Afrikalılar kara kıtadaki uluslararası rekabetle nasıl yüzleşiyor?

Ülkeler kaynakları tüketmek yerine onlardan faydalanmalı. Rusya, ABD ve Çin arasındaki çatışmanın en belirgin dosyaları bunlar

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Güney Afrikalı mevkidaşı Naledi Pandor ile son Afrika gezisi sırasında / Fotoğraf: AFP
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Güney Afrikalı mevkidaşı Naledi Pandor ile son Afrika gezisi sırasında / Fotoğraf: AFP
TT

Afrikalılar kara kıtadaki uluslararası rekabetle nasıl yüzleşiyor?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Güney Afrikalı mevkidaşı Naledi Pandor ile son Afrika gezisi sırasında / Fotoğraf: AFP
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Güney Afrikalı mevkidaşı Naledi Pandor ile son Afrika gezisi sırasında / Fotoğraf: AFP

Emani Tavil
Uluslararası sistemin kutuplarından yetkililer bu ay Afrika'ya akın etti.
İçinde bulunduğumuz milenyumdaki en gelişmiş kıta ve en büyük kaynaklar üzerindeki küresel rekabetin boyutunu gözler önüne seren bir sahnede, kıtaya en son gelenlerden biri Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov oldu.
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen ziyaretini henüz tamamlamazken, Çin Dışişleri Bakanı Chen Jang ondan önce kıtayı ziyarete gelmişti.
Belki de bu sahne bizi meraklandırıyor;
Her bir taraf hangi platformlardan yola çıkıyor? 
Her biri bu taraflarca ilan edilen stratejilerin hedeflerine nasıl ulaşabilir? 
Kıtanın kendi yetkilileri tarafından ister medyada ister belirli politikalarla dile getirilen mücadelenin durumu konusunda kıtanın konumu nedir?

Çin ekonomisi ve silahlanma
Çin düzeyinde ekonomik platform, Pekin'in kullandığı ve hala kullanmakta olduğu platformların ilkiydi.
Bu platform, ABD'den dört kat daha fazla, Afrika'nın en büyük ikili ticaret ortaklığıdır.
2021 yılında Çin ile Afrika arasındaki ticaret hacmi önceki yıla göre artarak 254 milyar doları buldu.
Buna paralel olarak Çin, 2020 yılı istatistiklerine göre Afrikalılara 36,6 milyar dolardan fazla borç verirken, geçenğustos ayında 17 Afrika ülkesinin borçlarının bir kısmını sildi.
Çin platformlarından ikincisi askeri platform oldu. 2017 yılında Çin, ilk askeri üssünü Afrika kıtasının doğusundaki Cibuti'de tamamlarken şu anda Ekvator Ginesi'nde Atlantik Okyanusu üzerinde bir askeri üssün inşası üzerine çalışıyor.

Rusya yatırım arıyor
Çin, Sahra Altı Afrika'nın Rusya'dan sonra en büyük ikinci silah tedarikçisi konumunda bulunuyor.
Çin bölgeye yapılan silah sevkiyatının yüzde 22'sini karşıladığından, Afrika'daki silahlanma platformu hem Çin hem de Rusya tarafından kullanılıyor.
Kıtadaki Rus askeri satışlarının hacmi şu anda 23 Afrika ülkesinde konuşlanmış olan Rus paralı asker grubu Wagner gibi güvenlik şirketlerinin benzersiz etkinliğine ek olarak, askeri ihtiyaçlarının yüzde 22'sini oluşturuyor.
Fransa'nın hem Mali'den hem de Burkina Faso'dan birliklerini çekmesi Wagner grubunun faaliyetlerinin en önemli yansımasıdır.
Moskova ayrıca madencilik, petrol ve gaz arama alanlarındaki yatırımları da kullanıyor.
Rus jeologları Mısır, Sudan, Gana, Libya, Madagaskar, Orta Afrika ve Mozambik'te faaliyet gösteriyor.

