Darphane'den "1 TL" açıklaması

Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, son günlerde kamuoyunda ifade edildiği üzere, 1 TL'nin üretim değerinin 3 TL olduğu beyanının kesinlikle yalan ve gerçek dışı olduğunu duyurdu.

Fotoğraf (AA)
Fotoğraf (AA)
TT

Darphane'den "1 TL" açıklaması

Fotoğraf (AA)
Fotoğraf (AA)

Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, son günlerde kamuoyunda ifade edildiği üzere, 1 TL'nin üretim değerinin 3 TL olduğu beyanının kesinlikle yalan ve gerçek dışı olduğunu duyurdu.
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, son günlerde tedavüldeki Türkiye Cumhuriyeti'nin madeni paralarıyla ilgili gerçeklikten uzak ve mesnetsiz birtakım iddialar ile kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesini önlemek amacıyla bir duyuru yapılmasının zaruri görüldüğü aktarıldı.
Darphane'nin, Türkiye'nin madeni para ihtiyacını arz ve talebi dengeleyecek şekilde sorunsuz ve kesintisiz olarak sürdürdüğü belirtilen açıklamada, Darphane tarafından üretilen madeni paraların, yüksek güvenlik alaşımı içeren metallerden oluştuğu bildirildi.
Açıklamada, madeni alaşımda kullanılan bakır, çinko ve nikel fiyatlarının küresel çapta yüksek bir dalgalanmaya maruz kaldığı, bu durumun dünyadaki tüm madeni paraların üretimi üzerinde olumsuz etki oluşturduğu ve piyasaların tekrar dengeye oturmasıyla madeni para üretim maliyeti ile nominal değerlerin tekrar dengelendiği kaydedildi.
Bu çerçevede, son günlerde kamuoyunda ifade edildiği üzere, 1 TL'nin üretim değerinin 3 TL olduğu beyanının kesinlikle yalan ve gerçek dışı olduğu belirtilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
"Bu tür asılsız beyanlar dikkate alınmamalıdır. Ayrıca, üretimi yapılan madeni paraların ne şekilde üretileceği ve nasıl üretileceği konuları 1264 Sayılı Kanun ile düzenleme altına alınmıştır. Ayrıca, madeni paralar, 32 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Tebliği ile de korunmaktadır. Bu paraların içindeki değişik türdeki metal alaşımları elde etmek için eritmeye kalkanlar, ciddi cezai şartlarla karşı karşıya kalacaklardır."
 



Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye'nin, geçen yıl sonu itibarıyla 22 milyon 206 bin 34 olarak belirlenen çocuk nüfusu, ülke nüfusunun yüzde 26'sını oluşturdu.
Türkiye İstatistik Kurumu, 2023 yılına ilişkin çocuk istatistiklerini açıkladı.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, 2023 yıl sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişi iken bunun 22 milyon 206 bin 34'ü çocuk olarak kayıtlara geçti.

Çocuk nüfusun yüzde 51,3'ünü erkek, yüzde 48,7'sini kız çocuklar oluşturdu.

Birleşmiş Milletler tanımına göre, 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun yüzde 48,5'ini oluştururken bu oran 1990'da yüzde 41,8 ve 2023'te yüzde 26 oldu.

Nüfus projeksiyonlarına göre, çocuk nüfus oranının 2030'da yüzde 25,6, 2040'ta yüzde 23,3, 2060'ta yüzde 20,4, 2080'de yüzde 19 olacağı öngörüldü.

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023'te çocuk nüfus oranının AB ortalaması yüzde 18 oldu.

AB üye ülkeleri içinde en fazla çocuk nüfus oranına sahip ülkeler sırasıyla yüzde 23,4 ile İrlanda, yüzde 21,1 ile Fransa ve yüzde 20,9 ile İsveç olarak kaydedildi.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla yüzde 15,1 ile Malta, yüzde 15,4 ile İtalya, yüzde 15,9 ile Portekiz olarak belirlendi.

Türkiye'nin çocuk nüfus oranının AB'ye üye ülkelerden daha yüksek olduğu görüldü.

En yüksek çocuk nüfus oranına sahip il Şanlıurfa
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, geçen yıl en yüksek çocuk nüfus oranına sahip iller, yüzde 44,4 ile Şanlıurfa, yüzde 40,5 ile Şırnak, yüzde 38,2 ile Ağrı ve Muş oldu.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu iller ise yüzde 16,5 ile Tunceli, yüzde 17,5 ile Edirne ve yüzde 18,3 ile Kırklareli olarak sıralandı.

Geçen yıl toplam hane halkı sayısı 26 milyon 309 bin 332 olarak belirlendi. Hanelerin yüzde 43,6'sında 0-17 yaş grubunda en az 1 çocuk bulunduğu görüldü. Bu hanelerin illere göre dağılımı incelendiğinde, 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunan hane halkı oranının en yüksek olduğu ilin yüzde 69 ile Şanlıurfa, en düşük olduğu ilin yüzde 29,1 ile Tunceli ve Sinop olduğu tespit edildi.

