ABD Doları’nın küresel ekonomideki saltanatının hikayesi

Dolar, onay sürecinden basımına ve piyasaya sürülmesine kadar uzun bir yolculuk yaşadı (Reuters)
Dolar, onay sürecinden basımına ve piyasaya sürülmesine kadar uzun bir yolculuk yaşadı (Reuters)
TT

ABD Doları’nın küresel ekonomideki saltanatının hikayesi

Dolar, onay sürecinden basımına ve piyasaya sürülmesine kadar uzun bir yolculuk yaşadı (Reuters)
Dolar, onay sürecinden basımına ve piyasaya sürülmesine kadar uzun bir yolculuk yaşadı (Reuters)

Ahmed Abdul Hekim
6 Temmuz sadece ABD için değil, küresel ekonomi için de önemli bir gün. Pazartesi günü doların New York'ta yapılan Kıta Kongresi’nde ABD'nin para birimi olarak kabul edilişinin 235’inci yıl dönümüydü.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki farklı resmi para birimlerinin çıkış noktaları, basılmaları ve gelişimleriyle ilgili hikayeleri bir kenara, ortak ekonomik tanımı, ‘Avrupalı sömürgeciliğine karşı verdiği özgürlük savaşı’ ve daha sonra Amerikan İç Savaşı’ndan doğan hikayesi göz önüne alındığında ‘yeşil banknotun’ önemi ön plana çıkıyor. Doların zaman içinde istisnai bir dönüşümle ortaya çıkan önemi, bugün dünyadaki ticari işlemlerin çoğunda kullanılması ve küresel piyasaların yüzde 83’ünden fazlasına hükmetmesi nedeniyle olağanüstü bir hal aldı.
Peki, yeşil banknotun hikayesi ne ve hangi aşamalardan geçerek şu anki konumuna geldi?
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı araştırma doların hikayesini keşfetmeye çalışırken aynı zamanda, dünyayı sarsan ekonomik dalgalanmalar çerçevesinde ‘doların saltanatının’ sona yaklaşıp yaklaşmadığını ve büyük ekonomik güçlerle rekabet edip edemeyeceğinin cevabını da bulmaya çalıştı.

Dolar nasıl ortaya çıktı?
ABD tarihine ait belgelere ve ABD Merkez Bankası’nın (Federal Rezerv Sistemi - FED) internet sitesinde yer alan bilgilere göre dolar, bir gecede ABD’nin resmi para birimi olarak ortaya çıkmadı. Bilakis dolar onay sürecinden basımına ve piyasaya sürülmesine kadar yaşadığı uzun bir yolculuğun sonucunda ortaya çıktı.
Hikaye, yazar Jason Goodwin'in “Greenback: The Almighty Dollar and the Invention of America” (Dolar: Yüce Dolar ve Amerika İcadı) adlı kitabında aktardığına göre Avrupalı ​​kolonicilerin 1620'de ABD'ye göçüyle başladı. Bu koloniciler yanlarında altın sikke ve İngiliz banknotlarını götürdüler. Ancak zengin değildiler ve kısa sürede paraları tükendi. Amerika kıtasındaki yerlilerden yiyecek, hayvan postları ve diğer ihtiyaçlarını satın alamamaya başladılar.
Koloniciler çok geçmeden bazı kabukların yerli nüfus için sembolik öneme sahip olduğunu keşfettiler, böylece yiyecek gibi ihtiyaç malzemeleri takas yoluyla edinmeye başladılar. Ancak Goodwin'e göre, takas koloniciler arasında oldukça önemli hal alınca çeşitli malları da takas da kullanmaya başladılar. Kuzey kolonilerinde takas için mısır ve balık kullanırken güneydeki bazı kolonilerde tütün kullandılar. Bu malların birçoğu resmi para birimi olarak ilan edilse de bazıları para birimi olarak pek değerli değillerdi.

