Irak'ın demokrasiye geçiş hayali yıkılmak üzere

Partilerin sistemi kontrol etmesine izin veren mevcut siyasi model, halkı hayal kırıklığına uğrattı

Askeri kökenli bir lider fikri, Iraklı gençlere halen çekici gelmiyor (Getty)
Askeri kökenli bir lider fikri, Iraklı gençlere halen çekici gelmiyor (Getty)
TT

Irak'ın demokrasiye geçiş hayali yıkılmak üzere

Askeri kökenli bir lider fikri, Iraklı gençlere halen çekici gelmiyor (Getty)
Askeri kökenli bir lider fikri, Iraklı gençlere halen çekici gelmiyor (Getty)

Ahmed es-Suheyl
Irak’ın yıllardır yaşadığı siyasi, güvenlik ve ekonomik sorunların ve bunların toplum üzerindeki etkilerinin ardından Iraklıların özellikle 2003 yılı sonrası ülkedeki siyasi sistemin üzerine kurulduğu demokrasiye geçme hayallerine ilişkin sorular gündemi meşgul ediyor.
Ülkede son 17 yıldır ortaya çıkan sorunlar, güvenlik ve ekonomi dahil olmak üzere hayat mücadelesinin öncelikleri ve daha önce eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşan işsizlik ve yoksulluk, demokrasiye olan ilginin azalmasına doğrudan katkıda bulunuyor.
Ekonomik sıkıntıların yanı sıra İslami eğilimli partilerin ve Irak devleti üzerinde kontrol sağlayan silahlı kanatlarının hegemonyası, vatandaşların karşı karşıya olduğu en büyük ikilemi oluştururken gözlemcilere göre özellikle siyasi paranın devlet kurumları üzerindeki doğrudan etkisi ile kontrolsüz silahların ülkedeki seçimlerin seyri üzerindeki etkisi, demokratik sürece geçiş olasılığını önemli ölçüde azalttı.
Irak’ta birçok kez yaşanan protesto hareketlerinin ana tetikleyicisi, belki de seçimlerin hiçbir faydası olmadığına dair halk arasındaki genel görüştü. Bu protesto hareketlerinin en sonuncusu, Mayıs 2018’de yapılan genel seçimlerden yaklaşık bir yıl sonra patlak veren Ekim 2019 ayaklanmasıydı. Bu da seçimlerin yapılmasının herhangi bir anlamı olmadığına dair halk arasındaki genel görüşü net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Irak’ta 2018 yılında yapılan genel seçimler, ülke tarihindeki en az katılımın olduğu seçimlerdi. Resmi verilere göre katılım oranı yaklaşık yüzde 44’tü. Ancak gözlemciler bu oranın çok daha düşük olduğunu belirttiler.

