Prof. Dr. Üşümezsoy: Deprem açısından en risksiz yer, İstanbul'un da içinde bulunduğu Kuzey Marmara

Jeoloji mühendisleri Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ve Aysun Aykan'la deprem gerçeğini ele aldık. Uzmanlar, Türkiye'nin en riskli noktalarını ve tedbirlerin durumunu değerlendirdi

AA
AA
TT

Prof. Dr. Üşümezsoy: Deprem açısından en risksiz yer, İstanbul'un da içinde bulunduğu Kuzey Marmara

AA
AA

Deprem gerçeği kendisini unutturmuyor. Türkiye'nin farklı noktaları sarsılmaya devam ediyor.
Son bir haftada önce Marmara Denizi'ndeki 3,0'lık deprem, ardından da İran'daki 5,8'lik depremle Van ve Hakkari'de hissedilen sarsıntı, bir kez daha korku perdesini araladı.  
Coğrafi konumu nedeniyle deprem kuşağında yer alan Türkiye'deki herhangi bir sarsıntıda ise gözler direkt Marmara'ya çevriliyor.
En merak edilen yerlerin başında da 20 milyon nüfuslu İstanbul geliyor.
Jeoloji mühendisleri Prof. Dr. Şener Üşümezsoy ve Aysun Aykan ile Türkiye'nin deprem bakımından en tehlikeli bölgelerini ve alınması gereken tedbirleri konuştuk.
Aykan, 24 kent ve 80 ilçenin riskli olduğu görüşünde. Üşümezsoy ise 3 yere dikkati çekti.
Her iki isim de tedbirlerin yetersizliği konusunda hemfikir.

"En risksiz yer, İstanbul'un da içinde bulunduğu Kuzey Marmara"
Independent Türkçe'nin özel haberine göre, Prof. Üşümezsoy, asıl tehlikenin İstanbul'da değil, ülkenin farklı noktalarında olduğunu ifade etti.
Yakın geleceğe ilişkin öngörülerini ifade eden Üşümezsoy, Marmara'nın kuzeyini deprem bakımından riskli bulmadığını söyledi. 
"En risksiz yer, İstanbul'un da içinde bulunduğu Kuzey Marmara" diyen Üşümezsoy, gerekçelerini dile getirdi:
"Kumburgaz'da risk küçük, heyelan riski olabilir. 35 kilometrelik bir fay, 6,5 büyüklüğünde deprem riski var. Güney Marmara'da Bandırma üzerinden Yenice Gönen'den Ayvacık'a kadar uzanan hatlar var. 1953'te Yenice Gönen kırıldığı için onun kuzeyindeki Sarıköy fay hattında risk taşıyan bölge söz konusu. Kuzey kenar fayı ölü bir fay, Kuzey Anadolu Fayı'nın batı kolu Silivri'de başlar, Ereğli sırtını keser, Tekirdağ'dan geçerek, Yunanistan'a kadar giden bir hat. 2014'te Gökçeada'dan Halkidiki'ye giden hat kırıldı. Bu anlamda Kuzey Marmara ve devamında risk taşıyan küçük bir bölge. Marmara Bölgesi en risksiz yer. Özellikle de İstanbul ve Tekirdağ'ın içinde bulunduğu Kuzey Marmara. Belki de yakın gelecekte Türkiye'nin en risksiz yerlerinden biri İstanbul olacak."

