Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora: Güçlü bir lider gücünü başkasından kiralamaz

Eski Lübnan Başbakanı, Independent Arabia’ya konuştu: “Anayasa değişiklikleri, çoğunluk sağlanmadan kabul edilemez”

Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)
Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)
TT

Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora: Güçlü bir lider gücünü başkasından kiralamaz

Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)
Eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora (Getty)

Velid Şukayr
Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora, Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçisi Velid el-Buhari ve Kuveyt’in Beyrut Büyükelçisi Abdul Al el-Kaani’nin Beyrut’a geri dönüşünü ‘önemli ve gerekli bir adım’ olarak nitelendirirken, iyiliği temsil eden Ramazan ayının başlamasıyla Körfez ülkelerinin Lübnan’ı kucaklamak üzere geri dönme arzusunun bir göstergesi olduğunu dile getirdi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Sinyora gazeteye verdiği röportajda, Başbakan Necib Mikati’nin Körfez ülkeleri ile ilişkileri olumsuz etkileyen açıklamaları reddetme taahhüdüne ilişkin yaptığı açıklamaya dikkati çekti. Sinyora, bu tavra bağlı kalmanın önemli olduğunu vurguladı. Eski Başbakan ayrıca, tavırlarda Lübnan’a, Arap ülkeleriyle olan çıkarlarına ve Lübnanlıların bu ülkelerdeki çıkarlarına zarar verici bir bozulmaya geri dönmeme gerekliliğine vurgu yaptı.
Fuad Sinyora, “Arapların Lübnan’daki yokluğu nedeniyle Lübnan’a yüklenen yüklerin boyutu ve yeniden kucaklaşmasının önemini hissettiği bir aşamadan geçtik” dedi.
IMF ile bir anlaşmanın gecikmesi, büyük miktarda paranın boşa harcanmasına neden oldu
Eski Başbakan, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılan ilk anlaşmaya dair, “Bu, son derece gerekliydi ve çok daha önce yapılması önemliydi. 6 Ocak 2021’de, yani 15 ay önce IMF ile anlaşarak doğru tedavideki her gecikmenin, Lübnan için günden güne ek acılara ve maliyetlere yol açacağını söylediğimi hatırlıyorum. Olan da buydu. Zorlu bir dönem için kurtarılabilecek büyük miktarda rezerv boşa gitti. Ancak birçok politikacının popülist davranışları bu büyük israfa ve daha fazla acıya yol açtı” ifadelerini kullandı.
Sinyora, “Anlaşma, hükümetin ve parlamentonun kararlarını gerektiriyor ki bu kararların uygulanması, yeniden güven ve yeni iş fırsatları sağlamak için Lübnan’daki ekonomik faaliyet açısından elverişli bir ortam oluşturacak. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılarak ekonomi finansmanında ve kamu maliyesinin iyileştirilmesinde rol oynamak için ve daha iyi beslenmeyi güvence altına almak ve Lübnanlıların yüklerini hafifletmek amacıyla başta elektrik olmak üzere kamu reformunun bir adımı olarak bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına katkı sağlayacaktır. Anlaşma, ekonomideki bozulmaları ortadan kaldırmak, yönetimin iyileştirilmesine katkıda bulunmak, yolsuzlukla mücadele etmek ve sorumluluklarda verimliliği ve liyakati yeniden sağlamak için döviz kurunu birleştirmeye yönelik bir adımdır. Bu ise IMF’nin teknik yardımı ile yapılabilir” dedi.
Eski Başbakan, Körfez büyükelçilerinin geri dönüşlerinin ve IMF ile yapılan anlaşmanın, son derece önemli gelişmeler olduğunu söylerken, “Ancak geleceğe olan güveni yeniden tesis etmek ve daha iyisi için değişikliklere kapı açmak amacıyla bu iki durumdan faydalanmalıyız” şeklinde konuştu.

