Kışın yaşanacak ikinci bir dalga riski Avrupa'yı tehdit ediyor

Kışın yaşanacak ikinci bir dalga riski Avrupa'yı tehdit ediyor
TT

Kışın yaşanacak ikinci bir dalga riski Avrupa'yı tehdit ediyor

Kışın yaşanacak ikinci bir dalga riski Avrupa'yı tehdit ediyor

Avrupa ülkeleri, yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) yayılmasıyla birlikte ilk kez İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana içinde bulunduğu sağlık ve ekonomik kriz sahnesine tanık oldu. Avrupa’da şu ana kadar Kovid-19 kaynaklı 217 binden fazla ölüm kaydedilirken vaka sayısı 2,4 milyonu aştı. Aynı zamanda, aylar süren tam izolasyon önlemlerinin uygulanmasıyla kıtadaki ulaşımın ve dışarıyla iletişiminin kesilmesi de ülkelerin ekonomilerinin rekor oranda gerilemesine neden oldu.
Avrupalıların, televizyonda İtalyan’ın kuzey vilayetlerinin mezarlıklarına üst üste yığılan ölüleri taşıyan askeri kamyonları izledikten ve Madrid’deki hastanelerde tedavi olmak için koridorlarda yatakların boşalmasını bekleyen koronavirüs hastalarına ait görüntülere tanık olduktan sonra travma geçirdiklerini söylemek abartı olmaz.
Kovid-19 salgınının yayılmasının ardından 6 aydan fazla bir süre geçmesi ve çare olacak bir tedavinin henüz bulunamaması nedeniyle Avrupalılar, sosyal ve ekonomik birçok açıdan eski haline dönmesi mümkün olmasa da normal hayata geri dönebilmek için geliştirilecek olası bir aşıya umut bağlamaya devam ediyor. AB liderleri, yıllardır ekonomik ve siyasi açıdan acı çeken Avrupa projesinin çöküşünü haber veren koronaviruse karşı mücadele edecekleri “kış sınavında” ülkelerinin göstereceği performansı merakla bekliyor.

Acil sağlık reformları
Mevcut sağlık krizi, İngiltere, İspanya, Fransa ve İtalya gibi dünyanın en iyileri arasında sayılan Avrupa sağlık sistemlerinin, bilim camiasının yıllardır ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu konusunda uyardığı ve hazırlıklı olmayı önerdiği bir salgına karşı koyacak donanıma sahip olmadığını ortaya koydu. Ayrıca, son 30 yılda çoğu Avrupa ülkesi tarafından benimsenen ve bu sektördeki hizmetleri özelleştirmeyi ve halk sağlığı sistemini zayıflatmayı amaçlayan birçok sağlık politikası ve reformunun, Kovid-19  kriziyle başa çıkamamanın büyük ölçüde sorumlusu olduğunu ortaya koydu. Bu durum AB ülkelerinin, geçtiğimiz günlerde AB Zirvesi tarafından onaylanan  salgından etkilenen ülkeler için 750 milyar euro tutarındaki kurtarma fonundaki yardım ve kolaylaştırılmış kredileri alabilmeleri için ön koşul olarak halk sağlığı sektörünü güçlendirme yönünde zorunlu bir hüküm getirmesine yol açtı.
Mevcut krizin Avrupa sağlık sistemlerinde tespit edilmesini sağladığı zayıf yönler arasında, gelişmiş ülkelerdeki yüksek yaşam standartları nedeniyle artan talepten dolayı ve son yıllarda yüksek maliyeti ile finansal yatırımlar için çekici hedeflerden biri haline gelen yaşlı bakım merkezlerindeki hizmetler yer alıyor. AB Komisyonu şu anda, ilk dalga sırasında salgının kurbanlarının odak noktası olan bu merkezlerin durumunu, sağlık ve hizmet standartlarını gözden geçirmek için kapsamlı bir plan üzerinde çalışıyor.
AB Komisyonu bu ayın başlarında, krizin ilk gününden itibaren koruyucu maskeler kullanmak ve vakaları belirlemek ve izlemek için testler yapmak gibi birçok önleyici tedbirin ertelenmesinin sebebi olan, tüm Avrupa ülkelerinin bu alanda yaşadığı büyük açığın netleşmesinin ardından, önleme ve tedavi için sağlık malzemelerinde kendi kendine yeterliliği sağlamak üzere ortak bir planı tamamladı. 

