Rusya ve Türkiye arasındaki pazarlık dosyası: Libya'daki paralı askerler

Libya’nın batısında Libyalı güçlere eğitim veren Türk askerleri (Şarku’l Avsat)
Libya’nın batısında Libyalı güçlere eğitim veren Türk askerleri (Şarku’l Avsat)
TT

Rusya ve Türkiye arasındaki pazarlık dosyası: Libya'daki paralı askerler

Libya’nın batısında Libyalı güçlere eğitim veren Türk askerleri (Şarku’l Avsat)
Libya’nın batısında Libyalı güçlere eğitim veren Türk askerleri (Şarku’l Avsat)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Libyalı mevkidaşı Necla el-Menguş’un geçtiğimiz hafta sonu Moskova'da bir araya geldikleri toplantıda, Libya’daki paralı askerler ve yabancı savaşçılar konusu yeniden gündeme geldi. Ancak toplantı, Moskova ve Ankara'nın Libya'daki askeri varlıklarını güçlendirmek için daha fazla pazarlık yapmak ve baskı uygulamak amacıyla paralı askerler kartını nasıl kullandığını bir kez daha gösterdi.
Libya Temsilciler Meclisi (TM) Üyesi Muhammed er-Raid, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, ülkedeki mevcut durumun devam etmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek, “Her iki taraf da diğer tarafın önce çekilmesi ve ayrılması gerektiğini savunuyor. Bu durum Libya krizinin çözümüne hiç yardımcı olmuyor” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’a konuşan Raid, krizin başlangıcında ülkeye paralı askerlerin girişinden Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusı’nu (LUO) sorumlu tuttu. Raid’e göre LUO’nun Libya'nın başkenti Trablus'a doğru ilerlemesi, o sırada görevde olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) 2019'un Kasım ayı sonlarında Türkiye ile askeri bir mutabakat zaptı imzalamaya sevk etti.
Uluslararası toplum ve Libya’ya dost ülkelerin, Libyalılara, topraklarına yasadışı yollardan girenleri, karşı tarafı düşünmeden ve önce onların ayrılmalarını talep etmeden çıkarmalarına yardım etmeleri gerektiğini söyleyen Raid, “Ülkemize yasal yollardan, resmi olarak ve ilan edilen anlaşmalarla girenler de sorunsuz bir şekilde bu topraklardan ayrılacaklardır. Türklerin, mutabakat muhtırasını sona erdirmelerini veya değiştirmelerini istediğimizde uyacağına inancımız tamdır. Savaş unsurlarına ihtiyacımız yok, çünkü on binlerce genç Libyalımız var” ifadelerini kullandı.
Lavrov, Türkiye’nin, Libya’ya önceki hükümetin talebi üzerine gelmiş olsa bile, Libya’ya askeri müdahalede bulunmasıyla ilgili gerekçelerini reddederken bunu açıkça belirtmişti. Trablus ve Tobruk olarak ikiye ayrılmış olan TM’nin Tobruk tarafınca temsil edilen ve meşruiyet açısından diğerinden geride olmayan Libyalı ikinci taraf da diğer kaynaklardan askeri yardım talebinde bulundu. Kurulan bu askeri dengeye saygı sayesinde ateşkes konusunda anlaşmaya varmak mümkün oldu ve Ekim 2020'de Cenevre’de ateşkes anlaşması imzalandı. Ancak TM Ulusal Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkanı Talal el-Mihub, Şarku’l Avsat’a, TM’nin Libya topraklarının egemenliğini korumadaki rolünü vurgulayarak yaptığı açıklamada, “Başta Türkler olmak üzere tüm yabancı güçlerin ve onları beraberlerinde getiren Suriyeli paralı askerlerin ülkeden ayrılmasını desteklediğimizi daha önce defalarca kez duyurmuştuk” dedi. Açıklamalarını sürdüren Mihub, “Hiçbir zaman Libya topraklarında herhangi bir yabancı gücün varlığını meşrulaştırmadık. Bu olmadı ve asla olmayacak. Fakat bu güçler halen Libya topraklarındayken milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine gitmenin tehlikeleri konusunda uyarıyoruz” diye konuştu.
