Suriye Baas Partisi, parlamento seçimlerinde ‘savaş meclisi’ oluşturulmasına öncelik ediyor

Dün Suriye'nin kuzeyinde, Halep kırsalındaki ez-Zehra bölgesinde moloz yığınları arasında çalışan iki işçi. (AFP)
Dün Suriye'nin kuzeyinde, Halep kırsalındaki ez-Zehra bölgesinde moloz yığınları arasında çalışan iki işçi. (AFP)
TT

Suriye Baas Partisi, parlamento seçimlerinde ‘savaş meclisi’ oluşturulmasına öncelik ediyor

Dün Suriye'nin kuzeyinde, Halep kırsalındaki ez-Zehra bölgesinde moloz yığınları arasında çalışan iki işçi. (AFP)
Dün Suriye'nin kuzeyinde, Halep kırsalındaki ez-Zehra bölgesinde moloz yığınları arasında çalışan iki işçi. (AFP)

Suriye’de iktidardaki Baas Partisi yönetiminin bu ayın 19’unda seçimlerin yapılması planlanan Halk Meclisi’ndeki (parlamento) partisi Ulusal İlerici Cephe (NPF) ve adaylarıyla ilgili verdiği kararları ortaya çıktı. Buna göre Haseke, İdlib ve Rakka gibi hükümetin - kısmen veya tamamen - kontrolü dışındaki vilayetlerden aday olanlarla ilgili üç yönlü bir strateji öngörülüyor. Bunlardan birincisi, Baas yönetiminin devlet kurumlarına dönme ve yaptırımlara karşı bir ‘Savaş Meclisi’ oluşturma arzusu. İkincisi, yeni işadamlarının veya Suriye ordusunun yanında savaşan grupların liderlerinin rolünü arttırma isteği. Üçüncüsü ise ülkeye zarar veren ekonomik krizin ortasında siyasi sermayenin önemi.
Şam, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yönetilen barış sürecinde, 2015 yılı sonlarında BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) kabul edilen 2254 sayılı kararın uygulanıp uygulanmadığına ve parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine BM gözetiminde hazırlanmak için gerekli anayasal reform önlemlerinin alınıp alınmadığına bakmıyor. 2012-2016 yıllarında parlamento seçimleri veya 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi aynı yöntemle seçimler düzenlemeyi planlıyor gibi görünüyor.
BM Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, geçen yıl ekim ayı başlarında Suriye muhalefeti, hükümeti ve sivil toplum tarafından çalışma prosedürleri ve katılımcı listesinin kabul edilmesinin ardından Anayasa Komitesi görüşmeleri için bir toplantı düzenlemeyi başardı. Ancak ağustos ayında yapılması planlanan görüşmeler kısa sürede başarısız oldu.
Suriye seçimlerinin sonuçlarını tanımayan Batılı ülkeler, BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanması için barış sürecini destekliyorlar.  Fakat Şam, 2015 yılı ortalarında rejimin ülkenin yüzde 15’ini kontrol ederken şu an yaklaşık yüzde 65’ini kontrol ediyor olmasına bakmaksızın yoluna devam etti. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed geçen ay Başbakan İmad Hamis’i görevden aldı ve yerine yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle iki kez ertelenen parlamento seçimlerine kadar Su Kaynakları Bakanı Hüseyin Arnus’u atadı. Bu arada önümüzdeki seçimlerde başbakanlık görevine en yakın adayın Humus'un eski valisi Talal Barazi'nin olduğuna inanılıyor.

