Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı

Ürdün’de, “Arap Aydını ve İktidarla İlişkinin Diyalektiği” başlıklı sempozyum düzenlendi.

Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı
TT

Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı

Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı

Uluslararası Dengeli Çizgi Forumu (Vasatiyye), Ürdün’ün başkenti Amman’da, Arap Aydını ve İktidarla İlişkinin Diyalektiği: Tarafsızlık mı Bağımlılık mı?” Başlıklı bir sempozyum düzenledi.
Vasatiyye Genel Sekreteri Mervan el-Fauri, moderatörlüğünü yaptığı sempozyumun giriş konuşmasında şunları söyledi:
“Aydınların toplumdaki rolü son derece önemlidir. Bu ayki sempozyum başlığını seçerken bu role odaklanmayı tercih ettik. Aydınlar kamuoyunun görüşlerinin oluşmasında ve bir ulusun istikbalinin şekillenmesinde önemli roller üstlenir. Aynı zamanda toplumun, hayati meselelerle ilgili motivasyonunu güçlendirir ve duyguların diri tutulmasına destek olur. Özetle ifade etmek gerekirse; aydınlar, düşman saldırılarına karşı, bir ulusun şahsiyetinin olumlu bir şekilde fikren şekillenmesine katkıda bulunur. Entelektüeller, kalemleriyle gerçekliği teşhis eder ve bu gerçekliği değiştirmek için çaba gösterir. Aydınlar ve sanatçılar, şiir, öykü, roman ve tiyatro oyunlarıyla toplumun duygularını dile getirir. Aydınların eserleri ebediyen ölümsüz kalır ve nesillerden nesillere aktarılır. Bu sebeple, resmi makamlar tarafından milli aydına gösterilen ilgi ve insan onuruna yakışır geçim kaynaklarının sağlanması, toplumun geleceğine yapılan bir yatırım anlamına gelir. Bu aynı zamanda, ulusal kimliğin, kültürel ve entelektüel mirasın korunması demektir”.
Sempozyumda ayrıca Prof. Dr. Musa Berizat ve Prof. Dr. Adnan er-Revsan birer tebliğ sundu.
Fauri’den sonra söz alan panelist Prof. Dr. Revsan, aydın ve iktidar arasındaki ilişkiye dair tartışmaların kadim zamanlardan beri süregeldiğini hatırlatarak şunları söyledi:
“İslam öncesi cahiliye döneminde ünlü Ukaz pazarı çok önemli bir edebi ve kültürel platformdu. Bu pazarda mal alışverişinden ziyade, sunum yapan yazarlar, şairler ve filozoflar dikkat çekmekteydi. Hicri birinci yüzyılda Mirbed el-Basri pazarı bu rolü üstlenerek, Arap ve Müslüman aydınlara ev sahipliği yaptı. Bu pazarda aydınlar ve alimler arasında, edebi, felsefi ve kelami tartışmalar yapılmaktaydı. Bu platformdan, Ferezdak, Cerir, İbn-i Sirin ve Hasan el-Basri gibi meşhur alim ve şairler geçti. Hasan Basri tüm tehlikelerine rağmen hakikat adına iktidarla çatışma halindeydi. Vali ve yöneticilere gidip hak bildiklerini yüzlerine karşı söylüyordu, bazıları dinliyor bazıları dinlemiyordu ama o iktidara yanaşmaksızın ‘bağımsız bir aydının’ nasıl olması gerektiğine dair bir örneklik teşkil etti. Hasan Basri bir örnek olup aynı ‘bağımsız tarzı’ benimseyen çok sayıda alim ve aydının var olduğunu söyleyebiliriz. Bu pazarlar ya da platformlar iktidarın egemenliğinde değildi. Bir alim, şair ya da düşünür, üniversite olarak tanımlayabileceğimiz bu platformlarda kendi tezini ya da şiirini dillendirir bu şekilde şöhrete kavuşur ya da yergiye muhatap olurdu. Günümüze dönecek olursak, aydınların görüşlerini serbestçe ifade etmesi gelişmiş demokrasilerde pek bir sorun teşkil etmemektedir. 
