Arkun, İbn Haldun efsanesini yıkıyor!

Sosyoloji veya tarih felsefesinin kurucusu olmadığını söyledi

Muhammed Arkun
Muhammed Arkun
TT

Arkun, İbn Haldun efsanesini yıkıyor!

Muhammed Arkun
Muhammed Arkun

Cezayirli İslam düşünürü Muhammed Arkun (Arkoun), İbn Haldun’un inanç konusunda gelenekçi ve kapalı bir konum benimsediğini düşünüyor. Kendi deyimiyle insanları cihada çağırıyor, ‘isteyerek veya istemeyerek’ imana getiriyordu. Bu, İbn Haldun'un en üst düzeyde aydınlatıcı bir düşünür olduğunu düşünen okuyucuları şaşırtabilir! Ne yazık ki bu, doğru değil. Diğer radikal gelenekçi isimler gibi dışa kapalı ve diğer tüm dinlerin yanlış olduğuna inanıyordu. Yanılgı içinde yanılgı… Bu, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen “Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden de Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir” (Bakara/62) yüce ayet-i kerimesine aykırıdır. Bu anlamda ‘İbrahimî din’ ifadesi yanlış değildir. Aksine tamamen doğru ve Kur’an’a uygundur. Bu, dinleri birbirine karıştırmak anlamına gelmez. Yeni gönderilen din öncekinin yerini alır. Bu, mümkün değil, hoş karşılanmaz hatta imkânsız! Ancak İbrahimî dinler arasında yakınlaşma, mümkündür ve hatta arzu edilir. Muhammed Arkun, tüm hayatını tarih boyunca dar mezhep ayrımlarını ortadan kaldırmak ve üç din arasında düşmanlık ve ayrım yerine yakınlaşma ve anlaşma sağlamaya çalışmakla geçirdi. Bunu deha ve yetenekle yapmış ve İslam düşüncesinin ufkunu uç noktalara kadar genişletmiştir. Arkun’un saygı duyduğu ve onun entelektüel önemini bilen ünlü İsviçreli Teolog Hans Küng’ün dediği gibi, “Dinler arası barış olmadan dünyada barış olmaz”. Kur'an'ın İsrailoğullarının peygamberlerinin kıssalarıyla dolu olduğunu biliyoruz. Musa bin İmran ismi 130 defadan, İbrahim el-Halil ismi ise 60 defadan fazla zikredilmiştir. Dolayısıyla İslam, mükemmel bir İbrahimî dindir. Üç tevhidi dininin kökü, kesinlikle birdir. Böylece Budizm ve Hinduizm v.b. Uzak Doğu dinlerinden tamamen farklıdır. Her halükârda, Kur'an-ı Kerim dini çeşitliliğini ve diğer İbrahimî dinlerin meşruiyetini açıkça tanır. Ancak İbn Haldun ve geri kalan bağnaz ve kapalı fikirli gelenekçiler bunu kabul etmiyor. Onların sözleri Kuran'dan daha mı önemli? Allah'ın kelamı onun üzerinde ve ötesindedir. Bu nedenle İbn Haldun'u Arap İslam mirasında özgür, aydın ve hoşgörülü düşüncenin öncüsü saymak yanlıştır. Bu gerçeklerden uzaktır. İbn Haldun, başkalarına entelektüel açıklık açısından Farabi, İbn Sina, el-Maarrî veya İbn Arabi değildir. Kuşkusuz, şehircilik ve sosyoloji üzerine yaptığı çalışmalar kadar, medeniyetlerin nasıl ortaya çıktığı, yükseldiği ve düştüğü konusundaki teorileri takdiri hak ediyor. Bununla birlikte dini düzeyde, kapalı fikirli ve gelenekçi olarak kaldı. Hatta keskin bir felsefe düşmanıydı. Ünlü eseri ‘Mukaddime’de ‘Felsefenin iptaline ve filozofların fesadına dair’ ismiyle ayırdığı müstakil bölümde bunu açıkça ifade etmiştir. İbn Haldun söz konusu bölümde Farabi ve İbn-i Sina’yı, Yunan filozoflarını takip ettikleri için ‘Allah’ın saptırdığını’ kişiler arasında olduklarını söylüyor. Ayrıca söyledikleri veya ‘ileri sürdükleri her şeyin tüm yönleriyle yanlış olduğunu’ iddia ediyor. Bu nedenle İbn Haldun konusunda büyük sanrılara kapılmamalıyız. Etrafına örülen tüm bu efsanevi hale, bazı parıltı ve aydınlanmaları ihmal etmeden parçalanmalıdır. Entelektüel sınırlarını bilmeli ve ona hacminden veya değerinden fazlasını vermemeliyiz. İbn Haldun sosyoloji ve antropolojinin kurucusu değildir! Bu saçmalık. Bu, geçmişin şimdiki zamana yansımasıdır. İbn Haldun, tarih felsefesinin kurucusu değildir. İbn Haldun; Montesquieu, Hegel veya Karl Marx değildir! Bunlar mübalağa ve abartılardır.
Ancak Arkun, Hristiyanlık ve Musevilik gibi diğer dinlerdeki radikal isimlerin dışa kapalılık ve taassup açısından İbn Haldun’a benzediği de belirtiliyor. Hristiyan gelenekçi, Hristiyanlığın dünyadaki tek gerçek din olduğuna ve diğer dinlerin yanlış ve Tanrı tarafından kabul edilemez olduğuna kesin olarak inanır. Yahudi gelenekçiler için de durum aynıdır. Tüm bunlardan sonra Arkun, şu temel fikre ulaşıyor: ‘Orta çağın zihniyeti ile modern zamanların zihniyeti arasında bir ayrım yapılması gerekiyor.’ Orta çağ zihniyeti, hoşgörülü, açık, din ve inanç çeşitliliğinin meşruiyetine inanan ve peşinen kimseye peşin hüküm vermeyen modern zihniyetten farklı olarak, dışlayıcı tekfirdi. Modern zihniyet, dini ne olursa olsun, hiç kimseyi Allah'ın lütfunun dışında bırakmaz. Yeter ki kişi, iyi ve iyilik yapan olsun. Bu nedenle örneğin Fransa’daki modern laik devletin tüm dinleri tanıdığını ve saygı duyduğunu ve takipçilerine, dinlerinin ibadetlerini ve ritüellerini diledikleri ve arzu ettikleri gibi yapma olanağını sağlamasını ele alalım. Fransa’da 2 bin 500’den fazla cami var. Buna kim inanır? Bu eski Hristiyan gelenekçi devlet, din olarak yalnızca Hristiyanlığı kabul ediyordu. Hatta Hristiyanlık içinde bile yalnızca tek bir mezhebi, papalığın da benimsediği Katolikliği tanıyordu. Bu nedenle diğer bir mezhep olan Protestan mezhebi de tarih boyunca Aydınlanma modernitesinin zaferine kadar zulüm görmüştür. Bu, Orta Çağ boyunca inanca egemen olan tekfirci köktendinci teolojidir.
Ancak kabul edilmelidir ki, Avrupa Hristiyanlığı, papalık Katolik versiyonunda son zamanlarda gelişmiştir. Orta Çağ tekfir teolojisine kıyasla büyük bir sıçrama kaydetti. Eski teolojik inancını yenileyerek mutlak ilahi gerçeği tekelinde tutmaktan vazgeçip tarihi amansız düşmanı İslam da dahil olmak üzere diğer dinlerin meşruiyetini kabul etti. Batı Hristiyanlığı da geçmişte Haçlı seferlerini ateşleyen, bizim ‘cihat’ kavramamıza tekabül eden kutsal savaş kavramından vazgeçti. Aksine ‘inanmayanların’ daha doğrusu herhangi bir dinde dindar olmayanların varlığının meşruiyetini tanıdı. “Eğer inanç derinlerden özgürce yayılmıyorsa, bunun bir anlamı yoktur” dedi. İnanç, insanlara zorla dayatılmaz. Bu, Kur’an-ı Kerim’deki ‘Dinde zorlama yoktur’ (Bakara/256) ve ‘O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?’ (Yunus/99) buyruklarıyla mutabıktır. Ardından Hristiyan Kilisesi, şiddeti ve kan dökmeyi mubah kılmanın Tanrı’ya inanmakla uyuşmayan, bir araya gelemeyecek iki zıt durum olduğunu açıkladı. Öldüren ve katletmenin ilahi meşruiyetini saptıran iman, iman değildir. Ayrıca Kilise inanç ve vicdan özgürlüğünü ilk kez tanıdı. Kısacası; Hıristiyan Kilisesi daha sonra kefaret teolojisini terk etti. Aydınlanma teolojisini benimseyip modernite ile uzlaştı. Bu büyük teolojik devrim, 1962-1965 yılları arasında İkinci Vatikan Konseyi'nin toplanması sırasında gerçekleşti ve daha sonra bugüne kadar daha da yerleşik bir hale geldi. Papa Francis'in açıklamalarına ve harika insani tutumlarına bakın. Avrupa'da son iki yüzyılda meydana gelen tüm bu büyük özgürlükçü teolojik devrim, şimdiye kadar İslam dünyasında meydana gelmemiştir. Bu bize huzursuzlukların, iç savaşların, katliamların, ‘DEAŞ’ın...vb. nedenini açıklıyor. Bunun nedeni, Aydınlanma devriminin, Avrupa'da olduğu gibi, derinlere kök salmış karanlık düşünceye karşı bizde henüz zafer kazanmamış olmasıdır. Bu, Batı'da ve Doğu'da her yerde bilinen bir gerçektir. Bu gerçeklerin gerçeği. Ancak söylemek yasak! Bu nedenle halklarımız mezhep fanatizminin büyük bölünme ve patlamalarından muzdariptir. Dicle ve Fırat sularının söndüremediği yakıcı, taşkın bir fanatizm. O halde sorun, politik olmadan önce dini ve teolojiktir. Ulusal birliğin oluşmasını engelleyen ve hatta bölünmüşlüğü bölmekle tehdit eden bu patlayıcı fanatizmlerdir. Bu karışıklık, endişe ve terör ortamında artık kimse kimseye güvenmiyor.
Ancak Arkun, Arap-İslam arenasında İbn Haldun'un hoşgörüsüz, kapalı görüşlü duruşuna karşı çıkan başka bir pozisyonun olduğunu belirtiyor. Gerçek bir insancıl ile ahlaki bir duruş vardı. Bu, İbn Miskeveyh, Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Ebu’l-Hasen el-Âmirî’nin tutumuydu. O büyük yüzyılda büyüyen ve yazan tüm o harika nesil. Bu nedenle Arkun, doktora tezi için ‘Nezʿâtu’l-ensene fi’l-fikri’l-ʿArabî’ (10. Yüzyıl Arap Hümanizmi) büyük başlığı seçti. Biz buna tüm yaratıcı entelektüel akımlara açılan ve artık tek bir akımla; yani ‘cevheri ilimlere’ ya da şimdi ‘entelektüel istila’ dediğimiz şeye düşman olan geleneksel muhafazakâr akımla sınırlı olmayan altın çağ diyoruz. İbn Haldun ise 14’üncü yüzyılda yani çöküş devrinde yaşamış ve yazmıştır. Felsefeye, yani eleştirel, rasyonel düşünceye düşmanlığı bundandır.
Son olarak, Farabi, et-Tevhidi, İbn Sina ve altın çağ kutuplarının geri kalanının sorduğu cesur, eleştirel soruların, geniş bir entelektüel kesimi de kapsayan radikalizm sokağının gazabından korktuğumuz için artık soramadığımız söylenebilir. Şimdi kim Maarri'nin ‘inanç özgürlüğü’ hakkında söylediklerini veya İbn Arabi'nin ‘aşk dini’ hakkındaki ölümsüz ayetlerini kim aktarabilir? Ona utançla bakıyorlar ve belki de onu bir yabancı ajan olarak görüyorlar. Yani bin yıl önce mümkün olan, bin yıl sonra imkânsız hale geldi. 10’uncu ve 11’inci yüzyılda mümkün olan, 21’inci yüzyılda imkânsız hale geldi...



