Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları

Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları
TT

Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları

Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları

Salgın sebebiyle pek çok Ramazan geleneği terk edildi.
Kalabalık iftarlar, panayırlar ve sahura kadar süren eğlenceler yerini kısıtlamalara bıraktı. Hatta teravih namazları dahi camilerde kılınmıyor. Bu durum yalnızca ülkemiz için değil, dünyadaki tüm Müslüman ülkeler için geçerli.
Yine de Ramazan, Türkler için yalnızca bir ibadet ayı değil, on bir ay boyunca beklenilen ve hazırlanılan bir kültürün kendisiydi.
Konuyla ilgili elimize kadar ulaşan iki değerli eser bulunuyor. Bunlardan ilki Abdülaziz Bey'e ait "Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri"; diğeri de Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey'in kaleme aldığı "Bir Zamanlar İstanbul" adlı çalışmadır. Bu eserlerde Osmanlıların gündelik hayatına dair birçok bilgi, birincil kaynaktan aktarılırken eserleri okuyanların da dikkat edeceği üzere tüm rutinler Ramazan ayına göre düzenlenmektedir.
Bu eserlerin ışığında Osmanlı'nın zengin Ramazan kültürünün dipsiz sularına daldığınızda sizleri birbirinden ilginç ayrıntılar karşılıyor. Özellikle dilenciler, tiryakiler ve çocukların Ramazan'a bakışı bir hayli sıra dışı olarak karşımıza çıkıyor.

Ramazan ve Dilenciler
Payitaht olan İstanbul'da dilenci taifesi iki gruba ayrılırdı. Birinci gruptaki dilenciler İstanbul'da devamlı dilencilik hakkına sahip kişilerdi. Bunların sayıları belirli bir rakamda tutulur ve İstanbul halkı için bir rahatsızlık sebebi olmalarına izin verilmezdi. Öyle ki dilenciler kendilerine resmi olmayan bir lonca kurup kurallara bağlı bir şekilde dilenirlerdi.
Eğer ki bir kişi gerekli müsaadeleri almadan, mesela Eyüp gibi önemli bir mevkide dilenirse onun hakkından evvela güçlü bir kurumsallaşmaya sahip yerleşik dilenciler gelirdi. Dilenciler gedik adını verdikleri bölgeleri korumak konusunda son derece dikkatliydi.
Öte taraftan Muharrem ve Ramazan ayları İstanbul'da dilenciler açısından bereket aylarıydı. Bilhassa Ramazan ayında bölge taksimatlarının yapılması ve aynı dilencilerin birden fazla pay almalarını engellemek için dilenci pirleri ‘kâhyalar' adaleti sağlardı. Kâhyalar, dilenciliğe uzun yıllarını vermiş ve diğer dilenciler arasında saygı gören kişiler arasından seçilirdi.

Kâhyaların bir diğer önemli görevi, özellikle Ramazan aylarında İstanbul dışından girişlerine izin verilen dilencilerin kontrolünü sağlamak ve Ramazan Bayramı sonrası İstanbul'dan çıkışlarını garantilemekti. Elbette bunların hiçbirisi resmi bir görev değildi; ama zamanla yerleşmiş bu gelenek resmi kurumlarca da itibar görür hale gelmişti.
Kâhyalar gezici dilenciler içerisinde bilhassa Çingenelerin gelişine sıcak bakardı, çünkü Çingeneler sürekli ikamet etmezler ve çoğunlukla Ramazan sonrası onları İstanbul'dan göndermek daha kolay olurdu.
Lakin Ramazan ayının bereketi İstanbul'u kısa sürede dilenciler için cazibe merkezi haline getirirdi. Rumeli ve Anadolu'dan envaı çeşit dilenci soluğu İstanbul'da almaya başlardı. Bu durumdan son derece rahatsız olan Ali Rıza Bey durumu nükteli bir biçimde şöyle eleştirecekti;
"Bir takım da, mübarek Ramazan ayının sadaka bolluğundan faydalanmak üzere, İstanbul'da toplanıp biriken şahıslar vardı. Bu zümrenin çoğu taşradan yeni gelen çiçeği burundalardan olmayıp, sair günlerde Üsküdar ateş kayıklarında ve mavnalarda aylakçılık eden veya sokaklarda elinde kalbur, sırtında kara kıldan yapılma bir heybe olduğu halde kuru üzümle karışık leblebi satan heriflerdi. Bunlar, Bitpazarından birkaç kuruşla şal eskisi alır sarık ve çarşaf bozuntusu bir cübbe edinerek dilenir gezerlerdi. Bir kısım da taşradan gelen, doğru dürüst dili dönmediği halde düzensiz bazı kaside beyitleri ezberleyen yontulmamış dangalaklardı. Bunlar bazen kendi aralarında birleşip ve daimi dilencilerle de toplaşarak büyük bir kumpanya şeklini alır, işte o zaman İstanbul sokakları çıplak ve iğrenç, sırnaşık, mütecaviz dilencilerden geçilemez bir hale gelirdi. Bir takımı da teravih namazından sonra kalabalık kahvelere girip selam vererek ilahi okur ve hikâyeler anlatırlardı. Bir kısmı ise camilerde namaz kılmakta olanların önlerine (mekânın cennet ola) ibaresi yazılı beyit şeklinde küçük kâğıtları bir baştan bırakıp öteki baştan toplarlardı. Diğer bir grup, cami avlularında birleşip derviş Yunus'un şu kadar yüz yıllık ilahisini hep bir ağızdan, lakin galiz seslerle okurlar ve birçokları da halk camiden çıkarken cami kapılarında dizilip dilenirlerdi. Akşamlan iftar maksadıyla konakları dolaşır, pervasızca Sofralara çökerler ve sonra da (diş kirası) namıyla para isterlerdi. İstanbul dilencilerinin bu yakışıksız hareketleri sonradan hükumetçe göz önüne alınarak hususi bir (Darülaceze) tesis edilmişti. Ama ne var ki, son zamanlarda yine türeyip ürediler."
Ali Rıza Bey'in de yakındığı üzere dilenci gedikleri bozulmuş, Osmanlı İmparatorluğu geriledikçe sınırları içerisinde kontrolsüz bir dilenci güruhu meydana gelmişti. Zamanla Ramazan sofralarında her vakit bir tabak ve diş kirası ayrılan dilenci taifesi İstanbullular için mütecaviz ve korkulur bir güruh halini almıştı.

