Dünyadaki mültecilerin yarısı Arap ülkelerinde

18 yaşın altındaki 13 milyon mülteci dahil olmak üzere dünya çapında en az 83 milyon insan ülkesinden kaçmak zorunda kaldı

Rusya’nın savaşı başlatmasının ardından geçen bir aydan kısa süre içerisinde yaklaşık 5 milyon Ukraynalı yerinden edildi (AFP)
Rusya’nın savaşı başlatmasının ardından geçen bir aydan kısa süre içerisinde yaklaşık 5 milyon Ukraynalı yerinden edildi (AFP)
TT

Dünyadaki mültecilerin yarısı Arap ülkelerinde

Rusya’nın savaşı başlatmasının ardından geçen bir aydan kısa süre içerisinde yaklaşık 5 milyon Ukraynalı yerinden edildi (AFP)
Rusya’nın savaşı başlatmasının ardından geçen bir aydan kısa süre içerisinde yaklaşık 5 milyon Ukraynalı yerinden edildi (AFP)

Fidel Sbeity
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) bir raporunda, “18 yaşın altındaki 13 milyon mülteci dahil olmak üzere dünya çapında en az 83 milyon insan ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Vatanlarından göç etmeleri veya içinde yerinden edilmeleri isteğe bağlı olabilir. Ancak her 100 göçmenden 1'i ülkelerinden veya evlerinden zorla sınır dışı edildi” ifadelerine başvuruldu.
İnsanların kendi ülkelerindeki işsizlik ve yoksulluktan kaçarak başka bir ülkede daha onurlu bir hayat yaşama, hem kendi ülkesinin hem de kendi gittiği ülkenin kapsamlı ve sürdürülebilir kalkınmasına katkıda bulunma yönündeki arzuları göçe sebebiyet verebilir.
Diğer yandan ülkelerinden kaçarak göç etmeleri, göçmenler ve gelecekleri üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Bu durum, bilhassa savaşların ve çatışmaların durmak bilmediği Orta Doğu'da, bitmek bilmeyen sorunların çözümü için aktif bir uluslararası faaliyet gerektirir.

Zorunlu göç
UNHCR, “2020 yılında dünya genelindeki uluslararası göçmen sayısı 281 milyona ulaştı. Koronavirüs salgını göçmen sayısının azalmasına katkıda bulunmuş olsa da uluslararası göçmen sayısı 2010'da yüzde 2,3 iken 2020'de hızla yüzde 6,3'e yükseldi. 2020'nin ortalarına gelindiğinde uluslararası göçmen sayılarındaki artış, bir önceki yıla göre yaklaşık 2 milyon kişi geriledi. Ancak yaklaşık bir ay önce Ukrayna krizi ve Rus saldırısı başladığından bu yana, dünya yeniden zorunlu mülteciler ile karşı karşıya kaldı. Bir aydan kısa bir süre içerisinde yaklaşık 5 milyon Ukraynalı yerinden edildi ve göç etti. Çatışma bölgesindeki askeri ve siyasi sahnenin belirsizliği, belirli bir ufkun görülmemesi nedeniyle bu mültecilerin topraklarına ve evlerine dönüp dönemeyecekleri şuan bilinmiyor.
UNHCR Sözcüsü Matthew Saltmarsh, Cenevre’deki Milletler Sarayı’nda düzenlenen basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Son üç hafta içerisinde 3,1 milyondan fazla mülteci Ukrayna'dan kaçmak zorunda kaldı. Milyonlarcası ülke içinde yerinden edildi. Bunun yanı sıra, ülke içinde savaştan en çok zarar gören bölgelerdeki yaklaşık 13 milyon insan da etkilendi. Ukrayna'dan komşu ülkelere kaçanların yaklaşık yüzde 90'ını kadın ve çocukların oluşturduğu göz önüne alındığında, UNHCR ve diğer kuruluşlar insan kaçakçılığının artan riskleri konusunda uyarıda bulundu” ifadelerine başvurdu.
Nitekim Suriye, Irak, Sudan, Kuzey Afrika ve Sahra altı Afrika ülkelerinden göçmenlere Ukraynalılar da eklenmiş oldu.
UNHCR, “2000 ve 2020 yılları arasında çatışma, zulüm, şiddet veya insan hakları ihlallerinden kaçıp uluslararası sınırlarda yerinden edilen insan sayısı 17'den 34 milyona yükseldi” açıklamalarında bulundu. 2020'de dünyadaki göçmenlerin üçte ikisi yalnızca 20 ülkede yaşıyordu. ABD 51 milyon göçmen, yüzde 18, ile önde gelen varış noktası olmaya devam etti. Ardından yaklaşık 16 milyon göçmen ile Almanya, 13 milyon göçmen ile Suudi Arabistan, 12 milyon göçmen ile Rusya Federasyonu, 9 milyon gönüllü veya zorunlu göçmen ile Birleşik Krallık ve Kuzey İrlanda geliyor.

