Devletlerin servetine sahipti ve çıkan isyanla ölüm fermanını imzaladı: Doğu Hindistan Şirketi

Londra’daki Doğu Hindistan Şirket binasının resmi (Getty)
Londra’daki Doğu Hindistan Şirket binasının resmi (Getty)
TT

Devletlerin servetine sahipti ve çıkan isyanla ölüm fermanını imzaladı: Doğu Hindistan Şirketi

Londra’daki Doğu Hindistan Şirket binasının resmi (Getty)
Londra’daki Doğu Hindistan Şirket binasının resmi (Getty)

Macid el-Macid
Bir şirket, tanımının sınırlarının ötesine geçerek sadece ticaret yapmakla kalmayıp, büyük bir ordu ve teçhizata sahip entegre bir kolonyal varlık haline gelene kadar kâr ve ayrıcalıklar elde etmede uzun bir yol kat etti. Bu şirket, vergiler toplayıp ülkeyi işgal ederek, katliamlar yaptı. Ülkelerin sahip olduklarına eşdeğer zenginlik ve imkana sahipti. Elbette Doğu Hindistan Şirketi’nden (East India Company) bahsediyoruz. Peki, bu şirketin hikayesi nedir?
16. yüzyıl dünya haritasında pek çok sürprizle dolu bir yüzyıldı. Hazinelerle dolu yeni keşfedilen birçok arazi bankalara ilhak edildi. Sonuç olarak, sömürge güçleri düşmanlarından daha fazla hazineye sahip olacaklarını umarak birbirlerine karşı savaşmaya başladılar. İspanya ve İngiltere en baskın ve rakip güçlerdi.
O dönemde hakimiyet, sömürgecilik ve rekabet hırslarına ek olarak İngiltere ile İspanya arasında pek çok anlaşmazlık vardı. İki ülke arasında mezhepsel bir çatışma söz konusuydu. İspanya, Roma Katolik mezhebini benimserken, İngiltere Protestandı. Bu durum çatışmaları körükledi. 
İspanyol donanması (Armada), 1588 yılının Ağustos ayında kendi evinde İngiliz donanmasına yaptığı saldırıda ağır bir yenilgiye uğradı. Bu durum, Britanya’nın siyasi ve ticari düzeyde varlığını daha da genişletmesine yol açtı. Doğu Hindistan Şirketi’nin kurulması için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre, Britanya zenginliğine zenginlik kattı. Bu nedenle yeni pazarlara açılma ihtiyacı duydu. Mesele, Ümit Burnu'nun ötesinde yeni bir deniz yolu inşa etmeye karar veren birkaç tüccarın çabasıyla başladı. Birkaç gemi kaybetmelerine rağmen, genel olarak denizcilik konusundaki tecrübeleri başarıya ulaştı. O andan itibaren ticaret ve mal taşımacılığı ile ilgili bir şirket kurmaya karar verdiler.
31 Aralık 1600'de Kraliçe I. Elizabeth tüccarları resmileştirdi. Şirketlerine Ümit Burnu'nun doğusundaki ülkelerle ticarette tekel olmasını garanti eden bir kraliyet tüzüğü verdi. Tüzük 15 yıllık bir süreye sahipti. Tüzük şirkete, izinsiz Britanya Krallığı adına savaş başlatma ve hareket etme hakkı verdi.
İngiliz monarşisi, özellikle Hollanda ve Portekiz'e bağlı diğer Avrupalı ​​şirketlerle o dönemde bu yeni deniz yolu üzerinden ticaretten paylarını almak için verdikleri sert bir mücadele ışığında şirkete, ilk günden itibaren, ister denizde ister karada olsun, birçok riske sahip olduğu için savaş açma hakkı tanımadı.
Korsanlar, fırtınalar ve diğerleri tarafından çevrelenen ciddi tehlikelere ek olarak, şirketin her bir yolculuğunun Hindistan'dan İngiltere'ye veya tam tersi istikamete ulaşması bir ila iki yıl sürüyordu. Zor ve uzun bir yolculuk, bu nedenle herhangi bir yatırımcı, bir veya iki yıl sonra değil, kendi ticareti için anında kâr istiyor, ancak beklenen kâr tüm bu sabra değer miydi?
Şirket, Hindistan’ının batısındaki ‘Madras’ bölgesinin kıyılarını seçip ticari operasyonlarını yönetmek için ilk merkez ve limanını burada kurdu. Yerli pamuğa önem veren şirket işgücünü dokumasında kullandı. Ayrıca baharat ticaretiyle de ilgilenen şirket, 1601 yılında İngiltere’ye ilk olarak karanfil ihraç etmeyi tercih etti.
Karanfil gemileri İngiltere’ye ulaşmasıyla birlikte bu, ağrı kesici özelliğe ve farklı bir lezzete sahip olan  harika bitki altınla eş değer tutulup büyük bir coşkuyla karşılandı. Bu, şirkete, yatırımcıların payları için ödedikleri değerin yaklaşık yüzde 230'una denk gelen inanılmaz derecede yüksek kâr kazandırdı. Bu durum, herkesin gözünde büyüyen mesafelerin göz ardı edilmesine neden oldu.
1700 yılına gelindiğinde, ‘Madras’ bölgesi, nüfusun az olduğu ilkel bir kıyıdan, çoğu işçi ve tüccar olmak üzere 80 binden fazla insanla dolu bir şehir ve hayati bir ticaret merkezine dönüştü. Şirket, Hindistan alt kıtasındaki şehirlerdeki yaşamın doğasını değiştirdi. Şeker, çay ve kahve ile sıcak içecek alışkanlığı yayıldıkça İngiliz yaşamının doğası da değişti.
Gingham, ipek, muslin ve pamuklu kumaşlar, Hint dokumacıların üstün işçiliğinin yanı sıra düşük fiyatların da etkisiyle şirketin o dönemde İngiltere'ye ihraç ettiği en önemli tekstil ürünleri arasına girdi. İngilizler çıldırdı ve her geçen gün büyüyen şirkete muazzam kârların yolunu açan Doğu'dan gelen her şeye hayran oldular.
Şirket büyümeye başladığı ilk dönemde Basra Körfezi dikkatini çekti. Bunun ardından işlerin alanı genişletildi.  Arap bölgelerinde, Muskat ve Basra'da İran’da Şiraz ve İsfahan'da tamamen yeni ticaret merkezleri ve şehirler inşa etti. Şirketin malları pazarı neredeyse işgal ederken inci ticareti ve ihracatı gittikçe arttı.