Alıştırma süreci
Suriye Anayasa'nın 8’inci maddesinde 2012 yılında yapılan değişikliğin ardından iktidar partisi olmaması gereken Baas, iktidarı yine garanti altına aldı. Baas bu kez aralarında işadamları ve diğer alanlardan isimlerin bulunduğu 65’i bağımsız 250 milletvekilinin olduğu Halk Meclisi seçimlerine adaylar seçerek üyelerine daha geniş bir hareket alanı verebilmek için bir ‘alıştırma süreci’ deneyimliyor. Bu adım, 2011 yılındaki halk protestolarının ardından çok sayıda ismin partiden ayrılması ve parti liderliğine Baas’ın toplumsal kucaklaşma darbesinin ardından parti içinden partinin geçmiş yıllardaki performansına yönelik eleştirilerin artması sonrası atıldı.
Esed, birkaç gün önce parti yönetimindeki bir toplantıda şunları söyledi:
“Son alıştırma deneyiminin, mevcut seçim süreci bağlamında ortaya çıkan artıları, eksileri ve taşıdığı sonuçlar yalnızca Baas Partisi düzeyinde değil, aynı zamanda ulusal düzeyde de önemlidir.”
Baas ve Şam'daki diğer milliyetçi, Nasırcı ve komünist partileri içeren NFC listeleri ilan edildikten sonra seçim kampanyaları başladı. Rejime bağlı işadamları özellikle büyük şehirlerde seçim kampanyalarını sürdürüyorlar.
Listelere bakıldığında özellikle Muhammed Hemşo, Samir Debs ve Husam Katırcı gibi nüfuz sahibi işadamlarının yanı sıra ‘meşrulaştırılmak’ istenen Şam yanlısı grupların liderlerinin parlamentoya girişi konusunda bir önceki oturumda ortaya çıkan eğilimin daha da ileri bir boyuta taşınmış olduğu görülüyor. Söz konusu Şam yanlısı grupların liderleri arasında Hama kırsalında faaliyet gösteren gruplardan biri olan Fazıl Verde ile yine Hama’dan aday gösterilirken Baas Tugayları lideri Basil Sudan Lazkiye’den aday gösterildi.
Diğer yandan Halk Meclisi’ndeki 250 sandalye için 15 seçim bölgesinden yarışacak aday sayısı 8 bin 735 kişiye ulaştı. Baas tarafından ilan edilen NFC listesinde 166 ‘Baasçı’ aday yer alırken diğer partilerden de 17 aday bulunuyor.
Şam'daki tüccarlar ve iş adamlarından oluşan el-Yasemin, Dımeşk ve Şam adlı 3 liste yarışıyor. Batılı ülkelerin yaptırımlar listesinde yer alan Muhammed Hemşo, Şam Listesi’ne liderlik ediyor. Listede Hemşo dışında 7 aday yer alıyor. Bununla birlikte Dımeşk Listesi’ne Hamam Mesuti ve Samir Debs liderlik ederken el-Yasemin Listesi’ne ise Hasan Özkul önderlik ediyor.

Üstü örtülü kotalar
Avrupa Üniversitesi Enstitüsü (EUI) araştırmacıları Ziad Awad ve Agnes Favier kaleme aldıkları ortak çalışmada şu ifadelere yer verdiler:
“(Suriye’de) 2011 yılındaki ayaklanmalar, Arap dünyasında diğer birçok ülkede olduğu gibi otoriter rejime karşı derin bir meydan okumaydı. Savaş zamanı parlamento seçimlerinin analiz edilmesi, çatışmanın ilk yıllarında küçüleceği varsayılan rejimin sosyal tabanını nasıl yenilemeye çalıştığını anlamak için oldukça önemlidir.”
 Derin bir bölünme yaşanan ülkede son olarak 2016 yılında seçimler yapıldı. O sıra rejim güçleri halen zayıftı ve rejim ülkenin yüzde 40'ından daha azını kontrol ediyordu. Çalışmada, çatışmaların yol açtığı derin çalkantıya rağmen, Suriyeli yetkililerin seçimleri savaş öncesi sürece benzer şekilde organize ettikleri vurgulanırken Baas Partisi'nin 2012 anayasasında toplum ve devlet içindeki lider rolünü kaybetmesine rağmen, adayların ön seçiminde hayati bir rol oynadığı belirtildi.
Seçim sonucunda Baas, parlamentodaki sandalyelerin yüzde 67'sinden fazlasını kazandı. Baas, çalışmalarına izin verilen diğer partilerin ve 1990'dan bu yana sahip oldukları sandalye sayısı bu seviyelere gerilemeyen bağımsızlar karşısında sandalye sayısını bir miktar artırdı.
Diğer yandan sandalyelerin mezhebe, etnik kökene ve dini gruplara göre dağılımı Halk Meclisi’nde daha önce görülen bir temsil biçimi olmama da savaştan önceki yıllarda azınlıklar için daha önce uygulanmış olan ‘üstü örtülü kotalar’ büyük ölçüde değişmeden kaldı.
Awad ve Favier çalışmalarında şu ifadelere yer verdiler:
“Milletvekillerinin genel imajı, savaştan önce Halk Meclisi’nde temsil edilen ve Baas Partisi'nin ya da onunla ilişkili halkçı ve sendikacı gruplardan, seçkinlerden, aşiret liderlerinden, işadamlarından, din adamlarından ve halkın önde gelen isimlerinden olan aktif üyelerini içeren geleneksel gruplarda yaşanan büyük değişiklikleri ortaya koyuyor. 2016 seçimlerinde ‘Baasçılar’ hariç genellikle ‘bağımsız’ olarak seçilen çok sayıda işadamı, din adamı ve aşiret lideri gibi çıkar gruplarının temsilcilerinde büyük değişiklikler oldu. Ölen silahlı grup liderlerinin ve ordu komutanlarının aileleri gibi yeni sosyal gruplar ortaya çıktı."

