Irak’ta çapraz ateşte kalan insani yardımın sembolü: De Mello

BM merkezini hedef alan intihar saldırısının 19. yıldönümü

Sergio Vieira de Mello (BM’nin Twitter hesabı)
Sergio Vieira de Mello (BM’nin Twitter hesabı)
TT

Irak’ta çapraz ateşte kalan insani yardımın sembolü: De Mello

Sergio Vieira de Mello (BM’nin Twitter hesabı)
Sergio Vieira de Mello (BM’nin Twitter hesabı)

19 Ağustos 2003’te Irak’ın başkenti Bağdat’ta bir intihar bombacısı patlayıcı yüklü bir kamyonu şehrin doğusunda Birleşmiş Milletler (BM) merkezi olarak kullanılan Canal Hotel’e doğru sürdü. Meydana gelen patlamada o dönem BM Irak Temsilciliği görevini icra eden Brezilyalı diplomat Sergio Vieira de Mello’nun da aralarında bulunduğu 22 kişi hayatını kaybetti.
İlk yardım ekiplerinin enkazın altındaki kişiler arasında De Mello’yu teşhis etmesi, sonraki yıllarda baş gösterecek yeni bir şiddet dalgasının ilk fiili habercisi olacaktı.
ABD'nin Irak'ı işgal ettiği ilk yılın yazında meydana gelen bu intihar saldırısı, BM’nin terör faaliyetlerinin doğrudan birincil hedefi olduğu ve daha sonra özgür Iraklıların şiddet ateşinin içine düştüğü ilk olaydı.
Bu trajik olay kısa bir süre sonra Irak sahnesindeki etkili aktörlerin çelişkileri arasında kaybolup gitti. Ebu Musa el-Zerkavi’nin liderlik ettiği Irak El Kaidesi örgütü, ABD güçleriyle savaş halinde olmasına rağmen intihar saldırısının hedefinde De Mello olduğunu açıkladı. Bu olaya paralel olarak ABD'nin Irak'taki sivil yöneticisi Paul Bremer, De Mello’nun taziyesini Irak’ın tecrübesini eleştirmek için kullanarak, “Irak’ın kendi kendini yönetmeye hazır olduğunu düşünmüyorum” ifadesini kullandı.
ABD ve Irak’taki ‘düşmanları’, şiddetin patlak verdiği bir ana denk gelen ve sürekli rejim değişikliği şokuyla karşılaştığı için olgunlaşmayan ve halen de olgunlaşmamış bir ülkede meydana gelen diplomasi ve insani yardım çalışmaları arasında bir yerde duran benzersiz De Mello hikayesini ihmal ettiler.
De Mello’nun kendi iradesiyle ‘Irak mayınına’ basarak hayatını kaybetmesinden bu yana onun arkasından Irak’a giden BM Temsilcileri ülke siyasetindeki mayınların arasından yürümeye çalıştılar. Anayasanın yazıldığı günden bu yana zorlu ve kompleks zorluklardan geçtiler. Ülkede 4 parlamento seçim dönemini aktifleştirdiler. Irak, De Mello'nun Ortadoğu'da umut verici olarak gördüğü alternatifi şimdiye kadar bilmiyordu.
De Mello Iraklılara güven aşılayarak, onların ülkelerini barış ve diyalog yoluyla yeniden inşa etme gücüne inanmaları için çalıştı. O dönemin şahitleri de Iraklıların patlamadan önce buna yakınlaştıklarını belirtir. De Mello çevresindeki güvenlik önlemlerinin dışına çıkıyordu. Fakat daha sonra bu hareketinin görevin yerine getirilmesi için uygun olmadığı anlaşıldı. Birçok kişinin eleştirdiği bu durum, De Mello’yu son derece karışık bir ülkede örnek bir Misyon Başkanı yaptı.
İntihar bombacısının o gün De Mello’yu seçmesi çatışma bölgelerinde geçen uzun bir hayat hikayesini sonlandırdı. Ancak bu gelişme Iraklıların daha sonra geleceklerinin nasıl olacağına dair seçim yapmaları için bir dönüm noktası oldu.
