Viyana müzakerelerinde anlaşmaya yaklaşıldı

Tahran ‘kırmızı çizgilerine uyulmasını’ istedi

İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Stephanie Al-Qaq, Avrupalı taraflarla İranlı yetkililerin müzakere masasında yer aldığı fotoğrafı paylaştı.
İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Stephanie Al-Qaq, Avrupalı taraflarla İranlı yetkililerin müzakere masasında yer aldığı fotoğrafı paylaştı.
TT

Viyana müzakerelerinde anlaşmaya yaklaşıldı

İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Stephanie Al-Qaq, Avrupalı taraflarla İranlı yetkililerin müzakere masasında yer aldığı fotoğrafı paylaştı.
İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü Stephanie Al-Qaq, Avrupalı taraflarla İranlı yetkililerin müzakere masasında yer aldığı fotoğrafı paylaştı.

İran ile ABD arasında Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) yeniden canlandırılması için 11 aydır Viyana’da sürdürülen dolaylı müzakerelerde sona yaklaşıldı. Batılı taraflar müzakerelerde sona gelindiğini açıklarken Tahran, İran’ın ‘kırmızı çizgilerine riayet edilmeden’ anlaşmayla ilgili erken bir duyuru yapılmaması konusunda uyardı.
Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Josep Borrell dün Brüksel’de yaptığı açıklamada, ‘2015 nükleer anlaşmasının’ yeniden canlandırılması konusunda önümüzdeki hafta bir anlaşmaya varılmasının beklendiğini belirterek "Umarım hafta başında bir anlaşmaya varabiliriz" dedi.
Borrell, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile nükleer anlaşmaya taraf ülkelerin (Fransa, İngiltere, ABD, Rusya, Çin ve Almanya) dışişleri bakanları düzeyinde bir toplantı düzenlenmesini organize etmek amacıyla telefonda görüştü. Abdullahiyan Borrell’e ‘dışişleri bakanlarının Viyana’da bir araya gelerek nihai bir anlaşmayı duyurmalarını önemsediklerini’ ancak öncesinde Batılı tarafların ‘İran’ın kırmızı çizgilerine riayet etmesi gerektiğini’ söyledi.
AFP’nin İran Dışişleri’ne dayandırdığı habere göre Abdullahiyan şu açıklamada bulundu:
“Viyana’ya gitmeye ve iyi bir anlaşmaya imza atmaya hazırım. Ama öncesinde Batılıların geride kalan, İran’ın kırmızı çizgi olarak duyurduğu taleplerini kabul ettiklerini bilmeliyim. Batılılar İran’ın kırmızı çizgilerine riayet etmeden anlaşmayı duyurmayı aceleye getirmemeliler.”
Borrell’in açıklaması ise şöyle oldu:
“Viyana müzakereleri oldukça ilerledi. Nihai bir anlaşmaya varmak üzereyiz. Bu anlaşmanın İran İslam Cumhuriyeti’nin taleplerini büyük ölçüde dikkate aldığını düşünüyorum.”
İranlı yetkililer daha önce, ‘iyi bir anlaşmaya’ varılabilmesi için Batı’nın, ekonomik yaptırımları kaldırılmasını, ABD’nin anlaşmadan çekilmeyeceği yönünde güvence vermesini ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’yla (UAEA) ilgili sorunların çözülmesi gerektiğini bildirmişti. İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu üyesi İbrahim Rızai ise Devrim Muhafızları’nın terör örgütleri listesinden çıkarılmasının ‘iyi bir anlaşmaya’ varılabilmesi için şart olduğunu belirtmişti.
İngiltere’nin Viyana müzakerelerindeki temsilcisi Stephanie Al-Qaq, Avrupalı tarafların temsilcilerinin nihai bir anlaşma için istişarelerde bulunmak üzere başkentlerine döneceklerini duyurdu. Al-Qaq, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Anlaşmaya oldukça yakınız. Avrupa üçlüsü temsilcileri bakanlarına bilgi vermek ve istişarede bulunmak için ülkelerine gidecek. Yakında yine döneceğiz” dedi.
İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Kani’nin Viyana’da kaldığı öğrenildi. Reuters haber ajansına bilgi veren üst düzey diplomatlar henüz nihai bir anlaşmaya varılamadığını bildirdi.