1647 yılında şirket, Hindistan ve Bengal'deki 23'ten fazla bölgede ticari merkezleri açmaya başladı. Bunlardan en önemlileri Surat, Bombay ve Kalküta idi. Şirket İngiliz çalışanları ve aileleri için entegre bir yaşam sağlama umuduyla modern toplumlar kurmaya önem verdi. Serbest ticarette çalışanlarına büyük rahatlık sağlayarak kâr elde etmeyi devam etti.
18. yüzyılın başında Hindistan hala 200 yıl önce tüm kıtayı yöneten güçlü Babür İmparatorluğu'nun bir parçasıydı ve şirket Hindistan için yeni bir pazar açmayı başardı. Ayrıca mali durumunu usta bir şekilde kurulan imparatorluğun yöneticileriyle denk hale getirdi. Ancak 1707 yılına gelindiğinde beklenmedik bir olay oldu, imparatorluk yavaş yavaş dağıldı. Bu durum kaosa ve birbirine rakip devletlere bölünmeyle sonuçlandı. Tüm bunların ortasında şirket kendini askeri yönden güçlendirmeye başladı. Yıllık bir meblağ ödeme karşılığında, onu Bengal bölgesinde kalıcı olarak vergilerden muaf tutan bir anlaşma imzaladı.
18. yüzyıla gelindiğinde, Doğu Hindistan Şirketi ile Portekizli ve Hollandalı rakipleri arasındaki rekabet tamamen sona ermişti. Ancak bölgenin hazinelerinden ticari bir pay almak isteyenlerin sonuncusu olarak Fransa, Hindistan sahnesinde ortaya çıktı. Bu nedenle Hindistan ve Bengal'de iki ticaret merkezi kurdu. Bunları bölgede güçlendirdi.
İngiliz-Fransız çatışmasının ortasında, Fransızlar, Bengal ve Orissa yöneticileriyle ittifak kurdular. Robert Clive komutasındaki Doğu Hindistan Şirketi ordusu ile aralarında bir dizi çatışma başladı. 1757 Plassey ve 1764 Puscar savaşları şirket açısından ezici bir zaferle ile sonuçlandı. Bu, şirketin Hindistan Yarımadası üzerindeki tam kontrolünün kapısını açtı.
Birkaç yıl içinde, şirket refahının zirvesine ulaştı ve ihracat için yeni bir pazar aramaya başladı. İlk hedef içine kapanık olan Çin’di. Hindistan'ın orta ve kuzey bölgelerinde afyon yetiştirmeye ve daha sonra Çin'e kaçırmaya başladı. Çin'e ilk büyük afyon sevkiyatı 1781'de yapıldı.
Afyon, Çin toplumunda rakipsiz hale geldikçe, şirket ile içine kapanık olan Çin arasındaki gizli ticaretin çarkı döndü. Çinlilerin çoğu bu bitkiye bağımlı hale geldi. Bu, bireylerin üretim düzeyiyle ilgili sorunlara ek olarak ciddi sosyal sorunlara neden oldu. Bu sorunlar, Çin imparatorunu bu ticareti önleme ve takip altına almaya sevk etti.
İngiltere, Çin İmparatorunun bu ticarete karşı direnişinden ve afyon yüklü İngiliz gemilerini yakmasından büyük ölçüde rahatsız oldu. Çin'i, kapılarını zorla afyona açmaya zorlamak için işgal etmeye karar verdi ve bu savaş, 1840 ile 1860 yılları arasında birinci ve ikinci olmak üzere iki savaşa bölünerek onlarca yıl devam etti.
19. yüzyılın başlarında Doğu Hindistan Şirketi’nin 260 bin kişilik bir ordusu vardı. O tarihlerde ki İngiliz ordusundaki asker sayısının iki katı kadardı. Şirket, 60 milyondan daha fazla nüfusu kontrol etmekte ve bunu Londra’daki Leadenhall caddesinde bulunan küçük bir şirket binasından gerçekleştirmekteydi.
100 yıllık hakimiyeti süresince Şirket vahşi bir melez canavar gibi görünüyordu. Şirketin, egemenliği altındaki Hindistan alt kıtasında yaşayan halktan keyfi şekilde vergi toplaması halkın fakirleşmesine neden oldu. Yoksulluğun hakim olduğu ülkede 1770 yılında gerçekleşen kıtlık Bengal şehrinde 10 milyondan fazla insanın ölümüyle sonuçlanan bir felaket yaşanmasına sebep oldu.
Şirket askerlerinin arasında isyanlar çıkmaya başladı. Özellikle Meerut kasabasında bulunan garnizonda çıkan isyan, şirkete ait diğer garnizonlara da kıvılcımlar sıçramasına neden oldu. Sivil halk, Şirketin ülkeyi kötü yönetmesi, sürekli adaletsizlik, fakirlik, ciddi sosyal ve dini sorunları ele almaması nedeniyle şirkete karşı bir isyan başlattı.
Şirket’e karşı başlatılan isyan, tam bir yıl sonra 800 bin Hindistanlının acımasız bir şekilde öldürülmesinin ardından kontrol altına alınabildi. Fakat bu olaylar şirket için bir ölüm fermanı oldu. Britanya krallığı ülkesi için tehdit oluşturan şirketi,  yaşanan olayları bahane ederek hissedarlarının paylarını ödeyerek 1858 yılında kapattı.
Doğu Hindistan Şirketin’in bütün yetkileri, ordusu, toprakları ve bütün mülkleri doğrudan İngiltere Kralı’na devredildi. Hindistan için yeni bir dönem başladı. Bu dönemde Hindistan halkının yetenekleri baltalandı, servetlerini yağmalayan İngilizlerin halk arasında adaletsizliği 15 Ağustos 1947 de ülkenin bağımsızlığını kazanmasına kadar sürdü.
Refahının zirvesinde Doğu Hindistan Şirketi’nin harcamaları İngiliz hükümetinin harcamalarının dörtte birine ulaşmıştı. Şirket rüşvet ve hileyle İngiliz yasama organlarına nüfuz etti. Böylece 1693 yılında parlamento temsilcilerinin dörtte birinden fazlasının şirkette hisseleri vardı.
Şirket, serveti dağıtmak ve yağmalamaktan çok, Hindistan'ın ilkel çehresini bir şekilde modern bir şekilde değiştirdi. Aynı zamanda pek çok insanın alışkanlıklarını ve doğasının değişimine neden oldu. İngiliz dilinin dünya çapında, özellikle de bugün hala yerel bir ikinci dil olarak kullanan Hindistan'da yayılmasına büyük katkıda bulundu.



