Biden'a Husilere baskı çağrısı

Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)
Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)
TT

Biden'a Husilere baskı çağrısı

Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)
Marib'de yerlerinden edilenlerin sığındığı bir kamptaki iki çocuk. (AFP)

ABD yönetimi, Yemen krizini ve Husi grubunun Yemen'deki siviller ile Suudi Arabistan altyapısına yönelik saldırgan hamlelerini sona erdirme yönünde ciddi ve güçlü adımlar atıyor. Diğer yandan birçok analist, yetkili ve temsilci de Başkan Biden yönetimini Husilere taviz vermemeye, adeta bir ölüm makinesi gibi işleyen gruba daha fazla baskı uygulamaya çağırıyor.
Teksas'tan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Michael McCaul, Twitter hesabından yaptığı açıklamada ABD yönetimindeki yetkilileri, Yemen'deki şiddetli çatışmayı sona erdirmek için Husilere daha fazla baskı uygulama çağrısında bulundu. Aynı zamanda yönetimin bu hafta aldığı, Hazine Bakanlığın’ın grubun iki liderine yaptırım uygulaması kararını memnuniyetle karşıladı.
İran'dan silah satın almaları ve sivillere saldırmaları dolayısıyla Husilere daha fazla baskı yapması yönünde geçtiğimiz haftalarda talepte bulunduğunu belirten McCaul şu ifadeleri kullandı:
“Bu yıkıcı savaşı sona erdirmek için, üzerinde müzakere edilmiş bir çözümün bulunması için yönetimi tüm taraflar üzerinde baskı uygulamayı sürdürmeye çağırıyorum.”
Washington'daki Atlantik Konseyi'nde Ortadoğu meseleleri kıdemli araştırmacısı Kirsten Fontenrose, Yemen'deki durumun daha da kötüye gittiğini, zira Husilerin Marib'deki son askeri kazançlar ve Biden yönetiminin yürüttüğü son prosedürler dolayısıyla cesaretlendiğini ifade etti. Aynı zamanda şu an Husilerin nüfusun gerçek oranlarını yansıtacak bir siyasi anlaşmayı müzakere veya kabul etme yönünde hiçbir nedeni olmadığını kaydetti.
Şarku’l Avsat’a konuşan Fontenrose, ABD hükümeti tarafından varılacak herhangi bir siyasi anlaşmada Husilerin temsiliyet konusunda aşırıya kaçabileceğini ve birkaç ay içinde Yemen halkının diğer kesimleri tarafından anlaşmanın reddedilmesine yol açacağını söyledi. Bu durumun Suudilerin, ABD’nin Yemen’deki çıkarlarını koruma arzusunda olmadığı hissine kapılmalarına neden olacağını belirten Fontenrose aynı zamanda ABD Temsilcisi Tim Lenderking’e güvendiklerini kaydetti. Kirsten Fontenrose “Biden'ın yeni bir nükleer anlaşma konusunda İran'a verdiği açık tekliflerin, ABD'nin Husiler ile İran’ın da memnuniyet duyacağı bir anlaşmaya varması karşılığında Suudi güvenliğinden ödün vermek isteyeceği anlamına geldiğini düşünüyorlar” ifadesini kullandı.
Bush ve Obama yönetimleri sırasında Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış olan araştırmacı, ABD'nin Yemen krizindeki temsilcisi Tim Lenderking'in Yemen'de siyasi bir çözüm bulma konusunda uluslararası görüşmelere liderlik ettiğini, bölgede saygın biri olduğunu ve Martin Griffiths ile aralarında oldukça iyi bir iş ilişkisinin bulunduğunu aktardı. Ancak Lenderking'in Körfez ülkeleriyle diplomasi üzerinde çalıştığı yıllarda meşru siyasi aktörler sahnesinin bir parçası olmayan Husilerin Tim ile uzun vadeli bir ilişki kurma yönünde hiçbir adım atmadığını ifade eden Kirsten Fontenrose sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tim, Yemen'deki savaşı sona erdirmenin ABD hükümetinin bir önceliği olduğunu, bundan Suudi Arabistan ve İran'ın eşit ölçüde yararlanacağını biliyor. Ancak Tim'in sorunu, Biden yönetiminin attığı son adımların Husileri Marib’e yönelmesini durdurması ve Yemen’in geri kalanı tarafından desteklenecek bir siyasi anlaşma yönünde ona fırsat bırakmamış olmasıdır. Mevcut ABD stratejisi, Husilerin taleplerinde taviz vermeye hazır olduğunu varsayıyor. Ancak hazır değiller. ABD stratejisi ayrıca Suudi Arabistan'ın ABD ve Avrupa aracılığındaki bir anlaşmayı rahatça kabul edeceğini, İran için ise bunun kolay olmadığını zannediyor. Ancak durum böyle değil.” 