Ramazan ve Tiryakiler
Osmanlılarda Ramazan aylarında tuhaf bir adet vardı. Ramazan ayı gelip çattı mı, herkes soluğu tütüncü dükkânında alırdı. Ümera, vüzera veya reayadan; hatta bizzat Osmanlı Padişahının kendisinin tütüncü dükkânına giderek bir iskemle çekerek sokaktan gelip geçeni izlemek gibi sıra dışı bir âdeti vardı.

Bu durumu iyi bilen tütüncüler bütün bir sene kendilerini Ramazan ayında ağırlayacağı tiryakilerine hazırlardı. Memleketin dört bir yanından getirilen kız saçı tütünler ince ve özel tabakalar halinde misafirlerine koklatılır mest edilirdi ve bu sayede bütün bir sene yapılan satıştan daha fazlası Ramazan ayında yapılırdı.

Osmanlıların Ramazan'da tütüncü dükkânlarındaki en büyük eğlenceleri tütün tiryakilerinin yoksunluğu olurdu. Bizzat Sultan Mahmut bu geleneğe riayet ederdi ve Ramazan ayında tütüncü dükkânına gelerek bu hoş sohbete iştirak ederdi. Abdülaziz Bey bu tuhaf geleneği şu sözlerle anlatırdı;
"Bu zatların bazıları ve özellikle tütün meraklıları Ramazanda tütüne daha ziyade özen gösterdiklerinden konaklarında tütünün her cins ve en iyi kalitelilerini bulundurdukları halde, oruç haliyle dükkânlarda gördüklerine imrenirler, kendi elleriyle alması daha zevkli olduğundan konağa gelip tütün satan, tütün kıyan tamdık tütüncülerin dükkânlarına girer, çeşit çeşit tütünleri görünce dayanamayıp beğendiklerinin her birinden birkaç okka alır, ağalarıyla konağa gönderir, içmek için akşamı sabırsızlıkla beklerlerdi.
Bu tütüncü dükkânlarının içi çok temiz tutulur, ortada bir şey bırakılmaz, cins cins tütünler dükkânın yanlarında bulunan çekme sürmelerdeki gözlere konur, sarı zincirle bağlı altın şeklinde yapılmış ve basılmış mangır denen pullarla donatılmış, sarı parlak terazilerde tütünler tartılır, elbise şeklinde dikilmiş elvan renk kâğıtlar içine konur, müşterilere öyle verilirdi. Ramazan günlerinde böyle dükkânlarda oturmak âdetti Beyazıd'da bugün Darü'l-Fünun binasının bulunduğu yerde, sudûr-ı ulema'dan nakibü'l-eşrâf Tahsin Bey'in pederi Kıbrıs muhassılliğinde bulunmuş Kıbrıslı Mehmed Ağa'nın konağı altında bir tütüncü dükkânı vardı. Sultan II. Mahmud bile bazen Ramazanda gelir, oturur, gelen geçeni seyreder ve halinden tiryakiliği belli olanlara yanındakiler aracılığı ile takılır, latife ettirir, eğlenir ve her birine atiyyeler verdirirdi. Padişahın orada olduğunu anlayınca korkup telaşlananlar da padişahı güldürürdü."

Osmanlı'da Ramazan demek, bir anlamda ‘Enfiye Ayı' demekti. Enfiye, tiryakilerin ve hatta tiryakisi olmayanların dahi en fazla tükettiği maddeydi. Tunuslu Hayrettin Paşa'dan beri İstanbulluların kullandığı bir uyuşturucu madde olan enfiye için Kani Bey tarafından kurulmuş bir fabrika dahi bulunuyordu. Tütün yoksunluğunun iftarda yeteri kadar giderilemediğini düşünen çoğu kişi enfiyeyi tercih ederlerdi.

Ramazan ve Çocuklar
Ramazanı on bir ay bekleyenler arasında en heyecanlı kişiler şüphesiz çocuklardı. Ramazanda çocukların her türlü yaramazlık ve eğlencelerine tahammül göstermek de en önemli Ramazan geleneklerinin başında gelirdi. Bu sebeple birçok kaynak ve Batılı Seyyahın eserinde Ramazan aylarında İstanbul sokaklarının çocuklar tarafından tam anlamıyla ele geçirildiğine şahit oluyoruz.

Sokakları dolduran kandiller, meydanlara kurulan Karagöz perdeleri ve çeşit çeşit fişekler tüm İstanbul'u çocuklar için bir oyun parkına çevirirdi. Çocuklar Ramazan ayında yaramazlık konusunda sınır tanımasalar da onlara karşı ses yükseltmek ya da dayak atmak hiç hoş karşılanmaz hemen müdahale edilirdi. Bütün bir ayda İstanbul'u ele geçiren çocuklar Bayramla beraber adeta haracını toplar ve bir sonraki Ramazan'ı beklemek üzere sokaklardan çekilirlerdi.
Ali Rıza Bey, İstanbul'da çocukların yaptığı yaramazlığı şöyle aktaracaktı;
"Alay alay sokaklarda yağ ve mum parası sesleri duyulmaya başlar. Fenerlileri ürkütmek ve onlara mum parası verdirmek için (bakkalda üzüm, fenerde gözüm) tekerlemelerini hızlı hızlı söylerler. Böylece gelip geçenlerden yağ ve mum parası alırlar. Vermeyenlerin fenerlerini patlatmak, ya da kapıp kaçmak, hatta yal ve mum parası vermeyenlerin evlerinin camını kırmak adet haline gelmişti. Eskiden şimdiki gibi sokak aydınlatılmadığı için fenersiz gezinmek yasaktı, sokakta gezen herkes fener bulundurmaya mecburdu.
Bir Ramazan gecesi Fatih Camii önünden geçerken birçok sesler duyduk. Sebebini anlamak için halkın birikmiş bulunduğu yere geldik. Meğer çocukları ye oyununa uğrayan biri fenersiz kalmış, başka fener de bulamamış, çaresiz karanlıkta yoluna devam etmek zorunda kalmış. Bu sırada zaptiyeler önüne çıkarak fenersiz sokağa çıktığı için karakola götürmek istemişler, adamcağız güç halle başına geleni anlatarak kendini kurtarmış."

