Arap Birliği geçmişten bir miras mı yoksa geleceğe yönelik bir ihtiyaç mı?

Arap Birliği geçmişten bir miras mı yoksa geleceğe yönelik bir ihtiyaç mı?
TT

Arap Birliği geçmişten bir miras mı yoksa geleceğe yönelik bir ihtiyaç mı?

Arap Birliği geçmişten bir miras mı yoksa geleceğe yönelik bir ihtiyaç mı?

Nebil Fehmi
Arap dünyasındaki gerilimler ve dalgalanmaların yanı sıra Arap ülkelerinin yaşadığı iç ve dış zorlukların gölgesinde, Arap Birliği’nin (AL) Arap dünyası ve uluslararası camia düzeyinde fizibilitesi ve etkinliği hakkında çok fazla söz söylendi. Bazıları, AL’nin kurumları ve çeşitli prosedürleri hakkındaki bir takım gözlemlerini ve çekincelerini dile getirirken bazıları da sorumluluğun egemen karar vericiler olarak yalnızca AL üyesi ülkelere ait olduğuna inanıyorlar.
Belki bu suçlamadan önce uluslararası ve bölgesel kuruluşların büyük çoğunluğunun, küreselleşmekle ve daha önce eşi benzeri görülememiş şekilde teknolojiye bağımlı hale gelmekle suçlanan, günümüzde güvenilirliklerini kaybetmeye başladıklarına dair eleştirilere maruz kaldıklarını belirtmek daha uygun olabilir. Bu eleştiriler, dikkatleri hızla küresel meselelere çekerek, onları halkın tartıştığı konular haline getirerek ulusal ve bölgesel ve uluslararası diplomatik kurumlar yerine kişiselleştirerek buna acil bir çözüm bulunması ihtiyacını artırıyor.
Eleştirilen kurumlar arasında birçok bölgesel örgütün yanı sıra çok taraflı eylemleri olan Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) yer alıyor. Burada çok taraflılık pahasına ikili diplomaside genel bir sapma söz konusu. Uluslararası sistemin, kurumlarının ve etkileşimlerinin yeniden düzenlendiği tarihi bir dönemden geçerken uluslararası siyasi gündemi şekillendirmede artan nüfuz, gayri resmi roller ve bunun etrafında önerilen bir takım çözümler bulunuyor.
Araplar, 1945'te kurulan AL’nin Arap ülkelerinin söz konusu dönemdeki liderlerinin bilgeliğini yansıtan ilk bölgesel örgüt olmasından ve aynı şekilde aralarındaki toplu ve bireysel olarak ulusal çıkarlarına hizmet eden bu iş birliğinin, çağının ötesinde yapılmış sağlam bir değerlendirme olması bakımından gurur duymalılar.
Araplar AL ile girişimlerinin, yaratıcı düşüncelerinin, farkındalıklarının ve iş birliklerinin çıkarlarını desteklediğini ve egemenliklerini etkilemediğini fark ettiler. AL’nin de tıpkı diğer kurumlar gibi göz ardı edilmemesi veya hafife alınmaması gereken ekonomik başarıları ve tutumları var. Bununla birlikte uluslararası gelişmelere ve çağın zorluklarına ayak uydurmak, doğru değerlendirmede bulunmak ve AL kurumlarını ve prosedürlerini yönetme verimliliğini artırmak mümkündür.
Şahsen birçok kez Arap dünyasındaki sorunların en önemli nedenlerinden birinin, her ne kadar hayatın normal ve kaçınılmaz bir özelliği olsa da, sık sık ortaya çıkan değişim fikrinden duyulan memnuniyetsizlik olduğu konusunda ısrar ettim. Arap dünyası, çağdaş uluslararası dönüşümlere ayak uydurmada diğer ülkelerin ve kurumların gerisinde kalmıştır. Geriden gelen, yavaş ve sadece tepkide kalan bir hareketliliğimiz oldu.
AL Genel Sekreterliği, 1954 yılından bu yana iç tüzükte değişiklikler yapılması için çalışıldığını ve 1964’ten beri Arap ülkeleri arasındaki zirveler gibi bir takım prosedürlerde değişiklikler olduğunu açıkladı. Örneğin 2005 yılında Cezayir’de yapılan Arap Zirvesi'nde bir Arap parlamentosu kurmak, sivil toplumun Arap Ekonomik Birliği Konseyi (CAEU) Ekonomik ve Sosyal Konseyi çalışmalarına katılmasına izin vermek gibi önemli kararlar alındı. Bununla birlikte serbest bir Arap ticaret bölgesi kurmak için daha önce eşi benzeri görülmemiş başka fikirler ortaya atıldı.