ABD stratejisini Husilerden hiçbir şey talep etmeden gruba bir dizi hizmet (yabancı terör örgütü listesinden kaldırılması, Arap Kaolisyonu’na yönelik ABD desteğini geri çekmesi, Suudi Arabistan’a cephane satışının durdurulması) sağlamakla suçlayan Fontenrose, Husilerin bu ayrıcalıklara Riyad'ı bombalayıp Marib'e ilerleyerek, müfettişlerin Hudeyde Limanı’nda çevresel tehlike oluşturan Safer gemisine ulaşmalarını engelleyerek cevap verdiğini vurguladı. Böylece ABD’nin siyasi müzakereler başlamadan önce nüfuzunun çoğunu geride bıraktığını belirtti.
ABD'nin Suudi Arabistan ve bölgedeki diğerlerini saldırıda bulunmama yönünde İran ile anlaşma yapmaya teşvik edebileceğini savunan Kirsten, söz konusu anlaşmanın Suudi Arabistan’ın ABD’li asker sayısının düşürülmesi talebi karşılığında İran’ın Husilere verdiği desteği durdurmasını kapsayacağını, belki böylece İranlı muhalif gruplara verilen desteğin durdurulacağını kaydetti.
Şarku’l Avsat’a konuşan, Atlantik Konseyi'nde siyasi araştırmacı Carmiel Arbit de Biden yönetiminin Husilerin yabancı terör örgütü olarak tanınmasını iptal kararının sadece insani yardım için değil, bu tür bir diplomatik katılım için de bir alan yaratılmasına katkıda bulunduğunu söyledi. Bu yaklaşımın daha pragmatik olduğunu ancak önceki yönetimin İran’a yönelik azami baskı kampanyasından daha şefkatli olduğunun söylenebileceğini kaydetti.
Yemen'de altı yıldır süren çatışmanın basit bir çözümü olmadığı inancındaki Arbit, Yemen’in yeniden oluşmasını tasavvur etmenin giderek zorlaştığını belirtti. Kısa dönemde, insani yardımın hem ABD hem de uluslararası toplum için bir öncelik olarak kalması gerektiğini savunan Arbit, yönetimin muhtemelen Yemen ile İran’a benzer şekilde ilgileneceği, Körfez Arap müttefikleri ile İran arasındaki gerilimi düşürme yönünde fırsatlar arayacağı inancını dile getirdi. Diğer yandan cezai tedbirlerin de kullanılacağını, nerede olursa olsun küçük kazançlar elde etmeye çalışılacağını vurguladı.
Dış İlişkiler Konseyi’nin internet sitesindeki bir makalede Trump yönetiminin Husileri terörist olarak sınıflandırma kararının defalarca yürüttükleri terör eylemlerinden kaynaklandığını belirten ABD'nin eski İran Özel Temsilcisi Elliott Abrams, Biden yönetiminin bu kararı feshini eleştirdi. Uzun bir süredir terör eylemleri düzenleyen ve halen de düzenlemeye devam eden Husilerin terörist oldukları için yabancı terör örgütü olarak sınıflandırılmaları gerektiğinin altını çizdi.
Biden’ın kararı arkasındaki gerekçenin Yemen üzerinde olumsuz bir insani etkiye sahip olabileceğini, bunun Husilerle müzakereleri daha karmaşık hale getireceğini belirten Abrams, böylece savaşı sona erdirme çabalarının da engelleneceğini vurguladığı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Asıl amaç savaşı sona erdirmekse, bu refleksin Husilerle ilgili olarak, yabancı bir terörist grup üzerinde ne gibi bir etkisi olacak? Davranışlarını değiştirip terör eylemlerini durdurarak karşılık verecekleri kesin mi? Temsilci Lenderking'e iyi şanslar diliyorum. Mantık, Husilerin müzakere etmeye daha az meyilli olacağı hsaba katılarak alternatif bir görüş öneriyor. Zira Biden yönetiminin kararı, Suudi Arabistan'ın Yemen'deki savunma amaçlı askeri operasyonlarını desteklemeyeceği açıklamasından birkaç gün sonra geldi. Husi liderlerden biri olsaydım, kazandığımı, ABD’lilerin artık çıkmak istediklerini düşünürdüm. Suudilerden uzaklaştılar, davranışım değişmemiş olsa dahi terörizm sınıflandırmasından çıkardılar. Neden müzakere edeyim ki? Biden yönetiminin başvurduğu yöntemleri dikkatlice gözden geçirmesi gerekiyor.”



Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

TT

Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

Netanyahu: Hamas tarafından teslim edilen kalıntılar, ordu tarafından daha önce kurtarılan bir rehineye ait

İsrail yetkilileri bu sabah, Ebu Kabir Adli Tıp Merkezi'nde yapılan kriminal incelemelerin, Hamas’ın gece boyunca taşıdığı tabutun geriye kalan rehinelerden birine ait ceset kalıntılarını içermediğini, bunun yerine daha önce İsrail’e geri getirilen ve defnedilmiş bir rehineye ait kalıntılar olduğunu ortaya koyduğunu bildirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ‘Hamas'ın ihlallerine’ İsrail'in vereceği yanıtı güvenlik kurumlarıyla görüşeceğini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail’in Ynet internet sitesinden aktardığı değerlendirmeye göre, pazartesi gecesi teslim edilen kalıntılar Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehineden hiçbirine ait değil, bu da yaklaşık bir haftalık bekleyişin ardından dünkü teslimatın hiçbir kalıntı iadesi olmadan sona erdiği anlamına geliyor.

Netanyahu: Hamas ateşkesi ihlal ediyor

Netanyahu yaptığı açıklamada, Hamas'ın ateşkesi ihlal ettiğini belirterek, İsrail'in Hamas'ın ‘ihlallerine’ vereceği yanıtı güvenlik kurumlarıyla görüşeceğini duyurdu. Netanyahu, “Hamas, öldürülen bir rehinenin cesedinin kalan parçalarını teslim etti. İsrail güçleri bu rehinenin cesedini çok önceden bulmuştu” ifadelerini kullandı.

İsrail medyası, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sarı hattı genişletmek ve daha fazla araziyi İsrail ordusunun kontrolü altına almak da dahil olmak üzere birkaç olası ‘tepkiyi’ değerlendirdiğini kaydetti.

Ayrıca Ynet internet sitesi, bugün Gazze şehri üzerinde uçan İsrail ordusuna ait bir insansız hava aracının (İHA), Hamas mensuplarının et-Tuffah mahallesindeki bir daireden bir İsrailli rehinenin cesedini çıkarıp dozerle kazılmış çukura yerleştirdiğini ve üzerini toprakla örttüğünü kaydettiğini bildirdi. Birkaç dakika sonra Hamas mensuplarının Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) temsilcileriyle iletişime geçtiği rapor edildi.

İnternet sitesine göre İsrail ordusu görüntüleri yayınlamadı. Ancak olaya tanık olan yedek askerlere göre, cesedin nakledilmesinden gömülmesine ve ardından ICRC ile iletişime geçilmesine kadar tüm olaylar İHA’nın kamerası tarafından kaydedildi.

