Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Uzaydaki uydu çöplüğü insanlığı dünyaya hapsedebilir. Çöplerden oluşan okyanus adaları insanlık için alarm veriyor. Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı, insanlığın bu kirlenmeye dur demesi gerektiğini söyledi

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"
TT

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Çöplerden oluşan okyanus adaları insanlık için alarm veriyor. Dünya'nın yakın yörüngesinde, birikmiş uzay çöpleri insanlık için tehlikeye işaret ediyor.
Sürekli uzaya uydu gönderilmesi gündeme geliyor. Ancak göz ardı edilen bir gerçek var ki, uzaydaki uydu çöplüğü önümüzdeki dönemlerde insanlığı dünyaya hapsedebilir.
Independent Türkçe'de yer alan haber göre sanal gerçeklik (VR) uygulamaları ile çevre sorunlarına dikkat çeken Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı, insanlığın bu kirlenmeye "dur" demesi gerektiğini söyledi.

Pasifik okyanusundaki çöp adaları deniz kirliliğinin en görülebilen hali oluyor. Çöplerden oluşan bu adalar, insanların kullanıp attığı ürünlerden oluşuyor.  Devasa boyuttaki bu adalar, okyanusun akıntılarıyla toplanıyor. 
İnsanların okyanusa etkisini görülebilir şekilde gözler önüne seriyor.  Bunun yanı sıra, okyanustaki kirliliğin görünmeyen tehlikeleri olan mikro plastikler var. O plastiklerin çok küçük parçaya dönüşmüş halleri balıkların sindirim sistemine geçiyor.
Daha sonra o balıkları insanlar yediğinde, mikro plastikler insanlarin sindirim sistemine aktarılıyor. Bu durumun ne kadar tehlikeli boyutta olduğuna dikkat çeken Samancı, "Bedenimizde çok ciddi miktarda plastik var" uyarısında bulundu. 

Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı

Yapay gübre yosun patlamasına neden oluyor
"İnsan popülasyonu arttığı için hızla bizim besin ihtiyacımız da artıyor" diyen Samancı, "Fakat dünyanın üzerinde hepimize yetecek kadar protein üretmek kolay değil. O yüzden aşırı miktarda besin üretimine ihtiyacımız var. Bu üretimi yapabilmek için de aşırı miktarda yapay gübre ve tarım ilacı kullanıyoruz. Yağmurlarla bu yapay gübreler ve kimyasallar okyanusa taşınıyor ve yosun patlaması dediğimiz okyanusun üstünü kapatan gelişmeler oluyor veya yapay gübrenin içindeki kimyasallar okyanusa karışıyor" şeklinde konuştu. 

Okyanusta hayat bittiği zaman, bizim için de bir yaşama şansı kalmıyor
Samancı, "İnsanlar, 'Okyanus çok büyük bir şey olmaz' diye düşünüyor. İnsan etkisinden kirlenmeyeceği düşüncesiyle hareket ediyor. Plastik adası işin en görülebilen kısmı yani buzdağının görünen kısmı. Aslında çok daha göz önünde olmayan derin problemler var. Okyanusta hayat bittiği zaman, bizim için bir yaşama şansı kalmıyor" dedi. 