AL çerçevesinde Ekonomik ve Sosyal Konseyi, alanlarında uzman Arap örgütleri ve Arap bakanlık konseyleri, daimi teknik komiteler ve benzeri bir dizi organ ve kurum oluşturulmuştur. Eski AL Genel Sekreteri Nebil El-Arabi, mevcut yüzyılın başlarında Arap ülkeleri içinde ve bölgede gerginliklerin artmasıyla Lahdar İbrahimi başkanlığında Gassan Selame ve İyad Medeni’nin de üyeleri arasında olduğu bir uzmanlar komisyonu kurdu. Ben de bu komisyonun bir üyesiydim. Komisyondaki görevim, AL tüzüğünde yapılacak değişikliklerin temellerini atmak, AL kurumlarındaki en önemli çalışmaları düzeltilmek, sivil toplumun AL zirvelerine katılmasını sağlamak, şeffaflığı ve çağdaş siyasi, sosyal ve ekonomik konuların ele almak ve AL’nin zamana ayak uydurmasını sağlayacak kurumları oluşturulmakla sona erdi.
Bunun ardından AL’de hükümet temsilcilerinin katımlıyla çalışma grupları oluşturuldu. AL Konseyi’nin üç ayrı seviyesinde yani liderler zirvesi, bakanlar zirvesi ve temsilciler zirvesi düzeyindeki görevlerle ilgili metinlerde netlik olmadığı görüldü. Aynı şekilde iş tanımının yapılmadığı ve AL iç tüzüğünde dönemsel toplantılar için görev dağılımı yapılmadığı anlaşıldı. Aynı şekilde AL’nin toplanması, başkanlığı ve karar alma mekanizmasına ilişkin bir takım sorunların ele alınması gerektiği de ortaya çıktı.
Daha da önemlisi bir takım değişiklikler önerildi. Bu öneriler arasında AL üyesi ülkelerin kesinlikle taahhüt ettikleri iki temel kriter belirlendi. Bunlardan birincisi ve en önemlisi; AL üyesi ülkelerin ve mevcut hükümet sistemlerinin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyulması, AL tüzüğünün ilke ve hedefleri doğrultusunda ortak Arap çıkarlarının korunması ve hiçbir üye ülkenin bir başka üye devletin içişlerine karışmamasıydı. Ayrıca BM Anlaşması ilkelerine, Arap ülkeleri arasındaki anlaşmaların ve uzlaşıların yanı sıra uluslararası sözleşmelere saygı duyulması, hak ve görevlerde üye ülkeler arasında eşitlik ilkesine saygı gösterilmesi, güç veya tehdit dili kullanılmaması, uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi, demokratik ilkelere saygı duyulması, adalet ve eşitliğe kıymet verilmesi, insan haklarının korunması, iyi yönetim ve hukukun üstünlüğünün pekiştirilmesiydi.
Aynı şekilde hoşgörü ve ılımlılığı yaymanın, şiddeti ve aşırıcılığı reddetmenin, terörün tüm biçimleriyle ve tezahürleriyle mücadele etmenin, dil, kültür ve tarih de dahil Arap kimliğinin temellerini güçlendirmenin, dinler, kültürler ve medeniyetler arasındaki diyalogu geliştirmenin ve kabul edilen yasal ve düzenleyici çerçevelere uygun olarak Arap sivil toplum kuruluşları ve özel sektör ile iş birliği geliştirerek ve ortaklıklar kurarak Arap ülkelerinin eylemlerine AL çerçevesinde ortak bir boyut kazandırmanın önemi de vurgulandı.
Diğer yandan AL’nin aldığı kararların üye ülkelerin ve halkların iradesini yansıtmasını sağlamak için oylama sistemine özel bir bölüm ayrılmıştır. Bu bölüm, ortak bir fikir birliğine varılamaması halinde AL Konseyi’nde her düzeyde karar alınabilmesini sağlayan bir mekanizma oluşturulmuştur. Ayrıca bir ülkenin AL üyesi bir ülkeye saldırganlıkta bulunması karşısında alınması gereken önlemlere ilişkin kararlar ve oybirliğiyle kabul edilmesi gereken kararlarla ilgili mekanizmalar da ele alınmıştır.