De Mello’nun ölümünden sonra Irak’taki iç savaş çok fazla gecikmedi. Savaş, tarihle ilgili geleneksel anlatıları kullanarak, mezhep ve siyasi etki arasındaki karmaşık bir çatışmada taassuba kapılan mezhep mensuplarından binlerce kişinin canına mâl oldu. Savaşın zirve noktaya ulaştığı dönemlerde BM ve uluslararası toplum patlamanın şokundan kurtulmaya çalışıyor ve Irak gibi bir ülkede insani çalışmaların yapısını yeniden gözden geçiriyordu.
Dünyada insani yardım alanında çalışanlar De Mello’nun ölümünün BM tarihini ve insan hakları alanını olaydan önce ve olaydan olarak ikiye böldüğü görüşünde. Belki de ofisinin enkazı altında bulunan kurbanın son sözleri “misyonu durdurmalarına izin vermeyin” olmuştur. Ve bu sözler, BM’yi Irak fobisinden uyandıran ve sonraki senelerde gücünü toparlamasına yardımcı olan bir iğne görevi görmüş olabilir.
De Mello’nun ardından Irak’a gelen BM Temsilcileri Pakistanlı Eşref Kadı, İsveç ve İtalyan vatandaşı olan Steffan de Mistura, Bulgaristanlı Nickolay Mladenov ve son olarak Hollandalı Jeanine Plasschaert kendilerini 17 yıl önce Irak’taki BM merkezinde meydana gelen patlamanın yol açtığı zorlu anla karşı karşıya buluyor.
BM intihar saldırısının gerçekleştiği ve De Mello’nun hayatını kaybettiği günü Dünya İnsani Yardım Günü olarak seçti. BM’nin bu kararı, dünyanın dört bir yanındaki çatışma bölgelerinde ve 2003’te Bağdat’taki senaryonun tekrarlanması muhtemel bölgelerdeki insani yardım çalışanlarını görevlerine devam etmeleri konusunda motive etmek adına sembolik bir jest olarak görüldü.
BM, De Mello’nun ölümünün ardından Irak’taki BM Misyonunu genişletmek için 4 yıl (2007) bekledi. Halihazırda Misyon bünyesinde çeşitli ülkelerden yaklaşık 170 görevli ve 18 kentin tamamında BM adına çalışan 420’nin üzerinde Iraklı görevli bulunuyor.
De Mello Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Felsefe ve İnsan Bilimi dallarında eğitim aldı. Üniversite eğitimi sırasında BM ekiplerinden birine katıldı. 1969’da doktora derecesini aldığında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) katıldı.
De Mello, UNCHR’ye katılmadan önce Fransa’da bulunduğu dönemde sol eylemlere katıldı ve ‘Amerikan Emperyalizmine’ karşı düzenlenen en büyük protesto hareketine şahit oldu -muhtemelen katıldı-. Nitekim bu protesto hareketi dönemin Fransa Cumhurbaşkanı’nın Paris’ten Berlin’e gizlice kaçmasıyla son bulmuştu.
De Mello, çalışma özgeçmişini 1996’da BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yardımcılığı’na atanarak taçlandırdı. 2002’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne getirildi. Bu göreve gelmesinden bir yıl sonra Irak’a gitti. Uluslararası çevreler De Mello’yu barışın sağlanması konusunda “tecrübeli” ve “içten” biri olarak niteler.



Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
TT

Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in İran'a karşı başlattığı saldırıdan önce, ABD, İsrail, Hamas ve İran arasında Gazze konusunda geniş kapsamlı müzakereler yürütüldüğünü açıklamıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da Gazze'de tutulan rehinelerin durumuyla ilgili ciddi ilerlemeler kaydedildiğini doğruladı.

Ancak İsrail'in İran'a sert bir askeri darbe indirmesi, Gazze meselesinin çözülmesine ve ateşkes anlaşmasına varılmasına katkıda mı bulunacak, yoksa bölgedeki ateşkes müzakerelerini olumsuz yönde mi etkileyecek?

