Biden’ın kabine adayları

Jay Inslee Enerji Bakanı (solda) (New York Times), Susan Gordon Ulusal İstihbarat (DNI) Direktörü (AP), William Burns de Dışişleri Bakanı görevleri için aday gösterildiler. (Getty)
Jay Inslee Enerji Bakanı (solda) (New York Times), Susan Gordon Ulusal İstihbarat (DNI) Direktörü (AP), William Burns de Dışişleri Bakanı görevleri için aday gösterildiler. (Getty)
TT

Biden’ın kabine adayları

Jay Inslee Enerji Bakanı (solda) (New York Times), Susan Gordon Ulusal İstihbarat (DNI) Direktörü (AP), William Burns de Dışişleri Bakanı görevleri için aday gösterildiler. (Getty)
Jay Inslee Enerji Bakanı (solda) (New York Times), Susan Gordon Ulusal İstihbarat (DNI) Direktörü (AP), William Burns de Dışişleri Bakanı görevleri için aday gösterildiler. (Getty)

ABD Başkanı Donald Trump ile başkan seçilen Joe Biden arasındaki iktidarın devriyle ilgili yaşanan tartışmalı geçiş süreci sürmesine rağmen Amerikan medyasının bir kısmı Biden'ın kabinesine atamayı düşündüğü adayların isimlerini açıkladı. Medyada çıkan haberlere göre Biden, Trump'ın kurduğu ve neredeyse 40 yıldır çoğunlukla beyaz erkek adaylardan seçilen yönetimin aksine farklı yüzler ve isimler seçmeyi, etnik ve cinsiyet temsilinin tabanını genişletmeyi planlıyor. Biden ayrıca yeni yönetiminin ABD'deki değişiklikleri giderek daha fazla yansıtacağını söylüyor. The New York Times gazetesi, Biden'ın geçen yaz kaleme aldığı bir köşe yazısındaki şu ifadeleri aktardı:
“Okul sıralarından mahkemelere, bakanlıklara kadar her alanda liderliğimizin ve kurumlarımızın ABD’nin gerçek imajını yansıttığından emin olmalıyız.”
Ancak Biden'ın yönetim biçimi, Senato'nun kontrolünü ve partisindeki siyasi akımları, özellikle ilerici olanları elinde tutmaya çalışmaya devam eden Cumhuriyetçilerle çatışabilir. Bu, onu yönetimi için seçtiği isimler üzerinde anlaşmak üzere müzakerelere ve pazarlıklara girmeye zorlayabilir. Biden'ın yönetiminde Cumhuriyetçi isimlere de yer vereceği neredeyse kesinleşirken Delaware eyaletinin eski Senatörü Ted Kaufman, bakanlıkları dolduracak adayların listesini hazırlamakla görevlendirildi.
The New York Times, dün Biden yönetiminde seçilecek muhtemel isimlerin veya Biden yönetiminde pozisyon almakla ilgilendiklerini ifade edenlerin bir listesini yayınladı.

Dışişleri Bakanlığı
Dışişleri Bakanı aday listesinde, Warren Christopher ve Madeleine Albright gibi eski dışişleri bakanları bünyesinde görev yapmış olan eski diplomat ve Carnegie Enstitüsü Başkanı William Burns yer alıyor. Diğer bir isim de Cumhuriyetçilerle de iyi ilişkileri olan Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde görev yapan Chris Coons. Muhtemel diğer isim ise Susan Rice. Kendisi, Obama'nın Ulusal Güvenlik Danışmanı, Dışişleri Bakan Yardımcılığı ve ABD'nin BM Daimi Temsilciliği görevlerinde bulundu. Ancak Cumhuriyetçiler arasında sorunlu bir figür olarak biliniyor.

Savunma Bakanlığı
Savunma Bakan Yardımcılığı görevinde bulunan Michele Flournoy, bu pozisyona getirilme şansı en yüksek olanlar arasında görülüyor. Flournoy, bu yüksek pozisyona getirilen ilk kadın olabilir. Listede ayrıca Illinois Senatörü olan ve Irak'ta 2014'te helikopter kazasında 2 bacağını da kaybeden eski Yarbay Tammy Duckworth de var. Eski İç Güvenlik Bakanı siyahi Jeh Johnson'ın ismi de Savunma Bakanlığı için geçiyor.

Ulusal Güvenlik Danışmanlığı
Antony Blinken, bu pozisyon için neredeyse tek aday olarak görülüyor. Biden'a üst düzey dış politika danışmanlığı yapan ve Senato Dış İlişkiler Komitesi’ndeki yardımcısı olan Antony Blinken, aynı zamanda Obama döneminde Dışişleri Bakan Yardımcısı görevinde bulundu.

Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Başkanlığı
Önceden Barack Obama'nın ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapan Tom Donilon'un adı bu görev için ilk sıralarda gösterildi. Ayrıca Obama yönetiminde eski CIA Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Avril Haynes ve daha önce yabancı istihbarat yetkilisi ve CIA Başkan Yardımcılığı görevinde bulunan Mike Morell’in isimleri de listede yer aldı.

Ulusal İstihbarat Direktörü
Sue Gordon, Başkan Trump yönetiminde Ulusal İstihbarat Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Ancak bu görevinden 2019 yılında istifa etti. Pozisyon için yarışan bir diğer isim ise eski başkan Barack Obama'nın baş güvenlik danışmanı olarak görev yapan Lisa Monaco.