Yüzleşme dosyaları
Stratejik düzeyde, ABD'liler Çin'in Bir Kuşak Bir Yolprojesini uluslararası bir hegemonya olarak görüyor.
Bu nedenle, özellikle kuşağın dördüncü yolu Kızıldeniz'den geçtiği ve denizin Batı Afrika kıyısındaki limanlarını hedef aldığı için iki ülkenin karşı karşıya geldiği platform Afrika'dır.
Bu bağlamda şimdilerde ABD'nin düşüncesi ve yaptıkları, geçen ağustos ayında açıklanan ABD stratejisine ve 2022 yılı sonunda gerçekleştirilen ABD-Afrika zirvesine ek niteliğindedir.
Çin ile Rusya'nın batıyla çatışmasının bölümleri de Çin'in Afrikalılara olan borçları dahil olmak üzere çeşitli platformlardan kaynaklanıyor.
Batılı akademik ve medya çabaları, Çin'in Afrikalılara olan borcunun soyut bir tuzak olduğu fikrini desteklemeye odaklandı.
Bu alandaki belki de en önemli çalışmalardan biri Mart 2021'de "Çin nasıl borç veriyor: 100 Çin sözleşmesinden oluşan bir vaka çalışması" başlığıyla yayımlanan çalışmaydı.
Çalışma, Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) ve Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü (PIIE) tarafından yayımlandı.
Çalışmanın ortaya koyduğu belki de en önemli şey, Çin İhracat ve İthalat Bankası (Çin Exim Bank) tarafından yürütülen ve görünüşe göre şüpheli alacakların tahsili karşılığında borçluların varlıklarına el konulmasını mümkün kılan kredilerin gizliliği ilkesidir.
Ayrıca Çin, dışişleri bakanının son Afrika gezisi sırasında Afrika Birliği (AfB) genel merkezinde sözde "borç tuzağının" Çin ve Afrika'ya dayatılan bir anlatı tuzağı olduğunu söylemesiyle Batı'nın tavrıyla yüzleşti.
Chen Jang, Pekin'in G20 tarafından başlatılan borç servisi ödemelerini askıya alma girişiminde aktif bir ortak olduğunu vurgularken, Çin'in her zaman yardım etmeye kararlı olduğuna dikkat çekti.
Ayrıca Çin, 19 Afrika ülkesiyle borç erteleme konusunda uzlaşmaya vardı ve G20 üyeleri arasında en fazla borç ödemelerini askıya alan ülke oldu.
Telekomünikasyon dosyası, Pekin ve Washington arasındaki çatışmada neredeyse hiç bilinmeyen dosyalardan biri.
Bunun nedeni Huawei şirketinin kuzey yarımkürede yasaklanmasının ardından Afrika'da faaliyet gösteriyor olmasıdır.
Çin merkezli çok uluslu şirket Huawei'nin bileşenleri, 4G ağlarının yaklaşık yüzde 70'ini oluşturuyor ve şu anda Nijerya'da 5G teknolojisi sağlıyor.

Afrika stratejisi yok
Genel olarak, Afrika üzerindeki uluslararası çatışmaya göğüs germek için birleşik bir Afrika stratejisi olduğunu söyleyemeyiz. Kıtadan çıkan her şey birbirinden izole çabalardır.
Ancak seçkinlerin, özellikle de genç seçkinlerin arasında kıtanın kaynaklarına yönelik uluslararası mücadelenin yansımalarına ilişkin farkındalığın önemini inkâr edemeyiz.
Belki de bu, Paris ve Washington'un Afrika'ya yönelik yaklaşımlarının, Fransa'nın yaklaşık iki yıl önce yaptığı gibi, gerek ortak zirvelerde gerekse ayrı konferanslarda şu anda bu iki sektörü hedef aldığını açıklıyor.
Güvenlik düzeyinde, Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma'nın öne sürdüğüne göre, Afrika'nın çok kutuplu bir dünyada küresel güvenlik çabalarına katılma olasılığına ilişkin öneriler mevcut.
Afrika'nın uluslararası çıkarları etkileyen yansımaları olan güvenlik ve sosyal sorunları olduğu gerçeğinden hareketle, kırılgan Afrika sınırlarının durumu ve bunun terörizm, organize suç ve yasa dışı göç olgusunu şiddetlendirmedeki rolü dahil olmak üzere bütün bunlar örnek düzeyindedir ancak bu kadarla sınırlı değildir.
Doğal ve ekonomik kaynaklara gelince, uluslararası mücadele durumunun Afrika'ya yönelik uluslararası mücadelenin kutupları arasındaki mevcut fırsatlar arasında ayrım yapma fırsatları sağladığı inkar edilemez.
Nijer ve Zimbabve'nin ABD'ye lityum pil ham maddesi ihraç etmeyi reddetmeleri ve bu amaçla kendi topraklarında fabrika kurma istekleri konusundaki son durumu belki de bu bağlamda okunabilir.
Kenya'daki parlamenterler ve sivil toplum, Nairobi ile Mombasa arasındaki bir demiryolu için beş milyar dolar değerindeki bir Çin kredi sözleşmesini incelemeyi ve bazı şartlarını reddetmeyi başardı.
Bu düzensiz çabalar, AfB'nin Afrika için uluslararası rekabet durumuna karşı kıta bazında planlar benimseme ve bundan yararlanmaya çalışma ihtiyacını ortadan kaldırmıyor.
Aksine, Afrika ülkelerine imalat sanayilerinde yardımcı olmak için uluslararası tarafların yardımını istemek açısından bu durumla başa çıkmak için uygun ortamı yaratmaya çalışıyor.
Ayrıca Afrika birincil kaynaklarına katma değer sağlayacak ve Afrika kamu bütçelerini destekleyecek şekilde teknoloji transferinin gerçekleştirilmesi, ekonomik etkileşimlerin şeffaflığının sağlanması, parlamento gözetiminin etkinliğinin ve yürütme makamından bağımsızlığının sağlanması ve özellikle Afrika emeğinin Asya'dakilere kıyasla düşük maliyeti ışığında Afrika'ya akan doğrudan yatırım operasyonlarını izleme ortamı sağlanması amaçlanıyor.
Sonuç olarak öyle görünüyor ki, AfB, Afrika araştırma merkezleri ve her yerdeki Afrika seçkinleri, Afrika için uluslararası mücadelenin durumunu incelemeli ve bu durumla yenilikçi araç ve mekanizmalarla başa çıkmaya çalışmalıdır.
Önlerinde ise 19'uncu yüzyılda olduğu gibi Afrikalıların tükenme durumuna alternatif olarak bu kez kaynaklarından yararlanmalarını sağlayan düşünce yöntemleri var.

