Hamaney'e yakın bir isim: ABD güçlerine saldırılar bölgedeki ‘yasadışı’ varlıkları sona erene kadar devam edecek

Geçen şubat ayında Tahran sokaklarında gösterilen Şahit 129 insansız hava aracının İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun web siteleri tarafından yayınlanan fotoğrafı
Geçen şubat ayında Tahran sokaklarında gösterilen Şahit 129 insansız hava aracının İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun web siteleri tarafından yayınlanan fotoğrafı
TT

Hamaney'e yakın bir isim: ABD güçlerine saldırılar bölgedeki ‘yasadışı’ varlıkları sona erene kadar devam edecek

Geçen şubat ayında Tahran sokaklarında gösterilen Şahit 129 insansız hava aracının İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun web siteleri tarafından yayınlanan fotoğrafı
Geçen şubat ayında Tahran sokaklarında gösterilen Şahit 129 insansız hava aracının İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun web siteleri tarafından yayınlanan fotoğrafı

Tahran'ın Cuma Namazı İmamı Kazım Sıddıki, İran nükleer dosyası ile bölgedeki ABD güçlerine yönelik saldırıların durdurulması arasındaki bağlantıyı reddederek, ABD güçlerine yönelik saldırıların bölgedeki ‘yasadışı’ varlıkları sona erene kadar devam edeceğini ifade etti.
İran internet siteleri, Sıddıki’nin dünkü Cuma namazı hutbesinde bazı ABD'li yetkililerin ‘ABD kuvvetlerine yönelik saldırının nükleer anlaşmaya engel teşkil ettiği’ yönündeki sözlerine atıfta bulunduğunu bildirdi. İmam açıklamasında, “Nükleer anlaşmadan önce pahalı bir insansız hava aracı (İHA) düşürüldü. Suriye ve Ayn el-Esed’de (ABD askerlerinin) mevzileri vuruldu ancak bunlar nükleer anlaşmayla alakalı değildi” dedi. İmam ‘bölgedeki yasadışı varlıkları devam ettiği sürece saldırıların süreceğini’ kaydetti.
İran resmi haber ajansı ISNA'nın haberine göre Sıddıki “Nükleer anlaşma yeniden canlandırılsın ya da canlandırılmasın, bu hükümet ve millet, ‘velî-i fakīhin’ bayrağı altında kalacak ve ülkemize güvenecektir” dedi.
Sıddıki, İranlı yetkilileri İran’ın dini lideri Ali Hamaney'in karşı tarafa güvenmeme ve uygun garantiler ve teyitler alma konusundaki tavsiyelerine göre hareket etmeye çağırarak, bu tavsiyelerin ‘halkın da talebi’ olduğunu belirtti. Sıddıki; “Nükleer enerji, çeşitli alanlardaki temel ihtiyaçlarımızdan biri. Nükleer anlaşma meselesinde eskisi gibi oyuna getirilmemeliyiz” dedi.
Özellikle başkent Tahran'da Cuma hutbelerini verenlerin, velî-i fakīhin temsilcileri olarak İran’ın dini lideri Ali Hamaney'in pozisyonunu yansıttığı biliniyor.
Haziran 2019’da İran, Hürmüz Boğazı'nın doğusundaki uluslararası hava sahasında ABD'ye ait 'RQ-4 Global Hawk' tipi yüksek irtifa insansız keşif uçağını düşürmüştü. Tahran o dönem 110 milyon değerindeki uçağın hava sahasını ihlal ettiğini bildirdi.
Ocak 2020’de ise İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Irak’ta ABD güçlerini barındıran iki askeri üsse 15 füze fırlattı. Olayda ölen olmamış ancak 50 ABD askeri beyin travması geçirmişti. Bu saldırılar, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın emriyle hava saldırısında öldürülen DMO’ya bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani suikastının ardından arttı.
Sıddıki’nin bu açıklamaları, DMO’nun, ABD terör listesinden çıkarılmasına ilişkin ABD’de yaşanan hummalı bir tartışmanın ortasında geldi. İran bu talebini müzakerelerin kritik bir aşamasında dile getirdi.
ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley üç gün önce, DMO’nun dış operasyonlar ayağını yürüten Kudüs Gücü'nün ABD'nin ‘terör’ listesinden çıkarılmasına karşı olduğunu belirtti.
Milley ABD Senatosu Silahlı Hizmetler Komitesi’ne yaptığı açıklamada, “Kişisel kanaatimce ben, DMO’ya bağlı Kudüs Gücü'nün bir terör örgütü olduğuna inanıyorum ve terör örgütleri listesinden çıkarılmasını desteklemiyorum” şeklinde konuştu.
Fransız Haber Ajansı (AFP), Milley’in bir bütün olarak DMO’ya değil de özellikle Kudüs Gücü'ne atıfta bulunarak olası bir uzlaşma işareti veriyor olabileceğini kaydetti.
Müzakerelere katılmayan Milley, bunun yalnızca kendi kişisel görüşü olduğunu ve bir asker olarak ABD Kongresi üyelerinin kendisine yönelttiği soruları cevaplamak zorunda olduğu için görüşünü alenen ifade ettiğini belirtti.
ABD merkezli Farsça yayın yapan Radio Farda’ya göre, müzakerelere yakın kaynaklar geçen hafta, İran'ın General Kasım Süleymani suikastının intikamını almak için gelecekteki herhangi bir girişimden vazgeçmesinin ‘DMO’nun ABD terör örgütleri listesinden çıkarılmasının temel şartlarından biri’ olduğunu belirttiler.
Geçen ay Axios haber sitesine konuşan İsrailli ve ABD’li kaynaklar, Tahran’ın, İran ordusuna paralel bir yapı olan DMO’nun terör örgütü tanımlamasının kaldırılması karşılığında bölgesel tansiyonu düşüreceğine dair söz vermesine ilişkin ABD tarafından sunulan bir koşulu reddettiğini söylediler.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.