Toplam hanelerin yüzde 18,9'unda 0-17 yaş grubunda 1 çocuk, yüzde 15'inde 2 çocuk, yüzde 6,3'ünde 3 çocuk, yüzde 2,1'inde 4 çocuk, yüzde 1,2'sinde 5 ve daha fazla çocuk bulunduğu kayıtlara geçti.

Çocuk nüfusun 2018'de yüzde 28,3'ü 0-4 yaş grubunda, yüzde 27,7'si 5-9 yaş grubunda, yüzde 27,7'si 10-14 yaş grubunda ve yüzde 16,3'ü 15-17 yaş grubunda yer aldı. Geçen yıl ise yüzde 24,1'inin 0-4 yaş grubunda, yüzde 29,6'sının 5-9 yaş grubunda, yüzde 28,8'inin 10-14 yaş grubunda ve yüzde 17,5'inin 15-17 yaş grubunda yer aldığı görüldü.

En popüler bebek isimleri Alparslan ve Asel
Doğum istatistiklerine göre, 2022'de canlı doğan bebek sayısının 1 milyon 35 bin 795 olduğu belirlendi. Yeni doğan bebeklerin 531 bin 946'sının erkek, 503 bin 849'unun ise kız olduğu hesaplandı. Canlı doğan bebeklerin yüzde 96,8'ini tekil, yüzde 3,1'ini ikiz, yüzde 0,1'ini üçüz ve daha fazla çoğul doğumlar oluşturdu.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, hastanede gerçekleşen doğumların oranı, 2010'da yüzde 91,6 iken 2022'de yüzde 97,3'e çıktı. Beşli karma aşı (DPT+IPV+Hib) 3 doz ile aşılama oranı 2021'de yüzde 95 iken 2022'de yüzde 99,5 oldu.

"Hayat Tabloları, 2020-2022" sonuçlarına göre doğuşta beklenen yaşam süresi, Türkiye geneli için 77,5 yıl, erkekler için 74,8 yıl ve kadınlar için 80,3 yıl olarak tespit edildi. Türkiye'de 7 yaşına ulaşan bir çocuğun kalan yaşam süresinin ortalama 71,4 yıl, erkek çocuklar için 68,7 yıl ve kız çocuklar için 74,1 yıl olduğu görüldü.

Çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaştaki çocuklar için bu süre 63,5 yıl oldu. Söz konusu süre, erkek çocuklar için 60,8 yıl iken kız çocuklar için 66,2 yıl olarak belirlendi. Bu yaş için kız ve erkek çocuklar arasındaki beklenen yaşam süresi farkının 5,4 yıl olduğu tespit edildi.

Bebeklere konulan en popüler erkek isimleri geçen yıl Alparslan, Yusuf ve Göktuğ, en popüler kız isimleri Asel, Zeynep ve Defne oldu. Erkek bebeklerin 8 bin 957'sine Alparslan, 5 bin 538'ine Yusuf, 5 bin 361'ine Göktuğ, kız bebeklerin 8 bin 114'üne Asel, 7 bin 614'üne Zeynep, 6 bin 895'ine ise Defne ismi verildi.

Türkiye'de geçen yıl 0-17 yaş grubundaki çocuklarda en çok kullanılan erkek isimlerinin Yusuf, Mustafa ve Mehmet, kız isimlerinin ise Zeynep, Elif ve Yağmur olduğu görüldü.

Toplam yaş bağımlılık oranı 2023'te yüzde 46,3 oldu. Yaş grubu 15-64 olan her 100 kişi başına düşen 0-14 yaş grubundaki çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı ise yüzde 31,4 olarak hesaplandı.

İlkokul tamamlama oranı yüzde 98,5
Milli Eğitim Bakanlığı örgün eğitim istatistiklerine göre 2021/22 öğretim yılında yüzde 81,6 olan okul öncesi eğitim seviyesinde 5 yaş net okullaşma oranının 2022/23 öğretim yılında yüzde 85 olduğu görüldü.

5 yaş net okullaşma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oran erkek çocuklar için yüzde 85,2, kız çocuklar için yüzde 84,7 olarak kaydedildi. İlkokul seviyesinde net okullaşma oranı 2022/23 öğretim yılında yüzde 93,8, ortaokul seviyesinde yüzde 91,2 ve ortaöğretim seviyesinde yüzde 91,7 oldu.

Eğitim kademesi ve cinsiyete göre okul tamamlama oranlarına bakıldığında yıllara göre artış gözlendi. İlkokul tamamlama oranı 2017/18 eğitim öğretim döneminde yüzde 98,4 iken 2022/23 eğitim öğretim döneminde yüzde 98,5 olarak hesaplandı.

Ortaokul tamamlama oranı 2017/18 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 90,2 iken 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 96,3'e yükseldi. Ortaöğretim tamamlama oranı ise yüzde 65,1'den yüzde 80,3'e çıktı.

Ortaöğretim okul tamamlama oranı cinsiyete göre incelendiğinde, 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde erkek çocuklar için yüzde 78,8, kız çocuklar için yüzde 81,8 olduğu görüldü.

Örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 19,9 milyon
Milli Eğitim Bakanlığı örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye genelinde 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 19 milyon 904 bin 679 oldu. Bu öğrencilerin yüzde 51,6'sını erkek, yüzde 48,4'ünü ise kızlar oluşturdu.

Özel eğitim gerektiren bireylere (işitme, görme, ortopedik ve hafif düzeyde zihinsel engelli) hizmet veren, özel olarak yetiştirilmiş personelin bulunduğu, geliştirilmiş eğitim programlarının uygulandığı özel öğretim kurumlarında örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 507 bin 804 olarak hesaplandı.

Özel eğitim alan öğrenciler örgün eğitimdeki öğrencilerin yüzde 2,6'sını oluşturdu. Özel örgün eğitime devam eden öğrencilerin yüzde 63,3'ünü erkek, yüzde 36,7'sini ise kız öğrencilerin oluşturduğu tespit edildi.

"Türkiye Sağlık Araştırması 2022" sonuçlarına göre ailelerin beyanları doğrultusunda, 2-14 yaş grubundaki çocukların yüzde 1,5 ile en fazla öğrenmede ve yürümede zorluk çektiği görüldü. Aynı yaş grubundaki çocukların yüzde 1'inin konuşmada, yüzde 0,8'inin görmede, yüzde 0,4'ünün ise duymada zorluk çektiği belirlendi.

Aynı dönemde çocuklarda son 6 ay içinde görülen hastalık türleri incelendiğinde, 0-6 yaş grubunda yüzde 31,3 ile en çok üst solunum yolu enfeksiyonu görüldü. Bunu yüzde 29,4 ile ishal, yüzde 6,9 ile alt solunum yolu enfeksiyonu, yüzde 6,7 ile kansızlık izledi.

Yaş grubu 7-14 olan çocuklarda da yüzde 27,1 ile üst solunum yolu enfeksiyonu ilk sırada yer aldı. Bunu yüzde 19,8 ile ishal, yüzde 11,2 ile ağız ve diş sağlığı sorunları, yüzde 8,8 ile gözle ilgili sorunlar takip etti.

Çocuk yaşta evlenme oranları geriledi
"Hane Halkı İşgücü Araştırması 2023" sonuçlarına göre, 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 22,1 olarak belirlendi. İş gücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bunun erkek çocuklar için yüzde 32,2, kız çocuklar için yüzde 11,5 olduğu hesaplandı.

Evlenme istatistiklerine göre, 16-17 yaş grubundaki kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002'de yüzde 7,3 iken 2023'te yüzde 1,9'a geriledi.

Diğer taraftan, aynı yaş grubunda olan erkek çocukların resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002'de yüzde 0,5 iken 2023'te yüzde 0,1 oldu.

Geçen yıl 22 milyon 206 bin 34 olan çocuk nüfusun içinde babası vefat etmişlerin sayısının 263 bin 757, annesi vefat etmişlerin sayısının 82 bin 291, hem annesi hem babası vefat etmişlerin sayısının ise 5 bin 461 olduğu görüldü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, 2023'te Türkiye genelinde kuruluş bakımı altında bulunan çocuk sayısının 14 bin 435 olduğu belirlendi. Mevcut koruyucu aile sayısı 8 bin 164, koruyucu aile yanında bakımı sağlanan çocuk sayısı ise 9 bin 806 oldu. Evlat edindirilen çocuk sayısı 637 olarak kayıtlara geçti.

Boşanma istatistiklerine göre, 2023'te boşanan çiftlerin sayısı 171 bin 881 olarak kaydedildi. Kesinleşen boşanma davaları sonucu 171 bin 213 çocuk velayete verildi. Çocukların velayetinin yüzde 74,9'unun anneye, yüzde 25,1'inin ise babaya verildiği tespit edildi.

En fazla çocuk ölümleri dışsal yaralanma ve zehirlenmelerden
Ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre, 2022 yılında 1-17 yaş grubunda en fazla çocuk ölümlerinin dışsal yaralanma ve zehirlenmeler nedeniyle gerçekleştiği görüldü. Söz konusu nedenle hayatını kaybeden 1-17 yaş grubundaki çocukların sayısı 2022 yılında 1275 olarak kayıtlara geçti. Sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları nedeniyle 866, iyi huylu ve kötü huylu tümörler nedeniyle 635, dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle 385 çocuğun hayatını kaybettiği belirlendi.

2009'da bebek ölüm hızı binde 13,9 iken 2022'de binde 9,2'ye düştü. Bebek ölüm hızı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yıllarında erkek bebekler için binde 14,6'dan binde 9,9'a, kız bebekler için binde 13,1'den binde 8,4'e düştüğü görüldü.

Doğumdan sonraki 5 yıl içinde ölme olasılığını ifade eden 5 yaş altı ölüm hızı, 2009'da binde 17,7 iken 2022'de binde 11,2'ye geriledi. 5 yaş altı ölüm hızı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yıllarında erkek çocuklar için binde 18,5'ten binde 12,1'e, kız çocuklar için binde 16,8'den binde 10,2'ye düştüğü belirlendi.