Savaş Meclisi
Baas yönetiminin rejimin kontrolünde olmayan ve halen Türkiye ve Rusya tarafından ilan edilen ateşkesin sürdüğü İdlib’ten seçim adaylarının olduğu doğru, fakat seçimler Hama’da yapılacak. Hama, Washington’ın müttefiki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolü altındaki Rakka’dan aday olanlara da ev sahipliği yapacak. Her ne kadar kırsal bölgeleri SDG ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin kontrolünde olsa da Haseke ve Kamışlı’da rejim için halen ‘güvenli bir alan’ olduğu gerçeği çerçevesinde Haseke’de seçimler kısmi olarak düzenlenecek.
Aynı durum diğer vilayetler için de geçerli olurken önümüzdeki seçimlere aday olan yeni isimlerin ortak noktası, rejimi desteklemelerinin yanı sıra savaştaki eylemlerinde de ona katılıyor olmalarıdır. Bu durum büyük askeri, siyasi veya demografik dönüşümler yaşayan (Halep, Dera, Şam kırsalı, Deyrizor ve Rakka) vilayetlerde ya da Şam, Lazkiye ve Tartus gibi rejim güçlerinin saldırılarından etkilenmeyen vilayetlerde veya erken dönemlerde yeniden rejimin kontrolüne geçen (Humus) vilayetlerde gerçekleşen değişikliklerin en net resmini ortaya koydu.
Awad ve Favier çalışmasına göre Halk Meclisi 2016-2020 yılları arasındaki silahlı çatışmanın en hassas dönemlerinden birinde rejimin 3 önceliğini yansıttığı için tıpkı bir ‘Savaş Meclisi’ne benziyordu.
Çalışmada söz konusu bu üç öncelik ise şöyle sıralandı:
1 - Rejimin, başlıca hedefinin askeri olarak savaşı kazanmak olduğu bir dönemde ülkenin çeşitli bölgelerinde en aktif destekçilerini (askeri operasyonlara ve propaganda faaliyetlerine katılanlar) tanıtması gerekiyordu ve bunu yaptı.
2 - Geleneksel Baasçıların yoğun varlığı, ayaklanmanın ilk yıllarında yaşanan parti içi kriz ve dönüşümlerden sonra devlet kurumlarını canlı tutma konusunda partinin merkezi rolünü geri getirme kararı alındığını ortaya koydu.
3 - Yeni adayların (ölen grup liderleri veya ordu komutanlarının aile üyeleri gibi kesimlerden) seçilmesi, rejimin özellikle azınlıklar arasındaki sosyal tabanını korumaya ihtiyacı olduğunun bir göstergesiydi.