Trablus merkezli Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Üyesi Ebu el-Kasım Kazit, istisnasız herkesin gitmesi gerektiğini ve Libya topraklarında herhangi bir yabancı askeri gücün varlığına karşı olduklarını söyledi. Bazılarının Türkiye ile imzalanan askeri mutabakat muhtırasının yasallığını tanımadığını ifade eden Kazit, “Ama sonuçta bizim topraklarımızdaki güçlerden ayrılmaları yönünde bir talebimiz var ve onları uluslararası alanda utandırabiliriz” dedi.
Kazit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çözüm, Rusya'nın topraklarımızdaki varlığının büyüklüğünü açıkça kabul etmesi ve bu varlığı haklı çıkarmak için dayandığı meşru gerekçeyi veya temeli ilan etmesiyle başlar. Bu olmadan, Rusların Türkleri eleştirmeye devam etmesi kabul edilemez.”
Kazit, her ne kadar iki ülke arasında diğer bölgelerdeki çıkarlarla yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde Libya'dan aynı anda çekilme konusunda mutabakatlar olduğunu dışlamasa da, bu anlaşmaların uygulanmamasının, askeri güçlerinin gelecekte Libya topraklarından çekilmesine ilişkin planlara yansıyacağı konusunda uyardı.
Libya’nın Rusya ve Türkiye arasındaki anlaşmaya uygun bir yer olmadığına işaret eden Kazit, dolayısıyla, bu anlaşmaların büyük ihtimalle ABD’nin veya Batı Avrupa ülkelerinin çıkarlarıyla kesiştiğini ve bu nedenle çekilmenin engellenebileceğini, sonunda Libya’nın en büyük kaybeden olmaya devam ettiğini söyledi.
Tobruk kentindeki eski Temsilciler Meclisi Hükümeti Dışişleri Bakan Vekili Hasan es-Sagir ise Libyalı taraflar arasındaki güvensizlik durumunun Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde açıkça görüldüğü gibi müttefiklerine de yansımasının, doğal olduğuna inanıyor. Milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmadan ve ülkede seçilmiş bir otorite kurulmadan önce Libya dosyasında önemli bir ilerleme kaydedilemeyeceğini düşünen Sagir, “Maalesef şuan halen bölünmüş halde ve kırılgan olan siyasi durum ve yeniden çatışmaların başlaması korkusu nedeniyle bu meseleye daha fazla bulaşmak istemeyen çok sayıda bölgesel ve uluslararası taraf var. Bu durum, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nu (UNSMIL) birkaç gün önce ateşkes anlaşmasının baltalandığına dair uyarıda bulunmaya itti” yorumunda bulundu.
Libya’nın batısındaki bazı çevreleri, başta Türkiye ile UMH arasında imzalanan mutabakat muhtırası olmak üzere bazı gerçekleri inkâr etmekten vazgeçmeye çağıran Sagir, “Esasen bu muhtıra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zaten uzun zaman önce geldiği Libya topraklarındaki varlığını meşrulaştırmanın yanı sıra yanlarında getirdikleri Suriyeli paralı askerler ve başta insansız hava araçları (İHA) olmak üzere silahları örtbas etmek için imzalandı” dedi.
Sagir, son olarak anlaşmanın imzalanmasından sonra teçhizat ve silahlarla birlikte Türk güçleri ve Suriyeli paralı askerlerin sayısının iki katına çıktığını sözlerine ekledi.