Rusya’nın müzakere heyeti başkanı Büyükelçi Mihail Ulyanov basına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Avrupalı müzakereciler istişare için başkentlerine döndü. Bildiğim kadarıyla İranlılar Amerikalılarla doğrudan görüşmek için hazır değiller. Önümüzdeki haftanın ortalarında bir anlaşmaya varabileceğimizi düşünüyorum. Sona varılmadan önce atılması gereken bazı adımlar var.”
Avrupa Birliği Siyasi Direktörü Enrique Mora da müzakere heyeti başkanlarıyla istişarelerine devam etti. Önce İran temsilcisi Ali Bakıri Kani, ardından da Fransa, İngiltere ve Almanya heyet başkanları ile bir araya geldi. Görüşmelerin içeriğine dair bir açıklama ise yapılmadı.
ABD Dışişleri Sözcü Yardımcısı Jalina Porter, müzakerecilerin ‘önemli ilerleme’ kaydettiğini ancak ‘geriye kalan sorunlar hızlıca çözülmezse’ bir anlaşmaya varılamayacağını söyledi.
Fransa Dışişleri Bakanlığı Siyasi ve Güvenlik İşleri Genel Müdürü ve ülkesinin Viyana müzakereleri temsilcisi Philippe Errera, Twitter hesabından Avrupalı tarafların temsilcileriyle çekilmiş bir fotoğraf paylaştı. Errera’nın paylaşımı; Ulyanov ve İngiliz temsilcilerin ‘hafta içi anlaşmaya varılacağı’ yönündeki açıklamalarıyla birlikte değerlendirildiğinde, müzakerelerde sona yaklaşıldığı ve bir anlaşmaya varılacağı şeklinde yorumlandı. Bu iyimserliğin aksine, Avrupa koordinatörü Enrique Mora daha temkinli davranarak ‘bazı konuların halen açık kaldığını ve bu tür müzakerelerde başarının garanti edilemeyeceğini’ söyledi.
Tahran'daki resmi basın kuruluşları, müzakere heyetinden bir yetkilinin şu açıklamasını aktardılar:  
"Bazı heyet başkanlarının hatıra fotoğrafı çektirmesi müzakerelerin sonuna varıldığı anlamına gelmez. Müzakereler halen devam ediyor. ABD ile anlaşamadığımız meseleler var.”
Diğer yandan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi dün Tahran’a gitti. Grossi bugün İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami ve İranlı yetkililerle görüşecek. Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre ‘İran’ın daha önce bildirmediği nükleer tesisler ve uranyum izleriyle ilgili’ dosya üzerinde müzakere edilecek. Anlaşmaya varılması durumunda, Viyana’daki müzakerelerin seyri olumlu yönde etkilenebilir. Grossi İran’a gitmeden önce uçağa binerken çekildiği fotoğrafı Twitter hesabından yayınlaren altına şunları yazdı:
“Tahran’a gidiyorum. İranlı yetkililerle ‘askıda kalan soruları’ görüşeceğim. Kritik bir süreç ancak tüm taraflar için olumlu bir sonuç almamız halen mümkün.”
Grossi çarşamba günü yaptığı açıklamada, ajansın siyasi güdümlü hareket etmediğini vurgulamış, ‘uranyum izleri’ dosyasının İran’ın net açıklamaları sonucu kapatılabileceğini belirtmişti. Grossi’nin ziyaretin ardından UAEA Genel Kuruluna İran’ın ‘nükleer faaliyetleri’ hakkında bir rapor sunması bekleniyor. UAEA’nın önceki gün yayınlanan raporunda, İran’ın nükleer bir silah elde etmeye yetecek yakıt stoklarında önemli ilerleme kaydettiği ifade edilmişti. Rapora göre İran halihazırda yüzde 60 seviyesinde zenginleştirilmiş 33,2 kilogram uranyum stokuna sahip. Nükleer bir silah yakıtı için 25 kilogram yüzde 90 seviyesinde uranyum gerekiyor. Uzmanlar yüzde 60 seviyesinde zenginleştirilmiş uranyumdan nükleer bir silah elde edilip edilmeyeceğine dair farklı görüşlere sahipler. Bazılarına göre yüzde 60 seviyesinde zenginleştirilmiş 40 kilogram uranyum, bu amaç için yeterli olabilir.
İran’la küresel güçler arasında 2015’te varılan ‘nükleer anlaşma’ Tahran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlamayı hedefliyordu. İran, ABD’nin 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilmesi üzerine anlaşmadaki yükümlüklerini aşamalı olarak terk etti.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.