"Marmara boydan boya kırılacak, 8,1'lik deprem olacak tezi çürüdü"
"Deprem uzmanı" olarak da anılan Üşümezsoy, geçerliliğini yitiren çalışma ve makaleler üzerinden "felaket tellallığı" yaptıkları gerekçesiyle bazı meslektaşlarına da tepkili.
'8,1'lik deprem olacak, Marmara boydan boya kırılacak' şeklindeki tezin çürütüldüğü ancak Türkiye'deki bazı isimlerin bunun farkında olmadığı savunan Üşümezsoy, "1999 depreminden sonra Marmara Denizi'nin haritasını alıp, 'burası boydan boya kırılacak' diyerek makale yayımlayıp ya da yayımlananları kullanıp yaygara kopardılar ama çöp oldu" dedi.
Bu görüşte olanların Marmara'nın en kuzeyini 180 kilometrelik fay olarak gördüklerini hatırlatan Üşümezsoy, "1999 depreminden sonra '7'nin üzerinde 3, 7,4'lük ise 2 deprem olacak' denildi. Nature'da da böyle bir makale çıktı. Bizzat makaleyi yayınlayanlar arasında olan bilim insanı Ronald Armijo hatalı olduklarını kabul ederek, 'Bizler o zaman ne fayın yerini ne de depremleri biliyorduk' dedi. Ama bizimkiler hatalarından dönmedi. Ne yazık ki '25 yıl geçti, büyük depreme 5 yıl kaldı, risk büyük' söylemlerini hala kullananlar var" şeklinde konuştu.
Şener Üşümezsoy'a göre burada 50 kilometrelik bir fay bulunuyor ve bu da en fazla 7 büyüklüğünde depreme neden olabilir. Bu fay iki parçadan oluştuğu ve İstanbul'a yakın parçasında fay bulunmadığından, bahsedilen büyüklükte yıkıcı bir deprem söz konusu değil. 
Üşümezsoy, "Marmara'da Kumburgaz'da fay var, en fazla 6,5'luk deprem yapar ama söylendiği gibi büyük İstanbul depremine neden olmaz. Erzincan'ın doğusundan Yedisu'ya giden fay riskliydi, geçenlerde kırıldı. Sivrice yani Hazar Gölü'nün 2 yanında fay var. Doğu Anadolu fay sisteminin parçası demiştim, kırıldı" ifadelerini kullandı.
Bilim insanlarının çoğunun jeolog olarak arazide çalışan kişilerden değil, salt kağıt üzerinden yorum yapan kişilerden oluştuğundan bu nedenle de çokça yanıldıkları öne süren Üşümezsoy, "bilimsel makale" denilen pek çok işi ise "çöp yığını" olarak niteledi.

Türkiye'nin deprem bakımından en riskli yerleri neresi?
Peki Marmara'da -özellikle de kuzeyinde- düşünüldüğü derecede bir risk yoksa nerede var?
Türkiye'nin deprem bakımından en riskli yerleri neresi?
Ardahan'da yaşanan depreme değinen Üşümezsoy, bu fay hattının Maden Tetkik Arama (MTA) haritasında bile yer almazken 2005'te yayımladığı kitabında buna yer verdiğini savundu.
Prof. Üşümezsoy deprem konusunda riskli şu üç noktaya dikkati çekti:
1- Doğu Anadolu fayının batı kesimi. Malatya ve Adıyaman'a giden bölüm riskli.
2- Ardahan'a doğru giden yerde risk var.
3- Erzincan ile Karlıova arasındaki Yedisu fayında risk bulunuyor.

"İzmirli jeologların Tuzla fayında büyük risk olduğu söylemlerine katılmıyorum"
Ege'deki olası durum da merak konusu. Dönem dönem sallanan, 2 yıl önce Bayraklı'da yıkıcı sonuçlar doğuran İzmir ve çevre kentlere ilişkin olarak ise Üşümezsoy, şunları söyledi:
"Ege'de parmağın açılarak aralarında çukurların oluşturduğu sistem var. Batıya doğru genişliyor. En kuzeydeki Middilli fayı, Foça çukurunda 6,2'lik depremle kırıldı. Sakı kırıldı. 6,9'luk depremle Bodrum kırıldı. Kırılmayan İzmir'in kuzeyinde körfezdeki fay hattı. İzmir'deki bu fay hattı, Narlıdere sırtlarında oluşan bir fay ve İzmir körfezine açılıyor. Kırılma periyodunu bilemediğimizden ne zaman kırılacağını kestiremiyoruz. Ege'deki tüm faylar kırıldı, Bodrum, Sisam, Midilli..." 
İzmirli jeologların Tuzla fayında büyük risk olduğu söylemlerine katılmadığını vurgulayan Üşümezsoy, "Doğanbeyli'deki deprem bunun başlangıcı olarak nitelense de 1688'de kırıldığından, İzmir'de kuzeydoğu girişli Tuzla fayında risk beklenmiyor" yorumunu yaptı.

