Taliban nükleer silah elde etmeye çalışacak mı?

Necibullah'ın Atom Enerjisi Başkanı olarak atanması, gözlemcilerin hareketin askeri bir program geliştirme arayışı olasılığı konusunda dikkatini çekti.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Afganistan'daki durumu izlediğini açıkladı (Reuters)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Afganistan'daki durumu izlediğini açıkladı (Reuters)
TT

Taliban nükleer silah elde etmeye çalışacak mı?

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Afganistan'daki durumu izlediğini açıkladı (Reuters)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Afganistan'daki durumu izlediğini açıkladı (Reuters)

İnci Mecdi
Afganistan, 1957 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) kurucu üyelerinden biriydi. Yirmi yılı aşkın bir süre boyunca bu uluslararası örgütle işbirliği yaptı. Bu ilişki 1970’lerin sonlarında sivil çatışmalar ve Sovyetler Birliği'nin ABD ve Pakistan destekli isyancılara müdahalesi nedeniyle kesildi. Söz konusu çatışmalar, Sovyetlerin 1990’larda yenilmesi ve iktidarın Taliban Hareket, tarafından ele geçirilmesiyle sona erdi. UAEA, 11 Eylül 2001 saldırılarına yanıt olarak ABD’nin, Afganistan’ı işgal etmesinin ardından Taliban otoritesinin çöküşü sonrasında Kabil ile işbirliğine dönebildi.
2011 yılında nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanımını ele almak üzere Afganistan Atom Enerjisi Yüksek Komisyonu kuruldu. Ancak ‘Taliban’ hareketinin son yıllarda ülke genelinde yeniden ortaya çıkmasıyla, Afgan Nükleer Enerji Ajansı, istikrarsızlığın çalışmalarını tehlikeye atabileceğine dair endişelerini dile getirdi. O dönemin Afganistan’nın Viyana Büyükelçisi Khojesta Fana Ebrahimkhel, geçtiğimiz yılın Şubat ayında UAEA’ya yaptığı bir açıklamada, Afganistan'daki güvenlik durumunun, bazı bölgeleri, isyancı grupların ve ülke genelinde faaliyet gösteren yerli ve uluslararası terörist grupların kontrolüne karşı savunmasız hale getirdiğini ifade etti. Ayrıca “Dolayısıyla, bu gruplar tarafından Afganistan üzerinden yasadışı nükleer madde transferi konusunda ciddi endişelerimiz var” dedi.
Newsweek’in Afgan diplomatın konuşmalarından aktardığı anektodlara göre Ebrahimkhel, o dönemde, bu tür yasadışı faaliyetlerin durumu daha karmaşık hale getireceği ve binlerce insanın hayatını tehlikeye atacağı konusunda uyarıda bulundu. UAEA üyelerine konuya özel önem vermeye çağrısı yaptı. Ancak kısa bir süre sonra Afganistan’daki çatışmalar daha da kötüleşti. Bu uyarıdan iki hafta sonra Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Taliban ile Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesinin önünü açan bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşma geçtiğimiz aylarda, mevcut ABD Başkanı Joe Biden yönetimi tarafından uygulamaya konuldu. Bunu, ülkenin yeniden radikal hareketin pençesine düşmesi ve devlet kurumlarının egemenliğini ele geçirmesi izledi.

Nükleer teknoloji transferi
Taliban yakın zamanda uluslararası arenada tanınmayan yeni hükümetinde görevlendirilen isimleri açıkladı. Necibullah’ın, on yıl önce kurulan Afgan Atom Enerjisi Ajansı'nın başına getirildiği bildirildi. Açıklama, Taliban hükümetinin nükleer silah geliştirme arayışı olasılığını sorgulayan uluslararası gözlemcilerin dikkatini çekti. Bu gözlemciler arasında eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da bulunuyor. Geçtiğimiz Pazar günü WABC radyo kanalına verdiği röportajda, Taliban’ın, Pakistan üzerinden nükleer silah arayışında olabileceğine dikkat çekti.
Newsweek’e göre UAEA’nın Afganistan’daki durumu izlediğini bildirdi. Öte yandan gözlemciler, özellikle de Taliban’ın teknolojik eksikliklerinin önemli bir dış yardım gerektireceği göz önüne alındığında konunun mevcut aşamadaki olasılığını sorguluyor. İsmi açıklanmayan bir Taliban yetkilisi, Newsweek’e yaptığı açıklamada, “Nükleer silah geliştirme konusunda herhangi bir karar vermedik” dedi. Nitekim hareket, konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz herhangi bir resmi açıklama yapmadı.
Pakistan, diğer ülkelere nükleer teknoloji sağlayarak ülke dışı nükleer yayılma geçmişine sahip. Newsweek dergisinde, Pakistan'da 'atom bombasının babası' olarak bilinen nükleer fizikçi Dr. Abdulkadir Khan’ın Libya, İran ve Kuzey Kore'ye santrifüj tasarımları dahil gizli bilgiler sağladıkça uluslararası suçlamaların merkezinde yer aldığına işaret edildi.
Ancak, Taliban'ın barışçıl programlarını askeri bir programa dönüştürmek için yurtdışından yardım alması gerekecek olan nükleer teknoloji buna dahil değil. Bu, bölgedeki Çin ve Rusya'nın başını çektiği uluslararası güçlerin izin vermeyeceği bir durum. ABD'nin şimdiden Taliban’ın Pakistan'daki nükleer programı kontrol etmesi konusunda endişesi var.

