33. yıl dönümünde Taif Anlaşması’na güçlü bağlılık

Taif Anlaşması’nın uygulanması çağrıları yapılırken Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid el-Buhari, anlaşmaya olan bağlılığın, Suudi Arabistan'ın Lübnan'ın güvenliği ve birliğine olan ilgisini yansıttığını söyledi

Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
TT

33. yıl dönümünde Taif Anlaşması’na güçlü bağlılık

Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)
Dün Beyrut’ta UNESCO binasında yapılan Taif Anlaşması’nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ndan bir kare (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçiliği tarafından Taif Anlaşması'nın imzalanmasının 33. yıldönümünde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta bulunan UNESCO binasında dün, ‘Taif Anlaşması'nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’ düzenlendi. Konferans, 1989 yılında imzalanan anlaşmaya bağlı kalınması konusunda Lübnan içinde bir uzlaşının sağlanmasına izin verirken bir arada yaşama ve Lübnan'ın Arap kimliğinin korunması formülünü yeniden oluşturdu. Konferans ayrıca, ülkenin içinden geçtiği siyasi krizlerin gölgesinde anlaşmadaki hükümlerin uygulanmasının tamamlanmasına ilişkin talepleri artırdı.
Ülkede son olarak cumhurbaşkanlığı koltuğunun boş kalması ve son parlamento seçimlerinden sonra yeni bir hükümet kurulamaması gibi kısa süre önce ülkede yaşanan siyasi gelişmelerden ötürü konferansın büyük siyasi faydaları da söz konusuydu. Bu faydalar arasında, yeni cumhurbaşkanının seçilmesinden sorunun çözümüne kadar çeşitli alanlarda yapılan çağrılar yer aldı.
Taif Anlaşması'nın imzalanmasının 33. yıl dönümünde Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçiliği tarafından düzenlenen konferansın etkinlikleri, siyasetçilerden, diplomatlardan ve din adamlarından geniş bir katılımla cumartesi sabahı Beyrut'taki UNESCO binasında başladı. Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid el-Buhari, konferans sırasında, Taif Anlaşması'nın 33. Yıldönümü Ulusal Konferansı’nın Suudi Arabistan'ın, Lübnan'ın çıkarlarını, güvenliğini, birliğini, istikrarını ve egemenliğini koruma konusundaki öncü rolünü yansıttığını vurguladı.
Büyükelçi Buhari, “Lübnanlı liderlerin bilgeliğine ve istikrar içinde yaşamak isteyen halkın isteklerine güveniyoruz. Bir arada yaşama ve Lübnan'ın Arap kimliğinin korunması formülünü somutlaştırmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.  Büyükelçi Buhari, Fransa'nın kendilerine Taif Anlaşması'nı değiştirme niyeti ya da bu yönde bir önerisi olmadığına dair güvence verdiğini de sözlerine ekledi.
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Taif Anlaşması'nın bundan 33 yıl önce Lübnan'daki iç savaşın sona ermesi noktasında büyük bir önem taşıdığını, Suudi Arabistan'ın Lübnan'ı yalnız bırakmadığını ve her zaman yanında olduğunu vurguladı. Mikati, konferansa katıldığı sırada gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bu günün çok önemli bir simgeselliği var. Konferans, Suudi Arabistan'ın Lübnan'ı yalnız bırakmadığını bir kez daha teyit ediyor. Konferansa olan bu büyük katılım Lübnan için halen en uygun anlaşma olan Taif Anlaşması'nın bir teyidi anlamına geliyor” şeklinde konuştu.