İyi hal belgesi
Parlamento seçimlerinden önce gerekli adımların uygulanması olasılığı konusunda ise Sinyora, reformların yıllar önce tamamlanmış olması gerektiğini vurguladı.
Fuad Sinyora, “Bunu Maliye Bakanı, sonra Başbakan, sonra da 9 yıl boyunca milletvekili olduğum yıllarda söyledim. Bu reformların, doksanlarda, iki binli yılların ilk on yılında ve ardından ikinci on yılında gerçekleşmesi gerekiyordu. Ancak ister enflasyonunun sınırlandırılması açısından, isterse de mali ve ekonomik reformlar açısından olsun, reform yapma konusundaki kronik yetersizlik bunu engelliyordu” dedi.
Eski Başbakan, “Okuyucular için bu düşüşe nasıl geldiğimizi anlatan iki kitap yayınladım. Kaçınmayı sağlayabilecek koşullar, Hizbullah ve ona bağlı mezhep ve milis partilerinin devlete dayattıkları ve kararına el koydukları büyük hegemonya nedeniyle ve zorlu uygulamalarla yok oldu. Artık durumun düzgün bir şekilde yönetilebileceğine dair bir güven yok. Hizbullah, bu binanın kontrolünü tamamen ele geçirdi ve tarafların bu binadan bir daire almalarını sağlayarak, kazanımlar, faydalar ve imtiyazlar elde etti. Ama Hizbullah, kontrol edemeyeceği hiçbir karar alınmasın diye bu binaya el koydu. Fırsatları kaçırdık ve reformlar yapmadık. Objektiflik açısından milletvekillerinin, alınması gereken kararları vermeye hazır olduklarından şüpheliyim” dedi.
Başbakan Mikati’nin ‘IMF ile yapılan anlaşmanın, bağışçı ülkelerin Lübnan’a yardım etmesi için bir vize olduğu’ yönündeki açıklamasına dair ise Sinyora, “Lübnan’ı ziyaret eden, ancak size kendi kendinize yardım etmeniz gerektiğini söyleyen bir arkadaş ya da kardeş yoktu. Kardeş ve arkadaşların niyetleri sonradan ortaya çıktı. Lübnan, bu ciddi adımlara başladığında birçok taraf, IMF ile yapılan anlaşmaya dayanarak ülkeye yardım etme niyeti ve arzusunu ortaya koyacak. Bu, finansal durumu iyileştirme olasılığı hakkında bir iyi hal belgesidir ve kardeş ve diğerlerinin Lübnan’a yardıma katkıda bulunması yolunda bir başlangıç olacaktır” ifadelerini kullandı.

İran ve Hizbullah, Yemen’e müdahale ettiğini itiraf etti
Yemen’deki savaşta dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Suudi Arabistan’ın Yemen İstişareleri Konferansı’na sponsor olması sonrasında Yemen Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi, yetkilerini Husilerle müzakere etmekle görevli bir başkanlık konseyine devretti. Hizbullah ve İran’ın bu savaşa müdahale etmekle suçlandığı göz önüne alındığında bunun, Lübnan’a yansımaları nelerdir ve bu Suudi Arabistan- İran temaslarındaki ilerlemenin bir sonucu mudur?
Sinyora, soruya yanıt verirken, “Onlar suçlanmıyor. Aksine müdahaleyi ikisi de kabul etti. Askeri teknolojilerin Husiler tarafından üretilmediği hiç kimse için bir sır değil. Bunlar, İran ve Hizbullah tarafından tedarik edilmiştir ve bu tarafların üretimidir. Yangınları söndürmek için gösterilen her türlü çaba takdire şayandır. Ayrıca Yemen savaşının sonuçlarını ele almak ve tüm Yemenlileri kucaklamak da takdire şayandır. Özellikle de Suudi Arabistan’ın Yemen’e ilerlemesi için finansal olanaklar sağlama konusundaki arzusu göz önüne alındında Suudi Arabistan’ın Riyad Konferansı’na katılanlarla işbirliği içinde attığı adımın iyi olduğu kanaatindeyim. Bu, savaşın ve müdahalelerin devam etmesi nedeniyle yaşanan büyük kayıplara son verme gerekliliğinin gerçek anlamda kavrandığı ileri görüşlü bir adımdır” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak bu adım, İran’dan bir yanıt alacak mı? Bu çerçevede eski Başbakan, “Tahran, bu girişimden faydalanmak isterken büyük bir çıkara sahip. Zira aksi taktirde Yemen bataklığına daha da batacak ve içinde bulunduğu bataklıklardan çıkamayacak. Bununla birlikte müzakerelerin ulaştığı noktanın detaylarına sahip değilim. Arap dünyası ile İran arasındaki bitmeyen, coğrafi bir gerçek olan bu ateşi söndürmek için cesarete sahip olmalıyız. Bunun için bir çözüm bulmalıyız, ama aşk tek taraflı olamaz. Bu durum, hem Arap grubunun hem de İran’ın egemenliğine ve bağımsızlığına tam saygıya dayanmalıdır” şeklinde konuştu.
Fuad Sinyora ayrıca, “İran kesinlikle ateşi tutuşturmaya ve Arap dünyasına ve Irak, Suriye ve Yemen’e müdahale etmeye devam edemez. Geçen günlerin de kanıtladığı gibi İran ve Arap taraflarının bunu yapmasına ihtiyaç var. Biz komşuyuz. Bu nedenle birçok şeyi paylaşıyoruz, ama iyi bir tek taraflı ilişki tarzında değil. Emeklerin, paraların ve enerjilerin yakılmasına ve sadece savaşa tanık olan nesillerin değil, kin ve düşmanlığın öğretildiği gelecek nesillerin de yok olmasına yol açan bu alevden bölgeyi kurtarmak için iki tarafın da doğru bir ilişki kurması gerekmektedir” açıklamasında bulundu.