Kevin Hart yıllar süren spekülasyonların ardından gerçek boyunu itiraf etti

TT

Kevin Hart yıllar süren spekülasyonların ardından gerçek boyunu itiraf etti

Kevin Hart, yıllarca boyu hakkında espriler yaptıktan sonra kesin ölçülerini doğruladı.

21 Nisan'da 60 Minutes'ten Anderson Cooper, haftalık özel program için yaptığı röportaj sırasında 44 yaşındaki aktörün uzun süredir devam eden tartışmayı nihayet çözmesini sağladı. Cooper, GQ, LA Times ve diğer medya kuruluşlarının Hart'ın boyunu nasıl farklı verdiğine dikkat çekti. GQ onun 165 cm boyunda olduğunu söylerken, LA Times 163 cm boyunda olduğunu belirtmişti.

Uçuk Bir İş'in (Lift) yıldızı, Cooper'a "GQ sonunda doğrusunu yazdı" dedi. 

165. Ayakkabıyla, mesela spor ayakkabıyla.

Yüzünde bir gülümsemeyle, "Ama boy giyersem 167'ye ulaşabilirim" diye ekledi.

Hart, komedi gösterileri sırasında kendini hedef tahtasına koymaktan hiçbir zaman korkmadı. Jumanji'nin başrol oyuncusu 60 Minutes bölümüne eklenen bir videoda sahnede ne kadar uzun boylu olduğu hakkında espri yaparken görülüyor. Ona göre, kompleksler ya da korkular karşısında kendine gülebilmek, bunları kabul etmenin sağlıklı bir yolu.

Hart şöyle açıkladı: 

Bu, kendinizle ilgili gülmekten korkmadığınız şeyler hakkında konuşmak.

"Bana güldüğünüzde, ben bir şakaymışım gibi gülmediğinizden, bu deneyime güldüğünüzden gerçekten eminim" diye devam etti. 

Size ilişkilendirilebilir bir hikaye aracılığıyla bir deneyim yaşatıyorum ve daha da önemlisi, diğerlerinin söylemeye cesaret edemediği şeyleri söylüyorum.

Hart röportajın ilerleyen bölümlerinde komedyenlik yolculuğunu anlattı. Hollywood'un gözde oyuncusuna göre, kariyerine hızlı bir başlangıç yapmaya çalışırken annesi ona "icabına bakması için" bir yıl vermiş. Ayrı eve çıkmış ve para kazanmakta zorlanmış.

Hart, "Annem bana sürekli 'İncil'ini okudun mu?' diye soruyordu" diye itiraf etti. 

Ben de şöyle diyordum: 'Hayır anne, şu an İncil'i okuyacak zamanım değil'.

Bir gün Hart pes etmiş. Ekranda sık görülen isim, annesine okuduğunu söylemek için İncil'ini alıp okumaya karar vermiş. Sürpriz bir şekilde sayfalardan birkaç çek düşmüş.

Komedyen şöyle itiraf etti:

Yılın geri kalan kira çekleri İncil'deydi.

Hart başarısını, Pensilvanya eyaletinin Philadelphia kentinde büyürken yaşadığı "zorluklara" bağlıyor.

Ünlü oyuncu, yetiştirilme tarzıyla ilgili "Hiçbir şeyi değiştirmezdim" dedi. 

İyi olan hiçbir şeyi. Kötü olan hiçbir şeyi. Her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu ve mükemmel olması gerektiğini hissediyorsunuz, ama öyle olmaması gerekiyor.

Independent Türkçe


Aaron Taylor-Johnson, James Bond söylentilerine tuhaf bir yanıt verdi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Aaron Taylor-Johnson, James Bond söylentilerine tuhaf bir yanıt verdi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Aaron Taylor-Johnson bir sonraki James Bond olabileceği yönündeki söylentilere yanıt verdi.

Tenet oyuncusu, Daniel Craig'in yerine 007 rolünü üstlenmesi için "resmi bir teklif" yapılmasının ardından serinin yapımcılarının aktörden yanıt bekledikleri haberiyle gündeme gelmişti. 

Göster Gününü (Kick-Ass), Suikast Treni (Bullet Train) ve Sınır Tanımayan (Nowhere Boy) gibi filmlerde rol alan 33 yaşındaki Taylor-Johnson ilk olarak Ocak 2023'te, yapımcı Barbara Broccoli'nin aktörle yaptığı deneme çekiminden etkilendiğinin bildirilmesinin ardından bu rol için konuşulmaya başlanmıştı.

Aralarında James Pryce, Pierce Brosnan ve George Lazenby'nin de bulunduğu eski Bond yıldızları Sınır Tanımayan'ın oyuncusuna desteklerini sunarak onun doğru aday olabileceğine inandıklarını belirtmişti.

Şimdiyse Taylor-Johnson, söylentilerle ilgili soruları tuhaf bir şekilde geçiştirdikten aylar sonra bu konudan bıkmış gibi görünüyor.

Associated Press, 22 Nisan Pazartesi son filmi Dublör'ün (The Fall Guy) Londra'daki galasına katılan oyuncuya "Bond hakkında soru sorulmasından bıkıp bıkmadığı"nı sordu.

Gergin bir duraksamadan sonra yapmacık bir kahkaha atarak şöyle cevap verdi:

Siz bu soruyu sormaktan bıktınız mı?

Muhabir karşılık olarak "Bilmek istiyorum, yani hayır" diye takıldı.

Taylor-Johnson da şöyle cevap verdi:

Pekala, iyi günler.

Aktör daha sonra başka bir konuşmanın yapılmasına izin vermeyerek uzaklaşırken görülüyor.

