Cezayir, Rusya’nın Sahel’de artan nüfuzuna karşı sessizliğini koruyor

“Bunun Fransa'ya askeri olarak bölgeden geri çekilmesi için baskı yapmakla ilgilisi yok”

Malililerin sokağa çıkması, Fransa'nın bölgedeki nüfuzunun azaldığının bir göstergesi olarak görülüyor. (Sosyal medya)
Malililerin sokağa çıkması, Fransa'nın bölgedeki nüfuzunun azaldığının bir göstergesi olarak görülüyor. (Sosyal medya)
TT

Cezayir, Rusya’nın Sahel’de artan nüfuzuna karşı sessizliğini koruyor

Malililerin sokağa çıkması, Fransa'nın bölgedeki nüfuzunun azaldığının bir göstergesi olarak görülüyor. (Sosyal medya)
Malililerin sokağa çıkması, Fransa'nın bölgedeki nüfuzunun azaldığının bir göstergesi olarak görülüyor. (Sosyal medya)

Ali Yahi
Cezayir, Rusya’nın Afrika’nın Sahel Bölgesi’ndeki nüfuzuna karşı sessiz kalmaya devam ediyor. Ancak Cezayir’in diğer ülkelerin iç işlerine müdahale edilmemesi ilkesini savunurken bu konudaki sessizliğinin sürmesi bir takım sorulara neden oluyor. Bu konunun daha da ilginçleşmesine neden olan ise Fransa’nın askeri olarak bölgeden geri çekilmesi karşısında Rusya’nın nüfuzunun artmasında Cezayir'in gizli rolünün sorgulaması oldu.

Dikkat çekici varlık
Rusya’nın Sahel Bölgesindeki nüfuzu son aylarda dikkat çekici bir şekilde yeniden ortaya çıktı. Bu nüfuz, Fransa’nın askeri olarak bölgeden geri çekilmesiyle ilişkilendirildi. Konu, bir şekilde siyaset alanında ve basında geniş yankı uyandırdı ve daha fazla dillendirilmeye başlandı. Cezayir'in bu dosyayı görmezden gelmesi, bölgedeki yabancı varlığa şiddetle karşı çıktığı ve uluslararası toplumu ülkelerin içişlerine karışmamaya çağırdığı düşünüldüğünde, bir takım soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Mali’de geçtiğimiz mayıs ayında ülke yönetimine ve Fransa’nın ülkedeki askeri varlığına karşı düzenlenen protesto gösterileri sırasında başkent Bamako’nun merkezinde Rus bayrakları taşındı. Bu gelişme Kıta’daki, özellikle Sahel Bölgesi’ndeki siyasi haritayı değiştirmeye yönelik bir dönüşümü ortaya çıkardı.  Bu, özellikle Mali'deki darbeci yönetimin Mali ordusunu eğitmek için Rus güvenlik şirketi Wagner Grubu'na bağlı paralı askerlerle anlaşmasından sonra Batı ülkelerinden gelen yoğun eleştirileri dahi geride bırakan bir adım oldu.
Rusya, Orta Afrika, Cibuti ve Sudan gibi çeşitli Afrika ülkelerinde diplomatik, askeri veya kültürel olarak varlık gösterdikten sonra şimdi de nüfuzunu Sahel Bölgesi’ne doğru genişletmek istiyor. Fransa’nın sert bir şekilde eleştirdiği ve ardından Mali ile askeri iş birliğini kısa bir süreliğine askıya almasına neden olan darbenin, çeşitli şehirlerdeki protestolarda Rusya bayraklarının ortaya çıkardığı Mali-Rusya yakınlaşmasını gün yüzüne çıkardığı düşünülüyor. Aynı şekilde Rusya’nın Mali’ye yeni yönetim lehine büyük askeri desteği ve sağladığı devasa savaş teçhizatı da Moskova'nın bölgedeki niyetini ortaya çıkarmaya yeterli gibi görünüyor.

