İran, Viyana müzakerelerinin yakında biteceğini beklerken Fransa ve Almanya ise uyarıda bulunuyor

Hükümet, Hamaney'in ofisine yönelik kısıtlamaları kaldırma sözü verirken Moskova ise Tahran'ı nükleer konuda ‘daha az hırslı’ olmaya çağırdı.

Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)
Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)
TT

İran, Viyana müzakerelerinin yakında biteceğini beklerken Fransa ve Almanya ise uyarıda bulunuyor

Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)
Middlebury Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü uzmanlarının bildirdiğine göre, Humeyni Uzay Merkezi’nde son birkaç gün içinde artan faaliyetlerin Planet ve Maxar gibi ticari şirketler tarafından izlenen uydu görüntüleri (AFP)

Tahran hükümeti, ABD’nin İran Dini Rehberi ve çevresindekilere uygulananlar da dahil olmak üzere bin 40 yaptırımı kaldırmaya hazırlandığının ortaya çıkmasının ardından dün Washington yönetiminin atacağı adımlara yönelik beklentilerini yükseltti. Diğer yandan, görevi sona erecek olan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani üstü kapalı bir şekilde, nükleer müzakere ekibine nükleer programın canlandırılması yönünde nisan ayından bu yana devam eden Viyana müzakerelerini sona erdirme yetkisi verilmesi çağrısında bulundu.
Diğer yandan Almanya, İran ile dünya güçleri arasında halen önemli konuların tartışıldığı uyarısında bulunurken Paris de ilerleme kaydedilmediği takdirde zor kararlar alınacağını bildirdi. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov ise İran’a ve ABD’ye tavırlarında yumuşama çağrısında bulundu.
İran Cumhurbaşkanlığı Ofisi Başkanı Mahmud Vaizi dün hükümet toplantısı oturum aralarında gazetecilere verdiği demeçte, eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafından konan veya yeniden getirilen bin 40 yaptırıma dahil olarak Rehberi Ali Hamaney ve ofisine ilişkin yaptırımların kaldırılması için Viyana'da anlaşmaya varıldığını bildirdi.
Söz konusu iyimserliğe rağmen ABD'ye İran medyası veya bağlantılı internet sitelerinin kapatılmaması uyarısında bulunan Vaizi, “Bu adımı kınamak ve ABD'nin nükleer programa yönelik anlaşmaya ilişkin tartışmalar sürerken yapıcı olmayan bu yanlış politikasını ortaya çıkarmak için her türlü hukuki yola başvuracağız” ifadelerini kullandı.
Müzakerelere, İran'da ABD’nin kara listesindeki Yargı Erki Başkanı Reisi'nin kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden iki gün sonra ara verilmişti. Reisi, görevi ağustos ayında Ruhani’den devralacak.
İran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Tahran'ın nükleer anlaşmanın ek kısmında öngörülen izleme faaliyetlerini sona erdirerek ajansla iş birliğini azaltma kararının etkisini hafifletmek amacıyla şubat ayında 24 Mayıs’a dek üç aylık vardığı geçici anlaşmanın uzatılması bekleniyor.
Reuters’ın haberine göre bu yöndeki kararın anlaşmanın sona ereceği 24 Haziran tarihi ardından verileceğini söyleyen Vaizi, “Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi’nin anlaşmanın sona ermesi ardından düzenlenecek ilk toplantısında anlaşmanın uzatılmasına ilişkin karar alınması kararlaştırıldı” dedi.
Zamanın azalması sebebiyle Viyana görüşmelerinin bir an önce bitmesi çağrısında bulunan Fransız Bakan Franck Riester, müzakerelerde ilerleme kaydedilmediği takdirde önümüzdeki günlerde veya haftalarda zor kararların alınabileceğini söyledi.
İran ve dünya güçlerinin halen önemli engelleri aşması gerektiğini belirten Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da ABD'li mevkidaşı Antony Blinken ile düzenlediği ortak basın toplantısında “İlerleme kaydediyoruz ancak halen anlaşmazlık yaşanan noktalar var” dedi. Muhafazakar İbrahim Reisi'nin seçimleri kazanması ardından dahi bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu da sözlerine ekledi. AFP’nin haberine göre Maas açıklamasında “Yakın gelecekte bunu başarma yönünde iyi fırsatlar bulunuyor” ifadesini kullandı.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan pazar günü yaptığı açıklamada, ABD’nin önünde yaptırımlar ve İran’ın uymak zorunda olduğu nükleer taahhütler de dahil olmak üzere bazı kilit konularda daha yolu olduğunu söylemişti.
Doğrudan nükleer dosyayla ilgili olanlara ek olarak nükleer mesele haricindeki yaptırımların da kaldırılması olasılığını işaret eden Vaizi ise konuya dair şunları söyledi:
