Sudan’daki kabile savaşlarının arka planında ne var?

Sudan’ın güneydoğusundaki Mavi Nil bölgesinde, yerli kabilelerin yanı sıra başka bölgelerden gelen kabileler de bir arada yaşıyor

Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
TT

Sudan’daki kabile savaşlarının arka planında ne var?

Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)
Kordofan bölgesinde Hausa kabilesine mensup göstericiler. (AFP)

Sudan halkı, Batı Darfur'daki iç savaşın şokunu henüz atlatamamışken, ülkenin güneydoğusunda yer alan Mavi Nil eyaletinde ‘benzer izleri’ taşıyan şiddet olaylarına tanık oldu. Mavi Nil bölgesinde kabileler arasında çıkan çatışmalar, onlarca kişinin ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve binlerce kişinin yerinden edilmesine sebebiyet verdi.
Merkezi Damazin kenti olan 1 milyon 300 bin nüfuslu Mavi Nil eyaleti, Güney Sudan ve Etiyopya sınırında yer alıyor. Mavi Nil eyaletinde Hausa ve Birta (Ankasana) kabileleri arasında bir süre önce patlak veren silahlı çatışmalar, başkent Hartum da dahil olmak üzere ülke genelinde farklı bölgelere yayıldı.
Hausa ve Birta (Ankasana) arasındaki çatışmaların, Mavi Nil eyaletinin en yüksek yerel mülki amirliği olan ‘Nazara’ yönetiminin Hausa’lara verilmesiyle tetiklendiği düşünülüyor.
Mavi Nil’deki yerel yönetimler ‘Nazara’ adlı yapının altında hizmet veriyor. Mavi Nil bölgesinin asıl sakinleri olduklarını öne süren kabileler, bölgeye sonradan göçen Hausa kabilesine böylesi bir yetkinin verilmesine karşı çıkıyor. Bu durum, bir tarafta Hausa kabilesi, diğer tarafta Birta (Ankasana) ve diğer küçük kabileler olmak üzere silahlı çatışmalara evrildi ve şu ana kadar onlarca kişi hayatını kaybetti. Şiddet olaylarının ardından Hausa kabilesi ülke genelindeki mensuplarına destek çağrısı yaptı. Bunun üzerine Hausa mensupları ülke genelinde eylemler düzenlemeye başladı.  
Mavi Nil bölgesinde, yerli kabileler Ankasna, Hemec ve Vatavit ile bölgeye sonradan gelen daha küçük kabilelerin yanı sıra yüzlerce yıl önce Nijerya’dan gelerek bölgeyi mesken tutmuş olan kalabalık Hausa kabilesi bir arada yaşamaktaydı. Hausa kabilesinin eyalette önemli bir demografik ağırlığı bulunuyor. Tüm bu kabileler Sinnariye devletinin 1504 yılında kurulmasından bu yana büyük ölçüde barış içinde yaşamaktaydı. Ancak Güney Sudan isyanı başladığında, bölgedeki bazı kabileler iç savaşta Güney Sudan'ın yanında yer aldı ve diğer kabileler Hartum'daki merkezi hükümete bağlı kalmaya devam etti. Daha önce toprak ve su gibi kaynaklar üzerinden sınırlı çatışmalar çıkarken, söz konusu iç savaşın ardından ‘siyasi çatışmalar’ kabileler arasına sızdı ve bir ‘politik nüfuz’ mücadelesi başladı.  
Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan) Sudan kolu, Ömer el-Beşir’in yaptığı darbeyle 1989'da iktidarı ele geçirdiğinde, ülkedeki sosyal ve demografik yapıyı yeniden planlama politikası üzerinde çalışmaya başladılar. Cafer Numeyri döneminde etkisini büyük ölçüde yitirmiş olan, ‘yerel yönetimlerin’ güçlendirilmesi ve bazı kabilelere ayrıcalık tanınması da bu dönemde yeniden başlamış oldu. Ömer el-Beşir rejimi, bazı kabileleri yönetimde görevlendirirken diğer kabileleri dışlamaktaydı. Nitekim Darfur’da, Hartum yönetimini Afrika kökenli kabilelere karşı Araplar lehine ayrımcılık yapmakla suçlayan isyancı güçler hükümet hedeflerine saldırarak, uzun yıllar sürecek olan ve yüzbinlerce insanın ölümüyle sonuçlanacak savaşı başlatmış oldu. Ömer el-Beşir’in bu ‘ayrımcı politikaları’ Darfur’la sınırlı kalmayarak ülke geneline yayıldı ve nihayetinde Güney Sudan’ın 2011’de ülkeden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlandı.  
Aralık 2018 devriminden sonra, Sudan'da aşiret ve sivil çatışmalarda görece bir durgunluk gözlemlendi. Ancak ordunun 25 Ekim 2021'de yeniden iktidarı ele geçirmesiyle birlikte, Ömer el-Beşir rejiminin politikalarına dönüldü, siyasi referans arayışında olan askeri yönetim, bazı kabilelere ayrıcalıklar tanıyarak, yeniden kabile çatışmalarının önünü açmış oldu. Batı Darfur’da Cuba Barış Anlaşması uyarınca isyancı yerli kabileler yönetime katılmış olsa da çatışmalar yeniden başladı. Basında çıkan haberlere göre, Darfur’daki şiddet olaylarının arkasında ordu komutanlarının, özellikle Hızlı Destek Güçleri’nin parmağı olabilir. Eskiden orduyla çatışma halinde olan bazı silahlı güçlerin, ordunun desteğiyle bazı arazilere el koyduğu ve demografik yapıyı değiştirmek için eylemlerde bulunduğu iddia ediliyor. Bunun sonucunda bölgedeki kabileler topraklarına el konulmasına itiraz edip çatıştıklarında, bu çatışmaların geleneksel Afrikalı-Arap çatışmaları olarak lanse edilmek istendiği değerlendiriliyor. Mavi Nil eyaletinde çıkan şiddet olaylarının da büyük ölçüde, askeri yönetimdeki bazı bileşenlerin, bölgedeki demografik yapıyı manipüle etme girişimi sonucu yaşandığı tahmin ediliyor. Nitekim Sudan Komünist Partisi, Egemenlik Konseyi içinde yer alan, Malik Agar liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’ni, kalabalık nüfusa sahip Hausa kabilesini Mavi Nil’deki ‘Nazara’ yönetimini onlara vererek, kendi tarafına çekmeye çalışmakla suçladı.  
Birleşik Federal Parti Genel Başkanı Muhammed İsmet, Mavi Nil eyaleti ve Batı Darfur’daki şiddet olaylarının sorumluluğunu ‘darbeci yönetime’ ve ‘eski rejim destekçilerine’ yükledi.
Askeri yönetimin daha önce şeklen kaldırdığı ‘olağanüstü hali’ yeniden ilan etmesini öngören İsmet: “Muhtemelen eyaletlere askeri yetkililer atayacaklardır, böylelikle ordu tüm ülke genelinde iktidarını pekiştirmeye çalışacaktır. Sudan halkına ve uluslararası topluma, ülkede güvenlik ve istikrarın ancak bir askeri yönetimle mümkün olabileceği mesajını vermek istiyorlar” dedi.  