Hamas, cesetlerin Gazze şehrinin et-Tuffah mahallesinde bulunduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın belirlediği son tarihten iki saat önce, saat 21:00 civarında Gazze'nin kuzeyinde teslim edildiğini doğruladı.

Ceset kalıntıları ICRC’ye teslim edildi; ICRC de bunları sınırda İsrail güçlerine teslim etti.

Diğer rehinelerin aranması devam ediyor

Öte yandan İsrail güçleri, Gazze'de diğer rehinelerin cesetlerini aramaya devam ediyor. Güçler, geçtiğimiz haziran ayında Arnon Operasyonu sırasında dört rehinenin kurtarıldığı Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki el-Cemal ailesinin evinde çalışıyor.


Taht Revançi: Trump yönetimi kendi koşullarını dayatmaya çalıştı ve ardından savaşa başvurdu

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
TT

Taht Revançi: Trump yönetimi kendi koşullarını dayatmaya çalıştı ve ardından savaşa başvurdu

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)
İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, dün Tahran'da düzenlenen bir konferansta İsrail ile müzakereler ve savaş hakkında konuştu. (IRNA)

İran'ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecid Taht Revançi, ABD'nin İran'ın nükleer programını tamamen durdurmak gibi ‘gayri meşru taleplerini’ gerçekleştiremeyeceğini anladıktan sonra savaşa başvurduğunu söyledi.

Tahran ve Washington, beş tur dolaylı nükleer müzakereye girmiş, bu müzakereler Haziran ayında 12 günlük bir hava savaşıyla sona ermiş ve bu süre zarfında İsrail ve ABD İran'ın nükleer tesislerini bombalamıştı.

Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığına göre Revançi, Dördüncü Uluslararası Çağdaş İran Araştırmaları Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Washington'un ‘kendi çıkarlarına hizmet eden bir anlaşmayı dayatmak’ amacıyla müzakerelere girdiğini söyledi. Revançi, ABD müzakere ekibinin ‘kaçamak cevaplar verdiğini’ ve nükleer zenginleştirmenin tamamen durdurulmasını talep ederek taleplerinin tavanını yükselttiğini, buna paralel olarak ikna ve tehdit girişimlerinde bulunduğunu belirtti.

Revançi, Washington'un önce ‘teşviklerle Tahran'ı kazanmaya’ çalıştığını, ardından ‘tehdit ve baskıya’ geçtiğini, ancak ‘kendi vizyonunu dayatmaktan umudunu kestiğinde askeri seçeneği tercih ettiğini’ açıkladı.

dfrt
İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) yakınlığıyla bilinen Cevan gazetesinin manşetinde ‘Witkoff'un Avrupa Yanılgısı’ ve ‘Zenginleştirme Devam Edecek’ yazıyor. Zeminde ise ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin fotoğrafları var… Geçtiğimiz mayıs ayında Tahran'daki bir gazete bayisinden (EPA)

İran'ın ‘bir tarafın pozisyonunu diğerine dayatmayan diplomasiye her zaman inandığını’ bildiren Revançi, “Eğer anlaşmazlıklar diyalog yoluyla çözülebilecekse, kimse savaşmayı tercih etmez; yeter ki iki taraf da koşulların niteliğini anlasın ve hiçbir taraf kendi görüşünü dayatabileceği yanılgısına kapılmasın” dedi.

12 günlük savaşın arka planı

Revançi, İsrail ile 12 günlük savaşın patlak vermesinin arka planına değinerek, “Savaşın nedenini açıklamak için tek bir senaryo benimsemek mümkün değildir, çünkü bu ne bilimsel ne de tarihsel olarak doğrudur” dedi. Revançi, Trump yönetiminin iktidara geldiğinde ‘İran Dini Lideri Ali Hamaney'e müzakerelerin başlatılmasını öneren ve bir sonuca varılamaması halinde savaşa girileceğini ima eden bir mesaj gönderdiğini’ bildirdi. İran'ın yanıtında dolaylı müzakerelere katılmayı kabul ettiğini, Washington'un ise doğrudan müzakereler istediğini söyledi.