Lojistik giderleri Kalkınma Yolu Projesi ile azalacak

Fotoğraf: Haidar Mohammed Ali/AA
Fotoğraf: Haidar Mohammed Ali/AA
TT

Lojistik giderleri Kalkınma Yolu Projesi ile azalacak

Fotoğraf: Haidar Mohammed Ali/AA
Fotoğraf: Haidar Mohammed Ali/AA

Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği Başkanı Bilgehan Engin, Kalkınma Yolu Projesi ile Türkiye ve Irak arasında ticari ilişkilerin gelişeceğini, komşu ülkelerle de ticaret hacminin artacağını söyledi.

Engin, projeye ilişkin gelişmeleri AA muhabirine değerlendirdi.

Türkiye ile Irak arasında yürütülecek proje kapsamında çalışmaların hızla devam ettiğini dile getiren Engin, "Basra Körfezi'ni Türkiye üzerinden Avrupa'ya bağlayacak olan Kalkınma Yolu Projesi'nde önemli gelişmeler yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 13 yıl aradan sonra Irak'a gerçekleştirdiği resmi ziyaret, Kalkınma Yolu için önemli bir adımdır. Bu ziyaret kapsamında Türkiye, Irak, Katar ve BAE arasında Kalkınma Yolu Projesi Hakkında Ortak İşbirliği Mutabakat Zaptı imzalandı." dedi.

Engin, söz konusu ziyaretin, Kalkınma Yolu'nun yol haritasının çizilmesi açısından da büyük önem taşıdığına işaret etti.

Avrupa'dan Körfez ülkelerine kadar geniş bir bölgeyi etkileyip ortak fayda üreten projenin tarih, kültür ve ortak kazanımların yanı sıra ekonomik hinterlandın buluşması adına önemli bir fırsat olduğunu belirten Engin, Türkiye'yi Basra Körfezi'ndeki Büyük Faw Limanı'na bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi'nin "yeni İpek Yolu" olarak tanımlandığını söyledi.

- "Transit taşımacılık gelirleri artacak"

Dünyada son dönemde yaşanan olayların lojistik sektörünün durumunu doğrudan etkilediğini dile getiren Engin, şunları kaydetti:

"Pandeminin ardından Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail'in Gazze'ye saldırıları, Süveyş Kanalı'nın kapanmış olması ve Orta Doğu'daki sıcak gelişmeler sektördekileri yeni arayışlar bulmaya ve çözümler üretmeye sevk ediyor. Kalkınma Yolu Projesi de dünyada yaşanan krizler dikkate alındığında, lojistik sektöründe can simidi olarak ifade edilebilir. Projeyle alternatif bir rotanın oluşturulması, sektörde yaşanan ekonomik sorunların çözümüne aracılık edecektir. Kalkınma Yolu Projesi ile Türkiye ile Irak arasında ticari ilişkilerin geliştirilmesinin yanı sıra komşu ülkelerle de ticaret hacmi artacaktır. Proje hayata geçtiğinde aynı zamanda transit taşımacılık gelirleri de artış gösterecektir. Doğu ile Batı arasındaki ticaret önemli ölçüde gelişecek, aynı zamanda transit süresi de kısalacaktır. Bu sayede proje, lojistik masrafların azalmasına katkı sağlayacaktır."

Engin, Kalkınma Yolu Projesi'nin bölgesel kalkınmanın sağlanması, ticari, sosyal ve kültürel bağların güçlendirilmesi adına önemli bir adımın başlangıcı olacağını, sürecin yeni işbirliklerini beraberinde getirmesinin öngörüldüğünü de sözlerine ekledi.


Sitelerde araç şarj istasyonu kurulması için genel kurul kararı gerekiyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Sitelerde araç şarj istasyonu kurulması için genel kurul kararı gerekiyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Tesis Yöneticileri Konfederasyonu Başkanı Yahya Sağır, konut sitelerinde elektrikli araç şarj istasyonu kurulumunun Kat Mülkiyeti Kanunu gereği "lüks yatırımlar" kapsamına girdiğini, bu nedenle sitelerde kat maliklerinin beşte dördünün onayıyla istasyon kurulabildiğini söyledi.

Hem dünyada hem de Türkiye'de elektrikli araç kullanımının yaygınlaşması, şarj istasyonu ihtiyacını artırıyor.

Bu konuda bir yandan özel sektör bir yandan da kamu kurumları çalışmalarını sürdürürken, özellikle İstanbul gibi metropollerde alternatif çözümler öne çıkıyor. Bu çözümlerden biri de büyük nüfuslara ev sahipliği yapabilen, toplu yaşam alanları olan sitelerde şarj noktası kurulması.

- "Şarj istasyonunun kurulum masrafı genel kurulda tartışılmalı"

Tesis Yöneticileri Konfederasyonu Başkanı Yahya Sağır, sitelerde araç şarj istasyonu kurulmasına ilişkin merak edilenleri AA muhabirine anlattı.

Sağır, konut sitelerinde yaşayan elektrikli araç sahiplerinin, araçlarının şarj edilmesiyle ilgili olarak site yöneticileriyle ve diğer kat malikleriyle karşı karşıya gelebildiğini söyledi.

Sağır, sitelerde yapılacak işler ve demirbaş giderleri Kat Mülkiyeti Kanunu gereği lüks yatırımlar konusuna giriyorsa beşte dört çoğunluğun onayının arandığını ifade etti.

Sağır, araç şarj istasyonlarının da bu kapsamda olduğunu dile getirdi.