Güvenlik güçlerinin henüz olayların başında müdahil olmayarak, şiddetin büyümesine göz yummasının bu kanaatini güçlendirdiğini söyleyen Muhammed İsmet, “Askeri yönetim aşiretler arası çatışmayı gözlemekle yetindi, geleneksel olarak aralarında husumet olmayan aşiretler dahi çatışmalarda taraf olmaya zorlanıyor. İdari yönetim yetkilerini, belirli hesaplar dahilinde kendi taraftarı olan aşiret liderlerine dağıtıyorlar, böylelikle kabilelerin desteğini almayı umuyorlar. Kabileler arasındaki çatışmaları körüklemeleri, bundan fayda sağlayacak olmalarıyla ilgilidir. Böylece darbe yönetiminin devamlılığını güvence altına almayı hedefliyorlar” değerlendirmesinde bulundu.  
Bu arada Mavi Nil bölgesinde yer alan Damazin kentindeki Direniş Komiteleri, askeri yönetimi, sivilleri koruma konusundaki görevlerini yerine getirmeyerek, şiddet suçuna ortak olmakla suçladı. Direniş Komiteleri’nden yapılan açıklamada, “Askeri yönetimin eski despot rejimlerin izinden gittiği, göz göre göre fitnenin büyümesine sessiz kaldığı ve müdahil olmayarak sivillerin öldürülmesine ortak olduğu” savunuldu. Bölgedeki güvenlik güçleri ilk üç gün olaylara müdahalede bulunmadı. Direniş Komiteleri’nin açıklamasında, “Güvenlik güçleri kasıtlı olarak müdahil olmayarak çatışmaların büyümesine sebebiyet verdi. Batı Darfur’daki çatışmalardan haftalar sonra, Mavi Nil’deki çatışmalardan ise üç gün sonra harekete geçmeye karar verdiler. Bu kadar kan aktıktan sonra, Genelkurmay Başkanlığı’nın, ‘ülke güvenlik ve istikrarını zedeleyici eylemlere izin verilmeyeceği’ yönündeki açıklamasının nasıl bir anlamı olabilir” ifadeleri kullanıldı.  
Sudanlı siyasi analist Ahmed Halil, “Hartum'daki otorite, kral soyundan geldiği iddia edilen Ankasana kabileleri ile Hausa kabilesi arasındaki gerilimin çatışmalara evrilmesini destekledi. Hausalılar barışçıl ve çalışkandır, ticaret ve hizmet sektöründe çalışıyorlar, dolayısıyla Mavi Nil’de ekonomi ve ticarete hakimler, bu durum bölgenin asli sahipleri olduğunu düşünen diğer kabileleri öfkelendiriyor” dedi.  
Hausa ,Afrika'nın en önemli kabilelerinden biri olarak dikkat çekiyor, kabile üyelerinin sayısının kıta genelinde 10 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor. Hausa kabilesi Nijerya, Senegal ve Sudan’da yaşıyor. Aslen Nijerya kökenli olan Hausa kabilesinin Sudan’da yaklaşık 3 milyon mensubu bulunuyor. Bunlar yüzlerce yıl önce toplu göçler ya da Hac ibadetini ifa edip döndüklerinde Sudan’a yerleşmişler. Hausa kabilesi Kuran-ı Kerim’in öğretimine özel önem gösteriyor ve genelde dindarlıkları ile tanınıyor. Gözlemciler Mavi Nil olaylarının tesadüfen gelişmediği ve büyük bir planın parçası olduğu konusunda hemfikir. Henüz külleri soğumamış olan geniş çaplı kabile çatışmaları yeniden çıkabilir. Bazılarına göre Hartum’da uzaktan kumandası olanlar, yeni bir savaş için düğmeye basabilir.  



