Medeniyetlere ev sahipliği yaptı.... Tarihi Hititlere dayanıyor: Depremde ağır hasar alan Gaziantep Kalesi'nin binlerce yıllık tarihi

Şehrin sembolü olarak görülen kale, Anadolu medeniyetlerinden Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu'na kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yaptı

Kale yaklaşık yaklaşık 100 metre çapında dairesel bir şekle sahip (AA)
Kale yaklaşık yaklaşık 100 metre çapında dairesel bir şekle sahip (AA)
TT

Medeniyetlere ev sahipliği yaptı.... Tarihi Hititlere dayanıyor: Depremde ağır hasar alan Gaziantep Kalesi'nin binlerce yıllık tarihi

Kale yaklaşık yaklaşık 100 metre çapında dairesel bir şekle sahip (AA)
Kale yaklaşık yaklaşık 100 metre çapında dairesel bir şekle sahip (AA)

Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde dün (6 Şubat Pazartesi) meydana gelen iki şiddetli deprem, Türkiye ve Suriye'de en az 5 bin kişinin ölümüne neden oldu. 
Sarsıntının ağır etkilediği 10 ilde en az 6 bin yapının tamamen yıkıldığı düşünülüyor. Bu yapıların enkazının altında kalanlar için arama kurtarma çalışmaları sürerken, asırlık Gaziantep Kalesi de drone'larla görüntüleniyor.
Zira dün tarihi kalenin de surlarının yıkıldığı açıklanmıştı.
Neredeyse harabeye dönen binlerce yıllık kale, depremlerin yarattığı yıkımın boyutlarını da gözler önüne seriyor.

Hasar ağır
Merkez Şahinbey ilçesinde yer alan kalenin doğu, güney ve güneydoğu kısımlarındaki burçlar, depremin etkisiyle yıkılırken, enkaz da yola saçıldı.
Kalenin etrafındaki demir korkuluklar ise çevredeki kaldırımlara dağıldı. Kalenin yanındaki istinat duvarı da çöktü. Bazı burçlarda ise büyük çatlaklar oluştuğu görülüyor.
Daire biçimindeki kalenin çevresi yaklaşık 1200 metre. Duvarları taş bloklardan yapılan tarihi yapının 12 kulesi ve burçları var. Deprem sırasında yapı "Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi" olarak kullanılıyordu.
Müzede sergilenen eserler, 1920'deki Antep Kuşatması'nda Fransız kuvvetlerine karşı yapılan direnişi konu alıyor.
Sarsıntılar, kalenin hemen yanında yer alan, 17. yüzyılda inşa edilmiş Şirvani Camisi'nin doğu yüzünün ve kubbesinin de çökmesine neden oldu.

Independent Türkçe'nin haberine göre, Britanyalı tarihçi ve akademisten Oskar Aanmoen, kalenin depremden önceki ve sonraki halinin yer aldığı bir fotoğrafı Twitter'da paylaşarak üzüntüsünü dile getirdi.
"Gaziantep Kalesi, Türkiye'deki depremde tamamen yıkıma uğradı" diyen akademisyen, şöyle ekledi:
"Kale Hititler tarafından inşa edilmiş ve daha sonra MS 2. ve 3. yüzyıllarda Roma İmparatorluğu tarafından ana kale haline getirilmişti."

Medeniyetlere ev sahipliği yaptı: Tarihi Hititlere dayanıyor
Kalenin kökenleri İlk Çağ Anadolu uygarlıklarından Hititler'e kadar dayanıyor. Tarihi kayıtlara göre bu nokta, Hititler tarafından MÖ 2. binyıla kadar gözetleme kulesi olarak kullanıldı.
Daha sonra Babil, Pers, Yunan, Roma, Bizans, Arap ve Osmanlı imparatorluklarının himayesine girdi.
Kalenin Roma döneminde, MS  2. ve 3. yüzyıllarda daha gelişkin bir yapı haline getirildiği biliniyor. O dönemde kale halini alan yapı, yine gözetleme amacıyla kullanılıyordu.
Zamanla genişletilen yapı bugünkü halini ise 6. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde aldı. Bu süre zarfında askeri öneme sahip bir alan haline geldi ve hasarlar restorasyon çalışmalarıyla sık sık onarıldı.
Bizanslılar kalenin etrafına savunma amacıyla büyük bir hendek de kazdı. O dönemde yapıya erişimin bir köprüyle sağlandığına inanılıyor.

