Hindistan, ABD ile yakınlaştıkça Çin ile krizleri artıyor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile Ekim 2019’da Hindistan’da bir araya geldi (Reuters)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile Ekim 2019’da Hindistan’da bir araya geldi (Reuters)
TT

Hindistan, ABD ile yakınlaştıkça Çin ile krizleri artıyor

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile Ekim 2019’da Hindistan’da bir araya geldi (Reuters)
Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile Ekim 2019’da Hindistan’da bir araya geldi (Reuters)

Hindistan ve Çin arasında son yıllarda birçok kriz patlak verdi. Bunların en ünlüsü ise 2017 yazında Doklam platosunda yaşanan kriz oldu. Sorun, o dönemde medyanın da büyük ilgisini çekmişti. O dönemde Hint kuvvetleri, bir Çin askeri inşaat ekibinin Bhutan’da ‘Çin kuvvetlerine ayrıcalıklı bir konum verecek olan tartışmalı bir alanda’ yol inşaatını engellemek üzere müdahalede bulunmuştu. Kriz, 73 gün boyunca devam etti. Doklam krizi, en uzun ve en tehlikeli krizdi. Pekin, Hint kuvvetlerinin tek taraflı olarak geri çekilmesi için Hindistan’a karşı doğrudan ve artan tehditleriyle alışılmadık bir adım atmıştı.
Hint kuvvetleri, iki taraf karşılıklı bir geri çekilme anlaşmasına ulaşıncaya kadar bölgede konuşlu kaldı. Doklam krizi, 2018 yılında Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping arasında bir zirvenin toplanmasına yardımcı oldu. İki taraf arasındaki ilişkilerde daha fazla istikrarın sağlanmasına büyük bir katkı sağladı. Geçen haftalar boyunca iki taraf arasında gerçekleşen manevralara gelince, 3448 km boyunca uzanan ve iki ülke arasındaki gerçek sınırları temsil eden ‘fiili kontrol hattı’ boyunca çatışmalar yaşandı. Bazı tahminler, bu sınırların şaşırtıcı olmayacak şekilde dünyanın en uzun tartışmalı sınırlarını temsil ettiğini gösteriyor. İki ülke arasındaki sınırın henüz şekillenmediği göz önüne alındığında sınırlar, hala her iki taraftan farklı iddialara tanık oluyor. Son çatışmaların patlak verme vakti ise dikkat çekici.

En göze çarpan soru ise şu: Yüzleşmeler neden şu an kötüleşti?
Gerçekten de jeopolitik krizler tesadüf değil. Gerginliklerin aniden alevlenmesi de bir tesadüf değil. Analistlere göre aksine bu durum, güç dengesini kendi lehine çevirme ve çıkarlarını artırma çabaları ortasında aynı anda birden fazla mesaj göndermek ve Hindistan ile Büyük Okyanus’taki hakimiyetini onaylatmak için fırsatçı davranışlar arayışına giren Çin devletinin gerçekçi politik hesaplamalarına dayanıyor.
Bu bağlamda Hindistanlı analist Huma Sıddıki, “Hindistan’ın ABD veya (dört yönlü güvenlik diyaloğundaki) diğer dört ortağıyla ilişkileri gelişmeye ve birleşmeye başlarken, Hindistan söz konusu olduğunda Çin ise genellikle Hindistan ile sınır çatışmasıyla uğraşıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Mevcut koşullar ışığında Çin, koronavirüsün patlak vermesindeki rolü nedeniyle ABD, Japonya, Avustralya ve birçok Avrupa ülkesi tarafından kuşatılmış halde. Aynı zamanda ABD de Hindistan ile yakınlaşırken, durumun birçok şirketi faaliyetlerini Çin’den Hindistan istikrarına taşımaya yöneltmesi de güçlü bir ihtimal. Washington’un 2017 Doklam krizi sırasında Hindistan hükümetine ‘Çin kuvvetlerinin takviyeleri ve konuşlandırmaları hakkında’ bilgi sağladığı yönünde haberler ortaya koyuldu. Hindistan’ın bilgi paylaşımına dahil olarak bu düzenlemeleri güçlendirme arzusunun, Yeni Delhi’nin 2018 yılında ABD ile önemli bir askeri anlaşma imzalamasının arkasındaki katalizörlerden biri olduğuna inanılıyor.
Yeni Delhi’deki İndira Gandi Ulusal Açık Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde danışman Dr. Raj Kumar Sharma, “Çin askeri sınıfı, sadece Hindistan'a karşı değil, ABD ve Güney Çin Denizi’ni kontrol etme haklarıyla ilgili iddialarını reddeden diğer ülkelerle de karşı karşıyadır” dedi.
Hindistanlı analist Srimany Talukdar, son sınır çatışmasının Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile bağlantılı olabileceğini, ayrıca hükümet onayı olmaksızın komşu ülkelerden yabancı yatırımlara karşı koyma hususunda Hindistan’ın sergilediği kararlı tavırdan kaynaklı olabileceğini belirtti. Analist, söz konusu yatırımların dolaylı olarak Çin’i hedef aldığını da ifade etti.
Ancak Çin hükümeti sözcüsü, Çin’in diğer ülkelerin koronavirüsle mücadelesine yardım ederek küresel liderlik için yarıştığı söylentilerinin, mantıksız olduğunu ve dar görüşlülüğü yansıttığını vurguladı. Danışma organı olan Çin Halkının Siyasi Danışma Konferansı sözcüsü Guo Weimin, Çin Yasama Konseyi’nin yıllık toplantısı öncesinde bir basın toplantısı düzenledi.
Hindistan, geçen ay sınırları paylaştığı ülkelerden gelen yatırımların, öncelikle hükümetin onayını alması gerektiği hususunda bir karar yayınladı. Kararın, Çin’in yatırım yaptığı Hint şirketlere yönelik hegemonya eylemlerini önlemeyi amaçladığı belirtildi. Karar, Çin’den tepkiyle karşılaştı.
Öte yandan Hindistan, WHO içerisinde yürütme kararı alınması sürecine başkanlık edecek. Hindistan’ın Çin üzerindeki artan küresel baskı ve Washington ile Pekin arasındaki artan boşluk ortasında bir odak noktası olacağına inanılıyor. Hindistan, ABD’nin Tayvan’ın WHO’da bir gözlemci olması talebi karşısında tavrını belirlemek zorunda kalacak ve bu durum da Çin’in, ‘Tek Çin’ politikasına aykırı bir durum. Aynı şekilde Çin’in Tayvan’ı, 18- 19 Mayıs tarihlerinde WHO tarafından düzenlenen toplantı dışında tutmayı başarması da dikkat çekici bir durum.
Diğer taraftan Tayvan, takip ve önleme alanındaki çabaları sayesinde 440 vaka ve 7 ölüm kaydedilmesi sonrasında koronavirüs ile mücadelede başarılı deneyimini dünyayla paylaşmaya istekli olduğunu açıkladı.
Bununla birlikte Tayvan’ın egemen bir ülke olarak uluslararası kuruluşlara katılma hakkının bulunmadığına inanan Çin, Tayvan’ın WHO’ya katılmasına şiddetle karşı çıktı. Çin, Tayvan’ın Çin’in bir parçası olduğunu kabul etmesini isterken, Tayvan ise bunu reddediyor.
Bu çerçevede Tayvan Dışişleri Bakanı Joseph Wu, “Tüm çabalarımıza ve benzeri görülmemiş düzeydeki uluslararası desteğe rağmen Tayvan, katılım daveti almadı” dedi.
Öte yandan Cevahirlal Nehru Üniversitesi Profesörü Rajesh Rajagopalan, “Hindistan’ın Çin’e karşı nüfuzunu artırma fırsatı bulduğu anda Pekin’in, Yeni Delhi’ye nüfuzunu abartmaması gerektiğini hatırlatmak için baskı yapmaya yönelmesi tesadüf değil. Çünkü Çin, Hindistan’daki güvenlik durumunu karmaşıklaştırabilir ve sınırlarında istikrarı koruma maliyetini artırabilir. Çin’in bu davranışı, Narendra Modi hükümeti için bir meydan okumadır” değerlendirmesinde bulundu. Bununla birlikte Çin’in uluslararası kuruluşlar içinde büyük bir nüfuz kazanmamasının sağlanması, Yeni Delhi’nin çıkarlarına görülüyor. Zira bu nüfuzun, Hindistan çıkarları için istenmeyen sonuçları bulunuyor.



Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
TT

Avustralya, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolarlık ek askeri yardım yapacak

Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA
Fotoğraf: Pavlo Palamarchuk/AA

Avustralya Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Richard Donald Marles, Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını duyurdu.

Avustralya Savunma Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Bakan Marles, Ukrayna Başbakanı Denis Şmıgal ile bir araya geldiği Ukrayna'nın Lviv kentinde konuya ilişkin basına konuştu.

Avustralya savunma sanayisinin desteğiyle Ukrayna'ya yaklaşık 100 milyon dolar değerinde ek askeri yardım yapılacağını açıklayan Marles, İngiltere öncülüğünde Ukraynalı askerlerin eğitim gördüğü Kudu Operasyonu'na verilen desteğin sürekliliğine işaret etti.

Marles, ek askeri yardım paketinin 50 milyon dolar değerinde kısa menzilli hava savunma sistemi, 30 milyon dolar değerinde insansız hava sistemi, 15 milyon dolar değerinde miğfer, sert gövdeli şişme bot, duman maskesi, jeneratör ve postal gibi yüksek öncelikli ekipman ile havadan karaya mühimmat içereceğini kaydetti.

Böylelikle savaşın başlangıcından itibaren Avustralya'nın Ukrayna'ya toplam 880 milyon dolar değerinde askeri yardım sağlamış olacağını vurgulayan Marles, ülkeye yapılan toplam yardımın ise bir milyar doları bulduğunu bildirdi.


ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de üniversitelerdeki Filistin'e destek gösterileri, müdahalelere rağmen sürüyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD genelinde birçok farklı eyalet ve üniversitede öğrencilerin düzenlediği Filistin'e destek gösterileri, üniversite yönetimi ve polisin müdahalelerine rağmen devam ediyor.

Öğrenciler, üniversite kampüslerindeki açık alanlarda toplanıp kamplar kurarken, üniversite ve yerel yetkililer, kampüs kapatma, gözaltına alma gibi eylemlerle karşılık veriyor.

Öte yandan Gazze'ye destek gösterilerine katılan üniversite ve öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor.

- Washington Üniversitesinde 80'den fazla kişi gözaltına alındı

CNN'in haberine göre, Missouri eyaletinin St. Louis kentindeki Washington Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerine ilişkin açıklama yapıldı.

Polisin 80'den fazla kişiyi gözaltına aldığı aktarılan açıklamada, kampüste kamp kuran öğrencilerin "niyetlerinin iyi olmadığı ve tehlikeli olabilecekleri" ifade edildi.

- Güney California Üniversitesinden kampüs kapatma kararı

Güney California Üniversitesinin (USC) sosyal medya platformu X'teki hesabından yapılan paylaşımda, "bir kargaşa nedeniyle" üniversite kampüsünün kampüste yaşayanlar hariç herkese geçici olarak kapatıldığı açıklandı.

Filistin'e destek için gösterilerde şu ana kadar yaklaşık 100 kişinin gözaltına alındığı USC'den geçen hafta yapılan açıklamada mayıstaki ana mezuniyet töreninin yapılmayacağı belirtilmişti.

- Arizona Eyalet Üniversitesinde 72 kişiye gözaltı

Arizona Eyalet Üniversitesinden, kampüste süren Filistin'e destek gösterilerinde gözaltına alınanlara ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, 15'i öğrenci 72 kişinin, "izinsiz kamp kurdukları" gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtildi.