Ekonomik kayıplar
Avrupa’da ekonomi alanındaki kayıplar, en az sağlık alanındaki zararlar kadar yıkıcı oldu. Birçok gösterge, krizin ekonomiye olan etkilerinin özellikle ikinci dalgada daha da artacağını ve aşı için bekleme süresinin uzun olması halinde birçok alanda felakete yol açacağını kaydetti. Bu durumun yaşanmasının, yıllardır birçok yönden etrafını saran tehlike çemberinden çıkmaya çalışan Avrupa projesi için büyük bir darbe olacağı bekleniyor.
Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) son raporu, Euro Bölgesi ülkelerinin ekonomilerinin izolasyon döneminde yüzde 11,8 oranında gerilediğini, AB ülkelerinin ekonomilerinin ise yüzde 11,4 oranında düştüğünü kaydetti. Ancak, ekonomileri Finlandiya ve İrlanda gibi önemli ölçüde ihracata bağlı küçük ülkelerin yüzde 5’inde bu düşüşteki eşitsizliğin çok büyük olduğu belirtildi. Aynı zamanda İtalya (yüzde 18,2), Fransa (yüzde 17,9), İspanya (yüzde 18,5) ve AB’den ayrıldıktan sonra ekonomisi yüzde 20,4 oranında düşen İngiltere gibi başlıca büyük ülkeler de bu grupta yer aldı.
Gözlemciler, AB ülkeleri arasındaki ekonomik gerileme oranlarındaki bu eşitsizliğin, özellikle ikinci dalgada durumun daha da kötüleşmesi halinde, krizle mücadele etmek ve etkilerini gidermek için alınacak önlemler konusunda AB ülkeleri arasındaki ilişkilerde yüksek düzeyde gerginliğe yol açacağını bekliyor.

Siyasi kaos
2008 mali krizinin ardından yaşanan ekonomik ve sosyal çöküş ve göç krizi sonucu önemli bir popülerlik kazanan solcu ve sağcı hareketlerin baskısı nedeniyle sağlık krizinin ve ondan kaynaklanan sosyal ve ekonomik etkilerin çalkantılı Avrupa siyasetini yıllarca etkilemesi normaldi.
Çoğunluğu muhalefette bulunan bu güçler, mevcut krizin etkileri nedeniyle rejime saldırmak ve ortak kurumların salgına birleşik ve koordineli bir şekilde yanıt vermede uzun süre zorlanması ve AB’nin kurtarma fonu konusunda anlaşmaya varamaması üzerine Avrupa projesini etkilemek için uygun bir fırsat buldu. Tüm Avrupa ülkeleri, hala bu krizi nasıl atlatacaklarına dair kesin bir plan veya net bir yol haritası olmadan salgına karşı önümüzdeki aylarda çıkacak olası bir aşıyı bekliyor. 
Yaz tatilinin salgının yayılması üzerindeki etkileri henüz netleşmedi. Ayrıca okullara dönüş konusu henüz tartışılırken Oxford Üniversitesi'nde aşı geliştirmeye yönelik en gelişmiş projedeki klinik denemelerdeki olumsuz gelişmeler de dünyayı altüst eden salgının seyri hakkında puslu bir manzara çizdi. 
Entelektüel ve akademik çevrelerden birçok ses, politikacıları bilimsel tavsiyelere uygun kararlar almaya çağırdı. Ayrıca bu çevreler, başka pandemilerin de olduğu kesinleştikten sonra, iklim krizi, doğal afetler ve yol açtıkları yoksulluk, kıtlık ve salgın hastalıklar gibi durumlarda, tüm ülkelerin bağlı olduğu sağlık sektörünün etkin bir küresel yönetimi çağrısında bulundu. Ancak bu tekrarlanan uyarılara yanıt vermek ve yanlış gidişatı düzeltmek için umut verici bir gelişme henüz yaşanmadı.



