Rusya, Türkiye-Suriye hattındaki normalleşmenin önündeki engelleri aşmaya çalışıyor

Şam, ‘dörtlü toplantı’ için şartlarını belirledi.

Suriye’de 12 yıldır devam eden savaş çok sayıda çocuğu yetim bıraktı. (DPA)
Suriye’de 12 yıldır devam eden savaş çok sayıda çocuğu yetim bıraktı. (DPA)
TT

Rusya, Türkiye-Suriye hattındaki normalleşmenin önündeki engelleri aşmaya çalışıyor

Suriye’de 12 yıldır devam eden savaş çok sayıda çocuğu yetim bıraktı. (DPA)
Suriye’de 12 yıldır devam eden savaş çok sayıda çocuğu yetim bıraktı. (DPA)

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, 14 Mart’ta Moskova ziyaretine başladı. Esed’i Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov karşıladı. Ziyarette ‘Rusya’nın Şam ile Ankara arasındaki ilişkileri normalleştirme çabaları ele alınacak. Yapılan değerlendirmeler Moskova’nın Esed’i ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bir araya getirmeye çalışan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu yöndeki adımlarının olumlu sonuçlanacağı yönünde.
Ziyaret, Moskova’nın Şam’ın Ankara ile ilişkileri normalleştirme yolunun önüne koymaya çalıştığı engelleri aşmak için çabalarını yoğunlaştırdığı bir zamanda gerçekleşti. Rusya, İran, Türkiye ve Suriye dışişleri bakan yardımcılarının ön görüşme yapma adımlarının hız kazanması ile Suriye’nin görüşmeyi Rusya- Suriye zirvesi sonrasına erteleme girişimleri gündeme geldi. Moskova’daki diplomatik kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada Suriye’nin halen ‘galip gelen’ mantığıyla hareket ettiğini ve bir çözüm için acilen olumlu adımlara duyulan ihtiyacı görmezden gelmekte ısrar ettiğini vurguladı.
Ankara iki gün önce, Türkiye, Rusya, Suriye ve İran dışişleri bakan yardımcılarının, dört ülkenin dışişleri bakanları toplantısına hazırlık olarak Türkiye ve Suriye ile ‘ilişkilerin normalleşmesini’ görüşmek üzere 15- 16 Mart tarihlerinde Moskova’da hazırlık toplantısı düzenleyeceğini duyurmuştu.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına göre Türk heyetine Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar başkanlık edecek. Görüşmeye Rusya adına Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Devlet Başkanı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ortadoğu ve Afrika Ülkeleri Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov, İran adına Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Danışmanı Ali Asgar Haci ve Esed rejimi adına ise Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan katılacak.
Türkiye’nin görüşme tarihini ilan etmesi, Suriye rejimine yakın medya kuruluşlarının ‘Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıkladığı tarihte (yani içinde bulunduğumuz hafta içinde) toplantının yapılmayacağını’ belirtmesine rağmen geldi. Toplantının bu tarihte yapılamama nedeni ise Şam’ın, Ankara ile ilişkilerini normalleştirme yolunda ilerlemek için talep ettiği garantilere henüz ulaşamaması. Medya organlarına göre rejim, bu garantileri sağlayana kadar görüşmenin gerçekleşmemesi bekleniyor.
Tarafların 14 Mart’ta toplantı tarihi ve düzenlemeleri konusunda tam bir anlaşmaya varmadığı görüldü. Bu, Rusya Devlet Başkanı’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika özel temsilcisi Mihail Bogdanov’un temkinli açıklamalarıyla da ortaya koyuldu.
Bogdanov, bir gazetecinin yaklaşan toplantının tarihiyle ilgili sorusuna verdiği yanıtta “Hazırlık yapıyoruz” demekle yetindi.
Diğer yandan Rusya medya organları, Suriye’nin toplantıyı aceleye getirme konusundaki çekincelerine ilişkin bazı söylentileri yalanladı. Suriyeli kaynaklardan aktarılana göre Şam’ın görüşme tarihini resmi olarak açıklamadan önce yerine getirmek istediği ‘talepleri’ var.