Amerikan ekonomisinin 1879'da büyük bir enflasyonla karşı karşıya kalması bu sırada doların büyük değer kaybetmesine yol açtı (Reuters)
Yıllarca takas için kullanılan tütünün değerindeki ve emtia fiyatlarındaki dalgalanma, altın, gümüş veya banknot gibi sağlam para birimlerinin kullanılmasının önünü açtı. Artık kabuklar yerine sağlam para birimleri daha fazla rağbet görmeye başlamış ve daha faydalı olduğu keşfedilmişti.
Ancak buna rağmen kolonicilerin bu gelişen takas yöntemine alternatif seçenekleri yoktu. Çünkü İngiliz yetkililer ne altın ve gümüş sikkelerin ihracatına ne de kolonicilerin kendi para birimlerini sikke haline getirmelerine izin vermişlerdi. Bu yüzden koloniciler için Amerika Birleşik Devletleri'nde 19. yüzyıla kadar dolaşımda kalan İspanyol para birimini kullanmak daha kolay bir yöntem oldu.
İngiliz yetkililerin baskıyı artırmaları ve hükümetin kolonicilere getirdiği vergi yükü, İngiliz tarafıyla koloniciler arasında tam bir kırılma noktası oldu. Bu sırada Avrupa'dan ve özellikle İngiltere'den bağımsız olunması çağrıları yapan seslerin yükselmeye başlamasıyla aynı dönemde ABD’nin bazı eyaletlerinde özel para birimleri basılmaya başlandı. En dikkat çekici olanı, 1652'de Massachusetts poundu oldu. Massachusetts eyaletinin bu adımı daha sonra hızla diğer eyaletlere yayıldı.
İngiliz ordusuyla yapılan uzun ve maliyetli savaşların ardından 1776'da bağımsızlık ilanından sonra ABD’nin kurucu babaları, eyaletlerin bu savaşın maliyetini birlikte nasıl ödeyebileceklerini düşünmeye başladılar. Kurucu babalardan biri olan Benjamin Franklin yaptığı bir konuşmada,“Kıta Kongresi üç yıl boyunca vergisiz olarak askerlerin kıyafetleri, silahları ve yiyeceklerinin maliyetini karşılamak ve gemilerimizi donatmak için bol miktarda banknot bastı. Askerlerimiz Avrupa'nın en güçlü ülkelerinden biri ile savaştılar ve onları yendiler” ifadelerini kullandı.
FED’in sitesinde yer alan bilgilere göre Bağımsızlık Bildirgesi'ni yayınlayan ve İngiltere'ye karşı savaşı yöneten Kıta Kongresi, kendi adını taşıyan ‘kontinental’ (kıta) adlı banknotlar basmıştı. Ancak  Amerikan Özgürlük Savaşı’nın ardından hali hazırda yeterli karşılığı olmayan bu banknotlar hızla değer kaybetti. Bu yüzden kurulan yeni cumhuriyet yeni bir ekonomik ve mali sistem geliştirmek zorunda kaldı.
Kıta Kongresi 1785 yılında New York'ta bir araya geldi ve 6 Temmuz günü doların ABD’nin yeni resmi para birimi olmasına karar verdi. Kongre, ondalık bir sistem kullanılacağını ve bir doların yüz sente eşit olacağını açıkça belirtti. Ancak yine de Kongre üyeleri arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktı ve bu anlaşmazlıklar, ABD’nin yeni para birimini 1792 yılına kadar basamamasına nende oldu. Daha sonra üç ayrı değerde doların basılması kararlaştırıldı ve her birinin değeri altın, gümüş veya bakır üzerinden hesaplanan madeni paraların basımına başlandı. Bu durum, ABD Hazine Bakanlığı’nın 1862'deki İç Savaş’ın ortasında banknot halindeki dolarları basmayı başarmasına kadar 20 yıl boyunca devam etti. Dolar, halen kullanımda olan yeşil formunda ortaya çıktı. Üzerindeki yeşil ve siyah renkler, daha sonra kalpazanlığın önlenmesi için de kullanıldı. O tarihten itibaren kağıt banknotlar basılmaya başladı. FED, Amerikan İç Savaşı sonuna kadar basılan dolar miktarının 461 milyonu bulduğunu tahmin ediyor. Bununla birlikte Kıta Kongresi, yeni banknotlarla işlem yapmayı reddedenleri cezalandırdı.

