Irak’taki İran yanlıları Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesini İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak görüyor

Koordinasyon Çerçevesi, projenin yeni bir hükümet kurulana kadar durdurulması çağrısında bulundu

Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)
Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)
TT

Irak’taki İran yanlıları Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesini İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak görüyor

Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)
Irak’ın Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında bir anlaşma imzalandığının duyurulmasından bu yana Basra’daki petrol sahalarından Ürdün’ün Akabe Limanı’na uzanan bir petrol boru hattı inşa edilmesi dosyasına yoğun eleştiriler yapılmaya ve bir takım şüpheler dile getirilmeye devam ediyor (Reuters)

Mueyyid et-Turfi
Irak’ın Basra ilindeki petrol sahalarından Ürdün'ün Akabe Limanı’na petrol taşınması amacıyla bir boru hattı inşa etme projesi Irak'ta bir kez daha siyasetin gündemine oturdu ve tartışmaya yol açtı. Tartışma, Irak’ın İran’a yakın Şii koalisyonu Koordinasyon Çerçevesi ile Irak Meclisi’ndeki çoğunluğu oluşturan ve üçlü ittifak diye bilinen Vatanı Kurtarma Koalisyonu ([Sünni] Egemenlik Koalisyonu, Kürdistan Demokrat Partisi/KDP, [Şii] Sadr Hareketi) arasındaki yeni Irak hükümetinin kurulması i mücadelesi çerçevesinde alevlendi. Irak Petrol Bakanlığı'nın projenin halen inceleme aşamasında olduğunu söylemesine ve herhangi bir karara bağlanmadığını açıklamasına rağmen boru hattı projesinin uluslararası bir şirkete havale edilmesiyle ilgili bilgilerin sızdırılması sonrası Irak hükümetine yönelik eleştiriler arttı. Petrol Bakanlığı, söz konusu bilgilerin geçerliliğini reddetti.

Şeffaflık yok
İran’a yakın Şii güçlerin de olduğu Koordinasyon Çerçevesi, hükümeti üstü kapalı olarak Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesiyle İsrail ile ilişkilerin ilk adımını atmaya çalışmakla suçladı. Koordinasyon Çerçevesi, yeni hükümet kurulana kadar projenin durdurulması çağrısında bulundu. Projeyi eleştirenlerin başında eski Irak Başbakanı ve Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki geliyor. Maliki yaptığı bir açıklamada, projenin mali fizibilitesi yapılana ve yeni bir hükümet kurulana kadar askıya alınmasını talep etti. Koordinasyon Çerçevesi’nin önde gelen liderlerinden bir olan Maliki, Şii koalisyonun Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesinde Irak'ın haklarını koruyan şeffaflık, yeterli bilgi ve uygun garantiler verilmesi konusunda bir takım şüpheleri olduğunu açıkladı. Eski Başbakan, mevcut hükümetin günlük işleri yürüten geçici bir hükümet olması nedeniyle bu konuda gerekli yasal yetkilere sahip olmadığının da altını çizdi.
Nuri el-Maliki, 2008 ve 2014 yılları arasındaki sekiz yıllık başbakanlığı döneminde Bağdat ve Amman'da Ürdünlü yetkililerle yaptığı görüşmeler sırasında projenin en önde gelen savunucularından biriydi.

İsrail ile ilişkiler
Irak parlamentosundaki Sadıkun Bloku Milletvekili Mehasin ed-Duleymi, Basra-Akabe Petrol Boru Hattı’nı uzatma projesi nedeniyle Irak hükümetini sert şekilde eleştirdi. Boru hattı üzerinden Ürdün'e petrol ihracatının İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak gören Duleymi, “Proje Ürdün-İsrail ortak çıkarlarına hizmet ediyor. Ancak Irak’a ekonomik olarak hiç bir faydası yok” yorumunda bulundu. Duleymi, Koordinasyon Çerçevesi’nin, hükümetin ‘Irak ekonomisini yok etmeye yönelik politikaları’ karşısında boş durmayacağı uyarısında bulundu.