Darbe öncesi çabalar

İsrail, İran'ı 7 Ekim 2023 saldırılarını finanse etmekle suçluyor. Bu suçlamayı dayandırdığı nedenlerden biri Hamas Hareketi’nin Tahran'ın bölgedeki uzantılarından biri olarak görmesi ve Hamas ile İran arasında uzun soluklu ve güçlü ilişkiler olmasıdır.

Mevcut bilgilere göre ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Filistin asıllı Amerikalı akademisyen ve siyasi aktivist Bishara Bahbah, İsrail İran'a ağır bir darbe indirmeden önce, ABD ile İran arasında İran’ın nükleer programına ilişkin müzakerelerle eş zamanlı olarak Gazze konusunda bir anlaşma metni üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmışlardı. Bu çabalar, ABD ile İran arasındaki müzakerelerle eş zamanlı olarak yürütülüyordu.

İsrail'in İran'a yönelik askeri saldırısı öncesinde, arabulucular Katar ve Mısır, ABD ile Gazze ve İran meselelerine dair görüşmeler yaptılar. Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati, Washington ile Tahran arasındaki müzakerelerin gelişmeleri ve Gazze'deki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varılması için Witkoff ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Tüm bu çabalar, Katar'ın Witkoff'un ateşkes önerisine ilişkin yenilikçi ve değiştirilmiş bir formül sunmasının ardından gerçekleşti. O sırada Hamas'ın geçici lideri Halil el-Hayya, "Gazze'deki savaşı durdurmaya yönelik bir dizi fikir aldık. Witkoff'un önerisine açığız. Ancak savaşı kalıcı olarak sona erdirmek ve İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesini sağlamak için daha güçlü güvenlik garantileri gerekiyor” açıklamasında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre bu çabalar Tahran'ın doğrudan bilgisi dahilinde gerçekleştirildi. Trump, ilk kez Gazze'de ateşkes dosyasına doğrudan müdahale ederken bunu, “Gazze şu anda bizim, Hamas ve İsrail arasında yürütülen büyük müzakerelerin ortasında ve İran da bu müzakerelere katılıyor. Gazze'de neler olacağını göreceğiz. Rehineleri geri almak istiyoruz” şeklindeki heyecan verici açıklamasıyla duyurdu.

Ardından Netanyahu, esir takası ve Gazze'deki ateşkes müzakerelerinde önemli ilerleme kaydedildiğini söyledi ve ardından üst düzey bakanlarıyla bir toplantı yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, rehinelerle ilgili anlaşmayı sağlamaya kararlı olduklarını ve ilerleme kaydedildiğini söyledi.

İsrail şartlarını koyuyor

Ancak İsrail'in İran'a saldırmasının ardından Gazze dosyasıyla ilgili tüm bu gelişmelere endişeyle bakılırken, Hamas bu eksene olan bağlılığını yeniden teyit etti ve tutumunda değişiklik yapmadı. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının tehlikeli olduğunu, bölgede patlamaya yol açabileceğini ve bunun Netanyahu'nun bölgeyi açıkça bir savaşa sürükleme konusundaki kararlılığını yansıttığını söyledi.

İsrail'in saldırısı, Gazze'deki savaşın gidişatını etkiliyor. Siyasi ve askeri gözlemciler, savaşın gidişatı ve ateşkesin Tahran ile Tel Aviv arasındaki askeri gelişmelere bağlı olarak değişebileceğini ve bir anlaşmaya varılabileceği gibi, tarafların tutumlarının sertleşebileceğini belirtiyorlar.

Siyasi araştırmacı Macid Ebu Herbid, değerlendirmesinde şunları söyledi:

“İsrail, bölgede zaferler kazandığına ve İran'a karşı ezici bir galibiyet elde ettiğine inanıyor. Bu durum Netanyahu'yu, kazanan tarafın şartları belirlediği kuralına göre şartlarını ve taleplerini sertleştirmeye iten bir coşkuya kapılmasını sağlarken Gazze konusunda yenilgiye uğradığına inandığı Hamas'ın bu şartlara uyması gerektiğini düşünüyor.”