Pragmatik olarak rıza göstermek
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler Profesörü Abdulvahhab Hafiyan şunları söyledi:
“Cezayir'in bu sessizliği, Rusya'nın çıkarına davrandığı ve zarar vermediği sürece Sahel Bölgesi’ne müdahalesinden pragmatik bir şekilde memnun olduğunu gösteriyor.
Bu sessizliği Fransa gibi Cezayir ve Rusya arasında bölgedeki askeri güçlerini çıkarmak için üstü kapalı bir uzlaşı olarak değerlendiren büyük ülkelerde huzursuzluğa neden olabileceğini belirten Hafiyan, Cezayir’in özellikle çıkarları ilkelerden önce dikkate alan pragmatik mantığı benimsemeye açıkça eğilimli hale gelen komşu ülkelere karşı, diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesine bağlılığı çerçevesinde sessizliğini sürdürmesinin bu huzursuzluğu körükleyebileceğini belirtti.
Hafiyan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sahel Bölgesi’nde çıkarı olan herkes, Rusya'nın yaptığı gibi doğrudan ya da Fransa ve Fas'ın yaptığı gibi uluslararası koruma kalkanları aracılığıyla müdahale etme eğiliminde olduğundan, bölge yavaş yavaş Balkanlaşmaya doğru ilerliyor. Cezayir, coğrafi konumunun sağladığı bir silaha sahip olsa da uluslararası bir müdahale kararı alınması durumunda kendi çıkarlarına hizmet eden taraftan dolayı etkili de olabilir. Ya da sahada doğrudan bir aktör olmak için gerekli araçlara sahip olmadığında geri çekilmek zorunda kalıp eski yıllardaki durumuna geri de dönebilir.”

Anlaşmalar, tehditler ve dönüşüm
Cezayir ve Rusya arasında birkaç dosya üzerinde mutabakat olmasına ve Sovyetler Birliği döneminden bu yana iki tarafı birbirine bağlayan güçlü ilişkiler bulunmasına rağmen Cezayir Dışişleri Bakanlığı, Cezayir'in Rusya merkezli Wagner Grubu’nu Mali’ye getirme faaliyetlerini finanse etmek için Malili yetkililerle anlaştığı yönündeki iddiaları yalanladı.
Fransa, Mali'deki hükümete Wagner Grubu’nun paralı askerleriyle bir anlaşma imzalaması halinde yaptırım uygulama tehdidinde bulunurken Bamako, Dışişleri Bakanı Abdoulaye Diop’un 11 Kasım'da Moskova'ya yaptığı ziyaret sırasında Rusya ile diplomatik faaliyetlerini yoğunlaştırdığını duyurdu. Ziyareti sırasında Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile bir basın toplantısı düzenleyen Bakan Diop, “Ülkemiz ne zaman zor bir durumla karşı karşıya kalsa Rusya yanımızda oldu, bize yardım etti ve destek verdi. Yine böyle zor ve karmaşık bir süreçten geçiyoruz. Bu yüzden dostumuzdan yardım isteyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Cezayir ayrıca anayasaya yeni bir madde ekleyerek Fransa’nın Mali'deki nüfuzunun azalmasından yararlanmaya çalıştı. Bu ek madde ile Sahel Bölgesi’nde askeri müdahaleye kapı aralandı. Cezayir artık parlamentonun onayına tabi olarak yurt dışına muharebe birimleri gönderebilecek.

İmkansız ittifaklar
Askeri konularda uzman bir isim olan Ekrem Harif, gazetecilere yaptığı bir açıklamada şu değerlendirmelerde bulundu:
“Rusya ve Cezayir’in Afrika’yı Fransa’nın nüfuzundan kurtarma konusunda aynı yaklaşıma sahip olduklarını söylenebilir. Fakat iki güç arasında bir ittifak kurulması imkansız. Rusya’nın ya da resmi olarak Rusya'yı temsil etmeyen Wagner’in Sahel Bölgesi’nde veya Mali'de herhangi bir varlığından söz etmek mümkün değil. Bu yüzden Cezayir bir müttefik, arabulucu veya başka bir rol üstlenemez.”

