Washington Husilere terör örgütü diyecek mi?

‘Meşruiyeti’ destekleyen koalisyon tarafından imha edilen balistik füzeler, geçen Temmuz ayında sözcü Tuğgeneral Turki el-Maliki’nin düzenlediği basın toplantısında sergilendi (Getty)
‘Meşruiyeti’ destekleyen koalisyon tarafından imha edilen balistik füzeler, geçen Temmuz ayında sözcü Tuğgeneral Turki el-Maliki’nin düzenlediği basın toplantısında sergilendi (Getty)
TT

Washington Husilere terör örgütü diyecek mi?

‘Meşruiyeti’ destekleyen koalisyon tarafından imha edilen balistik füzeler, geçen Temmuz ayında sözcü Tuğgeneral Turki el-Maliki’nin düzenlediği basın toplantısında sergilendi (Getty)
‘Meşruiyeti’ destekleyen koalisyon tarafından imha edilen balistik füzeler, geçen Temmuz ayında sözcü Tuğgeneral Turki el-Maliki’nin düzenlediği basın toplantısında sergilendi (Getty)

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Washington’un Yemen politikasının hedeflerini değiştirmediğini belirtti. Sözcü, hedeflerin ‘istikrarlı’ olduğunu söylerken, ‘Yemen’de barış, refah ve güvenliği sağlamak için uluslararası ortaklarla birlikte çalışıldığını’ dile getirdi.
Açıklamayla eş zamanlı olarak Washington’un Husileri bir terör grubu olarak sınıflandırma niyetiyle ilgili haberler ortaya koyuldu. Gelişme, bazı taraflarca iyi bir baskı kartı olarak nitelendirilirken, bazı taraflar da Yemen sahnesinin karmaşık bir düğümü olduğunu belirtti.
Washington, hala ‘Çatışmanın askeri çözümü yok’ klasik ifadesine itimat ediyor. Ancak sözcü, Husilerin davranışlarının, barış konusunda ciddi olmadıklarını gösterdiğini vurguladı.
20 Kasım’da geç saatlerde Şarku’l Avsat, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ile e-posta aracılığıyla iletişime geçti. Şarku’l Avsat’ın soruları, ABD medyasının ‘Husileri bir terör grubu olarak nitelendirmesi hususunda ABD Dışişleri Bakanlığı çevrelerinde şiddetli bir tartışma yaşandığı’ yönündeki haberlerine odaklandı.
Ertesi gün Reuters Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan’ın, “ABD’nin, Yemen’deki İran bağlantılı Husi grubu yabancı bir terör örgütü olarak sınıflandırması tamamen yerinde olacaktır” ifadelerini aktardı. Prens Faysal, “Herkes, Husi silahlarının ve ideolojilerinin büyük bir kısmının İran’dan geldiğini biliyor. Bu sebeple o, kesinlikle yurt dışından desteklenen bir terör örgütüdür” dedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘terörizmle ilgili olası sınıflandırmaları veya sınıflandırmalar hususundaki görüşmeleri alenen yapmadıklarını’ dile getirdi. Ancak ABD yönetimindeki üst düzey yetkililer konu hakkında açıklamada bulundu.
ABD’nin İran ve Venezuela Özel Temsilcisi Elliott Abrams, 11 Kasım Çarşamba günü Riyad’da Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman ile bir araya geldi.
Ertesi gün Şarku’l Avsat, Özel Temsilcinin “Husilerin, terörist olarak belirlenmesi, Washington’da tartışılan bir meseledir. Çünkü konu, siyasi ve hukuki tartışmalarla bağlantılıdır” şeklindeki açıklamasını yayınladı.
Sınıflandırma meselesine değinmeden önce, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün ifadelerini de belirtmekte fayda var. Öyle ki Sözcü, “ABD, Birleşmiş Milletler’in (BM) Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ve Yemen’in komşularının, ‘çatışma taraflarını siyasi bir uzlaşıya götürme yolundaki’ çabalarını desteklemeye devam ediyor. Kalıcı bir çözümün, tüm tarafların uzlaşmasını gerektireceğine dair şüphe yok. Çabalarımız, çatışmayı sona erdiren ve korkunç insani duruma bir çözüm sağlayan kapsamlı bir siyasi anlaşmayı desteklemeye odaklanmıştır” ifadelerini kullandı.
Aynı şekilde Washington, İran’ın Husilere yönelik ölümcül yardımlar sağlamasının, çatışmayı körüklediğini ve Yemen’deki insani krizi daha da şiddetlendirdiğini belirtti. Sözcü, “Husilerin davranışlarını değiştirmeleri ve Yemen’deki insani krizi tırmandırmayı bırakmaları gerektiğine yürekten inanıyoruz. İnsanları keyfi olarak tutuklamayı, sivil nüfusa, altyapıya ve gemicilik sektörüne saldırmayı bırakmalı, ayrıca yabancı terör örgütü olarak sınıflandırdığımız İran Devrim Muhafızları ile çalışmayı sonlandırmalıdır. İran rejimi, geçen ay İran Devrim Muhafızları’nın bir üyesi olan Hasan Erlo’yu Sana’ya kaçırdı. Şu anda kendisine Büyükelçi deniliyor. Tüm bu eylemler, Husilerin Yemen’e barış getirmek için siyasi bir çözüm aramada ciddi olmadığını gösteriyor” dedi.
Sözcüye göre ABD, İran’dan ‘Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını ihlal eden bir eylem olan Husilere silah kaçakçılığını durdurmasını ve Husilerin, Yemen’deki ve Suudi Arabistan dahil komşularına yönelik saldırgan eylemlerini durdurmasını’ talep ediyor.