Hayatta kalmak
2020 seçimleri, ekonomik yaptırımların derinleşmesi, Batı ülkelerinin uyguladığı yaptırımların artması, Suriye lirasının büyük değer kaybetmesi, ABD’nin ‘Caesar Yasası’nı yürürlüğe koyması, Arap ve Batı ülkelerinin desteğiyle yeniden yapılanma sürecine başlama sözlerinin askıya alınması ve rejim güçlerinin ülkede daha fazla bölgeyi kontrol altına alması gibi farklı koşullarda gerçekleşiyor.
Bu yüzden aday listelerinde yer alan isimlere bakıldığında ‘siyasi sermaye’ rolünün büyüdüğü görülüyor.
Bununla birlikte Suriye Devlet Başkanı’nın kuzeni Rami Mahluf'a karşı alınan tedbirler, onun desteklediği veya Mahluf’un rolünün zayıflamasıyla ön plana çıkan işadamlarının ve politikacıların rolünün arttığı Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi’nin iki kanadından birine bağlı olanları ötekileştirerek seçimlerde olumsuz etkiledi.
 



İsrail, Gazze'den getirilen rehinenin kimliğini açıklıyor ve Gazze Şeridi'ne yönelik topçu bombardımanını sürdürüyor

Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)
Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)
TT

İsrail, Gazze'den getirilen rehinenin kimliğini açıklıyor ve Gazze Şeridi'ne yönelik topçu bombardımanını sürdürüyor

Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)
Filistinliler Han Yunus'ta yıkılmış bir binanın önünde duruyor (DPA)

İsrail, bugün yaptığı açıklamada, Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla Hamas'tan dün teslim aldığı cenazenin, 7 Ekim 2023'teki saldırıda öldürülen İsrail-Arjantin vatandaşı bir rehineye ait olduğunu duyurdu.

Ordu açıklamasında, "Ulusal Adli Tıp Enstitüsü'nde İsrail Polisi ve Askeri Hahamlık iş birliğiyle kimlik tespit işlemlerinin tamamlanmasının ardından" Lior Rodalev'in ailesine "cenazesinin İsrail'e defnedilmek üzere geri gönderildiği" bildirildi.

Bu gelişme, İsrail topçularını bu sabah Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusunda bulunan bölgeleri bombalaması ve ateşkesin 29. gününe girerken Şeridin çeşitli bölgelerinde yıkım operasyonlarının devam ettiği bir zamanda gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın Filistin haber ajansı Safa’dan aktardığına göre İsrail uçakları bugün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusunda bulunan bölgelere üç hava saldırısı düzenledi. Bombalama, şehir üzerinde alçak irtifalı insansız hava araçları (İHA) uçuşları sırasında gerçekleşti.

Han Yunus'un kuzeydoğusundaki bölgelerde de kapsamlı yıkım operasyonları gerçekleştirildi. İsrail savaş gemileri, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah açıklarında ateş açtı.

Hamas ve İsrail arasındaki ateşkes anlaşması 10 Ekim'de yürürlüğe girdi.


Barzani, Irak'ı Lübnan'a benzetti: Irak, gruplara karşı güçsüz

Kürdistan Demokratik Partisi Başkanı Mesud Barzani (Rudaw Ağı)
Kürdistan Demokratik Partisi Başkanı Mesud Barzani (Rudaw Ağı)
TT

Barzani, Irak'ı Lübnan'a benzetti: Irak, gruplara karşı güçsüz

Kürdistan Demokratik Partisi Başkanı Mesud Barzani (Rudaw Ağı)
Kürdistan Demokratik Partisi Başkanı Mesud Barzani (Rudaw Ağı)

Kürdistan Demokrat Partisi Genel Başkanı Mesud Barzani, Irak'taki durumu, "silahlı grupların gücünün devletin otoritesini aştığı" Lübnan'daki duruma benzetti. Pazartesi akşamı televizyonda yayınlanan bir röportajında ​​Barzani, "Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin bu gruplarla mücadele etme yeteneğinden yoksun olduğunu" belirterek, "devlet kurumlarının zayıflaması ve siyasi bölünmenin derinleşmesi" konusunda uyardı.

Barzani, grupların "siyasi ve ekonomik kararları kontrol eden, anayasanın üstünde bir güç" olduğunu ileri sürerek, "silahların siyasi nüfuz sağlama aracı değil, savunma sisteminin bir parçası olması gerektiğini" vurguladı.

Barzani ayrıca, "Irak'taki her partinin kendisini bir devlet olarak gördüğünü" belirterek, "parlamentoyu ve hükümeti kontrol eden mini devletler olduğunu" belirtti.