Rızaya dayalı demokrasi, Irak’ın hayallerine inen en büyük darbe oldu
Mevcut siyasi partilerin sistemi kontrol etmesine izin veren 2003 sonrası siyasi model ya da ‘rızaya dayalı demokrasi’ olarak adlandırılan model, gerçek demokrasiye geçiş noktasında Iraklılar için büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu durum ülkenin zenginliklerinin ve yönetiminin söz konusu bu partiler arasında mezhep temelinde paylaşılmasının yolunu açtı. Bu da demokratik dönüşüme yönelik eğilimin azalmasına büyük ölçüde katkıda bulundu.
Belki de Iraklıların, halka siyasi sistemi değiştirme imkânı veren demokratik bir uygulama olarak seçimlere olan inancındaki azalma, demokrasiye geçiş hayaline inen en büyük darbedir.
Iraklı gazeteci Ali Riyad, “Iraklıların, rızaya dayalı demokrasi modelini yürütme yetkisine sahip temsilcileri seçme fırsatı verilememesi ve parlamento seçimlerinde seçeneklerin sınırlandırılması, demokrasi denilen şeyin halkın gözünden düşmesine neden oldu” değerlendirmesinde bulundu. Ancak Riyad'a göre en ciddi sorun, bu başarısızlıkların Iraklılar arasında bir diktatörlük hasretini ya da tüm kesimleri tek bir ulusal kimlik çatısı altında bir araya getiren güçlü bir liderin otoritesi özlemini tetiklemesidir.  
Iraklıların birçoğunun yukarıdaki özlemlerin nedenini, kaostan ve dış güçler tarafından desteklenen milislerin ve partilerin egemenliğinden sıyrılmış bir devlet kavramını eski haline getirme girişimine bağlayan Riyad, “Iraklıların çok büyük bir kesimi, kararları herhangi bir iç veya dış güç tarafından kontrol edilmeyen otoriter bir liderin iktidara gelmesini istiyor” dedi.
Iraklıların ‘diktatörlüğe olan eğiliminin yolsuzluğa, katillere ve ülkenin yıkımına neden olanlara karşı intikam alma arzusunun açık bir tezahürü’ olduğuna işaret eden Riyad, “Bu eğilim, dışarıdan ve içeriden hiçbir müdahale olmaksızın halkın arzularını yerine getirebileceğine inanılan bir liderin gelmesi gerektiğine dair hayali bir bakış açısıyla Irak'ın askeri liderlere olan sevgisi konusunda bir fikir birliğine yola açtı” şeklinde konuştu.
Riyad sözlerini şöyle sürdürdü:
“Diktatörlüğe olan eğilim, esasında gerçek bir lidere olan özlemdir. Gerçek demokrasi, halen gerçekleştirilmesi beklenen bir hayaldir. Ancak bunun gerçek bir demokrasi olması için partizan ve mezhepçi normlarla sınırlandırılmamış ve meclis ön plana çıkarılarak yasama otoritesinin bir kenara itilmemiş olması gerekiyor.”

‘Hırsızların ve katillerin’ egemen olduğu bir platform
Iraklıları demokratik geçiş arzusundan uzaklaştıran belki de en büyük nedenlerden biri, demokrasinin koruyucusu olması gereken siyasi sisteme olan güvenlerinin azalmasıdır. Bu güven, özellikle resmi devlet kurumları ve söz sahibi partilerle bağlantılı silahlı milislerin, başta protesto hareketlerine katılan aktivistler olmak üzere muhaliflere yönelik baskıların, suikastların ve sindirme operasyonlarının ardından azaldı.
Ekim 2019 ayaklanması, Iraklı gençlerin devletin temellerini atmaya ve demokrasi hayalini yeniden tesis etmeye yönelik ciddi bir girişimini temsil ediyordu. Ancak gözlemcilere göre otoriter baskı sistemi, bu ayaklanmanın hedeflerine ulaşılmasını engelledi.
Aktivistlerden biri olan Alaa Settar, mevcut yönetim şeklinin, iktidarın demokrasiyi temsil etmek için sunmaya çalıştığı model olduğunu belirterek, “Gerçek özgürlük hayali kuran Iraklılar, hayal kırıklığına uğratıldı. Ekim Devrimi, iktidarın ezilmesinin ve hiçbir demokratik standardı karşılayamadığının canlı bir kanıtıydı. Irak'ta olan, Saddam Hüseyin rejiminin, onun baskıcılığını ve otoriterliğini uygulayan birkaç parti tarafından paylaşılmasıydı. Iraklıların gözünde rızaya dayalı demokrasi tam da budur. Gençler, iktidarın seçimlerle değişeceği demokratik bir sistemde yaşadıklarını düşünüyorlardı. Ancak, Ekim Devrimi sırasında bu düşünce hızla değişti. Gençlere göre siyasi sistem, hırsızların ve katillerin egemen olduğu bir platform ve devleti yöneten çetelerin liderleri arasında güçlerin dengelendiği, kendi kendini yeniden yapılandırmaya imkan verilmeyen bir düzen haline geldi.