Peki, dolar nasıl küresel ekonominin hakimi oldu?
 Dolar, ortaya çıkana kadar zorlandı. Ardından yirminci yüzyılın ilk yıllarında küresel ekonomik sistemin zirvesine olan yolculuğu başladı. Dolar basıldıktan ve işlem gördükten sonra, madeni paralar altınla kaplanmamaya başladı. Bu da kağıt banknotları istediğiniz zaman altınla değiştiremeyeceğiniz anlamına geliyor.
 Amerikan ekonomisi, 1879'da büyük bir çöküşe tanıklık etti. Bu sırada dolar büyük değer kaybetti. Doların yine altınla kaplanması karşılığında enflasyonu düşüren ve ekonomiyi yeniden canlandıran bir karar alındı.
Ancak ABD ekonomisi elli yıl daha durgunluk yaşadı ve 1929 yılına gelindiğinde ‘Büyük Buhran’ olarak adlandırıldı. Dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, 1933 yılında doların yeniden altın kaplama olmadan basılması kararı aldı, ancak ertesi yıl bu kararı iptal etmek zorunda kaldı. Bu da dolar kurunda göreceli bir iyileşme sağladı. Bu durum, ABD'nin öncülüğünde 1944 yılında ‘Bretton Woods Anlaşması’ olarak da bilinen ‘Uluslararası Para Anlaşması’nın imzalandığı New Hampshire eyaletinin Bretton Woods beldesinde toplanan Birleşmiş Milletler (BM) para ve finans konferansına kadar devam etti. Bu arada dünyanın dört bir yanından 44 ülkenin katıldığı konferans 22 günden fazla sürdü. Ancak başta Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) olmak üzere uluslararası finans kurumlarının ortaya çıkması, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra (1939-1945) küresel ekonomi ve Amerikan ekonomisinde bir dönüm noktası olurken, yeni bir küresel ekonomik düzen oluştu.

Dolar, yerel bir para birimiyken küresel ticaret işlemlerinde zirveye oturan bir para birimine dönüştü (Reuters)
Ekonomistlere ve ilgililere göre tam da bu nokta doların tüm uluslararası ekonomiler üzerindeki küresel hakimiyetinin ve yerel para biriminden küresel para birimine dönüşmesi fiili başlangıcı oldu.
Uluslararası ticaret Bretton Woods Anlaşması çıktılarına göre düzenlenirken bir takım koşulların ve kısıtlamaların uygulanmasına karar verildi. En önemlisi de ABD dolarının diğer ülkelerin para birimlerinin değerinin belirlenmesinde ana referans olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı.
IMF ve Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası (IBRD) kuruldu ve 44 ülke para birimlerinin uluslararası değerini belirlemek için ABD dolarına bağımlı hale geldi.
Bu arada ABD, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra dünyadaki altın rezervinin yüzde 75'ine sahipti. Çünkü dolar dünyada altınla kaplanmış tek para birimiydi ve diğer ülkeler ekonomilerinde yaşanan enflasyonlar nedeniyle altın cinsinden para birimini terk etmişlerdi. Bu da çok sayıda ülkenin gelecekte altın rezervi karşısında dolar biriktirmeye itti. Anlaşmaya imza atan ülkeler, 1945 ve 1971 yılları arasında, bir ons altının 32 dolar değerinde olduğu bir dönemde, para birimlerinin değerinin dolarla kıyaslanmasını kabul ettikleri için, bazı ülkeler doları döviz rezervi olarak kullanmaya başladılar.
Bretton Woods sistemi olarak bilinen bu düzen, ABD hükümetinin dolar ve diğer ülkelerin rezervlerini dolardan altına çevirmeyi bırakmaya karar verdiği 1971 yılına kadar sürdü. Bu tarihten itibaren anlaşmanın tarafları para birimlerini altın yerine, diğer para birimlerine kıyasla fiyatlandırma konusunda herhangi bir sistemi seçmekte serbest hale geldiler. Küresel olarak işlem gören çeşitli emtiaların fiyatlarının dolar üzerinden belirlenmesi, rezerv para birimi olarak veya bir ticari alışverişte ödeme yapmak için kullanılması dolara güç kazandırıyor. Birçok ülke ABD'ye olan borçlarını ödemek için dolar alıyor veya elinde tutuyor. Bununla birlikte ABD’nin birçok ülkede altın rezervleri bulunuyor.