Rapor: İsrail, Mısır'ın Sina'ya askeri yığınağından endişeli... Netanyahu, Mısır’a baskı yapması için Trump yönetimine başvurdu

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, geçen yıl İkinci Saha Ordusu'nun Altıncı Zırhlı Tümeni'nin teftiş törenini izliyor. (Arşiv – Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, geçen yıl İkinci Saha Ordusu'nun Altıncı Zırhlı Tümeni'nin teftiş törenini izliyor. (Arşiv – Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Rapor: İsrail, Mısır'ın Sina'ya askeri yığınağından endişeli... Netanyahu, Mısır’a baskı yapması için Trump yönetimine başvurdu

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, geçen yıl İkinci Saha Ordusu'nun Altıncı Zırhlı Tümeni'nin teftiş törenini izliyor. (Arşiv – Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, geçen yıl İkinci Saha Ordusu'nun Altıncı Zırhlı Tümeni'nin teftiş törenini izliyor. (Arşiv – Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Axios internet sitesi bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminden Mısır'a Sina Yarımadası'ndaki ‘mevcut askeri yığınağını’ azaltması için baskı yapmasını istediğini bildirdi. Bu bilgi, siteye konuşan bir ABD'li ve iki İsrailli yetkili tarafından doğrulandı.

Site, İsrailli yetkililerin, Mısır'ın ‘1979 yılında iki ülke arasında imzalanan barış antlaşmasına göre sadece hafif silahların kullanılmasına izin verilen bölgelerde, bazıları saldırı amaçlı kullanılabilecek askeri altyapı inşa ettiğini’ iddia ettiklerini belirtti.

Yetkililer, Mısırlıların ‘Sina'da bulunan hava üslerindeki pistleri savaş uçaklarının kullanabilmesi için genişlettiklerini ve İsrail istihbaratının füzeleri depolamak için kullanılabileceğine inandığı yer altı tesisleri inşa ettiklerini’ söylediler, ancak ‘Mısır'ın bu tesislerde gerçekten füzeleri depoladığına dair hiçbir kanıt bulunmadığını’ vurguladılar.

Yetkililer, İsrail'in diplomatik ve askeri kanallardan Mısır'a bu konuyu sorduğunda, Mısırlıların amaçları hakkında ‘makul bir açıklama yapmadığını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre yetkililer, Gazze savaşı devam ederken, Mısır'ın Sina'daki askeri yığınağının iki taraf arasında ‘başka bir gerilim noktası’ haline geldiğini ifade ettiler.

Yetkililer, Mısır'ın, barış antlaşması uyarınca sadece hafif silahların kullanılmasına izin verilen Sina’da, bazıları saldırı amaçlı kullanılabilecek askeri altyapı inşa ettiğini kaydettiler.

Raporda, Netanyahu'nun ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'ya Mısır'ın Sina'daki faaliyetlerinin bir listesini sunduğu ve bunun Mısır ile barış anlaşmasının temel ihlallerini oluşturduğunu söylediği belirtildi.

Axios, Mısırlı bir yetkilinin İsrail'in iddialarını yalanladığını ve Trump yönetiminin son zamanlarda Kahire ile bu konuyu gündeme getirmediğini aktardı.

Bir İsrailli yetkili, “Mısırlıların Sina'da yaptıkları çok tehlikeli ve biz çok endişeliyiz” ifadelerini kullandı.


Hind Receb Vakfı, Atina'da bir İsrailli asker hakkında suç duyurusunda bulundu

Hind Receb'in İsrail ordusu tarafından öldürülmeden önceki fotoğrafı (Arşiv – Reuters)
Hind Receb'in İsrail ordusu tarafından öldürülmeden önceki fotoğrafı (Arşiv – Reuters)
TT

Hind Receb Vakfı, Atina'da bir İsrailli asker hakkında suç duyurusunda bulundu

Hind Receb'in İsrail ordusu tarafından öldürülmeden önceki fotoğrafı (Arşiv – Reuters)
Hind Receb'in İsrail ordusu tarafından öldürülmeden önceki fotoğrafı (Arşiv – Reuters)

Hind Receb Vakfı (HRF), Gazze Şeridi'nde devam eden İsrail askeri operasyonları sırasında işlediği iddia edilen savaş suçları ve soykırım eylemlerindeki rolü nedeniyle, İsrail ordusunun Givati Tugayı 432. Piyade Taburu'nda asker olan Naor Shlomo Dadon hakkında Atina Bölge Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığı'na resmi bir suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusu, HRF adına Yunan insan hakları avukatı Evgenia Koniaki tarafından 19 Eylül 2025 tarihinde yapıldı. Şikâyet, HRF tarafından hazırlanan 70 sayfalık bir soruşturma raporuna dayanıyor ve Dadon'un Gazze'deki varlığını, biriminin sivil altyapının yıkımındaki doğrudan rolünü ve bu eylemleri sosyal medyada alenen paylaşmasını belgeliyor.

Kendi suçlarını belgeleyen bir asker

Naor Shlomo Dadon, Ağustos 2024'ten Ağustos 2025'e kadar Gazze'de görev yaptı. 432. Tabur'un bir üyesi olarak Dadon, Refah ve Cibaliye'deki mahalleleri yerle bir eden, on binlerce insanı yerinden eden ve okulları, evleri ve kamu altyapısını tahrip eden bir askerî harekâta katıldı.