Araç şarj istasyonu kurmak isteyen kat maliklerinin, oturdukları sitelerin yönetim kurullarıyla görüşüp olağan veyahut da olağanüstü genel kurulda bu kararı aldırması gerektiğini belirten Sağır, şu bilgileri verdi:

O kararın da şu şekilde olması gerekiyor; 100 bağımsız bölümlü bir site düşünün, bu sitede yaklaşık 20 bağımsız bölümün maliklerinde elektrikli araç var ve araçları için şarj istasyonu kurulmasını talep ediyorlar. Bunun masrafı ne? Araç şarj istasyonunun kurulum masrafını genel kurulda tartışmaları gerekiyor ve genel kurulda da beşte dört çoğunlukla kararın alınması gerekiyor. Genel yapılacak masrafa daha sonrasında faydalanacak ise diğer kat malikleri, kat maliklerine gelen misafirler, beşte dört çoğunlukla alacakları karar doğrultusunda herkesin katılacağı giderlerle bu paylaşım yapılabilir. Hayır, sadece 20 bağımsız bölüm kat maliki bundan faydalanacak deniyor ise yine aynı şekilde beşte dört çoğunluk gerekiyor.

Alınan kararın tutanağa yazılması gerektiğini dile getiren Sağır, bu konuda sorun ve karışıklığın, araç şarj istasyonlarıyla ilgili durumun otopark yönetmeliği ve Kat Mülkiyeti Kanunu'nda yer almamasından kaynaklandığına işaret etti.

- "Şarj istasyonu kurmak isteyenlerin EPDK onaylı firmalarla çalışması gerekiyor"

Sağır, sitelere araç şarj istasyonu kurmak isteyen yönetimlerin EPDK onaylı firmalarla çalışması gerektiğine dikkati çekti.

Site ya da binanın elektrik gücünün şarj istasyonu kurulması için yeterliliğinin de bu noktada çok önemli olduğunu söyleyen Sağır, kat maliklerinin kendi elektrik saatlerini bu iş için kullanmalarının yanlış olduğunu ifade etti.

Sağır, "Bunlar, binanın elektrik gücünün kaç kilovat olduğu bilinmediği için de çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalabiliyor. Örneğin yangın sorunuyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Böyle bir durum olması durumunda peki yönetim ne yapıyor? Bunu eski haline getirme, söktürme yetkisi var. Çünkü hiçbir şekilde izin alınmamış. Onun için genel kuruldan mutlaka ama mutlaka beşte dörtle onay alınması gerekiyor." diye konuştu.

Sağır, Tesis Üreticileri Konfederasyonu olarak bu sorunların büyümemesi için TBMM'ye, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığına dilekçe verdiklerini de sözlerine ekledi.


IEA: Dünyada elektrikli araç satışları bu yıl 17 milyona ulaşarak güçlü artış gösterecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

IEA: Dünyada elektrikli araç satışları bu yıl 17 milyona ulaşarak güçlü artış gösterecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Dünyada bu yıl elektrikli araç satışlarının 17 milyona ulaşarak güçlü bir büyüme göstermesi bekleniyor.

Uluslararası Enerji Ajansının (IEA) yıllık yayımladığı Küresel Elektrikli Araç Görünümü raporuna göre, bu yılın ilk çeyreğindeki elektrikli araç satışları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 25 arttı. Bu dönemde satılan elektrikli araçların sayısı 2020'nin tamamında satılan elektrikli araç sayısına eşit oldu.

Dünyada bu yıl sonu itibarıyla elektrikli araç satışlarının 17 milyona ulaşması bekleniyor. Böylece, bu yıl dünyada satılan her 5 araçtan birinin elektrikli olacağı tahmin edilirken, elektrikli araç satışlarındaki hızlı büyümenin küresel otomotiv endüstrisini yeniden şekillendireceği ve ulaşımda kullanılan petrol talebini de önemli ölçüde azaltacağı öngörülüyor.

Bu satışın 10 milyonunun Çin'de gerçekleşmesi, bu yıl ABD'de satılan her 9 araçtan birinin ve Avrupa'da her 4 araçtan birinin elektrikli olacağı tahmin ediliyor.

- Satışlardaki artış 2023'teki rekor büyümenin üzerine inşa ediliyor

Rapora göre, elektrikli araç satışlarında bu yıl beklenen güçlü artış geçen yılki rekor büyümenin üzerine inşa ediliyor.

Geçen yıl, dünyada elektrikli araç satışları önceki yıla göre yüzde 35 artışla 14 milyon oldu. Talep ağırlıklı olarak Çin, Avrupa ve ABD'de görülürken, elektrikli araç satışları Vietnam ve Tayland gibi gelişmekte olan ülkelerde de büyüme gösterdi.

Çin'de geçen yıl satılan elektrikli araçların yüzde 60'ından fazlasının, eşdeğer konvansiyonel otomobillerden daha ucuz olduğu görüldü. Ancak, Avrupa ve ABD'de, içten yanmalı motorlu araçların fiyatları elektrikli araç fiyatlarına göre daha düşük seyretti.

Fiyatların artan pazar rekabeti ve gelişen batarya teknolojilerine bağlı olarak gelecek yıllarda düşüş göstermesi bekleniyor.

- "Bu değişimin otomobil ve enerji sektörü için önemli sonuçları olacak"

IEA Başkanı Fatih Birol, rapora ilişkin değerlendirmesinde, elektrikli araç satışlarındaki ivmenin devam ettiğinin IEA verilerinde görüldüğünü belirterek, "Küresel elektrikli araç devrimi hız kesmek yerine yeni bir büyüme evresine hazırlanıyor gibi görünüyor." ifadesini kullandı.

Batarya üretimine yapılan yatırım dalgasının, elektrikli araç tedarik zincirinin otomobil üreticilerinin iddialı genişleme planlarını karşılayacak şekilde ilerlediğini gösterdiğini dile getiren Birol, şunları kaydetti:

"Sonuç olarak, elektrikli araçların yollardaki payının hızla artmaya devam etmesi bekleniyor. Sadece bugünün politikalarına dayanarak, 2030 yılına kadar Çin'de yollardaki neredeyse her 3 otomobilden biri elektrikli olacak ve hem ABD hem de Avrupa Birliği'nde neredeyse her 5 otomobilden biri elektrikli olacak. Bu değişimin hem otomobil endüstrisi hem de enerji sektörü için önemli sonuçları olacaktır."