Osmanlı'da Ramazan, Müslim veya gayrimüslim olsun her kesim için kelimenin gerçek anlamıyla ‘On bir ayın sultanıydı'. Denilebilir ki Ramazan ayında gündüzleri sokaklar dilencilerin, akşamları çocuklarındı ve ahali ise bu cümbüşte soluğu tütüncü dükkânlarında almayı tercih ederdi.

Independent Türkçe



Luke Skywalker, Joe Biden'ın Yıldız Savaşları evrenindeki adını açıkladı

Hamill, taktığı güneş gözlüklerini de Biden'dan hediye aldığını belirtti (AP)
Hamill, taktığı güneş gözlüklerini de Biden'dan hediye aldığını belirtti (AP)
TT

Luke Skywalker, Joe Biden'ın Yıldız Savaşları evrenindeki adını açıkladı

Hamill, taktığı güneş gözlüklerini de Biden'dan hediye aldığını belirtti (AP)
Hamill, taktığı güneş gözlüklerini de Biden'dan hediye aldığını belirtti (AP)

Yıldız Savaşları (Star Wars) serisinde Luke Skywalker'ı canlandıran Mark Hamill, ABD Başkanı Joe Biden'ı desteklediğini açıkladı.

Hamill, cuma günü Beyaz Saray'da Biden'la bir araya geldi. 72 yaşındaki aktör, aynı gün düzenlenen basın toplantısında, Biden için "Hayatım boyunca yasama alanında gördüğüm en başarılı adımları atan lider" dedi.

Amerikalı oyuncu, kapalı kapılar ardında ABD Başkanı'yla yaptığı konuşmaya dair şu ifadeleri kullandı:  

Ona 'Sayın Başkan' diye hitap ettim, o da 'Bana Joe diyebilirsin' dedi. Ben de 'Size Joe-bi Wan Kenobi diyebilir miyim?' dedim. Bu hoşuna gitti.

1977'deki Yıldız Savaşları: Bölüm IV - Yeni Bir Umut'ta Alec Guinness'in canlandırdığı Jedi ustası Obi-Wan Kenobi, Skywalker'a Darth Vader'la mücadelesinde destek olmuş ve özel güçlerini kullanmayı öğretmişti.

Biden'le neler konuştuklarına dair detay paylaşmayan Hamill, eski ABD liderleri Jimmy Carter ve Barack Obama döneminde de Beyaz Saray'ı ziyaret ettiğini fakat ilk kez Oval Ofis'i gördüğünü belirterek "Bu benim için çok özeldi" dedi. 

Hamill, taktığı güneş gözlüklerini de Biden'dan hediye aldığını belirtti. 

Twitter'da yaklaşık 5 milyon takipçisi olan aktör, Biden'ın rakibi eski ABD Başkanı Donald Trump'ı sık sık eleştiriyor.

Ünlü oyuncunun ziyareti, film serisinin hayranları tarafından 4 Mayıs'ta kutlanan Yıldız Savaşları Günü'nden hemen önce gerçekleşti.

Diğer yandan basın toplantısında bir gazeteci, Hamill'in neden Biden'ı ziyaret ettiğini sorunca, Beyaz Saray Sözcüsü Karine Jean-Pierre şu yanıtı verdi: 

Buraya gelmesi hoşunuza gitmedi mi? Mark Hamill şehirdeydi, buraya geldi. Başkan'la görüştüler. Hamill ülkemize ve bu ülkenin gidişatına kendini çok adamış birisi.

Hollywood yıldızı Robert De Niro da perşembe günü MSNBC'de yayımlanan söyleşisinde, Biden'a destek verdiğini belirterek Trump'ı "korkunç bir canavar" diye nitelemişti.

Independent Türkçe, AFP, Guardian


Ünlü aktristen itiraf: Rol arkadaşım için soyundum

Brooke Shields'ın gerçek hayatta 20 ve 18 yaşlarında iki kızı var (Netflix)
Brooke Shields'ın gerçek hayatta 20 ve 18 yaşlarında iki kızı var (Netflix)
TT

Ünlü aktristen itiraf: Rol arkadaşım için soyundum

Brooke Shields'ın gerçek hayatta 20 ve 18 yaşlarında iki kızı var (Netflix)
Brooke Shields'ın gerçek hayatta 20 ve 18 yaşlarında iki kızı var (Netflix)

Mavi Göl (The Blue Lagoon) filmiyle 1980'e damga vurarak henüz 15 yaşında dünya çapında ün kazanan Brooke Shields, Netflix'te vizyona girecek yeni filmiyle gündemde. 

Gelinin Annesi'ni (Mother of the Bride) tanıtmak amacıyla cuma günü ABC'nin The View adlı programına katılan 58 yaşındaki aktris, rol arkadaşı Benjamin Bratt için soyunduğunu anlattı. 

Shields, 60 yaşındaki aktörün bir sahneyi yalnızca cinsel organını örten bir çorapla çekmek zorunda kaldığını söyledi.

"Bu sahnelerde erkekler için gizleme çorapları var. Kadınlardaysa gizleme üçgeni var ve üstünüze bantlıyorlar. Zavallı adamlarda bant yok, yalnızca kılıf var" dedi.