Demokratik ülkelerde siyasetçi ile aydın arasındaki diyalektik, taraflardan biri için tehdit oluşturmaz ve ‘düşüncenin ifade edilmesi ’genellikle toplumun fikri ve kültürel mirasına ve yürürlükteki medeni kanunlara tabidir. Ancak otoriter rejimlerde ya da ağır işleyen az gelişmiş demokrasilerde aydın ve sanatçıların başı iktidarla belaya girebilir. Bu tür ülkelerdeki iktidarlar, aydın ve sanatçıların ürünlerine, kendi çıkarlarına hizmet ettiği ya da çıkarlarına karşı gelmediği sürece müsamaha gösterir. Bir entelektüel hakikat adına iktidarla çatışırsa, dışlanır, marjinalleştirilir ve siyasi gerekçelerle hapsedilerek susturulabilir.
Aydının kim olduğu ya da kimin aydın olduğu sorusunun tartışmalı olduğuna değinen Revsan şöyle devam etti:
“Genel olarak eğitimli biri ile alim, malumat sahibi ile entelektüel arasında bir ayrım olduğu kabul edilir. Bir entelektüelin gücü, kültürel zenginliğine ve özgün düşünsel üretimine dayanır. İngiliz düşünür Francis Bacon’un ‘entelektüel otorite’ olarak adlandırdığı şeyin temelinde bu vardır. Bu ‘otoritenin unsurları’ ise, bilim insanının deneylerden elde ettikleri sonuçlar ve sanatçının yaratıcı özgün üretiminin yanı sıra iktidara bağımlı olmayan ilkeler çerçevesinde oluşturduğu belirleyici irade ile ayrım yapmaksızın topluma sunduklarıdır.
Entelektüel faaliyetler, düşünür ve sanatçıların kültürel yaratıcılıkları otoriter rejimlerin müdahaleleri ışığında güdükleşir. Otoriter rejimler aydın ve entelektüellere ya baskı yapar ya da maddi çıkarlarını okşayarak onları baştan çıkarmaya çalışır. Her iki yöntemde, yani kısıtlama ve benimseme, kültürel ve entelektüel sığlıkla sonuçlanır. Böylesi bir ortamda verimli sonuçların elde edilebilmesi oldukça zordur. Öte yandan, entelektüel ve kültürel üretim, asgari özgürlüklerin garanti altına alındığı ve hakikat arayışının önemsendiği toplumlarda, gelişmek için uygun bir zemin bulabilir. Eski Fas Dışişleri Bakanı ve düşünür Muhammed bin İsa’dan alıntı yapacağım şöyle yazmıştı:
“Aydın ve siyasetçi birbirini bağımlı olmakla mükellef değildir. Siyasetçinin görevi; ülkedeki mevcut kurumsal kanallar ve mekanizmalar aracılığıyla kamu işlerinin doğru bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunmaktır. Aydının rolü ise fikir üretmek, toplumsal gerçekliği yansıtmak ve değerleri sorgulamakla sınırlıdır. Siyasetçinin bu ‘çıkarımlardan ve ürünlerden’ faydalanma sorumluluğu vardır. Yani her birinin rolü, bazen tamamlayıcı iken bazen birbiriyle kesişmektedir. Hem aydın hem de siyasetçi bağımsız olmalıdır, zira amaçlar ve araçlar ikisi için aynı değildir. Burada aydın geçinen soytarıları ya da safsatacı politikacıları kastetmiyoruz.” 
Yine bir alıntıyla devam edeceğim, yazar ve eski Mısır Kültür Bakanı Cabir Asfur şöyle demişti: “Arap dünyasında entelektüel, siyasetçiye tabidir, oysa gelişen bir zihin olarak, geçici çıkarlar veya kısa vadeli kazanımlarla ilgilenmeyen entelektüelin ürünü, siyasi eylem için referans teşkil etmelidir. Bir entelektüel siyasetle iştigal edebilir, ancak siyasi manevralar yerine, kültürel ilkelerine bağlı kalmayı sürdürmelidir”.  
Fark ettiyseniz siyaset ve düşünce adamlığını bir arada yürüten kişilerden örnek verdim. Genelleme yapmanın sakıncalarını bilerek şunu diyebilirim; Bu gibi kişilerin bakış açısının iki yönü vardır; biri görevde iken diğeri ise görevi bıraktıktan sonra şekillenir. Arap ülkelerinde iktidardakilerin, kültür ve düşünceyle sahici bir ilişkiyi nadiren kurduklarına şahit oluyoruz. Genelde siyaset sahnesinde muhalefete düşüldüğünde bu ilişkinin önemi hatırlanır ve toplumda etki bırakan kültürel entelektüel çalışmalar yapılabilir. İstisna olmasalar da Sudan’da Sadık el-Mehdi ve Hasan Turabi’yi örnek olarak gösterebilirim”.
Ürdün’de entelektüellerin rolüne dair de konuşan Prof. Dr. Revsan ayrıca şunları söyledi:
“Ürdün’de aydın ile otorite arasındaki ilişkiyi değerlendirirken kendimizi bir çelişkiler denizinde buluyoruz. Geçmişte Ürdün’de eğitim ve kültürün rolü önemsenmiş olsa da günümüze baktığımızda, bir entelektüelin haiz olması gerektiği ilkelerin neredeyse tamamen ihmal edildiğini görüyoruz. Genelleme yapmak istemeyiz ancak medyada öne çıkan ve iktidar tarafından rağbet gören ‘entelektüellerin’ sadece iktidarın hoşuna giden şeyleri dillendirdiğine şahit oluyoruz. Ürdün’de yazılı olmayan ama herkesin bildiği kurallar vardır; entelektüeller rolleri sınırlandırılmış bir kesimdir. Gerçek entelektüeller siyaset sahnesine aldırış etmeden yalnızlığı göze alarak faaliyetlerini sürdürür ve siyasete bulaşmamaya özen gösterir. Çünkü siyaset belirli kesimlerin tekelindedir ve yönü bellidir. Siyasetin geleceği için belirlenen yol haritası adeta değişmezdir ve entelektüellerin eleştirilerine kapalıdır. Parlamentoya baktığımızda ‘kültürlü kesimin’ yüzde onluk bir dilimi temsil ettiğini görüyoruz. Geri kalanlara gelince, Eddie Cohen'in tanımladığı gibi, Yahudi metinlerinde geçen Juwaim (Ağyar - halk) sınıfındandırlar. Cohen’i beğenin ya da beğenmeyin, İsrailli bu düşünür Ürdünlü entelektüellerin sahip olmadığı ifade özgürlüğüne sahiptir. Siyaset sahnesinde itibar görmeyen bu gerçek entelektüeller, kitaplara gömülüp adeta ömür boyu inzivaya mahkum olmuştur. Arada bir yerel kültürel faaliyetlerde görünürler ancak etkin değildirler.
İkinci kesim aydın ve entelektüellere gelecek olursak, bu kişiler sahip oldukları kültür köşelerini, siyasi sistemin içinde ya da eşiğinde bir mevkie ulaşmak için kullanırlar. Entelektüellik onlar için bir konum elde etme aracı, ailesinin ve kendisinin geçimini sağlayabileceği bir vesiledir. Bu vesile ilkelerini çiğnemesini gerektirse de böyledir. Bu kesimi belki de ‘ulaştırıcı entelektüel ekol’ olarak tanımlayabiliriz.
Üçüncü bir kesim ise, kendilerini entelektüel olarak tanıtan oluşumlardır ancak aralarında entelektüelleri barındırmazlar. Öncüleri okur yazar kesimdir ve her türlü siyasi tartışmanın içinde yer alırlar. Bu kesim aydınsı sınıf, siyasetçilerin dikte ettiği mevkilerini terk etmezler ve entelektüel boşluğu doldurmak adına göz boyarlar. Yeri gelmişken şunu da söylemeliyiz; Arap dünyasında felsefe, siyaset ve düşünceyle ilgili eserler çok az sayıda okunmaktadır. Ürdün’ün durumu ise Arap dünyasına kıyasla daha da perişandır. Mısır, Lübnan, Kuveyt bizden daha iyi durumdadır, hatta savaşın dramını yaşayan Irak ve Yemen dahi bizden bu konularda daha ileridir. Tüm Arap aleminde yılda 50-60 bin civarında eser basılırken bu sayı Japonya’da 80 bin, Britanya’da 150 bin ve İran’da 65 bin civarındadır”.
Kültür ve siyaset arasındaki ilişki hakkında uzun uzadıya konuşabiliriz, bu konuşma bir yönüyle keyif verici iken bir yönüyle hüzünlüdür. Çok uzatmak istemiyorum, bir örnek vererek konuşmamı sonlandıracağım. Cahiliye döneminde ‘Sealik’ yani hırsızlar dahi kültürlü insanlardı. Bir hırsızın sözlerine bakın: 
“Ben büyük bir dalgayım, sert bir kilidim, ben ateşim. Filler konuşsa benimle susmak bilmezler, deniz bıkmaz sözlerimden.  
Dostlarım Basra'nın hasırından, Mısır'ın hardalından, Şam’ın mercimeğinden, Cezirenin çakıllarından, Musul’un buğdayından ve Filistin’in zeytininden çoktur.”
Ebu Said Razi’nin (ö. 1031 m.s) Nesr ed-Durer eserinde alıntıladığı bu hırsızın ifade gücüne dikkat edin. Eskiden hırsızlar kültürlü iken, bugünlerde Arap alemindeki çoğu entelektüel ve sanatçı Makyavelist mukallitler olarak iktidarlara yaltaklanıyor. Sevgili vatanımızda aydınlar nasıl bu hale geldi? Bu soruyu tartışmaya ve varsayılan tüm cevaplara açık bırakıyoruz”.