Trump seçmeni gümrük tarifelerinden memnun değil

ABD Başkanı Donald Trump gümrük vergisi mektuplarını ülkelere göndermeye başlarken, AB ve Meksika yüzde 30'luk oranla karşı karşıya (AP)
ABD Başkanı Donald Trump gümrük vergisi mektuplarını ülkelere göndermeye başlarken, AB ve Meksika yüzde 30'luk oranla karşı karşıya (AP)
TT

Trump seçmeni gümrük tarifelerinden memnun değil

ABD Başkanı Donald Trump gümrük vergisi mektuplarını ülkelere göndermeye başlarken, AB ve Meksika yüzde 30'luk oranla karşı karşıya (AP)
ABD Başkanı Donald Trump gümrük vergisi mektuplarını ülkelere göndermeye başlarken, AB ve Meksika yüzde 30'luk oranla karşı karşıya (AP)

Yeni bir ankete göre ABD Başkanı Donald Trump'ın destekçilerinin çoğu ticaret politikalarını beğenmiyor ve gümrük vergilerini sertçe eleştiriyor.

Politico ve Public First'ün haziranda yaptığı anket, geçen yılki seçimde Trump'ı destekleyenlerin dörtte biriyle neredeyse yarısı arasında bir kesimin, özellikle Çin sözkonusu olduğunda, gümrük vergisi politikalarının çeşitli bölümleri hakkında şüpheleri olduğunu ortaya koydu.

Ankete göre Trump seçmenlerinin sadece yarısı Çin'e yönelik gümrük vergilerinin ABD şirketlerine fayda sağlayacağını düşünüyor.

Bu veriler, başkanın ticaret politikalarına ve sanayiyi yeniden ABD'ye getirme çabalarına odaklandığı bir döneme denk geliyor. Trump kısa süre önce diğer ülkelere, büyük çaplı yeni gümrük vergileri uygulama tehdidini özetleyen birkaç tartışmalı gümrük vergisi mektubu gönderdi.

Gümrük vergisi mektuplarının gönderilmesinden çok önce, haziran ortasında yapılan anket, Trump'ın politikaları nedeniyle bazı destekçilerini kaybedebileceğini ortaya koyuyor. 2024 kampanyasında hayat pahalılığını azaltma sözü veren Trump'ın ticaret politikaları küresel ekonomiyi sarsıp enflasyonu yükseltebilir.

Ankete katılan her 4 Trump seçmeninden biri gümrük vergilerinin ABD'nin diğer ülkelerle ticaret anlaşması yapma kabiliyetine zarar verdiğini söyledi. Başkanın destekçileri Trump'ın gümrük vergisi uygulama yetkisine sahip olup olmaması konusunda da ikiye bölünmüş durumda. Yüzde 44'lük bir kesim Kongre'nin onayını alması gerektiğini söylerken, yüzde 45'lik bir kesim vergileri uygulama yetkisine sahip olması gerektiğini söylüyor.

Trump, 1 Ağustos'ta Meksika ve Avrupa Birliği'nden gelen mallara yüzde 30 gümrük vergisi getirme tehdidinde bulunarak yeni bir gümrük vergisi turunu uygulamaya koyabileceğini söyledi. Trump'ın ABD'ye "büyük para" kazandıracağını iddia ettiği gümrük vergileri ithalatçı tarafından ödeniyor ve birçok şirket bu maliyetleri müşteriye yansıtıyor.

Trump seçmenlerinin yüzde 46'sı "yurttaki fiyatları artırsa bile" Çin'e yönelik gümrük vergilerini desteklediğini söyledi. Öte yandan yüzde 32'si sadece fiyatları yükseltmediği takdirde gümrük vergilerini desteklediğini, yüzde 9'u ise gümrük vergilerine karşı olduğunu söyledi. Trump seçmenlerinin yüzde 25'i Çin'e uygulanan gümrük vergilerinin ABD şirketlerine zarar verdiğini söyledi.

Bununla birlikte, yüzde 55'lik bir kesim Çin'le anlaşma yapmanın zor olacağını ancak başkanın "bunu yapabileceğini" düşündüğünü söyledi. Yüzde 18'i anlaşmaya varmanın zor olmayacağını belirtti. Yüzde 12'lik bir kesim ise Trump'ın dünyanın en büyük ikinci ekonomisiyle anlaşma yapamayacağını söyledi.

Eski Başkan Yardımcısı Kamala Harris'e oy verenlerin yüzde 47'si de aynı görüşte. Harris seçmenlerinin yüzde 86'sı gümrük vergilerinin ABD'nin daha iyi ticaret anlaşmaları yapma kabiliyetine zarar verdiğini söyledi.

Independent Türkçe