Adalet Bakanlığı
Adalet Bakanı adayları arasında, Kamala Harris'in Kaliforniya'da başsavcı olarak yerini alan ve eyalet senatörü olarak da onun yerine geçmesi beklenen Xavier Becerra var. 2017'de şaşırtıcı bir şekilde kazandıktan sonra, Cumhuriyetçi eyaletlerden Alabama'dan Senato koltuğunu kaybeden eski federal savcı Doug Jones’un adı da bu görev için geçiyor.
Aynı zamanda Atlanta eyaletinde eski başsavcı Sally Yates ve Trump döneminin başlarında haftalarca Adalet Bakanı Yardımcısı olarak çalışan ve 7 Müslüman ülkeye vize yasağına karşı çıkmasının ardından kovulan Demokratik Ulusal Komite (DNC) Başkanı Tom Perez de adları geçenler arasında bulunuyor.

Hazine Bakanlığı
Federal Rezerv Bankası'na liderlik eden ve büyük bankacılık ve finans kurumlarında yüksek rütbeli görevlerde bulunan ilk siyah eşcinsel Raphael Bostic, Hazine Bakanlığı pozisyonunda olma olasılığı en yüksek isimler arasında yer alıyor. Bu isimler arasında Federal Rezerv Bankası Yönetim Kurulu üyesi ve eski Hazine Bakanı Yardımcısı Lael Brainard ve aynı şekilde Federal Rezerv yönetim kurulunun eski üyesi ve eski Hazine Bakanı Yardımcısı görevinde bulunan Sarah Bloom Raskin bulunuyor. Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren ve 2014'ten 2018'e kadar Federal Rezerv Yönetim Kurulu üyesi olan Janet Yellen da adaylığı muhtemel isimler arasında görülüyor.

İç Güvenlik Bakanlığı
Florida eyaletinin Orlando kentinde 27 yıl emniyet müdürü olarak çalışan ve Biden’ın adayları arasında yer alan Florida Temsilcisi Val Deming İç Güvenlik Bakanlığı’nın başına geçmek için yarışıyor. Ayrıca listede Obama yönetiminin Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisi'nde çalışan Kübalı-Amerikalı Alejandro Mayorkas’ın da adı var.

Tarım Bakanlığı
Tarım Bakanlığı için Kuzey Dakota'dan eski senatör Heidi Heitkamp ve Minnesota'dan Senatör Amy Klobuchar yarışıyor.

Eğitim Bakanlığı
2016'da Hillary Clinton'ın kampanyasına katılan, eski bir profesör ve aynı zamanda Öğretmenler Federasyonu eski başkanı olan Lily Eskelsen Garcia en şanslı isimler arasında görülüyor. Ayrıca bu pozisyon için Amerikan Öğretmenler Federasyonu başkanı Randi Weingarten’in de ismi geçiyor.

Enerji Bakanlığı
Jay Inslee, bu pozisyon için önde gelen adaylar arasında yer alıyor. Eski başkan adayı olan ve Washington eyaletinin üçüncü kez valisi olan Inslee aynı zamanda önde gelen çevre savunucularından biri olarak biliniyor. Eski Başkan Obama döneminde Enerji Bakanı olan Ernest Moniz ve Obama döneminde Enerji Bakanı Yardımcısı olarak çalışan Elizabeth Sherwood-Randall da listedeki isimler arasında.

Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı
Bu pozisyon için 4 isim öne çıktı. Bu isimler Kuzey Carolina Sağlık Bakanı ve Obama yönetiminde görevde bulunan Mandy Cohen, ABD Gıda ve İlaç İdaresi'nde (FDA) eski müfettiş ve doktor olan David Kessler, New Mexico eyaletinin eski Valisi Michelle Lujan Grisham ve Biden tarafından Kovid-19 salgınıyla mücadele ekibi görev gücü başkanı olarak atanan Dr. Vivek Murthy.

İskan ve Kentsel Kalkınma Bakanlığı 
Bu görev için aday gösterilen Kaliforniya'dan, ünlü siyahi Temsilciler Meclisi üyesi Karen Bass, Biden yardımcılığına aday gösterilenler arasındaydı. Listede ayrıca Florida'nın  Jacksonville bölgesi eski Belediye Başkanı Alvin Brown, Bill Clinton döneminde İskan ve Kentsel Kalkınma Bakanı Yardımcısı Andrew Cuomo, Obama döneminde eski bir kıdemli idari yetkili olan Maurice Jones, Atlanta Belediye Başkanı ve  Biden'ın yardımcı adayları listesinde yer alan Keisha Lance Bottoms ve düşük gelirli grupları savunmak için bir koalisyona liderlik eden ve Trump'ın federal konut yardımını kesme planlarına karşı çıkan Diane Yentel yer alıyor.

İçişleri Bakanlığı
Yakın zamanda Senato yarışını Cumhuriyetçi Steve Dines'e karşı kaybeden Montana Valisi Steve Bullock, İçişleri Bakanlığı için önde gelen adaylar arasında yer alıyor. Ayrıca Temsilciler Meclisi’nden Doğal Kaynaklar Komitesi Başkan Yardımcısı Deb Haaland, New Mexico'dan Senato üyeliğine üçüncü kez katılmamayı seçen  Tom Udall ve Martin Heinrich de listedeki isimler arasında.

Çalışma Bakanlığı
Bu pozisyona adaylar arasında Obama döneminde Çalışma Bakanı Yardımcısı olarak görevde bulunan Seth Harris, önceden Çalışma Bakanlığı’nda görev alan Michigan eyaletinden Andy Levin ve daha önce bu görevde bulunma talebini dile getiren Demokrat Parti İlerleme Hareketi'nin lideri ve Vermont Senatörü Bernie Sanders var. Ayrıca Kaliforniya Çalışma Bakanı Julie Su da listede yer alıyor. 

Ulaştırma Bakanlığı
Los Angeles’ta geliştirme planını yöneten Belediye Başkanı Eric Garcetti, Ulaştırma Bakanlığı'na liderlik edecek önde gelen adaylar arasında yer alıyor.