Trump yönetiminin ‘güçlü konumundan’ kendi vizyonunu dayatabileceğini düşündüğünü ve ABD'nin dünyanın Trump'a ihtiyacı olduğunu hissettiğini, bunun da İran'la ‘eşit olmayan’ bir şekilde ilgilenmesine yol açtığını açıkladı. Ayrıca, Tahran’ın, Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden gelen bir Amerikan girişimine yanıt olarak, Ummanlı bir arabulucu aracılığıyla dolaylı müzakereleri kabul ettiğini belirtti.

Revançi, ABD’nin mesajlarını BAE aracılığıyla ilettiğini belirterek, “Ancak biz kendi özel nedenlerimizden dolayı yanıtımızı Umman üzerinden verdik” dedi. Beş tur müzakere yapıldığını ve ‘altıncı turdan yalnızca iki gün önce savaşın patlak verdiğini, bunun uluslararası toplumu -hatta Amerikalı gazetecileri bile- şaşkına çevirdiğini’ ifade etti. Washington’un ‘başından itibaren iyimser bir tablo çizdiğini ve iş birliğine hazır olduğunu gösterdiğini, ancak müzakerelere ikircikli bir dille girerek bu yolla hedeflerine ulaşabileceğini sandığını’ söyledi.

cdfrgt
İsrail'in Tahran'a düzenlediği saldırı sonucu yükselen dumanlar, 23 Haziran 2025 (AP)

Amerikalıların ‘çeşitli yöntemler denediğini’ ifade eden Revançi sözlerini şöyle sürdürdü: “Önce ‘sıfır zenginleştirme’ fikrini önerdiler, İran bunu reddettiğinde ise diğer konulara geçerek aynı anda iki cephede birden oynadılar. Müzakerelerle istediklerini elde edemeyeceklerini anladıklarında, güç kullanmaya başvurdular.”

Ülkesinin ‘hızlı sonuçlar beklemediğini ve uluslararası müzakerelerin iniş çıkışlarla dolu olduğunu bildiğini, ancak diplomasi yoluyla bir sonuca ulaşılabileceğine inandığını’ belirtti.

“Savaşın nedenlerinden biri, ABD’nin ikna veya tehdit yoluyla gayri meşru taleplerini gerçekleştirememesiydi” diyen Revançi şu soruları sordu: “Savaş başından beri onların hedefi miydi? Daha sonra ‘Denedik ama başaramadık, bu yüzden savaşa girmek zorunda kaldık’ diyebilmek için önceden zemin mi hazırlıyorlardı? Siyonist varlığın rolü nedir? Başından beri karşı mıydı, yoksa aralarında planlanmış ve koordine edilmiş miydi?”

Bu soruların kesin cevapları olmadığını söyleyen Revançi, savaşın ana nedenlerinden birinin Washington'un diyalog yoluyla taleplerini gerçekleştiremeyeceğine inanması olduğunu bildirdi ve hedefin ‘İran'ın nükleer programını tamamen durdurmak’ olduğunu belirtti. Revançi, ABD'nin bazen ‘İran'ı ikna etmeye ve teşvikler sunmaya’ çalıştığını, bazen de ‘baskı ve tehditlere’ başvurduğunu bildirdi.

Revançi şöyle devam etti: “Trump veya başka bir hükümetin isteği için, bu kadar yatırım yaptığımız bir programı terk edemeyiz. Karşı tarafın Doğu'dan mı Batı'dan mı olduğu bizim için fark etmez... Böyle bir talebi kabul edemeyiz.”

Diğer yandan İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi perşembe günü yaptığı açıklamada, ‘ABD ile görüşmelerin yanı sıra New York'taki müzakerelerin de askıya alındığını ve ABD'nin aşırı talepleri nedeniyle ilerleme kaydedilmediğini’ söyledi.