“Müdahale olarak kabul edilemez”
Afrika uzmanı Uluslararası İlişkiler Profesörü Mebruk Kahi’nin değerlendirmesi ise şöyle oldu:
“Cezayir, Bamako'da ülkeyi yöneten bir otorite ve Mali de egemen bir devlet olduğu için egemenliğine, iç ve dış seçeneklerine saygı duyuyor. Herhangi bir taraftan baskı ve dikteyi reddeder ve bunları iç işlerine müdahale olarak kabul eder. Bamako hükümeti özel bir Rus güvenlik şirketi ile sözleşme yapmak istiyor. Diğer yandan Kremlin, bu şirketle resmi olarak ilişiğinin olmadığını açıkladı. Tüm bunlar çerçevesinde Cezayir müdahale edemez. Çünkü resmi açıklamalarda bir ilişki bulunmuyor. Rusya'nın bölgedeki varlığı, her şeyden önce bölgeyi istikrarsızlaştırmayı değil, NATO’yu utandırmayı ve kendi topraklarından bu kadar uzakta kafa karışıklığı yaratmayı amaçlıyor. Rusya’nın Mali’ye girmesi müdahale olarak değerlendirilemez. Çünkü Bamako hükümetinin talebi üzerine geliyor ve Bamako hükümeti bu konuda herhangi bir baskı altında da değil. Suriye’de olduğu gibi Rus ordusunun varlığı söz konusu olmadığından Fransa’ya bölgeden çekilmesi için baskı yapılması da pek olası değildir. Fransızların Mali’de geri çekilmesinin başka gerekçeleri var.”



İki ziyaret arasında Şam

İki ziyaret arasında Şam
TT

İki ziyaret arasında Şam

İki ziyaret arasında Şam

İbrahim Hamidi

Şam günlükleri bir borsa gibi. Kalp atışları yükseliyor ve düşüyor. Şantiye işe başladı. Yeniden inşa mücadelesi başladı. Göstergelerin istikrar kazanması zaman alacak ama ilerleme var. Şehir, hayallere ve beklentilere yer açmak için sabrı benimsiyor.

Birkaç gün önce ziyaret ettiğim Şam, rejimin devrilmesinden sonra ziyaret ettiğim şehir değildi. Çok şey değişti, bazıları ise aynı kaldı. Suriyeliler gerek geçen yılın sonlarındaki gerekse ateş ve savaş yıllarındaki geniş beklentilerinin yörüngesinde dönmeye devam ediyorlar.

Geçtiğimiz yılın sonlarında şehir karanlıkta uyuyordu ama halkı uyumuyordu. Şam’da şenlik havası vardı. Rejimin devrilişinin mutluluğu, yıllarca veya on yıllarca süren sürgünden sonra birçok kişinin şehirlerine ve ailelerine dönüşünün sevinci yaşanıyordu. O zamanlar danslar Barada Nehri kıyılarına taşıyor ve yasemin şehrinin ağaçlarına yuva yapıyordu. Şarkılar arasında bir ses, “Başını kaldır, sen özgür bir Suriyelisin” şarkısını söyleyerek sürgünden dönen birini selamlıyordu. Bu şarkıyı ancak ülkesine dönen başka birini selamlayan bir başka şarkı ve sarılma bölüyordu.

Geceyle gündüz bir olmuştu. Bir kutlama karmaşası vardı. Duygular coşkuluydu. Şehir geri dönenlerle anlaşıp onları bağrına basıyordu. Zamanlamalara vakit yoktu, gözyaşları sel olmuş akıyordu. Trafik ışıkları ve onlara uyan yoktu, polis arabaları yoktu, trafik kuralları yoktu. Geç saatlere kadar ayakta kalınıyordu. Gecelerin elektriksiz olmasını, karanlıkta dans etmeyi herkes kabullenmişti. 

Yaşlı şehre kur yapılıyordu. Sokaklardaki ve binalardaki çatlaklara övgüler düzülüyordu. Gri gazlara kucak açılıyordu. Ne hesap sormaya vakit ne de hesap sorma niyeti vardı. Şehrin sokaklarında tezgahların ve kokuların yarattığı karmaşa kabullenilmişti. Tek şey, önemli tek husus, rejimin devrilmesine sevinmekti. Bunlar pek çok kişinin 54 veya 61 yıldır beklediği anlardı. Tarihi anların gücü karşısında her şey kabul edilebilirdi.