Büyükelçi Buhari’nin Başbakan Mikati ve Lübnan Müftüsü Derian yan yana geldiği bir kare (Şarku’l Avsat)

Lübnan Başbakanı, kendisine yöneltilen bir soruya verdiği yanıtta, “Hükümette görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Anayasa ve yasaların öngördüğü şekilde, dürüstlük, sorumluluk ve vatanseverlik duygusuyla çalışacağız. Hiçbir bakanın bu milli görevde başarısız olacağını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
Taif Anlaşması’nın hazırlanmasında yer alan Cezayirli siyasetçi ve diplomat Lahdar İbrahim, ‘Taif Anlaşması'nın ilk hedefinin Lübnan'daki iç savaşı sona erdirmek olduğunu’ vurguladı. İbrahim, 33 yıl önce Taif Anlaşması’nın tamamlanmasında emeği geçen herkese teşekkür etti.
Lübnan'ı harabeye çeviren iç savaştan sonra ülkenin korunmasına katkıda bulunan Taif Anlaşması'nın önemini anlatan İbrahim,  anlaşmanın Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin çabalarıyla ve Lübnanlılar arasında barışı tesis etmeyi amaçlayan bir mutabakat çerçevesinde imzalandığına dikkati çekti.
Öte yandan eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, bu tecrübeden alınacak derslerin, Lübnan'ın istikrarının, sürdürülebilir dengeye dayandığını gösterdiğini belirtti. Sinyora, “Mezhepçi ve partizan bir çözüm olamaz. Lübnan ya herkes tarafından kurulur ya da asla kurulamaz. Ya herkes ya hiç. Tek çözüm bu” diye konuştu.
Sinyora, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İyi niyet, bir girişimin ya da bir çözümün üzerine inşa edilmeli. Bugün en önemli mesele, Taif Anlaşması'na inanan, anlaşmanın yeniden uygulanmasını destekleyen ve anlaşma hükümlerinin doğru bir şekilde uygulanmasına özen gösteren bir cumhurbaşkanının seçilmesidir.”
İlerici Sosyalist Partisi (İSP) Lideri Velid Canbolat ise Taif Anlaşması’nda bir değişikliği ya da bir diyalog başlatılmasını masaya yatırmadan önce Taif Anlaşması’nın imzalandığı dönemde olduğu gibi siyasi mezhepçiliği ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Dürzi lider Canbolat, “Siyasi mezhepçiliğin, Kemal Canbolat'ın (eski Lübnan Başbakanı) geçmişteki talebinin ve Lübnan ulusal hareketinin onlarca yıl önce kaldırılmasından korktuğumuzu ya da bundan kaçtığımızı kim söyleyebilir? Kemal Canbolat’ın varisi olarak siyasi mezhepçiliğin kaldırılmasına karşı olduğumuzu kim söyleyebilir? Taif Anlaşması’nda niteliksel ve niceliksel bir değişiklik için Lübnan'da bir komite oluşturun lütfen” ifadelerini kullandı.
Taif Anlaşması’nda belirtilen diğer reformlara devam edilmesi gerektiğini vurgulayan Canbolat, dikkatleri cumhurbaşkanı seçiminden saptırmayı amaçlayan mezhepçi gerilimlerden uzak ve sakin bir şekilde anlaşmanın adem-i merkeziyet ve diğerleri gibi hükümlerinin uygulanmadığının tartışılmasında bir sakınca olmadığını da sözlerine ekledi.
Canbolat, “Şu an ki asıl büyük savaş, cumhurbaşkanlığının anayasal ve siyasi yetkileri üzerinde değil, cumhurbaşkanını seçip daha sonra ülkeyi ekonomik ve finansal açıdan kurtaracak gerekli reformları başlatacak güvenilir bir hükümet kurulmasında. Ama bir cumhurbaşkanı seçmediğimiz sürece tüm bunların hiç bir anlamı yok” şeklinde konuştu.
Konferansta Lübnan Maruni Patriği Mar Beşara Butrus er-Rai’yi temsil eden Maruni Başpiskoposu Boulos Matar, konferans sırasında, Taif Anlaşması’nda Hıristiyanların ve Müslümanların tek millet olduğunu vurguladı. Başpiskopos Matar, “Biz Lübnan'da vatanseverlik, Araplık ve insanlık olarak kardeşiz. Lübnanlılardan aralarındaki anlaşmazlıkları kardeşlik çatısı altına çözmelerini istiyoruz” dedi.
Siyasi sistemin durmaması gereken bir diyalog içinde değişebileceğinden Taif Anlaşması’nın yeniden uygulanmasının Lübnan için bir fırsat olduğunu düşünen Başpiskopos Matar, diyalog, sevgi ve kardeşliğin yayılmasının görevleri arasında olduğunu söyledi.
Birleşmiş Milletler (BM) Lübnan Özel Koordinatörü Joanna Wronecka açıklamasında, “Tarihi Taif Anlaşması'nı Lübnan'ın istikrarını garanti edecek şekilde uygulamak için acele edilmeli. Anlaşma, reformların benimsenmesi, uygulanması ve ulusal aidiyetin kurulması yoluyla Lübnanlıların isteklerini karşılayan yeni bir siyasi sistem kurdu” diye konuştu.
Marada Hareketi Partisi Başkanı Süleyman Franci, konferansın oturum aralarında gazetecilerle yaptığı bir sohbette, “Hayatımız boyunca Taif çerçevesindeydik. Dışına hiç çıkmadık. Onun bir parçasıyız. Daveti kabul ettik, ne cumhurbaşkanlığı için ne de başka bir konu için değil, ulusal bir etkinlik olduğu için geldik” ifadelerini kullandı. Franci, kendisi gibi müttefiklerinin de Taif Anlaşması’nı desteklediğini vurguladı.