"Daha fayların ne zaman ve kaç yılda bir kırıldıkları bile doğru dürüst bilinmiyor"
Türkiye'nin depreme hazırlık konusunda yeterli tedbirleri almadığı da sıkça tartışılan bir konu.
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy da bu görüşte. Hatalı yerleşime dikkati çeken Üşümezsoy'a göre en büyük sorun Türkiye'nin deprem hafızasının zayıflığı.
Verilen kayıpların ve çekilen acıların üstünün örtüldüğüne işaret eden Üşümezsoy, maddi manevi zayiatların bu nedenle katlandığını ifade etti.
Prof. Üşümezsoy, daha fayların özelliklerinin bile doğru dürüst bilinmediği gerekçesiyle tepkili.
Fayların ne zaman ve kaç yılda bir kırıldıkları, şiddetin burada nasıl bir dağılım gösterdiği gibi kritik faktörlerden emin olunup, binaların o etkiye dayanacak şekilde yapılması gerektiğini vurgulayan Şener Üşümezsoy, 2 yıl önce ağır kayıplar veren İzmir'in Bayraklı ilçesini örnek verdi.

"Bayraklı gibi yerlerde hasar gören evlerin yeniden yapılarak yaşanılması hatalı"
Buranın deltadan gelme bir yer olduğu gerekçesiyle çok kötü bir zemininin bulunduğunu ifade eden Üşümezsoy, imar izninin en baştan verilmemesi gerekirken, 2 yıl önceki depremde hasar gören evlerin bile yeniden yapılıp burada yaşanılmasına tepki gösterdi.
Bayraklı gibi yerlerin zarar görmesi için depremin illa burada gerçekleşmesine gerek bile olmadığını kaydeden Üşümezsoy, "2 yıl önce olduğu gibi, Çeşme ya da Sisam'daki depremler en çok Bayraklı'da hissediliyor. Fayda mesafe önemlidir ama Bayraklı gibi yerler çok uzakta olsa da kötü zeminden dolayı çok hissedilir. Bu tip yerler imara açılmamalıdır. Sadece Bayraklı değil, Körfez'deki depremde yıkılan yerler de aynı şekilde" diye konuştu. 

"Bataklığa kurulan şehirler mezar oluyor"
Yerleşimlerin hem zeminlere göre hem de etkiden uzak olacak şekilde yapılması gerekirken bu durumun hiçe sayıldığını altını çizen Üşümezsoy, "Bataklığa kurulan şehirler mezar oluyor. Doğal park olması gereken yerlere şehir kuruyoruz. Uzun bir tarihsel süreçte öğrenip köylerimizi yukarı çıkarıyoruz, Gölcük'teki gibi" ifadelerini kullandı.

"En üst yasa tabiat yasasıdır"
Tabiat yasasını da "en üst yasa" olarak niteleyen Üşümezsoy, sözlerini, insanoğlu ders almama konusunda inatçı davransa da doğanın 250 yılda bir sarsıcı şekilde etkisini gösterdiğini hatırlatarak noktaladı.

"24 kent ve 80 ilçe deprem tehlikesi altında"
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Balıkesir İl Temsilcisi Aysun Aykan ise Türkiye'nin önemli bir bölümünün deprem tehlikesi altında olduğu görüşünde.
Türkiye'nin, dünyanın en aktif tektonik kuşaklarından Alp-Himalaya tektonik kuşağı içinde yer aldığını belirterek jeolojik yapı nedeniyle daima yıkıcı deprem riskinin bulunduğu uyarısı yapan Aykan, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Türkiye'de çok sayıda deprem üretecek fay hatları vardır ve yerleşim birimlerinin çoğunluğu, bu fay hatlarının üzerinde, yakınında veya etki alanında kurulmuş bulunmaktadır. Bu yüzden ülkemizin önemli bir bölümü deprem tehlikesi ve riski altındadır."

