Rusya neden Suriye siyasi sürecini Cenevre'den uzaklaştırmak istiyor?

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın, 22 Mayıs'ta Şam'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile yaptığı görüşmeden bir kare (AFP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın, 22 Mayıs'ta Şam'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile yaptığı görüşmeden bir kare (AFP)
TT

Rusya neden Suriye siyasi sürecini Cenevre'den uzaklaştırmak istiyor?

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın, 22 Mayıs'ta Şam'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile yaptığı görüşmeden bir kare (AFP)
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın, 22 Mayıs'ta Şam'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile yaptığı görüşmeden bir kare (AFP)

Şam, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’a Suriye Anayasa Komitesi'nin 25 Temmuz'daki çalışmalarının dokuzuncu turuna katılmak, yani BM himayesinde Suriye siyasi sürecinin gidişatını dondurmak için Cenevre’ye heyet göndermeyeceğinin bilgisini verdi.
Şam'ın bu kararının gerçek nedeni, Şam hükümetinin anayasa çalışma mekanizmasına itirazı ya da biri Suriye rejimi adına ikincisi Suriye muhalefeti adına görevli iki heyet arasındaki tartışmaların içeriği ile ilgili değil, Moskova'nın “tavsiyesi” idi.
Ayrıca Rusya’nın Suriye Anayasası ile ilgili reform çalışmalarının içeriğine yönelik itiraz etmesinin arka planında müzakerelere ev sahipliği yapan İsviçre'nin Ukrayna savaşıyla ilgili tutumu da yatıyor. Moskova, İsviçre’nin mutlak tarafsızlık politikasından vazgeçtiğini öne sürüyor.

Böyle bir durumda Rusya'nın çözümü ne?
Moskova, BM ve kurumları için Avrupa’da önemli bir başkent olan Cenevre’yi cezalandırmak konusunda Rusya'nın BM kurumlarından çekilmesi ya da Suriye kriziyle ilgili toplantıları boykot etmesi yoluyla değil, daha ucuz bir maliyeti olması şartıyla Ukrayna yüzünden Avrupa Birliği’ni (AB) Cenevre’ye karşı sarsmaya çalıştı. Moskova faturayı Esed rejimine kesti. Moskova, Şam’dan özellikle Cenevre'deki Anayasa Komitesi toplantılarına katılmayı reddetmesini ve bu toplantılara ev sahipliği yapacak yerler olarak Soçi, Moskova, Şam, Cezayir ya da Maskat'ı önermesini istedi.

Peki meselenin arka planında ne var?
BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen, anayasa toplantılarının geçtiğimiz Mayıs ayındaki sekizinci turu sonunda, Suriye hükümeti heyetinin başkanı Ahmed el-Kuzbari ve muhalefet heyetinin lideri Hadi el-Bahra ile 25-29 Temmuz tarihleri ​​arasında Kurban Bayramı tatilinin ardından dokuzuncu turun düzenlenmesi konusunda anlaşmıştı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, o sıralar BM koridorlarında, İsviçreli yetkililerin Rusya heyeti üyelerinin giriş vizeleriyle ilgilenme hızlarından ve resepsiyonlardaki soğuk tutumlarından duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdi.

Pedersen ne istiyor?
Pedersen ise Haziran ayında yapılan bir önceki turda, Suriyeliler ile bölgesel ve uluslararası garantörler arasında üzerinde anlaşmaya varılanlara dayanarak belirtilen hedefe ve iç düzenlemelerin temel unsurlarına ulaşmak, Anayasa Komitesi’nin çalışmalarının nasıl hızlandırılacağı konusunda bazı fikirler sunmak, dışarıdan herhangi bir müdahale ya da dış taraflarca dayatılan takvimler olmaksızın bazı sonuçlara varmak ve ilerleme kaydetmek amacıyla hızlı ve aralıksız olarak çalışmak için Kuzbari, Bahra ve sivil toplum kuruluşlarına yazılı davetler gönderdi. Pedersen tarafından belirlenen hedef, anayasa toplantılarına hız kazandırmak üzere 3 seçenekte pratik öneriler sunuyor. Bunlar; bir gün içinde birden fazla başlığın tartışılması, her toplantı turunda anayasanın bir bölümünün ele alınması, taslakların sunulması ve tüm bölümlerin tamamlanması olarak sıralanabilir.
Toplantıların ve diplomatik temasların atmosferi olumlu kalmaya devam etmesi toplantıların yapıldığının işareti olarak görüldü. Suriyeli yetkililer, ‘Rus dostlarının lojistik sorunlarının’ çözülmesi halinde heyetlerinin toplantılara katılacağını açıkladılar. Bunun üzerine İsviçreli yetkililer, Rusya heyeti üyelerinin vize almalarını kolaylaştırdılar. Ancak Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye’ye sınır ötesi insani yardım kararının süresinin yalnızca 6 aylığına uzatılması şartını öne sürerek yaptığı ‘atılımdan’ birkaç saat sonra Şam'dan Cenevre'ye sürpriz bir boykot kararı geldi.