Konferansın ikinci oturumu
Eski Başbakan Yardımcısı Gassan Hasbani ise konferansın ikinci oturumunda, “Taif Anlaşması’nda metnin ve hükümlerinin temel alındığı hedeflere baktığımızda bunların Suudi Arabistan himayesinde, uluslararası garantilerle ve BM güvencesiyle anayasada yer alan Lübnan’ın bekasının, toprak bütünlüğünün, kimliğinin ve halkının korunmasına ve devletin egemenliğinin tüm topraklarına yayılmasına dayandığını görürüz. Eğer Lübnan Anayasası’nın uygulamasına bakacak olursak, Lübnan'daki durumu yönlendiren iç ve dış güçlere ya da bu güçlerin niyetlerine rağmen Anayasamızın geçerli olduğuna ve uygulanması gerektiğine şüphe yok” yorumunda bulundu.
Taif Anlaşması’nın çeşitli aşamalarında aksama ve gecikmeler yaşandığını, ancak anlaşmanın uygulanmasına izin verilmesi gerektiğini söyleyen Hasbani, “Herhangi bir metin, o metni hazırlayan taraflarca iyi niyetle, en iyi şekilde ve eksiksiz olarak uygulanmadığı sürece boşlukları ve sorunları tespit etmek neredeyse imkansızdır” dedi. Anlaşma çerçevesinde kalmanın önemli olduğunu vurgulayan Hasbani, “Bugün, demokratik bir cumhuriyet olarak Anayasa’nın uygulanmasını sağlamak için çok önemli bir fırsat yakaladık.  Parlamento bunu uygulamak için gerekli adımları atmalı” ifadelerini kullandı.
Lübnanlı eski milletvekili Boutros Harb, yaptığı değerlendirmede, “Bugün Taif'i eleştirmek kolay, ama o dönemde Lübnan'ın yaşadığı katliamlar ve patlamaların neden olduğu acılar hiç kolay değildi” dedi.
Lübnan Meclis üyesi Edmon Rizk ise yaptığı açıklamada, “Anlaşmanın özünün özgür bir sistemde medeni bir ortaklık olduğuna şahit oluyoruz. Dinde olduğu gibi vatanseverlikte de zorlama yoktur” değerlendirmesinde bulundu.
Eski milletvekili ve Bakan Talal el-Merhebi, bir senato kurulması ve siyasi mezhepçiliğin kaldırılması çağrısında bulundu.  Merhebi, Taif Anlaşması'na ve Lübnan'a karşılıksız olarak hamilik eden ve sadece istikrarı sağlamaya çalışan Suudi Arabistan'a teşekkür etti.



Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
TT

Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)

Önümüzdeki salı günü yapılacak olan parlamento seçimlerinden birkaç gün önce Irak’ta bekleyiş ve temkin havası hâkim. Ülkede giderek artan şekilde, seçimler sonrasındaki dönemde üst düzey makamlar üzerinde şiddetli bir çekişme yaşanabileceği ve önceki dönemlerde olduğu gibi hükümetin kurulmasının yeniden aksayabileceği yönünde konuşmalar yapılıyor.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, önümüzdeki dönemi Irak için ‘siyasi bir baş ağrısı’ olarak nitelendirerek, Bağdat'taki federal hükümet ile Erbil'deki bölgesel hükümet arasında devam eden anlaşmazlıkların ‘tüm Irak için baş ağrısına yol açacağı’ uyarısında bulundu.

Barzani, mevcut seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirdi, ancak uzun süreli bir krizin önlenmesi için merkezi hükümet ile IKBY arasında, özellikle petrol, bütçe ve yetkiler konusunda süregelen anlaşmazlıkların çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)

Üç pozisyon için yarış

2003 yılından bu yana Iraklılar, yazılı olmayan bir uzlaşma temelinde iktidarı paylaşıyorlar: Başbakanlık Şiilere, Cumhurbaşkanlığı Kürtlere ve Meclis Başkanlığı Sünnilere veriliyor. Ancak bu formül şu anda yeniden gözden geçirilmeye çalışılıyor.

Eski Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi, bu kez Sünni Araplara cumhurbaşkanlığı makamının verilmesi, karşılığında Kürtlerin meclis başkanlığını üstlenmesi, başbakanlığın ise Şiilerin elinde kalması önerisinde bulundu.

Bu arada Şii kampı, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile göreve geri dönmek isteyen selefi Nuri el-Maliki arasında açıkça bölünmüş durumda.

Maliki, ‘engelleyici üçte bir’ (yani hükümetin kurulmasını engelleme yetkisine sahip büyük bir azınlık) yönteminin kullanılma olasılığına işaret etti. Bu durum, uzun sürecek bir siyasi boşluk yaşanabileceği endişelerini artırdı.

Sudani ile Maliki arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Sudani, Sünni ve Kürt güçlerle ittifaklar kurarak parlamento çoğunluğunu elde etmeye çalışırken, Maliki, Tahran’a yakın Koordinasyon Çerçevesi’nin kendi arkasında saf tutmasına güveniyor. Ancak, ‘engelleyici üçte bir’ taktiğinin kullanılması olasılığı, Sudani'yi geçici başbakan konumunda tutabilir ve bu da yeni hükümetin kurulması gecikirse ona ek bir avantaj sağlayabilir.

Öte yandan, silahlı Şii gruplar ‘Şii çoğunluğun iktidarda olması gerektiğini’ vurguluyor. Onlara göre, 2003 yılında önceki rejimin devrilmesinden bu yana Şiiler ‘sadece birkaç yıl’ iktidarda bulunabildi; bu da onların gözünde güç dengesinde bir bozulmaya işaret ediyor.

Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)

Dış etkiler

Dış güçler, yeni hükümetin şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya'nın adı, Bağdat'taki siyasi çevrelerde öne çıkıyor. Savaya, Bağdat'ta bir dizi önde gelen adayla görüşmelerde bulundu.

Buna karşılık İran'ın etkisi, 2020 yılında Bağdat'ta ABD'nin düzenlediği saldırıda öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani dönemine kıyasla azalmış görünüyor. Süleymani'nin halefi İsmail Kaani, Irak sahnesinde daha az etkili olarak görülüyor ve bu da Washington'a daha fazla manevra alanı sağlıyor.

Gözlemciler, bu bölünmelerin 2021 senaryosunun tekrarlanmasına yol açabileceğinden endişe ediyor. 2021'de, büyük siyasi bloklar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle hükümetin kurulması süreci bir yıldan fazla sürmüştü.

Irak anayasası, başbakanın atanması ve hükümetin kurulması için net süreler belirlemiş olsa da, gecikmeler için herhangi bir ceza öngörülmemesi, bu sürelerin önceki deneyimlerde büyük ölçüde sembolik kalmasına neden oldu.