Okyanusu kirlettiğimiz gibi uzayı da kirletiyoruz
Etkileşimli sanat yapmak için, yeni bulunan teknolojiler kullanılıyor. Bunlar arasında sanal gerçeklik ve bilgisayar kodları bulunuyor. 
Bu sanat dalını çevreyle ilgili konulara karşı insanlarda oluşan direnci kırmak için yaptığını söyleyen Dr. Özge Samancı, sözlerine şöyle devam etti:
"İnsanlar şöyle düşünüyor; 'Ben bir tane insanım, ne yapabilirim? Bütün herkes yapıyor. Ben pet şişeden su içmesem ne olacak?' O düşünce biçimi hepimizin içinde devam ediyor. O direnci kırmak için artık insanlara yeni metotlarla ulaşmak gerekiyor. "
Sanal gerçeklik ve yansıtma sanatı denilen geniş bir galeride yansıtarak gerçekleştirdiği Devasa Atık (VastWaste) adındaki çalışma hakkında  Dr. Samancı, "Bu işin içinde sanal gerçeklikte gördüğünüz iki tane sahne var. Birinci sahnede uzay boşluğunun içindesiniz, ikinci sahnede önce okyanusun üzerindesiniz, sonra okyanusun içine gömülüyorsunuz. Burada, okyanus kirliliği ve uzay kirliliği arasında bir bağ var. Birçok insan uzay kirliliği konusundan da haberdar olmayabilir. Biz okyanusu sınırsız büyük bir varlık olarak düşünüp, kirlettiğimiz gibi uzayı da uçsuz bucaksız bir alan olarak düşünüyoruz. Ama aslında öyle değil. Yer çekiminden dolayı bizim uzaya fırlattığımız her şey gidip evrenin sonsuzluğunda kaybolmuyor. Dünyanın etrafındaki yörüngede takılı kalıyor" ifadelerini kullandı.
1960 yıllardan bu yana uzay araştırmaları yapmak ve uydu yerleştirmek için çeşitli uzay araçları gönderiliyor.
Bu uzay araçları işleri bitse de yörüngede kalıyor. Bu ölü uydular, roket başlıkları, önceki kırılmalardan olan parçacıklar da birbirleriyle çarpışıp patladığı zaman parçacık miktarı artıyor.
İşin ilginç kısmı parça büyüklüğünün hiçbir önemi yok. Parça sayısının önemi var. Çünkü uzayda bir sürtünme kuvveti olmadığı için her şey saatte 25 bin  kilometre gibi akıl almaz bir hızla ilerliyor. Adeta bir mermi gibi.
Bu nedenle 10 santimetre civarında bir parça bile büyük bir uydu için tehlike teşkil edebiliyor. 

"Okyanustaki plastiklerin hızını ve uydu kullanma yoğunluğu verisini kullanıyoruz"
"Tıpkı okyanusu kirlettiğimiz gibi şimdi de Dünya'nın etrafındaki yörüngeyi kirletiyoruz" diyen Samancı, "Bu iki davranış biçimi arasındaki paralellikten bahsetmek istedim. Sanal gerçeklikte olan bu iş veri ile çalışıyor, okyanustaki plastiklerin hızını ve uydu kullanma yoğunluğu verisini kullanarak, bu iş için modellenmiş üç boyutlu uydu modellerini hareket ettiriyoruz. Sistemimiz veriye dayalı olduğu için kodladığımız yazılım internetten ilgili veriyi işin içine getiriyor ve verinin değerine göre animasyonları ve görselleri değiştiriyor. Müzik de her seferinde veriye bağlı olarak değişiyor. Seyirci bu işi deneyimlediğinde her seferinde başka bir versiyonunu görüyor. Yani aynı versiyonu iki kere görmek mümkün değil. Boş bir uzaydan başlıyor, uydular geliyor ve uydular birbirleriyle çarpışarak patlıyorlar. Süre geçtikçe etraftaki kırılan uydu miktarı artıyor, daha sonra bu uydu parçaları okyanusa gömülüyor" diye anlattı.  
Bu işin en ilginç yanlarından bir tanesi de okyanus kirliliğini ve uzay kirliliğin, birlikte ele alması. Gerçek hayatta kimi zaman görevi biten uydular sonunda Pasifik okyanusuna gömülüyor.
Dr. Samancı, bu durum için, "İki tane kirlettiğimiz alan, sonunda okyanusta birleşiyor. Bu bana, inanılmaz geliyor. Bu alanlar, sonsuz alanlar değil" şeklinde konuştu. 