- Harvard Üniversitesi

Üniversitenin öğrencilerince çıkarılan The Harvard Crimson gazetesinin haberine göre, Harvard Avlusu'na kamp kuran öğrencilerin Filistin'e destek gösterisi sürüyor.

Öğrencilerin avluda Filistin bayrağını göndere çekmesinin ardından polis, bayrağın kaldırılmasını talep etti.

Üniversite çalışanları bayrağı indirirken göstericiler, Filistin'e destek sloganları attı.


Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
TT

Biz ve Hindistan seçimleri

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)
Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve elbette saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik Hindu çoğunluğun ihlalleri tekrarlanıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi

Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlık almasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlık gününde ana toprak Hindistan'dan ayrıldıkları ve Müslüman ülkeler olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin olmadığını öne sürerek kabul etti.

Kuveyt ve hatta Körfez ülkelerinde katıldığınız sohbetlerde Amerikan başkanlık seçimlerinin konuşulmaması nadir görülen bir durumdur. Hatta bölgemiz ve sorunlarımız için kimin, şu an ki Başkan Biden’ın mı yoksa eski başkan ve Biden'ın şu anda tek güçlü rakibi olan Donald Trump’ın mı daha iyi olduğu konusunda şiddetli tartışmalara da rastlanabilir. Bu takip, bölgemizdeki Amerikan askeri varlığının ve dünyanın en büyük süper gücü olan ABD'nin oynadığı küresel ağırlığın bir sonucu olarak anlaşılabilir.

Hindistan parlamento seçimleri ise birkaç gün önce başladı ve haftalarca devam edecek, böylece yaklaşık 970 milyon Hint seçmen, yani seçmen kaydı olan ve kendi ülkelerindeki seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olan yaklaşık 1 milyar kişi bu seçimlerde oy kullanabilecek. Diğer bir deyişle gezegenimizin nüfusunun 8 milyar kişi olduğunu düşünürsek, dünyamızda yaşayan her sekiz kişiden birinin Hindistan seçimlerinde oy kullanma hakkı bulunuyor.

Körfez ülkelerinde Hint toplumundan çok sayıda kişi olmasına rağmen, Kuveyt veya Körfez’deki sohbetlerde Hindistan seçimleri ile ilgili bir diyaloga nadiren rast gelinir, hatta neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa Hint toplumunun ne kadar kalabalık olduğunu bilmek için nüfusu 4 milyon olan Kuveyt'te sayılarının yaklaşık 1 milyon olduğunu bilmek yeterlidir. Yani tüm sektörlerde çalışan ve her düzeyde inşaat ve ekonomiye etkin bir şekilde katkıda bulunan Hintler sadece Kuveyt Devleti’nde nüfusun dörtte birini oluşturuyorlar. Gerçek şu ki Hint toplumu Körfez ülkeleri yasalarına en çok uyan ve onlara en saygılı toplumlardan, dahası bu ülkelere gelen ve sayıları 200’ü aşan gurbetçi topluluklar arasında suç işleme ve çalıştıkları ülkenin yasalarını ihlal etme oranları belki de en az olan topluluklardan biridir.

Nüfusu 1 buçuk milyara yaklaşan, Körfez ülkeleri ve genel olarak Arap bölgesi ile kadim tarihi ticari, kültürel ve dini ilişkilere sahip büyük bir ülke olan Hindistan hakkında ne yazık ki pek bir şey bilmiyoruz. Körfez'de Hindistan ile ilgili araştırmalarla ilgilenen merkezler olduğunu hiç duymadım. Hindistan’ın meselelerini ve bunların gerçekliğimiz üzerindeki etkilerini, parlamento seçimleri sonuçlarının birçok halkı, ırkı ve milliyetiyle Hindistan ile ilişkilerimiz üzerindeki etkilerini ele alan periyodik seminerler de düzenlenmiyor.

Mevcut Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Hindistan seçimlerine ırkçı, azınlık karşıtı olan partisi Bharatiya Janata ile katılıyor. Tüm göstergeler onun başarılı olup üçüncü bir dönem seçileceğine işaret ediyor. Hindu ırkçı partisi, sayıları 200 milyondan fazla olan Müslümanlar başta olmak üzere tüm azınlıklara yönelik dışlayıcı bir söyleme dayanıyor. Modi, geçtiğimiz pazar günü destekçileri için düzenlenen bir seçim mitinginde, seçimlerde kendisiyle yarışan muhalefetteki Kongre Partisi’ni hedef aldı. Açıkça Müslümanlara atıfta bulunarak, partiyi Hindistan'ın zenginliğini sınırsız sayıda çoğalan davetsiz misafirlere dağıtmak istemekle suçladı.

Bharatiya Janata Partisi’nin laiklik ve yurttaşlar arasındaki eşitlik konusunda tuhaf yorumları bulunuyor. Parti teorisyenleri laikliğin çoğunluğun egemenliğini tanıma ve onun formülünün azınlıklara dayatılması gerektiği anlamına geldiğini savunuyorlar. Parti aynı zamanda ezici çoğunluk ile fırsatçı azınlıkları eşitleyen eşitliğin bu çoğunluğa haksızlık olduğuna da inanıyor ve şunu soruyor; azınlıklar lehine çoğunluk ezilirken eşitlik nasıl sağlanabilir?

Irkçı Hindu partinin destekçileri, kuzey ve kuzeydoğudaki bazı eyaletlerde Müslümanların sığır eti yediğini gördüklerinde veya bir Müslümanın Hindu bir kız ile evlendiğini duyduklarında Müslümanlara karşı katliamlar da gerçekleştiriyorlar. Onlara göre Müslümanların Hindu kızlar ile evlenmelerinin nedeni, onları Müslüman yapmaya yönelik küresel bir İslami komplo olduğu için, bu tür evlilikleri “cihat evliliği” diye adlandırıyorlar.