Bratt'ın çekimler sırasında savunmasız kaldığını savunan Shields, sözlerine şöyle devam etti:

'Tanrım, bu hiç adil değil' dedim ve ona bir sürpriz yaptım. Memelerimi o yapışkan bantlarla örttüm ve yalnız hissetmemesi için elbisemi çıkardım.

sacdv
Filmin yönetmen koltuğunda Kötü Kızlar'la (Mean Girls) bilinen Mark Waters oturuyor (Netflix)

Brooks'un kariyerinin başlangıcı çıplak sahnelerle dolu. Fransız yönetmen Louis Malle'nin tartışmalara yol açan filmi Güzel Bebek (Pretty Baby) için henüz 11 yaşındayken soyunan aktris, 2023'te yayımlanan Pretty Baby: Brooke Shields adlı belgeselde bu tecrübesini anlatmıştı:

Sanırım erken yaşta düşünce ve hislerimi ayırmayı öğrendim. Bu bir hayatta kalma tekniğiydi.

9 Mayıs'ta Netflix'te gösterime girecek Gelinin Annesi'nin konusu dijital platformda şöyle özetleniyor:

Bir anne üzerine titrediği kızının düğünü için tropik bir adaya gider. Ancak damadın babasının, onlarca yıldır görmediği eski sevgilisi olduğunu keşfetmesi uzun sürmez.

Independent Türkçe, New York Post, Netflix


Robert Downey Jr.'la Chris Hemsworth arasında Thor anlaşmazlığı

Hemsworth kendisini ekibin güvenlik görevlisi gibi hissettiğini söylemişti (Marvel)
Hemsworth kendisini ekibin güvenlik görevlisi gibi hissettiğini söylemişti (Marvel)
TT

Robert Downey Jr.'la Chris Hemsworth arasında Thor anlaşmazlığı

Hemsworth kendisini ekibin güvenlik görevlisi gibi hissettiğini söylemişti (Marvel)
Hemsworth kendisini ekibin güvenlik görevlisi gibi hissettiğini söylemişti (Marvel)

Robert Downey Jr, Thor'daki repliklerini beğenmeyen Chris Hemsworth'ün eleştirilerine katılmadığını söyledi.

2011'deki Thor filminden beri bu Marvel serisiyle aynı adı taşıyan (ve İskandinav tanrısına dayanan) süper kahramanı canlandıran 40 yaşındaki Avustralyalı oyuncu, dördüncü film Aşk ve Gök Gürültüsü'yle (Love and Thunder) 2022'de geri dönmüştü.

Diğer yandan kendisini "ekibin güvenlik görevlisi" gibi hissettiğini, diğerlerinin "daha havalı" repliklere sahip olduğuna inandığını ve filmdeki performansıyla hayranlarını hayal kırıklığına uğrattığını Vanity Fair'e verdiği röportajda söylemişti.

Ancak Yenilmezler (Avengers) serisinde Hemsworth'le birlikte rol alan Iron Man yıldızı Downey Jr. onunla aynı fikirde değil. Oyuncu neden tüm süper kahraman grubu içinde Thor'un "en karmaşık ruha" sahip olduğunu hissettiğini de aynı röportajda paylaştı.

"Öncelikle Thor karakterini uyarlamak çok zordu, ima edilen çok fazla sınırlama var, ama o ve Ken Branagh bunların nasıl aşılacağını, onun hem bir şekilde ilişki kurulabilir hem de ilahi hale getirilebileceğini çözdü" dedi:

Bence, biz Yenilmezler arasındaki en karmaşık ruh Hemsworth'te. Zekası ve ağırbaşlılığı var, ama aynı zamanda öyle bir itidal, ateş ve nezakete de sahip ki.

Bu yorumlar, Hemsworth'ün kendisini sette yedek parça gibi hissettiği itirafının ardından geldi.

"Bazen kendimi ekibin güvenlik görevlisi gibi hissediyordum" demişti:

Diğer herkesin repliklerini okurdum ve 'Ah, çok daha havalı şeyleri var. Daha çok eğleniyorlar. Benim karakterim ne yapıyor ki?' derdim. Her zaman 'Peruğun var. Kasların var. Kostümün var. Aydınlatma nerede?' durumu. Evet, bu büyük şeyin bir parçasıyım ama muhtemelen yerim doldurulabilir.

2017 yapımı Thor: Ragnarok'la film serisini devralan Taika Waititi'nin yönettiği aksiyon komedisi Aşk ve Gök Gürültüsü'nde Natalie Portman da Thor'un eski kız arkadaşı Jane Foster rolüne dönmüştü. İkisi birlikte, Tanrı Kasabı Gorr'u (Christian Bale) tüm tanrıları öldürmeyi başarmadan önce yenmelidir.

Film çoğunlukla eleştirmenler ve hayranlar tarafından iyi karşılanmış (eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'ta halihazırda yüzde 76'lık bir seyirci oranına sahip) olsa da Hemsworth, "bu işi kusursuz çözemediği" hissinden kurtulamıyor:

Doğaçlamaya ve çılgınlığa kapıldım ve kendimin bir parodisi oldum.

Independent Türkçe


Akbaba kıtlığı, Zerdüştlerin geleneğini bitirebilir

İran'ın Yezd şehrindeki sessizlik kulesi uzun süredir kullanılmıyor (Britannica)
İran'ın Yezd şehrindeki sessizlik kulesi uzun süredir kullanılmıyor (Britannica)
TT

Akbaba kıtlığı, Zerdüştlerin geleneğini bitirebilir

İran'ın Yezd şehrindeki sessizlik kulesi uzun süredir kullanılmıyor (Britannica)
İran'ın Yezd şehrindeki sessizlik kulesi uzun süredir kullanılmıyor (Britannica)

Hint alt kıtasındaki akbabaların sayısının azalması nedeniyle Zerdüştçülük geleneğine uygun cenaze törenlerinin düzenlenmesi gittikçe zorlaştı.