Independent Türkçe 



ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
TT

ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)

Tarık Ali

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın önümüzdeki günlerde ABD’yi ziyaret ederek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na hitap etmesi bekleniyor. Şara, 1967 yılında Salah Cedid liderliğindeki hareket tarafından desteklenen koalisyon başkanı Nureddin el-Attasi'nin yaptığı son konuşmadan bu yana, yaklaşık 60 yıldır ABD’de ve özellikle de BM’de konuşma yapan ilk Suriye Cumhurbaşkanı olacak. Attasi, Hafız Esed ve Baasçı askeri cunta tarafından 1966 yılında ‘Şubat Hareketi’ olarak bilinen, selefi Emin el-Hafız'a karşı kanlı bir darbenin ardından iktidara gelmişti.

hyu76ı
Attasi, uzun süre iktidarda kalamadı (Wikipedia)

Attasi, Suriye'de uzun süre iktidarda kalamadı. Baba Esed, konumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz, aynı süreci tekrarladı ve devrimci yoldaşlarının ve siyasi projesinin geri kalan üyelerini, başta Cumhurbaşkanı Attasi ve seçkin komutan General Salah Cedid, Subay İşleri Ofisi Direktörü ve Baas Partisi Bölge Sekreteri olmak üzere herkesi iktidardan indirdi. Onları 16 Kasım 1970'te ‘Düzeltici Hareket’ adı verilen darbe ile Mezze Askeri Hapishanesi’ne gönderdi. Esed daha sonra Ahmed Hasan el-Hatib’i iktidara getirdi ve ne askeri ne siyasi geçmişi olmasına rağmen üç ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevini ona emanet etti. Ardından herhangi rakibinin olmadığı bir referandum düzenledi. Esed, 1971 yılında yapılan referandumda oyların yüzde 99'undan fazlasını alarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

ABD’yi hiç ziyaret etmeyen başkan

Baba Esed 2000 yılının haziran ayında öldüğünde, 30 yıl boyunca iktidarda kalmasına rağmen ABD’ye hiç ayak basmadan görevini bırakan devlet başkanı olarak tanımlandı. Çünkü üst düzey başkanlar ve yetkililer, çözülmemiş sorunları çözmek için Şam'a seyahat etmişlerdi. Babasının izinden giden (Suriye’nin devrik Devlet Başkanı) Beşşar Esed de görevde olduğu süre içinde hiçbir zaman ABD topraklarına ayak basmadı.

Suriye’de 1963 yılının Mart ayında gerçekleşen askeri darbenin ve 1970 yılındaki ‘Düzeltme Hareketi’ adlı darbenin babası, Marksizmin meyvelerini toplamak umuduyla, erken dönem siyasi idolü (Sovyetler Birliği’nin ilk devlet başkanı) Vladimir Lenin’den ve onun 1917 yılında gerçekleştirdiği Bolşevik Devrimi'nden sürekli ilham almaya çalıştı. Bazen başarılı olsa da (Arjantinli Marksist devrimci) Ernesto Che Guevara (merhum Küba Devlet Başkanı) Fidel Castro ve (merhum Venezuela Devlet Başkanı) Hugo Chávez ile karşılaştırılabilir bir örnek olmaya ve Araplar için merhum Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın halefi olarak konumlanmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Burada başarısızlığın nedenleri sayısız denecek kadar çok. Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau'nun fikirlerine ve devrimci Napolyon’un düşüncesine dayanan bir sosyal sözleşmeden ilham almaya çalıştığında bile, (Fransız Devrimi sırasında zulmün sembolü haline gelen bir Fransız kalesi) Bastille'ın duvarlarını yıkmak yerine Sednaya Hapishanesi'nin duvarlarını inşa etmeye başladı.

vfd
Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi (Independent Arabia)

Tüm bu sebeplerden dolayı, ABD topraklarına hiç ayak basmadan ölmeyi arzularken, Kasiyun Dağı'nın eteklerindeki sarayından bölgedeki ipleri elinde tutuyordu. Bu durum, oğlu Beşşar’ın politikalarının aksine, açık bir gerçekti. Başlangıçta Beşşar’ın devlet başkanı olması planlanmamıştı. Ağabeyi Basil 1994 yılında Şam Uluslararası Havaalanı yolunda ani bir trafik kazasında ölmeseydi, belki de o koltuğa hiç oturamayacaktı.