Arap dünyasının ve AL’nin bölgesel eylemlerdeki liderlikleri konusunda gurur duyulacak bir şeyleri olduğuna inanıyorum. Ancak aynı zamanda bazı Arap ülkelerinin kendi ulusal çıkarlarını AL kararlarına tercih ettikleri ve bu durumun da AL’nin aldığı kararlara duyulan güvenin büyük ölçüde yitirildiğine dair giderek artan bir his olduğu da kabul edilmelidir.
Sonuç olarak, onaylanıp uygulanabilecek çok sayıda öneri, çalışma ve değişiklik var. Fakat Arap ülkeleri bunlarla AL’nin kurucularının akıllıca ve stratejik kavramıyla ilgilenmeliler. Arap ülkeleri arasındaki stratejik işbirliği herkesin yararınadır ve ülkelerin ulusal egemenliklerine zarar vermez.
AL’nin çalışmaları, kararların ve üye ülkelerin güvenilirliğini korumak için bir vizyon ve geleceğe yönelik hedeflerle güncellenmeli, mümkün olduğunda uyumluluğa yatırım yapmalı, görüşlerde şeffaflığı öne çıkarmalı ve yönetilmelidir. Bu, aynı zamanda AL Genel Sekreterliği’nin rolünü ve sorumluluklarını geliştirmenin yanı sıra ülkelerin kendileri ve insanları için bağlayıcı kararlar almadaki sorumluluklarına saygı gösterirken, yaratıcı bir şekilde düşünce, risk ve zorluklardan bahsetmelerine de olanak tanıyacaktır.
Arap dünyasının bugün yaşadığı büyük zorluklar göz önüne alındığında Cezayir'in bir sonraki Arap Zirvesi dönem başkanlığı görevini üstlenmeden önce bir takım meselelerle karşı karşıya olan Arap-Arap ilişkilerinin yeni bir aşamaya taşınması için uygun bir zemin hazırlamak amacıyla tüm ilgili Arap taraflarla çeşitli konularda sessiz ve aktif bir diplomatik süreç başlatmasını öneriyorum. Bu konuların başında İran’ın Arap dünyasına müdahalelerine ve bölgeye hakim olma girişimlerine karşı ortak bir Arap tutumu sergilenmesinin yanı sıra İsrail tarafından atılan Arap-İsrail barış sürecinin temellerinin uyarlanması, Suriye'den Arap dünyasına ve AL’ye dönüş için atılabilecek adımlara verilecek karşılığın tanımlanması ve İran’ın nüfuzu yerine Arap ortak tutumundan yana olması halinde Irak’la olan ilişkilerin yeniden yapılandırılması geliyor. Benzer şekilde, Levant (el-Maşrık) bölgesindeki meselelerden daha az öneme sahip olsa da Katar ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır arasındaki anlaşmazlığın da ele alınması gerekiyor. Burada amaç, acil eylemin bir özeti olarak zirvede kapsamlı bir beyan veya bildiri yayınlamak ve belirli adımları ve yürütme prosedürlerini içeren pratik bir eylem planı elde etmektir.
Her ne kadar siyasi bir uçurumun kenarında dolaşsak da mevcut durum iddialı, cesur ve gerçekçi olmamızı gerektiriyor. Tüm bu faktörler üzerinde anlaşmaya varmanın zorluğu, ciddiyetsiz ve uygulanabilir olmayan genel formüller ve artık bir son verilmesi gereken cafcaflı sözler için ne bir gerekçe ne de bir sebeptir. Daha ziyade onaylanabilecek anlaşmalar yapmak veya en azından tamamlanmamış süreçlerde güven artırıcı önlemler almaya başlamak ve girişimlerin kalıcılığı için samimi müzakere mekanizmaları oluşturmak adına tüm ciddiyetimizle harekete geçmeliyiz. Arap siyasetinin geleceği ve bekası bir takım zorluklarla karşı karşıyadır. Başkalarının Ortadoğu'nun kimliğini değiştirme girişimleri, zor olsa da ancak ciddi ve dürüst bir Arap iş birliği ile engellenebilir. Gelecekteki çıkarlarımızı korumanın en iyi yolu budur.
 