Meclis onayı
Irak Meclis Birinci Başkan Yardımcısı Hakim ez-Zamili, Irak Petrol Bakanı İhsan Abdulcebbar ile görüşmesi sırasında yaptığı açıklamada, “Halkın özlemlerini ve ülkenin çıkarlarını etkileyen stratejik projeler, ülkenin zenginliklerini korumakla görevli milletvekillerinin onayı olmadan kabul edilmeyecek yahut imzalanmayacaktır” dedi.
2019 yılında Adil Abdulmehdi’nin başbakanı olduğu eski Irak hükümeti ile dönemin Ürdün hükümeti arasında Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesine ilişkin bir anlaşmanın imzalandığı duyuruldu. Anlaşmanın duyurulmasından bu yana, Şii siyasi partiler ve akımlar, anlaşmayı yoğun bir şekilde eleştirirken anlaşmaya ilişkin bir takım şüphelerini de dile getiriyorlar. Şii taraflar, anlaşmayı İsrail ile ilişkilerin başlangıcı olarak görüyorlar. Kısa bir süre önce Irak, Mısır ve Ürdün arasında gerçekleştirilen Bağdat Zirvesi, bu eleştirileri ve itirazları görmezden geldi. Zirvede, boru hattı projesinin hayata geçirilmesi, üç ülkenin aralarındaki ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi, Irak'ın petrol ihracatı için yeni çıkış noktaları bulunması ve Basra Körfezi'ne yeni limanlar ve platformlar kurulması için seçeneklerin artırılması amacıyla atılacak adımlar tartışıldı.
Irak ve Ürdün, 2019 yılında Basra ile Akabe Limanı arasında bir petrol boru hattı kurulmasını kararlaştırdı. Proje taslağına göre Irak’ın Basra ilindeki petrol sahalarından çıkarılan ham petrolün Ürdün’ün Kızıldeniz kıyısındaki Akabe Limanı’na diğer ülkelere ihraç etmek amacıyla taşıması hedeflenen boru hattının kapasitesi günlük bir milyon varil. Ayrıca taşınan 150 bin ham petrol varili Ürdün'deki Zerka Rafinerisi’nde işlenecek. Proje ayrıca günlük 358 milyon metreküp kapasiteli doğalgaz boru hattının da hayata geçirilmesini kapsıyor.

İnceleme çalışmaları devam ediyor
Petrol Bakanı İhsan Abdulcebbar, boru hattı projesinin halen inceleme ve fizibilite sürecinde olduğunu söyledi. Projenin şimdiye kadar hiç bir kuruma sevk edilmediğini söyleyen Bakan Abdulcebbar, parlamento ile görüşülmeden, fizibilite çalışması tamamlanmadan ve halkın çıkarları sağlanmadan projenin hayata geçirilmeyeceğini vurguladı. Abdulcebbar, Meclis Birinci Başkan Yardımcısı Zamili ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada,  projenin maliyetinin 8,5 milyar doları geçmediğini ve dosyasının Irak’ın kurulacak yeni hükümetine devredileceğini de sözlerine ekledi. Projenin, ham petrolün boru hattıyla taşınmasının yanı sıra kuzey ihracat sistemine ve kuzeydeki rafinerilere ham petrol tedarikini artırmayı amaçladığını belirten Iraklı Bakan, aynı zamanda Irak'ın orta ve güney bölgelerindeki elektrik santrallerinin enerji ihtiyacının karşılanmasının planlandığını ifade etti.
Petrol Bakanı, boru hattının Basra’nın Hadise ilçesinden uzanan bölümünün günlük iki milyon varil,  Hadise ile Akabe arasında uzanan bölümünün ise günlük bir milyon varil taşıma kapasitesine sahip olacağını açıkladı.

Proje yatırımlar yüzünden durduruldu
Irak, 1990’lı yıllardan bu yana, Irak topraklarından Ürdün topraklarına uzanan bir petrol boru hattı kurma konusunda ilerleme kaydetmeye çalışsa da art arda göreve gelen hükümetler, çeşitli engellerle karşı karşıya kaldılar. Bu engellerin başında yaptırımlar gelirken bunu, başta Enbar ili olmak üzere boru hattının geçtiği güzergahtaki güvenlik sorunları takip etti.
Irak, Saddam Hüseyin’in iktidarda olduğu dönemde patlak veren İran-Irak savaşı sırasında Basra ilindeki limanların saldırılara uğramasının ve Suriye rejiminin, Baniyas Limanı’na uzanan Irak’a ait boru hattının topraklarından geçişini engellemesinin ardından yeni ihracat noktaları arayışına girdi. Irak, bu doğrultuda, petrol ihracatının devam etmesini ve Irak ekonomisinin savaştan etkilenmemesini sağlamak amacıyla komşu ülkelerle boru hattı projelerinin hayata geçirilmesi için çalışmalara başladı. Fakat Saddam Hüseyin rejiminin Kuveyt’i işgal etmesinin ardından Irak’a sert uluslararası yaptırımlar uygulandı. Yaptırımlar, boru hattı projeleri çalışmalarının askıya alınmasına ve projelerin sadece resmi açıklamalara malzeme haline gelmesine neden oldu. Irak hükümeti, o dönem yaptırımlar nedeniyle yurtiçinde ve yurtdışında hiçbir boru hattı projesini hayata geçiremedi. Bu yüzden Basra limanları ve Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı üzerinden ihracata devam etmek zorunda kaldı.
Irak’ta 2013 yılının Nisan ayından bu yana göreve gelen hükümetler, Basra’daki petrol sahalarından çıkarılan ham petrolü Ürdün'e taşıyacak bir boru hattı inşa etme dosyasını etkin bir şekilde gündeme getirmeyi başaramadılar. Irak, 2018 yılının sonlarında, Basra limanları ve Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı dışında ihracat için yeni bir alternatif bulunması gerektiğine ikna oldu. Çünkü önümüzdeki yıllarda günlük yedi milyon varilin üzerine çıkması beklenen Irak petrolünün ihracatı için artık bu yol yeterli olmayacak.
Basra'nın petrol sahaları ve limanları en iyi durumda günlük yaklaşık dört buçuk milyon varil petrol ihraç edebilecek kapasiteye sahip. Irak ile Türkiye arasında 1976 yılında faaliyete geçen petrol boru hattı ise Kerkük yataklarından Türkiye'nin Ceyhan limanına 1,6 milyon varil petrol taşıma kapasitesine sahip. Ancak boru hattının artık iyice eskimesi sonucunda kapasitesi 600 bin varile düşmüş durumda. Bunun yanında 2003 yılından bu yana silahlı grupların el yapımı patlayıcılarla düzenlediği birçok saldırı nedeniyle boru hattının büyük bölümü hasar gördü.