Lübnan’ın pusulasını düzeltmek için
Riyad konferansının ‘Yemenlilere 3 milyar dolar yardımda bulunarak’ olanak sağladığı duruma benzer şekilde Lübnan’ın Arap yardımı elde etmek amacıyla siyasi bir çözüm için ulusal bir konferansa ihtiyacı olup olmadığı sorulduğunda ise Sinyora, şu ifadelerle yanıt verdi: “Lübnan’ın kendisini doğru yola sokmak, pusulasını ve Arap ülkeleriyle ilişkisini düzeltmek, Arap pusulasını düzeltmek ve güçlü bir cumhurbaşkanının teorisinde etkisiz olduğu kanıtlanan uygulamalar nedeniyle sarsılan ve bozulan iç mekânın onarılması için bir konferansa ihtiyacı yok. Çünkü Cumhurbaşkanı kaslarıyla değil, aklıyla, kararlılığıyla ve herkesi kucaklamasıyla güçlüdür. Kendi mezhebinde güçlü değil, aksine tüm Lübnan bileşenlerinde güçlüdür. Bu da onu, tüm anayasal kurumların üzerinde, herkes tarafından kabul edilebilir ve herkesi kucaklayabilir kılıyor”.
İç ve dış dengelerde bozulmaya yol açan kötü deneyimlerden dersler çıkarma çağrısı yapan Sinyora, eldeki tüm fırsatların çarçur edildiğini ve Lübnanlıların yoksulluğa sürüklendiğini vurguladı.
Fuad Sinyora, “Lübnan, anayasasına, yargının bağımsızlığına, kabiliyetine, liyakatine ve Lübnanlıların devletlerle ilişkilerindeki çıkarlarına saygı duymaya geri dönmeli ve kaçırılan Lübnan devletini geri kazanmalıdır” dedi.

Kaçırılan fırsatlara tekrar ulaşamama
Eski Başbakan, Lübnan’ın son 30 yılda 1996’da Lübnan’ın Dostları Konferansı’nda, ardından Paris 1- 2- 3 konferanslarında, Stockholm, Viyana ve CEDRE (Sedir) konferanslarında Arap kardeşlerinden ve arkadaşlarından yaklaşık aldığı 33 milyar dolar değerindeki mali yardım taahhütlerine dikkati çekerken, “Ancak fırsatlar kaçtı ve yalnızca küçük bir kısmından yararlanıldı. Çünkü kronik bir reform yetersizliği var” dedi.

Tüm pozisyonlara geldim ve aday olmayı düşünmedim
24 Şubat’ta Sinyora, Sünni Lübnanlılara aday göstererek, oy kullanarak ve listelerin oluşturulmasına katkıda bulunarak seçimlere katılma çağrısı yaptı. Peki özellikle Sünni toplum ve Müstakbel Hareketi kitleleri arasında ‘seçimlere katılma isteksizliğinden’ sonra çağrısı ne ölçüde karşılık buldu?
Bu çerçevede Sinyora, yaptığı açıklamada “Seçim yasasının kötü olduğuna, toplumda ve siyasi sistemde daha fazla bozulmaya yol açtığına olan inancımla birlikte Lübnanlıların seçimlere katılmaktan uzak durmasının doğru olmadığına inanıyorum. Bu, Lübnanlıların bir görevidir. Böylece iradeleri, palavracılar tarafından tahrif edilmeyecek veya itibarları zedelenmeyecektir” dedi.
Sinyora, “Aday olmak aklıma bir an bile gelmedi. Ama ben kimseye bedava hediye verecek biri değilim. Durumu takip ediyorum. Son güne kadar, yasaların izin verdiği şekilde bunu yapacağım. İsteseydim aday olurdum ama bu benim istediğim bir şey değil. Yaptıklarım, çok zor koşullardan geçen bir ülkeye borçlu olduğum şeylerin sadece küçük bir kısmı. Bu hakların bir kısmını ancak, halkı ve Sünnileri bu seçimlere yoğun bir şekilde katılmaya davet ederek kullanabilirim. Böylece vatandaşların iradeleri tahrif edilmez ve başkalarının yağmalamaya çalıştığı gevşek bir ülke haline gelmezler” ifadelerini kullandı.
Lübnanlıları ‘geri çekilmemeye ve kayıtsız kalmamaya’ teşvik etmeye çalışan Fuad Sinyora, İmru’l-Kays’ın ‘Ya kral olmaya çalışırız ya da ölürüz’ sözünü hatırlattı. Eski Başbakan, İman Ali’nin de ‘Bir şeyden korkarsanız, içine girin, çünkü korumanızın şiddeti, korktuğunuzdan daha büyüktür’ sözünü dile getirdi.