Arap dünyası mültecileri
Dünyadaki 60 milyon mültecinin yüzde 40'ı başta Suriye, Filistin ve Irak olmak üzere Arap ülkelerinden geliyor. Orta Doğu'da peş peşe yaşanan krizler ve savaşlar, Suriyeli ve Filistinlilere ev sahipliği yapan, hatta Lübnan ve Ürdün gibi bazılarının kendilerinin de ekonomik ve siyasi kriz içerisinde bulunduğu ülkelere büyük külfetler yüklüyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre art arda gelen ekonomik ve siyasi krizler, koronavirüs salgını, ardından şimdi ise Ukrayna krizi bu iki ülkedeki göçmen haklarının ihlaline, yaşam kalitelerinde düşüşe neden oldu. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı tarafından hazırlanan bir raporda şu ifadelere başvuruyor:
“Kaynakların ve kapasitelerin tükendiği, bu krize bir çözüm bulacak bölgesel bir çerçevenin bulunmadığı bir zamanda Arap bölgesindeki mülteci sayısındaki hızlı artış, durumu daha da kötüleştiriyor. Bölgedeki çoğu ülke, uzun süreli yerinden edileceklerinden korktukları mültecileri kendi ülkelerine dönmeye zorlamak için halk ile entegre etmiyor. Bu, uluslararası sözleşmelerde öngörülen mülteci haklarından sapma politikasını izlemek anlamına geliyor. Mültecilerin anavatanlarına dönüş hakkının korunması, herhangi bir çatışma sonrası yürütülen çözüm tartışmasının temel taşı olmalıdır. Bu geçiş aşamasında, belirli koşullar altında mülteci statüsünü korumak, hareket özgürlüklerini ve çalışma haklarını güvence altına almak, herhangi bir kalıcı çözümün temel taşı olmalıdır.”
Malcolm H. Kerr Carnegie Ortadoğu Merkezi Direktörü Maha Yahya ise “Yıkıcı ve giderek içinden çıkılmaz bir hal alan çatışmalar kaydedilirken insanlar Irak, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen'deki anavatanlarından göç ettiler. Sığınmacıların çoğu Suriye'den. Yaklaşık 5,6 milyon insan Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye sınırlarını geçmek zorunda kaldı. 6,6 milyon kişi ise ülke içinde yerinden edilerek geçici mülteci kamplarında veya diğer insanların konutlarında kalmış durumda. Milyonlarcası Avrupa yolunda hayatlarını tehlikeye atarken, yüz binlercesi ise eğitim veya iş aramak için Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerine göç etti” ifadelerini kullanıyor.
Iraklılar son 30 yıl içerisinde kitlesel olarak göç etti. Körfez Savaş’ında yaklaşık 4,4 milyon insan kaçarken DEAŞ’ın ortaya çıkmasıyla ise yaklaşık 3,4 milyon kişi göç etmek zorunda kaldı. Yemen ve Libya'da da benzer bir durum var. İnsanlar çoğunlukla ulusal sınırlar içinde yerinden ediliyor. Diğer yandan 2,4 milyondan fazla Sudanlı başta Uganda olmak üzere komşu ülkelere geçiş yaptı.
Söz konusu rapora göre bu kitlesel nüfus hareketleri, bölgenin Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinden bu yana karşılaştığı dördüncü ve en büyük zorla yerinden edilme dalgasını temsil ediyor.
Mülteciler ile ilgilenmenin küresel bir sorumluluk olacağı biliniyordu, ancak bu çerçevede bağlayıcı hiçbir mekanizma kaydedilmedi. Bu yük ve sorumluluğun üstlenilmesinde uluslararası katılımın yokluğu, Lübnan ve Ürdün gibi komşu ülkelerin, en fazla sayıda mülteci ile ilgilenme yükünü orantısız bir şekilde üstlenmesine yol açtı. Nitekim mülteciler giderek daha zor koşullar ile karşı karşıya.