Birleşik Krallık'ın tanınmış gazetelerinden Guardian'ın haberinde, son dönemde Hindistan, İran ve Pakistan'da akbabaların hızla azalması nedeniyle geleneksel gömü törenlerinin düzenlenemediği yazıldı.

Pakistan'daki Karaçi şehrinde yaşayan 80'lerindeki Hoshang Kapadia, "Artık geleneklerimizi yerine getiremiyoruz. Bir yaşam şeklini, kültürümüzü kaybettik" dedi. 

Yaklaşık 3 bin 500 yıllık tarihe sahip eski Pers dini Zerdüştçülük'te ölüler "sessizlik kulesi" (dakhma) adı verilen yapılar üzerine yerleştiriliyor.

Silindir şeklindeki bu yapıların üzerine konan cesetler, akbaba ve diğer leşçiller tarafından parçalanıyor. Bir süre boyunca çürümeye bırakılan cesetlerin kemikleri, kireç ve fosfora dönüşünce kuledeki kuyuya atılıyor.  

Kapadia, bu gelenekte toprağı cesedin kalıntılarıyla kirletmemenin önemli olduğunu belirterek "Tüm mesele toprağı kirletmemek. Daha az almak, daha fazla vermek" ifadelerini kullandı.

Karaçi Parsilerinden Shirin, çevresel değişimlerin ve şehirleşmenin gömü törenlerini neredeyse imkansız hale getirdiğini söyleyerek "Geleneğimiz artık ölüyor" dedi. Shirin, Karaçi'de sadece iki sessizlik kulesi kaldığını, bunların da neredeyse terk edilmiş halde olduğunu belirtti.

Kapadia da hayatını kaybedenleri Parsilere ayrılan mezarlara gömmek veya yakmak zorunda kaldıklarını söyledi.  

İndus Nehri deltası üzerine kurulu Karaçi'de yaklaşık 20 milyon kişi yaşıyor. Zerdüştçülük inancına sahip Karaçi Parsilerinin nüfusuysa sadece 800. 

Haberde, özellikle Hindistan ve Pakistan'da sığırlarda yaygın olarak kullanılan iltihap önleyici diklofenak ilacının, leşleri yiyen akbabaları zehirlediği belirtildi. 

2007'de yapılan bir araştırmada, Hindistan ve civarındaki coğrafyada yaşayan üç akbaba türünün yaklaşık yüzde 97'sinin yok olduğu bildirilmişti.

Independent Türkçe, Guardian


Martıların şehirde yaşamasını sağlayan özellik bulundu

Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)
Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)
TT

Martıların şehirde yaşamasını sağlayan özellik bulundu

Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)
Bazı martı türleri kentte sadece yiyecek ararken, yuva kuranlar da var (AFP)

Beyinleri büyük martıların şehirde yaşamaya daha yatkın olduğu bulundu. Sahil kenarındaki uçurumlara yuva yapan martıların kent ortamına daha iyi adapte olduğunu tespit eden araştırmacılar, bunun beynin büyüklüğünden kaynaklandığını düşünüyor. 

Frontiers in Ecology and Evolution adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada, uçurumlara yuva yapan martıların yarısından fazlasının şehir ve kasabalarda da yuva yaptığı ve bu türlerin daha büyük beyne sahip olduğu saptandı. 

Bilim insanları şehir ortamında üreyen ve yiyecek arayan martıların yanı sıra farklı türlerin beyin boyutlarını içeren veritabanlarını inceledi. 50 martı türünden 13'ünün kentte yuva yaptığı, 13'ünün burada yiyecek aradığı, 9'ununsa her ikisini de yaptığı bulundu. 

Araştırmacılar uçurumlara yuva yapan martı türlerinin yüzde 53'ünün kentlerde de yuva yaptığını gözlemledi. Normalde uçurumlara yuva yapmayan martılarınsa yüzde 11'i iki alanda da ürüyordu. 

Exeter Üniversitesi'nden evrimsel biyolog Neeltje Boogert, ortak yazarı olduğu çalışmanın sonuçları hakkında "Daha büyük beyinli martı türlerinin uçurumda yuva yapma, bunu yapanların da kentsel alanlarda üreme olasılığının daha yüksek olduğunu bulduk" diyor:

Ayrıca muhtemelen martıların atalarının uçurumda yuva yapmadığını ve bu nedenle bunun nispeten yeni bir adaptasyon olduğunu tespit ettik.

Kuşların bu davranışının sabit veya içgüdüsel olmadığını belirten araştırmacılar uçurumda yuva yapan türlerin evlerini yerde de kurabildiğini söylüyor. Öte yandan uçurumda yuva yapmayan türler sadece yerde ürüyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Madeleine Goumas, "Bu durum, daha büyük beyinlerin bu martı türlerinin yuva yapmayı seçtiği yerle ilgili esnek davranmasını sağladığına ve bu sayede yavrularını binalar gibi alışılmadık yerlerde büyütebildiğine işaret ediyor" diye açıklıyor.

Yiyecek arama davranışlarını da inceleyen ekip ne beyin büyüklüğünün ne de manevra kabiliyetini etkileyen kanat şeklinin kentsel ortamlardaki martı hareketlerinin iyi bir göstergesi olduğu sonucuna vardı. 

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'nin bu kuşlara dair verilerinden yararlanan araştırmacılar, popülasyonları sabit kalan veya artan martıların kentsel yaşam alanlarını kullanırken kaydedilme ihtimalinin azalan türlerinkinden en az iki kat daha fazla olduğunu buldu. Nesli tehdit altında veya neredeyse tehdit altındaki 10 türden yalnızca birinin, kara bacaklı martının şehir ortamına dahil olduğu gözlemlendi.

Ekip, kuşların kentlerdeki yaşantısının anlaşılmasının koruma çalışmaları açısından önem taşıdığını vurguluyor. "Kentleşme pek çok hayvan için büyük bir sorun" diyen Goumas şöyle ekliyor: 

Bazı martı türleri, diğer hayvanların kent alanlarını kullanmasını engelleyen bazı zorlukların üstesinden gelmeyi başarmış görünüyor. Fakat şehir yaşamının etkilerini tam olarak anlamak için daha uzun vadeli araştırmalara ve diğer taksonlar üzerinde karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç var.