Craig'in yerine Bond olmak için yarışan diğer isimler arasında Idris Elba, Richard Madden, Tom Hardy ve Bridgerton oyuncusu Regé-Jean Page yer alıyor.

Taylor-Johnson'a rolün "teklif edildiği" iddialarından 7 ay önce aktör Esquire'a verdiği bir röportajda bu söylentilere (doğrulamadan ya da yalanlamadan) değinmiş gibi görünmüştü. 

Röportör, Johnson'ın bu rol için bahisçilerin favorilerinden biri olduğuna dikkat çekerek şöyle demişti:

Ama mesele de bu zaten, değil mi? Size daha önce de söylediğim gibi, kendi bildiğimi okumak zorundayım. Bu benim kendi yolum, sezgilerime göre ilerliyorum. 

Aktör sözlerine şöyle devam etmişti:

Hiçbir zaman başkalarının bakış açılarına, yargılarına ya da beklentilerine göre karar vermedim. Bunu yaparsanız aklınızı kaybedersiniz. Değer duygunuz ve ruhunuz yok olur. Neyin sizin için ayrılmaz olduğunu ve neyin doğru hissettirdiğini anlamanız ve önünüzde mevcut olanla yolunuza devam etmeniz gerekir. Şu an önümde Avcı Kraven (Kraven The Hunter) var. Kraven'ı oynamak için iki yılımı harcadım. Yani onu bu noktaya getirmek için harcadığımız tüm o sıkı çalışma… Şu anda odaklandığım şey bu.

Bir sonraki adımın ne olabileceğini düşünmenin heyecan verici olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

Ben sadece şu anda elimdeki şeylere, önümde ne varsa ona odaklanıyorum. 

Independent Türkçe


Hugh Grant, sevilen serinin devam filmiyle ilgili detayları paylaştı

Fotoğraf: Universal Pictures
Fotoğraf: Universal Pictures
TT

Hugh Grant, sevilen serinin devam filmiyle ilgili detayları paylaştı

Fotoğraf: Universal Pictures
Fotoğraf: Universal Pictures

Hugh Grant yakında gösterime girecek Bridget Jones'un devam filmiyle ilgili ayrıntıları paylaştı.

Serinin 4. filmi, Bridget Jones: Mad About the Boy adını taşıyacak. Filmde, Renée Zellweger ve Hugh Grant; Bridget Jones ve Daniel Cleaver rollerini yeniden canlandıracak. Ayrıca One Day ve The White Lotus'tan tanıdığımız Leo Woodall ve 12 Yıllık Esaret (12 Years a Slave) ve Doktor Strange'den (Doctor Strange) bildiğimiz Chiwetel Ejiofor rol alacak.

Colin Firth'ün Bridget'in esas aşkı Mark Darcy rolüne geri dönüp dönmeyeceğinin henüz doğrulanmaması hayranlar arasında endişeye yol açtı. Ancak People'a konuşan Grant, Firth'ün filmin bir parçası olmayacağını ima etti.

Aktör, Helen Fielding'in aynı adı taşıyan romanından uyarlanan Bridget Jones: Mad About the Boy'un senaryosunun izleyicileri hem duygulandıracağını hem de güldüreceğini söyledi.

Grant, film hakkında şöyle dedi:

Senaryo kısmen Helen Fielding'in eşinin ölümünden sonra iki çocuğunu tek başına büyütme deneyimlerine dayanıyor. Bridget da iki çocuk büyütüyor ve birileriyle görüşmeye yeniden başlayıp başlamaması gerektiğini düşünüyor. Çok iyi bir senaryo.

2013 tarihli roman, Mark'ın iki yıl önce bir kara mayını kazasında ölmesinin ardından Bridget'i 50'li yaşlarında dul bir kadın olarak yeniden ele alıyor. Fielding, Bridget'in "evlilikle övünen" bir tip olmasını istemediği için Mark'ı üçüncü kitaptan çıkarmaya karar verdiğini söylemişti.

To Leslie, Better Call Saul'daki çalışmalarıyla tanınan Michael Morris tarafından yönetilen yeni film, Zellweger'in karakterinin Colin Firth'ün canlandırdığı Mark Darcy'yle evlenmesi ve çocuğunun babasının o olduğunu öğrenmesiyle sona eren Bridget Jones'un Bebeği'nin (Bridget Jones’s Baby) sinemalarda gösterime girmesinden 8 yıl sonra geliyor.

Entertainment Tonight'a konuşan Grant, "Size şunu söyleyeyim; bence 4. Bridget filmi için yazılan bu senaryo, 4'ü arasında en iyisi" dedi.

Hatta uzun zamandır okuduğum en iyi senaryolardan biri.

Helen Fielding, daima bekar Bridget Jones karakterini ilk olarak The Independent için yazdığı köşe yazısında yaratmıştı.

Daha sonra Fielding, "The Independent bana Londra'daki bekar hayatı hakkında kendimle ilgili bir köşe yazısı yazıp yazamayacağımı sordu. Hayır dedim çünkü (ironik bir şekilde) bunun utanç verici ve ifşa edici olacağını düşündüm" diye anlatmıştı.

Sonra şef editör Charlie Leadbeater hayali bir karakter olarak yazmamı önerdi ve ben de 'Evet!' dedim.

Independent Türkçe


Güney Kore yurttaşlarına doğacak bebek başına "milyonluk" teşvik vermeyi değerlendiriyor

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Güney Kore yurttaşlarına doğacak bebek başına "milyonluk" teşvik vermeyi değerlendiriyor

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Güney Kore, ülkenin azalan doğum oranını artırmak amacıyla doğan her bebek için ebeveynlere 100 milyon won (yaklaşık 2,40 milyon TL) nakit ödeme yapmayı düşünüyor.

Güney Kore hükümetinin Yolsuzlukla Mücadele ve Medeni Haklar Komisyonu, uygulamaya geçmeden önce halkın görüşlerini ölçmek için bir kamuoyu araştırması yürütüyor.