Entegrasyon eksikliği
Ürdün eski Dışişleri Bakanı ve eski Başbakan Yardımcısı Mervan el-Muaşer, Arap ülkelerindeki mülteciler üzerine yaptığı araştırmasında şu yorumda bulunuyor:
“Tüm Arap ülkeleri, mültecileri istenmeyen geçici misafirler olarak gören, entegrasyonun yer almadığı bir yaklaşım politikasını benimsemiştir. Bu nedenle onları mülteci statüsünden ve temel haklarından mahrum bırakırken aynı zamanda devletin güvenlik ve emniyeti için bir yük ve potansiyel bir tehdit olarak görmektedirler. Ortadoğu’daki Arap ülkeleri gelen mültecilerin mezhep ve etnik gruplar arasındaki siyasi dengede sebep olacağı sıkıntılardan ve ekonomik yüklerden endişeleniyor. KİK ülkeleri 2011 yılından bu yana binlerce Suriyeli göçmen işçi ve öğrenciye ev sahipliği yapmış olsa da bu ülkelerden hiçbiri çatışmadan kaçan Suriyelilere mülteci statüsü vermedi. Suudi Arabistan 2011'den bu yana 2,5 milyon Suriyeliye giriş izni verdi. Irak, Filistin ve Suriye ile ortak sınırları paylaşan Lübnan ve Ürdün, dünyada kişi sayısına bakıldığında en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkeler. Her iki ülkenin de Ermeni, Filistinli ve Iraklıların göç dalgaları da dahil olmak üzere mültecileri ağırlama konusunda uzun bir geçmişi var. Lübnan, 174 bininin ülkedeki 12 farklı kampta yaşadığı Filistinlileri entegre etmedi. Hareket kısıtlamalarına tabi tutulan bu insanlar, eğitim, sağlık ve istihdam alanlarında çok az hizmet alıyor. Esed güçleri ve onu destekleyen grupların Şam'daki Yermuk Kampı’nı boşaltması ardından Suriye'deki Filistinliler yeniden yerlerinden edilmiş oldu”



Gazze hastaneleri kapanma tehdidiyle karşı karşıya

Gazze Şeridi'ndeki İsrail saldırısında hayatını kaybeden yakınlarının cenazeleri başında yas tutan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki İsrail saldırısında hayatını kaybeden yakınlarının cenazeleri başında yas tutan Filistinliler (Reuters)
TT

Gazze hastaneleri kapanma tehdidiyle karşı karşıya

Gazze Şeridi'ndeki İsrail saldırısında hayatını kaybeden yakınlarının cenazeleri başında yas tutan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki İsrail saldırısında hayatını kaybeden yakınlarının cenazeleri başında yas tutan Filistinliler (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, bu sabah İsrail'in Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine düzenlediği saldırılar ve ağır topçu bombardımanında aralarında çocukların da bulunduğu 19 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Bu arada Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı dün (Cuma) yaptığı açıklamada, yakıt yetersizliği nedeniyle 48 saat içinde tüm hastanelerin çalışmayı durduracağı ya da hizmetlerini azaltacağı uyarısında bulundu. Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre İsrail, bir yıldan uzun bir süredir savaş yürüttüğü Gazze Şeridi'ne yakıt girmesine izin vermiyor.

Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal AFP'ye yaptığı açıklamada, “İsrail'in gece yarısından sonra sabaha kadar Gazze Şeridi'ne düzenlediği bir dizi şiddetli hava saldırısında 19 vatandaş şehit oldu ve 40'tan fazla kişi de yaralandı” dedi.

Daha önce Filistin televizyonu, Gazze şehrinin doğusundaki ez-Zeytun mahallesinde bir evi hedef alan İsrail bombardımanında altı kişinin öldüğünü ve birkaç kişinin de yaralandığını bildirmişti.

Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, İsrail'in dün şafak vaktinden bu yana Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine düzenlediği saldırılarda 38 kişinin öldüğünü açıkladı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) perşembe günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, eski Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf hakkında, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlatmasından bu yana Gazze Şeridi'ndeki çatışmalarda insanlığa karşı suç ve savaş suçu işledikleri şüphesiyle yakalama kararı çıkarmasının ardından uluslararası tepkiler devam ediyor.

Gazze Şeridi'ndeki Sahra Hastaneleri Genel Müdürü Dr. Mervan el-Hams, “İşgalcilerin yakıt girişini engellemesi nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki tüm hastanelerin 48 saat içinde çalışmayı durduracağı ya da hizmetlerini azaltacağı konusunda acil bir uyarıda bulunuyoruz” dedi.

Sivil Savunma Müdürlüğü, İsrail'in biri Gazze Şehri'nin doğusunda diğeri de şehrin güneyinde bulunan iki evi hedef alan saldırısında ölen on iki kişinin cesedine ulaşıldığını ve onlarca kişinin de yaralandığını duyurdu.

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, 7 Ekim 2023'teki saldırıya karışan beş Hamas mensubunu öldürdüğünü bildirdi.