Barzani, "uluslararası koalisyonun" Irak'tan çekilmesinin, "DEAŞ” örgütünün geri dönüşüne yol açabileceği uyarısında bulunarak, ABD güçlerinin 2011'de örgütün üç yıl sonra genişlemesi öncesinde geri çekildiği deneyimi hatırlattı.


Gazze Şeridi’ndeki istikrar gücü, daha akıcı düzenlemelere mi yoksa daha fazla karmaşaya mı yol açacak?

Gazze şehrinin er-Rimal semtinde, sığınağa dönüştürülen bir okulda yer alan, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze şehrinin er-Rimal semtinde, sığınağa dönüştürülen bir okulda yer alan, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
TT

Gazze Şeridi’ndeki istikrar gücü, daha akıcı düzenlemelere mi yoksa daha fazla karmaşaya mı yol açacak?

Gazze şehrinin er-Rimal semtinde, sığınağa dönüştürülen bir okulda yer alan, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)
Gazze şehrinin er-Rimal semtinde, sığınağa dönüştürülen bir okulda yer alan, yerinden edilmiş Filistinliler için kurulan kampın genel görünümü (AFP)

Gazze Şeridi'ne bir ‘istikrar gücü’ konuşlandırılması konusu, ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne sunduğu karar taslağı ve Başkan Donald Trump'ın, yaklaşık bir ay önce yürürlüğe giren ateşkesin geri kalan hükümlerini uygulamak üzere bu uluslararası güçlerin yakında Gazze Şeridi'ne varacağını duyurmasıyla ivme kazandı.

Görevleri ve konuşlanmaları konusunda hazırlık aşamasında görüş ayrılıkları yaşanan, Mısır’ın ise görev alanlarının genişletilmesiyle ilgili çatışmalar olabileceği yönünde endişe duyduğu bu güçler, uzmanlara göre karmaşık düzenlemelerle karşı karşıya kalabilir. Özellikle İsrail’in konunun BM Güvenlik Konseyi’ne götürülmesine karşı çıkması, Türkiye’nin kuvvetlere katılması ve Filistin tarafının çekinceleri olması hâlinde olası bir Rusya-Çin vetosu ihtimali, bu durumu daha da karmaşık hâle getirir. Uzmanlar, bu kuvvetlerin ancak geniş bir uzlaşı süreci oluşturulması hâlinde ve ateşkes anlaşmasını koruma amacına hizmet edecek şekilde yakın bir zamanda kurulabileceğini öngörüyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Trump, ABD'nin Gazze Şeridi'ne yönelik barış planını desteklemeyi amaçlayan karar taslağını BM Güvenlik Konseyi'ne sunacağını açıklamasından bir gün sonra, uluslararası istikrar güçlerinin ‘çok yakında’ Gazze Şeridi'ne varmasını beklediğini söyledi.

Trump, Beyaz Saray'da Orta Asya ülkeleri liderleriyle yaptığı toplantıda, “Bu çok yakında gerçekleşecek. Gazze'de işler yolunda gidiyor” dedi. Bu açıklama, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin yürürlüğe girmesinden yaklaşık bir ay sonra Gazze Şeridi'nde zorlu insani koşulların devam etmesi üzerine bir gazetecinin uluslararası güçlerin bölgeye konuşlandırılmasıyla ilgili sorusuna yanıt olarak yapıldı.

ABD'nin BM Daimî Temsilciliği’nin açıklamasına göre ABD, Trump'ın Gazze Şeridi için hazırladığı barış planını desteklemek amacıyla BM Güvenlik Konseyi'ne bir karar taslağı sundu. Henüz oylama tarihi belirlenmemiş olan karar taslağı, ‘Gazze’de istikrarı sağlamak amacıyla geçici bir uluslararası güç’ kurulmasına izin veriyor. Bu güç, uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukukla uyumlu olmak kaydıyla, yetkisi kapsamındaki görevleri yerine getirmek için ‘gerekli tüm araçları kullanma’ yetkisine sahip olacak.

Axios internet sitesi salı günü bir ABD yetkilisinin, ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nin bazı üyelerine, Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç oluşturulması için bir karar taslağı gönderdiğini ve ilk birliklerin önümüzdeki ocak ayına kadar Gazze'ye konuşlandırılmasının hedeflendiğini söylediğini aktardı.

