Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Uzaydaki uydu çöplüğü insanlığı dünyaya hapsedebilir. Çöplerden oluşan okyanus adaları insanlık için alarm veriyor. Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı, insanlığın bu kirlenmeye dur demesi gerektiğini söyledi

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"
TT

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Çöp adaları ve uzay çöpleri insanlığın sonunu mu getirecek?.. "Önlem alınmazsa Dünya'ya hapsolabiliriz"

Çöplerden oluşan okyanus adaları insanlık için alarm veriyor. Dünya'nın yakın yörüngesinde, birikmiş uzay çöpleri insanlık için tehlikeye işaret ediyor.
Sürekli uzaya uydu gönderilmesi gündeme geliyor. Ancak göz ardı edilen bir gerçek var ki, uzaydaki uydu çöplüğü önümüzdeki dönemlerde insanlığı dünyaya hapsedebilir.
Independent Türkçe'de yer alan haber göre sanal gerçeklik (VR) uygulamaları ile çevre sorunlarına dikkat çeken Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı, insanlığın bu kirlenmeye "dur" demesi gerektiğini söyledi.

Pasifik okyanusundaki çöp adaları deniz kirliliğinin en görülebilen hali oluyor. Çöplerden oluşan bu adalar, insanların kullanıp attığı ürünlerden oluşuyor.  Devasa boyuttaki bu adalar, okyanusun akıntılarıyla toplanıyor. 
İnsanların okyanusa etkisini görülebilir şekilde gözler önüne seriyor.  Bunun yanı sıra, okyanustaki kirliliğin görünmeyen tehlikeleri olan mikro plastikler var. O plastiklerin çok küçük parçaya dönüşmüş halleri balıkların sindirim sistemine geçiyor.
Daha sonra o balıkları insanlar yediğinde, mikro plastikler insanlarin sindirim sistemine aktarılıyor. Bu durumun ne kadar tehlikeli boyutta olduğuna dikkat çeken Samancı, "Bedenimizde çok ciddi miktarda plastik var" uyarısında bulundu. 

Northwestern Üniversitesi'nden Dr. Özge Samancı

Yapay gübre yosun patlamasına neden oluyor
"İnsan popülasyonu arttığı için hızla bizim besin ihtiyacımız da artıyor" diyen Samancı, "Fakat dünyanın üzerinde hepimize yetecek kadar protein üretmek kolay değil. O yüzden aşırı miktarda besin üretimine ihtiyacımız var. Bu üretimi yapabilmek için de aşırı miktarda yapay gübre ve tarım ilacı kullanıyoruz. Yağmurlarla bu yapay gübreler ve kimyasallar okyanusa taşınıyor ve yosun patlaması dediğimiz okyanusun üstünü kapatan gelişmeler oluyor veya yapay gübrenin içindeki kimyasallar okyanusa karışıyor" şeklinde konuştu. 

Okyanusta hayat bittiği zaman, bizim için de bir yaşama şansı kalmıyor
Samancı, "İnsanlar, 'Okyanus çok büyük bir şey olmaz' diye düşünüyor. İnsan etkisinden kirlenmeyeceği düşüncesiyle hareket ediyor. Plastik adası işin en görülebilen kısmı yani buzdağının görünen kısmı. Aslında çok daha göz önünde olmayan derin problemler var. Okyanusta hayat bittiği zaman, bizim için bir yaşama şansı kalmıyor" dedi. 

Okyanusu kirlettiğimiz gibi uzayı da kirletiyoruz
Etkileşimli sanat yapmak için, yeni bulunan teknolojiler kullanılıyor. Bunlar arasında sanal gerçeklik ve bilgisayar kodları bulunuyor. 
Bu sanat dalını çevreyle ilgili konulara karşı insanlarda oluşan direnci kırmak için yaptığını söyleyen Dr. Özge Samancı, sözlerine şöyle devam etti:
"İnsanlar şöyle düşünüyor; 'Ben bir tane insanım, ne yapabilirim? Bütün herkes yapıyor. Ben pet şişeden su içmesem ne olacak?' O düşünce biçimi hepimizin içinde devam ediyor. O direnci kırmak için artık insanlara yeni metotlarla ulaşmak gerekiyor. "
Sanal gerçeklik ve yansıtma sanatı denilen geniş bir galeride yansıtarak gerçekleştirdiği Devasa Atık (VastWaste) adındaki çalışma hakkında  Dr. Samancı, "Bu işin içinde sanal gerçeklikte gördüğünüz iki tane sahne var. Birinci sahnede uzay boşluğunun içindesiniz, ikinci sahnede önce okyanusun üzerindesiniz, sonra okyanusun içine gömülüyorsunuz. Burada, okyanus kirliliği ve uzay kirliliği arasında bir bağ var. Birçok insan uzay kirliliği konusundan da haberdar olmayabilir. Biz okyanusu sınırsız büyük bir varlık olarak düşünüp, kirlettiğimiz gibi uzayı da uçsuz bucaksız bir alan olarak düşünüyoruz. Ama aslında öyle değil. Yer çekiminden dolayı bizim uzaya fırlattığımız her şey gidip evrenin sonsuzluğunda kaybolmuyor. Dünyanın etrafındaki yörüngede takılı kalıyor" ifadelerini kullandı.
1960 yıllardan bu yana uzay araştırmaları yapmak ve uydu yerleştirmek için çeşitli uzay araçları gönderiliyor.
Bu uzay araçları işleri bitse de yörüngede kalıyor. Bu ölü uydular, roket başlıkları, önceki kırılmalardan olan parçacıklar da birbirleriyle çarpışıp patladığı zaman parçacık miktarı artıyor.
İşin ilginç kısmı parça büyüklüğünün hiçbir önemi yok. Parça sayısının önemi var. Çünkü uzayda bir sürtünme kuvveti olmadığı için her şey saatte 25 bin  kilometre gibi akıl almaz bir hızla ilerliyor. Adeta bir mermi gibi.
Bu nedenle 10 santimetre civarında bir parça bile büyük bir uydu için tehlike teşkil edebiliyor. 

