İsrailli yetkililer ABD’yi gizli askeri operasyonlarına ilişkin haber sızdırmakla itham ediyor

İsrail ordusunun yaptığı tatbikatlardan bir kare (Arşiv_AFP)
İsrail ordusunun yaptığı tatbikatlardan bir kare (Arşiv_AFP)
TT

İsrailli yetkililer ABD’yi gizli askeri operasyonlarına ilişkin haber sızdırmakla itham ediyor

İsrail ordusunun yaptığı tatbikatlardan bir kare (Arşiv_AFP)
İsrail ordusunun yaptığı tatbikatlardan bir kare (Arşiv_AFP)

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in İsrail’i ziyaret ettiği bir zamanda, Tel Aviv’de, İsrail’in sınır dışında yürüttüğü gizli askeri operasyonlarıyla ilgili bilgi sızdırıldığına ilişkin iki ülke arasında karşılıklı ithamlar yayınlandı.
İsrailliler ABD tarafından yapılan bu sızıntıları, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun politikasına karşı misilleme olarak değerlendirdi. ABD ise “İsrail’in düşman Arap ülkelerinden birine yönelik planladığı operasyonun gerçekleştirilmesine saatler kala bilgi sızdıran kaynağın İsrailli bir subay olduğunu” açıkladı.
ABD tarafından yayınlanan haberde, “İsrailli bir kaynak, özel birliklerden biri tarafından gerçekleştirilecek askeri bir operasyon (düşman ülkeye yönelik) hakkında yabancı bir medya kuruluşlarına bilgi sızdırdı” ifadelerine yer verildi. ABD’li medya kuruluşları, operasyon gerçekleşmesinden bir gün önce bilgilerin sızdırıldığını, bilgileri sızdıran İsrailli subayın bu askeri operasyonun ertelendiğini bilmediğini, bunu öğrendiğinde yabancı medya kuruluşları ile iletişime geçerek haberlerin yayınlanmasının ertelenmesini istediğini belirtti.
Haaretz gazetesine göre, “Söz konusu askeri operasyon sonuç olarak düşman Arap ülkesinin topraklarında gerçekleştirildi. Operasyon İsrail’in Suriye’deki İran mevzilenmesini önleme çabaları kapsamında gerçekleştirildi. Ordu ve hükümetteki az sayıda yöneticinin operasyondan haberi vardı. Zira operasyon çok karmaşıktı ve gerçekleştirildiği bölgedeki askerlerin hayatı için tehlike oluşturuyordu bu nedenle uzun süren hazırlıklar ve özel birlik tarafından yapılan zorlu eğitimlerin ardından gerçekleştirilmesi planlanmıştı.”
İsrail ve ABD arasındaki karşılıklı ithamlar geçen hafta zirve noktasına ulaştı. New York Times gazetesi geçen hafta Salı günü, ABD’li bir kaynaktan “İsrail ABD’ye, İran gemisine (Saviz) yapılan saldırının arkasındaki kişi olduğunu bildirdi” ifadelerini aktardığı bir haber yayınladı. Wall Street Journal gazetesi de geçen ay yayınladığı bir haberde, geçtiğimiz dönemde İsrail’in Suriye’ye giden en az 12 İran petrol tankerini veya petrol taşıyıcılarını hedef aldığını belirtti ve bunu ‘İsrail-İran çatışmasında yeni bir cephe’ olarak nitelendirdi. Tel Aviv’deki kaynaklar, bu sızıntının güvenlik otoritelerindeki üst düzey yetkilileri kızdırdığını ve ABD’nin amacına yönelik endişelere neden olduğunu belirtti.

İsrail, yabancı medyaya bilgi sızdırılması konusunda ABD’yi suçluyor
İsrail güvenlik servislerinin İsrail askeri operasyonları hakkında yabancı medyaya bilgi sızdırılmasından ABD makamlarının sorumlu olduğunu düşünüyor.
Tel Aviv’deki Walla News’e göre, “Sızıntıların nedeni net değil ancak İsrail güvenlik servislerindeki kaynaklar endişe verici sızıntıların, İsrail’in İran’a karşı gizli savaşına yönelik ABD yönetiminin politikalarında bir değişiklik olduğunu gösteriyor. Kaynaklar sızdırılan bilgilerin İsrail komandolarının düşman ülkelerdeki çalışma yöntemlerini ortaya çıkmasına neden olduğu konusunda uyarıda bulundu. Yetkililer bu nedenle konunun ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’e sorulması kararı aldı.”
Diğer İsrailli kaynaklar söz konusu sızıntıları İran’a karşı psikolojik savaşın bir parçası olarak değerlendirdi. Walla News askeri analisti Amir Bohbot şu ifadeleri kullandı:
“Başlangıçta, İsrail ordusu subayları için, çeşitli medya kuruluşlarında yayınlananların İran’a baskı yapmaya ve deniz komandolarının başarısı arttırmaya yönelik bir propaganda operasyonunun parçası olup olmadığı belli değildi.”
Bohbot, ABD’nin sızıntının kaynağının İsrailli bir kaynak olduğuna yönelik iddialarının, güvenlik hizmetlerindeki kaynaklar tarafından, sızıntının Mossad veya İsrail ordusundan yapıldığını tamamen reddedildiğini belirtti. Bu kaynaklar haberlerin onlar için ‘tam bir sürpriz’ olduğunu söylediler. Bohbot “Ne İsrail ordusundaki yetkili kaynaklar ve ne de güvenlik güçleri, sızıntının sorumlusunu net bir şekilde açıklayabilecek gibi görünmüyor. Bununla birlikte bilgilerin korunmasının kontrolden çıktığı ve bunun gelecekteki operasyonlara zarar verebileceği anlaşılabilir” ifadelerini kullandı.
Walla News sitesinde diğer bir askeri analist şu ifadeleri kullandı:
“Bu aşamada, İsrail operasyonlarına ilişkin yabancı medya kuruluşlarına sızdırılan bilgilerin İsrailli bir kaynak tarafından sızdırıldığına yönelik herhangi bir kanıt yok. Böyle bir bilginin sağlanması durumunda, yetkili makamlar tarafından konuya ilişkin detayların açıklığa kavuşturulması için güvenlik servislerinde inceleme açılır.”



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.