Avrupa’nın Kovid-19 ile imtihanı

Bilim insanları cep telefonundan uygulanacak Kovid-19 test modelleri üzerinde çalışıyor.

Avrupa’nın Kovid-19 ile imtihanı
TT

Avrupa’nın Kovid-19 ile imtihanı

Avrupa’nın Kovid-19 ile imtihanı

Avrupa ülkeleri, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile birlikte yaşama ve hastalığı mevsimsel gripte olduğu gibi ele alma aşamasına istikrarlı adımlarla ilerliyor. Ancak günlük vaka ve can kaybı sayısının yanı sıra öncekilerden daha hızlı veya daha ölümcül yeni varyantların ortaya çıkmasına yönelik korkular, salgında daha fazla sürpriz yaşanmasına karşı temkinli olmayı ve pandemiyle ilgili gelişmeleri yakından takip etmeyi gerektiriyor.
Avrupa Bulaşıcı Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) uzmanları haftalardır, hastalıkla birlikte yaşama aşamasına geçiş sürecinde üye ülkelere yardımcı olacak yönlendirme planları belirlemek için çalışıyorlar. Uzmanlar ayrıca gözle görülür semptomlar olsun ya da olmasın, hastalığı başkalarına bulaştıracak kadar viral yük taşıyan vakaların ve yerlerinin belirlenmesinin sonrasında sürekli gözetim altına alınmasının, hareketlerinin ve hastalıklarının gidişatının izlenmesinin önemini vurguluyorlar.
Avrupa Birliği geçtiğimiz günlerde Çin ve Güney Kore’nin uzun bir yol kat ettiği ve ilk aşamalarda salgını kontrol altına almalarını sağlayan, virüsün bulaşmasını izleme ve takip araçlarının geliştirilmesine yönelik teknolojik araştırma faaliyetleri artırmak için mali yardım paketini onayladı. Kaliforniya Üniversitesi’nde Biyoteknoloji Bölümü’ndeki bir araştırma ekibi geçtiğimiz günlerde özel bir cihaz veya ekipmana ihtiyaç duymaksızın, akıllı telefonlar aracılığıyla Kovid-19 ve grip enfeksiyonlarını tespit etmek üzere hızlı testler yapacak bir sistem geliştirdi.
Virüs enfeksiyonunu yüksek bir doğruluk oranı ile tespit eden polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) testinin, enfekte kişinin enfeksiyonu bulaştırıp bulaştırmayacağını belirlemediği biliniyor. Bu nedenle bilim insanları şu an, akıllı telefonlarla kullanılmaları sebebiyle geniş çapta kullanılabilmeleri ve kullanım kolaylığı göz önüne alındığında, virüsü tespit etmek için hızlı, etkili ve ucuz test modelleri geliştirmek için araştırmalar yürütüyor.
ABD’de bulunan Pensilvanya Üniversitesi’nden biyoteknoloji uzmanı César de la Fuente, ekibinin akıllı telefonlarla Kovid-19 testi için üç prototipe yönelik çalışmalarını tamamlamak üzere olduğu bilgisini verdi. Prototiplerden ikisi, üzerine tükürük veya burun mukozası örneğinin sürüldüğü bir çip ile virüsü tespit etmek için elektrokimya teknolojisi kullanıyor. Bu model genellikle koronavirüslerde söz konusu olduğu gibi virüsün sahip olduğu protein aracılığıyla, hücrelere girip girmediğinin de öğrenilmesini sağlıyor. Bu çip, test sonucunu görüntülemek için küçük bir bilgisayara veya akıllı telefona bağlanabiliyor. Üçüncü model de nanoteknolojiye dayalı olarak geliştirildi ve hamilelik testine benzer bir şekilde işliyor. Akıllı telefonlar çipin üzerinde çıkan rengin yoğunluğuna istinaden, viral yük miktarını belirleyebiliyor. İlk iki modelin maliyetinin 5 doları geçmediğini belirten César de la Fuente, üçüncünün maliyetinin en fazla 20 cent olduğunu kaydetti. Bu modellerin ücretsiz bir uygulama ile kullanıldığını ve akıllı telefondan başka bir şeye ihtiyaç duymadığını ayrıca sonuçların çıkmasının da 4 dakikadan fazla sürmediğini vurguladı.
İsviçre’deki Neuchatel Üniversitesi’nden araştırmacılar, yeni viral varyantlar veya diğer mikroplarla enfeksiyonları tespit etmek üzere çalışmasında değişiklikler yapılabilen ve akıllı telefonlar aracılığıyla uygulanan başka bir model geliştirdiler. Söz konusu model, tükürük örneğindeki DNA’yı okuyarak hastalıkları tespit etmek üzere kullanılan moleküler biyoloji teknolojisine dayanıyor.
Uzmanlar, hızlı, kullanımı kolay ve düşük maliyeti ile öne çıkan,viral enfeksiyonlar veya diğer bakteriler ile enfeksiyonu tespit etmek için gelişime açık olan bu modellerin özellikle birinci basamak sağlık hizmetleri üzerindeki baskının arttığı veya virüsün hızla yayıldığı dönemlerde, salgının gelişimini izlemede ve kontrol altına almaya karşı hazırlanmada kilit bir rol oynayabileceğini belirtiyorlar. Söz konusu teknolojilerin, yeterli teknik kaynağa sahip olmayan gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, büyük bir popülasyonun viral yükünün doğru bir şekilde belirlenmesini sağlarken, önleme ve kontrol altına alma kısıtlamalarının kaldırıldığı dönemde hayati bir rol oynaması bekleniyor.
Yine de geriye bir soru kalıyor: Neden ülkeler enfeksiyonları tespit etmek için akıllı telefonlarla test uygulamasını kullanımına sunmadı ve halen laboratuvarlarda büyük ve karmaşık cihazları kullanmaya devam ediyoruz?
Bu soru, İngiltere’deki Reading Üniversitesi’nde Biyoteknoloji ve Biyotıp Profesörü Alexander Edwards tarafından yanıtlandı. Edwards açıklamasında şunları söyledi:
“Bu modeller, ciddi hastalıklara sahip hastaları laboratuvar dışında basit yöntemlerle tespit edebildiğimizi gösterdi. Ancak sorun, geniş çapta üretimi ve kullanıma sunulması noktasında ortaya çıkıyor. Zira üretiminin kolaylığına olmasına rağmen teknolojinin doğru bir şekilde kullanımında belirli bir beceri gerekiyor. Bu da gelişmekte olan ülkelerin nüfusunda genellikle eksik olan bir özellik.”
Southampton Üniversitesi’nden araştırmacı Michael Head de şunları söyledi:
“Salgından sonra bu sağlık teknolojileri ve programları, neredeyse kesin bir şekilde sağlık sistemlerinin ayrılmaz bir parçası olacak. Ancak bu teknolojiler zengin ülkelerde yakın bir gelecekte kullanıma sunulamayacak. Gelişmekte olan ülkeler için ise daha uzun bir süre erişilmez olacak.” 