Genel olarak Sihler, Hıristiyanlar ve tabii ki bu saldırılardan en büyük payı alan Müslümanlar gibi azınlıklara karşı Hindu ihlalleri tekrarlanıyor. Nitekim Modi hükümeti, komşu ülkelerden (Bangladeş ve Pakistan) Müslüman göçmenlerin vatandaşlığa alınmasını yasaklayan bir yasayı, bu iki ülkenin 1947'deki bağımsızlıktan kısa bir süre sonra ana toprak Hindistan'dan ayrıldığı ve bu ülkeler İslam ülkesi olduklarından Hindistan vatandaşlığı talep etmeleri için hiçbir gerekçelerinin bulunmadığını öne sürerek kabul etti.

 Bugün bazı Hint Müslümanlar Pakistan (230 milyon kişi) ile Bangladeş (170 milyon kişi) Hindistan’dan ayrıldıkları için hayıflanıyor olabilirler. Çünkü eğer Hindistan Birliği içinde kalsalardı, bugün Müslümanların sayısı 600 milyona, yani şu anki Hinduların sayısına yakın olacaktı ve herhangi bir ırkçı partinin Hindistan'daki Müslümanları yabancı bir azınlık olarak görmesi zor olacaktı.

Hindistan seçimleri, bölgemiz meseleleri ve Hindistan ile ilişkileriyle ilgilenenlerin bu büyük ülkeyi daha iyi anlamalarına ışık tutması için bir fırsattır. Bu bölgemize fayda sağlayacak ve Hindistan gibi bir ülkede de Müslümanlara iyilik ve huzur getirecektir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
TT

Gazze’deki ateş Kolombiya Üniversitesi'nin ‘Mısırlı baronesini’ yaktı

Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)
Rektör Şefik, Temsilciler Meclisi Başkanı tarafından ‘nefret ve antisemitizm’ olarak nitelendirilen kampüsteki Filistin’e destek gösterileri sebebiyle Temsilciler Meclisinde ifade verdi, 17 Nisan 2024 (AFP)

İnci Mecdi

Nimet Minuşe Şefik, Mısır'da doğdu. Ailesiyle birlikte ABD'ye göç etti. Ardından eğitim için İngiltere'ye taşındı. Bir yandan Hamas Hareketi yanlısı profesörler hakkında ABD Temsilciler Meclisi tarafından açıklan soruşturmayla karşı karşıya olan Şefik, diğer taraftan Gazze’deki savaşı protesto eden öğrencilerin oturma eylemini dağıtmak için polisten yardım istediği gerekçesiyle öğrencilerin öfkeli tepkisini çekti.

Nimet Minuşe Şefik, geçtiğimiz yıl New York'taki Kolombiya Üniversitesi'nin rektörü olarak atandığında, üniversitenin mütevelli heyeti başkanı onu ‘akademiyi ve dış dünyayı’ en iyi şekilde anlayan ‘ideal bir aday’ olarak nitelendirmişti. Ancak Mısır asıllı İngiliz-Amerikan barones, çok geçmeden kendisini Gazze savaşı nedeniyle karşıt tarafların suçlamalarıyla karşı karşıya buldu. Şefik, daha önce de dünyanın en büyük finans kuruluşlarında çalışmış biri olarak karmaşık meselelerle uğraşmış, İsrail'le ekonomik ve akademik ilişkilerin kesilmesi talebiyle öğrenciler tarafından düzenlenen oturma eylemine polisin müdahale etmesine izin vermesinin ardından solcuların akademik özgürlüğü ihlal ettiği suçlamaları, sağcıların ise kampüsteki antisemitizmle baş edemediği suçlamalarına maruz kalmıştı.

ABD Temsilciler Meclisi’nde ifade verdi

Şefik, geçtiğimiz hafta ABD Temsilciler Meclisi Eğitim ve İşgücü Komitesi’nde yapılan bir oturumda, 7 Ekim 2023 saldırıları sonrası kampüsteki ‘nefret ve antisemitizm’ olaylarına yaklaşımıyla ilgili sorularla karşılaştı.

ABD basınına göre Şefik hakkında, üniversitenin ‘antisemitizm’ (Yahudi karşıtlığı) olarak nitelendirilen Hamas Hareketi yanlısı yorumlar yapan öğretim üyelerine nasıl davrandığıyla ilgili özel bir soruşturma başlatıldı. Şefik’e ifade verdiği sırada Michigan'dan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Tim Wahlberg tarafından Hamas Hareketi’nin geçtiğimiz ekim ayında İsrail’i hedef alan saldırısını ‘çarpıcı bir zafer’ olarak nitelendiren yorumlarda bulunan üniversitenin Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmaları Bölümü profesörlerinden Joseph Massad hakkında da bir soru soruldu.

fdvb
New York'taki Kolombiya Üniversitesi kampüsünde bir araya gelen Filistin yanlıları, 25 Nisan 2024 (AFP)

Şefik, Wahlberg’in sorusuna, “Yaptığı açıklamayı kınıyorum. Söyledikleri beni dehşete düşürdü. Kendisiyle konuşuldu” yanıtını verdi. Bir diğer Cumhuriyetçi Temsilci Elise Stefanik’in Şefik’e Massad'ın neden halen Kolombiya Üniversitesi resmi internet sitesinde ‘Akademik İnceleme Komitesi Başkanı’ olarak yer aldığını sorunca oturumda sesler yükseldi. Stefanik, Şefik’ten Massad'ı görevinden alacağına dair söz vermesini istedi. Oturumda Şefik’e üniversitenin Ortadoğu Enstitüsü'nde misafir öğretim üyesi olan Muhammed Abduh’un 1 Ekim'de Facebook'ta paylaştığı “Evet ister Hamas, ister Hizbullah ister İslami Cihad Hareketi olsun direnişten yanayım, ama sadece belli bir ölçüde” şeklindeki paylaşımı soruldu. Bunun üzerine Şefik, Abduh’u üniversiteden göndereceğini söyledi.