"5,5 ve üzeri büyüklükte deprem üretme potansiyeline sahip yaklaşık 500 diri fay bulunuyor"
Türkiye topraklarının üzerinde 7 büyüklüğünde deprem oluşturabilecek çok fazla fay hattı bulunduğunu aktaran Aykan, ülkenin "Diri Fay" haritasına bakıldığında 5,5 ve üzeri büyüklükte deprem üretme potansiyeline sahip yaklaşık 500 fay bulunduğunu ifade etti.
Son yapılan çalışmalara göre şehir merkezinden fay geçen 24 kent bulunduğunu belirten Aykan, bu yerleri şöyle sıraladı:
"Bolu, Bursa, Balıkesir, Sakarya, Kocaeli, Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli, Burdur, Kütahya, Eskişehir, Konya, Aksaray, Tokat, Kayseri, Osmaniye, Hatay, Maraş, Erzurum, Hakkari, Erzincan ve Bingöl gibi 24 kentimiz, 80'i aşkın ilçemiz ve 502 mahallemiz doğrudan fay hatları üzerindedir!"

"Marmara'da 7,6 büyüklüğünde deprem olabilir"
Prof. Üşümezsoy'un aksine Aykan'a göre Marmara'da risk büyük.
Yapılan bilimsel çalışmalara ve tarihsel dönemde meydana gelen depremler göz önünde bulundurulduğunda 7'nin üzerinde, en fazla ise 7,6 büyüklüğünde deprem ihtimali olduğunu ileri süren Aykan; ayrıca Bingöl, Balıkesir ve Kahramanmaraş'a dikkati çekti:
"Bu depremden 28 milyon kişi etkilenecek" diyen Aykan, şunları kaydetti: 
"Olası depremin Marmara denizine kıyısı olan bütün illeri; İstanbul, Balıkesir, Bursa, Yalova, Çanakkale, Kocaeli, Tekirdağ'ı etkileyecek."
Kuzey Anadolu fayının başı olan Bingöl ve Balıkesir, Kahramanmaraş taraflarındaki fay segmentleri de sismik boşluk sınıfında tanımlandığından buralarda yakın gelecekte deprem olacağını gösteriyor; bu yüzden buralara dikkat edilmesi, hazırlık yapılması gerekiyor.
 
"Yalnızca ruhsatsız ve kaçaklar değil, ruhsatlı yapılarda da risk var!"
Kentsel ve kırsal yerleşim alanlarından geçen diri fayların unutulduğu vurgulayan Aykan, güvenli yapılaşmanın ilk adımı olan zemin ve temel etüt raporlarını denetleyen bir yapı kontrol sisteminin kurulmamasından şikayetçi.
Mevcut mevzuatın uygulanmasını belediyelerin istemediğini ileri süren Aykan, deprem zararlarının etkilerinin azaltılması konusunda birçok ülkede uygulanan "Fay Yasası"nın da olmamasını eleştirdi.
Kayıplardan ders alınmadığını anımsatan Aykan, yapı denetimi yapılan çok sayıdaki ruhsatlı yapının yıkılması, ağır hasar görmesiyle deprem riskinin sadece ruhsatsız ve kaçak yapılarda olmadığının da görüldüğüne işaret etti.

"Türkiye Afet Risk Azaltma Planı'nı (TARAP) uygulamak şart"
Depremlerin bir doğa olayı olduğu gerekçesiyle gerçekleşmesini doğal karşılayan Aykan'a göre anormal olan gerekli önlemlerin alınmayışı.
Denetim eksikliğine vurgu yapan Aysu Aykan, 2022'de yürürlüğe giren "Türkiye Afet Risk Azaltma Planı'nın (TARAP)" uygulanmasıyla afetlere daha hazır ve dirençli hale gelmenin mümkün olabileceğini sözlerine ekledi. 



Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.