Ebu Herbid, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hamas her şeyi kaybettiğini düşünüyor olabilir ve bu yüzden tek seferde kapsamlı bir anlaşma imzalamakta ısrarcı bir tutum sergileyebilir. Bu durum toprak üzerindeki kontrolünü kaybettikten sonra kaybedecek başka bir şeyi kalmadığından kaynaklanıyor."

Ebu Herbid'e göre İsrail'in İran'a yönelik saldırıları Gazze dosyası üzerinde hızla etkili olmayacak. Yani ne Hamas ateşkes için acele edecek ne de İsrail anlaşmaya varmak ve rehinelerin serbest bırakılması için acele edecek. Siyasi araştırmacı, her iki tarafın da önceliklerini değiştirmek için Tahran'daki çatışmalardaki gelişmeleri beklediğini belirtti.

“İran ateşkesi engelleyebilir”

Askeri bilimler alanında öğretim görevlisi Muaviye Vasif ise İsrail ile İran arasındaki gerginliğin Gazze'deki ateşkes sürecine hizmet etmediğini söyledi. Vasif’e göre Netanyahu, Tahran'ı vurma planlarıyla meşgulken, Hamas durumu izliyor ve müzakere edecek birini bulamıyor. Bu yüzden Gazze'deki durum olduğu gibi kalabilir.

Vasif, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Trump'ın açıkladığına göre İran, İsrail ile Hamas arasında Gazze konusunda yürütülen görüşmelere dahil olduğundan, herhangi bir öneriyi reddederek Hamas’ı etkileyecektir. Ayrıca ABD ile yürüttüğü görüşme ve müzakerelerde şartlarını sertleştiriyor ve bunları hiçbiri, kısa süreliğine de olsa bir ateşkese varılmasını isteyen Gazze halkının yararına olmayacak.”

Hamas'ın şu anda zayıf bir konumda olduğunu ve Tel Aviv'in İran'la savaşla meşgul olması nedeniyle İsrail'e Gazze'de ateşkes için baskı yapamayacağını söyleyen Vasif, Tahran'daki gerginliğin Gazze'deki çatışmaları hafifletebileceğini, ancak Netanyahu'nun şu anda zafer kazandığına inandığı için ateşkes görüşmelerini etkilemeyeceğini belirtti.

Güvenlik araştırmacısı Vail el-Mubeyyed ise farklı bir görüşe sahip. İsrailli bakanların İran'a yönelik saldırıyla meşgul oldukları bir ortamda Netanyahu'nun Gazze'deki ateşkes dosyasını gündeme getirebileceğini söyleyen Mubeyyed, “Tel Aviv hükümetindeki aşırı sağcı bakanlar İsrail'in Tahran'a yönelik saldırılarıyla meşguller ve şu an Gazze ile ilgili hiçbir şeye karşı çıkmıyorlar. Bu yüzden yakında Gazze'de bir ateşkes sağlanabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Hamas ne düşünüyor?

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları yok oluyor. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının Gazze'deki sükuneti bozduğunu, Netanyahu'nun kibirli bir tavır sergilediğini ve Gazze'deki krizi kasıtlı olarak derinleştirerek bölgedeki gelişmelerle ilişkilendirdiğini söyledi.

İran’a yönelik saldırının Gazze'ye bazı yansımaları söz konusu ve Netanyahu, Hamas'ın müzakere turlarında gösterdiği esnekliğe rağmen savaşı sona erdirmek istemiyor. İsrail'e göre Gazze'deki savaşın sona ermesi bölgesel meselelerle ilişkili ve Tel Aviv bölge haritasını kendi istediği şekilde yeniden çizmeyi planlıyor. Gazze'de olanlar da bu planın sadece bir parçası.