"Okyanustaki plastiklerin hızını ve uydu kullanma yoğunluğu verisini kullanıyoruz"
"Tıpkı okyanusu kirlettiğimiz gibi şimdi de Dünya'nın etrafındaki yörüngeyi kirletiyoruz" diyen Samancı, "Bu iki davranış biçimi arasındaki paralellikten bahsetmek istedim. Sanal gerçeklikte olan bu iş veri ile çalışıyor, okyanustaki plastiklerin hızını ve uydu kullanma yoğunluğu verisini kullanarak, bu iş için modellenmiş üç boyutlu uydu modellerini hareket ettiriyoruz. Sistemimiz veriye dayalı olduğu için kodladığımız yazılım internetten ilgili veriyi işin içine getiriyor ve verinin değerine göre animasyonları ve görselleri değiştiriyor. Müzik de her seferinde veriye bağlı olarak değişiyor. Seyirci bu işi deneyimlediğinde her seferinde başka bir versiyonunu görüyor. Yani aynı versiyonu iki kere görmek mümkün değil. Boş bir uzaydan başlıyor, uydular geliyor ve uydular birbirleriyle çarpışarak patlıyorlar. Süre geçtikçe etraftaki kırılan uydu miktarı artıyor, daha sonra bu uydu parçaları okyanusa gömülüyor" diye anlattı.  
Bu işin en ilginç yanlarından bir tanesi de okyanus kirliliğini ve uzay kirliliğin, birlikte ele alması. Gerçek hayatta kimi zaman görevi biten uydular sonunda Pasifik okyanusuna gömülüyor.
Dr. Samancı, bu durum için, "İki tane kirlettiğimiz alan, sonunda okyanusta birleşiyor. Bu bana, inanılmaz geliyor. Bu alanlar, sonsuz alanlar değil" şeklinde konuştu. 

Elon Musk insanlığı Dünya'ya mı hapsedecek?
Şu an uzay kirliliğini azaltabilecek herhangi bir teknoloji olmadığını vurgulayan Samancı, şu noktalara dikkat çekti:
"Avrupa Uzay Ajansı (European Space Agency) ve NASA, en büyük uzayla ilgili kurumlar, bu sorunun üstünde çalışıyorlar ama henüz uzay kirliliğini azaltabilecek bir teknoloji yok. Şu anda işlemde olan uydu sayısı 4 bin 500 civarında ve şu anda var olan uzay kirliliği öyle bir seviyedeki var olan bütün parçacıkları, çöpleri takip etmek zorundalar. O çöplerden biri işlemde olan bir uyduya çarpacak gibiyse işlemde olan uyduyu yukarı aşağı sağa sola şeklinde manevra yaptırıyorlar ki çarpışma gerçekleşmesin. 4 bin 500 uyduyla iş o kadar sıkışık bir hale gelmiş durumda.  Herkesin bayıldığı Elon Musk'ın Starlink diye bir projesi var, işleme koydu ve ilerliyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde uydu sayısını 40 bine çıkarmayı planlıyor. Henüz uzay çöpü ile ilgili bir çözümümüz yok, 4 bin 500 uyduyla aşılmak üzere ve bu rakam 40 bine çıkacak. Okyanusta olan sorunun aynısı dünyanın yörüngesinde de devam ediyor."

"Önlem alınmadan uydu fırlatılmaya devam ederlerse Dünya'ya hapsolabiliriz"
Dünya'nın etrafındaki uzay araçlarının zincirleme çarpışmaları tetikleyecek seviyeye ulaşması olarak bilinen Kessler Etkisi, bu çarpışmaların çok sayıda yeni parçacık oluşmasına neden olabileceği konusunu ele alıyor. 
Dr. Samancı, bu çarpışmaların ulaşabileceği bir eşik noktası olduğuna dikkat çekerek, "Bu eşik noktasına ulaştığımız zaman birbirini tetikleyen, durdurulamaz çarpışmalar olacak. O eşik geçildiği zaman artık bizim uzaya herhangi bir uzay aracı göndermemiz mümkün olmayacak. Eğer uzay çöpünü azaltacak bir çözüm bulamazsak, uyduların hayatlarımıza sağladığı bütün kolaylıklardan vazgeçilmesi gerekecek" şeklinde hatırlatmada bulundu.  

"Okyanusun derinlerinden gelen internetinizi köpek balıkları diş izleriyle kesebilir"
Fiber Optik Okyanus (Fiber Optic Ocean) isimli çalışmada Samancı, sanal gerçeklikle okyanusun dibinden giden fiberoptik kablolardan söz ediyor. 
Bugün kullandığımız internetin, belki çoğunun uydular aracılığıyla sağlandığı düşünülebilir. Ama aslında günümüzde var olan internetin altyapısı okyanusun altından giden kablolara dayalı ve bu kabloların aslında deniz ekosistemi üstünde etkisi var.
Sanal gerçekliği kullanma amacının, insanlara sorunları başka bir şekilde hissettirmek olduğunu kaydeden Dr. Samancı, "Köpek balıkları, bu fiberoptik kablolara çekiliyorlar.  Neden kabloları ısırmak istediklerinin nedeni tam olarak bilinmiyor ama köpek balıkları epey diş izi bırakarak, kabloları kırıyorlar. Bu durum şirketlere çok büyük maddi zararlara mal oluyor. Okyanusun dibinde kırığı bulup, tamir ediyorlar. Bu canavar gibi yaratık insanların yarattığı çizgi gibi bir teknolojiye saldırıyor. Bu doğa ile teknoloji arasındaki mücadelenin neredeyse bir grafik tasarım şeklinde dışavurumu ve gerçek olamayacak kadar absürt bir an" diye anlattı.  
 
Köpek balıklarının okyanusta yüzme hızından elde edilen veri müziği ve görselleri belirliyor
Bu çalışmada sanal gerçekliğin içinde okyanusun derinliğinde, fiberoptik kabloların içine takılı kalmış köpek balığı iskeletleri var.
VR gözlükleri ile ortamın içindeyken, kendinizi okyanusun altında fiber optik kablolarının ve köpek balığı iskeletlerinin arasında buluyorsunuz. Fakat fiberoptik kablolar farklı renklerde yanıp söylüyorlar.
Bu işe eşlik eden müzik ve kabloların yanıp sönmesi, veriye dayalı olarak değişiyor. Bu değişimi köpek balıklarının okyanusta yüzme hızından elde edilen veri belirliyor.  
"Köpek balıklarına GPS takarak, hareketlerini takip eden ocearch.org  isimli sitenin verilerini kullanıyoruz" diyen Samancı, "O sistem sayesinde köpek balıklarının okyanustaki var olan hızını hesaplayabiliyoruz. O hızı ve insanların interneti kullanma hızını kullanarak, bu işi yaptık. Bir anlamda doğanın hızı ve insanın hızlı şeklinde iki veri bir araya geliyor" dedi.  