Gazi İşleri Bakanlığı
Eski başkan adayı ve Afganistan'da görev yapmış olan eski subay Pete Buttigieg aday listesinin başında yer alıyor. Onu, yine eski subaylardan olan ve Obama döneminde Gazi İşleri Bakanı olarak görev alan Robert McDonald takip ediyor.



İsrail'in korkunç hapishanesi... Dirilerin mezarlığından kurtulanların tanıklıkları

TT

İsrail'in korkunç hapishanesi... Dirilerin mezarlığından kurtulanların tanıklıkları

İsrail'in korkunç hapishanesi... Dirilerin mezarlığından kurtulanların tanıklıkları

Filistinli gazeteci Şadi Ebu Sido, İsrail Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nde yaşanan zulümler hakkında çok şey duymuş ve okumuş olmasına rağmen, 2024 yılının nisan ayında bir gece vakti gördüklerini hayal bile edemezdi. O gece, İsrail askerlerinin, polis köpeklerini Filistinli mahkûmların üzerine saldıkları ve yaşananları gülerek kayda aldıkları bir vahşete tanık oldu.

Necef (Negev) Çölü’nde bulunan İsrail askeri gözaltı merkezinde tutulan ve Ekim 2025'te esir takası anlaşmasıyla serbest bırakılan Ebu Sido, Şarku’l Avsat'a, Mart 2024'te Gazze şehrindeki Şifa Tıp Kompleksi'nde olanları belgeleme görevini yaparken gözaltına alındığını söyledi.

Ebu Sido, “Gözaltına alındığımda askerler bana tüm giysilerimi çıkarmamı emretti. Sonra ellerimi arkamda bağlayıp kaburgalarımdan birini kırana kadar dövdüler. Ardından 10 saatten fazla bir süre yağmurda ve soğukta çıplak bırakıldım” ifadelerini kullandı.

Ancak Ebu Sido, ‘dirilerin mezarlığı’ olarak adlandırdığı hapishanede işkenceye maruz kalan tek kişi değildi. Sde Teiman'dan serbest bırakılan iki mahkûmun Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamalar, dayak, elektrik şoku, uyku, yemek ve tıbbi tedaviden mahrum bırakma ve ‘acımasız tecavüzler’ gibi korkunç olayları ortaya koydu.

Sistematik işkence

Sde Teiman, eski Askeri Başsavcı Yifat Tomer-Yerushalmi'nin tutuklanmasının ardından mercek altına alındı. İsrail makamları, Tomer-Yerushalmi'yi, gözaltı merkezlerinde İsrail askerlerinin Filistinli bir mahkûma tecavüz ettiğini gösteren bir videoyu sızdırmakla suçluyor. Başbakan Binyamin Netanyahu, bu sızıntının İsrail'in kuruluşundan bu yana ‘halkla ilişkiler açısından en büyük zarara’ yol açmış olabileceğini söyledi.

sdfr
2023 kışında İsrail'in güneyindeki Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nde tutulan Filistinliler (AP)

Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesiyle İsrail, çeşitli bahanelerle yüzlerce kişiyi gözaltına almaya başladı; onları gizli hapishanelerine attı, haklarını ellerinden aldı, herhangi bir yasal işlemden mahrum bıraktı ve avukatlara ve insan hakları örgütlerine erişimlerini engelledi. B'Tselem ve diğerleri de dahil olmak üzere İsrailli ve uluslararası insan hakları örgütleri, Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nde ‘sistematik işkence’ ve ‘insanlık dışı muamele’ ile ilgili benzer şikayetleri belgeledi.

‘Disko’... İşkence görenlerin sesleriyle işkence

Soğukta uzun saatler bekledikten sonra Ebu Sido, askeri bir kamyonla Sde Teiman hapishanesine nakledildi. Burada, askerlerin ‘karşılama kıtası’ olarak adlandırdığı ve onun şu şekilde tarif ettiği yeni bir işkence yolculuğu başladı: “Koridorda duran yaklaşık 30 asker, tutuklular hapishaneye girmeden önce onları dövüyordu. Bazı tutuklular kan içinde kalıyordu, bazıları ise şiddetli dayak nedeniyle dişlerini veya gözlerini kaybetti.” Ebu Sido, yaklaşık 70 gün suçlamasız olarak gözaltında tutulduktan sonra soruşturma için başka bir yere nakledildi. Sorgu odasına girmeden önce çıplak soyunmaya ve ayrıntılı bir aramaya maruz kalmaya zorlandı, ardından ‘disko’ adı verilen bir yere götürüldü.

xcdf
Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nin konumunu gösteren harita (Şarku’l Avsat)

Ebu Sido, devasa hoparlörlerin bulunduğu odada gördüklerini şöyle anlattı: “Diskoda mahkumlar saatlerce uyanık tutuluyor. Tek duyduğunuz gürültü, yüksek sesli müzik ve işkence gören diğer mahkumların çığlıkları.” Ebu Sido daha sonra başka bir işkence odasına nakledildi ve burada gardiyanlar onu ellerinden tavana asarak yorgun ve çıplak vücuduna yumruk attılar.

Barakaya dönüş: Aşağılama partileri

Sorgulamanın ardından Ebu Sido, ‘baraka’ denilen kalabalık gözaltı koğuşlarına geri götürüldü. Bu koğuşlar, soğuktan veya sıcaktan koruma sağlamayan metal yapılar olup, çölün ortasında zorlu koşullarda yaşayan yüzlerce mahkûmu barındırıyor.

Ebu Sido buradaki süreci şu ifadelerle anlattı: “Her barakada yaklaşık 140 ila 160 mahkûm vardı, hepsi kelepçeli ve gözleri bağlıydı. 30 ila 40 askerden oluşan ekipler köpeklerle birlikte gelip bize yüzüstü yatmamızı emrediyorlardı. Köpeklerin sırtımızda yürümelerine, üzerimize işemelerine, bizi tırmalamalarına ve başlarıyla vurmalarına izin veriyorlardı.”