Aydın taklitçi değil özgün kişidir
Şarku’l Avsat’ın Uluslararası Vasatiyye Forumu’un web sayfasından aktardığı haberine göre Adnan er-Revsan'ın ardından sözü alan Prof. Dr. Musa Berizat sempozyumdaki tebliğinde şu ifadeleri kullandı:  “Bana göre entelektüel, hayata dair özgün bakış açısı olan, toplumunun kültürünü yakından tanıyan ve ülkesinde, dünyada yaşananlara karşı bir duruşu olan kişidir. Kendi kimliğiyle ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarıyla ve geleceğiyle ilgilenir. Kaynağı neresi ya da kim olursa olsun, kendini hakikate kapatmaz. Taklitçi değildir farklı düşüncelere ve kültürlere açıktır. Akıl ve fıtrat yasalarına uymayan yanlış yargılarla uzlaşamaz. Kanaatlerini ifade ederken yaltaklanmaz, adalet, hürriyet, bağımsızlık, insan onuru ve vatan sevgisi meselelerinde pazarlıksızdır” diye konuştu.
Prof. Dr. Musa Berizat daha sonra şunları ifade etti: “Arap dünyasındaki aydınlar da dünyanın geri kalanındaki aydınlar gibi tasnif edilerek farklı sınıflara dahil edilebilir. Genel olarak yargıda bulunacaksak, aydınlarımızın yarısı iktidarın güdümünde iken, diğer yarısının kendi içinde ayrı sınıflar teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Her aydının bağımsız olduğunu iddia edemeyiz, bazılarının ideolojik, kültürel, bölgeci aidiyetleri olduğu aşikardır. Arap aydınlarının, damarlarında Adnan ve Kahtan’ın kanı akmaktadır. Arapların inanç dünyası ve akidesi, Hz. Muhammed’e (sav) indirilen vahiy ile şekillenmiştir. Peygamberimiz daha önce var olmayan sağlamlıkta bir devlet kurmuş ve tüm insanlık için hidayet mesajı sunmuştur. Bir Arap aydın bir yandan Müslüman olarak hem dindaşları hem de tüm Araplarla birleşirken, diğer yandan farklı tabiiyetler geliştirebilir. Arap alemindeki bölünmüşlük bir yanıyla olumlu bir yanıyla olumsuzdur. Küçük çocuklar okula gittiklerinde farklı sistemlerle eğitilmekte ve farklı ülkelerde olmaları hasebiyle, kendi ülkelerinin ve bölgelerinin milliyetçisi olmaktadırlar. Yani Araplık ve Müslümanlık maddi ve manevi güç kaynağı olacağına, siyasallaşarak ayrım ve ötekileştirmeye sebebiyet veren bir sorunsal haline gelmiştir. Süreç içinde maalesef, din politikleştirilmiş, İslamcılık ve Arapçılık karşı karşıya gelmiştir. Bu iki akım, solculuk, liberalizm, sivilleşme ve son olarak ‘İbrahimi Hanif’ anlayışla çatışmaya girmiştir. Bu çatışmaların kültür dünyamız üzerindeki olumsuz yansımaları inkar edilemez.”