Beyin dalgalarınızla okyanus dalgalarını nasıl yönetirsiniz?
Beyin dalgalarını kullanarak yaptığı Sen Okyanussun (You are the Ocean)  isimli çalışmasında Samancı, "Katılımcıya beyin dalgası ölçen sensör takıyoruz. Sanat galerisinin duvarına ise, gerçekçi bir okyanus yansıtıyoruz. Bu okyanus kamerayla çekilmiş bir video değil. Bilgisayar koduyla yaptığımız, tamamen koda dayalı bir okyanus ama gerçekçi bir sunum. Eğer etkileşen kişi kafasında bir problem çözmeye çalışıyorsa fırtınalı ve son derece dalgalı bir okyanus oluşuyor. Eğer daha kaygısız, anın içinde var olan bir düşünce modundaysa beyin dalgaları güneşli, sakin, dalgasız bir okyanus oluşturuyor. Aradaki geçişler de son derece yumuşak bir şekilde gerçekleşiyor" ifadeleriyle anlattı.

Biz Dünya'nın aynası, Dünya da bizim aynamız
Dr. Samancı, son olarak, çalışmanın amacını şu sözlerle anlattı:
"Pek çok insan, 'Ben insanım ve var olan bütün varlıklar benim için yaratıldı' diye düşünebiliyor. Ama belki de buna şöyle bakabiliriz; bir evren ve bir Dünya var, insan da bunun uzantısı, parçası yani faydalanmak şeklinde değil. Her ekosistemin eşit olduğu, insanın diğer ekosistemlerden daha üstün olmadığı, bizim her şeyin bir parçası ve uzantısı olduğumuz bir düşünme biçimi. Eğer kendimizi ustun görmezsek, dünyayı ve kaynakları da kendi çıkarımız için kullanmayız, diğer varlıkları da düşünürüz. Biz Dünya'nın aynası, Dünya da bizim aynamız gibi bir düşünce biçimi. Bu iş insanlar üzerine o bağı hissetme anlamında gerçekten çok etkili oldu."



"Gökyüzündeki süperyat" sürdürülebilir seyahati değiştirmeye geliyor

Hibrit hava aracı Akdeniz'e doğru yola çıkacak (Hybrid Air Vehicles)
Hibrit hava aracı Akdeniz'e doğru yola çıkacak (Hybrid Air Vehicles)
TT

"Gökyüzündeki süperyat" sürdürülebilir seyahati değiştirmeye geliyor

Hibrit hava aracı Akdeniz'e doğru yola çıkacak (Hybrid Air Vehicles)
Hibrit hava aracı Akdeniz'e doğru yola çıkacak (Hybrid Air Vehicles)

Birleşik Krallık'ın Doncaster kentinde kurulacak yeni hava gemisi üretim tesisi, Hybrid Air Vehicles'ın (HAV) 2028'de havalanması planlanan "yeşil" hava aracı filosunun oluşturulmasına katkı sunacak.

Doncaster Belediye Meclisi ve HAV, Carcroft Common köyünde amiral gemisi niteliğinde bir Airlander 10 üretim merkezi için planlarını açıkladı.

HAV'ın "ultra düşük emisyonlu" ve "dünyanın en verimli büyük hava aracı" diye tanımladığı Airlander 10, saatte yaklaşık 160 km hıza ulaşabiliyor.

Doncaster North Milletvekili Ed Miliband şunları söyledi: 

Bu, Carcroft ve Doncaster için kesinlikle şahane bir haber. Bu yeni üretim tesisi, bölgede çok ihtiyaç duyulan 1200'den fazla yüksek vasıflı istihdam yaratacak ve yeşil havacılığı bir adım daha yaklaştıracak.

Şirket Carcroft Common tesisinde yılda 24 kadar Airlander 10 hava aracı üretmeyi hedefliyor.

Yanıcı olmayan helyumla havada kalan hibrit araç, 100 yolcu veya 10 tona kadar yük taşıma kapasitesine sahip.

Doncaster Belediye Başkanı Ros Jones, "Doncaster Şehri, büyümeyi desteklemek için yeni teknolojiyi benimsemede ön saflardadır ve önerilen Hybrid Air Vehicles tesisi sadece iddialı büyüme stratejimizin değil, aynı zamanda yeni yeşil gelişmiş üretim ve sürdürülebilir endüstriyel yeniliğe odaklanan öncü iklim değişikliği hedeflerimizin de bir parçası" dedi.

Independent

Hybrid Air Vehicles CEO'su Tom Grundy, yeni üretim merkezinin "yılda 1 milyar sterlinlik (yaklaşık 40,7 milyar TL) bir ihracat" yaratacağına inanıyor.

Grundy, "Temiz uçuşu yeniden düşünme vizyonumuz, Doncaster Belediye Meclisi ve Güney Yorkshire bölgesi tarafından her adımda güçlü bir destekle karşılandı" diye ekledi.

İspanyol bölgesel havayolu şirketi Air Nostrum bu hava taşıtını ilk kullanan şirket olacak ve sadece 4 yıl içinde 20 Airlander 10'den oluşan bir filoyu Akdeniz'e götürmeyi planlıyor.

Projenin geliştirilmesi, Airlander 10'in 2016'daki ikinci uçuş denemesinde düşmesinden 8 yıl sonra gerçekleşti.

Kısmen uçak kısmen hava gemisi olan 98 metre uzunluğundaki araç, ikinci uçuş denemesinin sonunda Cardington Airfield üssüne inerken burun üstü çakıldığında mürettebattan kimse yaralanmamıştı.

HAV'dan bir sözcü şunları söylemişti: 

Airlander 10 prototipi ikinci deneme uçuşunu gerçekleştirip 100 dakika uçtu. Planlanan tüm görevlerini tamamlayıp iniş için Cardington'a döndü. Airlander sert bir iniş gerçekleştirdi ve uçuş güvertesinin ön kısmında halihazırda değerlendirilen bir miktar hasar meydana geldi.

 Independent Türkçe


NASA, Güneş tutulması sırasında neden üç roket fırlatacak?

Gökbilimciler, tutulma sırasında iyonosferdeki manyetik alanların nasıl etkilendiğini gözlemleyecek (NASA)
Gökbilimciler, tutulma sırasında iyonosferdeki manyetik alanların nasıl etkilendiğini gözlemleyecek (NASA)
TT

NASA, Güneş tutulması sırasında neden üç roket fırlatacak?

Gökbilimciler, tutulma sırasında iyonosferdeki manyetik alanların nasıl etkilendiğini gözlemleyecek (NASA)
Gökbilimciler, tutulma sırasında iyonosferdeki manyetik alanların nasıl etkilendiğini gözlemleyecek (NASA)

NASA, 8 Nisan'da gerçekleşecek Güneş tutulması sırasında üç roket fırlatacak. Bilim insanları, atmosferdeki değişimleri incelemeyi hedefliyor. 

NASA'dan pazartesi günü yapılan açıklamada, APEP adlı proje kapsamında tutulma sırasında atmosfere üç sondaj roketi fırlatılacağını duyurdu.