BM Güvenlik Konseyi bugün Gazze ile ilgili yeni bir karar tasarısını oylayacak

 Yerlerinden edilmiş Filistinliler, eşyalarıyla birlikte Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı yakınındaki sahil yolu üzerinden güneye doğru yol alıyor. (AFP)
Yerlerinden edilmiş Filistinliler, eşyalarıyla birlikte Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı yakınındaki sahil yolu üzerinden güneye doğru yol alıyor. (AFP)
TT

BM Güvenlik Konseyi bugün Gazze ile ilgili yeni bir karar tasarısını oylayacak

 Yerlerinden edilmiş Filistinliler, eşyalarıyla birlikte Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı yakınındaki sahil yolu üzerinden güneye doğru yol alıyor. (AFP)
Yerlerinden edilmiş Filistinliler, eşyalarıyla birlikte Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı yakınındaki sahil yolu üzerinden güneye doğru yol alıyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi bugün Gazze Şeridi'nde ateşkes çağrısı yapan ve kuşatma altındaki bölgeye insani yardımın ulaştırılmasını öngören bir karar tasarısı üzerinde yeniden oylama yapacak. Söz konusu öneri, ABD'nin tekrarlanan vetolarına rağmen 23 aydır devam eden savaş karşısında harekete geçmeye çalışan üye devletlerin çoğunluğu tarafından destekleniyor. Bugünkü oylama, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının devam ettiği ve 14 Filistinlinin hayatını kaybettiği bir ortamda gerçekleşiyor.

Bu arada, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus bugün, zaten baskı altında olan Gazze'deki hastanelerin, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde İsrail'in kara harekatının genişlemesi nedeniyle ‘çöküşün eşiğinde’ olduğunu belirterek, ‘bu insanlık dışı koşulların sona ermesi’ çağrısında bulundu. Ghebreyesus, X platformunda yaptığı paylaşımda, “Gazze'nin kuzeyindeki askerî harekât ve tahliye emirleri, yeni bir göç dalgasına yol açarak, zaten psikolojik travma yaşayan aileleri, giderek küçülen bir alana itiyor. Baskı altında olan hastaneler çöküşün eşiğindeyken, şiddetin artması erişimi engelliyor ve WHO'nun hayati önem taşıyan ekipmanları ulaştırmasını engelliyor” ifadelerini kullandı.

Filistin Enformasyon Merkezi, bugün Gazze Şeridi'nde hayatını kaybeden 14 kişiden 9'unun Gazze şehrinden olduğunu bildirerek, ‘işgal güçlerinin Gazze şehrinin kuzeybatısında vatandaşların evlerini yıkmak için tonlarca patlayıcı yüklü 4 zırhlı aracı patlattığını’ kaydetti. Nuseyrat'taki el-Avde Hastanesi, dün gece, ‘İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın 7. Blok bölgesindeki bir evi hedef alması sonucu dört şehit ve on yaralıyı kabul ettiğini’ bildirdi.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee ise bugün, Gideon’un Savaş Arabaları 2 Operasyonu kapsamında çatışmaların genişlediğini duyurarak, ‘İsrail güçlerine karşı kullanılmak üzere patlayıcı cihazlar içeren bir silah deposuna saldırı düzenlendiğini’ kaydetti.

Adraee X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “162. ve 98. tümenler, Gideon’un Savaş Arabaları 2 Operasyonu kapsamında Gazze şehrinde savaş operasyonlarını genişletiyor ve terörist altyapıyı yok ediyor” dedi.

Adraee’nin paylaşımının devamında şu ifadeler yer aldı: “İsrail Hava Kuvvetleri dün, Gazze şehrinde Hamas'a ait bir silah deposuna saldırı düzenledi. Bu depoda, bölgede faaliyet gösteren İsrail güçlerine karşı kullanılmak üzere hazırlanmış patlayıcı cihazlar depolanıyordu.”

‘Acil ateşkes’

Geçtiğimiz ağustos ayı sonunda seçilmiş üyeler, BM'nin Gazze Şeridi'nde resmi olarak kıtlık ilan etmesinin ardından karar taslağı üzerinde görüşmeler başlattı.