Bilim insanları Afrika'daki ölümcül sıcak hava dalgasının insan etkisiyle olduğunu açıkladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Bilim insanları Afrika'daki ölümcül sıcak hava dalgasının insan etkisiyle olduğunu açıkladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Bilim insanları Batı Afrika ve Sahel bölgesinde yaşanan ölümcül sıcak hava dalgasını, insanların neden olduğu iklim değişikliğine bağladı.

BBC’nin haberine göre, araştırmacılar fosil yakıtların yakılması gibi insan faaliyetlerinin sıcaklıkları normalden 1,4 derece artırdığını belirterek, bölgedeki ölümcül hava sıcaklıklarının insan etkisi olmadan yaşanmasının "imkansız"lığına işaret etti.

World Weather Attribution'dan bilim insanlarının yaptığı yeni bir çalışma, uzun süreli kömür, petrol ve gaz kullanımının yanı sıra ormansızlaşma gibi diğer faaliyetlerin gerçekleşmemesi durumunda gündüz ve gece sıcaklıklarının bu kadar yüksek seyretmesinin mümkün olamayacağını ortaya koydu.

Araştırmayla, iklim değişikliği nedeniyle Mali ve Burkina Faso'da sıcaklıkların ortalamadan 1,5 derece; geceleri ise 2 derece daha sıcak olduğu belirlendi.

Sahel bölgesindeki ve Batı Afrika'daki bazı ülkelerdeki mart sonunda başlayıp nisan başına kadar süren sıcak hava dalgasının en çok Mali ve Burkino Faso’nun güney bölgelerinde hissedildiğini ifade eden araştırmacılar, küresel iklim değişikliğinin söz konusu dönemde sıcak hava dalgasında önemli bir rolü olduğunu kaydetti.

Güney Afrika'daki kuraklık üzerine yapılan ayrı bir çalışma ise sıcaklıklara iklim değişikliğinden ziyade El Nino hava olaylarının sebep olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacılar kuraklığın nedenlerini belirlemek için sıcaklık ve yağış verilerini inceledi.

İklim değişikliğinin Aralık-Şubat döneminde bölgedeki düşük yağış miktarı üzerinde önemli bir etkisi olmadığını tespit eden araştırmacılar El Nino’nun Güney Afrika'da yağışları çok azalttığını aktardı.


Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını ABD'nin veto etmesini üzüntüyle karşıladıklarını açıkladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığının X hesabından yapılan açıklamada, ABD'nin veto kararının "İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerinin devamını sağlayacağı" belirtildi.

Suudi Arabistan'ın 15 üyeli BMGK'de Cezayir tarafından Filistin'in BM'ye tam üyeliğini talep eden karar tasarısının daimi üye ABD'nin "hayır" oyu ile reddedilmesini üzüntüyle karşıladığı kaydedilen açıklamada, "Filistin devletinin BM'ye tam üyeliğinin kabulünün engellenmesi, İsrail işgalinin inatçılığının ve uluslararası hukuk kurallarının caydırıcı olmaksızın sürekli ihlalinin sürdürülmesine katkıda bulunmakta ve bizi arzu edilen barış hedefine yaklaştırmamaktadır." ifadelerine yer verildi.

- Mısır

Mısır Dışişleri Bakanlığı da BMGK'den Filistin devletinin BM'ye tam üye olmasını sağlayacak bir karar çıkmamasından üzüntü duyulduğunu açıkladı.

Bakanlığın açıklamasında, Filistin devletini tanımanın ve BM'ye tam üyeliğini onaylamanın, yaklaşık 75 yıldır İsrail işgalinden acı çeken Filistin halkının en doğal hakkı olduğu vurgulandı.

- Ürdün

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise ABD'nin veto yetkisini kullanması sonucunda BMGK'nin Filistin devletinin BM'ye tam üye olarak kabul edememesinden "derin üzüntü" duyulduğu belirtildi

Bağımsız Filistin devleti vurgusu yapılan açıklamada, BM'ye tam üyeliğin Filistin halkının sabit bir hakkı olduğu kaydedildi.

- İslam İşbirliği Teşkilatı

İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan (İİT) yapılan yazılı açıklamada da ABD'nin vetosunun ve Filistin'in üye olamamasının üzüntüyle karşılandığı ifade edildi.

ABD'nin veto kararının meşru haklarını alabilmeleri önünde engel olduğu ve Filistin halkına dayatılan tarihi adaletsizliğin yaklaşık 75 yıldır devam etmesine yeni bir katkı sunduğu belirtildi.

- Arap Birliği

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, X hesabından konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Gayt mesajında, "Vetonun, Filistin'in Birleşmiş Milletlere tam üye olarak katılımını kabul etme konusunda açık bir uluslararası iradeyi engellemek için kullanılması son derece talihsiz bir durumdur. Ancak bunun, Araplar tarafından ve uluslararası alanda desteklenen Filistin iradesinin zaferiyle kaçınılmaz olarak sonuçlanacak uzun bir siyasi mücadeleye giden yolda yalnızca bir adım olduğunu biliyoruz." ifadelerini kullandı.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin daha sonra 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


ABD'de Columbia Üniversitesindeki Filistin gösterilerinde 100'den fazla öğrenci gözaltına alındı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de Columbia Üniversitesindeki Filistin gösterilerinde 100'den fazla öğrenci gözaltına alındı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin New York kentindeki Columbia Üniversitesi kampüsünde, Filistin'i desteklemek için düzenlenen ve rektörün talebi üzerine dağıtılan oturma eyleminde, 100'den fazla öğrenci gözaltına alındı.