Araştırmacılar, tutulma sırasında Dünya'nın atmosferinde gerçekleşecek değişimleri gözlemlemeyi amaçlıyor. 

Sondaj roketleri, yaklaşık 48 kilometre ila 965 kilometre irtifada yer alan iyonosfer tabakasına gönderilecek. Atmosferin bu bölümünde elektromanyetik dalgaları yansıtacak miktarda iyon ve serbest elektron var. 

Roketler, ABD'nin Atlas Okyanusu sahilindeki Virginia eyaletine bağlı Wallops Adası'nda yer alan Wallops Uçuş Tesisi'nden fırlatılacak. 

Güneş tutulması yerel saatle 14.06-16.33'te gerçekleşecek. Tesisin bulunduğu yerde tutulma surasunda Güneş ışınlarının yaklaşık yüzde 81'inin engelleneceği öngörülüyor. Tutulmanın zirve noktası olarak nitelenen bu an yerel saatle 15.33'te yaşanacak.

NASA, roketleri üç farklı zamanda fırlatacak. Bunlardan ilki tutulma başlamadan 45 dakika önce, ikincisi tutulma sırasında, üçüncüsüyse tutulma bittikten 45 dakika sonra iyonosfere gönderilecek. 

Bilim insanları, Güneş ışınlarının aniden kesilmesinin, iyonosferde yaratacağı etki nedeniyle Dünya'daki telekomünikasyon sistemlerinin geçici olarak arızalanabileceğini düşünüyor.

NASA'nın göndereceği roketler azami 420 kilometreye çıkacak. Sondaj roketleri, iyonosfere ulaştıklarında taşıdıkları cihazlar yardımıyla yüklü ve nötr parçacıkların yoğunluğunun yanı sıra manyetik ve elektrik alanlarının davranışlarını da ölçecek. 

Görevi yönetecek bilim insanı Aroh Barjatya, projeye dair şunları söyledi: 

İyonosfer, radyo sinyallerini yansıtan ve dağıtan bir bölge. Sinyallerin geçişi sırasında uydu iletişimi de etkileniyor. İyonosferi anlamak, burada yaşanacak sorunları öngörmemizi mümkün kılacak modeller geliştirmek ve giderek iletişim sistemlerine bağımlı hale gelen dünyamızda işlerin ters gitmemesini sağlamak açısından için çok önemli.

Independent Türkçe, Forbes, NASA


SpaceX bir sonraki uçuş için yeni Starship'in motorlarını ateşledi

Starship'in yerleşik kameraları, dünyanın en büyük roketinin 14 Mart 2024'te Dünya'nın yörüngesine girdiği anı yakaladı (SpaceX)
Starship'in yerleşik kameraları, dünyanın en büyük roketinin 14 Mart 2024'te Dünya'nın yörüngesine girdiği anı yakaladı (SpaceX)
TT

SpaceX bir sonraki uçuş için yeni Starship'in motorlarını ateşledi

Starship'in yerleşik kameraları, dünyanın en büyük roketinin 14 Mart 2024'te Dünya'nın yörüngesine girdiği anı yakaladı (SpaceX)
Starship'in yerleşik kameraları, dünyanın en büyük roketinin 14 Mart 2024'te Dünya'nın yörüngesine girdiği anı yakaladı (SpaceX)

Mars'a gidecek uzay aracının uçuş denemelerinin sayısını hızla artırmak isteyen SpaceX, yeni Starship roketinin motorlarını ateşledi.

Statik ateşleme testi, SpaceX'in Nisan 2023'ten bu yana roket için gerçekleştirdiği üçüncü büyük uçuş denemesinde Starship'i ilk kez yörüngeye fırlatmayı başarmasından sadece 11 gün sonra yapıldı.

Hem üst kademe roket hem de Super Heavy itici nihayetinde kaybedilmiş olsa da Starship'in geliştirilmesinde önemli bir ilerleme kaydedildiğine işaret eden temel hedeflere ulaşıldı.

120 metre uzunluğa sahip olan ve 7,5 milyon kilogram itiş gücü üretebilen Starship, bugüne kadar yapılmış en büyük ve en güçlü roket sistemi.

SpaceX, tam faaliyete geçtiğinde yörüngeye 150 tondan fazla yük taşıyabileceğini ve 100 yolcuya kadar taşıma kapasitesine sahip olacağını iddia ediyor.

İlk görevlerinde SpaceX'in Starlink uydularını uzaya göndermeye odaklanılacak roketin gelecek versiyonları Nasa'nın 50 yıldan uzun süre sonra ilk kez insanları Ay'a geri götürmeyi amaçlayan Artemis görevine hizmet edecek.

4. Uçuş Starship'teki 6 Raptor motorunun tamamının tam süreli statik ateşlemesi

Starship için nihai hedef Mars'ta kalıcı bir insan kolonisi kurmakta ana araç olması ve SpaceX'in patronu Elon Musk bunun 2050'ye kadar gerçekleştirilebileceğini iddia ediyor.

Önceki haftalarda roketin yörüngeye fırlatılmasının ardından Musk, "gelecekte çok daha büyük ve gelişmiş Starship'in diğer yıldız sistemlerine seyahat edeceğini" söylemişti.

Pazartesi günü yapılan statik ateşleme testinde üst kademedeki 6 Raptor motorunun tamamı ateşlenerek gerçek bir fırlatma girişiminden önceki son adımlardan biri atılmış oldu.

Bir sonraki uçuş denemesi için henüz tarih belirlenmedi ancak SpaceX Başkanı Gwynne Shotwell geçen hafta yaptığı açıklamada bir sonraki prototipin nisan sonuna kadar uçmaya hazır olması gerektiğini söylemişti.

Independent

Bu önceki yörünge uçuşu denemelerinden çok daha hızlı bir geri dönüş olacaktır. Birinci ve ikinci deneme arasında 7, ikinci ve üçüncü deneme arasında 4 ay geçmişti.

Pazartesi günü X'te (eski adıyla Twitter) bir paylaşıma yanıt veren Musk, prototip Starship uçuşları için deneme takviminin yakında aylardan haftalara ve günlere düşeceğini söyledi.

Independent Türkçe


Ay'da reklam alanı satışı için hazırlıklar başladı

Astrolab'ın keşif aracı 2026'da bir SpaceX roketiyle Ay'a gönderilecek (Astrolab)
Astrolab'ın keşif aracı 2026'da bir SpaceX roketiyle Ay'a gönderilecek (Astrolab)
TT

Ay'da reklam alanı satışı için hazırlıklar başladı

Astrolab'ın keşif aracı 2026'da bir SpaceX roketiyle Ay'a gönderilecek (Astrolab)
Astrolab'ın keşif aracı 2026'da bir SpaceX roketiyle Ay'a gönderilecek (Astrolab)

ABD merkezli uzay girişimi, bir yaratıcı ajansla yaptığı anlaşmanın ardından Ay'da reklam alanı satmayı planlıyor.