Independent Türkçe, Popular Science, Phys.org, Frontiers in Ecology and Evolution


Ünlü oyuncu Alacakaranlık'tan yıllar sonra vampir türüne geri dönüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Ünlü oyuncu Alacakaranlık'tan yıllar sonra vampir türüne geri dönüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kristen Stewart yeni vampir gerilimi Flesh of the Gods için Oscar Isaac'le bir araya gelmeye hazırlanıyor.

34 yaşındaki Stewart, 2008'le 2012 arasında rol aldığı çılgınca popüler vampir romansı Twilight ve devam filmleriyle adını duyurmuştu.

45 yaşındaki Isaac ise Star Wars devam üçlemesinde (2015-2019) Poe Dameron, Marvel Sinematik Evreni'nde Moon Knight ve Sen Şarkılarını Söyle'deki (Inside Llewyn Davis) Llewyn Davis rolleriyle tanınıyor.

İtalyan-Kanadalı yönetmen Panos Cosmatos'un yeni filminin, her akşam lüks gökdelen dairelerinden inip 1980'lerin Los Angeles'ının nefes kesici gece alemine giden Raoul (Isaac) ve Alex (Stewart) adlı evli bir çifti anlatacağı söyleniyor.

Sonunda gizemli ve esrarengiz bir kadın ve onun sıkı partileyen çetesiyle yolları kesişen Raoul'la Alex kendilerini hedonizm, heyecan ve şiddetin göz alıcı, gerçeküstü dünyasında baştan çıkarılmış bulur.

Cosmatos en çok, Nicolas Cage'in başrolünde oynadığı 2018 yapımı halüsinatif korku filmi Mandy'le tanınıyor. The Independent'tan Geoffrey McNab üç yıldızlı eleştirisinde filmi "yaratıcı, komik ve çok ürkütücü bir intikam draması" diye tanımlayıp ve şöyle yazmıştı: 

Bu, şiddet ve kan dökme cümbüşüne dönüşen bir hikaye değil. Bir çılgınlık içinde başlıyor, bir çılgınlık içinde devam ediyor ve yine bir çılgınlık içinde bitiyor.

Yönetmen yaptığı açıklamada yeni projesi hakkında şunları söyledi: 

Los Angeles'ın kendisi gibi Flesh of Gods da fanteziyle kabus arasındaki eşikte yaşıyor. Hem harekete geçirici hem de hipnotik olan Flesh, sizi cehennemin ışıltılı kalbinin derinliklerine doğru yarış arabasıyla gezintiye çıkaracak.

Senaryoyu, David Fincher'ın 1995 yapımı suç gerilimi Yedi'yle (Se7en) tanınan Andrew Kevin Walker yazdı.

Don't Look Up'ın yönetmeni Adam McKay filmin yapımcıları arasında yer alıyor ve yaptığı açıklamada şunları ekledi: 

Bunun çılgınca ticari ve çılgınca sanatsal olduğunu düşünüyoruz. Amacımız popüler kültür, moda, müzik ve sinemaya yayılacak bir film yapmak.

Çekimlerin bu yıl içinde başlaması bekleniyor.

Stewart'ın son filmi Love Lies Bleeding bu hafta sinemalarda gösterime giriyor.

The Independent'ın baş film eleştirmeni Clarisse Loughrey, 4 yıldızlı eleştirisinde şunları yazmıştı: 

Filmin tamamına nüfuz eden duygu büyük bir hayal kırıklığı, özellikle de bir kadının nihayetinde olasılıkları eşitleyebilecek türden bir güce duyduğu özlem. Stewart burada mükemmel. Love Lies Bleeding'i, yürekleri ısıtan romantik komedisi En Mutlu Mevsim'den David Cronenberg'in Crimes of the Future'ının baş döndürücü sapkınlıklarına kadar, beyazperdedeki genişleyen arzu kataloğuna ekliyor.

Independent Türkçe


Sosyal medyanın çocuklara etkisi beklenenden farklı çıktı

Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)
Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)
TT

Sosyal medyanın çocuklara etkisi beklenenden farklı çıktı

Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)
Araştırmacılar sosyal medya kullanımının herkesi aynı şekilde etkilemediğinin altını çiziyor (Pexels)

Sosyal medyanın internet dışındaki hayatta ilişki kurma becerilerini olumsuz etkilemediği ortaya kondu. Bu mecraları sıkça kullanan çocuk ve gençlerin, sosyal yaşantılarında da son derece aktif olduğu bulundu. 

Ebeveynler sosyal medyayı çok fazla kullanan çocuklarının sosyal becerilerinin geri kalmasından, zihin sağlıklarının ve özgüvenlerinin olumsuz etkilenmesinden endişe duyuyor. Öte yandan daha önce yapılan bazı çalışmalar bu uygulamaların arkadaşlarla yakınlaşmayı ve yeni dostlukların kurulmasını sağlayabildiğini gösteriyor. 

Sosyal medyada uzun süre vakit geçirmenin gerçekten çevrimdışı hayattaki ilişkileri olumsuz etkileyip etkilemediği sorusundan yola çıkan yeni araştırmada Trondheim Early Secure Study adlı kapsamlı bir çalışmanın verilerinden yararlandı. Veritabanı 10 ila 18 yaşındaki yaklaşık 800 çocuğun bilgilerini içeriyordu. 

Computers in Human Behavior adlı hakemli dergide yayımlanan araştırmada sosyal medyayı sıkça kullanan çocukların haftanın birkaç akşamını arkadaşlarıyla yüz yüze görüşerek geçirdiği kaydedildi. Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Silje Steinsbekk sorumlu yazarı olduğu çalışma için "Sosyal medyayı çok kullanan kişilerin arkadaşlarıyla çevrimdışı ortamda daha fazla zaman geçirdiğini görüyoruz" ifadelerini kullanıyor.