Suriye merkezli ‘Al-Vatan’ gazetesi edindiği bilgiye göre toplantıyı gerçekleştirmek için müzakerelerin halen devam ettiğini ve ciddi olduğunu aktardı. Aktarılana göre bu müzakerelerin olumlu sonuçlanması halinde her an bir tarih belirlenebilir. Gazete haberinde ayrıca şu ifadelere yer verdi:
“Bu da Şam’ın ‘Suriye topraklarından çekilme planı ilan etmesi ve terör gruplarına verdiği desteği durdurması’ çerçevesinde Türk tarafından istediği garantileri alması anlamına gelebilir.”
Diğer yandan Rusya Dışişleri Bakanlığı’na yakın danışman Rami eş-Şair, Şarku’l Avsat’a şu açıklamada bulundu:
“Rusya, Suriye, Türkiye ve İran’ın dışişleri bakan yardımcıları düzeyindeki dörtlü görüşmesinin prensipte kararlaştırılan tarihe göre düzenlenip düzenlenemeyeceği şimdilik kesin değil. Şam elbette, Türkiye ile bir çözüme ilişkin her türlü diplomatik faaliyeti Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Vladimir Putin arasındaki görüşme gerçekleşene kadar ertelemeye çalışıyor. Belirtmek isterim ki bu ayın 15’inde gerçekleşeceği açıklanan mutabakat, toplantının yapılacağı kanaatiyle bir ön mutabakattır. Ancak toplantı tarihi ve gündemi halen görüşülmektedir.”
Rami eş-Şair, Suriye hükümetinin görüşmeyi engellemeye çalıştığını belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Ne yazık ki Şam’daki liderler, halen siyasi kazanım peşinde. Kendi çıkarını Suriye halkının genelinin çıkarından üstün tutuyorlar. Suriye’nin başına gelen krizden sanki galipmiş gibi çıkma peşindeler. Suriye- Suriye diyalogunun başlamasına izin veren herhangi bir alan bırakmak istemiyor. Bu girişimler bugün doğmadı. Suriye- Suriye diyalogu için Soçi konferansı sırasında Şam heyetinin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı bir yana, nihai bildirinin içeriğini değiştirme ve anayasa değişikliğini yok sayma girişimlerini hatırlayalım.”
Danışmana göre Şam, Suriye’deki durumun kötüleşmesinden dış müdahaleyi sorumlu tutmaya çalışıyor ve Suriye krizindeki herhangi bir iç faktörü görmezden gelmekte ısrar ediyor.
Şair sürece dair şunları aktardı:
“Son dönemde yaşananlarla ilgili yeni olan şey, Rusya, Türkiye ve İran’ın temsil ettiği Astana grubunun, Suriye halkının ıstırabını daha da artırmaya ve ekonomik durumu kötüleştirmeye devam edilmesine izin verilmeyeceğine karar vermesidir. Grup ayrıca, 2254 sayılı BMGK kararı ve 2018 Soçi Konferansı çıktılarıyla teyit edildiği şekilde ve BM’nin varlığıyla, tüm Suriyelilerin katılımıyla Suriye’de barışçıl geçiş sürecinin başlaması gerektiği kararı aldı. Suriye’nin kesinlikle başka seçeneği yok. Şam bunu anlamalı ve anayasa değişikliği temelinde yeni bir rejime geçiş sürecinde inisiyatif alarak temel katılımcı olmalıdır.”
Danışman, Devlet Başkanı Esed’in Moskova ziyaretinden sonra buna ikna olacağı ve Türkiye ile ilişkilerin yeniden kurulmasının önemini anlayacağı yönündeki iyimserliğini dile getirdi:
“Suriye’nin iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde normal haline dönmesi; başta mülteci ve yerinden edilmişler konuları olmak üzere birçok sorunun çözülmesine ve ekonomik durumun kötüleşmesini durdurmaya başlamasına katkı sağlayacaktır. Suriye’deki mevcut durumda, ne rejimden ne de muhalefetten hiçbir taraf galip gelemez. Muhalefetin de herhangi bir tarafın da şart koymasına izin verilemez. Aksine Suriye’deki herkes, Türkiye’nin Astana Grubu’nun diğer taraflarıyla birlikte sakin bir düzen oluşturmak ve Suriyeliler arasındaki çatışmayı durdurmak için oynadığı rolü takdir etmelidir. Türkiye, kesinlikle işgalci bir güç değildir. Suriye topraklarındaki askeri varlığı geçicidir ve (1998’de imzalanan) Adana Anlaşması’na dayanmaktadır. Yeni rejim tüm Suriye toprakları üzerinde kontrol ve egemenliğini dayatmayı başardığında ve Suriyeliler bunu kabul ettiğinde, kesinlikle Suriye topraklarından ayrılacaktır.”



Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Son zamanlarda Suriye ve İsrail arasındaki barış olasılıkları hakkında çokça konuşuluyor. Bununla birlikte, iki tarafın içerik ve zaman dilimi açısından ne ölçüde ilerleyebileceğine dair beklentiler de çoğaldı. Öyle ki bir İsrailli gazeteci, Şam'ın, Lübnan Trablusu’na karşılık Suriye’nin Golan Tepeleri şeklinde bir takas önerdiğini bile öne sürdü.

Birçok arabulucunun Şam ve Tel Aviv arasında çeşitli başlıklar taşıyan mesajlar taşıdığı tartışmasız. Bunlar arasında Suriye ve İsrail arasında 1974’te varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması, milislere ve güvenlik tehditlerine karşı güvenlik bilgileri paylaşımı, Suriye ve Lübnan arasındaki sınırın ve Şeba Çiftlikleri'nin geleceğinin belirlenmesi, Şam'ın İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayılabilir.

Her bir madde ne anlama geliyor?

Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması: 1948'deki Nekbe'den sonra Şam ve Tel Aviv arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı ve tampon bölgeler oluşturuldu. Ateşkesin uygulanması şu anda BM güçleri tarafından denetleniyor. 1973’teki savaştan sonra ise dönemin ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger arabuluculuk yaptı ve Suriye ile İsrail genelkurmay başkanları tarafından 31 Mayıs 1974'te Cenevre'de imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı sonuçlandırdı. Bu, Golan cephesinin gelecekteki herhangi bir askeri eylemin tarafı olmayacağı anlamına geliyordu; bunun için 10 kilometre derinliğinde bir tampon bölge ve her iki tarafta 20 kilometre derinliğinde iki askerden arındırılmış bölge oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü'nün (UNDOF) bin 250 personeli de her iki tarafın taahhütlere bağlı kalıp kalmadığını, yani anlaşmanın şartlarına göre buraya izin verilmeyen silah ve unsurların konuşlandırılıp konuşlandırılmadığını denetleyecekti.

O dönemde Tel Aviv adına Kissinger, Hafız Esed'i Golan'da “Suriyeli olmayan unsurların, yani Filistinli savaşçıların faaliyetlerinin engellenmesini” taahhüt eden yazılı bir maddeyi anlaşmaya eklemek için ikna etmeye çalıştı. Esed bunu reddetti, ancak Filistinli fraksiyonların bu bölgede herhangi bir faaliyetini yasaklayan gizli bir sözlü anlaşma ile bu maddeyi kabul etti. Bu anlaşma, onlarca yıl boyunca uygulandı ve birçok kişi Golan yakınlarında silahlı eylem düzenlemeye çalıştığı için hapse atıldı.

2011'den sonra UNDOF kuvvetleri geri çekildi ve Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri yakınlarında Suriyeli muhalif gruplar, İran’a bağlı milisler ve Hizbullah'ın konuşlanmasıyla birlikte silahların yayılmasının doğurduğu bir kaos yaşandı. 2018'de Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arabuluculuk yaptılar ve “İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınmasının” gerekliliği konusunda anlaştılar. Gerçekten de Suriye hükümet güçlerinin bölgeye geri dönmesi ve ABD'nin güneydeki silahlı Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesi karşılığında, “tüm Suriyeli olmayan unsurların” yani İran’a bağlı milislerin ve ağır silahlarının Golan Tepeleri'nden Suriye topraklarının 85 kilometre derinliğine çekilmesini içeren bir anlaşma imzalandı.

Rejimin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte İsrail, Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi, Hermon Dağı'ndaki (Şeyh Dağı) bir tepenin kontrolünü ele geçirdi, Şam yolunda çok sayıda bölgeyi işgal etti. Ayrıca Suriye'deki birçok bölgeye yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve Suriye'nin stratejik askeri altyapısını yok etti.

İstenen, Suriye'nin Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda el-Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın silahını korumak için öne süreceği gerekçeleri ortadan kaldırmaktır

Şeba Çiftlikleri: İsrail 2000 yılının ortalarında Güney Lübnan'dan çekilmeye karar verdiğinde, Şam'da bir siyasi toplantı düzenlendi ve ardından Hizbullah'ın silahını muhafaza etmesi için bir gerekçe “yaratılmasına” karar verildi. Söz konusu gerekçe Şeba Çiftlikleri'nin Lübnan'a ait ve Hizbullah'ın da “işgal altındaki toprakları kurtarmaya çalışan bir direniş hareketi” olduğuydu.