17 Nisan'da başlayan ankette, program için yıllık 22 trilyon won (yaklaşık 521 milyar TL) harcamanın kabul edilebilir olup olmadığını ve mali bir teşvikin ülkedeki çiftleri çocuk sahibi olmaya motive edip etmeyeceğini anlamak için 4 soru soruluyor.

Bu miktar, düşük doğum oranlarını ele alan girişimlere ayrılan ve yıllık toplamı 48 trilyon won (yaklaşık 1,1 trilyon TL) olan mevcut ulusal bütçenin yaklaşık yarısına tekabül ediyor.

Komisyondan yapılan açıklamada, "Bu anket aracılığıyla, doğrudan mali yardımların etkili bir çözüm olup olamayacağını belirlemek için ülkenin doğum teşvik politikalarını yeniden değerlendirmeyi planlıyoruz" dendi.

Güney Kore hükümeti ve politika yapıcıları, azalan çocuk doğum oranları krizini ele almak için yeni ve yenilikçi önlemler bulmaya çalışıyor. Ülkedeki doğum oranları 2023'te kadın başına 0,72 bebeğe düşerek en düşük ulusal doğum oranına geriledi.

Ülkedeki demografik kriz bir dizi faktöre bağlanıyor ancak Koreli çiftlerin artan hayat pahalılığı ve düşen yaşam kalitesinden duydukları hayal kırıklığı birincil neden olarak görülüyor.

Hükümetin ebeveynleri motive etme programı kapsamında Koreli çiftler, çocuklarının doğumundan 7 yaşına gelene kadar farklı teşvik ve destek programları aracılığıyla 35 milyon won'la (yaklaşık 825 bin TL) 50 milyon won (yaklaşık 1,2 milyon TL) arasında değişen mali yardım alıyor.

Bu haber, Güney Koreli bir firmanın patronunun çalışanlarına çocuk sahibi olmaları ve ülkenin doğum oranını yükseltmeleri için 2,40 milyon TL'ye kadar para teklif ettiği bir dönemde geldi. Seul merkezli inşaat firması Booyoung Group, çalışanlarına her bebek sahibi olduklarında 100 milyon Kore wonu ödemeyi planlıyor.

Şirket ayrıca 2021'den bu yana 70 bebek sahibi olan çalışanlarına toplam 7 milyar Kore wonu (165 milyon TL) nakit ödeme yapacağını da sözlerine ekledi. Bir şirket sözcüsü, bu yardımın kadın ve erkekler için geçerli olduğunu söyledi.

Independent Türkçe


Mavi yolculuğun vazgeçilmez rotası Muğla kıyıları misafirlerini bekliyor

Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA
Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA
TT

Mavi yolculuğun vazgeçilmez rotası Muğla kıyıları misafirlerini bekliyor

Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA
Fotoğraf: Ali Rıza Akkır/AA

Bodrum, Fethiye, Marmaris ve Datça gibi turizm merkezleriyle mavi yolculuğun vazgeçilmez rotası konumunda bulunan Muğla'nın bu sezon da çok sayıda deniz tutkununu misafir etmesi bekliyor.

Mavi ile yeşilin kucaklaştığı el değmemiş koylarıyla ünlü Muğla kıyılarında mavi yolculuk yapak isteyen turistler, günübirlik turların yanı sıra kiraladıkları ticari yatlarla tatillerini geçirebiliyor.

Tüm Yat İşletmecileri, Yatırımcıları, Broker ve Acenteleri Derneği Başkan Yardımcısı Selhan Cengiz, AA muhabirine, Türk ticari yatçılığının dünyanın en büyük filolarından olduğunu söyledi.

Teknelerin tüm mürettebatıyla sezon için çalıştığını anlatan Cengiz, "Teknelerimizin bir kısmı denize indi, bazıları da inmek üzere. Dünyada bizden fazla ticari yat filosu olan ülke yok. Türkiye'de ise mavi yolculuğun başkenti Muğla. Bodrum'dan Datça'ya... Marmaris'ten sonra Selimiye, Bozburun geliyor. Buradan sonra dünyanın en güzel beldelerinden olan Göcek koyları. Göcek'ten sonra Fethiye Körfezi ve Antalya'da Kaş, Kalkan, Kekova bizim mavi yolculuğumuzun güzergahı." dedi.

Türkiye kıyılarının mavi yolculuk anlamında çok zengin olduğunu vurgulayan Cengiz, tura çıkan kişinin bir haftada rotanın hepsini görmesinin mümkün olmadığını kaydetti.

Mavi yolculuğa çok değer verdiklerini, 30 yıldır sektörün içinde yer aldıklarını anlatan Cengiz, "Koylarımız içinde Göcek çok ayrı bir yere sahip. Göcek koyları dünyanın en seçkin deniz seyri yapılacak noktası. Kapalı, korunaklı, özellikle yeni başlayanlar, sakin deniz arayanlar için dünyada Göcek koylarından iyi bir yer yok. Mavi yolculukta rakiplerimiz Yunanistan ve Hırvatistan. İki ülkeye de üstünlük sağladığımız nokta misafirperverliğimiz ve Türk mutfağımız." diye konuştu.

Mavi yolculuğu dünyaya tanıtan ülkenin Türkiye olduğunu ifade eden Cengiz, şunları söyledi:

"Mavi yolculuk bize özgün bir ürün. 'Yatçılık zengin işi' derler ama bizim geliştirdiğimiz mavi yolculukla kısıtlı bütçesi olan insanların guletlerimizle yatçılığın tadına varmalarını sağladık. Bu gerçek anlamda tüm dünyaya tanıttığımız bir ürün oldu. Bu ürünü Yunanistan ve Hırvatistan da bizden kopyalayarak kendileri pazarlıyorlar. Biz de bunu geliştirerek ve filomuzu büyüterek ilerliyoruz."