Rüya, kâbusa dönüştü
Gözlemciler, 2003 yılından sonra bölgesel ve uluslararası güçlerin ülkedeki siyasi karar üzerinde oluşan etkisinin, siyasi partilerin hâkimiyetinin güçlenmesine, devlet üzerindeki hegemonyasının artırılmasına ve demokrasiye giden yolun önüne engel koyulmasına büyük katkı sağladığına inanıyorlar.
Iraklı siyasi analist Ahmed Şerifi, 2003'ten sonra diktatörlüğün farklı bir tezahürünün ortaya çıktığı ve demokratik bir devlet hayalinin Iraklılar için adeta bir kâbusa dönüştüğü değerlendirmesinde bulunurken “Irak'taki yönetim şeklinin, bireysel diktatörlükten parti diktatörlüğüne evirildiğine’ dikkati çekti.
Iraklılar için mevcut alternatiflerin ‘genellikle karanlık’ olduğunu belirten Şerifi, söz konusu alternatiflerin ‘ordunun müdahalesi ve acil durum hükümeti’ ile sınırlı olduğuna dikkati çekti.
Şerifi, Irak'taki demokratik dönüşüm hayalinin yadsınamaz işaretlerinden birinin, Iraklıların kendilerini içinde bulundukları durumdan çekip çıkaracak bir kurtarıcı arayışı ve genele yayılan değişim ihtimalinin zayıfladığı hissi olduğuna işaret etti.
Şerifi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son ayaklanmanın ülkede değişikliğe neden olamaması, (Başbakan Mustafa) el-Kazımi'nin tecrübesi ve taraflarla kurduğu iletişim, protesto gösterisi düzenleme fikrini ortadan kaldırdı. Fikir, başarısız bir seçenek haline getirdi. Bununla birlikte Irak'ın seçimlerle değişimin gerçekleşmesinin imkansız olduğuna dair inancı, Irak'ın askeri darbeye veya acil durum hükümeti kurulmasına yönelik eğilimini tetikledi.”

En büyük dönüşüm
Irak’ta 2003 yılından sonra İslami eğilimli partilerin iktidara gelmesi ve Irak'taki siyasi sistemi kontrol etmeleri belki de Irak’ın demokratik bir ülke olma hayalini yıkan en büyük dönüşümdü. Şerifi, söz konusu partilerin ‘dini ​​kullanarak hakimiyet kurmaya inandıklarını ve bunun da Irak'ta demokratik dönüşüm için en büyük ikilemi yarattığını’ söyledi.
Irak’ın demokratik bir ülke olmasının engellenmesinde birçok faktörün önemli rol oynadığını söyleyen Şerifi,  bunların başında bölgesel ve uluslararası ülkelerle ittifak kuran ve ülkenin siyasi sisteminin kontrolünü ele geçiren tarafların geldiğini belirtti. Şerifi, “Yabancı ülkelerin, bu siyasi partilere verdiği destek, demokrasinin sağlanmasının önünde engeller oluştururken iktidar dümenindeki konumlarını da sağlamlaştırdı” dedi.
‘Demokratikleşme hayalinin ortadan kalkmasının, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi modelini Iraklılar için oldukça çekici hale getirdiğini’ söyleyen Şerifi, “Bu durum, ülkenin istikrarı için en iyi çözümü temsil ediyor olabilir” şeklinde konuştu.