CNN'in haberine göre, New York Polis Departmanı (NYPD), protestoyu sonlandırmayı reddeden herkesi gözaltına alacağını bildirmesinin ardından öğrencilere müdahale etti.

Polis, Gazze'deki soykırımı ve Filistin'in işgalinden kar eden şirketlere devam eden finansal yatırımları protesto etmek amacıyla bir araya gelen ve dağılmayı reddeden öğrencilerden 100'den fazla kişiyi gözaltına aldı.

Üniversite Rektörü Minouche Shafik, eylemin, üniversitenin işleyişi için "tehdit oluşturduğunu" belirterek, "NYPD'den bu kişilerin uzaklaştırılması için yardım talep ediyoruz." ifadesini kullanmıştı.

Sosyal medyadaki görüntülerde de rektörün talebi üzerine kampüse gelen polislerin, oturma eylemini engellediği ve karşı çıkanları gözaltına almakla tehdit ettiği görülmüştü.


CIA Direktörü'nden daha fazla yardım gönderilmezse "Ukrayna'nın savaşı kaybedebileceği" uyarısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

CIA Direktörü'nden daha fazla yardım gönderilmezse "Ukrayna'nın savaşı kaybedebileceği" uyarısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns, ülkesinin daha fazla askeri destek göndermemesi durumunda Ukrayna'nın yıl sonuna kadar "Rusya'ya karşı savaşı kaybedebileceği" uyarısı yaptı.

CNN'in haberine göre Burns, Texas eyaletindeki George W. Bush Merkezi'nde düzenlenen "2024 Liderlik Forumu"nda Rusya-Ukrayna Savaşı'na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ABD'nin daha fazla askeri yardım sağlamaması halinde Ukrayna'nın 2024'ün sonuna kadar savaş alanında kaybetme riskinin oldukça yüksek olduğunu belirten Burns, "Cephaneleri tükeniyor ve bizim de onlara yardım etmek için zamanımız tükeniyor." ifadesini kullandı.

Burns, ABD'nin Ukrayna'ya desteğini ertelememesi gerektiği uyarısında bulundu.


Eski BM Filistin Raportörü Falk'a göre Gazze'de soykırım, Batı'nın onay ve desteğiyle yapılıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Eski BM Filistin Raportörü Falk'a göre Gazze'de soykırım, Batı'nın onay ve desteğiyle yapılıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü olarak 2008-2014 döneminde görev yapan Richard Falk, İsrail'in Gazze'deki soykırımının "Batı'nın liberal demokrasilerinin onayı ve desteğiyle yapıldığını" söyledi.

Princeton Üniversitesi Uluslararası Hukuk Fahri Profesörü Falk, İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerini ile aleyhinde süren davalar ve ABD'nin desteği hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Gazze'de 7 Ekim 2023'ten itibaren yaşananların "hem beklendik hem de beklenmedik olduğu" yorumunu yapan Falk, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun başbakan seçilip "İsrail tarihindeki en aşırı sağcı hükümeti" kurmasının bugün yaşananlara kapı araladığını dile getirdi.

Falk, Netanyahu'nun hükümet programında yer alan "Büyük İsrail" planının başta Batı Şeria ve Doğu Kudüs olmak üzere Filistin'in işgal altındaki topraklarını İsrail'e katmayı içerdiğine işaret ederek, "Bu bakımdan, bugün yaşananlar, İsrail-Filistin ilişkilerinin yeni bir aşamasından ziyade bir devamıdır." dedi.

- "Batı'nın liberal demokrasilerinin onayladığı ve desteklediği ilk soykırım"

7 Ekim'den sonra yaşananlar ile öncesi arasındaki değişimin İsrail tarafından halihazırda uygulanmakta olan apartheid sistemi, uluslararası insancıl hukuk ihlalleri ve toplu cezalandırmanın "soykırım" olarak tanımlanabilecek hale dönüşmesi olduğunu dile getiren Falk, "Yaşanan değişim, insanlık tarihindeki en özgün ve somut soykırım örneğinin yaşanmasıdır, çünkü (bu soykırım) gerçek zamanlı olarak kayıtlara geçiyor." diye konuştu.

İsrailli liderlerin açıklamaları ve kullandıkları dilin "soykırım işleme suçu niyetine" dair kanıtlar sunduğunu aktaran Falk, "Bu, Batı'nın liberal demokrasilerinin onayladığı ve desteklediği ilk soykırım olması gerçeğinin vurgulandığı oldukça sıra dışı bir durumdur." değerlendirmesinde bulundu.