Cengiz, mavi yolculuk yapan 15 ile 55 metre arasında değişen 2 binin üzerinde ticari yatın bulunduğunu sözlerine ekledi.


Dünya'daki yaşamın kökeni volkanik olabilir mi?

Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)
Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)
TT

Dünya'daki yaşamın kökeni volkanik olabilir mi?

Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)
Bilim insanlarına göre lav ve grafitin tepkimeye girmesi, organik bileşikler yarattı (Unsplash)

Birleşik Krallık'taki Cambridge Üniversitesi'nden bilim insanları, Dünya'daki yaşamın yapıtaşlarının volkanik kökenli olduğunu ortaya koydu.

Bilim insanları, yeryüzünün oluşumundaki ilk jeolojik zaman olarak kabul edilen Hadeen'de neredeyse Ay büyüklüğünde bir cismin Dünya'ya çarptığını düşünüyor.

Hakemli dergi Life'ta 11 Nisan'da yayımlanan çalışmada, bu çarpışma sonucunda gökcisminin, Dünya'ya büyük miktarda demir ve diğer metallerden bıraktığı belirtildi.

Araştırmaya göre çarpışmanın etkisiyle grafitle dolu yerkabuğundan magma yükseldi. Bu nitril ve izonitrillerin ortaya çıkmasını sağladı. 

Yaşamın temel yapıtaşları arasında yer alan bu organik bileşiklerin, yaklaşık 4,3 milyar yıl önce grafit ve lav arasındaki etkileşimden meydana geldiği belirtildi. Söz konusu organik bileşiklerin, ortaya çıkan ilk mikroorganizmaları yaratmış olabileceği ifade edildi. 

Araştırmacılar, nitril ve izonitrillerin nükleotit, amino asit ve lipit gibi canlılarda bulunan temel organik bileşiklerin öncülleri olduğunu düşünüyor.

Cambridge Üniversitesi'nden Oliver Shorttle, bulgularla ilgili şunları söyledi: 

Ay büyüklüğünde bir cisim, Dünya'nın erken dönemlerine gezegenimize çarpmış ve büyük miktarda demir ve diğer metalleri bırakmış olabilir. Demir suyla tepkimeye girdiğinde, yoğunlaşıp yerkabuğuna karışacak bir sis oluşur. Isıtıldığındaysa geriye yararlı nitrojen içeren bileşikler kalır.

Bunun sadece çok yüksek sıcaklıklarda gerçekleşebileceğine dikkat çeken Shorttle, bu süreçte sıcaklığın en az 1700 Santigrat dereceye çıkmış olabileceğine dikkat çekti.

Britanyalı bilim insanlarının araştırması, karbon, oksijen, hidrojen, nitrojen, fosfor ve sülfür gibi yaşamın kanıtlanmış diğer yapıtaşlarını yanlışlamıyor.
 

Independent Türkçe, Nature World News, Study Finds


Eddie Vedder, Pearl Jam'in yeni şarkısında hangi siyasetçiden etkilendiğini açıkladı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Eddie Vedder, Pearl Jam'in yeni şarkısında hangi siyasetçiden etkilendiğini açıkladı

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Eddie Vedder, Pearl Jam'in yeni şarkısı Wreckage'ın (Enkaz) eski ABD Başkanı Donald Trump'tan esinlendiğini açıkladı.

Wreckage, Seattle kökenli grubun 19 Nisan Cuma günü piyasaya çıkan 12. albümü Dark Matter'da yer alıyor.

59 yaşındaki şarkıcı ve söz yazarı Vedder, The Times'a verdiği röportajda şarkının birlik çağrısını temsil ettiğini söyledi.

Vedder, "Amerika Birleşik Devletleri'nde hâlâ seçimi kaybetmediğini söyleyen bir adam var ve bazıları bu mesajı sanki doğruymuş gibi yansıtıyor ve güçlendiriyor" dedi.

Trump çaresiz durumda. Hapise girmemek ve iflastan kaçınmak için kazanmaya bu kadar muhtaç bir aday olduğunu hiç sanmıyorum. Her şey tehlikede ve o dışarıda mağduru oynuyor (en azından bunu bana yapıyorlar, çünkü yapmasalardı size yaparlardı) ama siz iş kayıtlarında tahrifat yapmadınız. Bodrumunuzda gizli bilgileri tutmuyorsunuz. Yani şarkı diyor ki bir kişi yüzünden birbirimizden uzaklaşmayalım, özellikle de hiçbir değerli amacı olmayan bir kişi yüzünden.

Trump'ın zamanının geçip geçmediği sorulduğunda Vedder şöyle dedi:

Sabırsızlanıyorum. Düşünceli kişilerin çoğu şu anda bu konuda biraz TSSB yaşıyor, belki de haklısınız.

Eski Başkan Trump halihazırda 34 kez iş kayıtlarında tahrifat yapmakla suçlandığı bir sus payı davasında yargılanıyor.

Sanık hafta sonunun büyük bir kısmını Truth Social'da davayla ilgili şikayette bulunarak ve başkanlık dokunulmazlığı iddiaları hakkında öfkeyle paylaşım yaparak geçirdi. Perşembe günü Yüksek Mahkeme bu argümanları dinleyecek. 

Aynı zamanda Federal Seçim Komisyonu'nun açıkladığı rakamlar, Trump yanlısı önemli bir bağış toplama grubu Save America PAC'den (Amerika'yı Kurtarın Siyasi Eylem Komitesi) gelen paranın 4'te üçünün yasal ücretlere harcandığını ortaya koydu.

Eski Başkan'ı saran sayısız yasal sorun arasında Trump'ın sivil dolandırıcılık davası kararını temyize götürmek için 175 milyon dolarlık kefaletle ilgili anlaşmaya varıldı ve gizli belgeler davasında tanık ifadelerinin kamuya açık hale gelmesi bekleniyor.