Doların saltanatı sona mı yaklaştı?
ABD’nin ekonomik hakimiyetinden kaynaklanan uluslararası ve küresel huzursuzluk devam ediyor. Doları etkileyen diğer sebepler ise şöyle:
Çin ve Avrupa ülkeleri gibi diğer ekonomik güçlerin ortaya çıkışı
Dünyada (1997 Asya mali krizi ve 2008 küresel mali kriz gibi) devam eden ekonomik sarsıntı ve dalgalanmalar
Uluslararası raporlara göre ‘para birimi savaşları’, ‘ticaret savaşları’ ve ‘enerji savaşları’ kavramlarının yayılması
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrası dünyada modern çağın en ağır ekonomik krizlerin yaşanması.
Uzmanların ve ilgililerin, ABD dolarının küresel ekonomiye hâkim olmaya devam edebilme yeteneği ve yükseliş yolculuğunun sona gelip gelmediği konusundaki görüşleri farklılıklar gösteriyor.
Bu bağlamda David Adler ve Daniel Bessner, ABD merkezli New Republic dergisinde yayınlanan ortak çalışmalarında, ABD'nin mevcut ekonomik kaosa rağmen dolar küresel çaptaki gücünü hala koruyabildiğini belirttiler. Adler ve Bessner, bunun nedenini ise mevcut ABD Başkanı Donald Trump'ın en yakın ​​müttefikleri olan Avrupalıların fikir birliğini veya isteklerini bozan ve onları geri çekmeye zorlayan kararlar almasına bağladılar. Bunların ticaret anlaşmalarından çekilme ve bazı ülkelere (İran, Kuzey Kore, Rusya ve Venezuela) yaptırım ve baskı politikası uygulama gibi kararlar olduklarını açıklayan Adler ve Bessner, sadece bu kararlara sempati duyan ülkelerin Trump'ın politikalarına ayak uydurabildiklerinin altını çizdiler.
Başta Rusya ve Çin olmak üzere ABD’nin rakiplerinin para rezervlerini çeşitlendirmek ve dolar dışındaki para birimleriyle ikili ticareti geliştirmek için çalıştıklarına dikkati çeken Adler ve Bessner, ayrıca Avrupa Birliği (AB) üyesi bazı ülkelerin liderlerinin doların eylemleri ve politikalarındaki (örneğin ABD’nin 2018 yılında İran ile dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi) özgürlüklerini kısıtladığını düşündüklerini, ancak şuana kadar bu konuda atılan hiçbir adımın son aşamasına gelemediğini belirttiler.
ABD merkezli The National Interest dergisi tarafından yayınlanan bir başka raporda ise David Oren, doların baskınlığının ABD yönetimlerine ekonomik yaptırımlar yoluyla bir takım zorlamaları dayatma becerisi kazandırdığını söyledi.  Oren, güçlü doların rolünün sermaye piyasalarının derinliğini ve Amerikan kurumlarının gücünü yansıttığı düşünüldüğünde, bu baskınlığın uzun vadeli olabileceğini vurguladı.
Öte yandan Kaliforniya Üniversitesi'nden Prof. Barry Eichengreen ‘How Global Currencies Work?’ (Küresel para birimi nasıl çalışır?) adlı kitabında, “Dolara küresel bir darbe indirmek için önce dünyanın ABD Hazine bonolarına yabancı yatırımcı güvenini kaybettirmesi gerekiyor” ifadelerine yer veriyor. Prof. Eichengreen bunun da mevcut ABD Başkanı Donald Trump tarafından büyük bir siyasi skandalın patlak vermesiyle olabileceğini de açıkça belirtiyor.
Prof. Eichengreen’a göre doların hegemonyası, Trump'ın tecrit ve korumacılığına karşı Afrika ve Asya'da artan nüfuzu çerçevesinde yerel para birimiyle çalışan büyük Çin bölgesi tarafından zayıflatılabilir. Prof. Eichengreen doğrudan bir etkiye sahip olacak bu adımın gerçekleştirilebileceğini vurguluyor.
Çin, son yıllarda para birimi yuanı uluslararası ticari işlemlerde kullanmaya başladı. Benzer şekilde Rusya da kendi para birimi rubleyi uluslararası ticarette kullanmak için adım attı. Uzmanlar, bu gelişmelerin doların hakimiyetini zayıflatmaya katkıda bulunacağını düşünüyorlar.