Ebu Sido, 2024 yılının nisan ayında bir gece vakti yaşanan olayı ‘tam bir insanlık dramı’ olarak tanımladı: “Mahkumlardan biri kriz geçirerek ‘Çocuklarımın yanına gitmek istiyorum’ diye bağırmaya başladı. Gözaltı merkezi yetkilileri, bastırma ekibini ve köpekleri ‘barakalara’ gönderdi. Sonra onu dışarı çıkardılar, soyduktan sonra köpeklerin ona tarif edilemez şeyler yapmasına izin verdiler.”

O zor anları hatırlayan Ebu Sido şu ifadeleri kullandı: “Gözlerimizdeki bağın kenarından yaşananları izliyorduk. Askerlerin, mahkûmun çığlıklarına eşlik eden sesler eşliğinde gülüp, yaşananları telefonlarıyla kayda aldıklarını gördük. Biz de çığlık atmaya başladık. Sıranın bize geleceğinden korkuyorduk.”

sdrt
Bir süre Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nde tutulan eski Filistinli mahkûm Şadi Ebu Sido, Gazze'de çocuklarıyla birlikte (Şarku’l Avsat)

Ebu Sido, Sde Teiman Gözaltı Merkezi’ni ‘diriler için bir mezarlık’ olarak tanımlayarak şöyle dedi: “Korkudan aklımızı kaçırıyorduk. Geceyi gündüzden ayırt edemiyorduk ve bizi döven veya aşağılayanlar dışında hiçbir insan yüzü görmüyorduk. Bu işkenceden kurtulmak için orada ölmeyi dilerdim.”

Genç adam, mahkumların dünyadan tamamen izole bir şekilde yaşadıklarını ve 24 saatlik süre içinde tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için sadece iki dakika süre verildiğini söyledi.

Ebu Ful... Ayağı kesilmiş halde gözaltına alındı ve kör olarak serbest bırakıldı

Bir başka korkunç hikâye ise Gazze'nin kuzeyinde yaşayan Mahmud Ebu Ful tarafından anlatıldı. Ebu Ful, bacağı kesildikten sonra tedavi gördüğü Kemal Advan Hastanesi’nde gözaltına alındı ve esaret altında yaşadığı çileli günler sonunda görme yetisini kaybetti. 2023 yılının aralık ayı sonlarında, genç Gazzeli askerler hastaneye baskın düzenlediğinde oradaydı. Ebu Ful o günü şu ifadelerle anlattı: “Beni kelepçelediler ve gözlerimi bağladılar, sonra acımasızca dövmeye başladılar. Yaralıydım ve protez bacağım vardı, sadece koltuk değneği ile yürüyebiliyordum, ama onu benden aldılar ve ellerimi arkadan bağladılar.”

Saatlerce süren dayak ve hakaretlerin ardından Ebu Ful, Sde Teiman hapishanesine nakledildi ve burada aylarca kaldı. Genç adam gözaltında geçirdiği ilk günleri şöyle hatırlıyor: “Yedi gün boyunca ellerim arkamda bağlıydı. Her hücrede yaklaşık 140 mahkûm vardı, yemek çok azdı ve dayak ve hakaretler hiç bitmedi.”

Bir gün Ebu Ful yaklaşık iki saat boyunca işkence gördü ve kafasına vurularak bayılana kadar dövüldü.

Şarku’l Avsat’a konuşan genç adam görme yetisini kaybettiği günü şu ifadelerle anlattı: “Uyandığımda görme yetimi tamamen kaybetmiş olduğumu fark ettim. Etrafımdaki gençlere hiçbir şey göremediğimi söyledim. Korkudan titriyordum ve ağlamaya başladım.”

Ebu Ful, kendisini esir alanlara tıbbi tedavi için yalvardığını, ancak sonuç alamadığını belirtti: “İlaç istedim, ama bana bağırıp alay ettiler. Karanlıkta tek başıma acı çekiyordum.” Görme yetisini kaybettikten sonra Ebu Ful, sadece işitme duyusuyla esaret hayatını yaşadı: “Mahkumların işkence gördüğünü, çığlık attığını, yardım için ağladığını ve askerler tarafından küfredildiğini duyabiliyordum.”

Ebu Ful aylarca gözaltında tutulduktan sonra son mahkûm takası anlaşmasına dahil edildi. Serbest bırakıldıktan sonra hissettiklerini şu ifadelerle dile getirdi: “Gazze'ye hiçbir şey göremeden döndüm ve ailemin artık hayatta olmadığını düşündüm... Kalabalığın içinde, annemin sesini duyduğumda onların etrafımda olduğunu fark ettim... Halen onların arasında olduğum için Allah'a şükrediyorum. Sadece bir kez olsun annemin yüzünü görmek istedim.”

zsdf
Bir süre Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nde tutulan eski Filistinli mahkûm Mahmud Ebu Ful, Gazze'deki bir çadırda anne ve babasının arasında oturuyor. (Şarku’l Avsat)

Filistin Tutuklular ve Eski Mahkumlar İşleri Komisyonu’na göre, yıl ortası itibarıyla İsrail hapishanelerinde 10 binden fazla mahkûm bulunuyordu. Bunların arasında İsrail'in ‘yasadışı savaşçı’ olarak sınıflandırdığı bin 800'den fazla Gazzeli tutuklu da bulunuyordu. Resmi Filistin rakamlarına göre, 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail gözaltı merkezlerinde 80'den fazla mahkûm hayatını kaybetti ve bunların yarısından fazlası Gazze Şeridi'ndendi.