Elon Musk insanlığı Dünya'ya mı hapsedecek?
Şu an uzay kirliliğini azaltabilecek herhangi bir teknoloji olmadığını vurgulayan Samancı, şu noktalara dikkat çekti:
"Avrupa Uzay Ajansı (European Space Agency) ve NASA, en büyük uzayla ilgili kurumlar, bu sorunun üstünde çalışıyorlar ama henüz uzay kirliliğini azaltabilecek bir teknoloji yok. Şu anda işlemde olan uydu sayısı 4 bin 500 civarında ve şu anda var olan uzay kirliliği öyle bir seviyedeki var olan bütün parçacıkları, çöpleri takip etmek zorundalar. O çöplerden biri işlemde olan bir uyduya çarpacak gibiyse işlemde olan uyduyu yukarı aşağı sağa sola şeklinde manevra yaptırıyorlar ki çarpışma gerçekleşmesin. 4 bin 500 uyduyla iş o kadar sıkışık bir hale gelmiş durumda.  Herkesin bayıldığı Elon Musk'ın Starlink diye bir projesi var, işleme koydu ve ilerliyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde uydu sayısını 40 bine çıkarmayı planlıyor. Henüz uzay çöpü ile ilgili bir çözümümüz yok, 4 bin 500 uyduyla aşılmak üzere ve bu rakam 40 bine çıkacak. Okyanusta olan sorunun aynısı dünyanın yörüngesinde de devam ediyor."

"Önlem alınmadan uydu fırlatılmaya devam ederlerse Dünya'ya hapsolabiliriz"
Dünya'nın etrafındaki uzay araçlarının zincirleme çarpışmaları tetikleyecek seviyeye ulaşması olarak bilinen Kessler Etkisi, bu çarpışmaların çok sayıda yeni parçacık oluşmasına neden olabileceği konusunu ele alıyor. 
Dr. Samancı, bu çarpışmaların ulaşabileceği bir eşik noktası olduğuna dikkat çekerek, "Bu eşik noktasına ulaştığımız zaman birbirini tetikleyen, durdurulamaz çarpışmalar olacak. O eşik geçildiği zaman artık bizim uzaya herhangi bir uzay aracı göndermemiz mümkün olmayacak. Eğer uzay çöpünü azaltacak bir çözüm bulamazsak, uyduların hayatlarımıza sağladığı bütün kolaylıklardan vazgeçilmesi gerekecek" şeklinde hatırlatmada bulundu.  

"Okyanusun derinlerinden gelen internetinizi köpek balıkları diş izleriyle kesebilir"
Fiber Optik Okyanus (Fiber Optic Ocean) isimli çalışmada Samancı, sanal gerçeklikle okyanusun dibinden giden fiberoptik kablolardan söz ediyor. 
Bugün kullandığımız internetin, belki çoğunun uydular aracılığıyla sağlandığı düşünülebilir. Ama aslında günümüzde var olan internetin altyapısı okyanusun altından giden kablolara dayalı ve bu kabloların aslında deniz ekosistemi üstünde etkisi var.
Sanal gerçekliği kullanma amacının, insanlara sorunları başka bir şekilde hissettirmek olduğunu kaydeden Dr. Samancı, "Köpek balıkları, bu fiberoptik kablolara çekiliyorlar.  Neden kabloları ısırmak istediklerinin nedeni tam olarak bilinmiyor ama köpek balıkları epey diş izi bırakarak, kabloları kırıyorlar. Bu durum şirketlere çok büyük maddi zararlara mal oluyor. Okyanusun dibinde kırığı bulup, tamir ediyorlar. Bu canavar gibi yaratık insanların yarattığı çizgi gibi bir teknolojiye saldırıyor. Bu doğa ile teknoloji arasındaki mücadelenin neredeyse bir grafik tasarım şeklinde dışavurumu ve gerçek olamayacak kadar absürt bir an" diye anlattı.  
 