Metnin ilk taslağı, yardımların ulaştırılmasının önündeki tüm engellerin derhal kaldırılmasını talep ediyordu. Ancak diplomatik kaynaklar, Fransa ve Birleşik Krallık'ın, küresel barış ve güvenliği korumak için kurulmuş bir kuruluş tarafından yayınlanan ve ABD'nin her halükârda engelleyebileceği, tamamen insani yardım amaçlı bir kararın yararlılığı konusunda şüpheci olduklarını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre bugün oylamaya sunulacak olan karar taslağı, insani yardımların girişine getirilen kısıtlamaların kaldırılmasını talep ediyor. Aynı zamanda, ‘Gazze'de acil, koşulsuz, kalıcı ateşkes’ ve rehinelerin koşulsuz olarak serbest bırakılmasını talep ediyor.

İsrail ordusuna göre, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail yerleşimlerine düzenlediği eşi görülmemiş saldırı sırasında kaçırılan 251 kişiden 47'si halen Gazze Şeridi'nde esir tutuluyor; bunlardan 25'i hayatını kaybetti.

ABD, daha önce BM Güvenlik Konseyi'nde oylamaya sunulan benzer karar taslaklarını reddetmişti. En son haziran ayında, müttefiki İsrail'i korumak için veto hakkını kullanmıştı.

Öfke ve hayal kırıklığı

Öncekilerle aynı kaderi paylaşması muhtemel olsa bile, bunu tekrar denemenin faydası olup olmadığı sorusu gündeme geliyor.

Bu soruya yanıt olarak bir Avrupalı diplomat, “Hiçbir şey yapmamak, BM Güvenlik Konseyi'nin 14 üyesine ve küresel kamuoyuna konumlarını açıklamak zorunda kalmayacak olan Amerikalılar için kolay olacaktır” diyerek, sadece ABD'nin veto hakkından korkulduğu için hiçbir şey yapmama fikrini reddetti.

İsmini vermek istemeyen diplomat, “Bu, sahadaki Filistinlilere pek yardımcı olmuyor, ama en azından çaba gösterdiğimizi göstermeye devam ediyoruz” ifadesini kullandı.

Önceki veto, BM Güvenlik Konseyi'nin diğer 14 üyesinin öfkesini uyandırdı. Bu üyeler, İsrail'e Gazze halkının içinde bulunduğu kötü durumu sona erdirmesi için baskı yapamamanın hayal kırıklığını giderek daha fazla dile getiriyorlar.

Yahudi devleti, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te topraklarına düzenlediği saldırının ardından patlak veren savaşı durdurması için uluslararası baskıyla karşı karşıya.

İsrail'in resmi verilerine göre, söz konusu saldırıda İsrail tarafında çoğu sivil olmak üzere bin 219 kişi öldü.

BM'nin güvenilir bulduğu Hamas hükümeti tarafından yayınlanan rakamlara göre, 7 Ekim saldırısının ardından İsrail ordusu tarafından başlatılan şiddetli askerî harekât sonucunda Gazze Şeridi'nde çoğu sivil 65 binden fazla Filistinli öldürüldü.

Savaşın başlamasından bu yana İsrail tarafından kuşatma altında tutulan Filistin topraklarındaki iki milyondan fazla nüfusun büyük çoğunluğu yerinden edildi. İsrail'in Mart 2025 başında uyguladığı kuşatma mayıs sonundan bu yana nispeten hafifletilmiş olsa da, insani yardım bu topraklara sadece sınırlı miktarda ulaşabildi.


İsrail'in Gazze şehrine saldırısı için üç aşamalı bir plan

Sahil yolunu kullanarak Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru giden Filistinliler, 17 Eylül 2025 (Reuters)
Sahil yolunu kullanarak Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru giden Filistinliler, 17 Eylül 2025 (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze şehrine saldırısı için üç aşamalı bir plan

Sahil yolunu kullanarak Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru giden Filistinliler, 17 Eylül 2025 (Reuters)
Sahil yolunu kullanarak Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru giden Filistinliler, 17 Eylül 2025 (Reuters)

Gazze şehrine yönelik harekâtın ikinci gününe girilmesiyle, İsrail ordusunun Güney Cephesi Komutanı Tümgeneral Yaniv Asor tarafından hazırlanan üç aşamalı bir plan ortaya çıktı. İsrail'in Walla internet sitesi, bu planın ‘benzeri görülmemiş ve Gazze Şeridi'ndeki çatışmalarda bir emsal teşkil edecek’ olduğunu belirtti.