ABD, Irak'ın İran üzerinden Türkmenistan'dan doğalgaz ithal etme planlarını engelliyor

Irak'ın Basra kentindeki bir petrol sahası (Reuters)
Irak'ın Basra kentindeki bir petrol sahası (Reuters)
TT

ABD, Irak'ın İran üzerinden Türkmenistan'dan doğalgaz ithal etme planlarını engelliyor

Irak'ın Basra kentindeki bir petrol sahası (Reuters)
Irak'ın Basra kentindeki bir petrol sahası (Reuters)

Irak'ın komşu İran üzerinden Türkmenistan'dan gaz ithal ederek kronik elektrik krizini hafifletme çabaları, ABD'nin baskısı altında başarısızlıkla sonuçlandı. Bağdat, kesintisiz elektrik tedarikini sağlamak için alternatifler bulmakta zorlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre petrol zengini Irak, 2003 yılında Saddam Hüseyin'i deviren ABD öncülüğündeki işgalden bu yana vatandaşlarına elektrik sağlamak için mücadele ediyor ve birçok kişi pahalı özel jeneratörlere güvenmek zorunda kalıyor. Bu da ekonomik zorluklara ve sosyal huzursuzluğa neden oluyor.

Bağdat'ın el-Kasra semtinde bir kasap dükkânı sahibi olan 43 yaşındaki Hüseyin Saad, geçim kaynağını korumak ve yoğun sıcakta etlerinin bozulmasını önlemek için mücadele ediyor. Saad, “Bu sadece benim acım değil, tüm Irak halkının acısı” dedi.

2023 yılında, Türkmenistan'dan İran üzerinden Irak'a gaz ihraç edilmesi için bir anlaşma önerildi. Önerilen anlaşma, İran'ın gazı alıp Irak'a tedarik etmesini öngörüyor, ancak bu, ABD'nin Tahran'a uyguladığı yaptırımları ihlal edecek ve Washington'ın onayını gerektirecekti.

Washington anlaşmayı onaylamadı ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi Tahran'a yönelik ‘azami baskı’ politikasını yoğunlaştırdı.

İki müttefik arasında sıkışmış durumda

Reuters, Bağdat'ın İran üzerinden Türkmenistan'dan yaklaşık 5 milyar metreküp gaz ithal etmek için aylarca Washington'un onayını nasıl istediğini öğrenmek amacıyla dört Iraklı yetkiliyle görüştü ve yedi resmî belgeyi inceledi.

Reuters'ın ulaştığı bir anlaşma taslağı, Irak'ın İran'ın devlet şirketi National Iranian Gas Company'nin (NIGC) tesislerini kullanarak Türkmenistan'dan yıllık 5,025 milyar metreküp gaz ithal etmek istediğini gösteriyordu.

Bir belge, İran'ın herhangi bir para almayacağını, ancak Türkmenistan'dan gelen toplam günlük miktarın yüzde 23'ünü geçmeyecek şekilde kendi ihtiyaçlarını karşılamak için gazın bir kısmını alacağını gösteriyordu. Aynı belge, Bağdat'ın ayrıca uluslararası bir izleme kuruluşunun, anlaşmanın ABD yaptırımlarına ve kara para aklama kurallarına uygunluğunu izlemek üzere üçüncü taraf olarak hareket etmesine izin vermeyi teklif ettiğini gösteriyor.

Ancak aylarca süren çabalara rağmen, Washington'ın İran üzerindeki nükleer hedefleri konusundaki baskısını artırmasıyla ABD'nin itirazları anlaşmayı bozdu. Bu durum, Bağdat'ı iki ana müttefiki olan Washington ve Tahran ile ilişkilerini dengelemek konusunda giderek zor bir duruma soktu.

Irak Başbakanı’nın bu alandaki danışmanı Adil Kerim, Reuters'a şunları söyledi: “Eğer Türkmenistan ile yapılan anlaşmaya devam edersek, Irak bankaları ve finans kurumlarına bir tür yaptırım uygulanacak... Bu nedenle sözleşme şimdilik askıya alındı.”

ABD Hazine Bakanlığı Reuters'a yorum yapmayı reddetti, ancak bilgi sahibi bir ABD’li kaynak, Trump yönetiminin İran'a fayda sağlayabilecek düzenlemeleri onaylamayacağını, ancak Irak'ın enerji ihtiyaçlarını karşılamak için Irak ile birlikte çalıştığını söyledi. İran hükümeti, Petrol Bakanlığı, NIGC ve Türkmenistan Dışişleri Bakanlığı, Reuters'ın yorum taleplerine yanıt vermedi.

İran gazına bağımlılık

Irak, son on yıldır İran'dan gaz ve elektrik ithalatına bağımlı. Konunun hassasiyeti nedeniyle isminin açıklanmamasını isteyen Iraklı bir enerji yetkilisi, İran gazının Irak'ın elektrik üretiminin yaklaşık üçte birini karşıladığını ve 2024 yılında gaz ithalatının 9,5 milyar metreküpe ulaştığını söyledi.

Adil Kerim, Irak'ın İran gazını kaybetmesi halinde elektrik üretiminde büyük bir sorunla karşı karşıya kalacağını ifade etti.