Üniversitenin bazı Yahudi öğrencileri daha önce kampüs içinde sözlü ve fiziksel tacize uğradıklarını kampüs dışında da antisemitizm olayları yaşandıklarını bildirdiler. Üniversitenin önde gelen bazı büyük bağışçıları, Cumhuriyetçi temsilciler ve Demokrat Parti’den de bazı temsilciler, bu tür olayların Şefik’in antisemitizmle başa çıkmada yetersiz olduğunu gösterdiği yorumunda bulundular. Üniversitenin önde gelen bağışçılarından biri olan Robert Kraft, “Artık Kolombiya Üniversitesi’nin öğrencilerini ve personelini koruyabildiğine güvenim kalmadı. Bu durumu düzeltecek önlemler alınana kadar üniversiteyi destekleme konusunda çekincelerim var. Umarım üniversite ve yönetimi bu protestoları derhal sona erdirerek bu nefretle mücadele eder” şeklinde konuştu.

Polis şiddeti

Öte yandan Şefik’in, öğrencilerin üniversitenin barışçıl gösteri düzenleme politikalarını açıkça ihlal ederek kampüse çadırlarla ‘Gazze ile dayanışma kampı’ kurup Gazze’deki savaşa karşı protesto hareketine müdahale etmesi için New York polisine izin vermesi, öğrencilerin, öğretim görevlilerinin ve solcu politikacıların öfkeli tepkisine neden oldu. Polisin müdahalesi sonucu 100'den fazla kişi gözaltına alındı. Bunun üzerine daha fazla öğrenci protestoya dahil oldu ve protesto hareketi kısa süre için ABD’deki birçok üniversitenin kampüsüne yayıldı.

Temsilciler Meclisi'nin Demokrat Partili üyelerinden Alexandria Ocasio-Cortez, salı günü X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Polisin kampüste öğrenciler tarafından düzenlenen barışçıl protestoları dağıtması tansiyonu yükselten, pervasızca ve tehlikeli bir adımdır. Bu, insanların hayatlarını riske atan berbat bir yönetimin başarısızlığından başka bir şey değil. Bunu mümkün olan en güçlü şekilde kınıyorum” ifadelerini kullandı.

Şefik’in istifası için talepler

ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson, çarşamba günü Kolombiya Üniversitesi’nde düzenlediği basın toplantısında Şefik’in istifasını istedi. Johnson, “Bugün burada dostlarımın yanında olmak ve Rektör Şefik’i bu kaosa derhal bir düzen getiremezse istifa etmeye çağırmak için bulunuyorum” dedi.

Ancak Kolombiya Üniversitesi Mütevelli Heyeti, üniversiteyi içinden geçtiği bu zor günlerde yönetirken onu güçlü bir şekilde desteklediğini açıklayarak Şefik’in arkasında durdu. CNN'in aktardığına göre Üniversite Mütevelli Heyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Rektör Şefik, rektörlük seçimleri sırasında bize nefret, taciz ve ayrımcılığa karşı sağlam bir duruş sergilerken, çatışmaları çözmek ve Kolombiya Üniversitesi gibi canlı bir kampüsü oluşturan farklı sesleri dengelemek için her zaman düşünceli bir yaklaşım benimseyeceğini söyledi. Şu anda da tam olarak bunu yapıyor” denildi.

İfade vermek üzere gitmeden önce Temsilciler Meclisi’ne yaptığı yazılı açıklamada, önce Mısır'da ve daha sonra okullarda sistematik ırkçılıktan dolayı ayrımcılığa maruz kalınan dönemde ABD’nin güneydoğusunda geçirdiği çocukluk yıllarını anlatan Şefik, bu deneyimlerin kendisine ‘çok çeşitli geçmişlere ve ayrımcılığın ilk elden üstesinden gelme deneyimlerine sahip insanlarla ilişki kurma ve onlardan bir şeyler öğrenme’ imkanı yakaladığını söyledi.

dfrgtbh
Üniversite kampüsünde Filistin’e destek için kurulan kampın karşısındaki İsrail bayrakları, 26 Nisan 2024 (AFP)

Üniversite rektörleri arasında bu durumda olan sadece Şefik değil. Pennsylvania Üniversitesi Rektörü Liz Magill ve Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay, 7 Ekim 2023 olaylarından sonra kampüsteki ‘antisemitizm’ diye nitelendirilen protestoları ele alış biçimleri nedeniyle baskıya uğradılar. Her ikisi de bu baskılar sonucunda istifa ettiler. Gözlemciler, Kolombiya Üniversitesi ve ABD’deki diğer üniversitelerde yaşananların, bu çağda üniversiteleri yönetmenin karmaşıklığını ve bunların etkisini yansıttığını düşünüyorlar. Gözlemcilere göre bu yaşananlar aynı zamanda, Şefik gibi akademik olmayan geçmişlerden gelen ve sayıları giderek artan üniversite rektörlerinin deneyimlerini de yansıtıyor.

Bu sadece kampüste güvenli bir ortam oluştururken ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük ilkeleri arasında denge kurmakla sınırlı değil. ABD’de yayınlanan Time dergisine göre Şikago’daki Loyola Üniversitesi’nde yükseköğretimde profesör yardımcısı olan Katherine S. Cho, bugünlerde diğer üniversite rektörleri gibi kendisinin de fakülte, mütevelli heyeti ve yönetim arasında denge sağlamakla görevli olduğunu söyledi. Bu üç grubun genellikle üniversitede neler olduğu ve başkanın işini iyi yapıp yapamadığı konusunda farklı fikirlere sahip olduklarını belirten Cho, “Rektörün başarılı olduğunu düşündükleri konulara ilişkin farklı tanımları olabiliyor” dedi.