Elazığ, havyar ve Mersin balığında üretim üssü olmaya aday

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Elazığ, havyar ve Mersin balığında üretim üssü olmaya aday

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye'de alabalık üretiminde ilk sırada yer alan Elazığ, Keban Baraj Gölü'nde kurulan tesis sayesinde Mersin balığı ve havyar üretimiyle de ülkenin merkez üssü olmaya hazırlanıyor.

Muratcık köyü mevkisindeki Keban Baraj Gölü'nde özel sektör tarafından kurulan 2 bin 500 ton kapasiteye sahip tesiste birkaç yıl önce yetiştiriciliğine başlanan "huso huso" cinsi Mersin balığı üretiminde 950 ton kapasiteye ulaşıldı.

Mevcut kapasitesiyle "ülkenin en büyüğü" konumundaki Mersin balığı üretim tesisinde, 3 yıl içinde ilk etapta kalitesine göre kilogram fiyatı 2 bin 500 dolara kadar çıkan 100-150 ton havyar üretilmesi hedefleniyor.

Dünyada 26 türü olduğu bilinen, denizlerde doğal ortamda uzun süre yaşamaları halinde 3-4 metre boya ve 1300-1600 kilogram ağırlığa kadar ulaşabilen "huso huso" cinsi Mersin balığı, havyarının yanı sıra etinin lezzetiyle de ekonomik değere sahip.

- "Doğaya binlercesini salıyoruz"

Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Dr. Mustafa Altuğ Atalay, AA muhabirine, nesli tükenme tehlikesine giren Mersin balıklarının avcılığının dünya genelinde 1971'den itibaren yasaklandığını söyledi.

Atalay, "Bu balığı ülkemizde ilk olarak 1990'lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi üretmeye çalıştı. Daha sonra ülkede DSİ'nin yapmış olduğu başarılı çalışmalar neticesinde üretimine başlanan Mersin balığı yavruları iç sulara ve belirli bölgelerde deniz kıyılarına bırakıldı. Bunu geçtiğimiz yıllarda Bakanlık olarak biz de başardık ve artık bu balıkların üretimini Bakanlık enstitülerinde, su ürünleri yetiştiricilik tesislerinde yapıp doğaya binlercesini salıyoruz." dedi.

- "Neredeyse 100-150 ton havyar alınacak"

Atalay, Mersin balığı üretiminin son yıllarda özel sektörün girişimiyle arttığını ve Keban Baraj Gölü üzerinde toplamda 2 bin 500 ton kapasiteyle kurulan üretim tesisinin ülke ekonomisi açısından önemli bir değer olduğunu belirtti.

Tesiste birkaç yıl önce başlanan Mersin balığı yetiştiriciliğinde 950 ton kapasiteye ulaşıldığını dile getiren Atalay, şöyle konuştu:

Keban Baraj Gölü üzerinde 2 bin 500 ton kapasiteyle kurulan üretim tesisinde balıkların yetişkin olanları neredeyse 100 kiloya ulaştı. 5-6 yaşındalar ve bunlar 2-3 sene sonra havyar üretmeye başlayacaklar. Havyarı ülkemizde olduğu gibi bütün dünyada çok beğenilen en değerli balıklar. Eti son derece lezzetli ve besleyici bir balık. Bu tesiste balıklar havyar tutmaya başladığı zaman neredeyse 100-150 ton havyar alınacak ve bu bölge tam bir Mersin balığı üretim üssü haline gelecek. Havyarın kilosunun 500 ile 2 bin 500 dolar arasında olduğunu düşünürseniz, 100-150 tonluk bir havyarın ne kadar büyük bir ekonomi ve istihdam sağlayacağını tahmin edebilirsiniz.

- "Ülkemiz, Mersin balığında önemli üretici konumuna gelecek"

Atalay, Keban Baraj Gölü'nün su kalitesi ve iklim olarak Mersin balığına çok iyi geldiğini, balıkların burada son derece hızlı bir gelişim gösterdiğini ifade etti.

Ülke ekonomisine daha fazla katkı ve istihdam sağlanması için Mersin balığı üretiminin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmaları sürdüreceklerini dile getiren Atalay, şunları kaydetti:

Elazığ, Türkiye'de nasıl alabalıkta ve Türk somonunda bir üs haline geldiyse havyar ve Mersin balığında da üretim üssü haline gelecek. Ülkemizde 13 yetiştiricilik tesisi kurulmuş durumda ve 3 bin 200 ton kapasiteye ulaştık. Çok yakında bunların satışlarının başlamasıyla ülkemiz Mersin balığında önemli üretici konumuna gelecek. Devlet ile bir yere kadar yapıldı ama özel sektöre de çok teşekkür ediyoruz. Keban'da neredeyse bütün dünyaya satılabilecek üst seviyede bir üretim gerçekleştiriyorlar. Nesli tükenmekte olan bir türü alıp yetiştirdik, artık çoğalıyorlar. Hem havyarı hem etini değerlendirecek durumdayız ve stoklara da takviye yapabilecek bir duruma geldik. Bundan 10 yıl önce böyle bir teknolojimiz yoktu. Ülkemizin gelişmesiyle birlikte artık Mersin balığı gibi pek çok canlıya üremesi ve neslini devam ettirmesi için imkan sunuyoruz.


Hazine ve Maliye Bakanlığı "koruyucu kıyafet yardımının kesildiği" iddialarına yanıt verdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Hazine ve Maliye Bakanlığı "koruyucu kıyafet yardımının kesildiği" iddialarına yanıt verdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hazine ve Maliye Bakanlığı, farklı kamu kurum ve kuruluşlarda uygulanan koruyucu giyim yardımlarının tasarruf tedbirleri kapsamında kesildiği yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek, kuruluşlara yazının yardımların kesilmesi amacıyla değil, aksine toplu sözleşmeler ve mevzuat çerçevesinde kamu personeline kullandırılması amacıyla gönderildiğini bildirdi.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, koruyucu giyim yardımlarının tasarruf tedbirleri kapsamında kesildiği yönündeki iddialara yanıt verildi.