Diğer yandan sosyal medyanın toplumsal beceriler üzerinde bilhassa olumlu bir etki yarattığına dair bir sonuç elde edilmedi. Steinsbekk "Sosyal medya, yeni bir sosyal etkileşim alanı ve bazıları sosyal medya kullanımının sosyal becerilerin gelişimini engellediğini savunurken, diğerleri bunun tam tersini, yani sosyal becerileri geliştirebileceğini iddia ediyor" diyerek şöyle ekliyor: 

Biz bunların ikisini de destekleyen kanıt bulamadık.

Bilim insanları yine de sosyal medyanın arkadaşlıklar üzerinde yarattığı olumlu etkilerin, araştırmanın temel bulgusuyla bağlantılı olabileceğini düşünüyor.

Araştırmacılar bu sonuçların bütün çocuklar için geçerli olmadığını da ifade ediyor. Çalışmada sosyal anksiyete bozukluğu belirtileri gösteren çocukların yoğun bir şekilde sosyal medya kullanmasının sosyal becerilerinin gerilemesine yol açabildiği bulundu. Fakat Steinsbekk bu bağlantının çok güçlü olmadığını ve başka araştırmalar yapılması gerektiğini vurguluyor. 

Sosyal anksiyetesi olan kişilerin internet üzerinden daha rahat ilişki kurabildiği önceki çalışmalarda ortaya konurken, bu kişilerin sosyal medya bağımlılığı gibi risklere karşı daha savunmasız olduğu da tespit edilmişti. 

Bu sonuçların ebeveynlerin yüreğine biraz su serpmesini umduğunu söyleyen Steinsbekk teknolojinin hızla gelişmesinin araştırmalar önünde bazı engeller yarattığını da ekliyor:

Bugün 10 yaşında olan çocukları inceleyip 2032'de 18 yaşına gelene kadar takip edersek sonuçların aynı olup olmayacağını bilmek mümkün değil.

Independent Türkçe, Phys.org, Earth, Computers in Human Behavior


"Korku Ustası", Oppenheimer'ı küçümsedi: Fena değildi

John Carpenter (AP)
John Carpenter (AP)
TT

"Korku Ustası", Oppenheimer'ı küçümsedi: Fena değildi

John Carpenter (AP)
John Carpenter (AP)

John Carpenter, Christopher Nolan'ın Oscar ödüllü gişe canavarı filmi Oppenheimer hakkındaki kararını verdi ve epik biyografiyi "Fena değil" diye niteledi.

76 yaşındaki yönetmen, Cadılar Bayramı (Halloween) ve Şey (The Thing) gibi filmlerdeki çalışmalarıyla genellikle "Korku Ustası" diye anılıyor.

Last Donut of the Night bültenine konuşan Carpenter'a yakın zamanda çıkan filmlerden hangilerini beğenip beğenmediği soruldu.

Carpenter, "Oppenheimer fena değildi" diye yanıtladı. 

Fena değildi. Herkes onu yüzyılın filmi diye övüyor, bundan emin değilim.

Genel olarak Nolan'ın filmlerini beğenip beğenmediği sorulduğunda Carpenter şu yanıtı verdi:

Evet, sanırım, elbette.

Oppenheimer, atom bombasının arkasındaki beyin olan J. Robert Oppenheimer'ın hikayesini anlatıyor. Film, 96. Akademi Ödülleri töreninde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu (Cillian Murphy), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Robert Downey Jr.), En İyi Sinematografi, En İyi Kurgu ve En İyi Film Müziği olmak üzere 7 dalda ödül kazanmıştı.

Carpenter, Bradley Cooper'ın yönettiği Leonard Bernstein biyografisi Maestro için daha fazla övgüde bulunarak şunları söyledi: 

Maestro'yu çok beğendim. Bence müthişti.

Ünlü yönetmen, Greta Gerwig'in Barbie filminden de etkilenmediğini geçen yıl Los Angeles Times'a açıklamıştı: 

Barbie'yi izlediğime inanamıyorum. Bu benim kuşağıma göre değil. Barbie bebeklerle hiçbir ilgim yoktu. Allan'ın kim olduğunu bilmiyordum. Yani, özetleyebilirim. 'Benim vajinam yok' diyor ve sonunda 'Bir jinekoloğa gideceğim!' diyor. İşte benim için film buydu.

Carpenter, 2021'de The Independent'a konuşmuş, 2010 yapımı Koğuş'tan (The Ward) sonra başka bir film yönetip yönetmeyeceğini ele almıştı.

"Yönetmenliği seviyorum ve doğru koşullar altında bunu tekrar yaparım" demişti.

Ama bu finansmanı yetersiz bir film olamaz, biliyorsunuz ve sevdiğim bir şey olmalı. Bir Drakula filmi güzel olurdu.

İlk filmin başarısının ardından seri haline getirdiği ve halihazırda 13 filmden oluşan Cadılar Bayramı'nın 2021 yapımı devam filmi Cadılar Bayramı Öldürür'de (Halloween Kills) danışmanlık yapmış ve filmin müziklerini hazırlamıştı.

Carpenter, "Bunun nihai slasher filmi olduğunu düşünüyorum" demişti.

Gürültülü ve çok da sert! Michael [Myers] yine bir doğal afet. Rüzgar gibi, öylece geliyor ve onu durduramıyorsunuz. Yeni müziğimin filmin yoğunluğuna uygun olması gerekiyordu. [Yeni filmlerdeki] kadın dayanışmasını seviyorum. Kızlar gerçekten canlarına okuyor. Onlarla uğraşmayın!

Independent Türkçe


Bilim insanları "NASA teleskobu uzayda yaşam buldu" haberlerini yorumladı

Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)
Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)
TT

Bilim insanları "NASA teleskobu uzayda yaşam buldu" haberlerini yorumladı

Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)
Tüm yüzeyi suyla kaplı gezegenin çizimi (Shang-Min Tsai/Kaliforniya Üniversitesi)

Yeni bir araştırmaya göre, uzak bir gezegende uzaylı yaşam belirtilerinin keşfedilmesiyle ilgili son zamanlarda duyulan heyecan yersiz ya da en azından erken olabilir.