Gazze'de iki yıl süren savaşın ardından Noel kutlamaları Beytüllahim'e geri döndü

Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde Noel kutlamaları (AFP)
Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde Noel kutlamaları (AFP)
TT

Gazze'de iki yıl süren savaşın ardından Noel kutlamaları Beytüllahim'e geri döndü

Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde Noel kutlamaları (AFP)
Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde Noel kutlamaları (AFP)

Batı Şeria’nın Beytüllahim kentinde bando takımları, Noel kutlamalarının başlamasıyla birlikte sokaklara indi. Gazze Şeridi’ndeki savaşın gölgesinde geçen ve Hristiyan inancına göre Hz. İsa’nın doğum yeri olan kenti iki yıl boyunca kutlamalardan mahrum bırakan sürecin ardından, bu yıl kentte yeniden hareketlilik gözlendi.

Batı Şeria’nın güneyinde yer alan Beytüllahim, Gazze Şeridi’nde varılan ateşkes anlaşmasının ardından önceki yıllara kıyasla daha canlı bir atmosfere büründü. Ancak Gazze’de yüz binlerce kişi, savaşın ardından yıkılmış evler ve yıpranmış çadırlarda, sert kış koşullarıyla mücadele etmeyi sürdürüyor.

f
Beytüllahim sokaklarında dolaşan bando takımı (AP)

Vatikan’da ise Papa 14. Leo’nun Noel için ilk ayinini, saat 20.30’da Aziz Petrus Bazilikası’nda yönetmesi bekleniyor. Papa, ayin öncesinde dünyada ‘24 saatlik barış’ çağrısında bulundu.

ABD’li Papa, mayıs ayında Papa Franciscus’un vefatının ardından Kardinaller Meclisi tarafından seçilmişti. Önceki papaya kıyasla daha sakin bir üsluba sahip olduğu belirtilen Papa 14. Leo, göç ve sosyal adalet gibi temel konularda Franciscus’un çizgisini sürdürmesiyle dikkat çekiyor.

‘Umut’

Beytüllahim’de Noel kutlamalarına, ünlü Noel ilahilerinin çalındığı davul ve gayda sesleri damga vurdu. Hristiyanlar, çocuklardan yaşlılara kadar, kentin merkezindeki Manger Meydanı’na doğru yürüdü.

Beytüllahim’de yaşayan 17 yaşındaki Milagros Enstas, “Bugün sevinç dolu bir gün, çünkü daha önce savaş nedeniyle kutlama yapamıyorduk” dedi.

Ortadoğu’nun genelinde olduğu gibi kutsal topraklarda da Hristiyanlar azınlık konumunda bulunuyor. İsrail’de Hristiyan nüfus 185 bini, Filistin topraklarında ise 47 bini geçmiyor.

Yüzlerce kişi, Doğuş Kilisesi’ne ve ona açılan meydana çıkan dar Yıldız Caddesi boyunca ilerleyen yürüyüşe katıldı.

Manger Meydanı’nda kalabalık bir topluluk toplanırken, az sayıda izleyici belediye binasının balkonlarından kutlamaları takip etti.