Köpek balıklarının okyanusta yüzme hızından elde edilen veri müziği ve görselleri belirliyor
Bu çalışmada sanal gerçekliğin içinde okyanusun derinliğinde, fiberoptik kabloların içine takılı kalmış köpek balığı iskeletleri var.
VR gözlükleri ile ortamın içindeyken, kendinizi okyanusun altında fiber optik kablolarının ve köpek balığı iskeletlerinin arasında buluyorsunuz. Fakat fiberoptik kablolar farklı renklerde yanıp söylüyorlar.
Bu işe eşlik eden müzik ve kabloların yanıp sönmesi, veriye dayalı olarak değişiyor. Bu değişimi köpek balıklarının okyanusta yüzme hızından elde edilen veri belirliyor.  
"Köpek balıklarına GPS takarak, hareketlerini takip eden ocearch.org  isimli sitenin verilerini kullanıyoruz" diyen Samancı, "O sistem sayesinde köpek balıklarının okyanustaki var olan hızını hesaplayabiliyoruz. O hızı ve insanların interneti kullanma hızını kullanarak, bu işi yaptık. Bir anlamda doğanın hızı ve insanın hızlı şeklinde iki veri bir araya geliyor" dedi.  

Beyin dalgalarınızla okyanus dalgalarını nasıl yönetirsiniz?
Beyin dalgalarını kullanarak yaptığı Sen Okyanussun (You are the Ocean)  isimli çalışmasında Samancı, "Katılımcıya beyin dalgası ölçen sensör takıyoruz. Sanat galerisinin duvarına ise, gerçekçi bir okyanus yansıtıyoruz. Bu okyanus kamerayla çekilmiş bir video değil. Bilgisayar koduyla yaptığımız, tamamen koda dayalı bir okyanus ama gerçekçi bir sunum. Eğer etkileşen kişi kafasında bir problem çözmeye çalışıyorsa fırtınalı ve son derece dalgalı bir okyanus oluşuyor. Eğer daha kaygısız, anın içinde var olan bir düşünce modundaysa beyin dalgaları güneşli, sakin, dalgasız bir okyanus oluşturuyor. Aradaki geçişler de son derece yumuşak bir şekilde gerçekleşiyor" ifadeleriyle anlattı.

Biz Dünya'nın aynası, Dünya da bizim aynamız
Dr. Samancı, son olarak, çalışmanın amacını şu sözlerle anlattı:
"Pek çok insan, 'Ben insanım ve var olan bütün varlıklar benim için yaratıldı' diye düşünebiliyor. Ama belki de buna şöyle bakabiliriz; bir evren ve bir Dünya var, insan da bunun uzantısı, parçası yani faydalanmak şeklinde değil. Her ekosistemin eşit olduğu, insanın diğer ekosistemlerden daha üstün olmadığı, bizim her şeyin bir parçası ve uzantısı olduğumuz bir düşünme biçimi. Eğer kendimizi ustun görmezsek, dünyayı ve kaynakları da kendi çıkarımız için kullanmayız, diğer varlıkları da düşünürüz. Biz Dünya'nın aynası, Dünya da bizim aynamız gibi bir düşünce biçimi. Bu iş insanlar üzerine o bağı hissetme anlamında gerçekten çok etkili oldu."



OpenAI'dan türünün ilk örneği araştırma: İnsanlar ChatGPT'yi nasıl kullanıyor?

26 Şubat 2025'te Fransa'nın Bretonya bölgesindeki Kerlouan'da bir telefonun ekranında, OpenAI'ın yapay zeka aracı ChatGPT'nin logosu görünüyor (AFP)
26 Şubat 2025'te Fransa'nın Bretonya bölgesindeki Kerlouan'da bir telefonun ekranında, OpenAI'ın yapay zeka aracı ChatGPT'nin logosu görünüyor (AFP)
TT

OpenAI'dan türünün ilk örneği araştırma: İnsanlar ChatGPT'yi nasıl kullanıyor?

26 Şubat 2025'te Fransa'nın Bretonya bölgesindeki Kerlouan'da bir telefonun ekranında, OpenAI'ın yapay zeka aracı ChatGPT'nin logosu görünüyor (AFP)
26 Şubat 2025'te Fransa'nın Bretonya bölgesindeki Kerlouan'da bir telefonun ekranında, OpenAI'ın yapay zeka aracı ChatGPT'nin logosu görünüyor (AFP)

Türünün ilk örneği bir araştırma, OpenAI'ın son derece popüler yapay zeka sohbet botu ChatGPT'nin aslında nasıl kullanıldığını ortaya koydu.

