ABD’nin stratejisinin olmaması Ortadoğu’daki büyük krizin habercisi

Gözlemciler ABD’nin açık bir planının olmamasının, Washington’ın bölgesel müttefiklerini kafa karışıklığına sürüklediği görüşündeler.

Biden’ın Kazimi ile gerçekleştirdiği görüşme sırasında gündeme gelen İran’a yönelik önlemlerin yer aldığı kağıt basına yansıdı. (AFP)
Biden’ın Kazimi ile gerçekleştirdiği görüşme sırasında gündeme gelen İran’a yönelik önlemlerin yer aldığı kağıt basına yansıdı. (AFP)
TT

ABD’nin stratejisinin olmaması Ortadoğu’daki büyük krizin habercisi

Biden’ın Kazimi ile gerçekleştirdiği görüşme sırasında gündeme gelen İran’a yönelik önlemlerin yer aldığı kağıt basına yansıdı. (AFP)
Biden’ın Kazimi ile gerçekleştirdiği görüşme sırasında gündeme gelen İran’a yönelik önlemlerin yer aldığı kağıt basına yansıdı. (AFP)

Necved Sacidi
ABD’nin dış politikasını takip edenler, Ortadoğu krizlerinden çıkma ve sorunlara müdahaleyi azaltma vaadini Washington’daki yönetimin öncelikleri arasında görmeye alışkın. İlk günden itibaren Beyaz Saray’ın gündeminde, bu bölgenin ilk üç sırada yer almadığı görülüyor. ABD, ‘Çin ve Rusya ile gergin ilişkiler, iklim değişikliği ve yeni tip koronavirüsle mücadele’ gibi kendisi açısından acil ve önemli konulara daha odaklı bir duruş sergilendi.
Bu yorum, beyan edilen resmi pozisyonla da uyumlu. Ancak Ortadoğu, içerisinde bulunduğu fırtınalı koşullarla her seferinde kendini gündeme dayatmayı başarıyor. Afganistan’da yaşananlar, Irak’taki gerginlik, nükleer müzakereler, Yemen’deki manzara daha kötüye gitmemesi için zorunlu olarak öncelikler listesine giriyor.

Stratejik belirsizlik
Afganistan’da başlayan büyük geri çekilme arzusuna rağmen görmezden gelinemeyecek bu fırtınalar, mevcut yönetimin sorunlarla başa çıkma stratejisi hakkında soru işaretlerine neden oldu. Tecrübeli ABD’li diplomat Dennis Ross ve eski CIA istihbarat analisti Kenneth M. Pollack, Başkan Joe Biden’ın iktidara gelmesinden sonra Ortadoğu için açık ve kapsamlı bir ABD stratejisinin olmadığına dair ‘The Hill’ gazetesinde yayınladıkları bir makaleyle söz konusu meseleyi gündeme getirdiler.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre analistler, ABD politikasına kapsamlı bir şekilde değindiler. Bu politikanın, her ülkeye göre değiştiğini belirttiler. Ortadoğu barış sürecinin önemli bir ismi olan Ross, ülkesine ‘daha fazla sayıda hedefe ulaşmak için her ülkeye dair tüm stratejileri birleştiren kapsamlı bir kavram formüle etme’ çağrısı yaptı. Analist, bu görevdeki başarısızlığın ABD’ye daha pahalıya mal olacağına da dikkat çekti.
İki analist, Washington’ın Ortadoğu ülkelerine yönelik stratejisini gölgeleyen muğlaklığın altını çizerken bu durumun ‘bölge ülkelerini, kendilerinden beklenen rol ve ABD’nin onlara sunmayı planladığı imkanlardan habersiz bıraktığını’ dile getirdi. Analistler, bu durumun ayrıca her ülkenin ayrı hareket etmesine neden olacak şekilde bölgede bir boşluk oluşturduğunu ve işleri kontrolden çıkararak yeni bölgesel felaketlere yol açtığını vurguladı.
İki analist bunun, Türkiye’nin Suriye ve kuzey Irak’a, Mısır ve Katar’ın Libya’ya, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Yemen’e ve Rusya’nın da bölgeye müdahale ederken eski başkanlar Obama ve Trump döneminde yaşananların bir kanıtı olduğunu vurguladı.