Açıklamada, son günlerde, Bakanlığın 8 Mart'ta, "Genel Yatırım ve Finansman Kararları" kapsamında izleme ve kontrolü altındaki kamu iktisadi teşebbüslerine ve diğer kuruluşlara "Hizmete Özel" olarak gönderdiği yazısına atıfta bulunularak, bazı basın yayın organları ve sendikalarca, bilgi eksikliği kaynaklı, kamuoyunu yanıltıcı haberler ve açıklamalar yapıldığına işaret edildi.

Farklı kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanan koruyucu giyim yardımlarının tasarruf tedbirleri kapsamında kesildiği yönündeki haberlerin mesnetsiz olduğu, hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığı vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Giyim/giyecek/koruyucu giyim yardımına ilişkin hususlara farklı düzenlemelerde yer verilmektedir. Bunlar arasında hizmet kollarına yönelik mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme ile toplu iş sözleşmeleri de yer almaktadır. Bu sözleşmeler ve diğer mevzuat
düzenlemeleri koruyucu giyim yardımının belirli şartları sağlayan personele, hizmetin gereği olarak görev esnasında giyilmesi gereken giyim malzemelerinin, ayni olarak verilmesini kapsamaktadır. Bu sebeple kuruluşlar söz konusu giyim eşyasını tedarik ederek kayıtlarına almalı ve mevzuat uyarınca şartları sağlayan personele dağıtımını gerçekleştirmelidir."

- "Hatalı uygulamaların gerçekleştirildiği anlaşıldı"

Açıklamada, Bakanlıkça kuruluşlardan temin edilen bilgi ve belgelerin tetkiki sonucunda bu konuda "hatalı uygulamaların gerçekleştirildiği"nin anlaşıldığı bildirilerek, bu uygulamalardan bazıları şöyle sıralandı:

"Kuruluşların temin etmesi ve personele ayni olarak vermesi gereken koruyucu giyim malzemesi karşılığının nakdi, hediye kartı, çek veya kupon olarak personele verilmesi, verilen yardım kapsamında personelin koruyucu giyim malzemesi alıp almadığının kontrolünün kuruluşlarca yapılmaması, mevzuatta yer alan şartları taşımayan personele de yardımın yapılması, yardım kapsamında belirlenen giyim eşyasının koruyucu giysi veya eşya vasfının olmaması ve koruyucu giyim yardımı verilen personele hizmeti gereği giymesi gereken giyim eşyasının kuruluş tarafından ayrıca da verilmesidir."

Açıklamada, "Kuruluşlara konu hakkında gönderilen yazı, giyim-giyecek-koruyucu giyim yardımlarının kesilmesi amacıyla değil, aksine, söz konusu yardımın toplu sözleşmeler ve mevzuat ile çizilen çerçevede kamu personeline kullandırılmasını sağlamak amacıyla gönderilmiştir." ifadesi kullanıldı.

Yardımların mevzuata uygun olarak yapılmasının önünde herhangi bir engel bulunmadığına işaret edilen açıklamada, ancak kuruluşların ve sendikaların üst normlarla çizilen çerçeveyi genişletmelerinin mümkün olmadığı belirtildi.

Açıklamada, mevzuata aykırı davranan kamu görevlilerinin de denetlenmeleri ve gerekli yaptırımlara tabi olmalarının hukuk devletinin gereği olduğuna dikkat çekilerek, bunun dışında yapılan yorum ve eleştirilerin gerçeği yansıtmadığı, bilinçli şekilde kamuoyunun yanlış bilgilendirildiği kaydedildi.


Tesla, Almanya'daki giga fabrikasında çalışan 400 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Tesla, Almanya'daki giga fabrikasında çalışan 400 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD merkezli elektrikli otomobil üreticisi Tesla, Almanya'nın başkenti Berlin yakınlarındaki Grünheide'de bulunan giga fabrikasındaki çalışanlardan 400'ünü işten çıkarmayı planladığını bildirdi.

Tesla'dan yapılan açıklamada, elektrikli otomobiller için şu anda küresel olarak zayıflayan talebin Tesla'yı da zorluklarla karşı karşıya bıraktığı belirtildi.

Açıklamada, Tesla'nın Avrupa'daki ilk fabrikasında 400 kişinin işten çıkarılmasının planlandığı, bunun zorunlu işten çıkarma yerine gönüllü bir programla yapılmasının amaçlandığı ifade edildi.

Gönüllü işten çıkarmalar için Almanya'daki giga fabrikasının iş konseyi ile görüşmeler yapıldığı bilgisi de açıklamada yer aldı.

Tesla'nın Gruenheide tesisinde 12 binden fazla kişi çalışıyor. Geçen hafta da fabrikanın yaklaşık 300 geçici işçisiyle yollarını ayıracağı açıklanmıştı.

Elon Musk'ın sahibi olduğu Tesla, bu ay küresel iş gücünde yaklaşık yüzde 10 azaltma yapacağını duyurmuştu.

- Tesla'nın satışları ilk çeyrekte 2020'den bu yana ilk kez düşmüştü

Tesla'nın nisan ayında açıkladığı 2024'ün ilk 3 ayına ilişkin araç üretim ve teslimat verilerine göre, şirketin otomobil teslimatları ilk çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,5 geriledi ve 2020'den bu yana yıllık bazda ilk kez düşüş gösterdi.

Tesla'nın bu yıl ilk çeyrekte teslimatını yaptığı araç sayısı 386 bin 810 oldu. Piyasa beklentisi bu sayının 450 bin civarında olacağı yönündeydi.

Tesla'nın ilk çeyreğe ilişkin finansal sonuçlarını da bugün açıklaması bekleniyor.


Apple'ın Çin'deki akıllı telefon satışları yılın ilk çeyreğinde yüzde 19,1 düştü

Fotoğraf: Mert Alper Derviş/AA
Fotoğraf: Mert Alper Derviş/AA
TT

Apple'ın Çin'deki akıllı telefon satışları yılın ilk çeyreğinde yüzde 19,1 düştü

Fotoğraf: Mert Alper Derviş/AA
Fotoğraf: Mert Alper Derviş/AA

ABD'li teknoloji devlerinden Apple'ın Çin'deki akıllı telefon satışları bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 19,1'lik düşüş kaydetti.