İnternet sitesine göre bir kaynak, ‘Asor'un Gazze şehrini kontrol altına almak için uzun süredir üzerinde çalıştığı ve üç aşamaya ayırdığı bir plan olduğunu’ söyledi. ‘Ateş aşaması’ olarak adlandırılan ilk aşama, yer üstü ve yer altı robotları da dahil olmak üzere çeşitli araçlar kullanılarak terör altyapısının (çoğunlukla geceleri) kapsamlı bir şekilde yok edilmesine odaklanıyor.

Kaynak, ‘operasyonun kapsamının eşi benzeri görülmemiş’ olduğunu ifade ederek, “Gazze daha önce hiç böyle bombalanmamıştı… Ve bu sadece ikinci gece” dedi. İkinci aşama, ‘hızlı ateş, işgalin kendisi ise daha yavaş olacak’ ilkesine dayanan kara operasyonu ile ilgili. Üçüncü aşama ise şu anda ‘İsrail savaşları tarihinde eşi benzeri görülmemiş askeri yeteneklerin toplanması yoluyla yüksek güvenlikli’ olarak sınıflandırılıyor.

vfdbg
Gazze şehrinde İsrail bombardımanı sonucu yıkılan bir binanın enkazını inceleyen Filistinliler (AP)

Şarku’l Avsat’ın Walla internet sitesinden aktardığına göre, aşamalar son iki ay boyunca istihbarat servisleri ve Rehineler ve Kayıp Kişiler Komutanlığı ile koordineli olarak, İsrail askerleri ve rehineler için riskleri en aza indirme ihtiyacını göz önünde bulundurarak dikkatlice planlandı.

İsrail, geçtiğimiz salı günü Gazze şehrini tamamen kontrol altına almak amacıyla, İzzeddin el-Haddad'ın liderliğindeki Kassam Tugayları'nın şehirdeki taburunu yenilgiye uğratmak hedefiyle Gazze şehrine şiddetli bir kara saldırısı başlattı. İsrail ordusu, önümüzdeki yılın başına kadar sürecek operasyonda 2 bin 500 savaşçıyla karşı karşıya kalacağını tahmin ediyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ordunun bir dizi ateş hattıyla şehre saldırısını yoğunlaştırdığı ve Batı Şeria ile İsrail'de şiddetli patlamaların duyulduğu bir gecenin ardından Gazze şehrine yönelik kara harekatının başladığını duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü, 98., 162. ve 36. tümenlerden gelen düzenli ve yedek kuvvetlerin, Gideon'un Savaş Arabaları 2 Operasyonu kapsamında Gazze şehri genelinde büyük çaplı bir kara operasyonu başlattığını duyurdu. Kuvvetler, operasyon planına uygun olarak faaliyetlerine başladı ve durumun değerlendirilmesine bağlı olarak genişlemeye hazırlanıyor.

Geçici koridor

İsrail dün Gazze şehrine yönelik saldırılarını yoğunlaştırarak bölge sakinlerini güneye doğru kaçmaya zorladı. On binlerce kişinin er-Reşid Caddesi'nde toplanmasıyla hareketin son derece yavaşlaması üzerine ordu, Filistinlilerin tahliyesi için ikinci bir geçici koridor açmak zorunda kaldı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ndeki çeşitli mahalleler ve hayati bölgelere yönelik devam eden operasyonunun bir parçası olarak, salı gecesi ve çarşamba günü Gazze şehrinde yaklaşık 50 hedefi vurduğunu, son 24 saatte ise Gazze şehrinde 140 hedefi vurduğunu açıkladı.

İsrail ordusu dün, kara harekâtını genişletip Gazze Şeridi'nin en büyük şehrine yönelik bombardımanı yoğunlaştırmasının ardından, Gazze şehrinde yaşayanların ayrılması için ‘geçici bir geçiş yolu (koridor)’ belirlediğini duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Güneye hareketin kolaylaştırılması için Selahaddin Caddesi üzerinden geçici bir koridor açılıyor” dedi. Adraee, koridorun bugün öğlen saatlerinden cuma günü öğlen saatlerine kadar ‘48 saat’ boyunca açık olacağını belirtti.