Pakistan'ın nükleer gücü tehlikede
Geçen Salı, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi huzurunda yapılan bir oturumda, üst düzey ABD'li generaller, Başkan Joe Biden'ı Afganistan'dan hızlı bir şekilde çekilmenin Pakistan'ın nükleer silahlarına ve ülkenin güvenliğine yönelik riskleri artırabileceği konusunda uyardıklarını söyledi. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Afganistan'dan hızlı bir şekilde çekilmenin bölgesel istikrarsızlık risklerini ve Pakistan'ın ve nükleer cephaneliklerinin güvenliğini artıracağı konusunda uyarıda bulunduklarını ifade etti. Milley, “Pakistan sığınağının rolünü tam olarak incelememiz gerekiyor” ifadelerini kullanarak, Taliban'ın 20 yıl boyunca ABD askeri baskısına nasıl direndiğini araştırmanın gerekliliğini vurguladı.
ABD’li generaller, Pakistan'ın nükleer silahları ve bunların teröristlerin eline geçme olasılığı hakkında daha fazla endişeyi tartışmayı reddedip, bu ve diğer hassas konuları senatörlerle kapalı oturumda görüşeceklerini söylediler. Bolton, röportajda, aşırılık yanlısı grupların İslamabad'ın kontrolünü ele geçirmesi halinde Pakistan'ın nükleer silahlarının Taliban’ın eline geçme olasılığının varlığından bahsetti. John Bolton, “Afganistan'ın Taliban kontrolüne girmesi, teröristlerin Pakistan'ın kontrolünü ele geçirme konusunda tehdit oluşturuyor. Bu, belki de 150 nükleer silahın teröristlerin eline geçeceği anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Pakistan'ın 102'si karada füze, altı balistik füze ve 24 nükleer roket F-16 savaş uçağı dahil olmak üzere yaklaşık 160 nükleer savaş başlığından oluşan bir cephaneliği var. Pakistan, 1998'de ilk kez bir nükleer savaş başlığını test ederek dünyada bunu resmi olarak yapan yedinci ülke oldu. Cephaneliği, ilk olarak 1974'te bir nükleer savaş başlığını test eden Hindistan'a karşı savunma olarak kabul ediliyor.



Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
TT

Hamaney'in karşı çıkan konuşması ve yaklaşan ABD-İran anlaşması

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, eski İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümünün birinci yıldönümünde ulusa sesleniş konuşması yapıyor, 20 Mayıs 2025 (AFP)

Siyasi analizde, sonuçlara varmak için göstergeleri izlemek gerekir. İran Dini Lideri'nin rejimin kurucusu Humeyni’nin ölüm yıldönümü sırasında yaptığı son konuşmadan ve Umman Sultanlığı aracılığıyla Tahran'a sunulan son Amerikan teklifinden, iki taraf arasında kapsamlı olmayıp geçici olsa bile bir anlaşmaya varma olasılığının yüksek olduğu söylenebilir. Hem de Umman himayesinde yapılan dördüncü tur görüşmelerden bu yana Tahran ve Washington arasında görülen keskin görüş farklılıklarına rağmen. Farklılığın sebebi İran'ın daha önce uranyumu 2015 nükleer anlaşmasında kabul edilen aynı seviyede, yani yüzde 3,67 oranında zenginleştirme hakkını tanıyan Amerikan pozisyonunda değişiklik olarak gördüğü son açıklamalar. Amerikan pozisyonunun, İran'ın nükleer programı barışçıl olduğu sürece zenginleştirme prensibini tamamen reddetme yönünde değiştiğini görüyoruz. Buna göre Tahran'ın uranyum zenginleştirme hakkı yok ve nükleer yakıtı yurtdışından ithal edebilir. Bu konu, sorunun çözümüne dair olumlu bir atmosfer oluşturmakta başarısız olan beşinci tura kadar uzanan görüşmelerin ilerlemesinin önündeki en büyük engeldi. Bu arada İran, kendi topraklarında kurulacak ve Suudi Arabistan ile BAE’nin de dahil olacağı bölgesel bir uranyum zenginleştirme kompleksi önerisinde bulundu; böylece topraklarında uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürebilir, nükleer yakıta erişimini sürdürebilir ve komşularına karşı iyi komşuluk gösterebilir.