Irak, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün (OPEC) en büyük ikinci petrol üreticisi. Ancak yatırım eksikliği ve gazın çıkarılması ve işlenmesi için gerekli altyapının bulunmaması nedeniyle petrol ile ilişkili gazın çoğunu yakıyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), Irak'ın 2023 yılında elektrik üretimi veya endüstriyel ihtiyaçları karşılamak için sadece 11 milyar metreküp gaz ürettiğini belirtti.

Kerim, Irak'ın gaz ihtiyacının mevsimsel olarak değiştiğini, yaz aylarında talebin günde yaklaşık 45 milyon metreküpe yükseldiğini, ilkbahar ve sonbahar aylarında ise 10 milyon ile 20 milyon metreküp arasında düştüğünü açıkladı.

Yaptırımlar anlaşmayı baltalıyor

Geçtiğimiz mart ayında Trump yönetimi, Irak'ın 2018'den beri İran'dan elektrik alımını finanse etmesine izin veren yaptırım muafiyetini sona erdirerek ithalatı azalttı.

Kerim, İran'dan gelen gaz arzındaki eksikliğin, muafiyetin sona ermesinden ve talebin yaz aylarında zirveye ulaşmasından bu yana yaklaşık 3 bin megavatlık elektrik üretim kapasitesinin kaybına yol açtığını ve bunun Irak'ın yaklaşık 28 gigavatlık toplam üretim kapasitesinin yüzde 10'undan fazlasını oluşturduğunu söyledi. Iraklı elektrik yetkilileri, bunun yaklaşık 2,5 milyon eve elektrik tedarikini etkilediğini söylüyor.

Reuters'e göre, kaynaklar ve belgeler Bağdat'ın Türkmenistan ile bir anlaşma yaparak tedarik kaynaklarını çeşitlendirmeyi ve yaptırımları ihlal etme riskini önlemeyi umduğunu gösteriyor.

Irak Elektrik Bakanlığı, geçtiğimiz ağustos ayında ülke çapında yaşanan elektrik kesintisinden üç ay önce, 27 Mayıs'ta devletin sahip olduğu Irak Ticaret Bankası'na gönderilen bir mektupta, bu anlaşmanın imzalanmaması halinde Bağdat'ın yaz aylarında, gazla çalışan elektrik santrallerini işletme kabiliyetinin tehlikeye girebileceği uyarısında bulunmuştu.

LNG yoluyla çeşitlendirme

Türkmenistan rotasının kesintiye uğramasıyla Irak, elektrik ihtiyacındaki boşluğu doldurmak için alternatifler araştırıyor. Bu alternatifler arasında Katar'dan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithal etmek için altyapı inşa etmek de bulunuyor.

Irak Güney Gaz Şirketi Başkanı Hamza Abdulbaki, geçtiğimiz mart ayında Reuters'a verdiği demeçte, Irak'ın Katar ve Umman gazını işlemek için yüzer LNG terminali kiralayacağını söyledi. Abdulbaki, hükümetin, ABD'nin İran gazına kısıtlama getirme kararı alması durumunda, Petrol Bakanlığı'na İran gazına alternatifler bulma görevi verdiğini de bildirdi.

Irak, son iki yılda gaz projelerini hızlandırmak için Total Energies, BP ve Chevron gibi uluslararası petrol şirketleriyle anlaşmalar imzaladı.

Fransa'nın Total Energies şirketi bu hafta, Irak'taki Artavi petrol sahası geliştirme projesinin ikinci aşamasını başlattığını açıkladı. Bu aşama, Irak'ın petrol, gaz ve elektrik üretimini artırmayı amaçlayan 27 milyar dolarlık projenin son aşaması.

İngiliz şirketi BP, mart ayında hükümetten devasa Kerkük petrol sahalarını yeniden geliştirmek için nihai onayı aldığını ve ilk etapta 3 milyar varil petrol eşdeğeri üretim planladığını açıkladı.

Kerim, Bağdat'ın gazla çalışan elektrik santrallerini genişletmek için çalıştığını belirterek, ülkenin daha fazla gaza ve daha fazla kaynağa ihtiyaç duyacağını ifade etti.