Trump: İsrail Katar'a tekrar saldırmayacak, ilk saldırıdan önceden haberim yoktu

TT

Trump: İsrail Katar'a tekrar saldırmayacak, ilk saldırıdan önceden haberim yoktu

Trump: İsrail Katar'a tekrar saldırmayacak, ilk saldırıdan önceden haberim yoktu

ABD Başkanı Donald Trump dün yaptığı açıklamada, İsrail'in Katar'a tekrar saldırmayacağını vurguladı.

Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan geçtiğimiz hafta İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da düzenlediği ve Hamas liderlerini hedef alan saldırıları hakkında önceden herhangi bir bildirim almadığını söyledi.

Trump’ın bu açıklamasından kısa bir süre önce ABD merkezli haber sitesi Axios, Netanyahu'nun Doha’daki saldırı gerçekleştirilmeden kısa bir süre önce Trump'a bilgi verdiğine dair bir haber yayınladı.

Reuters'ın aktardığına göre ABD yönetimi saldırıdan ancak füzeler fırlatıldıktan sonra haberdar olduğunu açıkladı. Bu durum Trump'a saldırıya karşı çıkma fırsatı bırakmadı.

Axios, İsrailli yetkililerin, Beyaz Saray'ın saldırıyı önceden bildiğini, ancak saldırıyı durdurmak için fırsat penceresinin sınırlı olduğunu söylediğini aktardı.

İsrail, geçtiğimiz salı günü Katar'a düzenlediği hava saldırısında Hamas’ın siyasi liderlerine suikast girişiminde bulunarak Ortadoğu'daki askeri operasyonunun kapsamını genişletti.

Saldırı, Ortadoğu ve ötesinde bölgedeki gerginliği tırmandıracak bir eylem olarak geniş çapta kınandı.

Trump daha önce, İsrail'in Katar'a saldırı kararı almasına katılmadığını belirtmişti.

Trump dün, Netanyahu'nun kendisine İsrail'in Katar'daki Hamas liderlerini hedef alacağını doğrudan bildirip bildirmediği sorulduğunda “Hayır, hayır, bildirmedi” yanıtını verdi.

Axios'un haberinin ardından Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada da, saldırının İsrail tarafından gerçekleştirilen ‘tamamen bağımsız’ bir operasyon olduğu vurgulandı.

Washington, hem İsrail hem de Katar'ın müttefiki olarak kabul edilirken, Doha, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasına varılması için arabulucu rolünü üstleniyor.