Son haftalarda, Dünya'dan yaklaşık 125 ışık yılı uzaklıktaki K2-18b adlı gezegenle ilgili heyecan artıyor. Geçen yılın sonlarında araştırmacılar bu gezegende bir "yaşam" molekülü görmüş olabileceklerini açıklamıştı.

Başka bir gezegende yaşam belirtisi olabilecek şey üzerine spekülasyonlar ve heyecan o zamandan beri artıyor. Ancak araştırmacılar tespitin "sağlam olmadığı" ve gezegende neler olduğunu doğrulamak için daha fazla çalışma yapılması gerektiği uyarısında bulunmuştu.

Ancak artık araştırmacılar sinyalin başlangıçta göründüğü kadar net olmadığı uyarısını yapıyor. Sinyal metanla örtüşüyor ve araştırmacılar bu ikisini birbirinden ayırmanın henüz mümkün olmadığını düşünüyor.

Bunu, hem molekülün hem de K2-18b'deki olası atmosferin fizik ve kimyasını simüle eden bilgisayar modelleri kullanarak yaptılar. Bu modeller, bulgunun aslında dimetil sülfür, yani DMS'nin varlığını gösterdiğinden emin olmanın bir yolu bulunmadığına işaret etti.

Ancak bu bulgular, yaşam belirtilerini hiç bulamadığımızdan ziyade henüz bulamadığımızı gösteriyor olabilir. Bilim insanları gezegeni başka araçlarla da inceleyerek molekülün orada var olup olmadığını kesin şekilde görebilecek.

Bunu, geçen yılki çalışmada kullanılandan daha iyi kızılötesi dalga boylarını tespit eden bir araç kullanarak yapacaklar.

Çalışma, The Astrophysical Journal Letters'da yayımlanan "Biogenic sulfur gases as biosignatures on temperate sub-Neptune waterworlds" (Alt-Neptün suyla kaplı gezegenlerde sıcaklığın biyolojik işaretleri olarak biyojenik sülfür gazları) başlıklı yeni makalede açıklandı.

Independent Türkçe


Mayaların top sahasını nasıl kutsadığı ortaya çıktı

Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)
Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)
TT

Mayaların top sahasını nasıl kutsadığı ortaya çıktı

Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)
Mayalar top oyunlarını eğlencenin yanı sıra ritüel amaçlı da oynuyordu (Dallas Museum of Art)

Maya uygarlığına ait top sahalarına Şili biberi ve halüsinojen bitkiler konduğunu bulan arkeologlara göre bu keşif bir ritüele işaret ediyor. Şifalı bitkilerin yapıyı kutsama amacıyla yerleştirildiği düşünülüyor. 

Yucatán Yarımadası'nda Mayaların bir zamanlar yaşadığı Yaxnohcah bölgesinde kazı yapan arkeologlar toprakta kara lekeler olduğunu fark edince örnek toplayarak laboratuvarda inceledi. DNA analizleri lekelerin 4 ayrı şifalı bitkiden kaynaklandığını ortaya koydu. Mayaların sıkça kullandığı bu bitkiler dini açıdan da önem arz ediyordu. 

ABD'deki Cincinnati Üniversitesi'nden araştırmacılar kahkahaçiçeği türünden Ipomoea corymbosa adlı, LSD'yle benzer yapıda halüsinojen bir bitkinin kalıntılarını tespit etti. Bölgede xtabentun diye bilinen bu bitkinin poleniyle beslenen arılardan toplanan baldan, bugün Meksika'da likör yapılıyor. 

Oxandra lanceolata ve Şili biberi kalıntıları da bulan bilim insanları bu üç bitkinin daha sonra Hampea trilobata adlı ağacın yapraklarına sarıldığı sonucuna vardı. Mayaların bu bitkinin yapraklarını ritüellerdeki demetleri sarmak için kullandığı önceden biliniyordu.

Acı biberinse şifalı özellikleri nedeniyle kültürde yer edindiğini belirten araştırmacılar bugünkü Mayaların da veremden ishale kadar çeşitli hastalıkların tedavisinde bu bitkiden faydalandığını kaydediyor. 

PLOS One adlı hakemli dergide yayımlanan araştırmanın başyazarı David Lentz, "Mayalar için çeşniden daha fazlası olan Şili biberi genellikle ritüellerde ve tıbbi uygulamalarda kullanılırdı" diye açıklıyor. 

LSD'ye benzer fizyolojik etkiler yaratan xtabentunun törensel bağlamda kullanıldığına dair kanıtlar görüyoruz. Meğerse buradaki törensel bir demetmiş.

Araştırmacılar bitkilerin top sahasının inşası sırasında yapıyı kutsama amacıyla konduğunu düşünüyor. Analizler ayrıca demetin yaklaşık MS 80'de yerleştirildiğine işaret ediyor.

Kültürlerinde çeşitli top oyunları bulunan Mayalar örneğin el ve ayaklar kullanılmadan topun bir potadan geçirilmeye çalışıldığı pok-a-tok denen oyunu oynuyordu. 

Öte yandan top sahalarının sadece eğlence amaçlı değil, dini törenler için de kullanıldığı tahmin ediliyor. Lentz, "Bugün top sahalarını boş zaman geçirme yeri olarak görüyoruz fakat Mayaların gözünde bu alanların kutsal bir yeri de vardı" diyor.

Top sahasını inşa ederken, tanrılara araziyi değiştirdiklerini bildirme ve onların burayı kutsaması amacıyla adak görevi gören demeti yerleştirmiş olmalılar. Bu ritüel, diğer Maya yerleşimlerinde kanıtlarını bulduğumuz benzer törenlerle örtüşüyor.

Independent Türkçe, IFL Science, Live Science, PLOS One