Filistin Tutuklular ve Eski Mahkumlar İşleri Komisyonu Sözcüsü Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “İşgal güçleri, iki yıl boyunca işgal hapishanelerindeki erkek ve kadın mahkumlara karşı bir dizi suç işledi” dedi.

Sözcü, İsrail makamlarının ‘gözaltı merkezlerinde başka bir tür soykırım uyguladığını, özellikle Gazze Şeridi'nden gelen mahkumlara Sde Teiman Gözaltı Merkezi’nde polis köpekleri de dahil olmak üzere çeşitli araçlar kullanılarak sistematik işkence ve tecavüz uygulandığını’ bildirdi.

İnsan hakları raporlarına göre, İsrail hapishanelerinde ve kamplarında, özellikle Sde Teiman'da bulunan Filistinli mahkumlar işkenceye ve açlığa maruz kalıyor ve bu durum birçok mahkûmun hayatına mal oluyor. Sde Teiman'da tutulmuş veya halen tutulmakta olan mahkumların sayısına ilişkin kesin bir tahmin bulunmuyor.


Trump ve küresel ticaret sistemine veda

Görsel: Ewan White (Al Majalla)
Görsel: Ewan White (Al Majalla)
TT

Trump ve küresel ticaret sistemine veda

Görsel: Ewan White (Al Majalla)
Görsel: Ewan White (Al Majalla)

Robert Ford

Çin, nadir toprak elementleri ve gelişmiş manyetik bileşenlerin ihracatını engelleyerek Avrupa’daki askeri teçhizat üreticilerini önemli ölçüde etkileyebilir ve böylece Avrupa'nın, Rusya'daki Çin müttefiklerine karşı savaşan Ukrayna'ya yardım etme çabalarını engelleyebilir.

Doğu Asya'daki mevcut askeri gerilimlerin ortasında ABD ile Çin arasında devam eden yoğun rekabet, ABD’nin yarattığı küresel ticaret sistemini zayıflatıyor. ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1930’larda yaşanan ‘Büyük Buhran’ gibi bir başka ekonomik felaketin yaşanmasını önlemek için özellikle Avrupa, Asya ve Afrika ile açık ticaret kurallarını destekledi.

Bu ticaret açığının en büyük istisnası, ABD’nin petrol sahası ekipmanlarından uçaklara ve bilgi teknolojisine kadar yüksek teknolojili ürünleri içeren Sovyetler Birliği’ne uyguladığı ihracat kısıtlamalarıydı. Benzer şekilde, ABD onlarca yıldır Suriye ve İran gibi ülkelere, daha yakın zamanda ise Vladimir Putin liderliğindeki Rusya'ya ticaret ve yatırım akışını kısıtladı. Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimi ve ardından göreve gelen ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Çin'in ABD'ye ihracatındaki başarısı ve artan teknolojik ve askeri kapasitesine yanıt olarak Çin'e giderek daha sıkı kontroller ve daha yüksek gümrük vergileri uyguladı.

ABD ekonomisi, 2025 yılına kadar petrol ihraç eden ülkelerin baskısına karşı daha az savunmasız hale gelecek şekilde yenilikçi teknolojiler ve yeni enerji kaynakları geliştirdi.

Biden yönetimi, söz konusu ülkelerin ticari faaliyetlerine yaptırım uygulamak için Dünya Ticaret Örgütü'nden (DTÖ) izin almadı. Ulusal güvenliğini öne sürerek bu yaptırımları savundu. Trump, DTÖ’ye hiçbir zaman önem vermedi.

zxcdf
Görsel: Ewan White (Al Majalla)

Aynı zamanda Çin, DTÖ’de gelişmekte olan ülke statüsünü on yıllardır ticaret ve yatırımlara kısıtlamalar getirmek için kullanıyor ve belirli sektörlerin ve şirketlerin büyümesine yardımcı oluyor. Yabancı yatırımcıların ileri teknoloji ve hassas uzmanlıklarını Çinli şirketlerle paylaşmalarını talep etmesi, özellikle ABD ve Avrupa ülkelerini öfkelendirdi.

Amerikalılara iki darbe

Washington ve Pekin arasında ticaret konusundaki anlaşmazlıklar yirmi yıl önce başladıysa da Çin, 2025 yılında, ABD ekonomisinin Çin'in önlemleri karşısında ne kadar savunmasız olduğunu ortaya çıkararak Amerikalıları şaşırttı. Bunlardan ilki Çin’in Amerikan soya fasulyesi ithalatını durdurma kararıydı. Bu karar, Trump'ın siyasi tabanının temelini oluşturan eyaletlerdeki Amerikan çiftçilerini vurdu. Trump, çiftçilerin mali kayıplarını telafi etmek için devlet fonu ayıracaklarına söz verdi, ancak bu ödemeler ertelendi. Washington'da hükümetin bütçesi konusunda yaşanan katı siyasi görüş ayrılıkları nedeniyle ABD'deki çoğu federal hükümet dairesi kapatıldı.

Çin, Trump'a ‘Kafaya iki darbe acı verir’ şeklindeki bir Arap atasözünde olduğunu gibi iki darbenin üst üste gelmesinin acı verici olduğunu gösterdi.