Dalay Lama: 130 yaşımı görmek istiyorum

14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)
14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)
TT

Dalay Lama: 130 yaşımı görmek istiyorum

14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)
14. Dalay Lama, Tibet'in bağımsızlığı için şiddet karşıtı mücadelesiyle 10 Aralık 1989'da Nobel Barış Ödülü’nü almıştı (AFP)

Tibet Budizmi'nin ruhani lideri 14. Dalay Lama Tenzin Gyatso cumartesi günü sürgündeki binlerce Tibetli'yle buluştu. 

Dünyanın dört bir köşesinden gelen takipçileri, 14. Dalay Lama'nın onlarca senedir yaşadığı Dharamshala yakınlarındaki büyük tapınakta bir tören düzenledi.  

6 Temmuz'da 90 yaşına girecek 14. Dalay Lama'nın çok uzun bir yaşam sürmesi için duacı oldular. 

Tenzin Gyatso törende yaptığı ve eş zamanlı olarak farklı dillere çevrilen konuşmasında Budistlerin ruhani koruyucularından birine işaret ederek şu ifadeleri kullandı:

Şu ana kadar elimden gelenin en iyisini yaptım. Avalokiteśvara'nın da desteğiyle 30-40 yıl daha yaşayıp duyarlı varlıklara ve Budizm öğretilerine hizmetimi sürdürmeyi umut ediyorum.

14. Dalay Lama, aralıkta Reuters'a yaptığı açıklamada 110 yaşına kadar yaşayacağını öngörmüştü. 

Tenzin Gyatso, ölümünden sonra Tibet'teki Budizm geleneğinin süreceğini belirterek, bu unvanı taşıyan son kişi olmayacağını önceki günlerde söylemişti.

Ruhani lider, 1587'de oluşturulan Dalay Lama unvanının yeni bir reenkarnasyonla süreceğini ifade etmişti.

Halefinin belirlenmesinde tek yetkinin kendi kurduğu Gaden Phodrang Vakfı'na ait olacağını söyleyen Tenzin Gyatso, 15. Dalay Lama'nın Çin sınırları dışında "özgür dünyada" doğacağını da yinelemişti. 

Gyatso'nun "Çin dahil herhangi bir ülke tarafından siyasi amaçlarla seçilen bir adayın tanınmaması gerektiğini" vurgulamasına Pekin'den tepki gelmişti. 

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning, yeni Dalay Lama'nın Pekin yönetimi tarafından onaylanması gerekeceğini savunmuştu.

Tibet Budizmi'ne göre Dalay Lama, reenkarne olacağı bedeni kendisi seçebiliyor. 

Tenzin Gyatso, 1940'ta Dalay Lama’nın 14. reenkarnasyonu olarak Tibet Budizmi'nin ruhani liderliğini yapmaya başlamıştı.

Gyatso, Çin birliklerinin Tibet'in başkenti Lhasa'da 1959'da patlak veren bağımsızlık yanlısı ayaklanmayı bastırmasının ardından bölgeyi terk etmiş ve Hindistan'ın kuzeyindeki Dharamshala kentine yerleşmişti. Burada sürgündeki Tibet meclisi ve hükümetini kurmuştu.

Himalaya Dağları'nın kuzeyinde yer alan 2,5 milyon kilometre genişliğindeki Tibet Platosu, deniz seviyesinden ortalama 4 bin 380 metre yüksekliğiyle "dünyanın çatısı" diye biliniyor.

Tarih boyunca yarı göçebe Tibet halkının yurdu olan bölge, 1951'de imzalanan 17 Nokta Anlaşması'yla Çin'in egemenliğine girmişti. Pekin yönetimi, bunu "Tibet'in barışçıl özgürleşmesi" diye adlandırmıştı.

Independent Türkçe, AFP, Reuters