Hariri ile aynı teşhisi koyuyorum
Sinyora, eski Başbakan Saad Hariri’nin ‘emekliye ayrılma’ kararına rağmen kendisi ile Müstakbel Hareketi liderliği arasında ‘listelerin oluşturulmasına’ ilişkin bir tutarsızlık yaşandığı söylentilerine de değindi. Bu çerçevede Sinyora, “Bayrağını taşıdığım için gurur duymama ve Başbakan Refik Hariri döneminden beri partiye bağlı kalmama rağmen Müstakbel’in hiçbir zaman üyesi olmadım. Benim yaptığım ve Saad Hariri’nin dile getirdiği şey, yani Lübnan’ın yeniden canlanmasındaki rolünü oynamasını engelleyen bu müdahaleye ilişkin ortaya koyduğu tavır, kendisine acı verenlere karşı durmaktır. O ve ben, Lübnan devletinin kaçırılması sorunuyla ilgili aynı teşhisi koyduk. Bu nedenle Başbakan Hariri, siyasi faaliyetlere katılımını askıya almaya karar verdi. Bahsettiği gibi inzivaya çekilmesine neden olan koşulları, İran ve Hizbullah’tan kaynaklanan sebepleri anlıyorum. Ama siyasi ve ulusal eylemde bulunanların doldurması için arenayı boş bırakamayız. Ben, devam ediyorum ve Başbakan Hariri, tüm deneyimlerden yararlanarak Lübnan’a dönmeye ve siyasi çalışmalara katılmaya karar verdiğinde, onun yanında olacağım” değerlendirmesinde bulundu.
Seçim sürecine katılma hedefiyle çelişen ve Hizbullah’ın Hariri’nin Sünni arenaya uzanma konusundaki isteksizliğinden yararlanacağını gösteren tahminler hususunda ise Siyora, bunun ‘bozgun çıkarıcı bir çağrı’ olduğunu vurguladı. Fuad Sinyora, “Umutsuzluğun ve umudun insanın vicdanında doğduğuna inanıyorum. Umut ve eylemden başka bir şeyimiz yok. Yenilgiyi ve teslim olmayı nasıl kabul edebiliriz? Bu benim sözlüğümde yok ve Lübnanlıların sözlüğünde de yok” dedi.

Uzlaşı demokrasisi ve Hizbullah’ın kontrol reçetesi
Halkın, Lübnan Kuvvetleri Partisi ile olan ilişkisini memnuniyetle karşılaması hususunda ise Sinyora, “Lübnan’daki her bölgenin kendi koşulları vardır” dedi.
Lübnan’ın siyasette kuralsız bir halde olmadığını ifade eden eski Başbakan, temel uyuşmazlıklar ve alt uyuşmazlıklar arasında ayrım yapma çağrısında bulundu. Sinyora, “Çünkü meşgul olmak, alt uyuşmazlıklara dalmak ve temel uyuşmazlıkları görmekten kaçınmak, kötü bir iştir, yenilgi ve kayba doğru hızlı bir reçetedir. Bizler, Arap, bağımsız ve egemen Lübnan’a inananlar, her konuda net bir duruşa sahip olmalı, ittifaklarımızı bu ilkeler temelinde inşa etmeli ve neyin gerekli neyin ikincil olduğunu ayırt etmeliyiz. İkinci uyuşmazlıklarla dikkati dağıtmak ve birincil uyuşmazlıklara dikkat etmemek bir oyalamadır, çaba kaybıdır ve genel bir kayba yol açar. Temsilciler Meclisi’nde Lübnan’ın Arap kimliğini, bağımsızlığını, devletinin restorasyonunu, demokratik sistemini, serbest ekonomisini ve bireysel inisiyatifi savunan egemen bir ekip oluşturulmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Sinyora, bir sonraki parlamentonun çoğunluk değil, dağınık bloklar içereceği beklentisini ‘uzlaşı demokrasisi hakkında bu kötü teorilere yol açan kötü seçim yasasına’ bağlarken, bunun Lübnan’ı kontrol etmek için Hizbullah tarafından benimsenen bir reçete olarak nitelendirdi.
Fuad Sinyora, “Hizbullah’ın ve ona bağlı partilerin mecliste üçte iki çoğunluğu veya çoğunluğu elde etmesini engellemenin neden önemini anlamalıyız. Bu durum, tüm egemenler tarafların büyük çabalarını ve bu çabaları tüm Lübnanlıların yararına birleştirmelerini gerektiriyor” dedi.