Biden’ın Ortadoğu politikası
Ross ve Pollack, son iki ayda Irak, Suudi Arabistan ve İsrail’e yaptıkları ziyaretlere ilişkin açıklamalarında şunları söyledi:
“ABD idaresinin bölgedeki yaklaşımına ilişkin umut ve şüphe, bölge liderlerinin çoğunluğunda da görülüyor. Ancak değişmeyen tek şey, yönetimin orada neyi başarmaya çalıştığına dair kafa karışıklığıdır.”
Bunu, selefi Donald Trump’ın geri çekilmesinin ardından ‘İran’ın nükleer programına getirilen kısıtlamaları yeniden kabul etmesi şartıyla’ 2015 anlaşmasında dönmek istediğini ifade eden Başkan Biden’ın en önemli dış politika hedeflerinden biri olan İran dosyasında da görüyoruz. Ancak Biden’ın göreve başlamasından bu yana Viyana’da yapılan altı tur görüşmede çok az ilerleme kaydedildi. ABD Başkanı’ndan İran’ın nükleer silah edinmesine asla izin vermeyeceğine dair doğrudan bir uyarı bile yapıldı.
Makalesinde bu meseleye değinen Dennis Ross, Biden yönetiminin Tahran’ın en tuhaf taleplerini kabul etmeyi reddederek ‘İran nükleer anlaşması’ üzerinde durduğunu ifade etti. İran, önce tüm yaptırımların kaldırılmasını talep etti. Biden’in ise ‘İranlılara karşı yumuşak olduğu konusunda Kongre’den eleştirilerle karşı karşıya kalma korkusuyla’ bu talebi kabul etmek istemediği açık.
İki analist, ABD yönetiminin bölgede stratejik bir ortak olarak gördüğü Suudi Arabistan ile olan ilişkilerine de atıfta bulundu. Aktarılana göre bu ilişki, Biden döneminin başında Yemen’deki Koalisyo’na askeri desteğin durdurulması, Husilerin terör listesinden çıkarılması ve Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin istihbarat raporundan gizliliğin kaldırılmasıyla gerilmeye başladı. Bu bağlamda Dennis Ross, ABD’nin önemli Yemen krizi ve İran’ın nükleer programı gibi dosyalarda kesiştiği Suudi Arabistan’ı terk etmediğinin altını çizdi.
Nükleer mesele ve Yemen’deki savaş, ABD yönetiminin Ortadoğu’da öncelik kazanan iki başlığıydı. Ancak Gazze’de artan gerginlik, Filistin- İsrail çatışmasını yeniden uluslararası ilgi odağı haline getirdi. Biden’ın politikası, çatışmayı sonlandırmanın tek yolu olarak iki devletli çözümü benimsedi. Ancak Kudüs ve nihai sınırlar gibi temel konularla ilgili henüz herhangi bir ayrıntıya girmedi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “İsrailliler ve Filistinliler, eşit derecede özgürlük, güvenlik, refah ve demokrasiye sahip olmayı hak ediyor” dedi.

Net strateji ihtiyacı
ABD yönetimi bölgeyi terk etmedi. Ancak bölgeye dair net bir vizyona da sahip değil. Ross ve Pollack, makalelerinde Biden ve ekibinin Washington’ın Ortadoğulu ortaklarını, ‘bölgenin öylece terk edilmeyeceğine’ ikna ettiğini belirttiler. Analistler, ABD Başkanının Obama ve Trump’ın aksine daha fazla İran saldırganlığına ve genişlemesine boyun eğmeyeceğini vurgularken, bunu nasıl yapacağını ve bu aşamada hangi rolleri oynayacağını ise açıklamadılar. İki analist makalede şu ifadeleri kullandılar:
“İran bölgede önemli kazanımlar elde ettiği için bir strateji oluşturmak zor. ABD ve müttefikleri, büyük kaynaklar kullanmadan buna yanıt vermenin bir yolunu bulmalı. Aynı şekilde böyle bir strateji, pandeminin, bilgi devriminin, enerji piyasasının ve küresel güç dengesinin etkisiyle başa çıkmak için mücadele eden ABD’nin bölgesel ortaklarına yardımcı olacak girişimlere ihtiyaç duyacaktır.”
İki ABD’li politikacı Washington’a, bölgesel ortaklarına ve dostlarına güven vermek ve düşmanlarını caydırmak için  ‘bu kafa karışıklığının üstesinden gelmek amacıyla daha büyük hedeflere ulaşmak çerçevesinde her ülkedeki tüm küçük stratejileri birleştiren kapsamlı bir kavram formüle etme’ çağrısında bulundu. Analistler makalede “Kapsamlı stratejiler formüle etmek kolay değildir. Bu, sadece sloganlara indirgenemez” ifadesini kullandılar.