Bu bağlamda Revançi, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ‘New York'ta önceden belirlenmiş bir sonuçla müzakereler yapmaya çalıştığını’ kaydetti. Revançi, doğrudan müzakerelerin genellikle daha hızlı olduğunu, ancak ‘kendi şartlarını dayatmak isteyen’ Washington için uygun olmadığını açıkladı.

Avrupa kendi ayağına sıktı

Avrupalıların nükleer müzakere sürecinden çekilerek ‘büyük bir hata’ yaptıklarını söyleyen Revançi, İran'ın snapback sonrası Avrupa ve ABD ile ilişkilerinde yaşanan değişime rağmen, bölge ve dünyadaki ülkelerle ilişkilerini sürdürdüğünü bildirdi.

Nükleer meselenin ‘önemli ve ele alınması gereken’ bir konu olduğunu belirten Revançi, İran'ın ‘diplomasi ve diyaloga açık’ olduğunu, ancak bunun ‘müzakere sürecinde gerçekçi ölçütlerle’ yürütülmesi gerektiğini bildirdi. Revançi, “Tutumumuz sabit ve akılcıdır... Müzakereler sürerken bize saldırıldığında, dünya savaş arayışında olan tarafın biz olmadığımızı anladı” dedi.

gthyu
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, geçtiğimiz cuma günü Rusya ve Çin tarafından İran'a yönelik yaptırımların altı ay süreyle ertelenmesi için sunulan kararı reddetti. (Reuters)

Snapback mekanizmasının devreye girmesinin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde ‘Güvenlik Konseyi'nin kararlarına ilişkin tamamen çelişkili iki tutum’ ile benzeri görülmemiş bir durum yarattığını belirten Revançi, bunun ‘Avrupa'nın hatası’ sonucu olduğunu düşündüğünü ifade etti. İran'ın snapback aşamasına gelmemek için büyük çaba sarf ettiğini belirten Revançi, İran'ın ‘sorunları diyalog yoluyla çözmek istediğini’ ancak karşı tarafın ‘yaptırımları yeniden uygulayarak daha fazla ayrıcalık kazanacağı’ yanılgısına kapıldığını söyledi. Revançi bunu ‘hayalperestlik’ olarak nitelendirdi.

Savaş sonrası hızlanan bölgesel yakınlaşma

Revançi, İran'ın bölgeden dışlandığına dair görüşe yanıt vererek, “Bu karamsar bir görüş. İran'ı dışlama girişimleri olduğu doğru, ancak İran bundan daha büyük” dedi.

İran’ın bölgedeki geniş ilişkilerine dikkat çekerek, bunun ‘tutumların tamamen örtüştüğü’ anlamına gelmediğini belirtti; ancak ‘komşuluk politikası aracılığıyla ilişkilerin ilerletilmesi’ yönünde karşılıklı bir isteğin bulunduğunu vurguladı. Ayrıca, İran’a yönelik son saldırının ve İsrail’in Katar’a yönelik saldırısının, ‘İsrail’in niyetlerine dair endişe ve ABD’ye duyulan güvensizlik nedeniyle’ bölge ülkelerinin iş birliği isteğini artırdığını ifade etti.

Revançi, İran’ın 15 ülkeyle sınırı olduğunu belirterek, bunun ‘değerlendirilmesi gereken büyük ekonomik ve siyasi imkânlar sunduğunu’ söyledi. Bazı eyaletlerde ‘bölgesel diplomasinin’ etkinleştirildiğine dikkat çekti. Yaptırımların var olduğunu ve ‘göz ardı edilemeyeceğini’ ifade ederek, İran’ın içerde ekonomiyi iyileştirmek, dışarıda ise yaptırımları kaldırmak için çalıştığını açıkladı. Ayrıca, komşu ülkelerle iş birliğinin ‘engellenmesinin zor olduğunu’ ve son 10–15 yıllık deneyimlerin ‘yaptırımların aşılmasının mümkün olduğunu’ kanıtladığını vurguladı.