Selahaddin Caddesi, kuzeyden güneye kıyı şeridine paralel uzanır. Son haftalarda ordu, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan Gazze şehri sakinlerine, şehri ele geçirmeyi amaçlayan bir saldırı başlatmaya hazırlanırken, şehri terk edip Gazze Şeridi'nin güneyinde kurduğu ‘insani yardım bölgesine’ taşınmaları gerektiği konusunda uyarılarını yoğunlaştırdı.

fghyju
İsrail'in askeri operasyonu nedeniyle Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan Filistinliler güneye doğru ilerliyor, 17 Eylül 2025 (Reuters)

İsrail ordusu dün, Gazze şehrini terk etmek zorunda kalanların sayısının 350 bini aştığını belirterek, birçok Filistinlinin orada kalmaya direndiğini, ancak bölgede sığınacak güvenli bir yer olmadığını vurguladı.

Gazze şehrinden henüz ayrılmamış yaklaşık 800 bin Filistinli bulunuyor. İsrail, Hamas'ı teslim olmaya zorlamayı umuyor.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, operasyonun başlangıcında yaptığı açıklamada, “Hamas'tan iki şey istiyoruz ve onlar bunları istediğimiz için vermeyecekler: tüm rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas'ın silahsızlandırılması. Buradaki saldırı ne kadar yoğun olursa, Hamas o kadar yorulur ve rehinelerin serbest bırakılma şansı o kadar artar” ifadelerini kullandı.

Yoğun hava bombardımanının yanı sıra ordu, ilave kuvvetlerin girişine hazırlık olarak, şehrin dış mahallelerindeki binaları ve altyapıyı yok etmek için patlayıcı yüklü zırhlı personel taşıyıcıları kullandı.

İsrail ordusu ayrıca, halihazırda yedek görevde olan 70 bin askere ilave olarak, operasyon için yaklaşık 60 bin yedek askeri çağırdığını duyurdu.

Yorgunluk haberlerine rağmen, İsrail ordusu yedek askerlerin katılım oranının yüksek olduğunu ve çoğu birimde yüzde 75 ile yüzde 85 arasında değiştiğini vurguladı. Yedek kuvvetler arasında üç tugay ve birkaç tabur ile istihbarat ve lojistik personeli de dahil olmak üzere birçok muharebe destek askeri bulunuyor.

Farklı eksenler

Gazze şehrine yapılan saldırının yanı sıra, İsrail ordusu 99. Tümen'in Gazze'nin kuzeyindeki İsrail tampon bölgesinde savunma operasyonları yürüttüğünü, Gazze Tümeni'nin ise Gazze Şeridi'nin güneyinde operasyonlar gerçekleştirdiğini duyurdu.

İsrail ordusu, Gazze şehrinin yüzde 40'ını kontrol ettiğini ve tam kontrolü ele geçirene kadar operasyonlara devam edeceğini belirterek, planın durdurulabilecek şekilde tasarlandığını iddia ediyor.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Gazze şehri, başta Şucaiye, ez-Zeytun, et-Tuffah, ed-Derac, Tel el-Heva, Şeyh Rıdvan, es-Sabra, en-Nasr, eş-Şati Mülteci Kampı ve Şeyh Aclin olmak üzere bir dizi önemli mahalle ve kampı içeriyor. İsrail, dün erken saatlerde çoğu Gazze şehrinde olmak üzere 57 Filistinliyi öldürdü.

knk
Gazze sınırına yakın bir bölgede konuşlandırılan İsrail mobil topçu birlikleri, 17 Eylül 2025 (AFP)

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), İsrail'in Gazze şehri ve kuzey bölgelerine yönelik bombardımanlarının yoğunlaşmasıyla Gazze sakinlerinin giderek artan bir korku içinde yaşadıklarını belirterek, Gazze Şeridi'nde insani acıların daha da kötüye gideceği uyarısında bulundu.