Kaliforniya merkezli Astrolab, cip büyüklüğündeki keşif aracını, yeni nesil Starship roketiyle Dünya'nın doğal uydusuna göndermek üzere SpaceX'le halihazırda bir anlaşma yapmıştı.

Flex ay keşif aracı 2026 gibi erken bir tarihte fırlatılabilir ancak hem Starship roketi hem de ay aracı henüz geliştirilme aşamasında.

Astrolab ve Group of Humans ajansı arasında yapılan anlaşma, markalara buggy tipi ay aracının üstünde reklam verme şansı sunabilir.

The Times'a konuşan Group of Humans'ın kurucusu Rob Noble, "Markalar kendilerini atmosferin olmadığı ve yerçekiminin sınırlı olduğu böyle bir duruma yerleştirerek gerçekten öne çıkabilir" dedi.

Ürünlerinizi her türlü aşırılığa maruz bırakıyorsunuz, bu da öğrenmenize yardımcı olurken tüketicilere ürününüzün gerçekten güçlü olduğunu kanıtlıyor.

Astrolab, 1,5 tona kadar ekipman taşıyabilen ve saatte 24 kilometreye kadar hız yapabilen aracının "Ay'a seyahat edecek en büyük ve en yetenekli keşif aracı" olduğunu iddia ediyor.

NASA, Artemis misyonunun bir parçası olarak kalıcı bir Ay varlığı kurmayı umuyorken, girişim de bu aracın Ay'da bir insan üssü kurulmasını sağlamak için kullanılmasını öngörüyor. Avrupa Uzay Ajansı'nın tahminlerine göre Ay ekonomisi, 2040'a kadar yaklaşık 142 milyar euro (yaklaşık 4 trilyon 956 milyar TL) değerinde olabilir.

Astrolab, uzaya reklam yerleştirmeyi teklif eden ilk şirket değil. Meşrubat devi PepsiCo; 2019'da Rusya'daki yan kuruluşunun, uzay girişimi StartRocket'la bir ortaklık anlaşması yaptığını açıklamıştı.

Fikir, bir dizi mikro uydu kullanarak şirketlerin logolarını alçak Dünya yörüngesine yansıtmak ve onları Dünya'nın geniş alanlarında görünür kılmaktı.

Bu öneri, çok uluslu şirketi "uzay kirliliği" yaratmaktan caydırmak amacıyla bazı kişilerin PepsiCo ürünlerini boykot etme çağrısında bulunmasına yol açmıştı. 

PepsiCo, sonunda yörüngesel bir reklam panosu kullanma planlarından vazgeçti ancak StartRocket girişimi hâlâ bu fikri ilerletiyor gibi görünüyor.

Independent Türkçe


Bilim insanları kararsız: Bilinç bir yanılsama mı?

Bilim insanları ve felsefeciler, bilinç ve zihnin yapısını anlamaya yönelik çalışmaları sürdürüyor (Unsplash)
Bilim insanları ve felsefeciler, bilinç ve zihnin yapısını anlamaya yönelik çalışmaları sürdürüyor (Unsplash)
TT

Bilim insanları kararsız: Bilinç bir yanılsama mı?

Bilim insanları ve felsefeciler, bilinç ve zihnin yapısını anlamaya yönelik çalışmaları sürdürüyor (Unsplash)
Bilim insanları ve felsefeciler, bilinç ve zihnin yapısını anlamaya yönelik çalışmaları sürdürüyor (Unsplash)

Her şeyin bir zihni veya zihne benzer bir niteliği olduğunu savunan panpsişizm fikri, bilinçle ilgili tartışmalarda tekrar gündemde.

ABD'nin tanınmış popüler bilim dergilerinden Popular Mechanics, zihin ve bilincin yapısına dair farklı teorilerin bilim dünyasında tekrar tartışmayı masaya yatırdı.

Britanyalı biyolog Rupert Sheldrake, panpsişizm fikrinden hareketle sadece insanların değil tüm galaksinin bilinçli olduğunu savunuyor. 

"Morfik rezonans" fikriyle tartışma yaratan Sheldrake, benzer sistemlerin bilinçlerinin telepatik bir ilişkiselliğe sahip olduğunu öne sürüyor. 

Parapsikoloji alanında çalışmalar yapan biyolog, akademik dergi Journal of Consciousness Studies'de 2021'de yayımladığı "Güneş'in bilinci var mı?" başlıklı makalesiyle de tartışma yaratmıştı. 

Popular Mechanics'e konuşan Sheldrake, bilincin beyinlerle sınırlı kalmasına gerek olmadığını savunarak şu iddiaları ortaya atıyor: 

Zihinler ve fiziksel sistemler arasındaki bağlantı, elbette beynimizde mevcut olan ritmik elektromanyetik alanlar aracılığıyla gerçekleşiyor gibi görünüyor. Bu alanlar aynı zamanda Güneş'te ve çevresinde de mevcut. Bunlar Güneş'in zihniyle bedeni arasındaki arayüzü oluşturuyor olabilir.

Ancak bazı bilim insanlarına göre felsefe tarihinin en eski kuramlarından biri olan panpsişizm bilinci ve zihni açıklamakta yetersiz kalıyor.

Britanyalı felsefeci Keith Frankish, panpsişizmin bilinci psikolojik işlevlerinden soyutlayarak ele aldığını ve hatalı sonuçlara vardığını savunuyor. 

"Panpsişistler bilincin her yerde olduğunu düşünüyor" diyen Frankish, kendi fikrini şöyle sunuyor: 

Bilinç diye bir şey yoktur. Biz sadece bunun var olduğunu düşünürüz çünkü kendi zihinlerimiz hakkında bir tür yanılsama içindeyiz, ben buna yanılsamacılık diyorum.

Felsefeci, insanların kendilerini bilinçli bir zihne, benliğe ve ruha sahip olduğuna ikna ettiğini savunarak, bunların aslında sadece bir yanılsamadan ibaret olduğunu ileri sürüyor. 

Alman asıllı Amerikalı nörofizyolog Christof Koch ve zihin felsefesi alanının önde gelen isimlerinden Avustralyalı felsefeci ve nörobilimci David Chalmers, 1998'de beyin araştırmalarıyla ilgili bir iddiaya girmişti. 