Meydanın ortasında, kırmızı ve altın renkli süslerle bezeli büyük Noel ağacı yer aldı ve alana bayram havası kattı.

y6
Meydanın ortasında, bayram havasını daha da canlı hale getirmek için kırmızı ve altın renkli süslerle donatılmış büyük bir Noel ağacı duruyordu. (AFP)

Doğuş Kilisesi, Hristiyan inancına göre Hz. İsa’nın yaklaşık iki bin yıl önce doğduğuna inanılan bir mağaranın üzerine, 4. yüzyılda inşa edildi.

Beytüllahim’de yaşayan 18 yaşındaki Katiab Amaya ise kutlamaların yeniden yapılmasının, bölgedeki Hristiyan toplumunun varlığı açısından önemli bir sembol olduğunu söyledi.

Amaya, AFP’e yaptığı açıklamada, “Bu, Hristiyanların hâlâ burada olduğunu, kutlama yaptığını ve gelenekleri yaşatmayı sürdürdüğünü gösteren bir umut kaynağı” dedi.

‘Gazze'deki kardeşlerimiz’

Gazze Şeridi’nde yaşanan yıkıcı savaş sırasında, Noel kutlamalarını organize eden Beytüllahim Belediyesi, kutlamaların kapsamını daraltarak yalnızca dini ayinlerle sınırlı bir program uygulamıştı.

Amaya, “Bu kutlamalar Gazze’deki halkımız için bir umut anlamına geliyor; bir gün onların da yeniden kutlama yapabileceğine ve hayata dönebileceğine dair bir umut” dedi.

Dün öğle saatlerinden önce Kudüs Latin Patriği Kardinal Pierbattista Pizzaballa, Doğuş Kilisesi’nde yapılacak geleneksel ayine başkanlık etmek üzere Beytüllahim’e ulaştı.

Pizzaballa, kiliseye varışında toplanan yüzlerce kişiye hitaben, “Gazze Şeridi’ndeki kardeşlerimizden sizlere selamlar ve dualar getiriyorum” ifadesini kullandı.

Kardinal Pizzaballa, hafta sonunda savaşın ağır yıkıma uğrattığı Gazze’yi ziyaret etmiş ve pazar günü Gazze kentindeki Kutsal Aile Kilisesi’nde Noel ayinini yönetmişti.

df
Kudüs Latin Patriği Kardinal Pierbattista Pizzaballa (AP)

İsrail ile Hamas arasında ABD, Katar, Mısır ve Türkiye’nin arabuluculuğunda sağlanan ateşkes anlaşması, geçtiğimiz ekim ayının 10’unda yürürlüğe girdi. Ancak evlerini ve yakınlarını kaybeden Gazze halkı, ateşkese rağmen zorlu ve yoksunluklarla dolu yaşam koşullarıyla karşı karşıya kalmaya devam ediyor.

İsrail ile Hamas, ateşkes anlaşmasının ihlal edildiği yönünde karşılıklı suçlamalarda bulunuyor.

‘Çok özel bir yer’

Beytüllahim sakinleri, Noel kutlamalarının yeniden başlamasının kente canlılık getirmesini ve turistlerin geri dönüşünü teşvik etmesini umuyor.

Beytüllahim ekonomisi, özellikle turizme dayanıyor.

Gazze Şeridi’ndeki savaş, çatışmalar süresince turistlerin neredeyse tamamen kente gelmemesine yol açarken, işsizlik oranlarının da yükselmesine neden oldu.

Ancak son aylarda Hristiyan ziyaretçilerin kutsal kente kademeli olarak dönmeye başladığı gözleniyor.

5y67
Beytüllahim sakinleri, Noel kutlamalarının geri dönüşünün şehri canlandıracağını ve turistlerin geri dönmesini teşvik edeceğini umuyor. (AFP)

Komşu Beyt Cala kentinden George Hanna, “Beytüllahim çok özel bir yer. Mesajımızın tüm dünyaya ulaşmasını istiyoruz ve bunun tek yolu bu” dedi.

Hanna, “Kutlama yapabilmeyi ve çocukların mutlu olmasını umuyoruz. Bizim için bayramın anlamı bu” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.