Son konuşma

1967 haziranındaki yenilginin ardından Suriye Cumhurbaşkanının BM’de yaptığı son konuşmanın nadir bulunan bir kaydına Independent Arabia ulaştı. Attasi, BM Genel Kurulu’na hitap ettiği kısa konuşmasında şunları söylüyordu:

“İsrail, Arap vatanımızın yeni bölgelerine kolonyal bir işgal gerçekleştiriyor. Bu saldırganlığı kınamak ve etkilerini kısıtlamak ve ön koşul olmaksızın tamamen ortadan kaldırmak için bugün BM Genel Kurul tarafından temsil edilen küresel vicdana olan güvenimizi ifade etmek üzere buradayız. Tüm Arap ve barışsever halklar bu toplantıyı sabırsızlıkla bekliyorlar.”

Daha sonra bazı politikacılar ve büyükelçiler, Attasi’nin konuşmasının, on yıllardır ülkeyi domine eden aynı ‘Baasçıların mürekkebiyle’ yazılmış olduğu değerlendirmesinde bulundular.

Sovyetler Birliği

Leonid Brejnev, 1964 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevini üstlendi. Ta ki 1984 yılına kadar bu görevde kaldı. Suriye'nin en kötü saha, siyasi ve askeri koşullarını yaşadığı ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile çatıştığı bir dönemde Hafız Esed'in güvenilir bir müttefiki ve ortağı idi. Esed, uluslararası, askeri ve bazen de mali ihtiyaçlarını karşılayan bu güçlü ittifaka bağlı kalmaya devam etti ve Doğu bloğuna açık bir eğilim gösterdi. İki taraf arasındaki ilişkinin gücü, karşılıklı ziyaretlerin sayısından ve Brejnev'in ulusal kurtuluş güçlerine verdiği destekten anlaşılabilir. Buna, ekonomik olarak desteklediği ve bir şekilde altyapısını geliştirdiği Suriye de dahildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, Rus liderin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına uygun olarak Arap-İsrail çatışmasını çözme girişiminin de önünü açtı.

Bu yakın ortaklık, Mikhail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde iktidara gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde, iç ve dış reform projeleri gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle Sovyetler Birliği'nin çöküşü yaşandı ve Sovyetler Birliği’nin müttefiki Suriye ve Hafız Esed rejimi ile iş birliği, glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılandırma) politikaları altında asgari düzeye indirildi. Bu iki politika Sovyetler Birliği'nin çöküşüne yol açarak Suriye'nin Doğu bloğundaki stratejik projesine ciddi zarar verdi.

Karmaşıklık aşaması

Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi. İki ülkenin çıkarları, başta Doğu ve Batı blokları arasındaki Soğuk Savaş, Arap-İsrail çatışması, Lübnan iç savaşı, İran’daki İslam devrimi, birinci ve ikinci Körfez savaşları ve Müslüman Kardeşler meselesi olmak üzere birçok hassas konuda sık sık çatıştı. Diğer konular arasında 11 Eylül olayları, Suriye'nin Lübnan'daki varlığı, Irak'ın işgali ve 2011 Suriye devrimi sayılabilir.

Merhum ABD Başkanı Richard Nixon 1974 yılında, eşi Pat ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan beri devam eden bir anlaşmazlığın ardından Şam'ı ziyaret etti. Ziyaretin amacı, iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri canlandırmaktı. ABD, 1979'da Suriye'ye ‘terörü destekleyen ülke’ olarak nitelendirerek yeniden yaptırımlar uygulayana kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD, Şam rejimine silah ve ileri teknoloji ekipman satışını yasakladı, finansal ve ticari kısıtlamalar getirdi.

Suriye, 1980'li yıllarda ABD’nin isteklerinin aksine, Irak'a karşı savaşta İran'ın yanında yer aldı. Ancak, 1990'larda Amerika'nın istekleri doğrultusunda, Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı Kuveyt'in yanında yer alarak konumunu düzeltmeye çalıştı. Suriye 1991 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı uluslararası koalisyona katılsa da bu durum Batı'nın tutumunu değiştirmedi.

Durum 1993 yılında Bill Clinton'ın ABD başkanı olmasına kadar bu şekilde devam etti. Clinton, başkanlık görevini 2001 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Clinton, İsrail ile barış sürecini ilerletmeye çalıştı. Bu çabaları bazen başarılı olsa da o döneme ait kayıtlarda da belgelendiği üzere Hafız Esed'in uzlaşmaz tavrı nedeniyle bazen de başarısızlıkla sonuçlandı.