The Independent'tan Louis Chilton, Pearl Jam'in Dark Matter albümü için yazdığı 4 yıldızlı eleştiride şöyle demişti:

Rick Rubin'in Malibu'daki Shangri-La Stüdyoları'nda kaydedilen Dark Matter, muazzam derecede iyi yapılmış bir albüm; gerektiğinde keskin ve net, şarkılar izin verdiğindeyse daha serbest. Albümün endişeli ama katmanlı üçüncü şarkısı 'Wreckage', uyumlu melodileriyle Americana esintili bir yöne kayıyor ve hafifçe bulanıklaşıyor. Grammy ödüllü müzik yapımcısı Andrew Watt'ın (Justin Bieber, Miley Cyrus ve The Rolling Stones gibi sanatçılarla birlikte çalışmış) bu parçadaki işbirliği de takdire şayan.

Independent Türkçe


Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı

Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı
TT

Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı

Oscarlı aktris niye günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kaldığını anlattı

Anne Hathaway, yakında vizyona girecek yeni filmi Sen İhtimali (The Idea of You) öncesinde V Magazine'e röportaj verdi.

Günde 10 erkekle öpüşmek zorunda kalmış

41 yaşındaki oyuncu yeni röportajda, "kimya testleri"nin 2000'li yıllardan bu yana uzun bir yol kat ettiğini söyledi. 

Oscar ödüllü aktris herhangi bir yapımın adını vermese de bir zamanlar film ekibinin kendisine mükemmel rol arkadaşını bulabilmesi için günde 10 erkeği öpmesi gerektiğini anlattı.

"İğrenç" kimya testlerinden bahseden Hathaway, "2000'lerde, ve bu benim de başıma geldi, bir oyuncudan kimyasını test etmek için diğer aktörlerle öpüşmesini istemek normal kabul ediliyordu ki bu aslında bunu yapmanın en kötü yoluydu" diyerek ekledi:

Bana 'Bugün 10 kişi gelecek ve sen de kadrodasın. Hepsiyle öpüşmek için heyecanlı değil misin?' dediler. Ve 'Bende bir sorun mu var' diye düşündüm çünkü heyecanlı değildim. Kulağa iğrenç geldiğini düşündüm.

Hathaway, "çok genç" olmasına rağmen "zor biri" diye etiketlenerek bir anda her şeyi kaybedebileceğini sezdiğini söyledi.

"Heyecanlıymışım gibi davrandım"

Ünlü oyuncu, "Bu iş beni heyecanlandırmış gibi davrandım ve devam ettim" diye ekledi.

Bunun bir güç gösterisi olmadığını söyleyen aktris şöyle dedi:

Kimse beni kötülemeye ya da incitmeye çalışmıyordu. Sadece çok farklı bir zamandı ve artık doğrusunu biliyoruz.

Hathaway'in yeni filmi Sen İhtimali, Amazon Prime'da 2 Mayıs'ta gösterime girecek. Romantik filmde Hathaway, kendini beklenmedik bir aşk hikayesinin başrolünde bulan bir kadını canlandırıyor.

Yeni filmine övgü dolu yorumlar

Robinne Lee'nin 2017 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan filmde Hathaway'in canlandırdığı Solène, yeni boşandığı eski eşinin tatil planlarını iptal etmesinin ardından 16 yaşındaki kızını Coachella'ya götürüyor. 

Festivalde, gezegendeki en ateşli erkek grubu August Moon'un solisti Hayes Campbell'la tanışıyor ve beklenmedik bir aşk yaşamaya başlıyor.

İkili alışılmışın dışındaki aşklarını yaşarken, Solène de kariyerini ve kızını idare etmeyi öğrenmek zorunda kalıyor.

Prömiyerini 16 Mart'ta South by Southwest festivalinde yapan film, eleştirmenlerden övgü dolu yorumlar alıyor.

Independent Türkçe, Page Six, Variety, V Magazine


Netflix'in yeni dizisi, 34 yıllık Stephen King uyarlamasına benzetildi

Baby Reindeer'daki Martha karakterini 38 yaşındaki Jessica Gunning canlandırıyor (Netflix)
Baby Reindeer'daki Martha karakterini 38 yaşındaki Jessica Gunning canlandırıyor (Netflix)
TT

Netflix'in yeni dizisi, 34 yıllık Stephen King uyarlamasına benzetildi

Baby Reindeer'daki Martha karakterini 38 yaşındaki Jessica Gunning canlandırıyor (Netflix)
Baby Reindeer'daki Martha karakterini 38 yaşındaki Jessica Gunning canlandırıyor (Netflix)

Netflix'te gösterime girer girmez büyük ilgi çeken yeni mini dizi Baby Reindeer, küçük bir iyiliğin nasıl kontrolden çıkabileceğini gözler önüne seriyor. 

Yayın devinde kısa süre önce izleyiciyle buluşan Ripley de dahil olmak üzere pek çok film ve dizi, ısrarlı takip ya da saplantının doğasını ele alıyor. 

Komedyenin gerçek hikayesi

Baby Reindeer'ın yaratıcısı Richard Gadd'ın kaleme aldığı ve başrolde oynadığı dizi de komedyenin gerçek hikayesine dayanıyor. 

34 yaşındaki Gadd, hikayenin merkezindeki başarısız komedyen Donny Dunn'ı canlandırıyor. 

Donny, barmenlik yaptığı bara gelen üzgün kadını gördüğünde, ona ücretsiz olarak çay ikram ediyor. Martha Scott adındaki bu kadın, çok geçmeden barın müdavimlerinden biri haline geliyor.

Kadının Donny'ye günde yüzlerce e-posta göndermeye başlamasıyla işler kısa süre içinde çok daha karanlık bir hal alıyor.

Stephen King'in meşhur uyarlamasına benzetildi

Eleştirmenler, Baby Reindeer'ın konusunu, korku üstadı Stephen King'in meşhur bir romanından uyarlanan filme benzetti. 

Sinema ve televizyon yazarlarına göre Baby Reindeer, King'in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan psikolojik gerilim türündeki Ölüm Kitabı'nı (Misery) hatırlatıyor. 