‘Ekim Devrimi’ ve umutların yeniden yeşermesi
Öte yandan Mustansıriyya Üniversitesi’nde felsefe profesörü olan Ali el-Merhec, ‘Ekim Devrimi'nin Irak'ta sivil bir devlet ve demokratik bir ülkeye dönüşme ihtimalini yeniden canlandırdığını ve bu hayalin önceki dönemlere kıyasla azalmasına rağmen halen devam ettiğini’ söyledi. Prof. Merhec, ‘mevcut siyasi sistemden etkilenen çoğunluğun, Irak'ta yönetimi kontrol eden partilerin hegemonyasından ve zulmünden kurtulma çabalarını sürdüreceğini’ kaydetti.
Prof. Merhec, Iraklıların askeri kökenli bir lideri kabul etme olasılığıyla ilgili konuşulmasına rağmen, ‘askeri lider fikrinin, özellikle ayaklanmadan sonra Iraklı gençlere henüz çekici gelmediğini’ düşünüyor. Gençler arasında siyasi farkındalığın olduğunu söyleyen Prof. Merhec, bunun özellikle en çok kullandıkları ‘bir vatan istiyoruz’ sloganında ortaya çıktığını ve sivil bir devlet inşa etme konusundaki bilinçli iradenin açık bir göstergesi olduğunu kaydetti.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Merhec, Irak'ta çarpık bir demokrasi algısı oluşmasının nedenini, siyasi sistemin son 17 yılda yaşadığı büyük başarısızlıkların yanı sıra genel olarak demokrasi kavramını olumsuz etkileyen fikir birliğine ve kota sistemine bağladı.
Merhec son olarak Irak’ın demokratik bir ülke olma hayalinin sürmesine rağmen, değişimi sağlama konusundaki güçsüzlük hissinin, bazı sosyal sınıfları demokratik olmayan alternatifler aramaya itebileceğini belirterek, ‘adil ve şeffaf seçimlerin Irak'ta demokratik bir devlet hayalini yeniden tesis etmeye katkıda bulunabileceğinin’ altını çizdi.



Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır, Sudan'ın birliğini korumak için ‘ortak savunma’ anlaşmasını öne sürdü

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır, Sudan’daki krizle ilgili olarak ‘kırmızı çizgiler’ çizdiğini duyurdu ve bu çizgilerin aşılmasının ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edeceği’ uyarısında bulundu. Kahire yönetimi, iki ülke arasında imzalanan ortak savunma anlaşmasının kendisine tanıdığı tüm tedbirleri alma ihtimalini de gündeme getirdi. Uzmanlar, bu açıklamaları Sudan’da savaşın başlamasından bu yana Mısır’dan gelen ‘en sert söylem’ olarak değerlendirdi.

Mısır’ın bu tutumu, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin dün Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ı kabul etmesiyle eş zamanlı olarak açıklandı. Sisi, görüşmede ‘ülkesinin, Sudan halkının mevcut hassas süreci aşma çabalarına tam destek verdiğini’ ifade etti. Ayrıca ‘Sudan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarını destekleyen Mısır tutumunun değişmez ilkelerine’ vurgu yaparak, bu çerçevede mümkün olan her türlü çabanın gösterilmeye hazır olunduğunu belirtti. Açıklama, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Muhammed eş-Şenavi tarafından yapıldı.

Mısır, Burhan’ın ziyareti sırasında ayrıca, ‘Sudan’da güvenlik, istikrar ve barışın sağlanmasına yönelik ABD Başkanı Donald Trump’ın vizyonuna tam destek verdiğini’ yineledi. Bu desteğin, ‘ABD yönetiminin dünyada barışı tesis etme, gerilimi artırmaktan kaçınma ve anlaşmazlıkları çözme yönündeki yaklaşımı’ kapsamında olduğu kaydedildi.

Ortak savunma anlaşmasının yürürlüğe girmesi

Kahire yönetimi, söz konusu ilkeleri teyit ederken Sudan krizinde ilk kez ‘kırmızı çizgiler’ belirlediğini açıkladı. Mısır, bu çizgilerin aşılmasına ‘Mısır’ın ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği ve Sudan’ın ulusal güvenliğiyle yakından bağlantılı olduğu’ gerekçesiyle izin verilemeyeceğini vurguladı. Mısır’ın uyarıları arasında ‘Sudan’ın birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, Sudan halkının imkân ve kaynaklarıyla oynanmaması ve Sudan topraklarının herhangi bir bölümünün ayrılmasına izin verilmemesi’ yer aldı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı dün yaptığı açıklamada, ‘Sudan devlet kurumlarının korunmasının ve bu kurumlara zarar verilmesinin engellenmesinin de bir diğer kırmızı çizgi olduğunu’ bildirdi.