Lazzarini: İsrail, Gazze kentinde dört günde 10 UNRWA binasını bombaladı

Dün Gazze kentinde İsrail’in düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı hasarı inceleyen Gazzeliler (Reuters)
Dün Gazze kentinde İsrail’in düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı hasarı inceleyen Gazzeliler (Reuters)
TT

Lazzarini: İsrail, Gazze kentinde dört günde 10 UNRWA binasını bombaladı

Dün Gazze kentinde İsrail’in düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı hasarı inceleyen Gazzeliler (Reuters)
Dün Gazze kentinde İsrail’in düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı hasarı inceleyen Gazzeliler (Reuters)

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail'in sadece son dört günde Gazze Şeridi’nin Gazze kentinde aralarında şu an binlerce yerinden edilmiş kişinin barınak olarak kullandığı yedi okul ve ikisi kliniğin de olduğu 10 UNRWA binasını bombaladığını açıkladı.

İsrail, birkaç gün önce Gazze kentindeki yüksek katlı konut binalarını kademeli olarak yıkmaya başladı. Bu durum, yerinden edilmiş ailelerin sayısını artırdı ve onları zorla yerinden etti. Filistin resmi haber ajansı WAFA'nın bugün aktardığı bir habere göre insan hakları örgütleri, bunun amacının kent sakinlerini güneye kaçmaya zorlamak olduğu konusunda uyardı.

Lazzarini, UNRWA tarafından sosyal medya platfromu X hesabından paylaşılan açıklamasında, hava saldırılarının yoğunlaştığı Gazze kentinde ve Gazze Şeridi’nin kuzeyinde güvenli bir yer ve güvenli bir kimse olmadığını, bu durumun daha fazla Filistinliyi bilinmeyene kaçmaya zorladığını vurguladı.

Lazzarini’nin açıklaması şöyle devam etti:

“Gazze Şeridi’nin kuzeyinde bulunan ve sağlık hizmeti verilen tek yer olan eş-Şati Mülteci Kampı’ndaki sağlık hizmetlerini askıya almak zorunda kaldık. Hayati önem taşıyan su ve hijyen hizmetlerimiz ise şu anda sadece yarı kapasiteyle çalışıyor.”

Sadece son dört gün içinde Gazze kentinde 10 UNRWA binasının hedef alındığını belirten UNRWA Genel Komiseri, acil ateşkes çağrısında bulundu.

Hamas, İsrail ordusunun 11 Ağustos'tan bu yana en az bin 600 konut binası ve 13 bin çadırı bombaladığını açıkladı.

Yerel yetkililere göre İsrail’in yaklaşık iki yıldır Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş sırasında 64 binden fazla insan öldü.


Netanyahu: Trump İsrail'in en büyük dostu, Rubio: Hamas silahlarını bıraksın!

İsrail Başbakanı Netanyahu, bugün Kudüs'te yapılan toplantı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Rubio ile tokalaşırken (EPA)
İsrail Başbakanı Netanyahu, bugün Kudüs'te yapılan toplantı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Rubio ile tokalaşırken (EPA)
TT

Netanyahu: Trump İsrail'in en büyük dostu, Rubio: Hamas silahlarını bıraksın!

İsrail Başbakanı Netanyahu, bugün Kudüs'te yapılan toplantı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Rubio ile tokalaşırken (EPA)
İsrail Başbakanı Netanyahu, bugün Kudüs'te yapılan toplantı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Rubio ile tokalaşırken (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio bugün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Görüşme, İsrail'in en yakın müttefiki ABD’nin Gazze'de ateşkes sağlanması yönündeki çabalara engel teşkil eden Katar'a yönelik hava saldırılarına dair endişelerini dile getirmesinin ardından gerçekleşti.

Netanyahu, Rubio ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında ‘İsrail'in ABD’den daha iyi bir müttefiki olmadığını, ABD Başkanı Donald Trump'ın dünyayı daha iyi bir yer haline getirdiğini ve İsrail'in en büyük dostu olduğunu’ söyledi. İsrail Başbakanı, ABD Dışişleri Bakanı Rubio’nun ziyaretinin, ABD’nin terörle mücadelede İsrail'in yanında olduğu mesajını açıkça verdiğini vurguladı.