Rob Reiner'ın yönettiği Oscar ödüllü Ölüm Kitabı'nda James Caan, ünlü aşk romanları yazarı Paul Sheldon'ı canlandırıyor. 

Kar fırtınasına yakalanan adam bir kaza geçirince, bir numaralı hayranı olduğunu iddia eden Annie Wilkes adlı kadın onu bularak ücra bir yerdeki evine getiriyor.

Yollar karla kaplı ve telefon hatları da kesikken, kırık bacaklar ve çıkık bir omuzla kalakalan yazar Paul Sheldon, Annie'nin evinde kapana kısılıyor.

"Benzer DNA'lar"

Eleştirmenler, Baby Reindeer ve Ölüm Kitabı'nın "benzer DNA'ları paylaştığı" konusunda hemfikir. Her iki yapım da kahramanlarıyla birlikte izleyicilerin de kapana kısılmış hissetmesine neden oluyor. 

Kathy Bates'in muhteşem performansıyla Oscar kazandığı Annie Wilkes karakteri, en sevdiği yazarı ıssız bir kulübeye hapsederken, Martha da Donny'yi kendi hayatına hapsediyor. Ona 40 binden fazla e-posta göndermekle kalmayıp yüzlerce saatlik sesli mesaj bırakıyor, ailesinin ve arkadaşlarının izini sürüyor. 

"Teknolojinin gücünü kullanıyor"

GamesRadar'dan Megan Garside, iki yapım arasındaki benzerliklerle ilgili şöyle diyor:

Baby Reindeer'ın Ölüm Kitabı'nın yeniden çevrimi olduğunu söylemiyorum ama Martha, Wilkes'in doğasını taklit ediyor gibi görünüyor ve ben Ölüm Kitabı gibi bir hikayenin günümüze uyarlanmasından yanayım. Bu, izleyicilerin bu tür bir karakteri günümüz ortamında görmeleri için bir fırsat. Bilek kıran tuzaklar ve kelepçeler yerine Martha, kurbanını kısıtlamak için yüzlerce saatlik sesli mesaj ve on binlerce e-posta göndererek teknolojinin gücünü kullanıyor.
 

Independent Türkçe, ScreenRant, GamesRadar.com


Meşhur romantik komedinin yıldızına "Çok çirkinsin" demişler

Film eleştirmeni Roger Ebert, Gerçek Öpücük'ün senaryosunun orijinal olmadığını yazsa da "Barrymore neşesiyle filmi aydınlatıyor ve sevimli bir karakter yaratıyor" diye eklemişti (20th Century Fox)
Film eleştirmeni Roger Ebert, Gerçek Öpücük'ün senaryosunun orijinal olmadığını yazsa da "Barrymore neşesiyle filmi aydınlatıyor ve sevimli bir karakter yaratıyor" diye eklemişti (20th Century Fox)
TT

Meşhur romantik komedinin yıldızına "Çok çirkinsin" demişler

Film eleştirmeni Roger Ebert, Gerçek Öpücük'ün senaryosunun orijinal olmadığını yazsa da "Barrymore neşesiyle filmi aydınlatıyor ve sevimli bir karakter yaratıyor" diye eklemişti (20th Century Fox)
Film eleştirmeni Roger Ebert, Gerçek Öpücük'ün senaryosunun orijinal olmadığını yazsa da "Barrymore neşesiyle filmi aydınlatıyor ve sevimli bir karakter yaratıyor" diye eklemişti (20th Century Fox)

Drew Barrymore, 1999 yapımı romantik komedi Gerçek Öpücük'ün (Never Been Kissed) çekimleri sırasında yaşadıklarını anlattı.

"Tutmazsa başka bir şansımız olmayacağını biliyordum"

49 yaşındaki aktris, 19 Nisan Cuma günü ekranlara gelen televizyon şovunda kendi yapım şirketine atıfta bulunarak "Gerçek Öpücük çok ilginçti çünkü Flower Films'le ilk resmi filmimizdi" diye açıkladı.

O zamanlar oyuncuların yapımcı olmasına çok temkinli yaklaşıldığını anlatan aktris, "Aktör olmanız filmin nasıl yapılacağını bildiğiniz anlamına gelmiyordu" ifadelerini kullandı.

Barrymore bunun "ekonomiyle ilgili" olduğunu belirterek, prodüktörlüğünü bir oyuncunun üstlendiği bir yapım "tutmadıysa" onun muhtemelen bir daha film çekemeyeceğini söyledi.

Barrymore, "Film boyunca çok korktum çünkü tutmazsa başka bir şansımız olmayacağını biliyordum" dedi: 

Filmi çekerken çok eğlendik, geçirdiğimiz en güzel zamandı ama hep gergindim.

Barrymore, çekimler sırasında stüdyo yöneticilerinden "Üzgünüm ama çok çirkin görünüyorsunuz" diyen notlar aldığını belirtti. 

Ben de 'İyi' diyordum. Onlarsa 'Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır' diyordu. 'Bu çok fazla' dediler. Ben de biraz yumuşatmak zorunda kaldım çünkü daha da ileri gitmiştim.

Gişede başarılı olmuştu

Gerçek Öpücük, Chicago Sun-Times gazetesinde çalışan ve araştırma yapmak için eski lisesine geri dönen genç gazeteci Josie'yi merkeze alıyordu.

David Arquette'in canlandırdığı kardeşi Rob sayesinde popüler grubun bir üyesi haline gelen Josie, İngilizce öğretmeni Sam Coulson'a aşık olunca araştırması tehlikeye giriyordu.

Raja Gosnell'in yönettiği filmde Barrymore ve Arquette'e Jessica Alba, Michael Vartan ve Leelee Sobieski eşlik etmişti.  

Barrymore'un performansı eleştirmenlerin beğenisini kazanmış ve film 25 milyon dolarlık bütçesine karşılık 85 milyon dolar hasılat elde etmeyi başarmıştı. 
Independent Türkçe, US Weekly, Deadline