Pragmatik biri

Şefik, geçtiğimiz yıl Kolombiya Üniversitesi’nde rektörlük görevine geldiğinde, üniversitenin ilk kadın rektörü ve Ivy League (Sarmaşık Ligi/ABD’nin New England bölgesi ve güneyindeki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik) okullarının başına yeni atanan birkaç kadın rektörden biri oldu.

Mısır'da doğan, ancak dört yaşındayken ailesiyle birlikte ABD’ye göç eden Şefik, çocukluk yıllarını burada geçirdikten sonra lisansüstü eğitimini almak için İngiltere’ye taşındı ve burada uzun bir kariyer yolculuğu oldu.

Londra Ekonomi Okulu’ndan yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Oxford Üniversitesi'nde doktora yapan Şefik, 36 yaşında Dünya Bankası'nın gelmiş geçmiş en genç başkan yardımcısı oldu. Şefik, İngiltere Uluslararası Kalkınma Departmanı’nda (DFID), Uluslararası Para Fonu’nda (IMF) ve İngiltere Merkez Bankası'nda çalıştıktan sonra Londra Ekonomi Okulu’nun başına geçti.

İngiltere'de geçirdiği süre boyunca yetenekleriyle göz dolduran ve alanında üne kavuşan Şefik’in belirgin bir siyasi eğilimi yoktu. Hem Muhafazakar Parti hem de İşçi Partisi hükümetleri döneminde DFID Genel Sekreteri olarak görev yaptı ve Lordlar Kamarası'nın daimi üyesi oldu. Şefik, 2021 yılında Financial Times dergisine verdiği röportajda, pragmatik ve siyasi eğilimi olmayan biri olarak tanımlanıyordu. Şefik, ABD’de büyüyen Mısırlı genç bir kız olarak kimliği hakkında konuşurken, okulda kendisine siyah mı beyaz mı olduğu sorulmuş ve ‘Esmerim’ cevabını verdiğini de söylemişti.

Şefik’in 2022 yılında Londra Ekonomi Okulu’ndaki görevi için 539 bin sterlin maaş alması ülkede tartışmalara yol açarken Londra Ekonomi Okulu, öğretim görevlilerinin maaşlarını artırmayı başaramadı. Bazı çevrelerse bu miktarın ABD'deki üniversitelerdeki benzer pozisyonlar için ödenen maaşların halen çok altında olduğuna dikkati çektiler.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.


İsrail: Esir takası anlaşması yapılması halinde Refah'a operasyon askıya alınacak

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
TT

İsrail: Esir takası anlaşması yapılması halinde Refah'a operasyon askıya alınacak

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı çadırlar (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Hamas ile esir takası anlaşması yapılması halinde Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine olası kara operasyonunu askıya alacaklarını bildirdi.

Katz, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna yaptığı açıklamada, esir takasıyla ilgili konuştu.

Bakan Katz, Hamas ile esir takası anlaşmasına varılması halinde Refah'a operasyonun askıya alınacağını belirtti.

Ülkedeki ana muhalefet partisinin lideri Yair Lapid de aynı kanala yaptığı açıklamada, Gazze'ye saldırılara devam etme ya da esir takas anlaşması yapma arasında bir tercih yapılması gerekirse takasın seçilmesi gerektiğini söyledi.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bugün elindeki 2 İsraillinin "esir takası anlaşması" yapılması ve evlerine dönmeleri için hükümete çağrıda bulunduğu bir video yayınlamıştı.

Kassam Tugaylarının Telegram hesabından yayınlanan videoda, esirler İsrail ordusunun saldırıları altında zor şartlar altında yaşadıklarını ifade etmiş ve en kısa zamanda esir takası anlaşması yapılmasını istemişti.

Gazze'deki İsrailli esirlerin yakınlarının bir araya geldiği platform ise esir yakınlarından onay alınmasının ardından söz konusu videoyu sosyal medya hesabından paylaşmıştı.

Platform, hükümete, "Bağımsızlık Günü"nden önce hayatta olan esirleri evlerine getirme, diğerleri için ise cenaze merasimi düzenleme çağrısı yapmıştı.


Hamas ve İsrail'e ateşkes baskısı

İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
TT

Hamas ve İsrail'e ateşkes baskısı

İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)
İsrail'in dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki en-Nuseyrat Mülteci Kampı'na düzenlediği hava saldırısında yıkılan binaların enkazı arasında bir Filistinli (AFP)

ABD ve Mısır, İsrail'in çoğu yerinden edilmiş 1,2 milyondan fazla Filistinlinin toplandığı Refah'ı işgal etmesini ve kanlı bir savaş tehdidini önlemek umuduyla İsrail ile Hamas arasında bir takas anlaşması yapılması için baskılarını arttırdı.

Konuyla ilgili bilgi sahibi Filistinli kaynaklar Şarku’l Avsat'a Refah'ın işgalinden önceki son saatlerde çabaların yoğunlaştığını ve perde arkasında ABD'nin İsrail'e anlaşmanın başarılı olması için baskı yaparken Mısır'ın da Hamas'a baskı yaptığını doğruladı.

Kaynaklar, “Washington Refah'ın işgaline karşı çıkıyor ve tehditler savuruyor. Mısırlılar ise Hamas'a bunun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu söylüyor” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklara göre Mısır, Refah'ın işgalini durduracak ve sonunda kapsamlı bir anlaşmaya yol açacak ‘insani’ bir anlaşma için çalışıyor. Mısır'ın fikri, kapsamlı bir anlaşmaya varılamıyorsa, ilk aşamada her iki tarafın taleplerini karşılayan ve tartışmalı konuları daha sonraki aşamalara erteleyen kademeli bir anlaşma olması. Zira ihtiyaç duyulan şey Refah'ın işgalini durdurmak.