Küresel teknoloji pazarı araştırma firması Counterpoint'in verilerine göre, Çin'in akıllı telefon satışları 2024'ün ilk çeyreğinde yıllık yüzde 1,5 artarak art arda ikinci çeyrekte yıllık bazda büyüme gösterdi.

Apple'ın Çin'deki akıllı telefon satışları söz konusu dönemde yüzde 19,1 azalırken, Huawei'nin satışları yüzde 69,7 arttı.

Ülkede Apple'ın geçen yılın ilk çeyreğinde yüzde 19,7 olan pazar payı da bu yılın aynı döneminde yüzde 15,7'ye geriledi.

Huawei'nin pazar payı ise bu dönemde yüzde 9,3'ten yüzde 15,5'e çıktı.


Türk müteahhitlik sektörünün gözü Kalkınma Yolu Projesi'nde

Türk müteahhitlik sektörünün gözü Kalkınma Yolu Projesi'nde
TT

Türk müteahhitlik sektörünün gözü Kalkınma Yolu Projesi'nde

Türk müteahhitlik sektörünün gözü Kalkınma Yolu Projesi'nde

Eren, AA muhabirine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Nisan'da gerçekleştirilmesi planlanan Irak ziyareti öncesinde sektörün bu ülkedeki hedeflerine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Irak'ın, Suudi Arabistan'la birlikte Türk müteahhitler için önemli hedef ülkelerden olduğuna işaret eden Eren, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Irak'a ziyaretinin bu açıdan önem taşıdığını ve kendilerinin de heyette yer alacağını söyledi.

Eren, Irak'ta önceki yıllarda yaşanan siyasi sorunlar nedeniyle hükümet kurulamadığını ve bu nedenle ülkeye yeni yatırım yapılamadığını dile getirerek, hükümetin kurulmasının ardından Ticaret Bakanı Ömer Bolat öncülüğündeki müteahhitlik heyeti olarak Bağdat'a gittiklerini ve burada ilgili makamlarla görüşmeler gerçekleştirdiklerini anlattı.

Irak'ta yapılmayı bekleyen büyük yatırımlar olduğuna ve bunların başında Kalkınma Yolu Projesi'nin bulunduğuna dikkati çeken Eren, "Bu projeyle, Basra Körfezi'nde yeni yapılan limandan Türkiye sınırında yeni açılacak Ovacık Sınır Kapısı'na kadar 1200 kilometrelik otoyol ve 1200 kilometrelik demir yolu ağı yapılacak." diye konuştu.

Eren, Süveyş Kanalı'nda yaşanan sorundan dolayı uluslararası ticaret yapan gemilerin Afrika kıtasını dolaşarak Avrupa'ya ulaşabildiği söyledi.

Kalkınma Yolu Projesi'nin gerçekleşmesi halinde ticaretin, Basra Körfezi ile Irak ve Türkiye üzerinden demir ve kara yoluyla sağlayacağını belirten Eren, şunları kaydetti:

"Bunun hem Irak'a hem Türkiye'ye ekonomik ve stratejik olarak çok önemli getirisi olacak. Devletimizin bu projede Irak'a tecrübelerini aktarması için Karayolları ve TCDD genel müdürlüklerimiz Iraklı makamlarla işbirliği yapıyor. Ben de geçen yıldan beri Iraklı yetkili makamlara direkt teklif etmiştim. Kalkınma Yolu Projesi'nin tamamını Türk müteahhitleri olarak yapmaya talibiz, projenin tamamını yapabileceğimizi Türkiye'de yaptığımız otoyollar, köprüler ve demir yollarıyla çok kolaylıkla gösterebiliyoruz."

"Konut sektörü için çok büyük pazar açılacak"

Eren, Kalkınma Yolu Projesi'nin diğer getirilerine de dikkati çekerek, "Proje, Irak'ta başka projelere de kapı açacak görünüyor çünkü bu projenin güzergahı boyunca yeni şehirler, yerleşim yerleri yapmak istiyorlar, konut sektörü için çok büyük pazar açılacak. 100'e yakın yeni hastane yapmak istiyorlar, binlerce okula ihtiyaçları olacak. O nedenle ben Irak'ta Türk inşaat sektörüne çok büyük bir kapı açılacağını düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın yapacağı bu ziyaret ve bizlerle beraber yapacağı toplantıdan çok olumlu sonuçlar alınacağını düşünüyorum." diye konuştu.

Kalkınma Yolu Projesi'nin ortalama 5 milyar dolarlık finansmana ihtiyacı olduğunu belirten Eren, bu konuda Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin de finansman sağlamak üzere Iraklılarla görüştüğünü söyledi.

Eren, Irak'ın hastane ve okul gibi altyapı ihtiyaçlarına para harcamayı düşündüğünü aktararak, "Irak, geçmişten beri bizim büyük bir pazarımız. Irak'ta şimdiye kadar yaklaşık 35 milyar dolarlık iş yapmış durumdayız. Sanıyorum 1100'ün üstünde proje tamamlamışız ama son yıllarda yatırımlar durunca ara verilmişti. Şimdi bu yatırımların üstüne hiç değilse yaklaşık 700-800 milyar dolara varan yatırımlar olacağını düşünüyorum. Bunun içinde de Türk firmaları olarak mutlaka yer almamız lazım." dedi.

Son dönemde Türk bakanların bu ülkeye yönelik ziyaretlerini anımsatan Eren, "Irak Hükümeti, hem ticari hem müteahhitlik anlamında yüzünü yukarıya yani Türkiye'ye dönme kararında. Kendi Başbakanlarının ağzından ben şahsen duydum. Dolayısıyla ben Irak'ı çok önemsiyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Rusya-Ukrayna Savaşı'ndan dolayı müteahhitlik sektörünün en büyük pazarı olan Rusya'nın daraldığına işaret eden Eren, bu pazarda oluşan açığı Suudi Arabistan ve Irak'ta yapılacak yeni projelerle kapatmayı ümit ettiklerini söyledi.