Beşşar Esed'in ABD ile istihbarat bağlantıları kurma girişimlerine rağmen, 2001 yılında New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıların ardından ABD'nin Ortadoğu politikası tamamen değişti. Bu durum, 2000 yılında babasının ölümünün hemen ardından dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile kapalı kapılar ardında yaptığı uzun görüşmenin ardından, ABD’nin onun iktidara gelmesini sağlayan rolü de Beşşar Esed’e yardımcı olamadı.

Küresel terör saldırılarının ardından, George W. Bush ABD’de iktidara geldi ve Beşşar Esed'i aşırılıkçı ‘kötülük ekseninin’ bir direği olarak gördü. Bush, sekiz yıllık iktidarı boyunca, Suriye'yi komşularından tamamen izole etmeye çalıştı. Gerginlik, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinin arifesinde, Esed'in teröristlerin Suriye'den Irak'a güvenli geçişini sağlamasıyla zirveye ulaştı. Sonuç olarak Suriye, bazı yeni yaptırımlara maruz kaldı. Bunu, Suriye'nin Lübnan'daki varlığıyla ilgili yaptırımlar ve 2005 yılının şubat ayında Suriye'nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yi suikastla öldürmekle suçlanması takip etti.

Barack Obama ABD başkanı olarak seçildiğinde, Suriye ile yeni bir sayfa açmaya çalıştı. Obama, 2010 yılında, deneyimli diplomat Robert Ford'u Şam Büyükelçisi olarak görevlendirdi. Ancak 2011 yılının mart ayı ortalarında Suriye devrimi patlak verdi ve devrik rejimin güçlerinin barışçıl göstericilere uyguladığı muamele, ABD, Avrupa ülkeleri, Arap ülkeleri ve diğer ülkelerin Suriye’ye yaptırımlar yağdırmasına yol açtı. Bu yaptırımlar Rusya, İran ve o dönemde Esed liderliğindeki Suriye hükümetiyle ilişkisi olan tüm ülke, kurum, kuruluş ve kişileri etkiledi. Suriye’ye 2 bin 500'den fazla uluslararası yaptırım uygulanana kadar durum değişmedi, ta ki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, uluslararası ve bölgesel nüfuzunu kullanarak, Başkan Donald Trump Beyaz Saray'a geldikten sonra Şam ile Washington arasındaki ilişkileri düzeltmek için müdahale edene kadar. Suriye’nin mevcut Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçtiğimiz yılın sonlarında Esed rejimini devirerek Suriye'de iktidara geldi. Şara ve Trump, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan'da doğrudan bir görüşme bile gerçekleştirdi.

Yeni bir çağ

Trump ile Şara arasında Suudi Arabistan'da, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın da katıldığı tarihi bir toplantı gerçekleşti. Bir sonraki durak, Şara'nın  Suriye'deki son gelişmeler hakkında konuşma yapacağı BM Genel Kurul görüşmeleri olacak. Bu gelişmeler, Trump'ın yakın dostu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ı Suriye özel temsilcisi olarak atadığı bir dönemde gerçekleşti. Bununla birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Sözcüsü Michael Mitchell, özellikle Şara ile Barrack’ın Şam'da yaptığı son görüşmeden sonra, Washington'ın Suriye ile ilişkilerde ‘yeni bir dönem başlatmak’ istediğini açıkladı.

Mitchell, düzenlediği basın toplantısında, “Bu olay gerçekten tarihi bir olaydı ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi, ABD Başkanı'nın taahhütlerini olağanüstü bir hızla yerine getiriyor. Bu durum, Beyaz Saray'ın, ABD yönetiminin Suriye ile ilişkilerinde ortaklığa ve ikili iş birliğine dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğinin açık bir göstergesi” dedi. ABD Başkanı Trump'ın ‘Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin gereksiz ekonomik yaptırımlardan mustarip olduğunu ve bu yaptırımlar nedeniyle Suriye halkının gerekli yatırımlardan mahrum kaldığını fark ettiğini’ söyleyen Mitchell, “Bu yeni dönem yatırımlara kapı açacak ve ekonomik koşulları iyileştirecek. Bu da Suriye halkına ve bölgeye bir bütün olarak fayda sağlayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack, ABD’nin Suriye'ye yönelik mevcut politikasının ‘son 100 yıldaki politikalara benzemeyeceğini, çünkü bu politikaların işe yaramadığını’ söyledi. Barrack, ülkesinin önceki on yıllarda izlenen politikalardan farklı bir yönde ilerlediğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.