Pekin, geçtiğimiz bahar, nadir toprak mineralleri ve bunlardan üretilen gelişmiş manyetik bileşenlerin ihracatını, bu mineralleri otomobiller ve F-35 gibi savaş uçakları, Cruz (seyir) füzeleri ve askeri insansız hava araçları (İHA) için gelişmiş elektronik sistemler kullanan yabancı şirketlerle kısıtladı.

sdefr
ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Güney Kore'deki Gimhae Hava Üssü'nde yaptıkları görüşmenin ardından tokalaşırken, 30 Ekim 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Çin, dünyadaki nadir toprak minerallerinin yüzde 70'ini ve bu minerallerden üretilen gelişmiş manyetik bileşenlerin yüzde 90'ını üretiyor. Çin'in geçtiğimiz bahar, Amerikan otomobil şirketlerine bu manyetik bileşenlerin ihracatını tamamen askıya alması, bazı Amerikan fabrikalarının kapanmasına neden oldu. Bu fabrikalar Çin yeniden sınırlı ihracata izin verene kadar kapalı kalacak. Pekin, geçtiğimiz ekim ayında nadir toprak minerallerinin işlenmesinde ve bu minerallerden üretilen gelişmiş manyetik bileşenlerin üretiminde kullanılan Çin teknolojisinin ihracatını durdurmanın yanı sıra, gelişmiş manyetik bileşenlerin ihracatını da yeniden durdurabilecek yeni ve sıkı bir lisanslama sistemi duyurdu.

Çin'in yeni düzenlemeleri hem Rusya'ya hem de Çin'e ileri teknoloji satışını kısıtlayan ve çoğu zaman yasaklayan ABD’nin düzenlemelerine çok benziyor.

Bu mevcut kırılganlık durumu ABD’nin 1970'lerde ve 1980'lerin başlarında küresel petrol piyasasında yaşadığı şoklara karşı kırılganlığını hatırlatıyor. Ancak, o dönemde ABD ekonomisi yenilikçi teknolojiler ve yeni enerji kaynakları geliştirdi, böylece 2025 yılına kadar petrol ihraç eden ülkelerin baskısına karşı kırılganlığını en aza indirdi.

Biden yönetimi, Çin'in ilerlemesine yanıt olarak, yarı iletkenler, çipler, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçlar gibi sektörlerde üretimi geliştirmek ve genişletmek için devlet sübvansiyonları alacak belirli sektörleri ve hatta belirli şirketleri seçti. Trump, yenilenebilir enerji ve elektrikli araçları listesinden çıkardı, ancak nadir toprak mineralleri pazarında faaliyet gösteren şirketleri listeye ekledi.

Çin ve Amerikan ekonomilerinin son 40 yılda tedarik zincirinde yakın bağlar kurdukları göz önüne alındığında, bu bağların tamamen koparılması daha da ciddi bir ekonomik felakete yol açacak.

Washington, bu sübvansiyonları Çin'den yapılan ithalatı tamamen ortadan kaldırmak için kullanıyor. Böylece Washington, DTÖ’nün temel kurallarını ihlal ediyor, ancak ulusal güvenlik gereği bu programın gerekli olduğunu savunarak bu duruma aldırış etmiyor.

Şu an ABD’de, askeri standartlara uygun mıknatıslar üreten bir fabrika da dahil olmak üzere, belirli türde nadir toprak elementlerinden üretim yapan iki fabrika bulunuyor. Daha fazla fabrika ve madencilik projesi ise geliştirme aşamasında. Ancak, üretimi ABD ekonomisinin ihtiyaç duyduğu düzeye çıkarmak zaman alacağından, Amerika hala Çin'den nadir toprak elementleri ve gelişmiş manyetik bileşenler ithal etmek zorunda. Ancak Çin'in mineral işleme ve manyetik bileşen üretim teknolojilerindeki mevcut üstünlüğü uzun sürmeyebilir. Çin'in nadir toprak minerallerden üretilen teknolojilerin ihracatını kısıtlamaya yönelik son hamleleri, onun bu son derece hassas sektörde, özellikle de askeri açıdan, ABD'nin stratejisini bozmayı düşündüğüne işaret ediyor. Bir bakıma, Çin’in yarı iletkenler ve çiplerdeki zayıflığı, ABD ve Avrupa’nın nadir toprak metalleri ve bunlardan üretilen manyetik bileşenlerdeki zayıflığını yansıtıyor. Bazı ekonomi analistleri, Washington ve Pekin arasında yapılacak müzakerelerde bir anlaşmaya varılmasını bekliyor. Pekin Washington'dan, Çin'e yüksek teknoloji ihracatı, özellikle de ileri yarı iletkenler, çipler ve üretim teknolojisi üzerindeki kısıtlamaların hafifletilmesini, Washington ise Çin'in nadir toprak elementleri ve ileri manyetik bileşenlerin ihracatı üzerindeki kısıtlamalarını hafifletmesini istiyor. Bu konuda Trump yönetiminin esnek davranma eğiliminde olduğuna dair birtakım işaretler var. Trump'ın bazı danışmanları, yüksek teknoloji şirketi Nvidia'nın CEO’sunun, ABD yapımı gelişmiş çiplerin Çin'e ihraç edilmesinin, Çin'in kendi güçlü yarı iletken endüstrisini kurmasına izin vermekten ziyade, Çin'i Amerikan yarı iletkenlerine bağımlı hale getireceği yönündeki teorisine katılıyor. Trump, geçtiğimiz ağustos ayında Nvidia'nın yapay zekada kullanılan gelişmiş çipleri ihraç etmesine izin vermeyi bizzat onayladı. Anlaşma, Trump'ın her zamanki şartıyla, Nvidia'nın bu çiplerin satışından elde ettiği kârı Washington ile paylaşması şartıyla yapıldı. Çin, nadir toprak elementleri ve gelişmiş manyetik bileşenlere yönelik kısıtlamalar konusunda taviz vermeyi reddederse, Trump gümrük vergilerini yüzde 100 veya daha fazla artırma tehdidini gerçeğe dönüştürebilir. Çin ve Amerikan ekonomilerinin son 40 yılda tedarik zincirinde yakın bağlar geliştirdiği göz önüne alındığında, bu bağların tamamen koparılmasının daha da ciddi bir ekonomik felakete yol açacağına şüphe yok.