Koch, beyindeki nöronların bilinci nasıl ürettiğinin 2023'e kadar net şekilde anlaşılacağını savunmuştu. Chalmers ise bunun mümkün olmadığını iddia etmişti. 

Bilinç ve zihnin yapısını anlamaya yönelik çalışmalar halen sürüyor. Bilimsel dergi Nature'ın internet sitesinde geçen yıl yayımlanan haberde, Koch ve Chalmers'ın giriştiği iddia "Felsefeci 1, nörobilimci 0" başlığıyla verilmişti.

Independent Türkçe, Popular Mechanics, Nature, BGR


Bilim insanları uyardı: Karbon depolayan Avustralya toprağı, salıma başlayabilir

Reuters
Reuters
TT

Bilim insanları uyardı: Karbon depolayan Avustralya toprağı, salıma başlayabilir

Reuters
Reuters

Yeni bir araştırmada, Avustralya topraklarının önümüzdeki 20 yıl kadar erken bir sürede zararlı gazı emmek yerine karbon salınımının kaynaklarından biri haline gelebileceği uyarısında bulunuldu.

Toprak, atmosfere yaydığından daha fazla karbonu emerek Dünya'nın daha serin kalmasını sağlıyor, bu nedenle de karbon yutağı diye kabul ediliyor.

Ancak iklim ısındıkça, toprağın karbon tutma kabiliyeti azalıyor ve bazı durumlarda emdiği karbonun bir kısmını havaya geri salarak küresel iklim krizini daha da kötüleştirebiliyor.

NPJ adlı bilimsel dergide yayımlanan yakın tarihli bir makale, Avustralya'daki toprağın önümüzdeki 20 yıl kadar erken bir sürede bir karbon yayıcı haline gelebileceğini ve en "sürdürülebilir" senaryoda bile toplam karbon kirliliğinin yaklaşık yüzde 8,3'üne katkıda bulunabileceğini gösterdi.

Curtin Üniversitesi'nden bilim insanları tarafından yürütülen çalışmada, Avustralya'daki bu değişimin seyrini tahmin etmek için çeşitli senaryolar kullanıldı.

Dünyanın karbon kirliliğini aynı şekilde dışarı pompalamaya devam ettiği bir senaryoda, toprak 2045'e kadar tüm karbonun yüzde 14'ünden fazlasını yayacak.

Avustralya toprağı tahmini olarak 28 gigaton karbon barındırıyor ve bunun yüzde 70'i devasa meralarında depolanıyor.

Araştırmacılar, bu değişimin en büyük nedenlerinden birinin tarım alanındaki uygulamalar ve Avustralya'nın kıyı bölgeleriyle meraları gibi belirli bölgelerinin yükselen sıcaklıklara karşı artan hassasiyeti olduğunu söylüyor.

Çalışmada, bu alanlardan bazıları karbon depolamaya devam edebilirken, bunun daha sıcak havaya daha duyarlı olan bölgelerde topraktan kaybedilen karbon miktarını dengelemek için yeterli olmayacağı ortaya kondu.

Araştırma ekibinin başındaki öğretim üyesi Raphael Viscarra Rossel, "Tarım arazisi topraklarının karbon depolamaya devam edebilmesi için tarım yöntemleri daha da iyileştirilmezse, kazanımlar ve faydalar 2045'e kadar muhtemelen azalacak ve Dünya mevcut hızında ısınmaya devam ederse zamanla daha da kötüleşecek" dedi.

Bu durum, Avustralya toprağının karbonu depolamak yerine havaya daha da fazla salabileceği anlamına geliyor. Bu da iklim değişikliğini daha da kötüleştirecek." Emisyonlar mevcut oranda devam ederse, Dünya'nın sıcaklığının bu yüzyılda sanayi öncesi sıcaklıkların 2 derece üzerine çıkması bekleniyor. Bunun gezegen için korkunç sonuçları ve muhtemelen yıkıcı etkileri olacağı tahmin ediliyor.

Ancak bu korkunç tahminlerin ortasında çalışma, topraktaki karbon kaybının olumsuz etkilerini muhtemelen hafifletebilecek bazı çözümler sundu.

Geliştirilmiş otlatma yönetimi, kontrollü yakma ve yerel bitki örtüsünün büyümesini teşvik etme gibi teknikler, toprakta karbon tutulmasını artırarak iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olabilir.

Öğretim üyesi Rossel, "Avustralya'nın mera topraklarının karbon stoklarını koruyabilmesini sağlamak şarttır: Ek karbonun yakalanması ve depolanması için disiplinlerarası bilim, yenilik, kültürel farkındalık ve etkili politikalar gerektirecektir" dedi.

Independent Türkçe


Devasa Güneş fırtınası iletişimi aksatabilir

Jeomanyetik fırtına (NASA)
Jeomanyetik fırtına (NASA)
TT

Devasa Güneş fırtınası iletişimi aksatabilir

Jeomanyetik fırtına (NASA)
Jeomanyetik fırtına (NASA)

Uzay havası tahmincileri, devasa bir Güneş fırtınasının iletişimi bozabileceğini ve gökyüzüne ışıklar gönderebileceğini söylüyor.

Güneş püskürtüsünden kaynaklanan plazma patlamasının yol açtığı jeomanyetik fırtına Dünya'daki radyo iletimlerini engelleyebilir ve uzaydaki uydular ve insanlar için de muhtemel sorunlara neden olabilir. Ayrıca kuzey ışıklarının Amerika'nın kuzeyi ve hatta Birleşik Krallık gibi daha yüksek enlemlerde görülebileceği anlamına da gelebilir.

Bilim insanları, Güneş'in yaklaşan yoğun döneminin önemli iletişimleri riske atabileceği ve dünyanın hazırlanmak için daha fazlasını yapması gerekebileceğine dair tekrar tekrar uyarıda bulunuyor.

Fakat ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi'nin Colorado eyaletinin Boulder kentinde yer alan Uzay Hava Tahmin Merkezi'nin cumartesi günü yayımladığı uyarıya göre halkın bu fırtınadan endişelenmesine gerek yok.

Fırtına, uzaktaki trafik kontrol kuleleriyle iletişim kurmaya çalışan uçaklarınki gibi yüksek frekanslı radyo iletimlerini kesintiye uğratabilir. Uzay Hava Tahmin Merkezi'nde tahminci görevi yapan Jonathan Lash, çoğu ticari uçağın yedek olarak uydu iletimini kullanabileceğini söyledi.

Lash, uydu operatörlerinin uzay araçlarını takip etmekte sorun yaşayabileceğini ve elektrik şebekelerinin de hatlarında bir miktar "indüksiyon akımı" görebileceğini ancak üstesinden gelemeyecekleri bir şey olmadığını söyledi.

