Süleymani, 2017 seçimleri sonrası 'Hamaney ile farklı pozisyonları’ nedeniyle Ruhani’yi tehdit etti

Devrim Muhafızları Füze Kuvvetleri Komutanı, 2017 seçimleri sonrasındaki fırtınalı toplantıyla ilgili yeni açıklamalarda bulundu.

Ruhani ile Devrim Muhafızları’nın önde gelen liderleri arasında Temmuz 2017’de Tahran’da yapılan görüşme. (İran Cumhurbaşkanlığı internet sitesi)
Ruhani ile Devrim Muhafızları’nın önde gelen liderleri arasında Temmuz 2017’de Tahran’da yapılan görüşme. (İran Cumhurbaşkanlığı internet sitesi)
TT

Süleymani, 2017 seçimleri sonrası 'Hamaney ile farklı pozisyonları’ nedeniyle Ruhani’yi tehdit etti

Ruhani ile Devrim Muhafızları’nın önde gelen liderleri arasında Temmuz 2017’de Tahran’da yapılan görüşme. (İran Cumhurbaşkanlığı internet sitesi)
Ruhani ile Devrim Muhafızları’nın önde gelen liderleri arasında Temmuz 2017’de Tahran’da yapılan görüşme. (İran Cumhurbaşkanlığı internet sitesi)