Kassam Tugayları'ndan yapılan açıklama Ebu Ubeyde'nin akıbetine ilişkin belirsizliği ortadan kaldırdı

 Ebu Ubeyde, 11 Kasım 2019'da Gazze Şeridi'nde düzenlenen bir askeri geçit töreninde konuşuyor (Reuters)
Ebu Ubeyde, 11 Kasım 2019'da Gazze Şeridi'nde düzenlenen bir askeri geçit töreninde konuşuyor (Reuters)
TT

Kassam Tugayları'ndan yapılan açıklama Ebu Ubeyde'nin akıbetine ilişkin belirsizliği ortadan kaldırdı

 Ebu Ubeyde, 11 Kasım 2019'da Gazze Şeridi'nde düzenlenen bir askeri geçit töreninde konuşuyor (Reuters)
Ebu Ubeyde, 11 Kasım 2019'da Gazze Şeridi'nde düzenlenen bir askeri geçit töreninde konuşuyor (Reuters)

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları liderliğinin, Gazze Şehri için beklenen çatışma ve kaçırılan İsraillilerin olası akıbeti hakkında imzaladığı açıklama, İsrail'in 30 Ağustos'ta suikastını duyurduğu Kassam Tugayları sözcüsü Huzeyfe el-Kehlut'un, (daha çok "Ebu Ubeyde" olarak bilinen kişinin) akıbeti hakkındaki tüm belirsizlikleri ortadan kaldırdı.

Açıklamada, Kassam Tugayları'nın her önemli olayda örgüt adına düzenli olarak tweet atan Ebu Ubeyde'nin, Gazze Şehri'nin batısında el-Rimal semtindeki bir apartman dairesinde öldürüldüğünü açıkça ortaya konuyor.

O dönemde, Ebu Ubeyde'nin akıbeti hakkında çelişkili açıklamalar vardı. Ancak suikastından yaklaşık iki gün sonra İsrail, elindeki istihbarat bilgilerine dayanarak, operasyonda öldürüldüğünü doğruladı. Bu bilgiyi İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz açıkladı.

O dönemde, Ebu Ubeyde'nin ailesinden kaynaklar, Şarku'l Avsat'a suikasta kurban gittiğini doğruladı. Ancak Hamas kaynakları, çoğunluk bunu doğrulasa da o dönemde çelişkili açıklamalarda bulundu.

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'nın sözcüsü Ebu Ubeyde (Arşiv- EPA)Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'nın sözcüsü Ebu Ubeyde (Arşiv- EPA)

Tutarlı kaynaklar, Ebu Ubeyde'nin ölümüyle ilgili tartışmanın, ailesinin bile cesedini ilk başta teşhis etmekte yaşadığı zorluklar nedeniyle o dönemde devam ettiğini doğruluyor. Vücudunun büyük bir kısmı yok olmuştu ve kimliğinin tespit edilmesinde elinin bir kısmı belirleyici rol oynamıştı.

Şarku'l Avsat'a konuşan kaynaklar, Ebu Ubeyde'nin eşi ve üç çocuğuyla birlikte öldürüldüğünü, dördüncü çocuğunun akıbetinin ise henüz bilinmediğini ve cesedinin de yok edilmiş olabileceğini ifade etti.

Aile kaynakları, Ebu Ubeyde'nin savaş sırasında uzun süre eşi veya başka bir aile üyesiyle birlikte olmadığını belirtiyor. Ancak son aylarda, özellikle ocak ayındaki ve 18 Mart'a kadar süren son ateşkesin ardından ailesiyle görüşmüş ve yanlarında kalmış.

Kassam Tugayları içinde, Ebu Ubeyde'nin Askeri Konsey üyesi olduğu ve Genelkurmay toplantılarına sık sık katıldığı bilinmektedir. Uzun yıllardır Muhammed Dayf'a yakın olduğu düşünülmekte ve İkinci el-Aksa İntifadası sırasında Cibaliye kampında bir süre birlikte olmuşlar.

Kassam Tugayları sözcüsü olarak bilinen Ebu Ubeyde'nin dört çocuğu var: en büyüğü İbrahim (16 yaşında), Liyan, Minetullah ve en küçüğü Yeman.

