İranlı milisler, Seyyide Zeynep bölgesinin karantina uygulamasını ihlal ediyor

İranlı milisler, Seyyide Zeynep bölgesinin karantina uygulamasını ihlal ediyor
TT

İranlı milisler, Seyyide Zeynep bölgesinin karantina uygulamasını ihlal ediyor

İranlı milisler, Seyyide Zeynep bölgesinin karantina uygulamasını ihlal ediyor

İranlı milisler, Suriye hükümetinin Şam’ın güney kırsalındaki Seyyide Zeynep bölgesinin koronavirüs salgını nedeniyle karantina altına alınması kararının uygulanmasını ihlal ediyor. 
Seyyide Zeynep sakinleri, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada
“Karardan sonra bir değişiklik olmadı. Hem silahlılar hem de yabancılar 7 gün 24 saat bölgeye girip çıkıyor” dedi. Hükümet, Söz konusu bölgenin Şam’ın kuzeybatı kırsalındaki Menin kasabasının ardından karantina altına alınmasına karar verilmişti. Bu kararın “uygulanmadığını, yalnızca formaliteden ibaret olduğunu” dile getiren kaynaklar “Bölgede Suriye ordusu ve polisi olmasına rağmen Seyyide Zeynep’deki durumun kontrolü İran milislerinin elinde” ifadelerini kullandı.
Kaynaklar, kararın ihlalinin İranlı milislerin egemenliğindeki bölgenin kuzeyindeki Şam Uluslararası Havalimanı aracılığıyla gerçekleştiğini vurguladı. Zirâ Şam’dan bu bölgeye bağlanan diğer yollar, güneydeki Kazzaz mahallesinden, Babbila kasabasından ve uzun zaman önce kapanan Huceyre kasabasından geçiyor. Diğer yandan Seyyide Zeynep’in kuzeyindeki Babbila, Yelda ve Beyt Sehm de Rus nüfuzu alanları olarak kabul ediliyor.
Kaynakların açıklamalarına göre hükümetin söz konusu kararı uygulamadaki başarısızlığı sebebiyle Şam Uluslararası Havalimanı yolundaki Cermana banliyösündeki unsurlar banliyönün girişlerini kapattı. Açık kalan bir veya iki girişten ise yalnızca banliyö sakinleri girip çıkabiliyor.
İran, Suriye’de 10’uncu yılına giren savaş öncesinde Seyyide Zeynep bölgesini kendisine kale edinmişti. Zirâ burada İran, Irak, Lübnan, Afganistan ve Pakistan’dan binlerce kişinin ziyaret ettiği Seyyide Zeynep Türbesi bulunuyor.
İran, savaş başladığında ise ‘türbeyi savunma’ bahanesiyle dünyanın dört bir yanından gelen militanları buraya çekmeye başladı. Böylece Suriye’de Tahran’a bağlı İranlı, Suriyeli ve diğer yabancı milisler konuşlanır hale geldi. 50’nin üzerindeki bu gruplarda sayıları 60 bini aşan militan var. Bunlar, Tahran’ın stratejisini uygulamak üzere İranlı askeri uzmanların komutası altında bulunuyor. Zirâ Tahran, Beyrut’takine benzer bir ‘güney banliyösü’ oluşturmak için Şam’ın güney kırsalındaki nüfuzunu genişletme girişimlerini sürdürüyor. Rusya ise tüm gücüyle buna izin vermemek için çabalıyor.
Suriye Vakıflar Bakanlığı, bölgedeki cami ve kiliselerin, Seyyide Zeynep Türbesi’nin ve Şam’daki Seyyide Rukiye Türbesi’nin salgınla mücadele kapsamında kapatıldığını duyurmuştu. Ancak Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Seyyide Zeynep’teki sivil kaynaklar, İran, Irak ve Lübnanlıların yoğun bir şekilde bölgeye gelerek ziyaretlerine devam ettiğini belirtiyor.
Kaynaklar, Suriye hükümetinin Seyyide Zeynep’in karantina altına alınması kararının bölgede İranlı milislerin hâkim olması nedeniyle uygulanabilirliğini sorguluyor. Zirâ söz konusu milisler yalnızca burada değil, Şam’da da büyük bir nüfuza sahip.



Freedom House'dan analiz: "Suriye iç savaşı Türkiye'yi nasıl bozdu?"

Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında düzenlediği operasyonlarda muhalif güçlerle işbirliği yapmıştı (AFP/Arşiv)
Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında düzenlediği operasyonlarda muhalif güçlerle işbirliği yapmıştı (AFP/Arşiv)
TT

Freedom House'dan analiz: "Suriye iç savaşı Türkiye'yi nasıl bozdu?"

Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında düzenlediği operasyonlarda muhalif güçlerle işbirliği yapmıştı (AFP/Arşiv)
Türkiye, Irak ve Suriye topraklarında düzenlediği operasyonlarda muhalif güçlerle işbirliği yapmıştı (AFP/Arşiv)

ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House'ın (Özgürlük Evi) önemli isimlerinden Nate Schenkkan, dün "Suriye, Türkiye'yi nasıl bozdu?" başlığıyla bir yazı yayımladı. 

Yazıda, komşudaki iç savaşın Türkiye demokrasisine ve Washington-Ankara ilişkilerine verdiği zarar vurgulanıyor.