Halk için, eğer geceleri gökyüzünüz açıksa ve yüksek enlemlerdeyseniz, bu gökyüzündeki ışıkları görmek için harika bir fırsat olacaktır.

Her 11 yılda bir Güneş'in manyetik alanı değişir, yani kuzey ve güney kutupları yer değiştirir. Güneş aktivitesi bu döngü sırasında değişir ve halihazırda solar maksimum diye adlandırılan en aktif dönemine yakın.

Lash, böyle zamanlarda, pazar günü meydana gelen türden jeomanyetik fırtınaların yılda birkaç kez Dünya'yı vurabileceğini söyledi. Solar minimum sırasında, fırtınalar arasında birkaç yıl geçebilir.

Aralıkta, son yılların en büyük Güneş patlaması radyo iletişimini kesintiye uğratmıştı.

Ajanslardan da yararlanılmıştır

. Independent Türkçe


Kıyılara vuran sıradışı yaratıkların oluşturduğu tehditler açıklandı

Bu sümüksü canlıların sayısındaki çarpıcı artış, diğer grupları ayakta tutabilecek enerjiyi tükettikleri anlamına geliyor (NOAA Balıkçılık Birimi)
Bu sümüksü canlıların sayısındaki çarpıcı artış, diğer grupları ayakta tutabilecek enerjiyi tükettikleri anlamına geliyor (NOAA Balıkçılık Birimi)
TT

Kıyılara vuran sıradışı yaratıkların oluşturduğu tehditler açıklandı

Bu sümüksü canlıların sayısındaki çarpıcı artış, diğer grupları ayakta tutabilecek enerjiyi tükettikleri anlamına geliyor (NOAA Balıkçılık Birimi)
Bu sümüksü canlıların sayısındaki çarpıcı artış, diğer grupları ayakta tutabilecek enerjiyi tükettikleri anlamına geliyor (NOAA Balıkçılık Birimi)

Son yıllarda sıcak hava dalgaları sayısındaki artışla birlikte, hem yarı saydam bir turşuya hem de sıradışı bir su damlasına benzeyen deniz canlılarının binlercesi ABD'nin batı kıyısı sahillerine akın etmeye başladı.

Bu şekilsiz canlı örnekleri uzaydan gelmiş gibi görünseler de aslında okyanuslarımızda yaşıyor ve özellikle besin zincirinin tepesindeki yırtıcılar olmak üzere deniz besin ağını olumsuz yönde etkileyebiliyorlar.

Kuzeydoğu Pasifik'te yaygın bir tür olan pirozomlar, aslında zooid denen ve birbirlerine sıkıca bağlanmış küçük hayvan kolonileri.

Küçük kabarcıkları olan bu dayanıklı, sümüksü canlılar bir "mukus ağı" kullanarak yakaladıkları küçük planktonik mikroorganizmalarla besleniyor.

Çok sayıda pirozomun bir araya gelerek kümelendiği biliniyor ve zooidlerin biyolüminesansı su altında muhteşem ışık gösterileri oluşturuyor. 

Peki bu gösterişsiz sümüksü tüp neden bilim insanları için bir endişe konusu haline geliyor? Bu jelatinimsi görünümlü canlılar okyanus ekosistemi için gerçekten bir tehdit oluşturabilir mi?

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi'nin (NOAA) Balıkçılık Birimi'ndeki araştırmacılar, okyanuslarımızda ısı dalgalarının giderek daha şiddetli ve sık hale geldiğini, yani ekosistemleri ciddi bir şekilde etkilediğini detaylandıran yeni bir rapor yayımladı.

Oregon Eyalet Üniversitesi'yle ortaklaşa olarak NOAA Balıkçılık Birimi, sıcak hava dalgalarının sonuçlarını incelemek için Kuzey Kaliforniya Akıntısı'nın besin ağını inceledi.

Bu akıntı, 2013'ten bu yana sıcak su dönemleri ve balıkçılık üzerinde yıkıcı etkileri olan birkaç deniz ısı dalgası yaşarken, bilim insanları da toplu ölüm olayları bildirmişti.

Ancak bu sıcak hava dalgaları, sayıları birden hızla yükselen pirozomlara fayda sağlamış olabilir.

Raporun ortak yazarlarından Dylan Gomes, Seattle Times'a verdiği röportajda, 2014'teki sıcak hava dalgasının başlangıcına kadarki 25 yıllık çeşitli NOAA araştırmalarında pirozomların tespit edilmediklerini söyledi.

Gomes, "Sıfırdan (herkesin bildiği kadarıyla tamamen yoktan) tüm ekosistemdeki en bol şeylerden biri haline geldiler" dedi.

Ancak denizanası ve jelatinimsi balıklar gibi diğer benzer  türler o kadar şanslı değildi ve sayıları azaldı.

NOAA, denizdeki ısı dalgalarının, ticari balıkçılığı yapılan türler ve nesli tükenmekte olan somon balıklarını da içeren besin ağının tepesindeki canlılar için muhtemel olumsuz etkileri olduğunu söyledi.

Bunun nedeni, pirozomlar gibi "jelatinimsi zooplankton türlerinin" artışının, onları besin ağının en altındaki canlıların baskın tüketicisi haline getirmesi.

NOAA'nın Balıkçılık Birimi'ndeki araştırmacı bilim insanı ve raporun ortak yazarı Lisa Crozier, "Pirozomlar besin ağının tabanındaki canlıları tüketiyor ve bu enerjiyi hapsediyor" dedi.

Yırtıcıların ihtiyaç duyduğu enerjiyi sistemden çekip alıyorlar.

Raporda, somon ve deniz aslanları gibi yırtıcıların, düşük enerji içerikleri nedeniyle uzun süredir "trofik düzey çıkmazları" diye kabul edilen pirozomları yemedikleri ancak jelatinimsi avın bir zamanlar düşünüldüğünden daha önemli olabileceği belirtildi.

Gomes, "Bunun tüm ekosistem üzerinde bir etkisi var... Pirozom, normalde birden fazla av tarafından yenerek sonunda somona ulaşacak olan enerjiyi tüketiyor" diye ekledi.

Gezegen ısınmaya devam ederken bilim insanları artık bu değişen dinamiklerin daha iyi anlaşılmasının, balıkçılığın adapte olması ve su altı biyoçeşitliliğinin korunması için gerekli olacağını söylüyor.