Ebu Ubeyde, Filistin dışında doğdu. Babası coğrafya öğretmeni olarak çalışırken, kendisi İslam Hukuku Fakültesi'nde yüksek lisans yaptı ve doktorasını neredeyse tamamladı.

Ebu Ubeyde, Kassam Tugayları sözcüsü olarak görev yaptığı 2003 yılından bu yana birçok suikast girişiminin hedefi oldu. Bu girişimlerden bazılarında yaralandı; bunlardan en az biri mevcut savaş sırasında gerçekleşti.

Ebu Ubeyde'nin kendine ait bir evi yoktu, ancak İsrail gözetimi altındaydı. Bir keresinde, kiralık dairelerde bir yerden başka yere taşındığı konut binasının önünde aracına patlayıcı cihaz yerleştirilmişti.

Bu savaş sırasında babasının evi birkaç kez bombalandı. Babasının ikinci oğluydu. İsrail ayrıca kız kardeşi Haya'yı, kocasını ve çocuklarını da öldürdü. İsrail ayrıca kız kardeşi Afnan'ı, kocasını ve çocuklarını da evlerini hedef alan bir hava saldırısında öldürdü. Kız kardeşi Yusra'nın çocukları da öldürüldü, ancak Yusra ve kocası evlerini hedef alan hava saldırısından sağ kurtuldu. Kardeşi Muhammed, birkaç ay önce düzenlenen bir baskın sonrasında Kemal Advan Hastanesi'nde tutuklandı.


Gazze'de benzeri görülmemiş güç kullanma tehdidinde bulunan İsrail ordusu  tahliye uyarısı yaptı

Gazze Şehrinin batısındaki Şati mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında dumanlar yükseliyor (AFP)
Gazze Şehrinin batısındaki Şati mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Gazze'de benzeri görülmemiş güç kullanma tehdidinde bulunan İsrail ordusu  tahliye uyarısı yaptı

Gazze Şehrinin batısındaki Şati mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında dumanlar yükseliyor (AFP)
Gazze Şehrinin batısındaki Şati mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında dumanlar yükseliyor (AFP)

İsrail ordusu bugün, Gazze'de benzeri görülmemiş güç kullanacağı konusunda uyarıda bulunarak, Selahaddin Caddesinin vatandaşlara kapatıldığını duyurdu. Vatandaşlara şehri tahliye edip Reşid sahil yolundan güneye gitmeleri konusunda uyarıda bulundu.

Ordu açıklamasında, “Gazze Şehri sakinlerine, şu andan itibaren Selahaddin Caddesi, güney yönündeki trafiğe kapatılmıştır. Savunma Kuvvetleri, Hamas ve diğer terör örgütlerine karşı aşırı ve benzeri görülmemiş bir güçle hareket etmeye devam edecektir. Şu andan itibaren, kendi güvenliğiniz için güney yönündeki seyahatler sadece Reşid Caddesi üzerinden mümkündür” ifadelerini kullandı.

Nuseyrat kampındaki Avde Hastanesi, İsrail güçlerinin Netzarim'deki bir yardım istasyonunu hedef alması ve Gazze Şeridi'nin merkezindeki çeşitli bölgelere düzenlediği saldırılar sonucunda son 24 saat içinde ikisi kimliği belirsiz olmak üzere  altı kişi öldü, 10 kişi de yaralandı.

Filistin haber ajansı SAFA'ya göre, aylardır sık ​​sık hedef haline gelen insani yardım bölgelerinde İsrail'in sivillere yönelik ihlalleri, insan hakları örgütlerinin "açlığa ve toplu aşağılanmaya yönelik kasıtlı bir yaklaşım" olarak tanımladığı şekilde artıyor.

Şarku'l Avsat'ın Safa'dan aktardığına göre, "Gazze Şeridi'ndeki İsrail-Amerikan yardım dağıtım merkezlerinde ölenlerin sayısı 2 bin 497'ye kişiye yükselirken, 18 bin182'den fazla yaralı var. Yaralıların tamamı kuşatma ve açlık altında geçimini sağlamaya çalışan sivillerden oluşuyor."