Pandora’nın kutusunu açmak yerine, anayasayı uygulamak zorundayız
Yeni parlamentonun görevinin yeni cumhurbaşkanını seçmek olduğunu söyleyenler gibi, görevinin ise Lübnanlılar arasında yeni bir siyasi anlaşma sağlamak olduğunu düşünenler de var. Bu çerçevede Sinyora, parlamentonun görevinin, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın seçilmesinden sonra yaşanan korkunç deneyimlerden yararlanarak yeni bir cumhurbaşkanı seçmek olduğunu vurguladı. Fuad Sinyora, “Cumhurbaşkanı, bilgeliği ve anayasaya ilişkin ön görüsü ile güçlüdür, başkalarından kiralayıp kendi kasları olduğunu iddia ettiği şeylerle değil. Cumhurbaşkanının seçilmesi, Lübnan için yeni bir başlangıç ​​olması yolunda yeni parlamentonun ana rolüdür. Lübnanlılar arasında yeni bir anlaşma üzerinde çalışmaya gelince halk, acı çekti ve kaçışı olmayan yeni bir Pandora’nın kutusunu açmak istemiyor” dedi.
Eski Başbakan, “Lübnan’ın ihtiyacı olan şey, anayasanın hızla uygulanmasıdır. Ruhlar sakinleştikten sonra, zorunlu olması muhtemel değişiklikleri aramak mümkündür. Ama bu, şu an hakimiyet altında yapılamaz. Anayasa değişikliğine yönelik diyaloglar, bu hâkimiyet ortasında gerçekleşemez. Geçtiğimiz yıllarda, kararları doğrulanmayan birçok diyalog oturumu gerçekleştirdik ve ortaya koyduğumuz maddelerin hiçbiri uygulanmadı. Dolayısıyla yeni diyaloglara değil, anayasanın uygulanmasına geri dönülmesine ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasının tamamlanması taahhüdüne ihtiyacımız var. Diğer her şey zaman kaybıdır ve cehennemin kapılarını tekrar aralamaktır” şeklinde konuştu.
Fuad Sinyora’ya göre Hizbullah, muhaliflerinin sloganlarını ve hegemonyasını, ABD’nin İsrail ile normalleşme planının arkasındaki etken olarak görüyor. Bu çerçevede Sinyora, “Lübnanlılar açısından İsrail bir düşmandır. İşleri karıştırmaktan ve Lübnanlıları vatansever ve hain olarak sınıflandırmaktan vazgeçsinler. Kan testi bitti. Ben bu açıklamayı 17 yıl önce yaptım. Kimse, Lübnan halkının geri kalanından daha vatansever olduğunu iddia edemez. Lübnanlıların dayanışmasını yeniden sağlamamız lazım. Lübnan’ın Filistinliler haklarını aldıktan sonra İsrail ile imza atan son ülke olacağını söylemiştim. İnsanlara akıl vermeyi ve Lübnan’ın pozisyonunu çarpıtmayı bırakalım. Şimdiye kadar insanların emeklerini boşa harcamış, yeteneklerini ve başarılarını heder etmiş olmak yeterli. Lübnan, Arap Barış Girişimi’ne bağlı” dedi.

Viyana Anlaşması
ABD’nin yaptırımlara ilişkin müsamahası hakkında rapor edilenler ortasında Viyana Anlaşması’nın İran’ın nüfuzu lehine ve Lübnan’ın zararına olacağına dair korkular mevcut. Bu korkular karşısında Sinyora, “Unutmamak gerekiyor ki İran’a, Arap işlerine müdahalesini sürdürme ve kontrol ettiğini söylediği Arap ülkelerinde, yani Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’a müdahalesine onay verilmedi” dedi.
Fuad Sinyora ayrıca, Lübnan cumhurbaşkanlığının gelecek Haziran ayında gerçekleşeceğini duyurduğu Papa Francis’in Lübnan ziyaretinin ‘Lübnan halkı için bir umut mesajı’ taşıdığını söylerken, bu ziyaretin her zaman memnuniyetle karşılandığını dile getirdi.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”