Güven eksikliği

İlgili bir bağlamda, İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, “Trump’ın ülkemizle müzakere etme veya bir anlaşma yapma isteğinden söz ettiğinde, onun sözlerine bir an bile güvenemeyiz… Trump'ın kendisi de, müzakereler sürerken Siyonist varlığın İran'a saldırmasına izin verenin ABD olduğunu biliyor” şeklinde konuştu.

Geçtiğimiz ay Reuters, bilgi sahibi bir İranlı kaynağa dayandırdığı haberinde, ‘son haftalarda müzakerelerin yeniden başlaması amacıyla arabulucular aracılığıyla Washington’a birkaç mesaj gönderildiğini, ancak Amerikalıların bu mesajlara yanıt vermediğini’ bildirdi.

Bu ayın başlarında İran Hükümet Sözcüsü Fatma Muhacirani, ABD'li yetkililerin BM Genel Kurulu sırasında İran'ın New York'ta önerdiği toplantıya katılmadıklarını söyledi.

ABD, Avrupalı müttefikleri ve İsrail, Tahran'ı nükleer programını silah geliştirme çabalarını gizlemek için bir paravan olarak kullanmakla suçluyor. Tahran ise nükleer programının barışçıl amaçlarla yürütüldüğünü savunuyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA) göre İran, nükleer bomba üretimi için gerekli olan yüzde 90'lık teknik eşiğe yakın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştiren tek nükleer silahsız ülke.


İsrail: Hamas tarafından teslim edilen ceset kalıntıları Gazze'de kalan rehinelere ait değil

TT

İsrail: Hamas tarafından teslim edilen ceset kalıntıları Gazze'de kalan rehinelere ait değil

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un Hamad kasabasında rehinelerin cesetlerinin aranması sırasında Mısır’dan gelen araçları izleyen Filistinliler, 27 Ekim 2025 (AP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un Hamad kasabasında rehinelerin cesetlerinin aranması sırasında Mısır’dan gelen araçları izleyen Filistinliler, 27 Ekim 2025 (AP)

İsrail yetkilileri bu sabah, Ebu Kabir Adli Tıp Merkezi'nde yapılan kriminal incelemelerin, Hamas’ın gece boyunca taşıdığı tabutun geriye kalan rehinelerden birine ait ceset kalıntılarını içermediğini, bunun yerine daha önce İsrail’e geri getirilen ve defnedilmiş bir rehineye ait kalıntılar olduğunu ortaya koyduğunu bildirdi. Bu bilgi, İsrail’in Ynet internet sitesi tarafından yayımlandı.

Değerlendirmeye göre, pazartesi gecesi teslim edilen kalıntılar Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehineden hiçbirine ait değil, bu da yaklaşık bir haftalık bekleyişin ardından dünkü teslimatın hiçbir kalıntı iadesi olmadan sona erdiği anlamına geliyor.

Diğer yandan Times of Israel gazetesi bugün, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ‘Gazze anlaşmasının ilk aşamasının Hamas tarafından ihlaline verilecek yanıtı’ görüşmek üzere acil bir toplantı düzenleyeceğini bildirdi.

Gazete, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki sarı hattı genişletmek ve daha fazla araziyi İsrail ordusunun kontrolü altına almak da dahil olmak üzere birkaç olası ‘tepkiyi’ değerlendirdiğini kaydetti.

Hamas, cesetlerin Gazze şehrinin et-Tuffah mahallesinde bulunduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın belirlediği son tarihten iki saat önce, saat 21:00 civarında Gazze'nin kuzeyinde teslim edildiğini doğruladı.

Ceset kalıntıları Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne (ICRC) teslim edildi; ICRC de bunları sınırda İsrail güçlerine teslim etti.

Diğer rehinelerin aranması devam ediyor

Öte yandan İsrail güçleri, Gazze'de diğer rehinelerin cesetlerini aramaya devam ediyor. Güçler, geçtiğimiz haziran ayında Arnon Operasyonu sırasında dört rehinenin kurtarıldığı Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki el-Cemal ailesinin evinde çalışıyor.