Öte yandan, ABD tarafının da İranlılara sunulan ve Tahran’ın kendisine yanıt olarak birkaç mesaj verdiği bir teklifi var. Bu teklif, Tahran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması, ABD'ye ilave olarak İran, Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerinden oluşan bölgesel bir nükleer enerji birliği kurulması çağrısını içeriyor. Daha sonra Umman Sultanlığı'nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetiminde bölgesel bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulmasını önerdiği söylendi. Washington, Umman'ın teklifini kabul etti ve bu ortak uranyum zenginleştirme tesisinin İran dışında bulunmasını istedi. Axios sitesi, ABD'nin, programını askıya alması karşılığında İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını tanıdığını, topraklarında yüzde 3’e kadar uranyum zenginleştirilebileceğini kabul ettiğini bildirdi. Tahran bölgesel zenginleştirme tesisi teklifini kabul edebilir, ancak bu, onun için yurt içindeki zenginleştirme faaliyetlerine bir alternatif olmayacaktır. Kaldı ki tesisin yurt dışında değil, kendi topraklarında bulunmasını istiyor.

Amerikan pozisyonunun yüzde 3 zenginleştirme etrafında dönmesi durumunda, bunun Washington'un pozisyonundan geri adım attığı anlamına geldiği iddia edilebilir. Washington, önceki iki görüşme turunda İran'ın topraklarında zenginleştirme faaliyetlerini sürdürmesini engellemekte ve yurtdışından nükleer yakıt ithal etmesinde ısrar etmişti. Bu nedenle, Tahran'ın küçük bir oranda bile olsa ülke içinde zenginleştirmeye devam etmesi, bir yandan Washington ile yaptırımları kaldıracak, diğer yandan ABD'nin topraklarında uranyum zenginleştirme hakkını tanımasını garantileyecek bir anlaşmaya varana kadar, orta yol olarak kabul edebileceği bir teklif olacaktır.

Dolayısıyla Amerikalıların önerdiklerine ve İran'ın cevabına göre, altıncı turun yakında yapılması ve daha sonra bir anlaşmaya varılması muhtemel. Amerikan teklifi, ABD'nin uranyum zenginleştirmenin tamamen durdurulması talebi ile İran'ın ülke içinde zenginleştirmeyi sürdürme ısrarı arasındaki uçurumu küçültecek bir uzlaşma olabilir. Hal böyle iken, İran Dini Lideri Ali Hamaney neden iki gün önce buna karşı çıkan ve Washington'a düşmanca yanıt veren, İran'ın pozisyonundan geri adım atmadığını vurgulayan açıklamalar yaptı? Konuşmasında, “Ülkesinin tam bir nükleer yakıt döngüsüne sahip olmakta başarılı olduğunu, nükleer endüstrinin sadece enerji için olmadığını, aynı zamanda tüm endüstrilerin temeli ve ulusal bağımsızlığın sembolü olduğunu, uranyum zenginleştirmenin nükleer meselenin anahtarı olduğunu ve İran'ın düşmanlarının zenginleştirmeyi kontrol altına almak istediklerini” söyledi. Hamaney böylece bir yandan ülkesinin anlaşma için can atmadığını ve ülkenin en yüksek otoritesinin buna bir ölçüde karşı çıktığını göstermeye çalıştı. Diğer yandan, bu konuşma içeriye dönüktü, çünkü Tahran'ın topraklarında uranyum zenginleştirme hakkından mahrum bırakılmayı reddettiğini duyuruyordu. Böylelikle Tahran, Donald Trump'ın sunduğu teklifi kabul etse bile, Dini Lider'in muhalif konuşması tekliften birkaç gün önce yapılmış olacaktı. Trump’ın teklifi uranyumu 2015 anlaşmasındakine yakın düşük bir seviyede zenginleştirmeyi içerdiğinden, Tahran, bunu İran direnişi karşısında Washington'un geri çekilmesi ve teklifin onu içeride zenginleştirme hakkından mahrum bırakmadığı şeklinde pazarlayabilir.

Konuşma ayrıca İran ve Washington'un kamuoyu önünde düşmanca açıklamalar yapma, ancak perde arkasında, aralarındaki boşlukları kapatmak için anlaşma ve ardından bunu açıklama alışkanlığının çerçevesine girebilir. Tahran'a ABD’ye pozisyonunda geri adım attırmakla övünme fırsatı verecek olan Trump, İran zihniyetini ve nükleer meselenin nasıl bir ulusal gurur meselesi, ulusal kimlik ve egemenliğin bir parçası olduğunu incelemiş olmalıydı. Öyle ki hükümet, öğrenciler için nükleer tesislere okul gezileri düzenliyor. Tahran rejimi ayrıca yaptırımlara ve kısıtlamalara rağmen ileri nükleer teknoloji seviyelerine ulaşma yeteneği ile övünüyor. Bu nedenle İran, topraklarında uranyum zenginleştirmekten mahrum bırakılmasını reddederdi. Yine özellikle bir yandan bilimsel ve nükleer ilerlemenin bir sembolü olduğu, diğer yandan da kendisinden vazgeçmesinin Washington veya Tel Aviv’in kendisine yönelik askeri bir saldırısını kolaylaştıracağına inandığı bir kart olduğu için yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumundan vazgeçmeyi reddederdi.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarfından Independent Arabia sitesinden çevrilmiştir.