Senaryolar ve müzakereler
Şarku’l Avsat, sınıflandırma hususunda Yemenli aktivistlerle görüşürken, konuya ilişkin olarak Batı medyasında yer alan tartışmaları da izledi.
Bu hususta iki senaryo ortaya çıkıyor. İlk olarak, bu durumun uluslararası yardım kuruluşlarının insani yardım çalışmalarını bozacağı ve siyasi açıdan karmaşık olan sahneyi daha da karmaşıklaştıracağı görüldü. İkinci olarak ise sınıflandırma, Husiler üzerinde siyasi bir baskı kartı olarak görülüyor. Aynı şekilde insani yardım çalışmalarının engellenmesini önleyecek istisnalar mevcut.
Washington Post, Uluslararası Kriz Grubu analisti Peter Salisbury’nin “Eğer sınıflandırma hızlıca gerçekleşirse Yemen’de, ticaretin ve finansmanların kurutulmasına ve diplomatik sürecin infilakına tanık olabiliriz. Husiler, Suudi Arabistan’a yönelik saldırıların sıklığını artırarak karşılık vermeleri gerektiğine karar verecek ve daha fazla destek için İran’a başvuracak” değerlendirmesini aktardı.
Yemenli bir siyasi araştırmacı olan Bera Şayban, “Geçen yıla bakarsak, Husilerin başlangıçta Suudi Arabistan’a yönelik saldırılarını artırdıklarını görüyorduk. Buna karşılık koalisyonun hava saldırıları önemli ölçüde azaldı” dedi.
Şayban, bu koşullar altında uluslararası toplumun grup üzerinde gerçek baskı kartlarına sahip olmadığına inanıyor. Hiç kimsenin onu güvenlik veya askeri açıdan cephede uzlaştırmaya, hatta barışa doğru ciddi adımlar atmaya zorlamadığını söyleyen Şayban, çünkü uluslararası toplumun onlara karşı hiçbir şeye sahip olmadığını ve gerçeklerin, milislerin döşediği mayınları kaldırmayı reddettikleri zaman bu durumu Hudeyde’de kanıtladığını vurguladı. Bera Şayban ayrıca, Taiz vilayetindeki kuşatmanın kaldırılmasına yönelik görüşmelerin reddedildiğini, BM’nin bile tüm kurumlarıyla Husileri, çocukları orduya almaktan vazgeçmeye ikna edemediğini ve şu an ise grubun Sana’daki ve diğer bölgelerdeki bankaları kontrol etmesi nedeniyle büyük bir finansal çöküş yaşandığını dile getirdi.
Şayban, “BM’nin bir süredir piyasaya sürdüğü ve kağıt üzerinde konuştuğu fikirlerin güzel olduğunu düşünüyorum. Ancak gerçekler, sahada uygulanamayacaklarını kanıtladı. Bunun en belirgin örneği, üzerinde mutabık kalınan tüm güvenlik ve askeri planların, sakinlik ve ateşkes çağrıları da dahil olmak üzere başarısız olması ve asıl neden olarak baskı kartının olmamasıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Öte yandan Yemenli siyasi aktivist Haldun Bakhil, “Bölgesel barış ve güvenlik meseleleriyle ilgilenen bir aktivist olarak, Yemen’deki ve bölgedeki çatışmanın dinamiğine herhangi bir karışıklık eklemenin, bölgedeki zaten karmaşık olan sahneye sadece ağır yükler getireceğine inanıyorum. Aynı şekilde belki de ABD yönetimindeki tarafların, Husiler olarak bilinen Ensarullah hareketini bir terör örgütü olarak sınıflandırmaya yönelik niyetlerine dair yinelenen ​​haberlerin, belki de yakın gelecekteki siyasi çözüm umutlarını gömme kararı olacağı kanaatindeyim. Yemen’de BM önderliğindeki barış süreci ve 2216 sayılı BM kararının uygulanması baltalanacak, yıkıcı ekonomik ve insani sonuçlara yol açacak” açıklamasında bulundu.