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırı sırasında yıkılan bir evin enkazından ceset çıkaran Filistinliler (AFP)İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırı sırasında yıkılan bir evin enkazından ceset çıkaran Filistinliler (AFP)

İsrail uzmanı Dr. Said Ukkaşe, ‘istikrar gücü’ dosyasının daha BM Güvenlik Konseyi’ne sunulma aşamasından itibaren zorlu düzenlemelerle karşılaşacağını düşünüyor. Özellikle İsrail’in, bu gücün uluslararası sistem tarafından onaylanmasına karşı çıkması ve Türkiye gibi katılımcı ülkelere itirazlarının bulunması, ayrıca Rusya ile Çin’in metindeki bazı ifadeleri kabul etmeyip bu konuda herhangi birinin veto hakkını kullanma olasılığı, süreci daha da zorlaştırıyor.

Ukkaşe, Trump’ın söylediği gibi kuvvetlerin yakın zamanda ulaşmasının pek mümkün olmadığını belirtti. Mevcut karmaşık koşullar altında bunun yakın bir tarihte gerçekleşmeyeceğini, ancak perde arkasında üzerinde anlaşmaya varılmış ve yalnızca duyurulmayı bekleyen bazı gizli süreçler varsa bunun mümkün olabileceğini ifade etti.

Filistinli siyasi analist Dr. Abdulmehdi Mutava da Çin ve Rusya'nın herhangi bir Arap veya Filistinli çekinceye veto hakkını kullanma olasılığı göz önüne alındığında, istikrar gücünün özellikle BM Güvenlik Konseyi'nde zorluklarla karşılaşacağına inanıyor. Mutava, bu karmaşık düzenlemeler göz önüne alındığında, geniş bir mutabakat sağlanmadıkça güçlerin gelmesinden bahsetmek için henüz çok erken olduğunu belirtti.

Endişeler BM Güvenlik Konseyi ile sınırlı değil, sahaya da uzanıyor. Mısır Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan, son açıklamalarında, uluslararası güce Hamas'ı silahsızlandırma görevinin verilmesi halinde ‘çatışmalar’ yaşanacağına işaret etti.

Sorunun, İsrail'in Gazze planının uygulanmasını engelleyen koşullar dayatmasından kaynaklandığını açıklayan Raşvan, “Filistinliler, Gazze'nin güvenliğini yabancı bir gücün devralmasını veya işgalin vesayetle değiştirilmesini kabul etmeyecek” dedi.

Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail saldırısında hayatını kaybeden iki çocuğun cenazelerinin başında göz yaşı döken Filistinliler (AFP)Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail saldırısında hayatını kaybeden iki çocuğun cenazelerinin başında göz yaşı döken Filistinliler (AFP)

Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Halaf, salı günü CBS News'e verdiği röportajda, “İstikrar gücünün oluşumu, yapısı, yetki alanı ve süresi de dahil olmak üzere çeşitli unsurlar hakkında Amerikalı ve bölgesel ortaklarla görüşmeler sürüyor” dedi.

Said Ukkaşe, Mısır'ın tutumunun ve endişelerinin haklı olduğuna inanıyor. Ukkaşe, Kahire’nin bölge konusunda diğer tüm taraflardan daha fazla tecrübeye sahip ve Filistinli gruplarla uzlaşı içinde, silahsızlanmanın kademeli şekilde gerçekleşmesine yönelik bir vizyona sahip olduğunu belirtti. Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Ukkaşe, “Trump, eğer istikrar güçleri maddesi konusunda uluslararası ve İsrailli taraflarla uzlaşı sağlanamazsa, herkesi şaşırtarak çok uluslu güçlerin gönderilmesini gündeme getirebilir” değerlendirmesinde bulundu.

Mutava, ‘hiçbir Arap veya İslam ülkesinin silahsızlanma konusunda bir çatışmaya girmeyi kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Mutava, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Beklenen uluslararası gücün başarısı, bu güce Filistin polis gücünün eklenmesine bağlı. Bu güç, istikrar güçleri tarafından desteklenen açık bir plan çerçevesinde kanunları uygulamaktan tek başına sorumlu olacak” ifadelerini kullandı.