Eren, meslektaşlarına hedef ülke olarak Irak ve Suudi Arabistan'ı gösterdiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Biz en önemli misyon olarak başka ülkelerin kaynaklarından, bütçelerinden Türk insanına, mühendisine ve işçisine istihdam sağlama sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyoruz. Uluslararası müteahhitlik sektörü olarak Türk inşaat malzemelerine yeni ihracat kapısı açmaya çalışıyoruz. Bu amacımızla ilgili olarak devletimizin, bankalarımızın desteğiyle çözülmesi gereken teminat mektubu, kredi gibi sorunlar var. O konularda alacağımız destekle de mutlaka hedeflerimizi daha ileriye götüreceğiz."


AB ülkelerinden posta veya hızlı kargoyla gelen eşyada maktu vergi güncellendi

AB ülkelerinden posta veya hızlı kargoyla gelen eşyada maktu vergi güncellendi
TT

AB ülkelerinden posta veya hızlı kargoyla gelen eşyada maktu vergi güncellendi

AB ülkelerinden posta veya hızlı kargoyla gelen eşyada maktu vergi güncellendi

Konuya ilişkin "4458 Sayılı Gümrük Kanunu'nun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Karar'da Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanı Kararı" Resmi Gazete'de yayımlandı.

Buna göre, posta veya hızlı kargo taşımacılığı yoluyla bir gerçek kişiye gelen, ticari miktar ve mahiyet arz etmeyen, kıymeti 150 avroyu geçmeyen eşya ile kıymeti 1500 avroyu geçmeyen ilaç cinsi eşyanın değeri üzerinden, AB ülkelerinden doğrudan gelmesi halinde uygulanacak tek ve maktu vergi oranı yüzde 20 olarak güncellendi. Bu oran yüzden 18 olarak uygulanıyordu.

Söz konusu hüküm 15 gün sonra yürürlüğe girecek.

Kararla, Milli savunma ve iç güvenlik kapsamında serbest dolaşıma sokulan eşyaya ilişkin olarak da düzenleme yapıldı. Sermayesinin yarısı veya daha fazlası doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla kurulan vakıflara veya Savunma Sanayii Başkanlığına ait şirket ve müesseseler adına getirilen savunma amaçlı eşyaya, ithal edilecek eşya listesinin onaylanması şartıyla muafiyet tanındı.

Engelli vatandaşların sosyal hayata kazandırılmaları amacıyla tanınan muafen özel tertibatlı araç ithal etme hakkı çerçevesinde, çağın değişen teknolojik şartları ve vatandaş talepleri dikkate alınarak elektrikli motorlu araçlar da muafiyet kapsamına alındı.

Antrepo işlemlerine düzenleme

Bu arada, Ticaret Bakanlığının "Gümrük Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"i de Resmi Gazete'de yayımlandı.

Yönetmelikle, antrepo içinde ve dışında yapılacak elleçleme iznine ilişkin başvuru süreci düzenlenerek, elleçleme başvurusunun sonuçlandırılmasına ilişkin esaslar açıklığa kavuşturuldu.

Yönetmelikle, antrepo işleticilerince verilen götürü teminat tutarları ve gümrük laboratuvarlarında yapılan tahlillerden alınan ücretler de güncellendi.

Öte yandan, Bakanlığın iki ayrı Gümrük Genel Tebliği de Resmi Gazete'de yayımlandı. Tebliğler, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından alınan bazı eşyanın sınıflandırılmasına ilişkin kararlar doğrultusunda düzenlendi.


Tüketiciyi aldatan reklamlar dolayısıyla bu yıl 94,1 milyon lira ceza kesildi

Tüketiciyi aldatan reklamlar dolayısıyla bu yıl 94,1 milyon lira ceza kesildi
TT

Tüketiciyi aldatan reklamlar dolayısıyla bu yıl 94,1 milyon lira ceza kesildi

Tüketiciyi aldatan reklamlar dolayısıyla bu yıl 94,1 milyon lira ceza kesildi

Ticaret Bakanlığından yapılan açıklamada, tüketicileri aldatan, yanıltan, tecrübe ve bilgi eksikliklerini istismar eden reklamlar ile haksız ticari uygulamaların incelendiği bildirildi.

Kurulca nisan ayı toplantısında görüşülen 161 dosyadan 139'unun mevzuata aykırı bulunduğu belirtilen açıklamada, söz konusu reklam ve ticari uygulamalar hakkında durdurma cezası ile 28 milyon 884 bin 143 lira idari para cezası uygulanmasına karar verildiği aktarıldı.

Açıklamada, Kurulun, yılın ilk 3,5 ayında ise 639 dosya hakkında görüş ve değerlendirmelerde bulunduğuna işaret edilerek, aldatıcı reklam veya haksız ticari uygulama olduğu tespit edilen 554 dosya hakkında durdurma cezasının yanı sıra 94 milyon 139 bin 110 lira idari para cezası uygulanmasına karar verildiği bildirildi.

Tüketicileri yanıltan indirimli satış reklamları incelendi

Son toplantının gündem konusunun tüketicileri yanıltan indirimli satış reklamları olduğu belirtilen açıklamada, çok sayıda üründe çeşitli oranlarda indirim yapılacağının ilan edildiği satış kampanyalarının, Türkiye'de de çokça tercih edilen bir pazarlama yöntemi olduğuna işaret edildi.

Açıklamada, çeşitli ürünlere uygun koşullarla ulaşabilmeye olanak sağlayan çevrim içi alışveriş kanallarının yaygınlaşmasıyla indirim kampanyalarının sıklaştığı, çeşitlendiği ve bununla çeşitli tüketici mağduriyetlerinin de arttığı ifade edildi.

Tüketicileri aldatan, yanıltan, gerçekte olduğundan daha fazla indirim yapılıyormuş algısı oluşturulan indirimli satış reklamları ve uygulamaları hakkında incelemelere devam edildiğine dikkat çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Nisan ayı kurul gündeminde görüşülerek karara bağlanan dosyalarla birlikte yılın ilk dört ayında Reklam Kurulu tarafından 51 indirimli satış dosyası hakkında durdurma cezası ve 11 milyon 457 bin 805 lira idari para cezası uygulanmasına karar verildi."