Eski sistemin yerini ne alacak?

Washington ve Pekin, ekim ayı sonlarında Güney Kore'de yapılan Trump-Şi zirvesinin ardından bu ay yapılacak görüşmelerde bir anlaşmaya vararak topyekûn bir ticaret savaşını önlese bile, endişeli bir ABD ve daha iddialı bir Çin’in on beş ya da yirmi yıl önceki ticaret ortamına geri döneceğini hayal etmesi zor. ABD artık çok daha iddialı bir küresel güç ve Çin de 1979 yılında iki ülke diplomatik ilişkiler kurduğunda olduğu gibi küçük, gelişmekte olan bir ülke değil.

Çinli şirketler, ABD ile ticaret ortamındaki kalıcı değişimi fark ederek, diğer yabancı pazarlara erişimlerini sürdürmek ve iyileştirmek için çaba sarf ediyorlar.

ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı ve eski ABD Başkanı Barrack Obama'nın ulusal güvenlik danışman yardımcısı Michael Froman, ticaret politikasının diğer ülkelerin ekonomilerine zarar vermek için bir araç olarak kullanıldığı değerlendirmesinde bulunduktan sonra, ağustos ayında Foreign Affairs dergisinde, bildiğimiz küresel ticaret sisteminin sona erdiğini ve DTÖ’nün fiilen işlevini yitirdiğini yazdı. DTÖ tarafından yönetilen sistemin yerini neyin alacağı belirsiz, ancak Trump'ın ticaretin geleceğini nasıl gördüğüne dair bazı ipuçları var. ABD, ticaret kısıtlamalarıyla kendi topraklarına yeni yatırımları çekmeyi ve ülkede daha fazla iş yaratmak için bir teşvik olarak kullanmayı amaçlıyor. Bu yüzden Trump, Kuzey Amerika ticaret bloğunu ortadan kaldırmadı, ancak kapsamını sınırladı. Kanada ve Meksika'dan otomobil, çelik, alüminyum ve kereste gibi sektörlerdeki ithalata uyguladığı gümrük vergileri, ABD şirketlerinin ABD'deki faaliyetlerini korumak ve böylece daha fazla Amerikalı işçi istihdam etmelerini sağlamak amacıyla getirildi. ABD, Kanada ve Meksika arasındaki ticaret devam edecek, fakat bu daha düşük seviyelerde, tüketiciler için daha yüksek fiyatlar ve şirketler için daha düşük karlarla olacak. Trump, benzer şekilde Japonya, Güney Kore ve Birleşik Krallık gibi bazı diğer ülkelerle özel ikili ticaret anlaşmaları kabul edecek. Bunun yanında yabancı şirketleri ABD’ye yatırım yapmaya zorlamak için, Washington ile özel ikili anlaşmalar imzalayan ülkelerden yapılan ithalatın tamamına değil, bir kısmına uygulanan gümrük vergilerini azaltacak.

sdfrt
Elon Musk, Tesla'nın Şanghay'da yeni modelinin lansmanı sırasında sahneye çıktı (AFP)

Trump küresel ticaret sisteminden çok az fayda gördüğünü düşünürken, Çin ihracatının mümkün olduğunca çok pazara girebilmesi için bu sistemin korunmasını destekliyor. Pekin, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda düzenli olarak DTÖ'ye desteğini dile getiriyor. Çin, geçtiğimiz eylül ayında, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları sırasında DTÖ tarafından uygulanan bazı standart ticaret uygulamalarından muaf tutulmasını sağlayan gelişmekte olan ülke statüsünden gönüllü olarak vazgeçeceğini açıkladı. DTÖ Genel Direktörü, Çin'in bu açıklamasını, DTÖ’nün reformu açısından önemli bir adım olarak nitelendirdi.

Çinli şirketler, ABD ile ticaret ortamındaki kalıcı değişimi fark ederek, diğer yabancı pazarlara erişimlerini sürdürmek ve iyileştirmek için çaba gösteriyorlar ve bu konuda bir miktar başarı elde ettiklerine dair birtakım işaretler var. Reuters, Çin'in dünya çapındaki ihracatının, ABD'ye yapılan ihracattaki düşüşe rağmen, 2025 yılının ağustos ayında 2024 yılının aynı ayına göre yüzde 8 arttığını bildirdi.

Bazı gözlemciler, Pekin'in nadir toprak mineralleri ihracatındaki kısıtlamaları hafifletmek için yapılan anlaşmanın bir parçası olarak ABD'nin Tayvan'a verdiği desteğin azaltılmasını talep edebileceğini düşünüyor.

Çin, çelikten telekomünikasyona ve yenilenebilir enerjiye kadar birçok sektörde şirketler kurmak için büyük miktarlarda para harcadı. Buna karşın Çin ekonomisinde her şey yolunda gitmiyor. Elektrikli otomobiller ve çelik gibi sektörlerde çok fazla şirket ve çok büyük üretim kapasitesi var, bu da iç tüketicilerin hala emlak piyasasının çöküşünden mustarip olduğu bir dönemde iç pazarda şiddetli rekabete yol açıyor. Çinli şirketler ayrıca yeni işçi almıyor. Ürünlerini yurtdışında satan Çinli şirketler, düşük ve haksız fiyatlarla satış yapmak için devlet sübvansiyonlarından yararlandıkları suçlamasıyla karşı karşıya. Sonuç olarak, Çin Kuzey Amerika veya Avrupa'da çok az açık pazar bulacak.