Hedefler ve beklentiler büyüktü, hayaller engindi, duygular coşkuluydu. Kasiyun Dağı’nın zirvesi randevu ve buluşma yeriydi, kafelerde seminerler düzenleniyordu. Siyasetçiler geri dönmüştü, aktivistler geri dönmüştü, devrimciler geri dönmüştü. Esed rejimi muhalifleri, Esed sonrası rejimi kurmak için geri dönmüşlerdi. Herkesin ülkenin geleceğine dair kendi vizyonu ve yeni Suriye'nin inşasındaki rolüne dair kendi düşüncesi vardı. Herkesin, kanlı on yılların, ağır on yılların saniyelerinde, birçoğunun kanıyla, yarasıyla çizdiği bir ülke haritası vardı. Herkesin “sessizlik cumhuriyeti”ndeki hücrelerinin tavanlarına, göç dalgaları ile yerinden edilenlerin çadırlarının deliklerine bakarak kurduğu kendine özgü hayalleri vardı. Ölüm botlarında boğulmaktan kurtulan herkesin, Suriye'nin bir kıyısından diğerine geçmekte kullanacağı bir botu vardı.

Şimdi Şam farklı. Şehir daha düzenli. Hizmetler daha ulaşılabilir. Polis ve güvenlik var. Kurumlar ve bakanlıklar çalışıyor. Şehir eski adetlerine döndü. Ve halkı ritmini yeniden buldu. Kafelerde, sokaklarda ne bir kutlama ne de bir şarkı var. Devrim marşları kayboldu. Şehrin göğünde ve pencerelerinde daha fazla ışık ve elektrik var. Adetler Şam sokaklarına sızdı.

Hizmetler daha iyi. Kurumlar çalışıyor. Elektrik artık evleri ve lambaları daha uzun süre ziyaret ediyor. Şehir arabalarla dolu. Trafik memurları trafiği organize ediyor. Trafik ışıkları yeniden yanıyor. Sürücüler ve yayalar onların komutlarına uyuyor.

Maaş ve döviz bürolarının önünde kuyruk var. Açlara ve yoksullara hizmet veren fırınların önünde bir sıra uzanıyor. Geçen yılın sonunda olduğu gibi güvenlik açısından durumları belirsiz olup bir çözüm arayanların oluşturduğu kuyruklar artık yok.

İnsanların kaygıları ve dertleri geri döndü. Hayat pahalılığı var. Emeklilerin maaşları kesildi, kamu çalışanları işten çıkarıldı. Şam çevresinde ve Suriye'nin batı ve güneyindeki güvenlik durumuyla ilgili endişeler yeniden gündemde. Beklentiler potansiyelin üzerindeydi. Rüyalar zamandan daha hızlıdır. Son haftalardaki birkaç sınavla insanlar dünyaya geri döndü. Tükenmiş, çökmüş, kuşatılmış bir ülke aylar içinde toparlanamaz. Şam Kılıcı’nın önünde çekilen bir fotoğraf, Amerikan “yaptırım kılıcı”nın darbelerinden kurtulmaya yetmiyor.

Şam aşağıdan böyle görünüyordu. Yukarıdan bakıldığında ise artık çehresi belirgin. Anayasal Beyanname yayımlandı. Siyasi sistem netleşti; beş yıllık geçiş süreci ile bir başkanlık sistemi. Hükümet kuruldu. Heyet Tahrir eş-Şam önemli bakanlıkları elinde tutarken, diğer bakanlıkları siyasi nüfuzu olmayan teknokratlara bıraktı. Mezhepsel kota olmaksızın etnik, dinsel ve mezhepsel tüm bileşenlerden bakanlar hükümette yer aldı. Tablo, yasama organının oluşturulmasıyla tamamlanacak.

Siyasetçilere ve siyaset yapmak isteyenlere mesaj ise açıktı. 29 Ocak Zafer Günü’nde verilen bu mesaj, askeri, siyasi ve sivil bütün devrimci örgütleri ve oluşumları feshediyordu. Yani siyasi partilere, siyasi bloklara yer yok.

Yukarının önceliği güvenliğin sağlanması ve ekonominin iyileştirilmesidir. Diyalog veya silahlı çatışma ya da uzlaşmalar yoluyla örgütlerin dağıtılması ve yeni Savunma Bakanlığı'na entegre edilmesi yoluyla güvenliğin sağlanmasıdır. Nitekim böyle de oldu. Hristiyanlar, Dürziler ve Kürtler artık “devlet şemsiyesi” altında kendi bölgelerini koruyorlar. Kıyı kesimindeki Alevilerin durumu ise ayrı bir konu. Rejim kalıntılarının isyanı yeni rejim için dahili ve İran'ın arkasında olduğu harici bir sınavdı. Güvenlik mensuplarının öldürüldüğü planlı bir askeri ayaklanmayla başladı ve yaraları hâlâ açık olan kanlı katliamlarla sona erdi.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre hükümetin yapısı ve bakan tercihleri, ekonominin iyileştirilmesinin bir öncelik olduğunu ve yaptırımların kaldırılmasının anahtarı olduğunu gösteriyor. Arap, bölge ve Avrupa ülkeleri Şam'a el uzattı. Şam'ın müttefiki olan bütün ülkeler, çarkın hızla dönmesi için seferber olmuş durumda. ABD yaptırımları ekonomiyi canlandırmaya yönelik katkıları sınırlandırıyor. Washington bu konuda ikiye bölünmüş durumda; bir grup, yeni Suriye hükümetini “el-Kaide benzeri” olarak görüyor. İkincisi, yeni hükümetle adım adım etkileşime geçmeye hazır.