Açıklamada ayrıca, ‘uluslararası hukukun tanıdığı tüm tedbir ve önlemleri alma konusunda tam hakka sahip olunduğu’ ifade edilerek, bu kapsamda ‘iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının devreye sokulmasının da kırmızı çizgilerin ihlal edilmesini veya aşılmasını önlemeye yönelik seçenekler arasında bulunduğu’ kaydedildi.

a
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, dün Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır ile Sudan arasında Mart 2021’de, ‘eğitim, sınır güvenliğinin sağlanması ve ortak tehditlerle mücadele’ alanlarını kapsayan bir askeri iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmadan önce ise iki ülke, ‘dış tehditlere karşı’ 1976 yılında bir ortak savunma anlaşmasına taraf olmuştu.

Mısır Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komisyonu üyesi Tümgeneral Yahya Kedvani, Mısır’ın ulusal güvenliğinin Sudan topraklarının birliğiyle doğrudan bağlantılı olduğunu belirterek, “Sudan’ı bölmeyi hedefleyen komploların varlığı, aşılmaması gereken kırmızı çizgilerin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır” dedi.

Kedvani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Sudan’ın birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik Mısır tutumunun sabit ve güçlü olduğunu, Kahire’nin Sudan devlet kurumlarını korumaya yönelik açıkladığı girişim ve söylemleri hayata geçirme kapasitesine sahip bulunduğunu’ ifade etti. Ortak savunma anlaşmasının gündeme getirilmesinin, ‘iki ülke arasında uluslararası meşruiyet ve daha önce imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde ortak bir koordinasyonun bulunduğunu teyit etmeyi amaçladığını’ söyledi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından dün yayımlanan açıklamada ise ‘Kahire’nin Sudan’da süregelen gerilimden derin endişe duyduğu’ belirtildi. Açıklamada, bu durumun ‘Sudanlı sivillere yönelik korkunç katliamlara ve insan haklarının en temel kurallarının açık ihlallerine yol açtığı’ vurgulandı. Mısır’ın, ‘Sudan’ın birliğine ve toprak bütünlüğüne zarar vereceği gerekçesiyle, herhangi bir paralel yapının kurulmasını veya tanınmasını kesin bir dille reddettiği’ kaydedildi.

Diğer yandan eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Salah Halime, ülkenin bölünmesine yönelik tehditlerle mücadelede Mısır-Sudan koordinasyonunun, Mısır, Sudan ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini koruma çerçevesinde ele alındığını belirtti. Halime, iki ülkenin Kızıldeniz’e kıyısı olan devletleri bir araya getiren konseyin üyesi olduğuna işaret ederek, bu yapının temel rollerinin ‘savunma ve kalkınma’ olduğunu söyledi.

Halime, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun Uluslararası Dörtlü girişimi ile Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ABD ziyareti sırasında gündeme getirdiği inisiyatif kapsamında şekillendiğini ifade etti. Kahire’nin, ‘üç ay sürecek bir ateşkesle başlayacak, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Sudan ordusuna entegre edilmesini ve Sudan askeri kurumunun bütünlüğünün korunmasını öngören bir yol haritasının uygulanmasını desteklediğini’ kaydetti.