Özel Araştırmalar Direktörü Nate Schenkkan, yazısına Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la görüşmeye sıcak baktığı mesajı verdiğini anımsatarak başlıyor:

Bu an, Türk tarihindeki olağanüstü çalkantılı dönemin sonu anlamına geliyor.

2010'lu yıllarda Türkiye'nin Arap Baharı ve özellikle Suriye'deki yansımalarının girdabına kapılarak zor zamanlar geçirdiğini savunan yazar, "Bu kritik dönemde Türkiye bölgeyi etkisine alan kaosun hem mağduru hem de aktörü oldu" diyor. 

Schenkkan, Erdoğan ve yakın çevresinin, ezilen Müslümanların özgürlüğünü savunan bir ideoloji ve devrimler aracılığıyla Ortadoğu'yu değiştiremese de özellikle 2013-2017'de Türkiye'de görülen şiddet dalgası ve siyasi kargaşayla birlikte otoriter bir sistem kurabildiğini öne sürüyor. 

Bu dönemdeki Gezi Parkı olayları, Kürt sorununa çözüm sürecinin çöküşü, terör saldırıları ve darbe girişimi hatırlatılıyor. 

Schenkkan, ABD'nin YPG güçleriyle IŞİD'e karşı yaptığı ittifak ve HDP'nin başkanlık karşıtı propagandasının Erdoğan'ın güvenlik kurumlarındaki şahin kanatlarla yürümesinde etkili olduğunu söyleyerek ekliyor:

O dönem yaygın olan 'Türkiye, İslam Devleti'ni destekledi' suçlaması hep abartılıydı. 2014-2015'te IŞİD, Türkiye'deki Kürt hareketine saldırırken Ankara için en iyi söylenebilecek şey, müdahale etmekle pek ilgilenmediği olur; en kötü şeyse bu konuda suç ortağı olduğudur.

MHP'yle ittifaka giden Erdoğan'ın iddiasının aksine başkanlık sisteminin Türkiye'ye istikrar getirmediği de savunulan tezler arasında:

Nihayetinde Kürt hareketini bastırmak, Türkiye'nin sınırlarını korumak ve iktidarda kalmak gibi dar çıkarlar kazandı. Ezilen Müslümanların hakları için savaşmaya dair kuru gürültüye rağmen Erdoğan'ın dış politikası artık kendini korumaya dair daha küçük hedeflere yöneliyor.

Yazar, ABD'nin Ortadoğu politikasınıysa şöyle suçluyor:

Suriye iç savaşının Türkiye demokrasisine ve ABD-Türkiye ittifakına yönelik zarara bakıldığında, Amerika'nın bu dönemdeki Ortadoğu politikasının temel günahı ortaya çıkıyor. Basitçe söylemek gerekirse, Washington çok fazla müdahil olmadan dahil olmaya çalıştı.

Yazar, sorunlara yol açan asıl sebebin, ABD'nin Ortadoğu'ya müdahil olmama rüyası olduğunu iddia ediyor. Gönülsüzce icra edilen ve birbiriyle çelişen politikaların yarattığı sorunların Türkiye demokrasisinde ve Ankara-Washington ilişkilerinde çok iyi bir şekilde görülebileceğini öne sürüyor:

İslam Devleti'ne karşı YPG'yle çalışmak, ABD'nin Türkiye cumhuriyetini parçalamaya ve ülkedeki iç çatışmaları derinleştirmeye azmettiği yönündeki popüler komplo teorisini büyüttü.

Schenkkan, Barack Obama döneminde Arap Baharı'na verilen desteğin ortaya çıkan belirsizliklerle azaldığını, ABD'nin bir yandan IŞİD'le mücadeleyi YPG'yle yürütürken diğer yandan Türkiye'nin bu örgüt ve uzantılarına düzenlediği operasyonlara ses çıkarmadığını ve bu olayların Ankara-Washington ilişkilerinde kırılma yarattığını sıralıyor.

Türkiye'de son iki yılda yapılan seçimlerin değişim arzusunu gösterdiğini savunan yazar, Washington'ın artık yeni döneme yatırım yapması gerektiğini de iddia ediyor:

Bir ormanın yangından sonra yeniden büyümesi gibi, Türkiye'de de afetten sonra farklı sosyal ve siyasi oluşumlar meydana geliyor. Bunlar nihayetinde ülkenin hukukun üstünlüğünün yeniden sağlanması, yurttaşlık haklarının korunması ve ülkedeki çoğulculuğun yeniden tesisi için faydalı olabilir.

Schenkkan, Türkiye'nin daha kapsayıcı bir yönetime sahip olması için ABD'nin burslar ve araştırma destekleri gibi çeşitli programlar uygulayabileceğini ve Washington'ın koyacağı küçük hedeflerle Türkiye'nin daha iyi bir geleceğe kavuşabileceğini savunarak yazısını bitiriyor. 

Freedom House bağımsız bir düşünce kuruluşu olduğu iddiasını taşısa da ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından fonlanıyor. 

CIA'in yönettiği öne sürülen Freedom House'ın eski başkanı Michael Abramowitz, artık yine benzer suçlamaların hedefi olan yayın kuruluşu Amerika'nın Sesi'nin (Voice of America/VOA) başında. 

Independent Türkçe, War on the Rocks