HRF, kanıtlar arasında Refah ve Cibaliye'deki sivil bölgelerin yıkımına, Hamad bin Halife Okulu'nun yakılmasına ve sivil bölgelerin yıkımını öven sosyal medya paylaşımlarına katıldığını gösteren fotoğraflar ve paylaşımlar olduğunu bildirdi. HRF’nin resmî internet sitesine göre Dadon ayrıca, kitlesel açlığın yaşandığı kuşatma altındaki bir bölgede barbekü yaparken fotoğraf çekti.

HRF, Dadon'un şu anda İsrailli grup ‘Rising Heroes’ tarafından Magnesia'nın Zagora kentinde düzenlenen ‘zihinsel dayanıklılık’ kursuna katıldığını ifade etti. HRF, söz konusu kurs programını eleştirerek, şüphelileri yasal sorumluluktan koruduğunu belirtti.

HRF yöneticilerinden Dyab Abou Jahjah, “Sivil nüfusun yok edilmesine katılanlar için Avrupa'da güvenli bir sığınak olamaz. Bu sözde ‘dinlenme yerleri’ travma sonrası destek değil, zulüm sonrası sığınaklardır. Filistinli aileler enkazda sevdiklerini ararken, onları gömmek için yardım eden adamlara Yunan dağlarında

Suç duyurusunda, Yunan makamlarından Dadon'u Yunan ceza hukukundaki evrensel yargı yetkisi hükümleri, Cenevre Sözleşmeleri ve Roma Statüsü uyarınca soruşturmaları talep edildi.

İddia edilen suçlar arasında okulları ve sivilleri hedef almak, yaygın mülk tahribatı ve kasıtlı olarak yok etmeye varan yaşam koşulları dayatmak yer alıyor.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre HRF bu ayın başlarında, aynı tugaydan asker Yair Ohana hakkında Yunanistan'da benzer bir şikâyette bulunmuş ve bu dava Korfu Bölge Mahkemesi Ön Soruşturma Departmanı'na sevk edilmiş.


Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'ndeki rehinelerin ‘veda fotoğrafını’ yayınladı ve onlara Ron Arad'ın kaderini yaşatma tehdidinde bulundu

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından bugün yayınlanan, Gazze Şeridi'nde tutulan rehineleri gösteren bir görsel
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından bugün yayınlanan, Gazze Şeridi'nde tutulan rehineleri gösteren bir görsel
TT

Kassam Tugayları, Gazze Şeridi'ndeki rehinelerin ‘veda fotoğrafını’ yayınladı ve onlara Ron Arad'ın kaderini yaşatma tehdidinde bulundu

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından bugün yayınlanan, Gazze Şeridi'nde tutulan rehineleri gösteren bir görsel
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından bugün yayınlanan, Gazze Şeridi'nde tutulan rehineleri gösteren bir görsel

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları bugün, Gazze Şeridi'nde tutulan 46 rehinenin fotoğrafını yayınlayarak, hepsini ‘Ron Arad’ olarak adlandırdı. Bu isim, 1986 yılında Lübnan'da uçağı düşen ve 1988 yılından beri kayıp olarak sınıflandırılan bir İsrail Hava Kuvvetleri pilotunun adı. Kassam Tugayları bu paylaşımı ile Gazze Şeridi'nde tutulan rehinelerin Arad’la aynı kaderi paylaşabileceklerine işaret etti.

Kassam Tugayları tarafından yayınlanan görselin üzerinde şu ifade yer aldı: “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun uzlaşmaz tavrı ve İsrail Genelkurmay Başkanı Zamir'in ona boyun eğmesi nedeniyle, Gazze'deki operasyonun başlangıcında bir veda fotoğrafı yayınlıyoruz.”

Gazze Şeridi’ndeki savaş, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'in güneyindeki yerleşimlere saldırması ve İsrail verilerine göre bin 200 kişiyi öldürmesi ve 251 kişiyi rehin almasıyla patlak verdi. Rehinelerin 46'sı Gazze Şeridi'nde kalmaya devam ediyor ve bunların yaklaşık 20'sinin hayatta olduğu düşünülüyor

Şarku'l Avsat'ın elde ettiği bilgiye göre İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında 65 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Bölgede kıtlık yaşandı ve nüfusun çoğu yerinden edildi.