Independent Türkçe


Bilim insanlarından Ay yüzeyindeki bilimsel araştırmalarda kullanılabilecek alanları koruma çağrısı

AA
AA
TT

Bilim insanlarından Ay yüzeyindeki bilimsel araştırmalarda kullanılabilecek alanları koruma çağrısı

AA
AA

The Guardian'ın haberine göre, bilim insanlarınca yürütülen araştırmada Dünya'daki sinyallerin karıştırıcı etkilerinden korunaklı bu alanların yer titreşimlerinden uzak ve bazı bilimsel cihazların gerektirdiği düşük sıcaklıkları dolayısıyla gözlem yapmaya çok elverişli olduğu belirlendi.

"Olağanüstü bilimsel öneme sahip alanlar (SESIs)" şeklinde nitelendirilen bu bölgelerin, Ay navigasyon ve iletişim uyduları, gezginler (rover), madencilik operasyonları gibi yakın gelecekteki olası Ay misyonları nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu belirtilerek, bu sebeple acilen korunmalarının gerekliliği vurgulandı.

Merkezi Massachusetts eyaletinde bulunan Harvard ve Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden gök bilimci Dr. Martin Elvis, "İnsanlığın ilk kez, Güneş Sistemi'nde nasıl genişleyeceğimize karar vermesi gerekiyor. Evreni anlamak için eşi benzeri olmayan fırsatları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız." uyarısında bulundu.

Elvis, Ay yüzeyinde buz içeren ve zirvelerinde yıl boyu Güneş ışığı alan kraterlerin bulunduğuna, taşıdıkları özelliklerin bu alanları deneyler, Ay üsleri ve madencilik faaliyetleri için gerekli enerji, su ve oksijen açısından önemli noktalar kıldığına dikkati çekti.

Elvis, "Aynı arazinin kullanımı için rekabet ihtimali oldukça büyük." ifadesini kullandı.

İki Ay üssünün kurulması ve 22'den fazla araştırma görevi planlanıyor

Araştırmayı yürüten bilim insanları, herhangi bir koordinasyon otoritesi olmadan Ay'da gelecekte yaşanacak çatışmaları önleyecek hiçbir şeyin bulunmadığını kaydetti.

Bilim insanları, fiziksel çarpışmalar, Ay yüzeyindeki madencilik faaliyetleriyle oluşabilecek toz bulutları ile titreşimlerin, Ay yörüngesindeki haberleşme ve GPS uydularının elektromanyetik yayınlarının ve "SESIs" alanlarındaki olası madencilik faaliyetlerinin risk oluşturduğu uyarısında bulundu.

2026'nın sonuna kadar yarısı güney kutbuna yakın bölgelere yönelik Ay'a en az 22 uluslararası araştırma görevi planlanıyor, gelecekte başka misyonlar da öngörülüyor.

Ayrıca 2030'larda faaliyete geçecek, birisi ABD, diğeri Rusya-Çin'e ait iki Ay üssü planı da söz konusu.

Optik, kızılötesi, X-ışını, radyo teleskopları, parçacık ve dalga dedektörleri için elverişli

Bilim insanları, 2020'nin sonuna kadar Ay yüzeyine bilimsel cihazlar yerleştirmeyi planlıyor.

Bunların arasında optik, kızılötesi, X-ışını ve radyo teleskopları, güneş rüzgarını ve kozmik ışınları araştırmaya yönelik parçacık dedektörleri ve kara delikler ile nötron yıldızları çarpıştığında uzay-zaman dokusundaki titreşimleri algılayan yer çekimsel dalga dedektörleri bulunuyor.

Ay'ın görünmeyen yüzü, Dünya'dan gelen sinyalleri engellemesi nedeniyle Güneş Sistemi'ndeki radyo dalgaları açısından en sessiz bölge.

Arazisi çok dağlık olan Ay'ın görünmeyen tarafında evrenin ilk dönemlerini, yıldızlar oluşmadan önceki zamanları ve olası "uzaylı yaşamın" belirtilerini araştıracak büyük radyo teleskop dizilerinin kurulmasına uygun sadece 3 bölge mevcut.

Diğer taraftan ABD'ye ait Interlune şirketi, bu bölgelerden "Mare Moscoviense" alanında kuantum hesaplama ve füzyon enerjisi endüstrisinde kullanılmak üzere Helyum-3 madenciliği yapmayı planlıyor.

Ay'ın kutuplarına kızılötesi teleskoplarla yer çekimsel dalga dedektörleri yerleştirilebilir

Ay'ın kuzey ve güney kutup bölgelerindeki meteor kraterleri, milyarlarca yıldır Güneş ışığı almamaları nedeniyle evrendeki en soğuk bölgeler.

Bu bölgelerin sıfırın altında 200 santigrat dereceden daha düşük soğukluklarıyla çok büyük kızılötesi teleskoplar için uygun olduğu kaydediliyor. Bu teleskoplarla uzak yıldızlardaki Dünya büyüklüğündeki gezegenler ile atmosferlerinin olası yaşam için araştırılması planlanıyor.

Ay yüzeyindeki sismik açıdan sessiz, yer titreşimlerinin bulunmadığı alanlar da atom çekirdeğinden 1000 kat daha küçük hareketleri algılayabilen yer çekimsel dalga dedektörleri için ideal bölgeler. Yer çekimi dalgaları geçerken Ay'ın titreşimlerini tespit edecek sismografın bu alanlara yerleştirilmesi düşünülüyor.

Araştırmanın sonuçları, "Philosophical Transactions of the Royal Society A"da yayımlandı.


Güneş patlamasıyla oluşan jeomanyetik fırtınanın radyo sinyallerini geçici devre dışı bırakabileceği uyarısı

AA
AA
TT

Güneş patlamasıyla oluşan jeomanyetik fırtınanın radyo sinyallerini geçici devre dışı bırakabileceği uyarısı

AA
AA

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) Güneş'teki plazma patlamasıyla oluşan jeomanyetik fırtınayla ilgili uyarı yayımladı.

SWPC'de görevli hava tahmin uzmanı Jonathan Lash, fırtınanın radyo sinyallerini geçici bozabileceğini, hava araçlarıyla kuleler arası iletişimin kesilebileceğini belirtti.

Lash, dünyanın farklı bölgelerinde fırtınanın ardından oluşan "kuzey ışıkları" adı verilen auroraların gözlemlenebileceğini bildirdi.

Güneş'te 2017'den bu yana en büyük patlama, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Ajansına (NASA) ait Güneş Dinamikleri Gözlemevi tarafından 15 Aralık 2023'te görüntülenmiş, patlamanın Dünya'daki radyo sinyallerini geçici devre dışı bıraktığı duyurulmuştu.

NASA'ya göre, Güneş yüzeyindeki patlamalar, radyo frekansları, elektrik şebekeleri ve navigasyon sinyallerinin yanı sıra uzay araçları ve astronotlar için de risk teşkil edecek güçlü enerji dalgaları oluşturuyor.