İsrail, hava saldırılarının yoğunlaşması ve tankların ilerlemesi üzerine Gazze şehrinden ayrılmak için ‘geçici bir koridor’ açtı

TT

İsrail, hava saldırılarının yoğunlaşması ve tankların ilerlemesi üzerine Gazze şehrinden ayrılmak için ‘geçici bir koridor’ açtı

İsrail, hava saldırılarının yoğunlaşması ve tankların ilerlemesi üzerine Gazze şehrinden ayrılmak için ‘geçici bir koridor’ açtı

İsrail ordusunun Gazze şehrindeki kara harekâtını genişletip Gazze Şeridi'ne yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırmasıyla birlikte, bugün şafak vakti itibariyle 21’i Gazze şehrinde olmak üzere 33 Filistinli öldürüldü, çok sayıda kişi de yaralandı. İsrail ordusu, dün sabah saatlerinden bu yana Gazze şehrinde ‘150'den fazla hedefi’ bombaladığını duyurdu.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, sağlıkçı kaynaklara dayanarak, Gazze Şeridi'nin güneyindeki el-Mevasi'de yerinden edilmiş kişiler için kurulan bir çadırın vurulması sonucu aynı aileden üç kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın WAFA’dan aktardığına göre, bir vatandaş, hamile eşi ve kızı da Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda bir eve düzenlenen İsrail saldırısında öldürüldü. Gazze şehrinin güneyindeki Tel el-Heva mahallesindeki bir apartmana düzenlenen İsrail saldırısında ise iki vatandaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.

Haberin devamında şu ifadeler yer aldı: “Gazze şehrinin kuzeybatısındaki Şeyh Rıdvan mahallesinde, Acur Apartmanı’nı hedef alan İsrail saldırısında çok sayıda vatandaş hayatını kaybetti ve yaralandı. İsrail uçakları ayrıca, mahallenin birinci caddesindeki bir evi bombaladı.”

grt
Gazze şehrinde İsrail bombardımanı sonucu yıkılan bir binanın enkazını inceleyen Filistinliler (AP)

Bu arada İsrail ordusu bugün, kara harekâtını genişletip Gazze Şeridi'nin en büyük şehrine yönelik bombardımanı yoğunlaştırmasının ardından, Gazze şehrinde yaşayanların ayrılması için ‘geçici bir geçiş yolu (koridor)’ belirlediğini duyurdu.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Güneye hareketin kolaylaştırılması için Selahaddin Caddesi üzerinden geçici bir koridor açılıyor” dedi. Adraee, koridorun bugün öğlen saatlerinden cuma günü öğlen saatlerine kadar ‘48 saat’ boyunca açık olacağını belirtti.

Selahaddin Caddesi, kuzeyden güneye kıyı şeridine paralel uzanır. Son haftalarda ordu, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan Gazze şehri sakinlerine, şehri ele geçirmeyi amaçlayan bir saldırı başlatmaya hazırlanırken, şehri terk edip Gazze Şeridi'nin güneyinde kurduğu ‘insani yardım bölgesine’ taşınmaları gerektiği konusunda uyarılarını yoğunlaştırdı.

Ordu dün, yoğun ve sürekli bombardımana maruz kalan Gazze şehrinde kara operasyonlarını genişletmeye başladığını doğruladı. Bu açıklama, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından görevlendirilen bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonunun, İsrail'i savaş sırasında Gazze Şeridi’nde ‘soykırım’ yapmakla suçladığı gün yapıldı.

Geçtiğimiz ağustos sonunda BM, Gazze şehri ve çevresinde yaşayanların sayısını yaklaşık bir milyon olarak tahmin etmişti. AFP muhabirlerine göre, son günlerde şehirden yürüyerek, araba, kamyon ve traktörle yoğun bir göç yaşanıyor.

ghyju
Sahil yolunu kullanarak Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru giden Filistinliler (AP)

İsrail ordusu bugün, Gazze şehrini terk etmek zorunda kalanların sayısının 350 bini aştığını belirterek, birçok Filistinlinin orada kalmaya direndiğini, ancak bölgede sığınacak güvenli bir yer olmadığını vurguladı. Bu bilgi, son günlerde AFP'ye konuşan bölge sakinlerinden alındı.

Saldırıdan önce İsrail ordusu, Gazze şehrinin tüm bölgelerindeki Filistinlilere, İsrail'in Gazze Şeridi’nin güneyinde ‘insani yardım bölgesi’ olarak belirlediği alana gitmelerini emretti. İsrail ordusunun tahminlerine göre, son günlerdeki tahliye hızı günde on binlere çıktı.

Gazze Şeridi'ndeki sağlıkçı kaynaklar, dün şafak vakti itibarıyla İsrail hava saldırıları sonucu 108 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

WAFA, İsrail'in evleri ve konutları hedef alan saldırıları sonucunda Gazze Şeridi'nin kuzeyinde 93, orta kesiminde 9 ve güneyinde 6 kişinin yaşamını yitirdiğini bildirdi.