- Batı ülkelerine "çifte standart" eleştirisi

Yaşananların sadece Gazze için değil uluslararası hukuk ve demokrasi ile insan haklarını savunan ülkelerin tutumları açısından da "dramatik olduğunu" dile getiren Falk, söz konusu ülkelerin konu Filistin olunca çifte standart uyguladığını kaydetti.

Falk, "Bu çok dramatik bir olay ve jeopolitiğin uluslararası hukuka karşısında daha önemli olduğunun oldukça dramatik bir göstergesi olmaya devam ediyor." ifadesini kullandı.

Richard Falk, İsrail'in en büyük destekçilerinden biri olan ABD'nin, Gazze'de yaşanan insanlık trajedisi hakkındaki söylemlerinde gözlemlenen değişimlerin herhangi bir politika değişimine neden olup olmayacağının İsrail'in bundan sonra atacağı adımlara bağlı olduğunu kaydetti.

- Biden, "ince bir çizgide yürüyor"

Falk, ABD Başkanı ve 5 Kasım'da yapılacak seçimlerde Demokrat Partinin adayı olması beklenen Joe Biden'in İsrail'e verdiği desteğin özellikle ABD'li Müslümanlar arasında rahatsızlığa neden olduğuna dikkati çekti.

Falk, "Biden şu anda, ABD'de kasım ayında ikinci kez başkan olmak için yürüttüğü seçim kampanyası ile Müslüman Amerikan toplulukları da dahil olmak üzere normalde Demokrat olan insanlardan gelen çok sayıda karşı çıkışla karşılaştığı seçim kampanyası sırasında bir tür ince ipte yürüyor." diye konuştu.

Başkanlık seçimlerinin yaklaşması ve Demokrat Partinin en önemli seçmen gruplarından sayılan Müslümanlardan gelen eleştirilerin, Biden yönetiminin söylemlerinin değişmesine neden olduğu değerlendirmesi yapan Falk, öte yandan bu durumun da İsrail yanlısı bağışçıların baskısına yol açtığını söyledi.

- Netanyahu'nun taktiği "daha geniş bir savaş çıkartmak olabilir"

Falk, yakın gelecekte Netanyahu'nun Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD ile ilişkileri nasıl dengeleyeceği konusunda ikilemle karşılaşacağı değerlendirmesinde bulunarak, "Filistinlilerin önemli bir bölümünü Mısır ya da Ürdün sınırlarına sürerek onlardan kurtulma ve Hamas'ı Filistin mücadelesinde siyasi bir güç olarak ortadan kaldırmayı başarma politikalarının başarısız olduğu açık." dedi.

Netanyahu'nun İsrail içinde de eleştirilerin odağında olduğunu hatırlatan Falk, "Taktiğinin, dikkatleri Filistinlilere yönelik politikaların başarısızlığından uzaklaştırmak için bölgede daha geniş bir savaş yaratmak olması güçlü bir olasılık." ifadesini kullandı.

Falk, Biden'in İsrail ordusunun 1 Nisan'da Gazze'deki Deyr el-Belah bölgesine düzenlediği ve Dünya Merkez Mutfağının (World Central Kitchen-WCK) 6'sı yabancı biri de Filistinli olmak üzere 7 çalışanın öldüğü saldırıyı desteklemezken, öte yandan İran'a verdiği yanıta desteğini bildirdiğini hatırlatarak, "Bu da neredeyse İsrail'e, çatışmayı genişletme ve İsrail ile işgal altındaki Filistin arasındaki ilişki üzerindeki baskıyı azaltma yönünde bir sinyaldir." değerlendirmesinde bulundu.

- İsrail ve Filistin çatışması dünyayı ikiye ayırdı

Saldırıda ölen WCK çalışanlarının 6'sının İsrail'i destekleyen ülkelerin vatandaşları olduğuna dikkati çeken Falk, İsrail'in bu nedenle uluslararası toplum karşısında imajını değiştirmeye yönelik adımlar atmaya çalıştığını dile getirdi.

Falk, "Dikkat ederseniz, bu olay medyada, Filistinlilerin çok daha ciddi ve büyük bir şekilde mağdur olduğu daha önceki vahşetlerin alamadığı kadar yer buldu. Ve Netanyahu ilk kez yapıldığı iddia edilen hata için özür diledi." diye konuştu.

7 Ekim'in ardından İsrail ve Filistin'i destekleyen ülkeler ve geçmişleri arasında bir bağlantı olduğunu belirten Falk, şunları kaydetti:

İsrail'i destekleyen tüm ülkelerin ya Avrupa'daki eski sömürgeci güçler ya da dünyanın diğer bölgelerindeki yerleşimci sömürgeci beyaz ülkeler, beyazların hakim olduğu ülkeler ve tabii ki ABD ve Kanada olduğunu görürsünüz. Filistinlilerin yanında yer alanların tamamı ise ya dünyanın İslami kesiminden, ya komşu ülkelerden, ya da Güney Afrika ve Nikaragua gibi Küresel Güney'den. Yani çatışmanın jeopolitik bir özelliği var ve bir tarafa Küresel Batı'yı, diğer tarafa da dünyanın geri kalanını koyuyor.