Gazze'de tutulan İsrailli rehineleri kurtarmakta kararlı olduklarını söyleyen Netanyahu, “Hamas'ı yenmeliyiz. Hamas’ın Katar'daki liderlerini bombalama kararımız, İsrail'in bağımsız bir kararıydı ve saldırının tüm sorumluluğunu üstleniyoruz” dedi.

dfrgt
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde Ağlama Duvarı'nı ziyaret ettiler (AP)

Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, şunları söyledi:

“İsrail ile dostluğumuz barışın ötesinde teknoloji ve ekonomiye kadar uzanıyor. Hamas, silahlı faaliyetlerini sürdürerek barış ve istikrarı tehdit etmeye devam edemez. Başkan Trump bu konuda kararlı.”

ABD’nin Katar'ı Gazze Şeridi ile ilgili üstlendiği yapıcı rolünü sürdürmesi için teşvik edeceğini belirten Rubio, Hamas'ın silahlarını teslim edip pes etmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu hedefe ulaşmak için ilerliyoruz” dedi.

Rubio, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hamas, bölgenin istikrarını tehdit eden silahlı bir örgüt olmaktan vazgeçmeli, aksi takdirde barış için hiçbir şans kalmaz.”

ABD Dışişleri Bakanı, İsrail ile ABD arasındaki dayanışmanın vurgulandığı bu ziyaretinin tarihini, Fransa ve Suudi Arabistan'ın Birleşmiş Milletler'de (BM) Filistin devletini tanımak için düzenlediği ve Netanyahu tarafından kınanan zirveden bir hafta önceye denk getirdi.

Donald Trump yönetimi, İsrail’in geçtiğimiz hafta ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük hava üssünün bulunduğu Katar topraklarına düzenlediği hava saldırısı karşısında şaşkına döndü. Saldırı, ABD tarafından Gazze Şeridi'nde ateşkes için sunulan yeni öneriyi görüşmek üzere bir araya gelen Hamas'ın üst düzey liderlerine suikast düzenlemek amacıyla gerçekleştirildi.

Trump yıllardır Netanyahu'nun en sadık savunucularından biri olmasına rağmen, dün yaptığı açıklamada ülkesinin Katar'a desteğini yineledi.

Trump, gazetecilere yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Katar çok büyük bir müttefik. Bu yüzden İsrail ve diğerleri dikkatli olmalı. İnsanlara saldırdığımızda dikkatli olmalıyız.”

Öte yandan Netanyahu dün Kudüs'teki Ağlama Duvarı'nda Rubio ile dua ederken, ABD ile ittifakın hiç bu kadar güçlü olmadığını belirtti.

Trump, 9 Eylül'de İsrail'in Doha'ya yaptığı benzeri görülmemiş saldırıdan duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirmiş olsa da Rubio da cumartesi günü İsrail'e gitmeden önce Trump'ın saldırıdan ‘memnun olmadığını’ doğruladı, ancak bu anlaşmazlığın ‘ABD-İsrail ilişkilerinin niteliğini değiştirmeyeceğini’ vurguladı.

Rubio, Netanyahu ile İsrail'in yıkılmış Gazze Şeridi'nin en büyük kentsel merkezi olan Gazze kentini kontrol altına alma planlarını ve İsrail hükümetinin bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek amacıyla Batı Şeria'nın bazı bölgelerini ilhak etme konusundaki görüşlerini tartışacağını da sözlerine ekledi.

dfgt
ABD Dışişleri Bakanı Rubio dün Kudüs'ün Eski Şehir bölgesindeki Ağlama Duvarı'nı ziyaret ettiği sırada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee arasında dururken (Reuters)

Rubio, Trump'ın 7 Ekim 2023'te kaçırılan İsrailli rehinelerin salıverilmesi ve Hamas'ın oluşturduğu tehdidin sona ermesiyle Gazze savaşının ‘sonlanmasını’ istediğini vurguladı.