İsrail'in şehre yönelik bombardımanı bugün erken saatlerde de devam etti. Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, AFP'ye verdiği demeçte, “Dün gece ile bu sabah arasında işgal güçlerinin Gazze Şeridi'ne düzenlediği bombardımanlarda 12 kişi hayatını kaybetti” dedi. Gazze şehrine düzenlenen saldırı, kuşatma altında bulunan Gazze Şeridi'ndeki felaket niteliğindeki insani durum göz önüne alındığında, uluslararası alanda geniş çapta kınama yarattı. Söz konusu insani durum, BM'nin geçtiğimiz ağustos ayında Gazze'de resmi olarak ‘kıtlık’ ilan etmesine yol açmıştı.

Uluslararası muhalefet

Pekin bugün, İsrail'in operasyonlarının genişletilmesine karşı olduğunu açıkladı. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, “Çin, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına şiddetle karşı çıkıyor ve sivillere zarar veren ve uluslararası hukuku ihlal eden tüm eylemleri kınıyor” dedi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres dün, İsrail'in Gazze'deki askerî harekâtında ‘sonuna kadar gitmeye’ kararlı olduğunu ve ciddi barış görüşmelerine açık olmadığını söyledi. Bir İsrail askeri yetkilisi dün, ordunun başlattığı harekâtın ‘Gazze şehrine doğru atılan temel adım’ olduğunu söyledi ve şehirde 2 bin ila 3 bin Hamas savaşçısı olduğu yönündeki askeri tahminlere atıfta bulundu. Yetkili, “Güney Komutanlığı, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ana kalesi olan Gazze şehrinde kara operasyonunu genişletti” ifadesini kullandı.

cdfvgt

Bu yeni aşamanın duyurusu, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun İsrail ziyaretinin hemen ardından, Yahudi devletinin Hamas liderlerini ve Doha'daki müzakere heyetini hedef almasından birkaç gün sonra geldi. ABD Dışişleri Bakanı, ülkesinin İsrail'in savaşta belirlediği hedefleri, özellikle Hamas'ın ortadan kaldırılması ve rehinelerin kurtarılması konusunda İsrail'e desteğini yineledi. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir dün yaptığı açıklamada, “Hedefimiz, Hamas'ı kesin olarak yenilgiye uğratana kadar saldırıları yoğunlaştırmak” dedi.

Hamas ise İsrail'in Gazze şehrinde askeri operasyonlarını genişletmesini ‘Gazze'deki Filistin halkına karşı yürütülen soykırım ve sistematik etnik temizlik savaşının yeni bir bölümü’ olarak değerlendirdi.

Gazze şehrinin büyük bir kısmı, İsrail'in aralıksız saldırıları sonucu enkaza dönüştü. AFP'nin dün yayınladığı görüntülerde, gece bombardımanına maruz kalan Gazze'nin kuzeyindeki bir binanın devasa bir enkaz yığınına dönüştüğü görüldü. Genç bir adam, enkaz altında hayatta kalanları bulmak için çaresizce koşturuyordu. Şarku’l Avsat’a konuşan genç adam, “İçeride kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere yaklaşık 50 kişi vardı. Neden bombaladıklarını bilmiyorum... Neden huzur içinde uyuyan çocukları öldürüp bedenlerini parçalıyorlar? Çocukları parçalar halinde çıkardık” ifadelerini kullandı.

BM'nin güvenilir kabul ettiği Hamas’a bağlı Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında çoğu sivil olmak üzere en az 64 bin 964 kişi hayatını kaybetti.


Kaynaklar: Suriye ve İsrail, ABD baskısı altında bir güvenlik anlaşmasına varmaya yakın

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçen hafta ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper'ı ağırladı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçen hafta ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper'ı ağırladı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Kaynaklar: Suriye ve İsrail, ABD baskısı altında bir güvenlik anlaşmasına varmaya yakın

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçen hafta ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper'ı ağırladı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçen hafta ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper'ı ağırladı. (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Bilgi sahibi kaynaklar, Suriye'nin ABD'nin baskısı altında İsrail ile görüşmeleri hızlandırdığını ve İsrail'in yakın zamanda ele geçirdiği toprakların iadesine yol açmasını umduğu bir güvenlik anlaşmasına varmayı hedeflediğini, ancak bunun kapsamlı bir barış antlaşması anlamına gelmeyeceğini belirtti.

Reuters'a konuşan dört kaynak, Washington'un dünya liderlerinin ay sonunda New York'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu için bir araya gelene kadar yeterli ilerleme sağlanması için baskı yaptığını ve bunun ABD Başkanı Donald Trump'ın bir atılım duyurmasına olanak tanıyacağını söyledi.

Kaynaklar, aylar süren görüşmelerde İsrail'in sert tutumuna ve ülkede bölünme çağrılarına yol açan güneydeki mezhepsel şiddetin ardından Suriye'nin zayıflamış konumuna işaret ederek, mütevazı bir anlaşmanın bile bir başarı olacağını ifade etti.

dfgty
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani, Şam'da düzenlenen basın toplantısında ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ı dinliyor. (AFP)

Reuters, görüşmeler ve İsrail'in güney Suriye'deki operasyonları hakkında bilgi sahibi dokuz kaynakla görüştü. Kaynaklar arasında Suriyeli askeri ve siyasi yetkililer, iki istihbarat kaynağı ve bir İsrailli yetkili bulunuyor.