Rusya’nın BMGK’da Batı ülkeleri tarafından sunulan sınır ötesi yardım kararının süresinin bir yıllığına uzatılmasını veto etmesinin yol açtığı sorunlar neler?
Anayasa toplantılarını boykot kararı birçok soruna neden oldu. Öncelikle bu durum anayasa toplantılarının ciddiyetinin sınırlarını ve Moskova'nın kamuya yaptığı açıklamalarıyla olan tezatlığı gösterdi. Bu tezatlık, anayasasını ve onunla ilgili egemen bir konuyu tartışırken uluslararası şemsiye altından çıkmayı utanç verici bulmayan Şam'ı zora soktu. Daha da önemlisi, Suriye Anayasası reformunun ‘Rusya’nın değil, Suriye'nin liderliğindeki bir süreç’ olmasını şart koştuğu siyasi süreçle ilgili BMGK’nın 2254 sayılı kararı, 2019 yılında Suriyeli taraflar arasında varılan çalışma şartları anlaşması ve 2018 yılı başlarında Rusya'nın Soçi kentinde düzenlenen Suriye Ulusal Kongresi’nden çıkan anayasa reformunun Cenevre'de görüşülmesini şart koşan anlaşma gibi metinlerin yanı sıra, Astana süreci garantörlerinin çeşitli açıklamalarında dile getirdikleri gibi Anayasa Komitesi'nin çalışmalarının dış müdahale olmaksızın yürütülmesi gerektiği görüşüyle çelişiyor.

Hangi seçenekler var?
Cenevre toplantılarına katılan Batı ülkelerinden bir temsilci, Pedersen'ın ofisinden toplantının iptal edildiğine dair bir mektup aldıktan sonra yaptığı değerlendirmede, “İster Ukrayna ister Suriye olsun, başka bir ülkeye saldırdığınızda sivilleri hedef almak askeri stratejinin temel taşı ise siyasi ikiyüzlülük de dış politikanızın temel bir özelliği olur” ifadelerini kullandı.
Şam’ın kararı Cenevre sürecinde siyasi bir statü elde eden ve Şam ile eşit bir konum edinen muhalefet için de sürpriz oldu. Muhalefet tarafının önde gelen isimleri, hükümet heyetinin Rusya’nın talepleri doğrultusunda toplantılara katıldığını hatırlatarak, “Anayasa Komisyonu toplantılarının en az birkaç ay erteleneceği çok derin bir krizle karşı karşıyayız. Bu suni bir kriz. Aynı zamanda bu kriz Suriyeli taraflardan hiçbirinden değil, yabancı bir taraf olan Rusya’dan kaynaklanıyor. Ayrıca bu, Suriyelilerin yer aldıkları Anayasa Komitesi’nin çalışmalarına açıkça yapılan bir dış müdahaledir. Rusya, Anayasa Komitesi’ne taraf olmadığından Cenevre’ye gidilmemesi kararı alamaz” dediler.
Şam’ın Moskova adına Cenevre'ye bildirdiği kararın, Astana Süreci garantörleri Rusya, Türkiye ve İran liderleri Vladimir Putin, Recep Tayyip Erdoğan ve İbrahim Reisi arasında önümüzdeki Salı günü (yarın) Tahran'da yapılması planlanan görüşmede, masada olacağına şüphe yok. Tahran’ın, Suriye sahasında bir başarı arayışında olduğu ve aynı şeyin Ankara için de geçerli olduğu biliniyor. Ancak liderlerin masasındaki öncelikli konuların, Türkiye’nin Suriye'nin kuzeyine yönelik olası askeri operasyonu, Ankara ve Moskova arasında Ukrayna ile ilgili iş birliği alanları ve İran'ın ABD Başkanı Joe Biden'ın Ortadoğu turu ile ilgili başka dosyaları gündeme getirme arzusuyla birlikte oynadığı rol olması bekleniyor.
Anayasa Komitesi'nin bir komite olmadığı ve anayasa üzerinde çalışmadığı ve Suriye arenasında sözü geçen aktörlerin askeri tercihlerini ​​ve toplum mühendisliğini meşrulaştıracak siyasi bir süreç varmış gibi davranmasına izin veren, bunu yaparken de başka gerçek bir girişimi önleyen göstermelik bir yapıdan başka bir şey olmadığı biliniyor. Uluslararası şemsiye altında olmayan anayasal bir sürecin olmasını isteyenler olduğu bir gerçek. Rusya'nın Suriye'yi ve buradaki siyasi süreci, ortaklarını disipline etmek, muhaliflerini cezalandırmak ve rakiplerini sınamak için kullandığı bir dönemde, Anayasa Komitesi bunun sadece küçük bir örneğidir. Bir deyim vardır; “Sebep bilinirse hayret ortadan kalkar.”



Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”