Şii, Sünni ve Kürt güçler arasındaki bölünmenin devam etmesi ve ABD ile İran arasındaki rekabetin yeniden alevlenmesi ile birlikte, Barzani'nin bahsettiği ‘seçim sonrası baş ağrısı’ sadece siyasi bir metafor değil, hem Iraklılar hem de komşuları için beklenen bir gerçeklik gibi görünüyor.


Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
TT

Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)

Nahda Hareketi Lideri Raşid el-Gannuşi'nin de aralarında bulunduğu Tunuslu önde gelen muhalif isimler, dokuz gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumunun ciddi şekilde kötüleştiğini söyledikleri tutuklu siyasetçiyle dayanışma amacıyla açlık grevine başlayacaklarını duyurdu.

Gözaltına alınan siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)Tutuklu siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)

Tunus'un ana muhalefet koalisyonu olan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin kurucu ortaklarından Cevher Bin Mübarek, Şubat 2023'ten beri tutukluluğunu protesto etmek için geçen hafta yiyecek, su ve ilaç talebini reddederek açlık grevine başladı. Nisan ayında, insan hakları örgütleri tarafından eleştirilen toplu bir davada "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlamalarıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre Bin Mübarek'in ailesi ve muhalefetteki Nahda ve Cumhuriyetçi partilerin liderleri greve katılacaklarını açıkladı. Bin Mübarek'in babası, deneyimli aktivist İzzeddin Hazgui, Tunus'ta düzenlediği basın toplantısında, "Cevher'in durumu endişe verici ve sağlığı kötüleşiyor" diyerek, "Ailesi olarak yarın dayanışma açlık grevine başlayacağız" ifadelerini kullandı. Ancak hangi akrabalarının eyleme katılacağını belirtmedi. Hazgui, "Aktivistler olarak (Cumhurbaşkanı) Kays Said'i affetmeyeceğiz" dedi. İnsan hakları grupları daha önce, Cumhurbaşkanı Said'in Temmuz 2021'de iktidara gelmesinden bu yana Tunus'ta sivil özgürlüklerde keskin bir düşüş yaşandığı konusunda uyarıda bulunmuş ve eleştiride bulunanların çoğu hapse atılmıştı.

Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)

Uzun bir hapis cezasına çarptırılan 84 yaşındaki Gannuşi, resmi Facebook sayfasından yaptığı paylaşımda açlık grevine katıldığını duyurdu. Gannuşi, açlık grevinin Bin Mübarek’i desteklemeyi ve "yargı bağımsızlığını ve özgürlükleri savunmayı" amaçladığını belirtti. 2023'ten beri hapiste olan Gannuşi, "yasadışı yabancı fonlama" ve "devlet güvenliğine karşı komplo" da dahil olmak üzere çeşitli suçlamalarla 37 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gannuşi, bağımsızlığı olmayan ve yalnızca Said'in emirlerini yerine getiren yargıçlarla karşı karşıya gelmeyeceğini söyleyerek, tüm davalarda mahkemeye çıkmayı reddetti. Merkez Cumhuriyetçi Parti'nin tutuklu genel sekreteri Issam Chebbi de dün açlık grevine başladığını duyurdu. Parti lideri Wissam Sghaier, bazı parti üyelerinin greve katılacağını belirterek, parti genel merkezinin "oturma eylemi için açık olduğunu ve yarın sabah saat 8:00'de greve başlayacağımızı" vurguladı.

Cevher Bin Mübarek'in birkaç yakını ve Tunus İnsan Hakları Birliği'nden bir heyet, Bin Mübarek'in tutulduğu Tunus'un güneydoğusunda Bli'deki sivil cezaevini ziyaret ederek "sağlığında ciddi bir bozulma" olduğunu bildirdi. Serbest bırakılmasını talep etmek için cezaevi yakınında büyük bir kalabalık toplandı. Tunus İnsan Hakları Birliği, Bin Mübarek'i açlık grevini sonlandırmaya ikna etmek için "çok sayıda girişimde" bulunulduğunu, ancak kendisinin "reddettiğini ve kendisine yönelik adaletsizlik düzeltilene kadar greve devam etme kararlılığını" dile getirdiğini bildirdi. Çarşamba günü cezaevi yetkilileri, Bin Mübarek'in adını vermeden, açlık grevi sonucunda herhangi bir tutuklunun sağlık durumunun kötüleştiğini yalanlayan bir açıklama yayınladı.