Kaynaklar, Suriye'nin önerisinin İsrail güçlerinin son aylarda ele geçirdikleri topraklardan çekilmesini, 1974 ateşkesinde kararlaştırılan tampon bölgenin silahsızlandırılmış haliyle yeniden kurulmasını ve İsrail'in Suriye'ye yönelik hava saldırıları ve kara harekatlarının durdurulmasını amaçladığını bildirdi.

Kaynaklar, görüşmelerde İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği Golan Tepeleri'nin statüsünün ele alınmadığını belirtti. Şam'ın tutumuna aşina bir Suriyeli kaynak, bu konunun ‘ileri bir tarihe’ bırakılacağını söyledi. Tel Aviv'deki bir kaynak ise “İsrail fazla bir şey teklif etmiyor” yorumunda bulundu.

dfghyju
Suriye'nin Şam kırsalındaki savaşın yıkıma uğrattığı Duma kasabasında eski lastiklerle oynayan Suriyeli çocuklar (AP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve müzakereleri yürüten Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in ofisleri Reuters'ın sorularına yanıt vermedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, Washington'un ‘İsrail, Suriye ve komşuları arasında kalıcı istikrar ve barış getirecek her türlü çabayı desteklemeye devam ettiğini’ söyledi. Yetkili, ABD'nin BM Genel Kurulu sırasında bir atılım açıklamayı düşünüp düşünmediğine ilişkin soruları yanıtsız bıraktı.

h
25 Temmuz'da Süveyda şehrinde Dürzi savaşçılar, Bedevi kabileler ve hükümet güçleri arasında çıkan kanlı çatışmaların ardından imha edilmiş bir tank (Reuters)

Diğer yandan Suriyeli bir askeri yetkili dün AFP'ye yaptığı açıklamada, Suriye güçlerinin İsrail'in silahsızlandırılmasını talep ettiği ülkenin güneyinden ağır silahlarını çektiğini söyledi.

İsmini vermek istemeyen yetkili, “Suriye güçleri ağır silahlarını Suriye'nin güneyinden çekti” dedi. Yetkili, operasyonun Süveyda'daki şiddet olaylarının ardından ‘iki ay önce başladığını’ açıkladı. Bu olaylar sırasında İsrail, Dürzilerin çoğunlukta olduğu bölgeye konuşlandırılan hükümet güçlerinin araçlarını hedef almıştı.

Şam'daki bir diplomatik kaynak, ağır silahların geri çekilmesinin ülkenin güney bölgesini kapsadığını ve ‘Şam'ın yaklaşık 10 kilometre güneyine kadar uzandığını’ bildirdi.

İsrail, Suriye'deki askeri tesislere yüzlerce hava saldırısı düzenleyerek, amacının yeni yetkililerin eski ordunun silahlarını ele geçirmesini önlemek olduğunu iddia etti. Ayrıca, Suriye'nin güneyinde ‘terörist’ faaliyetlerde bulunan şüphelilerin yakalandığını ve kara operasyonları düzenlendiğini defalarca duyurdu.

sdfrgt
Suriye ve İsrail arasında bulunan Golan Tepeleri'ndeki askerden arındırılmış bölge (Arşiv – Reuters)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara geçtiğimiz hafta devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, Şam'ın İsrail ile Beşşar Esed'in devrilmesinden sonra işgal ettiği bölgelerden çekilmesi için bir anlaşma imzalamak üzere müzakere halinde olduğunu söyledi.

“Şu anda müzakere ve görüşme sürecindeyiz” diyen eş-Şara, ‘Şam'ın başından beri anlaşmaya bağlı kalacağını açıklamasına rağmen’, İsrail'in eski rejimin devrilmesini Suriye'nin 1974 anlaşmasından çekilmesi olarak gördüğünü ifade etti. Şarku’l Avsat’ın Suriye devlet televizyonundan aktardığına göre eş-Şara, “İsrail'in 8 Aralık öncesindeki durumuna geri dönebilmesi için güvenlik anlaşması konusunda müzakereler devam ediyor” dedi.

İsrail ve Suriye arasında diplomatik ilişkiler bulunmuyor ve iki ülke 1948'den beri savaş halinde. Ancak, son aylarda iki taraf ABD'nin arabuluculuğunda görüşmeler gerçekleştirdi.

Suriye devlet medyası, geçtiğimiz ağustos ayında Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani'nin Paris'te İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile bir araya gelerek kanlı şiddet olaylarının ardından Süveyda'daki gerginliğin yatıştırılması konusunu görüştüğünü bildirdi. Şam'daki bir diplomatik kaynak, “19 Eylül'de Bakü'de İsrail-Suriye toplantısının yapılacağını” ifade etti.