 “2015'teki müzakerelerin temeli nükleer meselelere yönelikti. Tüm nükleer yaptırımlar o yıl kaldırıldı. Zira müzakere ekibimiz bölge, insan hakları, silahlar ve füzeler konularında müzakere etmeye yetkili değildi.”
Nükleer anlaşma kapsamındaki yaptırımları 2015 öncesine dayanan uygulamalarla ayrılması konusunda tartışmalar olduğunu belirten Vaizi, Trump döneminde getirilen tüm sigorta, petrol ve gemicilik sektörü yaptırımlarının kaldırılmasına dair bir anlaşmaya varıldığını bildirdi.
Ruhani ise dün kabine toplantısında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Halkın fedakarlıkları ve Rehber’in tavsiyeleri ışığında hükümet ABD’yi müzakere masasına çekti. Sorunları konuştu ve çözdü. Eğer isterlerse yaptırımları şu an sona erdirebiliriz. Yaptırımları bugün kaldırmak istiyorsak hemen şimdi Arakçi'ye Viyana’ya gitme yetkisini verelim. Böylece tüm yaptırımlar kalksın ve anlaşma da birkaç gün içinde kesinleşsin.”
Dün müzakerelerin son aşamaya ulaşacağına dair iyimserliğini dile getiren Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov ise bazı başlıklarda  ciddi kolaylıklar sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Sputnik’in haberine göre Rus yatırım konferansında yaptığı açıklamada sürecin aylar değil haftalar süreceği beklentisini dile getiren Ryabkov şunları söyledi:
“Viyana'da gerekli tüm kararlar alınır ve son bir atılım gerçekleştirilirse, teknik olarak her şeyi birkaç gün içinde bitirmek mümkün olacak. İçinde bulunduğumuz aşamada her şey, devletler tarafından alınması gereken siyasi kararlara yol açıyor. Bu yönde çağrıda bulunuyoruz. Bu mesele ABD ve İran ile ilgili. ABD bazı yönlerden ciddi kolaylıklar sağlamalı. İran tarafı da bazı siyasi yönlerde daha az hırslı olmalı.”
Viyana müzakerelerinin ayrıntılarına değinmeyen Ryabkov, açıklamalarının ‘durumu soyut bir şekilde tanımladığını’ vurguladı. “Şunu söyleyebilirim ki anlaşmayı eski haline getirmenin, yani çok sayıda ABD yaptırımını kaldırmanın sonu gelmeyebilir” dedi.
Önceki ABD yönetimi, Temmuz 2019'da İran Rehberi ve ofisine yaptırım uygulamıştı. Yaptırımların hedefinde Devrim Muhafızları'nın önde gelen sekiz lideri ve Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de vardı. Ayrıca İran'ın finansal kaynaklara erişimi de engellenmişti. Kasım 2019’da ise Rehber Hamaney'e yönelik yaptırımlar artırılmış; Ofisi Başkanı Muhammed Golpeyani, oğlu Mücteba Hamaney, Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, Kültür Danışmanı Gulam Ali Haddad Adil ve Özel İşler Birimi Yardımcısı Vahit Heganiyan, Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi, Hatem-ul Enbiya Karargahı Komutanı Gulam Ali Reşit de dahil olmak üzere kendisine yakın dokuz kişi listeye dahil edilmişti.
İran, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer silah üretmesini sağlayabilecek yönde uranyum zenginleştirme programını sınırlamayı 2015 yılında kabul etmişti. Üç yıl sonra ise anlaşmanın kusurlu olduğu iddiasıyla anlaşmadan çekilen Trump, İran ekonomisine zarar veren sert yaptırımları yeniden uygulamıştı. Buna birçok ihlalle karşılık veren Tahran, Biden’ın göreve gelmesi ardından uranyum zenginleştirme oranını yüzde 60’a kadar çıkarmıştı.
İran Dışişleri Bakanlığı salı günü tüm önemli politikalarda son sözü söyleyen Rehber Hamaney'in kontrolündeki Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi’ne atıfta bulunarak nükleer dosya politikasının ve müzakere pozisyonunun hükümeti değiştirmekle değişmeyeceğini açıklamıştı.
Reisi, nükleer dosya ve Viyana'da devam eden müzakereler hakkında Ruhani ve Dışişleri Bakanı Başmüzakereci Abbas Arakçi ile istişarelerde bulundu.
ABD Başkanı Joe Biden yönetimi nükleer anlaşmaya geri dönmeyi hedefliyor. Ancak hangi adımların atılacağı, karşılıklı şüphenin ne zaman sonlanacağı, anlaşma şartlarına ne zaman tam uyumun sağlanacağı konusunda iki taraf arasında anlaşmazlıklar mevcut. Reuters’ın haberine göre bazı yetkililer, Tahran'ın Reisi göreve başlamadan önce bir anlaşmaya varmayı tercih edebileceğini, böylece ilerleyen zamanda sorun çıkması halinde yeni cumhurbaşkanının itham edilmekten kaçınabileceği düşüncesinde.



İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.