Hamas'ın yanıt vermek için zamana ihtiyacı var. Çünkü bu konu hareketin Gazze Şeridi'ndeki liderliğiyle tartışılmalı. Mısır'ın Hamas üzerindeki baskısına karşılık Washington da Tel Aviv üzerinde baskı kuruyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, bugün Suudi Arabistan'a gidecek olan Bakan Antony Blinken'in Gazze'deki ateşkesi durdurma çabalarıyla ilgili görüşmeler yapacağını ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden bakanlarla bir araya geleceğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, “Blinken, çatışmanın artmasını önlemenin önemini vurgulayacak ve bölgede sürdürülebilir barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabaları ele alacak” denildi.


Cemaat-i İslami: Hamas ile saha koordinasyonu var, ancak siyasi bağlantı yok

Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
TT

Cemaat-i İslami: Hamas ile saha koordinasyonu var, ancak siyasi bağlantı yok

Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)
Perşembe akşamı Batı Bekaa'daki Midun bölgesinde hedef alınan ve Cemaat-i İslami liderleri Musab ve Bilal Halef'in öldüğü araç (Lübnan Ulusal Haber Ajansı)

Cemaat-i İslami'nin Lübnan'daki askeri kanadı Fecr Kuvvetleri’nin önde gelen komutanlarından birinin İsrail tarafından öldürülmesi, örgütün Güney Lübnan cephesindeki rolü ve etkinliğine yeni bir ışık tuttu. İsrail ordusu Musab Halef'in Batı Bekaa’daki Midun bölgesinde bir silahlı insansız hava aracı (SİHA) saldırısında öldürülmesini ‘Hamas'ın Lübnan'daki koluyla iş birliği içinde İsrail'e karşı çok sayıda saldırı gerçekleştirmiş olmasına’ bağladı.

İsrail'e ait bir SİHA, Bekaa'nın batısındaki Midun bölgesinde bir aracı hedef alarak Musab Halef ve Bilal Halef'i öldürdü. İsrail ordusundan yapılan açıklamada “Cemaat-i İslami son dönemde Lübnan topraklarından İsrail'e karşı Har Dov bölgesinde (Şebaa Çiftlikleri) ve İsrail'in kuzeyindeki diğer bölgelerde çok sayıda saldırı planladı ve teşvik etti” denilerek Musab Halef'in ‘İsrail'e karşı saldırılar gerçekleştirmek için Hamas'ın Lübnan'daki koluyla iş birliği yaptığı’ vurgulandı.

İsrail bu açıklamayla Cemaat-i İslami'nin askeri faaliyetlerini Hamas'la ve Lübnan'daki rolüyle ilişkilendirmeye çalışırken, örgüt bu suçlamaları reddetmekte gecikmedi ve ‘askeri çalışmalarının Hamas'tan ve diğer gruplardan bağımsız olduğunu’ vurguladı. Cemaat-i İslami'nin Siyasi Büro Başkanı Ali Ebu Yasin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Biz ve Hamas aynı okulun çocuklarıyız. Tüm özgür insanları ilgilendiren Filistin davası için savaşıyoruz. Hamas başka, Cemaat-i İslami başka bir yapı. Şehit Musab Halef ve Bilal Halef, Cemaat-i İslami için çalışmaktaydı, başka bir grup için değil. Saha çalışmaları sırasında Hamas ve güneydeki diğer direniş gruplarıyla koordinasyon var, özellikle de düşmanla tek bir çatışma hattında olduğumuz için koordinasyon yapmamak mantıksız. Ancak bu bizim Hamas ya da diğerleri için çalıştığımız anlamına gelmiyor” ifadelerini kullandı.

Örgüt, Hamas ile aynı amaç için savaştığını kabul etse de bu, Hamas’ın Lübnan topraklarından askeri rol oynamasını onayladığı ya da desteklediği anlamına gelmiyor. Ebu Yasin, “Filistinlilerin Lübnan'dan askeri katılımı tartışma ve müzakereye tabidir. Toprak Lübnan toprağıdır, cephe Lübnan cephesidir. Hepimiz düşmanı Gazze'den uzak tutacak şekilde yormaya çalışıyorsak bile Lübnan'ın durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Savaş bittikten sonra masaya oturmalı ve Hamas'ın Lübnan'dan askerî harekât yapmasının mümkün olup olmadığını bilinçli bir şekilde tartışmalıyız” şeklinde konuştu.

Cemaat-i İslami ve Hamas'ın Müslüman Kardeşler doktrininin bir parçası olduğu doğru. Ancak bu, askeri uzman Tuğgeneral Vehbi Katişa'nın da ifade ettiği gibi, ikisinden birinin diğerinin içinde eriyeceği anlamına gelmiyor. Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Katişa, “Cemaat-i İslami'nin ilk askeri müdahalesi Gazze Şeridi'ndeki savaşın uzun sürmeyeceği ve bu sembolik rol sayesinde siyasi bir kazanım elde edeceği inancına dayanıyordu” ifadesini kullandı. Hamas ile Musab Halef arasında iletişim, koordinasyon ve bunların hareketin saha çalışmalarındaki görevini kolaylaştırma olasılığını göz ardı etmeyen Katişa, “Ancak bu, Cemaat-i İslami’nin Hamas içinde eriyebileceği anlamına gelmiyor” dedi. Katişa ayrıca, “Grubun liderliği içinde güney cephesine askeri olarak katılmanın fizibilitesi konusunda bir görüş ayrılığından” söz etti.

‘Lübnan'ı İsrail için yoğun bir cepheye dönüştürmenin Filistin davasına hiçbir şey kazandırmadığını’ vurgulayan Katişa, “Lübnan'dan atılan her roketin (aralarında sivillerin de bulunduğu yüzlerce Lübnanlı’nın ölmesinin ve köylerin yok edilmesinin kanıtladığı gibi) İsrail'in yıkıcı yanıtını çektiğini” belirterek, ‘Filistinli çocukların taş intifadasının İsrail'e silahlı eylemden daha fazla zarar verdiğini, zira bu sayede Yitzhak Rabin'in merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile Oslo Anlaşması’nı imzaladığını’ hatırlattı. Katişa, “Düşmanla onun üstün olduğu araçla savaşmak mümkün değildir” diyerek sözlerini noktaladı.