Zayıf tepkiler

Filistin Dışişleri Bakanlığı, uluslararası toplumun soykırım, yerinden edilme ve ilhak suçlarını ve Filistin halkının maruz kaldığı tarihi adaletsizliği, acıyı ve eşi görülmemiş ıstırabı, her gün tekrarlanan ve sıradanlaşan, alışılmış meseleler olarak ele almasına karşı bir kez daha uyarıda bulundu.

Bakanlık dün yaptığı açıklamada, Filistinlilerin maruz kaldığı durumlara karşı uluslararası toplumun ve devletlerin düşük düzeyli tepkilerini eleştirdi. Bu tepkilerin, özellikle Gazze şehrinin şu anda yaşadıkları göz önüne alındığında, soykırım suçlarının artışına karşı uluslararası toplumun yasal ve ahlaki sorumluluklarına uygun olmadığını belirtti.

n mb nm
İsrail'in askeri operasyonu nedeniyle Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan Filistinlileri izleyen bir kadın, 17 Eylül 2025 (Reuters)

Bakanlık, Filistin halkına yönelik saldırıları durdurmada başarısız olması, uluslararası hukuku ve Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) aldığı ihtiyati tedbirleri uygulayamaması ve işgalci gücün Filistinli sivillere karşı en önemli yükümlülüklerinden biri olan uluslararası insani hukukun güvence altına aldığı temel insani ihtiyaçlara erişimi sağlamadaki başarısızlığı nedeniyle uluslararası toplumu doğrudan sorumlu tuttu. Bakanlık, halkımıza dayatılan ölüm veya yerinden edilme seçeneklerine sessiz kalmanın veya rıza göstermenin, sadece önemli meselelerin siyasi olarak ele alınmasında değil, aynı zamanda en temel insan hakları ve ilkeleri alanında da suç ortaklığı ve çifte standart oluşturduğunu vurguladı.

Bakanlık, işgalin Filistinli sivillerin yaşamları üzerindeki tekelini ve şiddetli hakimiyetini kırmak için pratik uluslararası cesaret gösterilmesi ve çok geç olmadan onlara uluslararası insani koruma sağlanması çağrısında bulundu.


Suveyda'nın kendi kaderini tayin hakkı için imza kampanyası başlatıldı

Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinde, kendi kaderini tayin hakkı için başlatılan imza kampanyasının duyulduğu büyük bir afiş (Suveyda News)
Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinde, kendi kaderini tayin hakkı için başlatılan imza kampanyasının duyulduğu büyük bir afiş (Suveyda News)
TT

Suveyda'nın kendi kaderini tayin hakkı için imza kampanyası başlatıldı

Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinde, kendi kaderini tayin hakkı için başlatılan imza kampanyasının duyulduğu büyük bir afiş (Suveyda News)
Suriye’nin güneyindeki Suveyda ilinde, kendi kaderini tayin hakkı için başlatılan imza kampanyasının duyulduğu büyük bir afiş (Suveyda News)

Suriye'nin güneyinde bulunan ve nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Suveyda ilinde, uluslararası topluma Suveydalıların kendi kaderini tayin etme hakkı konusunda referandum yapılmasını desteklemesi çağrısında bulunan bir dilekçe için imza kampanyası başlatıldı. Bu kampanya, Şam'ın salı günü Ürdün ve ABD'nin desteğiyle bölgede güvenliği yeniden tesis etmek amacıyla hazırladığı ‘yol haritasını’ duyurmasına yönelik bir misilleme niteliğinde.

Şarku’l Avsat’a konuşan yerel kaynaklar, Suveyda’da 19 oy verme merkezi olduğunu, 2 binden fazla gönüllünün görev aldığını ve kampanya sırasında güvenliği sağlamaktan Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri tarafından ‘atanan’ iç güvenlik güçlerinin sorumlu olduğunu söylediler.

Başka bir bağlamda, bilgili kaynaklar, ABD’nin çabalarına rağmen İsrail ile Suriye arasında beklenen güvenlik anlaşmasının imzalanmasını engelleyen derin ayrılıklar olduğunu vurguladı.

Öte yandan İsrail basını, bazı kaynakların, daha önce bildirildiği üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara arasında önümüzdeki hafta New York'ta Suriye'nin güneyindeki tampon bölgenin kontrolüne ilişkin bir anlaşma imzalanmasının veya bir görüşme yapılmasının söz konusu olmadığını aktardı.