İran Devrim Muhafızları Ordusu Füze ve Hava Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade, 12 Ocak’ta eski Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve üst düzey Devrim Muhafızları komutanlarının, 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci dönem kazanmasının ardından eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye ‘İran Dini Lideri Ali Hamaney ile farklı pozisyonları’ hususunda uyarı yaptıklarını açıkladı.
Hacızade, Süleymani’nin Bağdat’ta ABD’ye ait bir insansız hava aracı tarafından düzenlenen hava saldırısında ölmesinin ikinci yıl dönümünden birkaç gün sonra, 12 Ocak’ta Dini Lider’in ofisine bağlı ‘Kayhan’ gazetesine röportaj verdi. Emir Ali Hacızade röportajda Süleymani’nin Ruhani’yi rejimde son sözü söyleyen Hamaney’i ‘karalamaması’ konusunda uyardığını belirtti.
Süleymani’nin muhalefetine ve İran diplomatik birimine değinerek ‘pazarlık ve boyun eğmeye’ karşı muhalefetine dikkat çeken Hacızade sözlerini şöyle sürdürdü
 “Süleymani, önceki hükümete mevcut yolla herhangi bir şey elde edemeyeceğimizi söylüyordu. Süleymani, Ruhani’ye devrimi, rejimi ve Dini Lideri savunmanın bizim için kırmızı bir çizgi olduğunu belirtti. Her zaman karalanabileceğini ve sessiz kalabileceğimizi düşünmemesi gerektiğini söyledi.”
Nükleer anlaşma taraflarının, mevcut hükümetin garantiler alma ve yaptırımların kaldırıldığını doğrulama çabalarını eleştiren Hacızade ‘Süleymani’nin nükleer anlaşmayı desteklediği’ konusunda söylediklerine katılıp katılmadığına ilişkin bir soruya “Eğer durum böyleyse Zarif, neden ses kaydında onun diplomasiye zarar verdiğini söyledi?” diye sordu.
Emir Ali Hacızade röportajda İran Cumhurbaşkanlığı Araştırma Merkezi’nden nisan ayında sızdırılan tartışmalı ses kaydına atıfta bulundu. Söz konusu kayıt, Ruhani hükümetinin 8 yıllık görev süresini hükümet üyelerinin kendi ağızlarından dile getirdikleri tecrübelerle kayıt altına almayı amaçlayan bir projenin parçası olarak yayınlanmıştı. Zarif, katıldığı 7 saatlik söyleşinin yayınlanan 3 saatlik kısmında ‘saha’ terimiyle Devrim Muhafızları’nın bölgesel faaliyetlerini sert bir dille eleştiriyordu. Zarif, Rusya’yı da hem Temmuz 2015’te anlaşmasının ilan edildiği son saatlerde, Ocak 2016’da, anlaşmanın imzalanması ve uygulanmasının ilan edildiği ayrı ayrı aylarda Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov aracılığıyla nükleer anlaşmaya karşı komplo kurmakla suçluyordu.
Zarif, Süleymani’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Suriye savaşına girmeye ikna etmesi hususunda Devrim Muhafızları’nın servis ettiği bilgileri de önemsiz görüyordu. Ayrıca Süleymani’yi Moskova’ya davet ettiğinde Putin’in nükleer anlaşmadaki durumu tersine çevirmek için ‘kasıtlı bir plan’ ortaya koyduğunu ifade etmişti. Putin, 23 Kasım 2015’te Tahran’ı ziyaret etmiş ve Hamaney ile görüşmüştü.
Arman Meli gazetesi, İstihbarat Bakanlığı ve iki paralel birimi olan ‘Devrim Muhafızları İstihbarat Teşkilatı’ ve ‘İran Yargısı İstihbarat Teşkilatı’nın ses kaydını sızdıran 190 şüpheli hakkında dava açtıklarını aktardı. Haklarında dava açılan isimler arasında Zarif, Araştırma Merkezi Başkanı ve cumhurbaşkanının eski yardımcısı Hüseyin Aşna da bulunuyor.
Ancak Hacızade’nin röportajı, kaydın neden olduğu tartışmanın çok ötesine geçiyor. Öyle ki Devrim Muhafızları’nın üst düzey liderlerini eski Cumhurbaşkanı Ruhani ile bir araya getiren görüşmenin detaylarına ilk kez değindi. Hacızade, Ruhani’nin ikinci dönemine başlamak için parlamento önünde yemin etmesinden yaklaşık iki hafta önce yapılan 24 Temmuz 2017 tarihli toplantıya dikkat çekti. Toplantıda Devrim Muhafızları’nın o zamanki komutanı Muhammed Ali Caferi, Süleymani, Hacızade, ayrıca Besic komutanı ve Tahran’ı korumaktan sorumlu ‘Sarallah Bölüğü’ komutanı da bulunuyordu.
Hacızade’nin açıklaması, söz konusu toplantıya hâkim olan ‘dostça atmosfer’ üzerine söz konusu dönemde İran medyası tarafından aktarılanlarla çelişiyor. Görüşmeye ilişkin “Samimi ve yoğundu” ifadesini kullanan Hacızade, Süleymani’nin diplomasiye karşı olmadığını söyledi. “Ülke düzeyinde onaylanan şeylere karşı çıkmadı. Aslında ne aynı fikirdeydi ne de karşıydı” dedi.
Emir Ali Hacızade, söz konusu toplantının düzenlenmesinin gerçek nedeni hakkında ise şunları söyledi:
“Dini Lider, bir şeyler söylüyordu. Ertesi hafta Ruhani, tavır alarak Devrim Muhafızları’nı karalıyordu. Her gün içeriye saldırıyordu. Toplantıdaki mesajımız, Ruhani’ye kendisine yardım ettiğimizi söylemekti.”
Hacızade, Süleymani’nin Ruhani’ye ‘Ahmedinejad’ın yolunu sürdürmek mi yoksa onun gibi mi olmak istediğini’ sorduğuna da dikkat çekti.
Seçim kampanyası sırasında yaptığı ateşli konuşmaların arka planında, 2017 yazında Devrim Muhafızları ve Ruhani arasında gerginlikler patlak verdi. Ruhani, yaptığı konuşmada Devrim Muhafızları’nın ekonomi, medya ve siyasetteki politikalarını sert bir şekilde eleştirmişti. Hatta Ruhani, Devrim Muhafızları’nı ‘silahın sahibi olan hükümet’ olarak nitelendirmişti. Ruhani, nükleer anlaşmanın uygulanmasından birkaç hafta önce, 2015’in ekim ve aralık aylarında ‘füze ​​şehirleri’ olarak adlandırılan yeraltı balistik füze depolarının ortaya serilmesini de eleştirmişti. Eleştirileri, Devrim Muhafızları’nın füze denemesini ve nükleer anlaşmanın uygulandığı ilk ay bu füzeler üzerine İbranice İsrail karşıtı sloganlar yazılmasını da içeriyordu. Söz konusu dönemde yerini yardımcısı Hüseyin Selami’ye bırakan General Caferi, Ruhani’nin ‘hükümetinin, silahlara sahip olmazsa düşman karşısında yenilgiyle karşı karşıya kalacağı’ şeklindeki açıklamalarına yanıt verdi.
Röportajın yayınlanması, İran Parlamentosu’nun İçişleri Komisyonu’nun raporuna dayanarak Ruhani hükümeti başkanlığının performansına ilişkin bir soruşturmayı onaylamasından bir gün sonra geldi. 138 milletvekili soruşturmaya onay verirken, 28 milletvekili ise karşı çıktı. 10 milletvekili de çekimser kaldı.
Ruhani yanlısı reformcu ‘ILNA’ haber ajansı parlamento oylamasının ardından, ‘İran hükümetinin karargâhında soruşturma tsunamisi yolda’ manşetini attı.
Soruşturma, özellikle ‘finansal performansları, nükleer müzakerelere müdahaleleri ve yolsuzluğa neden olma potansiyel rolleri’ nedeniyle cumhurbaşkanı yardımcısı ve ofisindeki görevlileri kapsıyor.
Parlamento ayrıca ekonomi ekibinin, özellikle de ekonomik işlerden sorumlu yardımcısı Muhammed Nihavendiyan’ın, ‘döviz piyasasına 18 milyar dolar pompalama, döviz kaynaklarını boşa harcama ve altın fiyatlarının kontrolü kapsamında 60 ton altının dağıtılması’ konusundaki rolünü de araştıracak.
Soruşturmanın hedefinde, 2017 yazında ‘Devrim Muhafızları İstihbarat Birimi’ tarafından tutuklanan İran Cumhurbaşkanı’nın kardeşi Hasan Feridun da var.
Feridun, ‘nükleer müzakerelere müdahalesi’ nedeniyle bir kez daha soruşturma kapsamına alındı. Kendisi, İran Cumhurbaşkanı’nın özel danışmanı olarak nükleer görüşmelerdeki ekibinin bir üyesiydi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.