DEAŞ sorunu
Petrol uzmanı Hamza el-Cevahiri, Irak-Türkiye Petrol Boru Hattı güzergahının DEAŞ için güvenli bir sığınak olarak görülen Horan Vadisi’nden geçtiğinin altını çizdi. Hürmüz Boğazı'nın ise dünyanın en hayati geçitlerinden biri olduğuna dikkati çeken Cevahiri, “Petrol boru hattı Horan Vadisi'nden geçiyor. Oradan ne bir uçak ne de bir araba geçer. Hatta iletişim ekipmanları dahi çalışmaz” dedi. Cevahiri, Körfez'de seyrüseferlerin sadece bir ya da iki olayda yalnızca birkaç saatliğine durması dışında durduğunu duymadığını belirtti.

Günlük 30 milyon varil petrol kapasitesi
Körfez ve Hürmüz Boğazı’nın günlük 30 milyon varil petrolün geçtiği dünyanın en hayati geçitleri arasında olduğuna işaret eden Cevahiri, ‘Buranın kapatılmasının, petrol arzının askıya alınmasına ve dolayısıyla Avrupa ülkelerinin yarısının ekonomik olarak çökmesine neden olacağını’ öne sürdü. Bir raporda boru hattından bir varil petrolün taşınmasının maliyetinin 14 doları bulduğu, Körfez'e petrol taşımanın maliyetinin ise sadece 60 senti geçmediğine işaret edildiğini belirten uzman isim, tüm bu büyük tartışmaların ardından bakanlığın proje için henüz bir fizibilite çalışması yapmadığını da sözlerine ekledi.
Projenin Irak için önemi
Ekonomi uzmanı Salih el-Hemaşi ise Basra-Akabe Petrol Boru Hattı projesinin, ekonomik çıkarlarının az olmasına rağmen Irak için önemli olduğunu söyledi. Irak’ın gelecekte komşu ülkelerden geçecek başka boru hatları kurma planları olduğuna dikkati çeken Hemaşi, “Bu proje ile Akabe Limanı aracılığıyla Ürdün’e günlük 150 bin varil petrol taşınacak. Böylece maliyetler düşecek. Çünkü petrol tüketici ülke tarafından değil, üretici ülke tarafından taşınacak. Ayrıca Mısır’a da 350 bin varil petrol taşınacak” ifadelerini kullandı.

İlişkilerin geliştirilmesi
Boru hattının maliyetini Irak üstlenecek. Petrolün taşınmasında ise Ürdün'ün payı olacak. Ancak bunun karşılığında Irak'ın başta Ürdün ve Mısır olmak üzere komşu ülkelerle ilişkilerinin geliştirilmesi gibi kazanımları da söz konusu. Hemaşi’ye göre bu, Irak petrolünün Basra limanları üzerinden halihazırda Körfez'de bulunan iki çıkış noktasından yapılan ihracat kapasitesini ve Türkiye'nin Ceyhan Limanı üzerinden yapılan ihracat kapasitesini de artıracak. Hemaşi, projeye harcanacak miktarın, iki yıl içinde kendini amorti edebileceğini, bunun yanında Mısır’ın elektriği enerjiyle sağlayacağını, Ürdün’ün ise Akabe Limanı ile bir rafineri ülkesi olacağını vurguladı.  Irak'ın rafinerilerinin günlük ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle petrol türevleri sıkıntısı çektiğini hatırlatan Hemaşi, böylece Ürdün’ün Irak'a petrol türevleri tedarik edeceğini belirtti. Ekonomi uzmanı ayrıca Suudi Arabistan ve Suriye gibi komşu ülkelerle başka boru hatları inşa etme planları olduğunu da sözlerine ekledi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.