Mısır Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına göre Kahire, ‘insani bir ateşkese ulaşılması, bunun kalıcı bir ateşkese dönüşmesi ve Sudanlı sivillerin güvenliği ile korunmasını sağlamak amacıyla güvenli insani sığınaklar ve geçiş koridorları oluşturulması’ hedefiyle Uluslararası Dörtlü çerçevesinde çalışmayı sürdürme konusundaki kararlılığını yineledi. Bu sürecin, Sudan devlet kurumlarıyla tam koordinasyon içinde yürütüleceği belirtildi.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD’den oluşan Uluslararası Dörtlü, ağustos ayında sunduğu yol haritasında, ‘üç aylık insani ateşkesin ardından kalıcı bir ateşkesin sağlanmasını, siyasi sürecin başlatılmasını ve dokuz ay içinde bağımsız bir sivil hükümetin kurulmasını’ öngörmüştü.

sfg
New York'ta düzenlenen Uluslararası Dörtlü toplantısından (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Burhan’ın Mısır ziyareti, geçtiğimiz pazartesi günü Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaretin ardından geldi. Burhan, söz konusu ziyaretin sonunda, ‘Sudan’ın barışın sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi yönündeki çabalarda ABD Başkanı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Özel Temsilci Massad Boulos ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu’ ifade etmişti.

El-Ehram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Afrika Programı Direktörü Emani et-Tavil ise ‘Mısır’ın Sudan dosyasında ilk kez kırmızı çizgiler koyduğunu, son tutumunun savaşın başlamasından bu yana en sert duruşu yansıttığını’ belirtti. Et-Tavil, bu yaklaşımın ‘Sudan’ın birliğinin korunması, savaşın durdurulması, paralel yapıların reddedilmesi ve devlet kurumlarının muhafazası’ konularında Suudi Arabistan ve ABD’nin tutumlarıyla örtüştüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan et-Tavil, ‘Sudan’ın birliği konusunda güçlü tutumlar sergilenmesi noktasında Suudi Arabistan ile Mısır arasında bir uyum bulunduğunu, bunun da ateşkes ilanı ve insani ara verilmesine yönelik bir girişimin şekillendirilmekte olduğunu gösterdiğini’ ifade etti. Ancak et-Tavil, ‘birbirini kabul etmeyen Sudanlı taraflarla yürütülecek siyasi çözümlerin en karmaşık mesele olmaya devam ettiğini’ vurguladı.

Sumud İttifakı bünyesindeki siyasi ve sivil güçler, salı günü Kenya’nın başkenti Nairobi’de, Abdulvahid en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi ve Arap Sosyalist Baas Partisi ile Sudan’daki savaşı durdurmaya yönelik ortak bir ilkeler bildirgesine imza attı. Bu adım, savaşa karşı olan Sudanlı tarafların büyük bölümünü bir araya getiren ilk yakınlaşma olarak değerlendirildi.

Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü dün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Burhan arasındaki görüşmelerde, ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin, halkların bütünleşme ve karşılıklı kalkınma beklentilerini yansıtacak şekilde güçlendirilmesinin ele alındığını, ayrıca sahadaki gelişmelerin değerlendirildiğini’ bildirdi.


İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
TT

İsrailliler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep ederek sınırı geçtiler

İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)
İsrail'de sağcı hareketlere mensup kişiler, Gazze Şeridi'nin yeniden işgalini talep etmek için Gazze'ye bakan bir tepede toplandı (AP)

İsrail ordusunun yasağına rağmen, dün birkaç İsrailli Gazze Şeridi'ne girdi ve eski bir yerleşim yerinde İsrail bayrağını dalgalandırarak harap olmuş Filistin topraklarının yeniden işgalini istedi.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre İsrail sağ kanadıyla bağlantılı sosyal medya hesapları, açık bir alanda İsrail bayrağının etrafında toplanmış yaklaşık 20 erkek, kadın ve çocuğu gösteren bir fotoğraf paylaştı ve fotoğrafın Kfar Darom'da çekildiğini iddia etti.

Gazze Şeridi'nin merkezindeki bu eski kibbutz, diğer 20 yerleşim yeriyle birlikte, İsrail'in 2005'teki tek taraflı çekilmesi sırasında boşaltılmıştı.