Bu nedenle şimdi Şam'dan istenen, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Yani, Suriye hükümeti Beyrut'a iki bölgenin İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları olduğunu yazılı olarak teyit etmelidir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın gerekçelerini ortadan kaldırmaktır.

Güvenlik bilgilerinin paylaşımı: Suriye sınırlarında milislerin yayılması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılması nedeniyle, terörizm ve kaosla mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Suriye ile İsrail'in de dahil olduğu bölgesel bir mekanizmanın kurulması öneriliyor.

İbrahim Anlaşmaları: Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan ilk Trump yönetimi sırasında anlaşmalara katıldılar. ABD Başkanı şu anda Suriye'nin de bu anlaşmalara katılmasını öneriyor. Beyaz Saray bu talebi birden fazla kez duyurdu ve bunu toplu olarak duyurmak için Suriye ve İsrail liderleriyle bir zirve düzenlemeyi de önerdi.

Eğer Tel Aviv ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir

Mümkün olan nedir?

Trump yönetimi ve Batılı ülkeler Suriye hükümetine çok “kredi” verdiklerine inanıyorlar; tanınma, izolasyonunun sona erdirilmesi, yaptırımların kaldırılması ve yardım sağlanması. Bu nedenle İsrail ile ilişkiler kurma ve yeni Ortadoğu’ya yönelik bölgesel vizyonun bir parçası olarak İbrahim Anlaşmalarına katılma yolunda hızla ilerlemesini istiyorlar.

Şam'ın şu anda bu adımı atabileceğini düşünmek bir hatadır. Gerçekten mümkün olan, öncelikle acil ve gerekli adımları atmaktır. Yani Şam ve Tel Aviv'in “saldırmazlık” anlaşmasına varması, bir diğer deyişle Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na olan bağlılıklarını yenilemeleridir. Ama bu fiili olarak İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden ve 8 Aralık'tan sonra ele geçirdiği alanlardan çekilmesini içeriyor.

UNDOF'un Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanmasını denetlemesinin, milislerin ve disiplinsiz unsurların varlığını, Tel Aviv'in Suriye'nin güneyinde “7 Ekim senaryosunun tekrarı” olarak adlandırdığı bir hadiseyi önleyecek tüm güvenlik garantilerini sağladığına şüphe yoktur. Zira anlaşma, askeri unsurların ve silahların sayısını, türünü ve menzilini belirlemektedir. Eğer Tel Aviv, ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir. Bu, Kissinger'ın ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını önerdiği ve Esed'in karşılığında Sovyet güçlerinin de konuşlandırılmasını talep ettiği 1974 müzakerelerini hatırlatıyor.

Sınırın kontrol altına alınması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi Suriye’nin çıkarına olduğundan Lübnan ile sınırları belirleme, Şeba Çiftlikleri'nin Suriye'ye ait olduğunu teyit etme gücüne sahiptir. Özellikle Türkiye, Suriye ve komşu ülkeleri (Irak, Ürdün ve Lübnan) kapsayan bir blok kurmayı önerdiğinden, büyük ihtimalle bölgesel bir terörle mücadele mekanizmasına katılmaya da istekli olacaktır.

Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları'na katılması talebi, bu anlaşmayı imzalayan diğer Arap ülkeleriyle arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller

İbrahim Anlaşmaları'na katılma konusuna gelince, bu, Suriye ile bu anlaşmayı imzalayan diğer ülkeler arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller. Suriye'nin egemenliğini ve birliğini yeniden sağlamak, ordusunu kurmak ve yeniden inşa projesini uygulamakla meşgul olduğu doğru, ancak buna İbrahim Anlaşmaları'na katılmakla başlaması, önceliklerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak askeri güçlerin birliği için bir meydan okuma oluşturacaktır.

Bu Suriye-İsrail maddelerinin ve bazı tarafların “sıcak barış” çabalarının, İran ve vekillerinin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşadığı büyük yenilgilerden sonra yeni bir bölgesel düzen arayışıyla bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Ancak, “ihlallerin” kolay görülmesi, İran'a kaos yaratma bahaneleri, Türkiye'ye de Suriye'nin yeni eğilimlerini “frenlemek” için gerekçeler sunacaktır ve bu da “barışı geçici” hale getirecektir. Şam ve Tel Aviv arasındaki müzakere masasının önceliklerini düzenlemek, Suriye'nin bir eksenden diğerine geçişini sağlamlaştırmak için hayati bir gerekliliktir.