İkinci grubun taraftarları Şam'a, Şam'ın bazılarını kabul etmenin zor, hatta imkânsız gördüğü sekiz maddelik bir talep listesi sundular. Bu zor talepler, Filistinli fraksiyonların siyasi faaliyetleri ve Suriye'deki bazı kişilerin sınır dışı edilmesiyle ilgiliydi. ABD'nin taleplerine yazılı bir mektupla yanıt veren Şam, Birleşmiş Milletler'de yeni Suriye bayrağını çekmek üzere New York'a, ardından Dünya Bankası toplantılarına katılmak üzere Washington'a bakan düzeyinde yapacağı ziyarete güveniyor.

Şam sokaklarındaki durum, kiliselerde, camilerde, kafelerde sosyal medyadaki paylaşımlara göre daha rahatlatıcı. Övgü şairlerinin şiirlerinde yüzeyde göründüğünden ise daha rahatsız edici

Zaman kılıç gibidir, halk “kurtuluş mucizesini” takdir eder, boş cepler ise mucizeler bekler. Alarm zili çalıyor. İş adamları ve bakanlar, yurtdışındaki işlerini ve kazanımlarını bırakarak kurumlara yerleştirilen bombaların imha edilmesine, kuruluşlardaki düğümlerin çözümüne katkıda bulunmak, “yaptırım kılıcı” altında yaşamanın alternatif yollarını aramak üzere ülkelerine dönmeye karar verdiler. Rejimin devlet kurumlarında işlediği katliamların boyutları geniş çaplı bir çalışmayla ortaya çıkarıldı.

Bakanlıkların başında teknokratlar ve uzmanlar var. Ama çok sayıda memurun bu bakanlıklar ve kurumlarla ilişiği kesildi. Yerlerine İdlib ve diğer güvenli bölgelerde kurulan eski otoritenin memurları getirildi. Eski memurların işten çıkarılması ile yerlerine gelen geçici ziyaretçi memurlar arasında çalışma saatleri kısa, tamamlanan işlerse az. Yaptırımları delme mücadelesi için gereken cephane yetersiz.

Gerileyen veya iyileşmeyen ekonomik durum ile güvenlik durumuna yönelik tehditler karışımı, içeride ve dışarıda yeni bir sınav için pusuda bekleyen gizli güçlerin beklediği bir fırsat. Karar vericiler ise bu bombayı etkisiz hale getirmek için çaba harcıyor.

Şam sokaklarındaki durum kiliselerde, camilerde, kafelerde, sosyal medyadaki paylaşımlara göre daha rahatlatıcı. Övgü şairlerinin şiirlerinde yüzeyde göründüğünden ise daha rahatsız edici. Şam'daki Hristiyan bayramlarının Genel Güvenlik unsurları tarafından korunması ve üst düzey siyasi ziyaretler rahatlama yaratan bir hamleydi. Başkentte kaçırma eylemlerine dair yayılan haberler ve söylentiler yahut ABD ve İngiltere'nin yaptığı seyahat uyarıları ya da Batılı başkentlerin diplomatlarının Şam'da uyumalarını engellemeleri ise korku yayıyor.

Bir haber yerinden edilmişleri ve mültecileri geri dönmeye teşvik ederken, bir diğeri gençleri göç etmeyi düşünmeye itiyor. Suriyelilerin yüreği her gün bir şeyler arasında gidip geliyor. Zorluklar çok. Şantiye kuruldu, yeniden inşa planı başladı, mayınları temizleme ve hayalleri gerçekleştirme mücadelesi başladı.