OpenAI'a göre yapay zeka aracı 2022'de piyasaya sürüldüğünden bu yana 700 milyondan fazla kullanıcıya, yani "dünyanın yetişkin nüfusunun yaklaşık yüzde 10'una" ulaştı. Bu dev kullanıcı kitlesinin uygulamayı nasıl kullandığına dair bilgiler bugüne kadar büyük ölçüde anekdotlarla sınırlıydı.

OpenAI'ın Ekonomik Araştırma ekibi ve Harvard ekonomisti David Deming'in yürüttüğü yeni araştırmada, tüketici kullanımını izlemek için ChatGPT'yle yapılan 1,5 milyon sohbet analiz edildi.

OpenAI bulguların, konuşmaların genellikle "hem kişisel hem de profesyonel kullanım yoluyla ekonomik değer yaratan" günlük görevlere odaklandığını gösterdiğini belirtirken, şirket yapay zekanın insanlar için "temel bir hak" olarak değerlendirilmesi çağrısı yapıyor.

OpenAI, çalışmayı duyurduğu blog paylaşımında "ChatGPT'nin tüketici kullanımı büyük ölçüde günlük görevleri yerine getirmekle ilgili" diye yazıyor.

Sohbetlerin dörtte üçü pratik bilgi, bilgi arama ve yazma üzerine odaklanıyor. Yazma, işle ilgili en yaygın görevken, kodlama ve kendini ifade etme niş faaliyetler olarak kalıyor.

Görsel kaldırıldı.


Bu, ChatGPT'nin dahili mesaj verilerine dayanan ilk çalışma ve OpenAI, kullanıcı verilerini korumak için gizlilik koruma tekniklerinin kullanıldığını belirtiyor.

Araştırmacılar, çoğu kişinin ChatGPT'yi işle ilgili olmayan görevler ve sorgular için kullandığını, yalnızca yüzde 30'unun aracı profesyonel amaçlarla kullandığını ortaya koydu.

Araştırmacılar çalışmada, "Bulgularımız genel itibarıyla, ChatGPT'nin küresel ekonomi üzerinde geniş tabanlı bir etkisi olduğuna işaret ediyor" diye yazıyor.

İş dışı kullanımın daha hızlı artması, üretken yapay zeka kullanımından elde edilen refah kazanımlarının kayda değer boyutlara varabileceğini gösteriyor... İş kullanımı kapsamındaysa, görünüşe göre kullanıcıların halihazırda ChatGPT'yi sadece iş görevlerini doğrudan yerine getiren bir teknoloji gibi değil, danışman veya araştırma asistanı olarak kullanarak değer elde ettiğini bulduk.

Çalışmadaki beklenmedik bulgulardan biri, erkek ve kadınların ChatGPT'yi farklı nedenlerle kullanmasıydı.

Genellikle kadın isimlerine sahip kullanıcılar, yapay zeka aracını pratik bilgi ve yazma desteği için kullanma eğilimindeyken, tipik olarak maskülen isimlere sahip kullanıcılar daha çok teknik yardım ve multimedya için kullanıyor.

ChatGPT, Kasım 2022'de piyasaya sürüldüğünden bu yana çok hızlı büyümesine rağmen, halihazırda rakiplerinden gelen önemli bir rekabetle karşı karşıya.

Google'ın yapay zeka sohbet botu Gemini, kısa süre önce ChatGPT'yi geçerek Birleşik Krallık ve ABD'de en popüler iPhone uygulaması olmuştu.

Teknoloji devi yeni kullanıcı sayısındaki ani artışı, DALL-E gibi OpenAI araçlarının birçok sınırlamasını aşan Nano Banana adlı yeni görüntü modelinin başarısına bağlamıştı.

Independent Türkçe


Yeni çalışmaya göre yapay zeka, nefret söylemini ayırt edemiyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Yeni çalışmaya göre yapay zeka, nefret söylemini ayırt edemiyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni çalışmaya göre yapay zeka, nefret söylemini ayırt edemiyor

Pensilvanya Üniversitesi (UPenn) araştırmacıları tarafından yürütülen çalışma, sosyal medya platformlarının içerikleri denetlemek için kullandığı Open AI, Google ve DeepSeek'in ayrımcı içeriği farklı standartlarla tanımladığını ortaya koydu.

