerde, savaşın durması ve sivil yönetime dönüş çağrısı öne çıktı.

Bu gelişmeler yaşanırken, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Güney Kordofan Eyaleti’nin başkenti Kadugli yakınlarındaki “Brno” kasabasının tamamında kontrol sağladığını duyurdu. HDK, kasabada geçtiğimiz ay yeniden hâkimiyeti ele alan orduya karşı bölgedeki varlığını güçlendirdiğini bildirdi.

HDK tarafından yapılan açıklamada, güçlerin sert çatışmaların ardından Güney Kordofan’ın kuzeydoğu kırsalında yer alan Brno’da “önemli saha kazanımları” elde ettiği belirtildi. Ordu birliklerinin ağır topçu ve zırhlı araçlarla bölgedeki HDK mevzilerine saldırdığı ileri sürülen açıklamada, çatışmaların sonunda HDK’nın kasabaya tamamen hâkim olduğu ve çevre hattında konuşlandığı kaydedildi.

Brno, Güney Kordofan eyaletinde yer alan ve başkent Kadugli’ye yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bulunan önemli bir tarım bölgesi olarak biliniyor. Ordu, kasabayı 17 Kasım’daki şiddetli çatışmaların ardından HDK ve müttefiki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi–Kuzey’den geri almıştı.

Kordofan’da kuşatma genişliyor

HDK ve müttefiki Abdulaziz el-Hilu’ya bağlı Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Güney Kordofan’ın Kadugli ve Delenc dahil birçok stratejik kentini kuşatma altında tutuyor. Hareket, Kadugli’nin güneydoğusundaki Kauda bölgesini de kontrol ediyor.

Orduya bağlı 22’nci Tümen’in Batı Kordofan’daki Abnusa’da ele geçirilmesinin ardından HDK, Güney Kordofan üzerindeki baskıyı arttırdı ve eyaletin ana kentlerini ağır topçu ve SİHA saldırılarıyla hedef almaya başladı. Kadugli ve Delenc bu saldırıların merkezinde bulunuyor. Ordu da HDK mevzilerine topçu atışları ve insansız hava araçlarıyla karşılık veriyor.

Bu hafta boyunca HDK, Kuzey ve Güney Kordofan eyaletlerindeki birçok kente intihar tipi ve saldırı amaçlı SİHA operasyonları düzenledi. Saldırılarda onlarca kişi hayatını kaybetti; ölenler arasında BM barış gücü misyonu UNISFA’dan altı asker de bulunuyor. HDK’ya bağlı SİHA’lar perşembe günü ülkenin kuzeyindeki Atbara kentini de vurdu; en az beş kişi yaşamını yitirdi. Şehrin elektrik santralinin hedef alınması, bazı eyaletlerde elektrik kesintilerine yol açtı.

19 Aralık anmaları ve protestolar

Savaştan kaynaklanan baskı ortamına rağmen aktivistler, Aralık Devrimi’nin beşinci yıldönümünü anmak için protesto çağrıları yaptı. Sosyal medya platformlarında “çevrim içi gösteriler” düzenlendi, sivil yönetime dönüş talebi yeniden gündeme taşındı.

sxdfrgt
19 Aralık Devrimi’nin yıl dönümünü kutlamak için Facebook’ta yayımlanan bir afiş

Başkent Hartum’un ikiz şehri Omdurman’da yüzlerce genç, devrimin sloganlarını atarak meydanlarda toplandı. Polis, göstericileri göz yaşartıcı gazla dağıttı. “Özgürlük, Barış ve Adalet” ile “Ordu kışlaya, Cancavid dağıtılsın” sloganları öne çıktı.

Tanık ifadelerine göre, polis bazı alanlarda cop kullanarak göstericileri dağıttı ve Şambat Köprüsü yakınlarında da kovalamaca yaşandı.

Port Sudan’da da benzer protestolar düzenlendi. Protestolarda savaşın sona ermesi talep edildi. Gedaref Eyaleti’nde ise çok sayıda gösterici gözaltına alındı.

Çevrim içi platformlarda Aralık Devrimi’nin kazanımlarının savaşla hedef alındığı vurgulandı ve sivil yönetime dönüş çağrıları yinelendi. Aktivistler, protestoları “baskı, korkutma ve işbirliği suçlamalarına karşı bir meydan okuma” olarak niteledi.

Sudan’da 19 Aralık, 2018’de Atbara’da ekmek fiyatlarına karşı başlayan ve tüm ülkeye yayılan protestoların yıl dönümü olarak biliniyor. Bu gösteriler, Nisan 2019’da Ömer el-Beşir yönetiminin devrilmesine yol açmıştı. 25 Ekim 2021 darbesinin ardından ise bu tarih, sivil yönetim ve demokratik geçiş taleplerinin simgesi hâline geldi.