Filistinli tıbbi kaynaklara göre saldırıda onlarca kişi öldü ve yaralandı.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sekizi yoğun bakımda olmak üzere 80 hastanın ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kısmen faaliyet gösteren iki hastaneden biri olan Kemal Advan Hastanesi'ndeki personelin durumuyla ilgili ‘ciddi endişelerini’ dile getirdi.

WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus'a göre, hastane perşembe günü bir insansız hava aracı (İHA) saldırısının hedefi oldu. Söz konusu saldırı, bir elektrik jeneratörünün ve bir su deposunun tahrip olmasına yol açtı.

Kemal Advan Hastanesi Müdürü Hüsam Ebu Safiye AFP'ye yaptığı açıklamada, kurumunun dün yine İsrail hava saldırılarının hedefi olduğunu, bir doktor ve hastaların yaralandığını söyledi.

İsrail ordusu, Hamas savaşçılarının yeniden toparlanmasını önlemek amacıyla 6 Ekim'de Gazze Şeridi'nin kuzeyinde büyük bir kara operasyonu başlattı.

‘Masum çocuklar’

Bilal isimli Filistinli, kurbanların götürüldüğü el-Ehli Arap Hastanesi'nin salonlarından birinde şunları söyledi: “Tüm ailem öldürüldü. Aileden geriye bir tek ben kaldım. Adaletsizliği durdurun.”

AFP'ye konuşan bir başka adam ise hastane yatağında hareketsiz yatan bir çocuğun yanında otururken, “Orada masum çocuklar vardı (...) Onların suçu neydi?” diye sordu.

Birleşmiş Milletler’in (BM) güvenilir bulduğu Hamas yönetimindeki Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda şimdiye kadar çoğu sivil kadın ve çocuk olmak üzere en az 44 bin 56 kişi hayatını kaybetti.

AFP'nin İsrail'in resmi verilerinden aktardığına göre, Hamas'ın İsrail yerleşimlerine yönelik saldırısında çoğu sivil bin 206 kişi öldü.

Saldırı sırasında 251 kişi esir alınarak Gazze Şeridi'ne götürüldü. Bunlardan 97'si Gazze Şeridi'nde kaldı ve İsrail ordusu kalan esirlerden 34'ünün öldüğünü tahmin ediyor.

‘Tehlikeli bir emsal’

Savaşın başlamasından bir yıldan fazla bir süre sonra, UCM'nin perşembe günü aldığı karar İsrail'i çileden çıkardı.

Netanyahu perşembe akşamı yaptığı açıklamada, “Hiçbir bariz İsrail karşıtı karar bizi, özellikle de beni, ülkemizi savunmaya devam etmekten alıkoyamaz. Baskılara boyun eğmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Gallant kararı, ‘terörizmi teşvik eden tehlikeli bir emsal’ olarak değerlendirdi.

ABD Başkanı Joe Biden, ‘utanç verici’ olarak nitelendirdiği kararı kınadı. Macaristan Başbakanı Viktor Orban ise dün yaptığı açıklamada, Netanyahu'yu karara ‘meydan okuyarak’ Macaristan'ı ziyaret etmeye davet edeceğini söyledi.

Netanyahu, Orban'ın tutumunu memnuniyetle karşılayarak, bunun ‘ahlaki netliği’ yansıttığını söyledi.

Macaristan da dahil olmak üzere UCM'ye üye 124 ülke teorik olarak üç yetkiliyi kendi topraklarına girmeleri halinde gözaltına almakla yükümlü.

İngiliz hükümeti dün Netanyahu'nun yakalama kararı kapsamında gözaltına alınabileceğini ima etti.

İrlanda Başbakanı Simon Harris, ülkesini ziyaret etmesi halinde Netanyahu'yu gözaltına alacağını söyledi.

Harris, RTE devlet televizyonunda UCM üyesi olan İrlanda'nın Netanyahu'yu ülkeyi ziyaret etmesi halinde gözaltına alıp almayacağı sorusuna “Evet, kesinlikle” yanıtını verdi.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni dün yaptığı açıklamada, G7 dışişleri bakanlarının pazartesi ve salı günleri Roma yakınlarında bir araya geldiklerinde mahkemenin yakalama kararlarını görüşeceklerini duyurdu.

İran kararı, ‘Siyonist varlık için siyasi bir ölüm’ olarak değerlendirirken, Çin mahkemeyi ‘objektif ve adil bir duruş’ sergilemeye çağırdı.

Hamas mahkemenin kararını memnuniyetle karşılayarak, bunu ‘tarihi ve önemli’ bir adım olarak nitelendirdi.