Araştırmacılar, çevrimiçi ortamda neyin söylenip neyin söylenemeyeceğini belirleme sorumluluğuna sahip 7 yapay zeka denetim sistemini analiz etti.

UPenn Annenberg İletişim Okulu'ndan Doçent Yphtach Lelkes şunları söyledi:

Araştırmamız, nefret söylemi söz konusu olduğunda, bu kararları yönlendiren yapay zekanın son derece tutarsız olduğunu gösteriyor. Yani kuralların görünmez, hakemin ise bir makine olduğu yeni bir dijital sansür biçimiyle karşı karşıyayız.

Findings of the Association for Computational Linguistics adlı akademik dergide yayımlanan çalışmada, yaklaşık 125 demografik gruba yönelik hem tarafsız terimler hem de hakaret içeren 1,3 milyon ifade incelendi.

Modeller, bir ifadenin nefret söylemi olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği konusunda farklı kararlar veriyordu. Araştırmacılar, tutarsızlıkların güveni zedeleyebileceği ve önyargı algısı yaratabileceği için bunun önemli bir toplumsal mesele olduğunu belirtiyor.

Etnik köken, din veya cinsel yönelim temelinde önyargı ifade eden küfürlü veya tehditkar bir söylemlere nefret söylemi deniyor.

Çalışmanın araştırmacısı, Annenberg doktora öğrencisi Neil Fasching şunları söyledi:

Araştırma, içerik denetleme sistemlerinin aynı nefret söylemi içeriklerini değerlendirirken önemli tutarsızlıklar gösterdiğini; bazı sistemlerin içeriği zararlı olarak işaretlerken, bazılarının kabul edilebilir bulduğunu gösteriyor.

Fasching, en büyük tutarsızlıkların, sistemlerin gruplar hakkındaki ifadeleri eğitim düzeyi, ekonomik sınıf ve kişisel çıkarlara göre değerlendirmelerinde olduğunu ve bunun "bazı toplulukları çevrimiçi zararlara karşı diğerlerinden daha savunmasız" bıraktığını söyledi.

Irk, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim temelinde gruplar hakkındaki ifadelerin değerlendirilmesi daha benzerdi.

Oxford Üniversitesi'nden teknoloji ve düzenleme profesörü Dr. Sandra Wachter, araştırmanın konunun ne kadar karmaşık olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.

Bu dengeyi tutturmak zor çünkü insanlar olarak kabul edilebilir bir konuşmanın nasıl olması gerektiğine dair net ve somut standartlarımız yok. İnsanlar standartlar konusunda anlaşamıyorsa, bu modellerin farklı sonuçlar vermesi benim için şaşırtıcı değil ancak bu zararı ortadan kaldırmıyor. Üretken Yapay Zeka, insanların kendilerini bilgilendirmesi için çok popüler bir araç haline geldiğinden, teknoloji şirketlerinin sunduğu içeriğin zararlı değil, doğru, çeşitli ve tarafsız olmasını sağlama sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Büyük teknoloji büyük sorumluluk da getiriyor.

Analiz edilen 7 modelden bazıları içerik sınıflandırmak için tasarlanmışken, diğerleri daha geneldi. Bunlardan ikisi OpenAI, ikisi Mistral, Claude 3.5 Sonnet, DeepSeek V3 ve Google Perspective API'dandı.

Yorumlarını almak üzere tüm moderatörlerle iletişime geçildi.