Hapishanelerdeki açlık grevleri, Tunus'taki muhalefet liderlerinin çoğunun hapiste olduğu ve muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı Said'i Tunus'u "açık hava hapishanesine" çevirmekle ve yargıyı "otoriter yönetimi" pekiştirmek için kullanmakla suçladığı bir dönemde gerçekleşiyor. Said ise iddiaları kesin bir dille reddediyor.


Lübnan: İsrail'in angajman kurallarında değişiklik ve ‘sivil tarafsızlık’ ilkesinden vazgeçilmesi

Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
TT

Lübnan: İsrail'in angajman kurallarında değişiklik ve ‘sivil tarafsızlık’ ilkesinden vazgeçilmesi

Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)

İsrail saldırıları, güneydeki köy ve kasabalar içinde eşi görülmemiş bir hızla artarak yeniden savaşın sahadaki yüzünü şekillendiriyor. Daha önce hava saldırıları açık alanlarla sınırlıyken, şimdi yerleşim bölgelerinin derinliklerine kadar ulaşıyor; bu da erken uyarılar ve kitlesel göç sahnelerini yeniden gündeme getiriyor. Nitekim perşembe günü, tahliye çağrılarının ardından gelen bombardımanlar sonucu binlerce güneyli yerinden edildi. Artık ne araçlar ne de yerleşim mahalleleri hedef olmaktan uzak kalabiliyor.

Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgeden enkaz kaldıran vatandaşlar (AFP)Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgeden enkaz kaldıran vatandaşlar (AFP)

Dün güneyde, eşi benzeri görülmemiş bir gerilimin ardından temkinli bir sükûnet hâkimken, bugün saldırılar yeniden başladı. Öğle saatlerinde Raşaya el-Vadi’de bir aracın hedef alınması sonucu, Şebaa kasabasından iki kardeş hayatını kaybetti. Ayrıca, Bint Cubeyl’deki Salah Gandur Hastanesi yakınında bir araca iki güdümlü füze isabet etmesiyle yedi kişi yaralandı. Ardından Nebatiye bölgesine bağlı Braachit kasabasında bir araca yönelik üçüncü bir hava saldırısı düzenlendi.

Bu gelişmeler, son aylarda İsrail’in saldırı biçiminde gözlenen yoğunlaşma eğiliminin bir devamı niteliğinde. Saldırılar, Nebatiye’deki el-Bayad Mahallesi’nden başlayarak Zibdin ve eş-Şarkiye – ed-Duveyr kavşağına kadar uzandı; son olarak geçtiğimiz eylül ayı sonunda Bint Cubeyl’de meydana gelen ve aralarında üç çocuğun da bulunduğu sivillerin hayatını kaybettiği katliamla doruk noktasına ulaştı.

Çatışma kurallarındaki değişiklik

Geçmişte İsrail, yan hasarı en aza indirmek için sivil bölgelerden ayrı askeri hedefleri vurmayı tercih ediyordu. Bugün ise bu kuralın bozulduğu görülüyor; mahallelerde arabalar hedef alınıyor, şafak vakti evler havaya uçuruluyor ve sivil toplantılar saldırıya uğruyor. Bu değişim sadece taktiksel nitelikte değil, aynı zamanda Tel Aviv'in Hizbullah'a verilen halk desteğinin maliyetini artırma ve temas bölgelerindeki sosyal uyumu zayıflatma girişimleriyle bağlantılı stratejik bir tercihi de yansıtıyor.

Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının olduğu yerde bir Lübnanlı asker ve vatandaş (AFP)Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının olduğu yerde bir Lübnanlı asker ve vatandaş (AFP)

Gerilimin hedefleri

Bu bağlamda, emekli Tuğgeneral Said Kazah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, İsrail'in stratejisini hiç değiştirmediğini söyledi. İsrail'in değişmez hedefinin ‘Hizbullah'ı ve İran'dan Irak, Yemen, Filistin ve Lübnan'a kadar uzanan direniş eksenini kendi iradesine boyun eğdirmek’ olduğunu belirtti. İsrail'in ‘her şeyden önce kuzey İsrail'deki yerleşimcilerin güvenliğini sağlamaya çalıştığını’ ifade eden Kazah, bunu başarmak için, savaşçılar, savaş ekipmanları, silah ve mühimmat depoları gibi askeri hedef olarak gördüğü yerleri yoğun bir şekilde hedef alma taktiğine başvurduğunu açıkladı. Kazah, “Bu davranış yeni değil. İsrail'in sivil hayatlara hiçbir gerçek saygı göstermedi, Gazze Şeridi'nde bunu açıkça gördük” ifadelerini kullandı.

Güney Lübnan'da İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir alandaki molozların kaldırılmasını izleyen UNIFIL personeli (AFP)Güney Lübnan'da İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir alandaki molozların kaldırılmasını izleyen UNIFIL personeli (AFP)

Kazah, İsrail’in şu anda ve önümüzdeki iki ay içinde saldırılarını yoğunlaştırmaya çalıştığını belirterek, ‘Hizbullah’a bağlı kişi ve merkezlere yönelik suikast ve saldırıların, sivil yerleşim alanlarında bile artmasının beklendiğini’ ifade etti. Bu durumu ‘askeri baskı ve psikolojik savaş temelli ikili bir yaklaşım’ olarak nitelendiren Kazah, amacın ‘Hizbullah’ın toplumsal tabanını zayıflatmak ve kitlesinin bir kısmını, özellikle sürekli tekrarlanan can ve mal kayıpları karşısında Hizbullah’ın doğrudan dengeyi değiştirecek bir tepki vermemesinin yararlılığını sorgulamaya sevk etmek’ olduğunu söyledi.

Ayrıca Kazah, İsrail’in ‘sivil kayıplar konusuna aldırış etmediğini ve bu konuda kimsenin onu hesap vermeye zorlamadığını’ vurguladı. Ona göre İsrail, ‘Hizbullah devletin silahların toplanması kararına açıkça bağlılığını ilan etmediği, devlet projesine tamamen entegre olmadığı ve geçtiğimiz ağustos ayında hükümet tarafından alınan kararı uygulamadığı sürece’, Lübnan’ın herhangi bir bölgesinde askeri hedef olarak gördüğü her yeri vurmaya devam edecek.

Kazah, ‘İsrail’in askeri ve psikolojik baskıyı birlikte kullandığını ve kendi denklemine dayalı koşulları dayatmak için elindeki tüm araçlardan yararlandığını’ belirterek, “Bu sürecin durması, silahların yalnızca devletin elinde olmasına dair net bir Lübnan taahhüdü ve devlet düzeyinde alınan kararların uygulanmasıyla mümkündür” dedi.

İsrail'in sertleşen söylemleri ve istihbarat uyarıları

Bu askeri gerilime İsrail'de sert söylemler eşlik etti. İbranice yayın yapan medya kuruluşları, Hizbullah’ın Lübnan’ın kuzeyinde artan kapasitesinden duyulan endişenin büyüdüğünü aktardı ve ‘İsrail ordusunun şu ana kadar Beyrut’u vurmaktan kaçınmasının, takviye faaliyetleri sürerse uzun sürmeyebileceğini’ belirtti. Haaretz gazetesi ise istihbarat raporlarından aktardığı uyarılarda, ‘Hizbullah’ın yeniden güç kazanmaya çalıştığını, bunun da İsrail ordusunu gelecekteki tehditleri önlemek için operasyonlarını genişletmeye sevk edebileceğini’ yazdı. Ayrıca bazı raporlarda, ‘Batılı değerlendirmelere göre, Hizbullah’ın Suriye ve Irak üzerinden tedarik ağlarının kısmen yeniden işler hâle geldiği, buna karşın Lübnan ordusunun Hizbullah’ın askeri altyapısını yeniden yapılandırmasını engelleme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğu’ ifade edildi.