“Ebedi başkent”

ABD, Avrupa ülkelerinin aksine, kuşatma altındaki ve enkaza dönen Gazze Şeridi'ndeki giderek kötüleşen insani krizi önlemek ve savaşı sona erdirmek için İsrail'e baskı yapmaktan kaçındı.

Dindar bir Katolik olan ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Yahudilerin dua edebileceği en kutsal yer olan Ağlama Duvarı’nda (Batı Duvarı) dua ettikten sonra sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda Kudüs'ün İsrail'in ‘ebedi başkenti’ olduğuna olan inancını yansıttığını yazdı.

Fransız Haber Ajansı AFP’ye göre ABD başkanları, Trump'ın ilk başkanlık dönemine kadar İsrail'in doğusunu işgal ettiği Kudüs üzerindeki egemenliğini destekleyen bu tür açıklamalar yapmaktan kaçındı ve ABD, İslam'ın en kutsal mekanlarından biri olan Mescid-i Aksa’nın da bulunduğu Kudüs’ün statüsü konusunda tarihte hep tarafsız görünmeye çalıştı.

cdfgt
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve eşi dün Kudüs'ün Eski Kent bölgesindeki Batı Duvarı tünellerinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eşi ile ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee ve eşiyle birlikte kameralara poz verdi (AP)

Trump, önceki başkanlığı sırasında ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararı alarak, uluslararası arenada Kudüs'ün tamamının İsrail'in başkenti olarak tanınmasına karşı var olan mutabakata aykırı olan tarihi bir adım atmıştı.

Öte yandan Hamas tarafından yapılan açıklamada, Rubio'nun Mescid-i Aksa'nın ayrılmaz bir parçası olan Batı Duvarı'na yaptığı ziyaret, duvarın üzerinde bulunan Mescid-i Aksa’nın kutsallığına açıkça yapılan bir saldırı ve ‘işgal altındaki Kudüs'teki tarihi ve hukuki statükonun açık bir ihlali’ olarak nitelendirildi.

Tartışmalı tünel

Diğer taraftan Rubio'nun bugün Filistin bölgesi Silvan Mahallesi’nin altından geçerek Mescid-i Aksa yakınlarındaki Yahudi yerleşim yerlerine ulaşan, ziyaretçilere ayrılmış tünelin açılış törenine katılması planlanıyor.

Projenin Filistinliler arasında, kendilerini baskı altına alacağı ve evlerinin temellerini tehlikeye atabileceği yönünde endişelere yol açtığı belirtiliyor.

Mescid-i Aksa ve Eski Şehir surlarının bitişiğindeki Filistin mahallesi Silvan sakinlerinin sözcüsü Fahri Ebu Diyab (63), Rubio'nun gelip İsrail tarafından kendi evleri dahil olmak üzere yıkılan evleri görmesi gerektiğini söyledi. Filistinliler, bu tünelin, bu kutsal şehirdeki varlıklarını yok etmek için sistematik bir kampanya olduğunu düşünüyor.

Ebu Diyab, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ABD, uluslararası hukuku savunmak yerine aşırılık yanlılarının ve aşırı sağcıların yolundan giderek tarihimizi görmezden geliyor.”

ABD Dışişleri Bakanı Rubio, cumartesi günü kendisine yöneltilen ziyaretiyle ilgili bir soruya verdiği yanıtta ziyaretin siyasi boyutunu küçümseyerek, Kudüs’ün ‘dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri’ olduğunu söylemekle yetindi. Ancak Filistinliler, insan hakları grupları ve uluslararası örgütler, İsrail'in 1967 yılındaki işgalinin ardından ilhak ettiği Doğu Kudüs üzerindeki egemenlik iddialarını meşrulaştırdığı için bu tür görüşlere karşı çıkıyor.