Independent Türkçe


Astronomi meraklıları tam ay tutulmasını izledi

Ürdün'ün başkenti Amman'daki Spor Şehri'nde teleskopla ay tutulmasını izleyen bir adam (Reuters)
Ürdün'ün başkenti Amman'daki Spor Şehri'nde teleskopla ay tutulmasını izleyen bir adam (Reuters)
TT

Astronomi meraklıları tam ay tutulmasını izledi

Ürdün'ün başkenti Amman'daki Spor Şehri'nde teleskopla ay tutulmasını izleyen bir adam (Reuters)
Ürdün'ün başkenti Amman'daki Spor Şehri'nde teleskopla ay tutulmasını izleyen bir adam (Reuters)

Astronomi meraklıları, dün başta Asya olmak üzere Avrupa ve Afrika'da da gözlenen tam ay tutulması sırasında "kanlı ay"ı görme fırsatı buldu. 

Suudi Arabistan'ın güneybatısındaki el-Baha semalarında gerçekleşen ay tutulması, ilgililer tarafından izlendi (SPA)Suudi Arabistan'ın güneybatısındaki el-Baha semalarında gerçekleşen ay tutulması, ilgililer tarafından izlendi (SPA)

Dünya'nın ayını kırmızıya boyayan bu olgu, Güneş, Dünya ve Ay'ın bu sırayla mükemmel bir şekilde hizalandığı ve Ay'ın dolunay olduğu zamanda meydana gelir.

Bu fenomeni gözlemlemek için en iyi fırsat Asya'da, özellikle Çin ve Hindistan'da, ayrıca Doğu Afrika ve Batı Avustralya sakinleri için vardı.

Tam ay tutulması GMT saatiyle 17:30'dan 18:52'ye kadar sürdü.

 İranlı kadın, Tahran'daki bir köprüde bulunan teleskopla tam ay tutulmasını izliyor (EPA)İranlı kadın, Tahran'daki bir köprüde bulunan teleskopla tam ay tutulmasını izliyor (EPA)

Avrupa ve Afrika'dakiler de akşamın erken saatlerinde ay doğarken, kısa süreli bir kısmi tutulma görme şansına sahip oldu. Ancak Amerika kıtasındakiler bu olayı göremedikleri için daha az şanslıydı.

Rusya'nın başkenti Moskova'daki yüzen köprüde gerçekleşen tutulmanın ardından (AP)Rusya'nın başkenti Moskova'daki yüzen köprüde gerçekleşen tutulmanın ardından (AP)

Ay, güneş ışınlarını engelleyen Dünya'nın gölgesine girerken kırmızıya döner ve beyaz parlaklığını yavaş yavaş kaybeder.

Belfast Üniversitesi'nde astrofizikçi olan Ray Milligan, aya ulaşan tek güneş ışığının “Dünya'nın atmosferinde yansıtılıp saçılan ışık” olduğunu belirtti.

 Bir kadın, Yunanistan'ın başkenti Atina'daki antik Atina Gözlemevi yakınlarında gerçekleşen tutulma sırasında teleskopla ayın fotoğrafını çekiyor (Reuters)Bir kadın, Yunanistan'ın başkenti Atina'daki antik Atina Gözlemevi yakınlarında gerçekleşen tutulma sırasında teleskopla ayın fotoğrafını çekiyor (Reuters)

Ancak, Milligan'a göre mavi dalga boyları kırmızı dalga boylarından daha kısadır ve bu nedenle Dünya'nın atmosferinden geçerken daha kolay dağılırlar. Milligan, “Ay'a kan kırmızısı rengini verenin bu olduğunu” ifade ediyor.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Güneş tutulmasını gözlemlemek için özel gözlükler gerekirken, ay tutulmasını gözlemlemek için sadece uygun hava koşulları, açık gökyüzü ve doğru konumda olmak yeterlidir.

Endonezya'nın başkenti Cakarta'da tam ay tutulması izleniyor (Reuters)Endonezya'nın başkenti Cakarta'da tam ay tutulması izleniyor (Reuters)

Mart ayında gözlemlenen tutulmanın ardından bu yılki ikinci tam ay tutulması olan olay, 12 Ağustos 2026'da gerçekleşmesi beklenen büyük güneş tutulmasının habercisi niteliğinde.

2006 yılından sonra Avrupa'da görülecek ilk tam güneş tutulması, İspanya ve İzlanda'da tamamen, diğer ülkelerde ise kısmen görülebilecek.