Sınıflandırma mekanizmaları
Siyasi aktivist Haldun Bakhil, “Bir Yemen vatandaşı olarak, herhangi bir ülkenin herhangi bir Yemenli tarafı terör örgütü olarak sınıflandırması, onu El-Kaide, DEAŞ ve tekfirci gruplarla eş tutması üzücü. Bu durum, objektifliğe ve gerçeğe zarar veren bir şeydir ve ülkeme hizmet etmemektedir” değerlendirmesinde bulundu. Bakhil, “ABD’deki dostlardan, bir Yemenli olarak umduğum şey, BM temsilcisinin çabalarını, diyalog kanallarını, müzakere kanallarını, sakinliği, güven inşa etmeyi ve ortak ateşkes beyannamesini imzalamayı desteklemektir” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Bera Şayban, “Grubu, terörist olarak sınıflandırmak, tabi ki Taliban gibi terör grupları olarak sınıflandırılmak üzere gereken tüm şartları karşılıyor. Uluslararası toplumun, onunla diyalog yürütmesine izin verilecek. Gelecekte, grubun adını terör listesinden çıkarma seçeneği sunmak bir baskı faktörü olacaktır. Yeni bir hükümetin kurulmasına izin verirseniz ve ciddi şekilde barışa doğru ilerlerseniz. Tüm bu adımlar, BM’nin müzakere edebileceği belgelerdir ve bu açıdan bakıldığında doğru yönde atılmış bir adım olduğunu düşünüyorum” dedi.
Yemenli araştırmacı, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran’a karşı uyguladığı maksimum baskı politikasına da değinirken, “Tahran’ın bölgede yeni maceralara atılmamasına katkı sağladı. Bunun nedeni, Washington’daki ABD yönetiminin İran’a karşı büyük bir caydırıcılığa sahip olmasıdır” dedi.
Şayban, BM’nin bu adımdan yararlanabileceğini ve aynı hatayı iki kez yapmaması gerektiğini savundu. Araştırmacı, “Haziran 2014’te Sana düşmeden önce, Husilerin liderlerini yaptırım listelerine koymaları için BM’ye çağrıda bulunduk. Ancak geç oldu ve sonuç olarak Sana düştü. BM, Husilerin lideri Abdulmelik el-Husi ve Abdulhalık el-Husi’yi listeye aldığında artık çok geçti. Bu hata bir daha tekrar etmemeli. Özellikle grubun askeri operasyonlarının kapsamını genişlettiğini ve Suudi Arabistan hedefini tırmandırdığını görüyoruz. Buradaki sorun ise hızlı hareket gerekliliğidir. Grubun uluslararası ve bölgesel güvenlik için daha büyük bir tehdit ve tehlikeye dönüşmesini, dünyanın bir felakete uyanmasını bekleyemeyiz. Daha sonra grup terörist olarak sınıflandırılırsa, çok geç olacaktır” ifadelerini kullandı.
Bera Şayban, “Husiler, istemedikleri için Suudi Arabistan’ı daha geniş şekilde hedef almadılar. Ancak bu, büyük saldırılar başlatmak için yeterli kapasiteye sahip olmamalarından kaynaklanıyor. Husi grubunu anlamadaki sorun burada yatıyor. Yani Husilerin ABD ya da İsrail’e saldırmadıkları söylendiğinde bu, bunu yapamamalarından kaynaklanıyor, istememelerinden değil. Grup, Yemen’de Bahailer ve Yahudiler gibi azınlıklara hakim olduğunda, Husilerden ilk etkilenenler onlar olmuştu” dedi. Şayban, “Bu durum, onları terörist olarak sınıflandırmak, görüşmelere ve taahhütlere geri döndürmek için yeterli bir sebeptir” değerlendirmesinde bulundu.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.