Baltık Denizi'nde "sabotaj" tartışması: "Çin'i suçlamak riskli bir hamle"

Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)
Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)
TT

Baltık Denizi'nde "sabotaj" tartışması: "Çin'i suçlamak riskli bir hamle"

Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)
Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)

Baltık Denizi'nde Finlandiya, Almanya, İsveç ve Litvanya arasında bağlantı kuran denizaltı telekomünikasyon kablolarının kopmasıyla sabotaj şüpheleri artıyor. Ancak uzmanlara göre gözlerin Çin'e çevrilmesi için henüz erken.

Olayla ilgili inceleme yürüten İsveç ve Danimarka, kabloların kopmasından sorumlu olabileceği gerekçesiyle Çin'e ait bir kargo gemisine odaklanıyor.

Danimarka Savunma Komutanlığı'ndan 20 Kasım'da yapılan açıklamada Çin merkezli Ningbo Yipeng şirketine ait Yi Peng 3 adlı geminin yakın takibe alındığı bildirilmişti. 

Salıyı çarşambaya bağlayan gece Danimarka ve İsveç arasındaki Kattegat Boğazı'nda demirleyen geminin, pazarı pazartesiye bağlayan gece "C-Lion 1" kablo hattının yakınlarında görüldüğü aktarılmıştı. İsveç polisi de dün incelemelerde Yi Peng 3'e odaklanıldığını duyurmuştu.

Fransa'nın kamu yayıncısı France 24'ün paylaştığı uydu takip verilerine göre, Rusya'nın St. Petersburg şehrinden Mısır'ın başkenti Kahire'ye giden kargo gemisi, Finlandiya ve Almanya arasında uzanan C-Lion 1 kablosu kesildiğinde bölge civarındaydı. Geminin daha sonra rotasını değiştirerek İsveç ve Litvanya arasında uzanan BCS kablosunun yakınına gittiği ve bu kablonun da arızalandığı belirtiliyor. 

ABD'nin Ukrayna'ya Rus topraklarına uzun menzilli füzelerle saldırma izni vermesinin ardından yaşanan olay, Avrupa'da sabotaj paniği yarattı. Gözler Çin ve Rusya'ya çevrildi.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, "Kimse bu kabloların kazara koptuğuna inanmıyor" demişti. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen de durumun "sabotaj olduğu ortaya çıkarsa şaşırmayacağını" söylemişti.

Diğer yandan France 24'ün görüştüğü uzmanlar, olayda Çin'in suçlanmasının riskli bir hamle olduğunu söylüyor.

Kopenhag Üniversitesi'nden deniz güvenliği uzmanı Christian Bueger, Çin'in olayla ilgili olduğuna dair henüz hiçbir kanıta rastlanmadığını hatırlatarak, Pistorius'un açıklamasının "erken ve şaşırtıcı" bulduğunu belirtiyor ve ekliyor: 

Böyle bir açıklama, Almanya'nın diplomatik manevra için hareket alanını kısıtlıyor. Almanya savunma bakanı, açıkça Çin'i Alman altyapısına sabotaj yapmakla suçluyor.

Bueger, Çin'in Rusya'yı desteklemek için Avrupa sularında hibrit savaş taktikleri kullandığının tespit edilmesi halinde bunun "daha önce duyulmamış, çok provokatif ve şaşırtıcı bir şey olacağını" söylüyor.

Birleşik Krallık'taki Lancaster Üniversitesi'nden Basil Germond, Baltık Denizi'nin hibrit savaş stratejileri için uygun bir bölge olduğuna dikkat çekerek, "Burada şüpheli ve kötü niyetli faaliyetleri önlemek zor" diyor. 

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov iddialara tepki göstererek şunları söylemişti: 

Hiçbir sebep yokken her şey için Rusya'yı suçlamaya devam etmek oldukça saçma.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian da gemilerin sıkı kanunlarla denetlendiğini ve yasalara uygun şekilde hareket ettiğini savunmuştu. 

Britanya'nın tanınmış gazetelerinden Financial Times, geminin ait olduğu Ningbo Yipeng firmasıyla iletişime geçmişti. Şirket, Pekin yönetiminin kendilerinden "incelemeye katkı sağlamalarını istediğini" bildirmiş, daha fazla detay paylaşmamıştı.

Independent Türkçe, France 24, Financial Times