O zamandan beri, İsrail sağının bir kesimi, Gazze'de İsrail yerleşimlerinin yeniden kurulmasını savunuyor. Bu çağrı, Gazze Şeridi'ndeki savaşı başlatan 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısından sonra daha da yoğunlaştı.

Bunun ardından, bazı İsrailli yetkililer de Filistinlilerin Gazze'den tahliye edilmesini ve bölge üzerindeki İsrail kontrolünün yeniden kurulmasını savundu.

rty65u7
Gazze'ye yerleşmeyi destekleyen İsrailliler, ordunun kendilerine Gazze Şeridi içinde Hanuka bayramını kutlama izni vermesini talep eden bir yürüyüşe katıldı (Reuters)

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ne girenlerin "İsrail topraklarına geri gönderildiğini" duyurdu ve "onlarca" kişinin daha başka bir sınır kapısından sızmasının engellendiğini, ancak bazılarının güvenlik bariyerlerini aşmayı başardığını belirtti.

Açıklamada ayrıca, "savaş bölgesine herhangi bir giriş yasaktır, sivilleri tehlikeye atar ve bölgedeki askeri operasyonları aksatır" denildi.

Sınır kasabası Sderot'ta düzenlenen bir mitingde, yerleşim hareketinin önde gelen isimlerinden Daniella Weis, yaklaşık 100 destekçisine şöyle seslendi: “Allah'ın izniyle, bu bayrağın yükseltilmesi yeni bir dönemin başlangıcını işaret edecek; Gazze'ye geri döneceğimiz bir dönem.”

Şöyle devam etti: “Gazze, Endonezyalılar, Türkler, Mısırlılar veya başka herhangi bir ülke tarafından yönetilmeyecek. Gazze'yi yalnızca İsrail halkı yönetecek.” Bu sözleriyle, ateşkes anlaşması kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılması beklenen uluslararası istikrar gücüne katılması muhtemel ülkeleri kastediyordu.

Geçtiğimiz hafta, Weis'in kurucu ortaklarından olduğu aşırı milliyetçi yerleşim hareketi "Nahala", bir mesajda, Gazze'de İsrail bayrağını dalgalandırmayı organize etme niyetini açıkladı. Bu girişim, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, on diğer bakan ve Knesset'in yirmiden fazla üyesi tarafından destekleniyor.


Hamas, Miami görüşmelerinin İsrail'in "ihlallerine" son vermesini bekliyor

Gazze şehrinin Zeytun mahallesindeki yıkımdan, 27 Kasım 2025 (AP)
Gazze şehrinin Zeytun mahallesindeki yıkımdan, 27 Kasım 2025 (AP)
TT

Hamas, Miami görüşmelerinin İsrail'in "ihlallerine" son vermesini bekliyor

Gazze şehrinin Zeytun mahallesindeki yıkımdan, 27 Kasım 2025 (AP)
Gazze şehrinin Zeytun mahallesindeki yıkımdan, 27 Kasım 2025 (AP)

Hamas liderlerinden biri, Gazze ateşkesinin bir sonraki aşamasına geçmek için bugün Miami'de yapılması planlanan görüşmelerin, İsrail'in ateşkesi "ihlal etmesine" son vermesiyle sonuçlanması gerektiğini söyledi.

Hamas siyasi büro üyesi Basim Naim AFP'ye yaptığı açıklamada, "Halkımız, bu görüşmelerde bulunanların devam eden İsrail saldırganlığına son vermelerini, tüm ihlalleri ve aykırılıkları durdurmalarını ve işgalcileri Şarm el-Şeyh anlaşmasının gereklerine uymaya zorlamalarını bekliyor" ifadelerini kullandı.

Amerika Birleşik Devletleri, Florida'da bu görüşmelere ev sahipliği yapıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın özel temsilcisi Steve Wittkoff'un, ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasını ilerletmek amacıyla Katar, Mısır ve Türkiye'den üst düzey yetkililerle bir araya gelmesi bekleniyor.