Eyyübi ve Memlüklülerin süslemelerini bugüne taşıdı
661'de kale Emevilerin eline geçti. 962'de Gaziantep'in Bizanslılar tarafından yeniden ele geçirilmesiyle el değiştirdi. 1067'de ise bu kez Anadolu Selçuklu Devleti'nin eline geçti.
1098'de bölgeyi işgal eden Haçlılar kaleyi ünlü Edessa şehrine bağladı. Edessa, bugünkü Şanlıurfa sınırları içerisinde yer alıyor.
1150'de Anadolu Selçuklu Devleti'ne geri dönen kale karmaşık bir savaş dönemine girdi. Bu süreçte dönüşümlü olarak Selçuklular, Kilikya Ermeni Krallığı ve Zengi Hanedanlığı'na ev sahipliği yaptı.
Eyyübiler ise 1181'de kaleyi ele geçirdiklerinde onu restore edip güçlendirdi. 1218'de Gaziantep tekrar Selçuklular tarafından alındı ve e yine, dönüşümlü olarak İlhanlılar ve Memlükler tarafından ele geçirildi.
Bu karışıklık sırasında kalenin 12 kulesinden birçoğu Eyyübilerin ve Memlüklerin süslemeleriyle doldu.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 1516'd ele geçirdiği kale zamanla askeri önemini yitirdi ve daha istikrarlı bir dönem yaşadı.

Evliya Çelebi yazmıştı: "Kudret kayası üzerindeki yuvarlak kale"
Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Gaziantep Kalesi için "Kudret kayası üzerindeki yuvarlak bir kaledir" diye yazmıştı.
Gaziantep Müze Müdürlüğü'nden Arkeolog Ahmet Beyazlar, Academia'da yer alan bir makalesinde Evliya Çelebi'nin betimlemelerini şöyle aktarıyor:
"Hendeği 40 enli (30 metre) ve 20 arşın (15 metre) derindir. Batıya bakan bir kapısı vardır ama yedi kat demir kapıdır. Kale içinde 40 ev, bir cami, bir hamam, birkaç buğday ambarı vardır."
Evliya Çelebi ayrıca, "Sanki bu kale Halep Kalesi'nin oğludur. Bu şehre Arabistan gelinciği derler" diye yazıyordu.
Dünyanın en eski ve en büyük kalelerinden biri olan Halep Kalesi de zaman içinde restore edilerek güçlendirilmiş, büyük bir Ortaçağ sarayı.

1822'de büyük bir deprem daha gördü
1840'lı yıllarda askeri depo ve zindan olarak kullanıldığı bilinen kale 1822'de şiddetli bir deprem daha gördü. Tahmini büyüklüğü 7.0 olan bu depremde şehirde yine birçok yapı yıkılmıştı.
Kale içinde yapılan kazılar, Geç Osmanlı dönemine ait kaleiçi yapıların da depremde yıkıldığını gösteriyor. Bunların depremden sonra yeniden inşa edilmediği belirtiliyor.
Söz konusu depremde kalenin kule ve burçlarını desteklemek için bu yapıların içlerinin doldurulduğu, tünellerin ise ağızlarının kapatıldığı düşünülüyor.

Yeraltı tünelleri UNESCO listesinde
Kale ayrıca, bir dizi yeraltı tüneline de sahip. Su ve lağım sistemleri için kazılan bu yeraltı tünelleri, UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi'nde yer alıyor.
Gaziantep Kalesi'nde iki yıl süren ve Ağustos 2022'de tamamlanan arkeolojik kazılarda bir dizi mağara ve metrelerce uzunlukta yeni tünel yolları ortaya çıkarılmıştı.
2020'den beri bu tünellerin çıkış noktalarına ulaşmaya çalışan ekipler, kısa süre içinde bunları ziyaretçilere açmayı planlıyordu. Tünellerde Roma dönemine ait olduğu düşünülen haç sembolleri de bulunmuştu.
Arkeolog Ali Korkmaz, "Araştırma, kazı ve temizlik çalışmaları sırasında toplam uzunluğu yaklaşık 1 kilometre olan tünel ve galerileri gün yüzüne çıkardık" demişti:
En kısa zamanda tüm tünelleri ziyarete açmayı planlıyoruz.
Bu tünellerin depremden sonra ne durumda olduğu henüz bilinmiyor.
 
Yararlanılan kaynaklar: Ancient Origins, Castle.nl, Academia, Newsweek, The New York Times, CNN International, Daily Sabah, Anadolu Ajansı



Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.