- "BMGK'da veto yetkisine sahip üyeler kendi stratejik çıkarlarını önemsiyor" eleştirisi

Falk, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanında süren (UAD) dava ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) soruşturmasından çıkacak kararlara İsrail’in uymasını beklemenin "naiflik" olacağını söyleyerek, şunları kaydetti:

İsrail'in uluslararası hukuka ve BM kararlarına uymama konusunda uzun yıllara dayanan tutarlı bir sicili var. Ve daha şimdiden BM'ye, UAD ve UCM'ye şikayetler üzerinde yargı yetkisini kullandığı için saldırmıştır. Temelde İsrail'e yönelik bu tür eleştirilerin bir tür antisemitizm olduğunu öne sürüyorlar.

UAD'ın ilan ettiği ihtiyatı tedbir kararlarının İsrail tarafından dikkate alınmadığını ve ABD'nin veto yetkisine sahip olduğu BM Güvenlik Konseyinin de bunları uygulamakta başarısız olduğunu belirten Falk, yaptırım uygulama gücünün BM Güvenlik Konseyine ait olduğunu anımsattı.

Falk, "Veto yetkisine sahip olan Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi, kendi stratejik çıkarlarının UAD'den çıkacak sonuçla çatıştığını gördüklerinde, uluslararası hukuka ve BM'nin açık otoritesine saygı göstermekle tamamen tutarsız olmasına rağmen veto etmekten çekinmezler." eleştirisinde bulundu.

ABD'nin Güney Afrika'nın UAD'de İsrail aleyhine açtığı davanın "hukuki değeri olmadığı ve dikkate alınmaması gerektiği" yönündeki savunmasının UAD yargıçları tarafından desteklenmemesinin önemli bir duruş olduğunu belirten Falk, bunun ABD'nin "jeopolitik taahhütleriyle çeliştiğinde uluslararası hukuku ne kadar küçümsediğini gösterdiğini" sözlerine ekledi.


İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 İsrail'in, Suriye'nin güney sınırlarında Beşşar Esed rejimi ordusunun hava savunma sistemlerinin bulunduğu birkaç noktaya roket saldırısı düzenlediği ileri sürüldü.

Suriye'deki haber ajansı SANA'nın askeri kaynağa dayandırdığı haberinde, yerel saatle 02.55'te Suriye'nin güney bölgesinde bazı noktaların, İsrail güçleri tarafından roketlerle hedef alındığı iddia edildi.

Haberde, "Düşman İsrail, Filistin'in kuzeyinden Suriye'nin güney bölgesindeki hava savunma sistemlerini roketlerle vurdu. Saldırıda maddi hasar meydana geldi." ifadeleri kullanıldı.

Diğer yandan, İsrail makamlarından saldırıya ilişkin açıklama yapılmadı.

Suriye'nin güneyinde Şam ve kırsalındaki bölgelerde Suriye ordusu ve İran destekli terörist grupların yanı sıra Lübnan Hizbullahı unsurlarının bulunduğu biliniyor.

İsrail, iç savaşın başladığı 2011'den bu yana Suriye'de zaman zaman İran destekli gruplara ve Suriye ordusuna ait askeri noktalara saldırılar düzenliyor.

İran basını, İran Hava Kuvvetleri Üssü'ne ev sahipliği yapan İsfahan eyaletinin kuzeydoğusunda patlama seslerinin geldiğini duyurmuştu.

İsfahan eyaletindeki patlama seslerinin ardından Tahran, İsfahan ve Şiraz ile İran'ın bazı bölgelerindeki uçuşların askıya alındığı bildirilmişti.

Amerikan medyası, ABD'li yetkililere dayandırdığı haberlerinde, İsrail'in İran topraklarına yönelik bir saldırı düzenlediğini yazmıştı.


Cibaliya'da enkazdan çıkarılan Filistinli aile, Refah'ta yoklukla mücadele ediyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Cibaliya'da enkazdan çıkarılan Filistinli aile, Refah'ta yoklukla mücadele ediyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail'in güvenli bölge olduğu iddiasıyla Gazze'nin kuzey ve orta kesiminden güneye zorla göç ettirdiği Filistinliler, havaların da ısınmasıyla birlikte çadırlarda zor günler geçiriyor.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları 7'inci ayında devam ederken, Refah'ta sayıları yaklaşık 1,5 milyonu bulan Filistinli, kışın dondurucu soğuğundan sonra şimdi de yazın bunaltıcı sıcağıyla mücadele ediyor.

Bu ailelerden biri de kuzeydeki Cibaliya Mülteci Kampı sakinlerindenken evlerinin yıkılmasıyla güneye göç etmek zorunda kalan Ummu Abid'in 10 kişilik ailesi.

- Enkazdan çıktıktan sonra Refah'a uzanan göç yolculuğu

Ummu Abid'in ailesinin yaşadığı ev, saldırılar başladıktan 10 gün sonra bombalandı.

Enkazın altından sağ kurtarılan Ummu Abid ve ailesi, önce hastaneye götürüldü oradan da bir okula sığındı.