Medvedev: Rusya, ABD'nin Batı'daki donmuş rezervlerine el koymasına karşılık verebilir

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
TT

Medvedev: Rusya, ABD'nin Batı'daki donmuş rezervlerine el koymasına karşılık verebilir

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)
Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev (AP)

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, ABD'nin Moskova'nın Batı'daki dondurulmuş döviz rezervlerine el koymasına karşılık olarak Rusya'nın da ABD vatandaşları ve yatırımcılarının Rusya'daki mülk ve paraları dahil tüm varlıklarına el koyabileceğini söyledi.

ABD Temsilciler Meclisi, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin ABD bankalarında tutulan Rus varlıklarına el koymasına ve bunları Ukrayna'ya transfer etmesine olanak tanıyan bir yasa tasarısını kabul etti.

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşına karşılık olarak ABD ve müttefikleri, Rusya Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı ile işlemleri yasakladı. Ayrıca Batı'da, çoğunlukla ABD'den ziyade Avrupa finans kurumlarında bulunan yaklaşık 300 milyar dolar değerindeki Rus varlıkları donduruldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yakın müttefiki olan Medvedev, Rusya'nın ABD'nin rezervlerine el koymasına aynı şekilde karşılık veremeyeceğini ifade etti.

Medvedev, Telegram hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Bunun nedeni açık; para, haklar ve diğer ABD varlıkları da dahil olmak üzere büyük miktarda ABD hükümet mülküne sahip değiliz. Dolayısıyla yanıt asimetrik olacak, ancak daha az acı verici olacağı doğru değil. Örneğin, Rusya'nın yargı yetkisi dahilindeki bireylerin mülklerine (fonlar, gayrimenkuller, ayni taşınır mallar ve mülkiyet hakları) mahkeme kararıyla haciz uygulanmasından bahsediyoruz.”

Medvedev sözlerini şöyle sürdürdü: “Evet, bu karmaşık bir hikâye. Çünkü bu kişiler genellikle Rus ekonomisine yatırım yapan kişiler... Onlara özel mülkiyet haklarının tehlikeye atılmayacağı garantisini verdik ama beklenmedik bir şey oldu: devletleri bize karşı hibrid (çok biçimli) bir savaş ilan etti. Kuşkusuz buna karşılık verilmeli.”

Medvedev ayrıca, Rus yasalarında bu varlıklara Rus devleti lehine el konulmasını sağlayacak değişiklikler yapılması gerektiğini belirtti.


Rusya ve Ukrayna arasındaki enerji tesisleri savaşı yoğunlaşıyor

Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
TT

Rusya ve Ukrayna arasındaki enerji tesisleri savaşı yoğunlaşıyor

Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)
Kiev, kuzeydoğu Ukrayna'daki Harkiv'de bir hastane Rus saldırılarında yıkıldı (Reuters)

Rus ve Ukrayna güçleri, son haftalarda özellikle iki ülkedeki enerji ve altyapı tesislerini hedef alan saldırılarını karşılıklı olarak yoğunlaştırdı. Sovyetler Birliği'nin II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'na karşı kazandığı zaferin anısına düzenlenen 9 Mayıs kutlamaları yaklaşırken, Ukrayna acilen ihtiyaç duyulan Amerikan silahlarının gelmesini bekliyor. Rusya, böyle bir dönemde cuma ve cumartesi gecesi " Ukrayna'da çok sayıda bölgeye füzelerle” yeniden yoğun bir saldırı düzenleyerek, 4 termik santralin hasar görmesine ve elektrik kesintilerine neden oldu.

Öte yandan Ukrayna, Rusya'nın güneyindeki Krasnodar bölgesine ve Moskova'nın 2014 yılında ilhak ettiği Kırım Yarımadası'na bugüne kadarki en şiddetli drone saldırılarını gerçekleştirdi. Ilsky ve Slavyansk rafinerileri" gibi iki önemli "anahtar teknolojik tesisler" olarak nitelendirdiği tesisleri hedef aldı. Rus resmi medyasının işletmeci şirketin bir temsilcisinden aktardığı bilgiye göre Krasnodar bölgesindeki yetkililer, Slavyansk rafinerisinde yangın çıktığını ve rafinerinin faaliyetini durdurmak zorunda kaldığını bildirdi.


USAID, El Fasher'e yönelik Hızlı Destek saldırısının sonuçları konusunda uyardı

Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
TT

USAID, El Fasher'e yönelik Hızlı Destek saldırısının sonuçları konusunda uyardı

Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)
Darfur El Fasher'in dışında Zemzem kampındaki Sudanlı mülteciler  (AP)

Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı Direktörü Samantha Power dün (Cumartesi) Hızlı Destek Kuvvetlerinin Kuzey Darfur Eyaletindeki El Fasher şehrine olası saldırısının Sudan'da zaten “felaket” olan insani durumu daha da kötüleştireceğini söyledi.

Power, "X" platformundaki hesabı aracılığıyla, saldırının "muhtemelen Darfur'da sivillere karşı zulüm yapılmasına yol açacağını" belirtti.

Samantha Power sözlerini şöyle sürdürdü: "ABD, Sudan ordu komutanı Abdülfettah el-Burhan ve Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Muhammed Hamdan Daklu’ya (Hemedti) gerilimi derhal durdurma çağrısında bulunuyor. Ayrıca, her iki tarafta nüfuz sahibi olan ülkeleri, onları çatışmayı durdurmaya ve bu çatışmayı sona erdirecek müzakereler için mücadele etmeye çağırıyoruz.”