Şi Cinping yönetimindeki Çin, ekonominin yönetiminde hükümetin rolünü azaltma yönünde herhangi bir işaret göstermiyor. Şi'nin stratejisi, bir yandan Çin'in özellikle yarı iletkenler ve çipler gibi hayati sektörlerde üretim kapasitesini artırırken diğer yandan büyük ülkelerin önemli bir ithalat kaynağı olmaya devam etmesini sağlamak ve böylece Çin'in ticaret kısıtlamaları nedeniyle ekonomisinin bozulmasına karşı savunmasız bırakmamayı amaçlıyor. Ancak, çip sektörü de dahil olmak üzere bu sektörlerin bazıları hala verimsiz ve rekabet gücü düşük, bu da Çin için bir zorluk oluşturuyor. Bundan dolayı Pekin, ileri teknoloji ihracatına yönelik kısıtlamaları hafifletmesi için ABD'ye baskı yapmaya devam edecek.

Düşmana zarar vermek için ticaretin bir silah haline gelmesi ve bu silahın giderek daha fazla kullanılması, Doğu Asya'da, özellikle Tayvan ve Güney Çin Denizi'nde Çin ile ABD arasında artan askeri rekabetin ortasında gerçekleşiyor. Bazı gözlemciler, Pekin'in nadir toprak mineralleri ihracatına getirilen kısıtlamaları hafifletmek için yapılan anlaşma çerçevesinde ABD'nin Tayvan'a verdiği desteğin azaltılmasını talep edebileceğini düşünüyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, geçtiğimiz yaz Çin'in Doğu Asya'da ABD'nin askeri üstünlüğünü zayıflattığı ve Tayvan'ı savunmak için ABD'nin mevcut stratejisinin ‘felaketle sonuçlanacak bir yenilgi’ riskini taşıdığı uyarısında bulunan bir analiz yayınladı.

ABD’nin etkili isimlerden Asya uzmanı ve eski hükümet yetkilisi Kurt M. Campbell, geçtiğimiz eylül ayında Foreign Affairs dergisinde yayınlanan bir makalede, Çin ve ABD arasında ikili askeri iletişimin olmaması nedeniyle, askeri birlikler arasında küçük, istenmeyen bir olayın hızla büyük bir çatışmaya dönüşme riskinin arttığını yazdı.

Öte yandan ticaret kısıtlamalarının jeopolitik boyutu da var. Nadir toprak mineralleri ve manyetik bileşenlerin ihracatını engelleyerek Çin, askeri teçhizat üreten Avrupalı şirketleri etkileyebilir ve Avrupa'nın Rusya'daki Çin müttefiklerine karşı Ukrayna'ya yardım etme çabalarını engelleyebilir. Küresel ticarette ve tedarik zincirlerinde yaşanan gerilimler, ekonomik ve askeri rekabeti kontrol altına almak için gerekli olan diplomatik ortama da zarar veriyor.


Tahran: Fransa'nın şubat ayından bu yana tutuklu olan Mehdiye Esfandiyari Paris Büyükelçiliğimize nakledildi

Abbas Arakçi (Arşiv- DPA)
Abbas Arakçi (Arşiv- DPA)
TT

Tahran: Fransa'nın şubat ayından bu yana tutuklu olan Mehdiye Esfandiyari Paris Büyükelçiliğimize nakledildi

Abbas Arakçi (Arşiv- DPA)
Abbas Arakçi (Arşiv- DPA)

İran bugün, sosyal medyada terörizmi teşvik ettiği suçlamasıyla geçen şubat ayında Fransa'da tutuklanan vatandaşı Mehdiye Esfandiyari'nin Paris'teki büyükelçiliğe nakledildiğini duyurdu.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, "Fransa'daki vatandaşımız Mehdiye Esfandiyari artık serbest ve büyükelçiliğimizde. Davası sonuçlandıktan sonra geri döneceğini umuyoruz" dedi.

Bu duyuru, İran Dışişleri Bakanlığı'nın Mayıs 2022'den beri İran'da tutuklu bulunan Fransız uyruklu Cécile Kohler (41) ve Jacques Barrès'in (72) "şartlı tahliye" aldığını doğrulamasından birkaç saat sonra yapıldı.

Fransa ve İran, Fransızlar karşılığında Esfandiyari'nin (40) serbest bırakılmasını görüşüyorlardı ve İran Dışişleri Bakanı geçen ay anlaşmanın "son aşamasında" olduğunu söyledi.

Arakçi, bugün Tahran’da kabine toplantısı sırasında, "İki yabancı uyruklu casusluktan hüküm giydi, yargının dün gece onlara İslami af çıkardığına inanıyorum" dedi.

İran doğumlu Esfandiyari, Lyon Üniversitesi'nden mezun oldu. 2018'den beri Fransa'da yaşıyor ve tercüman olarak çalışıyor.

Serbest bırakılma koşulları, müvekkilinin düzenli olarak karakola gidip bildirimde bulunmasını ve 13 Ocak'ta başlaması planlanan davası süresince sosyal medyayı kullanmasını veya yurt dışına çıkmasını yasaklıyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre Avukatı Nebil Boudi yaptığı açıklamada, savcılığın müvekkilinin "kaçma riski" nedeniyle serbest bırakılmasına "şiddetle karşı çıktığını" vurguladı.

Esfandiyari ocak ayındaki duruşmasında, "Direniş Ekseni" adlı bir Telegram kanalına yönelik soruşturmanın ardından, internette terörizmi teşvik ve kışkırtmanın yanı sıra, ırkçı nefret ve suç örgütü kurmak suçlamalarıyla karşı karşıya kalacak.

 İran, Esfandiyari'nin 28 Şubat'taki tutuklanmasının keyfi olduğunu savunurken, Fransız çiftin İran'da casusluk yaptığını iddia ediyor.

Kohler ve Paris, birçok Avrupa hükümetinin Batı'dan taviz koparmak için kasıtlı bir strateji olarak tanımladığı operasyon kapsamında, İran tarafından gözaltına alınan Avrupalılar arasında yer alıyor.