Okulda 3 gün kalan aile, oranın da bombalanmasının ardından Refah'a göç etmek zorunda kaldı.

- Çadır sıcak, hayat zor

Filistinliler için Refah'ta çadırda yaşam, havanın sıcak olması ve suyun az bulunması nedeniyle dayanılmaz bir hal alıyor.

Ummu Abid, "Burada güneş altında sıcaktan kavruluyoruz. Ben tansiyon hastasıyım. Güneşin altında ve ateşin başında kalmamam gerek." diyerek yaşadıkları sıkıntıları anlattı.

Bir bidon su almak için "dünyanın bir ucuna" gitmek zorunda kaldıklarını ve saatlerce kuyrukta beklediklerini ama çoğu zaman alamadan döndüklerini ifade eden Filistinli anne, tuvaletlerin de uzakta olduğunu, gece çocukların tek başlarına gitmeye korktuklarını ayrıca alanın kötü koku yaydığını ve çocukları hasta ettiğini aktardı.

- Her gün yemek pişiremiyorlar

Refah'ta hava sıcakken ateşte yemek pişirmek ise başka bir işkenceye dönüşüyor.

Yemekleri topladıkları odunlarla ya da kartonlarla yaktıkları ateşte pişirdiklerini kaydeden Ummu Abid, "Her gün güneş altında ateş başında yemek pişiremiyorum. Peynir ya da konserve gibi şeyler yiyoruz. Mesela bugün pişiremedim." dedi.

Ummu Abid, Refah'a ilk geldiklerinde havaların çok soğuk olduğunu, yatacak yatak ve yorganları olmadığı için çok üşüdüklerini, şimdi ise havaların sıcak, çadırın ise "ateş gibi" olduğunu dile getirdi.

Ummu Abid'in kızlarından Gazel Abid ise zamanının büyük kısmını çadır kentte açılan sınıfta Kur'an-ı Kerim'i ezberleyerek geçirdiğini söyledi.

Okuluna dönmeyi ve kuzeydeki arkadaşlarını görmeyi istediğini ifade eden Gazel, sıcak havadan çok bunaldıklarını da sözlerine ekledi.


ABD Savunma Bakanı Austin, İsrailli mevkidaşı Gallant ile İran ve Gazze’yi görüştü

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD Savunma Bakanı Austin, İsrailli mevkidaşı Gallant ile İran ve Gazze’yi görüştü

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ile İran ve Gazze konusunu görüştü.

Pentagon Sözcüsü General Pat Ryder tarafından yapılan yazılı açıklamada, Austin ile Gallant’ın telefon görüşmesi gerçekleştirdiği belirtildi.

Açıklamada, iki bakanın bölgesel tehditler ve “İran’ın Orta Doğu’da istikrarı bozucu eylemleri” hakkında görüş alışverişinde bulunduğu aktarılarak, Austin'in Gazzeli sivillere Aşdod Limanı’ndaki yeni rota da dahil olmak üzere insani yardım akışının artırılmasının ve sürdürülmesinin önemine işaret ettiği bildirildi.

İki bakanın görüşmesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze'nin güneyinde yaklaşık 1,5 milyon yerinden edilmiş Filistinlinin sığındığı Refah kentine girmek için tarih belirlediğinin duyurulmasının ardından geldi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İsrailli yetkililerle Gazze'deki Refah kentinin durumunun ve İsrail’in olası askeri operasyonunun tartışılmaya devam ettiğini açıklamıştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze'nin güneyindeki Refah kentine girmek için tarih belirlediği duyurulmuştu.


FBI: Çin bağlantılı bilgisayar korsanları, ABD'nin altyapısına saldırı için pusuda bekliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

FBI: Çin bağlantılı bilgisayar korsanları, ABD'nin altyapısına saldırı için pusuda bekliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Direktörü Christopher Wray, Çin bağlantılı bilgisayar korsanlarının ülkesinin kritik altyapısına saldırmak için pusuda beklediklerini bildirdi.

New York Post gazetesinin haberine göre FBI Direktörü Wray, ABD'deki Vanderbilt Üniversitesinde düzenlenen programda konuştu.

Wray, Çin bağlantılı bilgisayar korsanlarının su arıtma tesisleri, enerji hatları, ulaşım ve bilgi teknolojisi gibi ABD'nin kritik altyapılarına saldırmak için tetikte olduklarını ve pusuda doğru anı beklediklerini ifade etti.

FBI ve diğer federal yetkililerin sahne arkasında bu tehdide karşı koymak için çabaladığını anlatan Wray, Çin'in sivil altyapıya saldırarak panik oluşturmak ve halkın irade gücünü kırmak istediğini savundu.

Çin'in ABD endüstrisinden entelektüel mülk, teknoloji ve araştırmaları "çalmak" için agresif şekilde çalıştığını öne süren Wray, bu tehdidin artık kapıda olduğunu belirtti.

Wray, 31 Ocak'ta ABD Temsilciler Meclisi üyelerine yaptığı konuşmada da benzer uyarıda bulunmuştu.