Irak, Ukrayna savaşında "yeni askerler" arıyor

Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafta, Rusya'ya giderek silahlı kuvvetlere katılan 24 yaşındaki Iraklı bir adamın ailesinin onunla iletişimini kaybettiği görülüyor (AFP)
Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafta, Rusya'ya giderek silahlı kuvvetlere katılan 24 yaşındaki Iraklı bir adamın ailesinin onunla iletişimini kaybettiği görülüyor (AFP)
TT

Irak, Ukrayna savaşında "yeni askerler" arıyor

Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafta, Rusya'ya giderek silahlı kuvvetlere katılan 24 yaşındaki Iraklı bir adamın ailesinin onunla iletişimini kaybettiği görülüyor (AFP)
Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafta, Rusya'ya giderek silahlı kuvvetlere katılan 24 yaşındaki Iraklı bir adamın ailesinin onunla iletişimini kaybettiği görülüyor (AFP)

Irak, Rusya-Ukrayna savaşında yer alan vatandaşlarına yönelik yargılamaları yoğunlaştırdı ve resmi onay olmadan yabancı askeri güçlere katılanlara ceza verileceği uyarısında bulundu.

Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, yasanın yabancı çatışmalara katılan herkesi hapis cezasıyla cezalandırdığını teyit ederek, özellikle insan ticareti ve militan devşirme ağlarının suç kapsamına alındığını vurguladı.

Bu durum, Iraklıların yabancı ülkelerde savaşmak üzere askere alınmasıyla mücadele etmek amacıyla kurulan özel bir hükümet komitesinin çalışmalarıyla eş zamanlı olarak ortaya çıktı; askere alınanların sayısı hakkında çelişkili raporlar mevcuttu.

Şarku’l Avsat’ın elde ettiği bilgilere göre basın haberlerinde, Rus güçlerinin saflarında savaşmak üzere yaklaşık 50 bin Iraklının askere alındığı belirtilirken, gayri resmi istatistikler 3 bini Rus ordusunda, 2 bini Ukrayna ordusunda olmak üzere yaklaşık 5 bin savaşçıdan bahsetmekte.

Irak'ta bir mahkeme, Rusya ile birlikte savaşmak üzere savaşçı toplamak suçundan bir kişiyi ömür boyu hapis cezasına çarptırdı.


Hızlı Destek Kuvvetleri, Çad ile olan sınır bölgelerini kontrol ediyor

Darfur Valisi Minni Arko Minawi (Facebook)
Darfur Valisi Minni Arko Minawi (Facebook)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri, Çad ile olan sınır bölgelerini kontrol ediyor

Darfur Valisi Minni Arko Minawi (Facebook)
Darfur Valisi Minni Arko Minawi (Facebook)

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), Çad ile sınır bölgelerindeki kontrolü tamamladıklarını duyurdu ve oradaki birliklerinin konuşlanmasını gösteren videolar yayınladı; Sudan ordusundan ise resmi bir açıklama yapılmadı.

HDK, operasyonun amacının silahlı grupları ortadan kaldırmak ve Sudan ordusu ile müttefik "ortak güçlerinin" yerel yönetim liderlerine ve sivillere karşı gerçekleştirdiği intikam ve kaos eylemlerini durdurmak olduğunu belirtti. HDK, istikrarı yeniden sağlamak amacıyla bu bölgelerde sivilleri, yolları ve kamu tesislerini güvence altına almak için güçlerin konuşlandırıldığını vurguladı.

Bir diğer gelişmede, Sudan ordusunun Babanusa'daki 22. Piyade Tümeni komutanı Tümgeneral Muaviye Hamad Abdullah'ın ölümü doğrulandı. Aralık ayı başlarında HDK tarafından şehre düzenlenen bir saldırı sırasında öldürüldü. Ordu, komutanının ölümüyle ilgili bir açıklama yapmamış olsa da Kuzey Eyaleti hükümetinin resmi internet sitesinde, askeri vali Abdul Rahman İbrahim'in merhumun ailesine başsağlığı dileklerini ilettiği bildirildi.